Din ve futbol: Kim kimle oynuyor?

Radikal partiler, Dünya Kupası ile ilgili uydurma haberleri sanki vahyin ilk yıllarındaymışız gibi vaaz konuşmalarıyla hedef aldılar

ABD’li aktör Morgan Freeman'ın 2022 Dünya Kupası'nın açılışına katılımı bol miktarda tepkiyle karşılandı (AFP)
ABD’li aktör Morgan Freeman'ın 2022 Dünya Kupası'nın açılışına katılımı bol miktarda tepkiyle karşılandı (AFP)
TT

Din ve futbol: Kim kimle oynuyor?

ABD’li aktör Morgan Freeman'ın 2022 Dünya Kupası'nın açılışına katılımı bol miktarda tepkiyle karşılandı (AFP)
ABD’li aktör Morgan Freeman'ın 2022 Dünya Kupası'nın açılışına katılımı bol miktarda tepkiyle karşılandı (AFP)

Emin ez-Zavi
Din sahada ikinci bir top haline geldiğinde, ağızlarda ve sosyal medya platformlarında kartopu gibi büyüyen ideolojik bir topa dönüşür. Din, vahşi kapitalist şirketlerin çatısı altında yarışan oyuncuların ayakları arasında bir top haline geldiğinde, insanların ceplerinde yaş ve kuru her ne varsa, ceplerindeki her şeyi yer. Ya da FIFA ve diğerlerinde karar sahipleri için bir banka hesabı haline gelir. İşte o zaman futbolu seven bir insanın ister inançlı ister inançsız olsun, manevi, ahlaki ve zihinsel boyutlarıyla her türlü ihlale maruz kalacağından emin olabilirsiniz.
Sosyal medya ve bazı büyük televizyon kanallarından Dinin spor sloganları altında futbol oyununun nasıl bir parçası haline geldiğini; hatta nasıl oyun içinde bir oyun, ekonomik oyun içinde ideolojik bir oyun haline geldiğini takip ediyoruz. Bu durum, işlerin ne ölçüde karıştığını merak etmemize neden oluyor. Artık belirli bir ideolojiyi desteklemek için her şeye yatırım yapmanın ahlaki caydırıcılığı kalmadı mı?
Futbolun yeni bir dünya dini haline geldiğini söylerdik. Futbolun, kitlelerin afyonu olduğunu söylerdik hala da söylüyoruz. Bu çok doğrudur. Ama söylemediğimiz şey, en büyük kıtalararası küresel kapitalizmin meşru evladı olan bu yeni dinin, semavi dini, oyuncuların deri bir topu tutup atması gibi hareket etmeye ve fırlatmaya başladığı.
Futbolu takip eden binlerce hatta milyarlarca insan, giyim, alkollü ve alkolsüz içecekler, telefonlar, oteller, restoranlar, ulaşım şirketleri, sigorta şirketleri, müzik stüdyoları, güzellik laboratuvarları ve bankalar nazarında, önemli bir ticari tüketim rekorundan başka bir şey değildir. Bunlar, Dünya Kupası turnuvalarına eşlik eden reklamlara milyonlarca dolar harcayan ve katlanarak kazanç sağlayan şirketlerdir.
En popüler ve kitleler tarafından en çok sevilen oyun olan futbolun dayandığı ilk ve özgün felsefe, barış içinde bir arada yaşamanın, sevinçleri paylaşmanın, oyunu paylaşmanın tüm güzel, çocuksu boyutlarıyla savunusu ise ya da öyle olması gerekiyorsa, futbol aklını kaçırmış ve bunun sonucunda uluslar arasında pek çok çatışma çıkmıştır. Bunların arasında şiddet ve aşırıcılık kültürü gelişti ve şovenist ulusal ideoloji, sansür olmaksızın ihtişamını yeniden kazandı.
Dünya sineması futbol hakkında politik, sosyal veya otobiyografik açıdan yüzlerce ölümsüz film sunmuştur. Anlatı edebiyatı da aynı şekilde Arap dünyasında ve uluslararası alanda bazı sınırlı kurgusal metinleri de bilmektedir. Örneğin, bunlarla sınırlı olmamak üzere, Rachid Boudjedra'nın ‘Ceza Vuruşu’ başlığı altında Arapçaya çevrilen Le vainqueur de coupe (Kupanın Kazananı) romanı veya Shukri Mabkhout'un ‘Baganda’ isimli romanı, Abdelkader Djemaï tarafından yazılan Le jour où Pelé vb.
Ancak futbolun en büyük kazananları, tribünlerdeki binlerce taraftarın gırtlağını sağdan, soldan veya İslamcı partilerin sloganlarıyla doldurana kadar futbol taraftarlarına gözlerini açık tutan, onlara musallat olan ve onları kuşatan siyasi partilerdir.
Futbol, ​​‘oyun’ ve ‘dürüst rekabet’ hedefinden siyasi, finansal ve ticari piyasalara saptı.
Arap ve İslam dünyasında stadyumlardan çıkan veya bu tribünlerde, önceden çalışılmış sloganlarla keskinleşen birçok devrim ve ayaklanma var.
