Washington, Şi’nin Suudi Arabistan ziyaretini nasıl görüyor?

Körfez ülkeleri alternatif seçenekleri memnuniyetle karşılarken ABD ile ilişkilerin yerini doldurmak güç.

Batı'nın endişelerinin bir kısmı Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin farklı alanlara doğru genişlemesiyle ilgili gibi görünüyor (AFP)
Batı'nın endişelerinin bir kısmı Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin farklı alanlara doğru genişlemesiyle ilgili gibi görünüyor (AFP)
TT

Washington, Şi’nin Suudi Arabistan ziyaretini nasıl görüyor?

Batı'nın endişelerinin bir kısmı Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin farklı alanlara doğru genişlemesiyle ilgili gibi görünüyor (AFP)
Batı'nın endişelerinin bir kısmı Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin farklı alanlara doğru genişlemesiyle ilgili gibi görünüyor (AFP)

Tarık eş-Şami
Washington, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Suudi Arabistan ziyaretini yakından takip ediyor. Bu ziyaret, Çin’in uzun süredir ABD'nin müttefikleri ile bölgesel zirveler aracılığıyla yaşanan daha kapsamlı bir yakınlaşmayı yansıtıyor.
Riyad'ın Pekin ile stratejik ortaklığa imza atmasıyla başlayan ikili zirveler, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle petrol sektörü dışındaki ilişkileri derinleştirdi. Son olarak gerçekleşen Çin-Arap zirvesi iki taraf arasında her yıl büyüyen ortaklığı güçlendirdi.
 ABD bu ziyareti nasıl görüyor? ABD'li yetkililer, Washington, diplomatik ve askeri olarak Asya ve Avrupa'ya odaklanırken Ortadoğu'yu daha az öncelikli hale getirmek istediklerini iddia ettikleri bir dönemde, Çin'in bölgeyle artan yakınlaşmasından endişe ediyor mu?

Büyüyen ticaret hacmi
Çin'in Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile arasındaki ilişkiler, Pekin'in artan enerji ihtiyacının karşılanması amacıyla onlarca yıl önce başlamış olsa da son yıllarda altyapı projelerine, teknoloji transferine ve silah satışlarına kadar genişleyerek güçlendi.
Ticaret oranları da özellikle ilk ticaret ortağı Çin olan Suudi Arabistan ile aralıksız olarak yükselmeye devam etti. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'nın verilerine göre Çin ile Suudi Arabistan arasındaki ticaret hacmi 2020’de yıllık yüzde 15'in üzerinde artışla 65 milyar doları aştı. Yine aynı veriler, bu oranın, Suudi Arabistan'ın ABD ile aynı yıl yıllık yaklaşık 20 milyar doları bulan ticaret hacminin iki katından fazla olduğunu gösteriyor.
Çin merkezli Global Times gazetesi, Çin'in tüm Arap ülkeleriyle ticaret hacmini geçtiğimiz yıl yıllık yüzde 37'lik bir büyüme oranıyla 330 milyar dolara ulaştığını bildirdi.  Ancak bu miktar, Çin'in ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile olan ticaret hacminin dörtte birinden daha az.
Çin’in Avrupa ülkeleri ile arasındaki ticaret hacmi 2020 yılında 709 milyar doları, ABD ile yine aynı yıldaki yıllık ticaret hacmi 615 milyar doları buldu. Buna karşın Batılılar yine de son dönemde Çin ile Arap ülkelerinin ilişkilerinin birçok alanda gelişmesine ve büyümesine bir miktar şüpheyle bakıyorlar.

