Sudan: Devrik lider Ömer el-Beşir, mahkemede ‘1989 Darbesi’nin tüm sorumluluğunu üstlendi

Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir mahkeme oturumlarından biri sırasında (SUNA)
Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir mahkeme oturumlarından biri sırasında (SUNA)
TT

Sudan: Devrik lider Ömer el-Beşir, mahkemede ‘1989 Darbesi’nin tüm sorumluluğunu üstlendi

Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir mahkeme oturumlarından biri sırasında (SUNA)
Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir mahkeme oturumlarından biri sırasında (SUNA)

Sudan'da halk protestoları sonucu 11 Nisan 2019'da ordu eliyle görevine son verilen Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, ‘1989 Darbesi’nin tüm sorumluluğunu üstlendiğini açıkladı. Beşir ve dönemin üst düzey 27 isminin yargılandığı 1989 Darbesi davasının duruşmasına başkent Hartum'daki bir mahkemede devam edildi.
Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir, İslamcı sivil yardımcılarının Haziran 1989 darbesinde herhangi bir dahlinin olmadığını söyledi. Beşir'in 1989'da Tuğgeneral rütbesiyle görev yaptığı Sudan ordusunun darbesinin ardından Başbakan Sadık el-Mehdi liderliğindeki seçilmiş demokratik hükümet devrilmişti. 
Beşir, Hartum'da dün görülen mahkemede darbenin tüm sorumluluğunu üstlendiğini açıkladı. Bu açıklama kendisi ve ortakları tarafından hükümetinin devrilmesinden önce yapılan önceki açıklama ve itiraflarla çelişti.
Sudan'da 19 Aralık 2018'de hayat pahalılığı nedeniyle patlak veren gösteriler ülke genelinde rejim karşıtlığına evrildi. Bunun üzerine ordu 11 Nisan 2019'da 30 yıllık Ömer el-Beşir dönemini sona erdirdi. Beşir ve döneminin üst düzey 27 ismi, 1989'da seçimle göreve gelmiş ilk sivil hükümete darbe tertiplemek ve anayasayı ihlal suçlamasıyla 21 Temmuz 2020'de ilk kez hakim karşısına çıkarılmıştı. 
Sanıklar arasında eski Devlet Başkanı Yardımcısı Ali Osman Taha, Halk Kongresi Partisi yöneticilerinden Ali el-Hac, dönemin önemli isimlerinden Ali Osman, Nafi Ali Nafi ve Avad Ahmed el-Caz da yer alıyor.
Beşir mahkemede darbenin tüm sorumluluğunu üstlendiğini açıkladı. Sudan’ın devrik lideri, iddianameyi alaycı bir tavırla ele alarak şunları söyledi:
“İddianamenin görüntü sağlama ve tanıkları suçlama girişimlerini takip ediyor, dinliyor ve eğleniyorum. Sayın mahkemeye sesleniyorum: 30 Haziran'da olanların tüm sorumluluğu bana aittir ve itirafın delillerin efendisi olduğunu biliyorum."
Beşir, “Mahkemeye, bu salonda bulunan Devrimci Komuta Konseyi'nin tüm üyelerinin planlama ve uygulamada herhangi bir rollerinin olmadığını söylüyorum. Aksine, birliklerini ve bazı partileri temsil etmek üzere silahlı kuvvetlerin en iyi subayları arasından seçildiler. Ne planlamada ne de uygulamada rolleri yoktu” dedi.
Beşir aleyhindeki iddianame heyetinin bir üyesi olan avukat El-Muiz Hadra, dünkü mahkeme oturumunun ardından Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada sanığın suçlamanın kanıtlarını çürütme hakkına sahip olduğunu söyledi.
Hadra, “El-Beşir'in itirafları amacına hizmet etmiyor. Anayasal sistemi baltalama suçunu işlediğini kabul ediyor. Meseleyi siyasi bir mesele olarak tanımlaması ona yardımcı olmayacaktır. Sanıkların geri kalanını beraat ettirme girişimi onlara fayda sağlamayacaktır çünkü aleyhlerine doğrudan deliller var. Bahsettiği şeyler hukuki durumunu daha da kötüleştirecektir” dedi.