Arap ve İslam dünyasında sanatsal düzeyde, sosyal, siyasi ve sendikal muhalefet fikrine dayanan ve sıradan vatandaşların adaletsizlik ve sosyal ayrımcılık zulmünün acısını dile getiren seçkin bir popüler şarkı söyleme akımı ortaya çıktı. Şarkılardan bazıları geniş çapta biliniyor ve zalim rejimlerin sütunlarını tehdit etmeye devam ediyor.
İslami partilerin ideolojisi, Arap ve İslam dünyasında camilerde mümin kitlelerini esir aldıktan sonra günde beş kez ibadet için toplanan cemaatler, siyasi propaganda için bir maden olarak kullanıldı. Taraftar yaratmak ve seçmen tabanını genişletmek, tribünleri platformlara ve fabrikalara dönüştürmek için popüler futbol stadyumlarına sızdı.
İslami siyasi partiler, Arap dünyasında ve Kuzey Afrika'da futbol stadyumlarının siyasi ve ideolojik tabanlarını genişletmedeki rolünün farkında olan en siyasi güçlerdir. Futbol taraftarlarının psikolojisi şiddetle karakterize edildiğinden, aynı zamanda öfke, aşırılık, ötekini reddetme, var olan her şeyi ortadan kaldırma ve sıfırdan başlama kültürüyle de ilgili olduğundan, mevcut aşırılık yanlısı dini partilerin ideolojisine oldukça yakındır. Bu nedenle, futbol taraftarlarının yapısı ile Arap ve İslam dünyasındaki aşırılık yanlısı İslami siyasi partilerdeki benzerlerinin yapısı arasında büyük bir psikolojik benzerlik olduğunu hissediyoruz. Aynı durum Avrupa ve ABD'de futbol taraftarları ve aşırılık yanlısı siyasi akımları ve neo-Nazizm taraftarları arasında da görülüyor.
Bugün Katar Devleti, 2022 Dünya Kupası'nı Doha'da düzenlemesiyle, böylesine büyük bir küresel organizasyonu düzenleyen ilk Arap ve Ortadoğu ülkesi oldu. Bu, tüm bölge için bir gurur kaynağı ve kazançtır. Ancak Arap dünyası ve Kuzey Afrika ülkelerindeki futbolun seviyesinden, fakir veya zengin insanlara yetişmekte gecikmemizden bahsetmek yerine bu organizasyona büyük önem verildi. Arap vatandaşlarının imajını, kültürünü, hayallerini ve Arap rejimleri ile dünyadaki benzerleri arasında güveni yeniden tesis ederek başarabileceğimiz projeleri sunmaya çalışmak yerine, Sanki İslam tehlikedeymiş gibi, Müslüman olduğumuzu dünyaya ispatlamak istiyormuşuz gibi dünyayı din üzerine bir söylemin içine daldırdık.
Bu uluslararası sportif, insani ve coşkulu olay için birçok vaiz seferber edildi. Sanki tüm platformlarda ideolojinin kılıçları bilenmiş olarak bir Dâhis ve el-Gabra savaşı (Arap kabileleri arasındaki savaşlar ç.n.) veya yeni bir Bedir savaşı ya da Uhud savaşı yapmak üzereyiz, sanki tüm Müslümanlar bu turnuvayı düzenlerken eğlencenin, güzelliğin, muhteşem rekabetin ve bizden farklı olan ötekini kutlamanın sunulduğu bir top oyununda değil, ideolojik bir savaşın içinde görevlendirilmiş durumda.
Müslüman, bazı sosyal medya platformları ve TV kanallarının bazı vaizlerin ağzından söylediği gibi, her gün, bireysel ve grup halinde İslam'a giren yabancıların ‘kelle’ sayıları hakkındaki aldatıcı ve uydurma haberleri okurken veya tüketirken mutlu görünüyordu. Sanki vahyin ilk yıllarında gibiydik.
İdeolojik söylemleri duyarken ve sosyal medyada savunuculuk söylemleriyle ilgili yazılanları okurken, Arap Yarımadası'nın çöllerinin kumlarından yeni çıkan ve yeni fetihlerin belirleyici savaşını başlatmak için batıya doğru ilerleyen atların ve fillerin sırtında olduğumuzu hissediyoruz.
Örneğin, daha önce kupa turnuvasını organize eden Avrupa, ABD, Hindu veya Yahudi Hristiyan ülkelerden biri aynısını yapsa, futbol taraftarları arasında vaaz vermek için Hıristiyan, Hindu, ineklere tapanları veya Yahudi din adamlarını tribünlere davet etse Müslümanlar ne yapardı? Müslümanların tepkisi ne olurdu? Reddetme ve öfke olacaktı. Bu konuda da haklı olacaktı.
Avrupa merkezciliğin hastalıklı ve ırkçı kültürü tarafından motive edilen Batı'daki birçok sesin, Arap-Orta Doğu ülkesinde bu turnuvanın düzenlenmesine karşı olduğu doğrudur. Ancak dünya futbolunu kutlamaktan, halka açık yollardaki trafiği düzenleyen tabelalara kadar her şeyi İslamileştirilmeye çalışan bazı Müslümanların eylemlerinde seslerinin yankısını buldular.



Yeni video ortaya çıktı: Sydney saldırısında silahsız direnen çift hayatını kaybetti

Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
TT

Yeni video ortaya çıktı: Sydney saldırısında silahsız direnen çift hayatını kaybetti

Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)

Sydney’de Hanuka Bayramı kutlamalarını hedef alan kanlı saldırıya ilişkin yeni görüntüler yayımlandı. Kısa süre önce paylaşılan video, bir çiftin saldırganlardan biriyle silahsız şekilde boğuştuğunu ve silahını kısa süreliğine ele geçirmeyi başardığını ortaya koydu. Ancak saldırganın silahın kontrolünü yeniden sağlaması üzerine çift vurularak öldürüldü.

Bu yeni video, saldırganlardan biriyle yüzleşen kahraman Ahmed Elhamad'ın eyleminin ardından geldi.

İsrail güvenlik yetkilileri, dünya çapındaki çeşitli istihbarat teşkilatlarına uyarıda bulunduklarını, Yahudi mekanlarını hedef alan potansiyel terör saldırıları konusunda uyardıklarını ve uluslararası yetkilileri daha yüksek güvenlik önlemleri almaya çağırdıklarını söyledi.

Avustralya Yayın Kurumu (ABC) tarafından yayınlanan yeni görüntülerde, çiftin silahsız bir teröristle karşı karşıya geldiği görülüyor. Videoda, teröristle boğuşup onu silahsızlandırmaya çalıştıkları ve kısa süreliğine de olsa başarılı oldukları görülüyor.