Yatırımlar ve projeler
Amerikan Girişimcilik Enstitüsü (American Enterprise Institute/AEI) tarafından Çin’in küresel yatırımlarının izlenmesine ilişkin yayınlanan raporda da belirtildiği gibi Batı'nın endişelerinin bir kısmı, Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin farklı alanlara doğru genişlemesiyle ilgili gibi görünüyor. Raporda, Çin'in Körfez ülkelerine yatırım yapma konusundaki ilgisinin devam ettiği de kaydedildi.
Çin’in Suudi Arabistan’daki yatırım ve inşaat projelerinin hacmi 43,47 milyar doları, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) 36,16 milyar doları, Irak'ta 30,05 milyar doları, Kuveyt'te 11,75 milyar doları, Katar'da 7,8 milyar doları, Umman'da 6,62 milyar doları ve Bahreyn'de 1,42 milyar doları buluyor.
Çin'in KİK ülkelerinde petrol dışı sektörlerde önemli bir rol oynaması bekleniyor. Pekin ile KİK ülkeleri arasında turizm, iletişim, yenilenebilir enerji, akıllı şehirler, yapay zeka ve teknoloji odaklı işletmeler gibi kalkınma alanlarında önemli bir iş birliği söz konusu.
Tüm bunlar, Washington'ın Körfez ülkelerinin Çin'in beşinci nesil (5G) teknolojisini kullanmasına ve ABD'nin endişeleri nedeniyle durdurulan Çin’in BAE'deki liman projesi de dahil olmak üzere, limanlar gibi hassas altyapılara yapılan yatırımlara ilişkin çekincelerini dile getirdiği adımlardır.

ABD’nin kaygısı
Öte yandan ABD’nin, Çin heyetinin, Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleriyle enerji, güvenlik ve yatırım alanlarında onlarca anlaşma imzalaması beklentisinden duyduğu çekinceler, Körfez ve Arap ülkelerinin ekonomilerini ve yatırımlarını çeşitlendirme arzusuyla çelişiyor.
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, araba ve silah üretimi ile lojistik hizmetler dahil olmak üzere yeni endüstriler kurarak ekonomiyi petrolden uzaklaştırmak için 2030 Vizyonu’nu çeşitlendirme planını uygulamaya odaklandığından Riyad, 500 milyar dolar değerindeki robotlar şehri NEOM gibi yeni altyapı ve mega projelere büyük yatırımlar yapıyor. Çinli inşaat şirketleri de bu büyük projelerde pay sahibi olmayı umuyorlar.
Riyad ve Abu Dabi, Çin'den askeri teçhizat alırken, Suudi Arabistan merkezli bir şirket, Çinli bir şirket ile Riyad'da silahlı insansız hava aracı (SİHA) üretmek için anlaşma imzaladı. Çin para birimini ticarette ABD doları yerine kullanmaya çalışırken ABD, dünya genelinde ve özelde Körfez bölgesindeki nüfuzu konusunda daha fazla endişe ediyor.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü John Kirby geçtiğimiz çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden müttefiklerinin, ekonomik ve güvenlik çıkarlarına hizmet etmek için ortaklıkları çeşitlendirmeye devam edeceklerini öne sürmesine rağmen Washington'ın Riyad ile stratejik ilişkisinin her iki tarafın da çıkarına olmasını istediğini söyledi.
New York Times (NYT) gazetesi, Suudi Arabistan'ın 70 yılı aşkın bir süredir ABD'nin yakın bir müttefiki olmaya devam ettiğini ve Washington'ın silahlarının büyük bir kısmını sattığı Körfez'de halen başlıca güvenlik garantörü olduğunu, ancak Riyad’ın, ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin son birkaç yıldır gergin olduğu bir dönemde ‘gelişmekte olan çok kutuplu bir dünyaya’ hazırlık olarak, uzun süredir ana süper güç olarak Çin ile diğer ittifaklarını güçlendirmeye çalıştığını yazdı. ABD ile Suudi Arabistan arasındaki gerginlik, son olarak her iki ülkenin yetkililerinin geçtiğimiz Ekim ayında OPEC + anlaşması çerçevesinde petrol üretimini kısma kararı hakkında karşılıklı eleştirel açıklamalarda bulunmalarıyla ve her iki tarafın da diğerini ‘petrol üretiminin kısıtlanması adımını siyasi amaçlar için kullanmakla’ suçlamasıyla doruk noktasına ulaştı.

Bu Washington’a gönderilen bir mesaj mı?
Washington'daki bazı analistler, Çin Devlet Başkanı Şi’nin Suudi Arabistan ile yapacağı ve bölgedeki 30'a yakın ülkenin liderlerinin ve kuruluşların başkanlarının katılacağı üç ayrı zirveye katılacak olmasının yanı sıra Pekin ile Riyad arasında stratejik ortaklık anlaşması imzalanmasının ABD’li yetkililerin açıklamalarında ABD’nin kaynaklarını, diplomatik ve askeri yeteneklerini Asya ve Avrupa'ya kaydırmak ve Ortadoğu'yu daha az öncelikli hale getirmek istediğini söyledikleri bir dönemde Çin'in bölgedeki etkisinin arttığına dair bir mesaj olarak değerlendirdiler.
Singapur Nanyang Teknoloji Üniversitesi S. Rajaratnam Uluslararası Çalışmalar Okulu Kıdemli Uzmanı James M. Dorsey, özellikle ABD Başkanı Joe Biden'ın geçtiğimiz yaz Cidde'ye yaptığı ziyarette, Arap liderlere ABD'nin bölgeden çekilmeyeceğine ve Çin, Rusya ya da İran'a bir boşluk bırakmayacağına dair güvence verme konusunda harcadığı boşa çabanın  ardından Körfez ülkeleri başka alternatif seçeneklerin varlığını memnuniyetle karşılarken, Çin Devlet Başkanı'nın şu an ABD ile Suudi Arabistan arasındaki gergin ilişkiden yararlanmak isteyebileceğini belirtti.

“Bu bir korunma politikası değil”
ABD Siyasi İşlerden Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Colin Kahl, jeopolitik tablonun değişmekte olduğunu ve ‘korunma politikası’ uygulanmasını anladığını söyledi. Kahl,  Bahreyn'de düzenlediği basın toplantısında, Körfez ülkelerinin askeri altyapı ve diğer askeri teçhizat konusunda Çin ile derin bir ilişki içinde olması durumunda, ABD ile çalışmalarının bir yerden sonra daha güç hale gelebileceğinden duyduğu korkuyu ifade etti. Kahl, “(Bölgenin) askeri ve istihbarat sistemleri Pekin'e ne kadar bağlıysa, bölgedeki ABD güçlerine doğrudan meydan okuma o kadar büyük olur” değerlendirmesinde bulundu.
Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council'de Ortadoğu uzmanı olan Jonathan Fulton, Çin'in de bölge için önemli bir ülke olmasına rağmen bölge için en önemli ülkenin ABD olduğu göz önüne alınırsa, Körfez ülkelerinin zihnindeki korunma tanımının eksik bir tablo olduğunu değerlendirdi.  Bölge liderlerinin her iki tarafla da çok önemli işler yaptığına dikkat çeken Fulton, “Bunu olabildiğince uzun süre sürdürmek istiyorlar” şeklinde konuştu.

Stratejik rol
Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli CNN’den aktardığı analize göre, Washington ile Pekin arasında Tayvan konusunda yaşanan anlaşmazlığın iki taraf arasındaki ilişkilerin gerilmesine yol açtığını ve çalkantılı Ortadoğu bölgesinde yaşanan nüfuz konusundaki rekabete katkıda bulunduğunu belirtti. Ancak bazı analistler bu görüşe katılmadı. Çünkü onlar,  son yıllarda Çin ile İran arasındaki ticaret ve enerji alanlarındaki ilişkilerin gelişmesinin yanı sıra Çin'in Ortadoğu ülkeleri ile olan ekonomik ilişkisinin, Çinli yetkililerin ABD'nin bölgede oynadığı stratejik savunma rolünü değiştirmekle meşgul olmamasına neden olduğunu düşünüyorlar.
ABD’deki Harvard Üniversitesi bünyesindeki Harvard Kennedy Okulu’nun Belfer Bilim ve Uluslararası İlişkiler Merkezi’nde kıdemli bir araştırmacı olan Suudi uzman Muhammed el-Yahya,  bölge yetkililerinin Çin'in artan önemiyle mücadele eğiliminde olmalarına rağmen, özellikle siyasi nedenlerle ve ABD’li bazı politikacıların dünya görüşlerinden ötürü ABD’nin stratejik gücünün azaldığını gördüklerinde Suudi Arabistan'ın Çin'in yerine ABD'yi geçirebileceğinin düşünülmesinin abartılı olacağı değerlendirmesinde bulundu.
Yahya, NYT’ye yaptığı açıklamada, siyasetçilerin ABD'nin bölgeden uzaklaşma ve bölgeyle ilişkileri yeniden başlatma tehditlerine kulak asmamasının aptallık olacağını söylediler.
Washington merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi Orta Doğu Programı Direktörü Jon Alterman, Suudi Arabistan’ın Çin ile olan ilişkilerinin ABD ile olan ilişkilerinden çok daha hızlı büyümesine rağmen, Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin başka ülkelerle olan ilişkilerle karşılaştırılabilir olmadığını düşünüyor. Alterman, Riyad'ın Pekin ile olan ilişkilerinin karmaşıklık, tarih ve anlayış açısından Washington ile ilişkiler düzeyine gelmediğinin de altını çizdi.