Beşir'in mahkeme önündeki itirafları, Sudan İslamcı hareketinin merhum lideri Hasan Abdullah Turabi'nin El-Cezire kanalında yayınlanan ‘Çağın Tanığı’ programında yaptığı itiraflarla çelişiyor. Turabi, Beşir'in planlama veya uygulama ile hiçbir ilgisi olmadığını söylemişti.
Turabi, “Beşir’i darbeden bir gün önce Sudan'ın ücra bir bölgesinden getirip İslamcı subaylar arasında en yüksek rütbeli olarak tanımladık; ne planlamada ne de uygulamada yer almadı” demişti.
Turabi, ölümünden sonra itiraflarını yayınlayan El-Cezire kanala verdiği röportajda, darbeye önderlik eden İslamcı subayların planlama ve uygulamada yer aldığını ve El Beşir'in bunlar arasında olmadığını söylemişti. Turabi, “Darbeye katılan askerlerin çoğu sivil İslamcılardı. Askerlerin çoğu, hareketinin yirmi yılı aşkın süredir planladığı darbeyi desteklemek için askeri üniforma giyen sivil İslamcılardan oluşuyordu” açıklamasında bulunmuştu.
Darbede suçlanan Sudan İslami Hareketi'nin liderlerinden sivil yardımcılarını temize çıkaran Beşir, “Mahkemeyi temin ederim: Bizimle ilgili hiçbir sivil yok, tamamen askeri eylem. Darbeyi planlamamıza veya uygulamamıza yardımcı olacak sivillere ihtiyacımız yoktu” dedi.
Beşir'in itirafları, kendisiyle birlikte suçlanan ordu ve sivillerin iktidardayken yaptıkları açıklamalarla çelişiyor. Sudan ve yabancı medya, sivillerin çoğunun darbedeki rollerini uzun uzadıya tartıştıkları açıklamalarını yayınladı. Sudan halk hafızası, darbe sırasında ve sonrasında yapılan açıklamalar ve eylemleri saklı tutuyor ve darbeyi planlamakla suçlananların her birinin rolünü biliyor.
Beşir, darbenin gücü tekelleştirmeyi amaçlamadığını açıkça ortaya koydu ve bu nedenle tüm siyasi güçlerle diyalog başlattı. Tutuklanan liderlere kötü muamele yapılmaması ve onlara nazik davranılması konusunda kesin talimatlar veren Beşir, dini ve siyasi lider Muhammed Osman el-Mirgani'nin tutuklanmasına atıfta bulunarak şunları söyledi:
“Tutuklanmadan önce tedavi için yurt dışına gitmek istediğinde geri dönme sözü alarak ona izin verdik. Ancak gitti ve geri dönmedi. Tutuklandığında evinin aranmaması talimatını vermiştim" dedi.
Beşir, mahkeme sırasında hükümetinin başarıları olarak adlandırdığı şeylerle övündü. Sudan’ın devrik lideri ülkenin içinde bulunduğu tüm sorunlara çözüm bulma, petrol çıkarmadaki başarı, çoğu siyasi partinin katıldığı ulusal bir diyalog başlatılması ve Güney Sudan'daki savaşın durdurulması gibi olumlu adımlara değindi.
Beşir'in 6 yakın yardımcısı mahkemede darbeye katıldıklarına dair iddiaları yalanladı. Siviller darbeyi reddederken, ordu sivillerin darbeden sonra haberdar olduklarını söyledi. Siviller darbeden sonra askeri talimatlarla darbe meclisi üyeliği ve yöneticilik pozisyonlarına seçildiler.
Beşir ve İslamcı yandaşları, yönetiminin başlangıcında, o zamanlar ‘kamu yararı’ şemsiyesi altında on binlerce devlet çalışanını görevden aldı ve yerlerinden etti. ‘Güçlendirme’ girişimi adı altında İhvan unsurlarını ve yandaşlarını devreye soktular. Ama ‘elleri abdestli’ denilen ve memuriyeti hak etmeden elde edenler yolsuzluğun, kibrin ve zorbalığın peşine düştüler.