Şarku'l Avsat'ın Daily Mail'den aktardığı habere göre terörist daha sonra silahının kontrolünü yeniden ele geçirdi ve ölümcül saldırısına devam etti. Çift, terör saldırısında hayatını kaybeden kurbanlar arasındaydı.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, Yahudi Hanuka kutlamasını hedef alan toplu bir silahlı saldırıda 15 kişiyi öldürdü. Yetkililer saldırıyı Yahudi karşıtı bir terör eylemi olarak nitelendirdi, ancak saldırganın daha derin motifleri hakkında şimdiye kadar çok az ayrıntı verdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese dün yaptığı açıklamada, saldırının "DEAŞ ideolojisinden kaynaklanmış gibi göründüğünü" söyledi.

Avustralya polisi ise dün yaptığı açıklamada, Bondi Plajı'ndaki saldırıyı gerçekleştirdiği şüphesiyle suçlanan baba ve oğulun kullandığı araçta iki DEAŞ bayrağı ve bomba bulunduğunu belirtti.

Yeni Güney Galler Polis Komiseri Mal Lanyon, gazetecilere yaptığı açıklamada, Sidney sahili yakınlarında bulunan aracın oğlunun adına kayıtlı olduğunu ve içinde "iki adet el yapımı DEAŞ bayrağı" ile birlikte patlayıcı düzenekler bulunduğunu söyledi.


48 Filistinlileri, İsrail’in suç örgütlerini “terör örgütü” olarak sınıflandırma tuzağıyla karşı karşıya

İsrailli yetkililer, bu örgütlerin güvenliklerini tehdit etmeye başlaması üzerine harekete geçti (Reuters)
İsrailli yetkililer, bu örgütlerin güvenliklerini tehdit etmeye başlaması üzerine harekete geçti (Reuters)
TT

48 Filistinlileri, İsrail’in suç örgütlerini “terör örgütü” olarak sınıflandırma tuzağıyla karşı karşıya

İsrailli yetkililer, bu örgütlerin güvenliklerini tehdit etmeye başlaması üzerine harekete geçti (Reuters)
İsrailli yetkililer, bu örgütlerin güvenliklerini tehdit etmeye başlaması üzerine harekete geçti (Reuters)

Emel Şehade

İsrail'deki 48 Filistinlileri, İsrail parlamentosu Knesset'teki çoğunluğun aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve kontrolündeki polis gücünün yetkilerini genişleten yeni bir yasa tasarısını onaylamasının ardından, belki de Nekbe'den (Büyük Felaket) bu yana en zor ve tehlikeli olan, varlıkları için belirleyici bir savaş veriyorlar.

Aynı durum terörle mücadele araçlarını, Arap toplumunu ve ilerici güçleri bastırmak ve siyasi görüşleri suç saymak için bir araç haline getiren İç İstihbarat Teşkilatı Şin-Bet (Şabak) ve diğer güvenlik kurumları için de geçerli.

Çete savaşları

Bu yasa, Arap toplumunda suç örgütlerinin yaygınlaşmasının ardından önerildi. Bu örgütlerin faaliyetleri, suçları, tehlikeliliği ve operasyonları, İsrail makamları tarafından uzun süredir görmezden geliniyordu. Bu faaliyetler sadece cinayetlerle sınırlı değildi, Arap yerel makamları, altyapı projeleri ve diğer konularda da kontrol sağlamaya yönelikti. Ancak bu örgütler İsrail'in güvenliği için tehdit oluşturmaya başladığında, hükümet ve sorumlu makamlar harekete geçti.

Verilere göre yılın başlarından bu yana, 1948 Filistin topraklarından 240'tan fazla genç Filistinli erkek ve kadın, küçük bir kısmı kazara olmak üzere suç örgütleri arasındaki hesaplaşmalarda öldürüldü. En sonuncusu, mahallesinde oynarken içinde gençlerin oturduğu bir aracı hedef alan maskeli adamlar tarafından vurularak öldürülen 15 yaşlarında bir çocuktu.

Bu ve diğer suçlar, suç örgütlerinin faaliyetlerinin çirkinliğini ortaya çıkarırken İsrailli aşırı sağcı milletvekillerinin geçirmeyi amaçladıkları yasaya karşı protestolar da dahil olmak üzere çeşitli düzeylerde yaygın olarak protesto edildi.

