Husi milislerinden devlet kurumlarında kadınlara yönelik yeni plan

Yemenli kadın avukatlar mahkeme koridorlarında aşağılandıklarını vurguluyor.

Marib’teki Yemenli kadınlar, Suudi finansmanıyla hayata geçirilen girişimcilik programlarında eğitim aldılar. (Suudi Arabistan'ın Yemen Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Programı)
Marib’teki Yemenli kadınlar, Suudi finansmanıyla hayata geçirilen girişimcilik programlarında eğitim aldılar. (Suudi Arabistan'ın Yemen Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Programı)
TT

Husi milislerinden devlet kurumlarında kadınlara yönelik yeni plan

Marib’teki Yemenli kadınlar, Suudi finansmanıyla hayata geçirilen girişimcilik programlarında eğitim aldılar. (Suudi Arabistan'ın Yemen Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Programı)
Marib’teki Yemenli kadınlar, Suudi finansmanıyla hayata geçirilen girişimcilik programlarında eğitim aldılar. (Suudi Arabistan'ın Yemen Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Programı)

Husi milisleri Yemenli kadınlara yönelik baskıları kapsamında, her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırma yükümlülüklerine yönelik tüm yasa ve kararları uyumu izlemekle görevli kamu idareleri de dahil olmak üzere tüm devlet kurumlarında yürüttükleri ihlallere hız verdi. Kaynaklara göre Husiler, kadınların aktif olarak çalıştığı alanları kıtlamaya yönelik planı duyurdu.
Kaynaklara göre işgal altındaki başkent Sana’daki kadın avukatlar, bu adım ile eş zamanlı olarak kadın polis memurları tarafından mahkemelerde aşağılandıklarına yönelik şikayette bulundu.
Bu bağlamda, Husi kontrolündeki bölgelerde ikamet eden kadın aktivistler Şarku’l Avsat’a, tanınmayan darbe hükümetindeki Husi lideri Salim el-Muğlis tarafından yönetilen Sivil Hizmet Bakanlığı’nın eğitim, öğretim, teknik eğitim, yerel yönetim, gençlik, spor ve kadınlara yönelik alanlara sahip diğer kurumlardaki tüm kadın odaklı alanların kaldırılması da dahil olmak üzere tüm devlet kurumlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik bir planı onayladığını bildirdi.
Yemen hükümeti, 2000’lerin başında idari reform programı kapsamında ve Pekin Konferansı kararlarına yönelik taahhütlerinin uygulanması çerçevesinde, kadınlara yönelik kamu alanları ve departmanları açmıştı. Bu bağlamda kadınlar çeşitli karar alma pozisyonlarına getirilmiş ve mevcudiyetleri artırılmıştı. Yürütülen çalışmalarda, kadınların sorunlara ve karar alma süreçlerine katılımlarını artırmaya yönelik taahhütleri gözetmek üzere kararlar yayınlanamadan önce tüm mevzuat ve yönetmelikler önce gözden geçiriliyordu.
Husi kontrolündeki bölgelerde yaşadıkları için isimlerinin açıklanmasını istemeyen üç kadın aktivist, darbeciler arasında kadınların varlığına ve yönetime katılımına daha fazla kısıtlama getirme yönünde genel bir eğilim olduğunu ve bu eğilimin, kurumlarda kadınlara yönelik alanların kapatılması ve kamu idarelerinde kadınların varlığına son verilmesi planının onaylanması ile somutlaştığını belirttiler. Ayrıca söz konusu adımın atılmasının, bu alanlarda ve kamu idarelerinde çalışan tüm kadınların işlerinden atılmasına, devlet kurumlarında kadın varlığını ortadan kaldırılmasına veya mezhepçi kadınları onların görevlerine getirilmesine yönelik geniş çaplı bir plan dahilinde onları evlerinde kalmaya çalıştığı uyarısında bulundular.