Beşir hükümeti, Güney Sudan'da isyancılara karşı yürütülen savaşı, siyasi bir isyandan dini bir savaşa dönüştürdü. Cihad ve İslamlaşma sloganları atıldı. Sonuç olarak, milyonlarca insan öldürüldü ve yerinden edildi. Yerel ve uluslararası baskıların bir sonucu olarak Beşir, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile aşağılayıcı bir barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı. Bu anlaşma 2011'de Güney Sudan'ın ayrılmasına ve bağımsız devlet kurulmasına yol açtı.
Beşir ve İslamcılar, ülkenin batısındaki Darfur bölgesinde de yeni bir savaşın fitilini ateşledi. Birleşmiş Milletler'e (BM) göre 300 binden fazla sivil, dini sloganların gölgesinde öldürüldü. Hepsi sivildi. Bu durum, 7. madde uyarınca BM’nin Sudan’a müdahalesine yol açtı.
Beşir'in Darfur'daki uygulamaları nedeniyle, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kendisi ve üç yardımcısı hakkında tutuklama emri çıkardı. Savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve etnik temizlik suçlarıyla ilgili suçlamalar halen devam ediyor.
Beşir, 2006'da yaptığı bir konuşmada, Darfur'da yaşananlardan bahsederek burada akan kandan hükümetini ve onunla silahlanan herkesi sorumlu tuttuğunu açıklamış ve şunları söylemişti:
“En önemsiz nedenlerle Müslümanların kanını döktük. Müslümanların kanını akıtmayı nasıl helal gördük? Biz çok iyi biliyoruz ki Allah katında bir mümini öldürmek Kabe'yi yıkmaktan daha kötüdür. Bir mümini öldürmekten başka her hatanın bu dünyada bir cezası ve kefareti olduğunu da biliyoruz?”
Aynı yıl içinde yaptığı bir başka konuşmada Beşir, Darfur'da Birleşmiş Milletler'in dediği gibi 300 bin değil, 9 bin kişinin öldürüldüğünü söyledi.
Beşir ve İslamcılar döneminde Sudan, kovulanların toplanma merkezi haline geldi ve kapılarını aşırılık yanlısı cihatçı örgütlerin lider ve unsurlarına açtı. Bunların başında El-Kaide örgütünün lideri Usame bin Ladin ve terörist Çakal Carlos var. Bu nedenle Beşir hükümeti ülke dışında terör operasyonlarına karışmakla suçlandı.
Beşir'in eylemlerinin bir sonucu olarak, Sudan devleti 1993'ten beri ABD'nin terörü destekleyen devletler listesinde yer alıyor. Sudan eski Başbakanı Abdallullah Hamduk başkanlığındaki geçici sivil hükümet Amerikalı kurbanların ailelerine fahiş tazminat ödeyinceye kadar Sudan bu listeden çıkarılmadı.
İslamcı hükümet, başta Körfez ülkeleri ve Mısır olmak üzere bölge ülkelerine karşı düşmanca ve provokatif medya kampanyaları başlattı. Sudan’ın bu kışkırtıcı adımları Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'da eski Mısır Devlet Başkanı Muhammed Hüsnü Mübarek'e 1995'te Afrika Zirvesi'ne katıldığı sırada suikast girişiminde bulunulmasıyla doruğa ulaştı.
Beşir rejimi, petrol gelirlerini Güney Sudan ve Darfur'daki askeri operasyonlarını desteklemek ve en ünlüleri ‘Debbabin’ ve ‘Gölge Tugayları’ olmak üzere çeşitli milislerini finanse etmek için kullandı.
Ekonomik raporlar, rejimin Güney Sudan'ın ayrılmasından önce tüm petrol ihracatı gelirlerinde 90 milyar dolardan fazla bir rakamı çarçur ettiğini söylüyor. Ülke hala ağır borçların ve kredilerin altında ezilirken bu gelirin nereye gittiğini ise kimse bilmiyor.