Üstü kapalı hükümler ve hedefler

Suç örgütlerini terör örgütleri olarak sınıflandıran tasarı, ilk okumadan geçti ve ikinci ve üçüncü okumalarda oylama bekliyor. Tasarının nihai olarak onaylanması bekleniyor. Bu durum, 48 Filistinlileri (İsrail vatandaşı Filistinliler) liderliğini, tasarıdaki ‘üstü kapalı’ hükümler ve hedefler nedeniyle harekete geçmeye sevk etti.

Bu yasaya karşı çıkmak için bir çerçeve oluşturma girişiminde bulunan Knesset Üyesi Aida Touma-Suleiman’ın belirttiği gibi, bu yasa suçla mücadeleyi amaçlamıyor, aksine Arap toplumunda yaygın olan suçları, Arap toplumunu baskı altına almayı amaçlayan yasalar çıkarmak için kullanıyor.

Bu yasa, polis ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in İsrail'deki Filistinlilere karşı baskıcı operasyonlar yürütme ve uygulama yetkilerini genişletmeye hizmet ediyor. Bu da ona bireyleri ve hatta ulusal partileri ‘terör örgütleri’ olarak etiketleme, ardından terör örgütlerine yönelik önlemler alarak, bu kişilerin en temel haklarını ve hatta kendi topraklarında var olma haklarını ellerinden alma özgürlüğü verebilir.

Tehlikeli yasaların dalgasıyla yüzleşmek

Touma-Suleiman, 48 Filistinlileri arasında suç oranlarının iki katına çıktığını ve güvenlik ve emniyetin eksik olduğunu gösteren veriler çerçevesinde acil bir oturum çağrısında bulundu. 240'tan fazla genç erkek ve kadının öldürüldüğü yerde tutuklananların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

Öte yandan 48 Filistinlileri liderliği, gelecekte risk oluşturavak yasalar dalgasıyla mücadele etmek için toplantıda ortaya konulan çeşitli pratik önerileri inceliyor. Bu öneriler arasında parlamento ve kamuoyu eylemleri, bu tür yasaların yerel, İsrail solu ve uluslararası düzeyde yaratacağı sonuçlara ilişkin farkındalık kampanyaları düzenlenmesi yer alıyor.

Silah ticareti

İsrail Arapları arasındaki suç örgütleri, dört yılı aşkın bir süredir, İsrail polisi ve güvenlik güçlerinin sessizliğiyle neredeyse her gün bir veya daha fazla kişinin öldürüldüğü bir iç savaş yürütüyorlar. Ardından, Gazze'de savaş patlak vermeden önce, faaliyetleri çıkarların kontrolü ve ‘kardeşlik’ (yasadışı ücretler) talepleriyle zirveye ulaştı. Aylık ödeme taleplerine uymayanları öldürmekle tehdit ederek faaliyetlerini ayyuka çıkardılar.

Polise yapılan şikayetlere ve İsrail Araplarının protestolarına rağmen, iki aydan fazla bir süre önce bu örgütlerin, bazıları İsrail ordusunun askeri kışlalarından çalınan silahları sınırdan kaçırarak Batı Şeria'da fahiş fiyatlara sattığı ortaya çıkana kadar hiçbir yetkili harekete geçilmedi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre silahların bir başka kaynağı da Suriye sınırından yapılan kaçakçılık faaliyetleriydi. Güvenlik güçleri geçtiğimiz ay, İsrail ordusundan beş kişi de dahil olmak üzere, Suriye'nin güneyinden silah kaçakçılığına iş birliği yapan ve bunu kolaylaştıran patlayıcılar, roketler, tüfekler ve büyük miktarda mühimmat da dahil olmak üzere bu silahların suç örgütlerine aktarılmasını sağlayan bir dizi şüpheliyi tutukladı.