Bu adımlar, Yemen Barosu’nun başkent mahkemelerinde sözde kadın polisi üyeleri tarafından aşağılanan kadın avukatlardan şikayet aldığını duyurmasıyla aynı zamana denk geldi. Avukatların, çantalarının ve kimliklerinin incelenmesi de dahil olmak üzere, ‘yasal bir gerekçe olmaksızın ve uygunsuz bir şekilde’ kapsamlı ve aşağılayıcı bir aramaya zorlandıkları belirtildi. Şarku’l Avsat’ın incelediği şikayette, bu unsurların mahkemelerde çalışan erkek çalışanları aramadığı belirtilmişti. Bu uygulamalar, kadın avukatların aşağılama amacıyla cinsiyetçi bir şekilde hedef alındığı olarak değerlendirildi.
Kadın avukatlar, bu aramanın avukat belgelerini ibraz etmelerine rağmen gerçekleştiğini ve kanuna göre erkek avukatlar gibi kadın avukatlar için de mahkemelerin iş yeri olarak kabul edildiğini belirtirken aynı zamanda ‘kendilerine yönelik bu hakaretin tüm avukatları hedef aldığını’ vurguladılar.
Bunun yanı sıra iki avukat, Şarku’l Avsat’a adliyeye girerken arandıklarını, çantaların, dosyaların ve evrakların incelendiğini ve kadın polislerin bu yüz kızartıcı eylemlerin açıklaması olarak herhangi bir isim vermeden üst kademelerden gelen emirlere uyduklarını söylediklerini aktardı. Polislerin bu açıklamasının, söz konusu emrin güvenliği ve yargıyı kontrol eden Husi liderler tarafından verildiğinin bir işareti olduğunu belirten avukatlar, mahkeme başkanlarının bu talimatları kabul ettiğini ve kadın polisleri bunları uygulamakla yükümlü kıldığına da dikkat çektiler. 
İki avukatın belirttiğine göre karar aynı zamanda ruj ve göz kalemi kullanan kadın avukatların da girişinin yasaklanmasını içeriyor. Aynı zamanda diğer mahkemeler kadın avukatlara abaye yerine cilbab giymeleri yönünde talimat verdi. Ancak kadın avukatlar bu yaklaşımları reddederek kanun ihlal edildiği için söz konusu prosedürlere direndi.
Bu prosedürler, Sana’nın Belediye Başkanı Birinci Yardımcısı görevini yürüten Husi lider Halid el-Medani’nin müdürlüklerdeki yerel meclislere, şehrin restoran veya kafelerine erkek ve kadınların, evlilik belgesi veya aile kartı gibi akrabalık kanıtı olmadıkça birlikte girişlerini yasaklayan bir genelge gönderdi. Bu genelge ile restoranlar ve kafeler müşterilerin adlarının günlük bir listesini ve belgelerinin bir kopyasını sunmakla yükümlü kıldı. Söz konusu listelerin, gün sonunda şehrin mahallelerine dağılmış karakollardaki Kriminal Soruşturma Şubesi temsilcisine teslim edilmesi gerektiği de belirtildi.
Darbecilerin kontrolündeki Sana’da yaşayanlara ve yerel kaynaklara göre başkentin fiilen birinci yöneticisi olan Husi lideri Medani, daha önce kahvehanelere karşı kampanyalar düzenleyerek erkekleri kadınları ayırmakla yükümlü tutmuştu. Ayrıca ‘ahlaki yozlaşma’ olarak adlandırdıkları durumla mücadele etmek için restoranlarda kadın ve erkeklerin yan yana oturmalarına izin verilmemesi zorunluluğu getirildi ve kadın giyim mağazalarına karşı kampanyalar uygulanarak uygunsuz kıyafetlerin mankenlerde gösterilmesi de yasaklandı. Belden kuşakla bağlanan abayelere el konuldu.
Kaynaklar, kadınların Sana’dan ülkenin herhangi bir bölgesine, yanlarında birinci dereceden akrabaları olmaksızın gitmelerini engelleme kararının arkasında da radikal düşünceleri ile tanınan Medani’nin olduğunu aktardı. Bu bağlamda, şehrin çıkış noktalarındaki kontrol noktaları, gerek özel arabada gerekse toplu taşıma otobüslerinde kendilerine eşlik eden bir erkek akrabanın varlığının kanıtlanması dışında kadınların dışarı çıkmasına izin verilmemesi ile yükümlü tutuldu. Söz konusu talimatlarda özellikle yardım alanında çalışan kadın çalışanlar hedef alındı.