(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
TT

(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.

Avustralya'nın Sidney kentinde bir plajda Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 kişi öldü, çok sayıda  kişi yaralandı. İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a göre olay sırasında yaklaşık 2 bin kişi panik içinde tahliye edildi ve birçoğu sığınaklara sığındı.

Öte yandan Avustralya polisi tarafından bugün yapılan açıklamada, olay nedeniyle Bondi Plajı'ndan uzak durulması çağrısı yapıldı. Polis daha sonra, silahlı saldırının ardından iki kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı  habere göre bir görgü tanığı, ‘siyah giysili iki kişinin’ plajda ateş açtığını söyledi.

dfgthy
Avustralya medyasında yayınlanan, saldırganlardan birine ait bir fotoğraf.

Avustralya medyası tarafından yayınlanan saldırganlardan birinin fotoğrafı

Öte yandan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, saldırıyı ‘Yahudilere yönelik acımasız bir saldırı’ olarak nitelendirerek kınadı.

uı89o
Kurtarma ekipleri, Sidney sahilinde meydana gelen silahlı saldırının ardından yaralı bir kişiyi taşıyor (AP)

Herzog, açıklamasında şunları söyledi:

“Sidney'deki kardeşlerimiz, Bondi Plajı'nda Hanuka'nın ilk mumunu yakmaya giden Yahudilere yönelik acımasız bir saldırıda kötü niyetli teröristler tarafından saldırıya uğradı.”

Görgü tanıkları, kutlamaya katılanların saldırı mahallinden panik halinde kaçtıklarını söylerken yerel medya, silahlı saldırganların olay yerinden kaçtığını ve yetkililerin yoğun bir arama çalışması yürüttüğünü bildirdi.


Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
TT

Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)

Hamas, bugün (pazar) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi üzerinde her türlü vesayet ve manda uygulamasını reddettiğini duyurdu. Hareket, yayımladığı bildiride, “Gazze’ye yönelik her türlü vesayet ve mandayı reddediyoruz. İşgal altındaki topraklarımızın herhangi bir karışı üzerinde de vesayeti kabul etmiyoruz; zorla yerinden etme girişimleri ve Gazze’nin yeniden mühendisliğine yönelik çabalarla uyumlu adımlara karşı uyarıyoruz” ifadelerini kullandı.

Açıklamada, “Ulusal birliğin sağlanması ve ulusal uzlaşı inşa edilmesi için seferber olunması, işgalin ve onu destekleyenlerin planlarıyla yüzleşmenin tek yoludur” denildi.

Hamas, arabuluculara ve ABD yönetimine de çağrıda bulunarak, İsrail’e baskı yapılmasını, anlaşmanın maddelerini uygulamaya zorlanmasını ve anlaşmaya yönelik süregelen ve sistematik ihlallerinin kınanmasını talep etti.

gth
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan dün İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi hedefleyen planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalıştığını ve çok uluslu uluslararası bir gücün gelecek aydan itibaren Gazze’de göreve başlamasının planlandığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kamu Yayın Kurumu’ndan (Kan 11) aktardığı habere göre Amerikalı yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

ABD planına göre, barış komitesinin başkanlığını Birleşmiş Milletler’in eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov’un üstlenmesi, Gazze’de konuşlandırılması öngörülen uluslararası gücün komutasının ise bir ABD’li general tarafından yürütülmesi öngörülüyor.

Amerikalı yetkililere göre söz konusu gücün; güvenlik istikrarının korunması, geçiş sürecinin güvence altına alınması ve askeri operasyonların durmasının ardından Gazze’de yeni siyasi ve idari düzenlemelere zemin hazırlanması gibi görevler üstlenmesi planlanıyor.


