Sudan’da askerlerin ve sivillerin imzaladığı çerçeve anlaşma, Sudanlı vatandaşların bir süredir dillendirdiği şu soruyu yeniden gündeme getirdi: Anlaşma iki taraf arasındaki tarihi çatışmaya son verebilir mi? Sudan’da iktidar koltuğu, ülkenin 67 yıl önce bağımsızlığını kazanmasından bu yana yaşanan halk devrimleri ve askeri darbeler yoluyla askerler ile siviller arasında el değiştiriyor.
Ordu bağımsızlıktan bu yana ülkeyi üç dönem (6 yıl, 16 yıl ve 30 yıl) olmak üzere toplamda 52 yıl boyunca yönetti. Fakat dikkat çekici olan şu ki söz konusu üç dönemde kurulan askeri rejimler, halk hareketlerinin sivil yönetimi yeniden kurmasıyla yıkıldı. Oysaki bu üç dönemde kurulan hükümetler onlarca darbe girişimine ve silahlı isyan hareketlerine rağmen askeri yönetim yıkılamamıştı.
Askeri rejimin her yıkılışının ardından ise Sudanlı siviller, İngilizlerin sömürge döneminin ardından Sudan’da inşa ettikleri Westminster yönetimi benzeri bir parlamenter demokrasi rejimi inşa ettiler. Askerler ile siviller arasındaki çatışmanın arka planını anlamak için, modern Sudan'ın İngiliz sömürgeciliği altında nasıl ortaya çıktığına kısa bir tarihsel bakış atmak gerekir. İngilizler 1899’da Sudan’ı işgal ettiklerinde ülke, Osmanlı İmparatorluğu şemsiyesi altında Sudan’da kurulan Türk-Mısır hakimiyetine son veren silahlı ulusal devrim (Mehdi Devrimi) sebebiyle sorunlar yaşıyordu. İngilizler hem Mısır’ı hem de Sudan’ı fiilen sömürmesine rağmen Sudan üzerindeki “egemenliği” Mısır vasıtasıyla İngiltere ile Osmanlı İmparatorluğu arasında paylaştırarak modern dünyada benzeri görülmemiş bir anlaşma ortaya koydular. Dünyadaki diğer sömürge güçleriyle olan uluslararası dengeleri göz önüne alan Londra, Sudan üzerindeki egemenliği paylaşmayı seçti ve bu benzeri görülmemiş ortaklığa Condominium Agreement (Ortak Egemenlik Anlaşması) adını verdiler.
Her ne kadar bu anlaşma yalnızca resmi bir diplomatik prosedürden ibaret olsa da, aradan geçen günler ve yılların ardından söz konusu anlaşmanın Sudan’da bıraktığı etkileri oldukça geniş kapsamlı ve derin oldu. Çünkü söz konusu anlaşma Sudan dosyasının Londra'daki Dışişleri Bakanlığı'na bağlı olmasını gerektirirken, diğer tüm İngiliz sömürgeleri dosyaları o sıra Sömürgeler Bakanlığı olarak bilinen bakanlığa bağlıydı.
Sömürge ülkelere gönderilen İngiliz yöneticiler, çoğu emekli askeri personellerden ya da hala fiilen görev yapan askerlerden seçiliyordu. Fakat Sudan’daki durum farklıydı. Londra’nın Hartum’a gönderdiği yöneticiler, Oxford ve Cambridge gibi ünlü üniversitelerden mezun olan ve sivil idare hususunda geniş tecrübe ve bilgiye sahip İngiliz Dışişleri Bakanlığı personelinden seçiliyordu. Londra, Sudan söz konusu olduğunda, sömürgesi altında bulunan diğer ülkelerdeki geleneksel siyasetinden farklı bir yol takip ediyordu. Bunun bir neticesi olarak Sudan'daki İngiliz idareciler, birçok edebi, kültürel ve hatta politik örgütün kurulmasına izin verdiler. Ülkede üstün eğitim kurumlarının ve başarılı ekonomik projelerin yanı sıra zamanın standartlarına göre gelişmiş denilebilecek sivil ve mesleki hizmetler veriliyordu.
Dolayısıyla tüm bu faaliyetlere, ‘derneklerin örgütlenmesi, üyelerinin demokratik yollardan seçilmesi ve diğer görüşlerinin kabulü’ aracılığıyla basit bir şekilde de olsa sivil kurum değerlerinin oluşumu eşlik etti. Sudanlıların yaşamlarındaki bu yeni model tam teşekküllü siyasi partilerin oluşmasına ve ardından 1956 yılının başlarında -Londra'nın Sudan'a bağımsızlık kazandırmak için yaptığı plandan yıllar önce- iktidarın Sudanlılara geçmesiyle birlikte iki yıl kadar süren ulusal hükümete başkanlık eden bir parlamentonun doğuşuna yol açtı.
Pek çok tarihçi, Sudan'ın daha sonra yaşadığı problemlerin çoğunu, ülkedeki İngiliz yönetiminin dikkatinin büyük bölümünü ‘kentsel alanlara ve yüksek nitelikte bir orta sınıf yaratmaya odaklamasına’ ve ‘Selefi dini öğretinin hâkim olduğu geleneksel toplumlarda yaşayan büyük bir kesimi’ göz ardı etmesine bağlıyor.
Yıllar geçtikçe, bu marjinalleşmiş toplulukların bazı üyeleri, kendileri ile orta sınıf arasında büyük bir fark olduğunu hissettiler ve nüfuz kazanma veya belki de iktidara ulaşma aracı olarak orduya katılmaya çalıştılar. Öte yandan Müslüman Kardeşler ve komünistler gibi parlamentoya giremeyen ideolojik partiler, bu askerlerin arzularından faydalandılar ve demokratik hükümetleri yıkmak için ordu içinde kurdukları gizli örgütlerle birlikte askeri darbeler gerçekleştirdiler. Ancak sivil kurumlar yönetiminin tarihi mirası, her seferinde ordunun elinden iktidarın alınmasında başarılı oldu. Siviller her seferinde gerçekleştirdikleri halk devrimleriyle askeri rejimleri alaşağı ettiler ve gerek sendikalarını örgütleme konusunda gerekse de sivil itaatsizliklerini idare etme yöntemleri konusunda tecrübe kazandılar.
Sudan’da 30 yıl yönetimde kalan devrik lider Ömer el-Beşir’in askeri rejiminin Nisan 2019’da bir halk devrimiyle düşürülmesinin ardından askerler ve siviller bir kez daha parlamenter sivil yönetimi inşa etme hedefiyle geçiş dönemini birlikte yönetmek için ortaklık kurdular. Fakat bu ortaklığın ardından yaşanan olaylar, iki taraf arasındaki güven eksikliği ve çıkar çatışmaları sebebiyle bu ortaklığın yürümeyeceğini gösterdi. Sudan bugün hâlâ sivil ve askeri yönetimler arasındaki çatışma sarmalına son verecek bir çözüme ulaşmak için çabalıyor.
Sudan’da askerlerin ve sivillerin imzaladığı çerçeve anlaşma, iki taraf arasında yıllardır süren çatışmaya son verebilir mi?
Sudan’da askerlerin ve sivillerin imzaladığı çerçeve anlaşma, iki taraf arasında yıllardır süren çatışmaya son verebilir mi?
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة