2011 Tunus ayaklanmasına neden olan 'seyyar satıcılar' ne olacak?

Güvenlik güçlerinin tezgahlarına el koymasından korkarak yoldan geçenleri mallarını almaya ikna etmeye çalışıyorlar

Tunuslu bir sokak satıcısı / Fotoğraf: AP
Tunuslu bir sokak satıcısı / Fotoğraf: AP
TT

2011 Tunus ayaklanmasına neden olan 'seyyar satıcılar' ne olacak?

Tunuslu bir sokak satıcısı / Fotoğraf: AP
Tunuslu bir sokak satıcısı / Fotoğraf: AP

Sağir el-Hidri
Tunus, 23 yıl iktidarda kaldıktan sonra devrilen merhum Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali'nin rejimini deviren 14 Ocak 2011 ayaklanmasının 11. yılını anmaya hazırlanırken, ayaklanmanın patlak vermesine neden olan seyyar satıcıların durumu hala belirsizliğini koruyor. 
Tunuslu bir seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi, kendisini yakarak intihar girişiminde bulunmuştu.
Bu olayın tesiri ile Tunus halkının ayaklanması üzerine 23 yıldır ülkeyi yöneten Zeynel Abidin Bin Ali ülkeden kaçmak zorunda kalmıştı.
Başkent Tunus'ta, İspanya Caddesi benzersiz bir koşuşturma yaratan sokak satıcıları tarafından daraltılıyor.
Güvenlik güçlerinin mallarına el koyacağı endişesiyle yoldan geçenleri mallarını almaya ikna etmeye çalışıyorlar. 
Seyyar satıcılık yöntemi, Tunus'un sefil halkı kadar, malları en ucuz fiyata almak isteyen zenginleri için de bir varış noktası olarak görülürken, satılmak istenenleri kaldırımlarda yaymak yasak olduğu için güvenlik güçleri satıcılara karşı birkaç kez yaptırımlar uygulamış.
Muhammed Buazizi, 17 Aralık 2010'da, yetkililerin zor kullanarak sebze ve meyve satmak için kullandığı arabaya el koyması ve ardından polis tarafından saldırıya uğradıktan sonra uğradığı muameleyi protesto için Sidi Bu Zeyd kentinde belediye binası önünde kendini yakmış ve kurtarılamamıştı.

"Ekonomik krizin ortasında kaldık ve başka seçeneğimiz yok"
İspanya Caddesi'nin girişinde, güvenlik güçleri tarafından takip edilme korkusuyla kimliğini tam olarak açıklamayı reddeden 24 yaşındaki sokak satıcısı Muhammed, zabıtanın geleceğini tahmin ederek bir gözünü mallarına, diğerini yoldan geçenlere ve arabalara dikiyor.
Muhammed, "Maddi olarak zor durumdayım ve burada satış yapmak son çarem. Burada yaklaşık 10 saat çalışıyorum, bu da aileme yiyecek sağlamak için hırsızlık yapmaktan, yankesicilikten veya boş boş oturmaktan daha iyidir" dedi.
Muhammed, sözlerine şunları ekledi:
"Güvenlik güçleri ve zabıta tarafından her gün tacize uğruyoruz. Durumumuzu anlamaları gerekiyor. Burada çalışmaktan mutlu muyuz? Marjinalleşmeye ve yoksulluğa karşı yapılan başkaldırının ardından ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin ortasında kaldık ve bize hiçbir avantaj sağlanmadığı için başka seçeneğimiz yok."

"Emniyet güçlerinin yol açtığı tacizlere artık alıştık"
37 yaşında Halifa da İspanya Caddesi'nin girişinde saatlerce tezgahının başında kaldıktan sonra yola çıkma hazırlığı için eski ayakkabı ve eşyalarını toplarken, "Emniyet güçlerinin yol açtığı tacizlere artık alıştık. Seyyar satıcılıktan sadece birkaç dinar kazanıyoruz ki bu para temel ihtiyaçlarımızı bile tam olarak karşılamıyor. Mallarımıza el koyarak bizi günlük rızkımızdan mahrum eden zabıtalar artık işimizi engellemekten vazgeçsinler" diye konuştu.
Halifa, "Ayaklanma, Muhammed Buazizi'nin Sidi Bu Zeyd'de (Tunus'ta bir şehir) kendini yakmasından sonra ortaya çıktı, ancak bugün seyyar satıcıların durumu değişmedi" dedi.

Tartısına el konulan sokak satıcısı intihar etti
Tunus, aylar önce seyyar satıcıların akıbetiyle ilgili dikkate değer tartışmalara yol açan birçok olaya tanık oldu.
Bunlardan biri başkentin bitişiğindeki Ben Arus şehrinde sokak satıcısı olarak çalışan bir kişinin tartısına el konulduktan sonra intihar etmesi olayıydı.
Ayrıca başkentteki Cumhuriyet Meydanı'nda seyyar satıcı bir genç zabıta görevlileri tarafından öldürüldü.
Cumhurbaşkanı Kays Said'in ülkenin durumunu düzeltme taahhüdüne rağmen, bu olaylar, şiddetli bir ekonomik ve siyasi krizle karakterize edilen bir atmosferde seyyar satıcıları takip etmekle görevli güvenlik güçleri ile sokak arasında bir gerilim dalgasına neden olacağına dair kızgınlık ve korkuları ateşledi.

"Kaotik dolandırıcılığa karşı güvenlik kampanyaları her gün var ve devam edecek"
Daha önce başkentte mallarını sergilemek için yetkililerden izin almayı başaran seyyar satıcılar için bir pazarın kurulması gibi önemli bir proje başlatılmış olmasına rağmen, Tunuslu yetkililer bu "kaotik dolandırıcılık olgusuyla" başa çıkmada bir güvenlik yaklaşımına yöneliyor.
İçişleri Bakanlığı sözcüsü Fâkir Buziğaye, "Kaotik dolandırıcılığa karşı güvenlik kampanyaları her gün var ve devam edecek" diyerek yanıt verdi.
Ancak yetkililerin yıllardır seyyar satıcılar karşısında güvenlik yaklaşımı eğilimi, özellikle Tunus'ta sokakları sarsan olaylardan sonra eleştirilere neden oldu. 
Çeşitli mahallelerde protestolara yol açan bir olay, geçen eylül ayının sekizinde, kaçak olduğundan şüphelenilen sigara satan genç bir adamın gümrük görevlilerinin güvenlik takibi sırasında gerçek mermilerle öldürülmesi sonucu geldi.
Yetkililer soruşturma başlatma sözü verdi ve olayla ilgili sorumlu olduğundan şüphelenilen bir gümrük görevlisi tutuklandı.
Bu olaydan önce, seyyar satıcılar, özellikle ekonomistlerin "kaotik dolandırıcılığın" ülke ekonomisindeki krizin derinleşmesine yol açacağına dair uyarılarının artmasıyla, yetkililere faaliyetlerini düzenlemeleri veya kovuşturma yapmaktan kaçınmaları için baskı uygulamak üzere bir dizi hamle başlattı.
Tunuslu iktisatçı İzzeddin Saidan, daha önce Tunus'taki paralel ekonominin, özellikle de bazı tahminlerin bir bütün olarak ulusal ekonominin yüzde 50'sine veya daha fazlasına ulaştığını gösterdiği için korkunç ve tehlikeli bir biçim aldığı konusunda uyarıda bulunmuştu.
Saidan, bunun ekonomiye ve özellikle devletin ekonomideki rolüne yönelik bir tehdit oluşturduğuna inanıyor.
Ancak yetkililer bu konuda herhangi bir girişimde bulunmuyor ve sadece seyyar satıcılara karşı insan hakları çevrelerinin etkisiz bir yaklaşım olarak gördüğü devriye gezmekle yetiniyor.

Sokak ekonomisi
Olay, 2011'de ayaklanmanın patlak vermesinden bu yana kötüleşse de yetkililerin ayaklanmaya verdiği tanım ile insan hakları örgütlerinin ve seyyar satıcıların kendilerinin söyledikleri arasında hala büyük bir uçurum olması dikkat çekici.
Tunus Ekonomik ve Sosyal Haklar Forumu'nun resmi sözcüsü Ramazan bin Ömer, "Sokak ekonomisinin kayıt dışı ekonominin bir parçası olduğunu ve bu grubun sosyal grupları dışlayan ve onu bir direniş biçimine dönüştüren devlet politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıktığını" düşünüyor.
Ömer, yaptığı açıklamada, "Bugün devletin sorumluluğu, özellikle yetkililerin bu satıcılara iş vermek gibi bir alternatifi olmadığı için zor bir mesele olan bu olguya karşı savaşmak değildir. Bugün çözüm, bu sektörü organize etmekten ve uygun alanlar yaratmaktan geçiyor. Çünkü dikkate değer bir şey var ki, insanlar bu pazarlara daha düşük kaliteli ancak uygun fiyatlı mallar buldukları için gidiyorlar" ifadelerini kullandı.
"Gereken şey, bu olguyu sınır dışı etme mantığından uzak bir şekilde organize etmek ve bu tür malların dağıtımı için güvenli yollar sağlayan alanlar sağlanmasıdır" diyen Ömer, "ancak bunun bir plan çerçevesinde yapılmadığı takdirde ortadan kaldırılmasının zor olduğunun" altını çizdi.
Ramazan bin Ömer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu grupları barındıran yeni bir ekonomik kalkınma sistemi, Tunus devletinin şu anda eksik olduğu bir vizyon."
Forumlardan birinin yakın zamanda İspanya Caddesi'ndeki seyyar satıcılar üzerine bu satıcıların yoğunlaşmasının en belirgin örneklerinden biri olan ve 300 seyyar satıcıyı içeren entegre bir çalışma yayınladığını ve çalışmanın bu satıcıların yüzde 82'sinin Tunus'taki bankacılık sistemine bağlı olmadığını ortaya koyduğunu belirtmekte fayda var.
Bu, seyyar satıcıların banka hesaplarının olmadığı ve ülkedeki bankalarla muhatap olmadıkları anlamına geliyor ki bu da insanların içinde yaşadıkları kırılgan durumu yansıtıyor.
Bu çalışma aynı zamanda, bu sektördeki işçiler için kadınlara karşı erkeklerin açık bir üstünlüğünü gösterdi ki bu, mal satan çok fazla kadının olmadığı İspanya Caddesi'nde görülebilir.
Tunus'u etkileyen siyasi ve ekonomik krizler ışığında, yetkililerin bu olguyu başka, daha pürüzsüz ve daha esnek yollarla ele almak için harekete geçip geçmeyecekleri belirsizliğini koruyor.

Independent Türkçe



Hasm Hareketi'nin terör planının Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler üzerinde nasıl bir etkisi olacak?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
TT

Hasm Hareketi'nin terör planının Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler üzerinde nasıl bir etkisi olacak?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Mısırlı uzmanlar, Mısır İçişleri Bakanlığı'nın Hasm Hareketi’nin terör planını Türkiye'deki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) unsurlarıyla ilişkilendiren açıklamasının iki ülke arasındaki ilişkiler üzerindeki etkisini küçümsedi. Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan yetkililer, Kahire ve Ankara'nın şu anda iki ülke arasındaki anlaşmazlığın merkezinde yer alan Müslüman Kardeşler meselesini bir kenara bırakarak ‘daha derin’ stratejik konulara odaklandığını vurguladı.

Mısır İçişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Müslüman Kardeşler'e bağlı Hasm Hareketi’ne ait bir sığınağa baskın düzenlendiğini duyurdu. Açıklamaya göre, Müslüman Kardeşler'in Türkiye'ye kaçan askeri kanadı Hasm Hareketi’nin liderlerinin faaliyetlerini yeniden canlandırmak ve ülkedeki güvenlik ve ekonomik tesisleri hedef alan düşmanca operasyonlar düzenlemek için hazırlık ve planlama yaptıkları yönünde bilgi alındı.

Açıklamada, “Hasm Hareketi, ileri askeri eğitim aldığı bir sınır ülkesine kaçan unsurlarından birini, söz konusu planı gerçekleştirmek üzere ülkeye yasadışı yollardan sızmaya zorlayarak operasyonlarını planladı” denildi.

Komşu ülkenin adını açıklamayan bakanlık, hareketin ‘birçok sosyal medya sitesinde dolaşıma sokulan, komşu bir ülkedeki çöllük alanda elemanlarına eğitim verdiğini ve ülkede terör operasyonları gerçekleştirme sözü verdiğini içeren bir video hazırladığını’ bildirdi.

Açıklamada Türkiye'ye atıfta bulunulması, özellikle de Mısırlı yetkililerin terör örgütü olarak sınıflandırdığı Müslüman Kardeşler'in iki ülke arasında yaklaşık on yıldır süren soğukluğa neden olduğu düşünüldüğünde, Kahire ile Ankara arasındaki ilişkilerin güçlenme hızına etkisi konusunda soru işaretleri yarattı.

Ulusal güvenlik ve uluslararası ilişkiler danışmanı Tümgeneral Muhammed Abdulvahid, Mısır İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasında Türkiye'ye yapılan atfın iki ülke arasındaki ilişkileri etkilemeyeceğini söyledi. Abdulvahid, “Türkiye'den bahsedilmesi, Müslüman Kardeşler'in Türkiye'ye kaçtığı gerçeğinin kabul edilmesi bağlamında tesadüfi bir durumdu” dedi.

Abdulvahid, Türkiye ile ilişkilerin ‘pek çok alanda çok iyi ve güçlü olduğunu ve Müslüman Kardeşler dosyasının artık etkili olmadığını’ belirtti. Abdulvahid, Mısır'ın ‘hareketin kaçak unsurlarının’ iadesine yönelik taleplerine işaret ederek şöyle dedi: “Açıklamada Türkiye'den bahsedilmesi iade sürecinin tamamlanması için bir tür baskı olabilir.”

İki ülke arasındaki normalleşme, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin Katar'da düzenlenen 2022 FIFA Dünya Kupası'nın açılışında el sıkışmalarından bu yana hız kazandı. Erdoğan'ın Şubat 2024'te Kahire'ye yaptığı ziyaretle zirveye ulaşan yakınlaşmayı, Sisi'nin aynı yılın eylül ayında Ankara'ya yaptığı ziyaret izledi ve iki ülke arasında ‘yeni bir iş birliği dönemi’ başladı.

Demokrasi Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı ve bölgesel ilişkiler araştırmacısı Kerem Said'e göre “Müslüman Kardeşler dosyası artık Mısır-Türkiye ilişkilerinde acil bir mesele değil. İki ülke arasındaki ilişkiler Kahire ile Ankara'nın çıkarlarına hizmet eden daha büyük ve daha derin stratejik meseleler tarafından yönetiliyor.”

Şarku’l Avsat'a konuşan Said, “Mısır ve Türkiye arasında Müslüman Kardeşler dosyası konusunda ilan edilmemiş bir koordinasyon var. Zira Kahire bazı hükümlülerin iadesini talep ediyor, bu da Kahire ve Ankara arasındaki anlaşmalara göre belirli prosedürlerin tamamlanmasını gerektiriyor” ifadelerini kullandı.

Said sözlerini şöyle sürdürdü: “İçişleri Bakanlığı'nın açıklaması ve Hasm Hareketi’ne yapılan atıf, Mısır ile Türkiye arasındaki ilişkilere yönelik bir meydan okuma içermiyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi şu anda Libya'daki durum, Akdeniz gaz dosyasının çözümü ve diğer bazı konular gibi daha önemli dosyalarla bağlantılı.”

Mısırlı akademisyen ve uluslararası ilişkiler araştırmacısı Beşir Abdulfettah da İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasında Hasm Hareketi'nin terör planının Türkiye'deki Müslüman Kardeşler unsurlarıyla bağlantısına atıfta bulunulmasının ‘Kahire ile Ankara arasındaki ikili ilişkilerin gidişatını etkilemeyeceği’ görüşünde.

Şarku’l Avsat'a konuşan Abdulfettah, ‘Mısır ve Türkiye'nin Müslüman Kardeşler dosyasındaki herhangi bir çatışmanın iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişimini etkilemesine izin vermeme konusunda anlaştıklarını’ söyledi ve ‘Müslüman Kardeşler dosyasının diğer dosyaların önüne geçtiği bir dönemde ilişkilerin merkezinde yer aldığını ve anlaşmazlık nedeni olduğunu’ belirtti.

Abdulfettah, “Müslüman Kardeşler dosyasının yerine stratejik ve ekonomik dosyalar konuldu ve bu da Mısır ve Türkiye'nin ikili ilişkileri güçlendirmede ilerleme kaydetmesini sağladı. Ankara, Mısır'ın Hasm Hareketi’ne karşı attığı adımları anlıyor ve destekliyor. Türkiye, Mısır tarafıyla stratejik çıkarlara değer veriyor” şeklinde konuştu.

Mısır-Türkiye ilişkileri, Ankara'nın 30 Haziran 2013'teki gösterilerin ardından yasaklı Müslüman Kardeşler'e verdiği destek nedeniyle on yıldır süren kopukluk ve gerginliğin ardından giderek normalleşme eğilimine girdi.

Mart 2021'de Ankara, Mısır ile diplomatik temasların yeniden başladığını duyurdu. Türk makamları daha sonra Müslüman Kardeşler yanlısı üç kanaldan (Mekameleen, Vatan ve eş-Şark) ‘Mısır'a karşı kışkırtıcı programlarını durdurmalarını ya da Türkiye topraklarından yayınlarını kalıcı olarak durdurmalarını’ talep etti.

Mısır eski Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi Reha Ahmed Hasan, Mısır İçişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye yaptığı atfın ‘Ankara-Kahire ilişkilerini etkilemeyeceğini’ söyledi. Hasan Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “Ankara, Kahire ile ilişkilerine önem veriyor ve şu anda komşu ülkelerle sıfır sorun politikası izliyor” dedi. Hasan, İçişleri Bakanlığı açıklamasında Hasm Hareketi’nin Türkiye'ye kaçan Müslüman Kardeşler unsurlarıyla bağlantısına atıfta bulunulmasını ‘örgüt unsurlarının 2013 yılında Türkiye'ye kaçtığı gerçeğini kabul ettiği ve Ankara'ya yönelik herhangi bir suçlama içermediği’ değerlendirmesinde bulundu.