(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
TT

(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.

Avustralya'nın Sidney kentinde bir plajda Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 kişi öldü, çok sayıda  kişi yaralandı. İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a göre olay sırasında yaklaşık 2 bin kişi panik içinde tahliye edildi ve birçoğu sığınaklara sığındı.

Öte yandan Avustralya polisi tarafından bugün yapılan açıklamada, olay nedeniyle Bondi Plajı'ndan uzak durulması çağrısı yapıldı. Polis daha sonra, silahlı saldırının ardından iki kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı  habere göre bir görgü tanığı, ‘siyah giysili iki kişinin’ plajda ateş açtığını söyledi.

dfgthy
Avustralya medyasında yayınlanan, saldırganlardan birine ait bir fotoğraf.

Avustralya medyası tarafından yayınlanan saldırganlardan birinin fotoğrafı

Öte yandan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, saldırıyı ‘Yahudilere yönelik acımasız bir saldırı’ olarak nitelendirerek kınadı.

uı89o
Kurtarma ekipleri, Sidney sahilinde meydana gelen silahlı saldırının ardından yaralı bir kişiyi taşıyor (AP)

Herzog, açıklamasında şunları söyledi:

“Sidney'deki kardeşlerimiz, Bondi Plajı'nda Hanuka'nın ilk mumunu yakmaya giden Yahudilere yönelik acımasız bir saldırıda kötü niyetli teröristler tarafından saldırıya uğradı.”

Görgü tanıkları, kutlamaya katılanların saldırı mahallinden panik halinde kaçtıklarını söylerken yerel medya, silahlı saldırganların olay yerinden kaçtığını ve yetkililerin yoğun bir arama çalışması yürüttüğünü bildirdi.


Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
TT

Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)

Hamas, bugün (pazar) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi üzerinde her türlü vesayet ve manda uygulamasını reddettiğini duyurdu. Hareket, yayımladığı bildiride, “Gazze’ye yönelik her türlü vesayet ve mandayı reddediyoruz. İşgal altındaki topraklarımızın herhangi bir karışı üzerinde de vesayeti kabul etmiyoruz; zorla yerinden etme girişimleri ve Gazze’nin yeniden mühendisliğine yönelik çabalarla uyumlu adımlara karşı uyarıyoruz” ifadelerini kullandı.

Açıklamada, “Ulusal birliğin sağlanması ve ulusal uzlaşı inşa edilmesi için seferber olunması, işgalin ve onu destekleyenlerin planlarıyla yüzleşmenin tek yoludur” denildi.

Hamas, arabuluculara ve ABD yönetimine de çağrıda bulunarak, İsrail’e baskı yapılmasını, anlaşmanın maddelerini uygulamaya zorlanmasını ve anlaşmaya yönelik süregelen ve sistematik ihlallerinin kınanmasını talep etti.

gth
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan dün İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi hedefleyen planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalıştığını ve çok uluslu uluslararası bir gücün gelecek aydan itibaren Gazze’de göreve başlamasının planlandığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kamu Yayın Kurumu’ndan (Kan 11) aktardığı habere göre Amerikalı yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

ABD planına göre, barış komitesinin başkanlığını Birleşmiş Milletler’in eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov’un üstlenmesi, Gazze’de konuşlandırılması öngörülen uluslararası gücün komutasının ise bir ABD’li general tarafından yürütülmesi öngörülüyor.

Amerikalı yetkililere göre söz konusu gücün; güvenlik istikrarının korunması, geçiş sürecinin güvence altına alınması ve askeri operasyonların durmasının ardından Gazze’de yeni siyasi ve idari düzenlemelere zemin hazırlanması gibi görevler üstlenmesi planlanıyor.


Palmira saldırısı kapsamında Suriye Genel Güvenlik Teşkilatı’nda gözaltına alınanları sayısı 11’i geçti

Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
TT

Palmira saldırısı kapsamında Suriye Genel Güvenlik Teşkilatı’nda gözaltına alınanları sayısı 11’i geçti

Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)

Suriye İçişleri Bakanlığına bağlı Genel Güvenlik Teşkilatı mensubu bir kişinin, Palmira’da (Tedmur) ABD-Suriye ortak devriyesini hedef alan saldırının faili olduğu açıklandı. Yetkililer, saldırının ardından aynı teşkilattan 11’den fazla personelin gözaltına alındığını ve soruşturma sürecinin başlatıldığını bildirdi.

Adının açıklanmasını istemeyen bir güvenlik kaynağı, Tedmur saldırısını gerçekleştiren kişinin yaklaşık 10 aydır Genel Güvenlik Teşkilatında görev yaptığını, farklı şehirlerde çalıştıktan sonra Tedmur’a atandığını söyledi. Kaynak, olayın hemen ardından 11’den fazla personelin gözaltına alındığını ve haklarında soruşturma başlatıldığını ifade etti.

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Babba da saldırganın Genel Güvenlik güçlerine mensup olduğunu ve daha önce yapılan bir güvenlik değerlendirmesi doğrultusunda görevden uzaklaştırılmasının planlandığını belirtti. Babba, resmi televizyona yaptığı açıklamada, saldırganın “tekfirci veya aşırı fikirler taşıyabileceğine” dair bir değerlendirme yapıldığını ve bu doğrultuda hakkında karar alınmasının gündemde olduğunu söyledi.

Sözcü, Badiye bölgesindeki iç güvenlik komutanlığının 5 binden fazla personelden oluştuğunu ve personelin haftalık değerlendirme mekanizmasına tabi tutulduğunu, gerekli görüldüğünde idari ve güvenlik tedbirleri alındığını kaydetti.

Önceki yönetimin devrilmesinin ardından iç güvenlik ve polis teşkilatlarında yaşanan çöküş nedeniyle yeni yönetimin güvenlik açığını kapatmak amacıyla geniş çaplı gönüllü alımına gittiği hatırlatıldı.

ABD Başkanı Donald Trump, cumartesi günü yaptığı açıklamada saldırıya karşılık verileceğini belirterek, olayın Suriye makamlarının tam kontrolünde olmayan ve “son derece tehlikeli” olarak nitelendirdiği bir bölgede meydana geldiğini söyledi.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), saldırıyı gerçekleştiren kişinin öldürüldüğünü, üç ABD askerinin ise yaralandığını açıkladı. CENTCOM, askeri heyetin Tedmur’da DEAŞ’a karşı yürütülen operasyonlara destek kapsamında bulunduğunu bildirdi.

Suriye yönetimi, Tedmur’da meydana gelen saldırının bir terör saldırısı olduğunu belirterek, ABD hükümeti ve halkına başsağlığı mesajı gönderdi. Açıklamada, geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın geçen ay Washington’a yaptığı ziyaret sırasında Suriye’nin DEAŞ’la mücadele kapsamında uluslararası koalisyona resmen dahil olduğu kaydedildi.

Suriye çölünde 2015–2016 yıllarında etkisini artıran DEAŞ, bu dönemde Tedmur’u kontrol altına alarak tarihi mirasa büyük zarar verdi ve siviller ile askerleri hedef alan infazlar yaptı. Örgüt, Rusya destekli Suriye güçleri ile ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun operasyonları sonucunda bölgeden çıkarılırken, 2019’dan itibaren geniş alanlardaki varlığını kaybetti. Ancak çöl bölgelerinde faaliyet gösteren hücreleri hâlen saldırılar düzenliyor.

ABD güçleri Suriye’de ağırlıklı olarak ülkenin kuzeydoğusunda Kürtlerin kontrolündeki bölgelerde ve Ürdün sınırı yakınındaki Tanf Üssü’nde konuşlu bulunuyor. Washington, askeri varlığının temel amacının DEAŞ’la mücadele ve yerel müttefiklere destek olduğunu vurguluyor.