Pekin'i benimsemek
Ancak Eurasia Group'tan Ayham Kamel, ABD’nin bölgedeki güvenlik iş birliği için kendisine güvenen Körfez ülkelerinin tercih ettiği bir ortak olmasına rağmen Riyad'ın, Pekin'i artık vazgeçilmez bir ekonomik ortak olduğundan benimsemesini gerektiren stratejik hesaplara göre çalıştığını düşünüyor. Kamel’e göre Riyad, dünya hidrokarbonlardan uzaklaşırken, ulusal ekonomik dönüşümüne hizmet eden bir dış politika çiziyor.
Kamel, Çin ile ilişkilerin gelişmesinin, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde daha fazla bölünmeye yol açma riskinin olduğuna kesin gözüyle bakarken, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın bu yöndeki adımlarını inatlaşmak amacıyla atmadığının altını çizdi.

Küresel sistem testi
Washington'daki yetkililer, Çin Devlet Başkanı Şi’nin Suudi Arabistan ziyaretinin sonuçlarını ve ziyaret sırasında imzalanacak anlaşmaları yakından takip ederken, tüm taraflar, yeniden yapılandırılmakta olan küresel sistemi ve Suudi Arabistan ile komşularının bu küresel sistemi ve Çin'in küresel sistemdeki konumunu nasıl gördüğünü tahmin etmeye ve test etmeye çalışacaklar.
‘China Briefing’ adlı internet sitesine göre Çin ile bölge ülkeleri arasındaki iş birliğinin merkezinde ticaret, sanayi ve yatırım olmaya devam edecek ve bu iş birliğinin çeşitli alanlardaki sayılar üzerinde açıkça yansımaları olacak.
Çin'in KİK ülkeleriyle bir serbest ticaret anlaşması imzalamak istediği herkes tarafından biliniyor. Bu da, Çin ile KİK ülkeleri arasında şimdiye kadar yapılan beş turluk müzakerelerin gerek enerji, tarım, meyve, baharat, inşaat malzemeleri ve hizmet sektörleriyle ilgili olsun, gerekle ticaretle ilgili çoğu konuda olsun bir takım anlaşmaların imzalanmasıyla sonuçlanmasının ardından Pekin'in, tercihli ticaret durumu çerçevesinde bölgeyle ilgilenmesini sağlıyor.
Mali açıdan bakıldığında, KİK ülkelerinin 2 trilyon dolardan fazla değere sahip devlet varlık fonlarını kontrol eden ekonomik gücü, özellikle Çin yuanına yüksek statü veren ülkelerdeki döviz piyasalarında olduğu gibi Çin'in küresel mali sistemi için büyük önem taşıyor. Ayrıca, Çin’in devlet varlık fonları iki taraf arasındaki yakın ilişkileri geliştirmek için çalışıyor.
Abu Dabi merkezli Mubadala Yatırım Şirketi ile China Development Bank Capital ve Çin Devlet Döviz İdaresi tarafından 2015 yılında 10 milyar dolarlık BAE-Çin ortak yatırım fonu kuruldu.
Son yıllarda, KİK ülkelerinin devlet varlık fonlarından yetkililer, yatırım portföylerinin çoğunu Asya ülkelerine, özellikle Çin'e yönlendirdiler.
Çin'in emelleri, KİK ülkelerinin de ötesinde Çin merkezli iki şirket, Irak hükümeti ile petrol ürünleri karşılığında, ülkedeki eğitim eşitsizliklerini azaltmak amacıyla 2021 yılında iki yıl içinde bin okul inşa edilmesini öngören anlaşmalar imzaladılar. Böylece Çin'in finans ve eğitim sektörlerindeki etkisi daha belirgin hale geldi. Bu durum, Çin'in bölgenin sosyal ve ekonomik eğilimleri üzerindeki büyük etkisi olarak değerlendirildi.



Ukrayna’da patlatılan baraj ormana dönüştü: Zehirli bir saatli bomba

Barajın patlamasıyla yaşanan afette büyük bir alan sular altında kalmıştı (AP)
Barajın patlamasıyla yaşanan afette büyük bir alan sular altında kalmıştı (AP)
TT

Ukrayna’da patlatılan baraj ormana dönüştü: Zehirli bir saatli bomba

Barajın patlamasıyla yaşanan afette büyük bir alan sular altında kalmıştı (AP)
Barajın patlamasıyla yaşanan afette büyük bir alan sular altında kalmıştı (AP)

Ukrayna savaşında bombalanan Nova Kahovka barajının olduğu yer devasa bir bitki örtüsüyle kaplandı.

Herson kentinin yaklaşık 30 kilometre doğusunda bulunan Nova Kahovka barajı, Haziran 2023'te düzenlenen saldırıyla patlatılmıştı. Kiev yönetimi, Zaporijya Nükleer Santrali'nin yaklaşık 150 kilometre güneyinde yer alan barajın Ruslar tarafından patlatıldığını öne sürmüştü. New York Times'ın haberinde de barajın Rus ordusu tarafından kurulan bir düzenekle içten patlatıldığı savunulmuştu.

Olay yaşandığı sırada barajın kontrolü Rus ordusundaydı. Kremlin ise iddiaları reddederek olayı "terör saldırısı" diye nitelemiş ve Ukrayna askerlerinin baraja sabotaj düzenlediğini ileri sürmüştü. Su baskınları nedeniyle en az 60 kişi yaşamını yitirmiş, binlerce kişi evinden olmuştu.

Guardian'ın aktardığına göre, Dinyeper nehri üzerindeki barajın patlamasıyla yaşanan selin yok ettiği köylerin yerinde sulak alan ekosistemi oluştu.

Çevrecilerin, aktivistlerin ve bilim insanlarının kurduğu Ukrayna Savaşının Çevresel Sonuçları Çalışma Grubu'nun (UWEC) raporunda, son iki yılda ekosistemin nasıl geliştiği inceleniyor.

Rezervuarın artık söğüt ve kavak ağaçlarına ve geniş sulak alanlara ev sahipliği yaptığı, bölgede yaklaşık 40 milyar ağaç tohumunun filizlendiği belirtiliyor.

Ayrıca nesli tükenmekte olan mersin balıklarının geri döndüğü, yaban domuzu ve bazı memelilerin ormanlarda tekrar görüldüğü aktarılıyor.

Diğer yandan uzmanlar, doğanın bu tekrar canlanışının ciddi riskleri de beraberinde getirebileceğine dikkat çekiyor.

Tatlı su sistemlerini inceleyen çevrebilimci Oleksandra Şumilova şu uyarıları yapıyor:

İnce tortu tabakaları, sanayi bölgelerinden gelen ağır metalleri sünger gibi emdi. Yaklaşık 1,5 kilometreküp kirli tortu birikti.

Bu tortuların dağılmasıyla kansere neden olabilecek ağır metallerin yayılmasından endişelendiklerini söyleyen bilim insanı, "Bu zehirler gıda zincirinde yukarı taşındığında, büyük hayvanlarda ve etçil türlerde daha fazla yoğunlaşır" diyor.

Akademisyenin ortak yazarlığını yaptığı ve hakemli dergi Science'ta bu yıl yayımlanan araştırmaya göre bölge "zehirli bir saatli bomba" niteliğinde.

Diğer yandan aynı çalışmada, kirlenmeye bir yenilenmenin de eşlik edebileceği belirtiliyor. Barajın varlığı nedeniyle kaybedilen ekosistem işlevlerinin yüzde 80'inin 5 yıl içinde geri kazanılabileceği, biyolojik çeşitliliğin de iki yıl içinde önemli ölçüde iyileşebileceği ifade ediliyor.

Şumilova, bölgedeki ekosistemin sürekli değiştiğini vurgulayarak şunları söylüyor:

İnsanlar açısından elbette bu bir felaketti. Ancak bilimsel açıdan bakıldığında, bu çok nadir görülen bir olay. Bir ekosistemin nasıl yeniden kurulabildiğini görüyoruz. Bu büyük bir doğal deney ve hâlâ devam ediyor.

Independent Türkçe, Guardian, New York Times