İsrail’in güvenliğine yönelik tehdit

Bazı Arap yetkililer tarafından da doğrulandığı üzere İsrailli yetkililer, bu örgütlerin güvenliklerine tehdit oluşturmaya başlaması nedeniyle harekete geçti. Knesset kürsüsünden konuşan bazı sağcı milletvekilleri, Batı Şeria'ya silah satmanın Hamas'ı veya İsrail'e karşı ‘direnişi’ desteklemek anlamına geldiğini söyledi. Bu adım, İsrail’in siyasi ve güvenlik liderlerini alarma geçirdi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, tutuklama kampanyaları yürütmek ve suç örgütlerini ortadan kaldırmak için özel bir çaba göstereceğine söz verdi. Böylece bu örgütleri ‘terör örgütleri’ olarak sınıflandıracak ve onları terör örgütlerine uygulanan tüm yasal önlemlere tabi tutacak bir yasa tasarısının önü açıldı.

İsrail'deki Filistinli liderlerin engellemeye çalıştığı yasa, Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir’in, faaliyetleri sistematik silah kullanımı, yetkililere veya seçilmiş görevlilere yönelik tehditler veya terör örgütleriyle iş birliği yapmak olan bir suç örgütünün terör örgütü ilan edilebileceğini öngörüyor.

Bu mesele, suç örgütleri meselesinin ötesinde. Zira yasa, milliyetçi bir tutum sergileyen ve İsrail hükümetinin politikasına, hatta Ulusal Güvenlik Bakanı'nın politikasına karşı çıkan herkesi ‘terör örgütü üyesi’ olmakla suçlamak için kullanılıyor.

Güvenlik kurumları için 670 bin dolarlık bütçe

48 Filistinlilerinin liderleri, İsrailli yetkililerden daha önce ortadan kaldırdıkları Yahudi toplumundaki suç örgütleriyle mücadele ettikleri gibi, suçla mücadele etmek ve örgütleri ortadan kaldırmak için gerekenleri yapmalarını istediler. İsrail hükümeti pazar günü gerçekleştirdiği oturumda, Arap toplumundaki suçlarla mücadele için 670 bin dolarlık bir bütçe onayladı. Hükümet tarafından yapılan açıklamada bunu ‘İsrail polisi, Şin-Bet ve Cezaevi Servisi'nin (IPS) kanun uygulama ve istihbarat kapasitelerinin güçlendirilmesi’ olarak nitelendirdi. İsrail hükümeti, bu bütçeyi Arap toplumunda suç, şiddet ve yasadışı silahlarla mücadeleye yönelik ulusal planda kararlı ve kader belirleyici bir adım olarak değerlendirdi.

İsrail'deki Filistinli liderler, bu adımların İsrail Arapları arasındaki suç örgütlerini ortadan kaldırmak için yetersiz olduğunu düşünüyor ve uygulanması için yeterli finansman içeren kapsamlı bir plan çağrısında bulunuyorlar. Ayrıca, tutuklanan onlarca kişinin birkaç saat içinde serbest bırakıldığının ortaya çıkmasının ardından, İsrail mahkemelerinden sanıklara ağır cezalar verilmesi için baskı yapıyorlar.

Öte yandan polis teşkilatı mensuplarının suç örgütleriyle iş birliği yaptığı da ortaya çıktı. Polis teşkilatında yolsuzluk suçlarıyla mücadele için kurulan Lahav 433 birimi komutanı, Arap toplumunda yerel yönetimlerdeki onlarca vakadan birinde, suç örgütleriyle iş birliği yapmak, onları belediyeye sokmak ve yönetimini kontrol etmek suçlamasıyla tutuklanan Nasıra Belediye Başkanı Ali Selam ile iş birliği yaptığı gerekçesiyle tutuklandı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Sidney saldırısının failleri geçen ay Filipinler'de askeri eğitim almış

Saldırıyı gerçekleştiren iki silahlı kişiyi gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)
Saldırıyı gerçekleştiren iki silahlı kişiyi gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)
TT

Sidney saldırısının failleri geçen ay Filipinler'de askeri eğitim almış

Saldırıyı gerçekleştiren iki silahlı kişiyi gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)
Saldırıyı gerçekleştiren iki silahlı kişiyi gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)

Güvenlik kaynakları, Avustralya Yayın Kurumu’na (ABC) yaptıkları açıklamada, Bondi Plajı’nda Hanuka Bayramı kutlamasına düzenlenen saldırıyı gerçekleştiren silahlı kişiler Sajid Akram ve oğlu Naveed Akram’in geçen ay yoğun bir askerî eğitim almak üzere Filipinler’e gittiğini doğruladı.

