Yeni soğuk savaşlar bölgesel huzursuzlukların habercisi

Uzak Doğu'da karada ve denizde bir başka Ukrayna ya da Ukraynalar ortaya çıkma olasılıklarından korkuluyor

Yeni soğuk savaşlar bölgesel huzursuzlukların habercisi
TT

Yeni soğuk savaşlar bölgesel huzursuzlukların habercisi

Yeni soğuk savaşlar bölgesel huzursuzlukların habercisi

Yılın sonuna yaklaştığımız bu günlerde çeşitli basın, araştırma ve diplomatik çevrelerde ‘yılın hasadı’ ifadesi sık sık kullanılmaya başlandı. Düşünürlerin ve olayları takip edenlerin çoğunun araştırmalarla ve basında yer alan haberlerle bu ‘hasat’ ile meşgul olacaklarına şüphe yok. Kaldı ki bu, biz okuyuculara büyük fayda sağlayacaktır. Bu sebeple yazımda 2022 yılı ile ilgili bir takım açıklamalarda bulunmakla ve 2023 yılı için bazı umutları dile getirmekle yetineceğim.
Bu yıl yani 2022, Kovid-19 salgını sonucunda dünyanın başına bela olan toplumsal rehavetten silkinme yılı oldu. İnsanlar (uluslararası ekonomik durum kısmen karışık olsa da) seyahat ediyor, buluşuyor, restoran ve kafelere gidiyor, satın alıyor ve tüketim alışkanlıklarını yeniden kazanıyorlar.

Dünya, Kovid-19 salgını rehavetini üstünden atarken 24 Aralık'ta Şangay'dan gelen fotoğrafta görüldüğü gibi koronavirüs Çin'de yeniden ortaya çıktı (Reuters)
2022 aynı zamanda 2021 ve 2022 yıllarında yaşanan olayların sonuçlarını ve bunların çok taraflı sistemin Kovid-19 ile mücadeledeki başarısızlığıyla ikili, bölgesel ve uluslararası iş birliği için uluslararası mekanizmaların harekete geçirilmesindeki gecikmenin tekrarlanmamasının nasıl sağlanacağını birlikte değerlendirerek olan biteni düşünme yılı oldu. Bu başarısızlık, mevcut uluslararası sistemin yenilenmesi ve ruhunun, kararlarının güvenilirliğinin ve mekanizmalarının etkinliğinin geri kazanılması gerektiği hakkında açıklamaların artmasına yol açtı. Tüm bunlarla birlikte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) mekanizmasında da değişikliğe gidilmesi konuşulmaya başlandı. Bu konuda, Bretton Woods sisteminin başarısız olmadığı, daha ziyade, uzman kuruluşların, BM ekonomik ve sosyal fonlarının ve programlarının çalışmalarını ve Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) uluslararası ekonomide ve gelişmekte olan ülkelerde oynadığı rolü gözden geçiren bir başarı öyküsüydü.  Başarısızlık ise BMGK’nın kafa karıştıran rolüyle ilgiliydi. BMGK’nın uluslararası barış ve güvenlik alanındaki rolü azaldı. Bunun nedenleri biliniyor. Geçtiğimiz yıl boyunca olduğu gibi şu anda da çözülmeye devam ediyor.
Çevre ve iklim değişikliği ile ilgili tartışma yeniden başlayıp bu konularda farkındalık artarken, ‘finansman’ ve ‘hasarın tazmini’ konuları da olması gereken yere, yani gündemin ilk sıralarına yükseldi.
Bu yıl sporun, özellikle de FIFA Dünya Kupası'nın, küresel rekabet alanına giren ve tüm dünyada her yaştan insanı kendine çeken önemli yeni bir olay gerçekleşti. Siyasi ya da ekonomik rekabet dışında kalan ülkelerin isimleri yeni bir rekabet alanı içinde geçti. Bu alanda ciddi olan ülkeler için siyasi ve ekonomik kazanımlara yol açan, siyasi, ekonomik ve kültürel alanlardaki rekabetin eşlik ettiği bir spor müsabakası oldu.
BM salonları, Davos gibi zirveler, Şarm eş-Şeyh’te yapılan BM İklim Değişikliği Konferansı (COP27) gibi büyük uluslararası konferanslar ve buluşmalar, rekabet, karşı karşıya gelme ve uzlaşı sahalarıydı. Bunlara şimdi de krallar, liderler ve devlet başkanlarının buluşabileceği, konuşabileceği ve belki de sözleşme yapabileceği futbol sahaları ve spor salonları eklendi.