Palmira saldırısı kapsamında Suriye Genel Güvenlik Teşkilatı’nda gözaltına alınanları sayısı 11’i geçti

Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
TT

Palmira saldırısı kapsamında Suriye Genel Güvenlik Teşkilatı’nda gözaltına alınanları sayısı 11’i geçti

Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)

Suriye İçişleri Bakanlığına bağlı Genel Güvenlik Teşkilatı mensubu bir kişinin, Palmira’da (Tedmur) ABD-Suriye ortak devriyesini hedef alan saldırının faili olduğu açıklandı. Yetkililer, saldırının ardından aynı teşkilattan 11’den fazla personelin gözaltına alındığını ve soruşturma sürecinin başlatıldığını bildirdi.

Adının açıklanmasını istemeyen bir güvenlik kaynağı, Tedmur saldırısını gerçekleştiren kişinin yaklaşık 10 aydır Genel Güvenlik Teşkilatında görev yaptığını, farklı şehirlerde çalıştıktan sonra Tedmur’a atandığını söyledi. Kaynak, olayın hemen ardından 11’den fazla personelin gözaltına alındığını ve haklarında soruşturma başlatıldığını ifade etti.

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Babba da saldırganın Genel Güvenlik güçlerine mensup olduğunu ve daha önce yapılan bir güvenlik değerlendirmesi doğrultusunda görevden uzaklaştırılmasının planlandığını belirtti. Babba, resmi televizyona yaptığı açıklamada, saldırganın “tekfirci veya aşırı fikirler taşıyabileceğine” dair bir değerlendirme yapıldığını ve bu doğrultuda hakkında karar alınmasının gündemde olduğunu söyledi.

Sözcü, Badiye bölgesindeki iç güvenlik komutanlığının 5 binden fazla personelden oluştuğunu ve personelin haftalık değerlendirme mekanizmasına tabi tutulduğunu, gerekli görüldüğünde idari ve güvenlik tedbirleri alındığını kaydetti.

Önceki yönetimin devrilmesinin ardından iç güvenlik ve polis teşkilatlarında yaşanan çöküş nedeniyle yeni yönetimin güvenlik açığını kapatmak amacıyla geniş çaplı gönüllü alımına gittiği hatırlatıldı.

ABD Başkanı Donald Trump, cumartesi günü yaptığı açıklamada saldırıya karşılık verileceğini belirterek, olayın Suriye makamlarının tam kontrolünde olmayan ve “son derece tehlikeli” olarak nitelendirdiği bir bölgede meydana geldiğini söyledi.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), saldırıyı gerçekleştiren kişinin öldürüldüğünü, üç ABD askerinin ise yaralandığını açıkladı. CENTCOM, askeri heyetin Tedmur’da DEAŞ’a karşı yürütülen operasyonlara destek kapsamında bulunduğunu bildirdi.

Suriye yönetimi, Tedmur’da meydana gelen saldırının bir terör saldırısı olduğunu belirterek, ABD hükümeti ve halkına başsağlığı mesajı gönderdi. Açıklamada, geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın geçen ay Washington’a yaptığı ziyaret sırasında Suriye’nin DEAŞ’la mücadele kapsamında uluslararası koalisyona resmen dahil olduğu kaydedildi.

Suriye çölünde 2015–2016 yıllarında etkisini artıran DEAŞ, bu dönemde Tedmur’u kontrol altına alarak tarihi mirasa büyük zarar verdi ve siviller ile askerleri hedef alan infazlar yaptı. Örgüt, Rusya destekli Suriye güçleri ile ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun operasyonları sonucunda bölgeden çıkarılırken, 2019’dan itibaren geniş alanlardaki varlığını kaybetti. Ancak çöl bölgelerinde faaliyet gösteren hücreleri hâlen saldırılar düzenliyor.

ABD güçleri Suriye’de ağırlıklı olarak ülkenin kuzeydoğusunda Kürtlerin kontrolündeki bölgelerde ve Ürdün sınırı yakınındaki Tanf Üssü’nde konuşlu bulunuyor. Washington, askeri varlığının temel amacının DEAŞ’la mücadele ve yerel müttefiklere destek olduğunu vurguluyor.