Bondi saldırısının failleri ile DEAŞ arasındaki bağlantı

Şarku’l Avsat’ın ABC’den aktardığına göre, Bondi Plajı saldırısını soruşturan ortak terörle mücadele ekibindeki üst düzey bir yetkili, Avustralya Güvenlik ve İstihbarat Teşkilatı’nın (ASIO) 2019 yılında Naveed Akram ile ilgili bazı şüpheleri araştırdığını belirtti.

Pazar günü gerçekleşen ve yaklaşık 30 yıldır Avustralya’daki en ölümcül toplu silahlı saldırı olarak kayda geçen olayda 15 kişi hayatını kaybetti. Saldırının Yahudileri hedef alan bir terör eylemi olduğu yönünde soruşturma yürütülüyor.

Yetkili bir güvenlik kaynağı, o dönemde 18 yaşında olan Naveed’in DEAŞ ile ‘endişe verici bağlantılar’ sergilediğini ve bunun ASIO tarafından soruşturulduğunu, ancak o sırada daha fazla incelemeye gerek görülmediğini bildirdi.

Soruşturmayı yürüten yetkililer, Sajid Akram ve oğlunun uluslararası bir terör ağıyla bağlantılarını araştırıyor. Bu kapsamda, ikilinin kasım ayı başında Manila’ya yaptıkları seyahatin tespit edildiği kaydedildi.

Filipinler Göç Bürosu bugün yaptığı açıklamada, Sidney’deki saldırıyı gerçekleştiren Sajid Akram ve oğlu Naveed’in 1 Kasım’da Filipinler’e seyahat ettiklerini duyurdu. İkili, Philippine Airlines’ın PR212 seferiyle Sidney’den Manila’ya, oradan da terörist grupların aktif olduğu Davao şehrine gitmiş; bu gruplar arasında DEAŞ bağlantılı unsurlar da bulunuyor.

Göç Bürosu Sözcüsü, Avustralya’da ikamet eden 50 yaşındaki Hint vatandaşı Sajid Akram’in Hint pasaportu, 24 yaşındaki oğlu Naveed Akram’in ise Avustralya pasaportu kullandığını belirtti. Baba-oğul birlikte uçuş yaptı ve 28 Kasım’da aynı güzergâhla Davao’dan Manila’ya oradan da Sidney’e geri döndü.

Avustralya’dan isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir terörle mücadele yetkilisi, ikilinin Filipinler’in güneyinde askeri eğitim aldığını doğruladı.

Filipinler, 1990’ların başından itibaren, Pakistan-Afganistan sınırında faaliyet gösteren terör yapılanmalarının yeniden oluşturulmasıyla birlikte aşırıcılığın merkezi haline geldi.

2017’de DEAŞ etkisindeki silahlı gruplar, Filipinler’in güneyindeki Marawi kentinin bazı bölgelerini ele geçirerek beş ay boyunca ellerinde tutmuştu. Ordunun kara ve hava operasyonlarına rağmen süren bu çatışma, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ülkedeki en büyük savaş olarak kayda geçti ve yaklaşık 350 bin kişinin yerinden edilmesine, bin 100’den fazla kişinin ölümüne yol açtı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese bugün yaptığı açıklamada, saldırının DEAŞ ideolojisi tarafından yönlendirildiğini söyledi.

Avustralya polisi, saldırıda kullanılan araçta DEAŞ’a ait iki bayrak ve bombaların bulunduğunu açıkladı.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, pazar akşamı gerçekleştirilen saldırıda 15 kişiyi öldürdü.