Beyaz Saray yeni yıl için süslenirken, ABD ve Çin arasındaki ilişkiler hala belirsizliğini koruyor (AP)
Öte yandan yukarıda bahsi geçen etkinlikler bu yıl içerisinde aşağıdaki şu konuların gündeme gelmesinin de önünü açtı:
1- ‘Kapitalist ve sosyalist kamplar’ ya da ‘Batı ve Doğu’ olarak adlandırılan taraflar arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesi, kalıcı bir barışın önünü açamadı. Soğuk Savaş, Avrupa’nın doğusunda, tüm dünyayı esir alan ve geleceğini tehdit eden bir sıcak savaşla yeniden hortladı. Batı ülkeleri ile Rusya arasındaki Soğuk Savaş ya da başka bir diğer deyişle Rus ‘milliyetçiliği’ ve Avrupa'nın çeşitli yerlerinde ve ABD’nin sağcı kesiminde yansımalarını gördüğümüz ‘milliyetçilik’ kavramı tüm dilsel anlamlarıyla geri döndü.
Diğer ülkelerin işgal edilmeye başlanması, ABD liderliğindeki Batı bloğunun dikkat çekici bir güç ve gayretle uyanması, büyük güçlerin davranış yollarının ve araçlarının yirminci yüzyılda olduğu gibi devam etmesi anlamına geliyor. Yani yeni olana ek olarak, yenilenen bir eski söz konusu.
2-Ukrayna'daki savaş, şu anda ABD ile Çin arasında şekillenmekte olan ‘diğer soğuk savaşa’ giden yol olmayabilir, daha çok geçmişteki çatışmanın ya da yarışın uzlaşı, iş birliği ve belki de çeşitli uyum biçimleri gerektiren ekonomik, bilimsel ve teknolojik rekabetçi boyutları olan yeni bir şey olabilir. Dolayısıyla buradaki asıl sorun, rekabetin özünde yer alan tehlikeli bir konu ve aralarındaki iş birliğinin net bir belirleyicisi olan bu iş birliğinin çeşitli taraflarına dayatılanların netleştirilmesinde yatıyor. Burada, ABD ile Çin arasındaki bu belirsiz ilişkiyle bağlantılı en azından coğrafi olarak çeşitli çıkar hesaplarını gözden kaçırmamak gerekiyor. Çin'in karşısına çıkan ve Çin'e yaklaşımında birçok noktada ABD ile aynı fikirde olsa da Rusya’ya karşı yaklaşımında genel olarak aynı tutumu paylaşmayan, ABD'ye yönelik mutlak önyargı politikalarını reddeden Hindistan’ın ve diğer yandan Japonya’nın çıkarlarını ve stratejilerini kastediyorum. Bu durum kafa karışıklığını artırıyor. Bu tabiri icat eden arkadaşım Dr. Mahmud Muhyiddin’den bu ifadeyi küresel durumla ilgili çokça kullanmama izin vermesini istiyorum, zira yeni yılda bazı tezahürlerini görebiliriz.
Uzak doğu'da karada ve denizde bir başka Ukrayna ya da Ukraynalar ortaya çıkma ihtimalleri de gözden kaçırılmamalı.
3-Asya, Afrika ve Latin Amerika’da gelişmekte olan ülkeleri ya da bir başka deyişle üçüncü dünya ülkelerine, siyasi adımlarını, özellikle de 2022'de öngörülen türden riskler ve beklentilerle tek başına mücadele etmeye dayalı kolektif hareketleri düşünmeleri için kapılar ardına kadar açıldı. Bu öngörülerin yeni yılda daha da çoğalması, ancak etkili ve uygulanabilir olmayacağı bekleniyor. Bu yüzden farklı çıkarları bünyesinde toplayabilecek ve bu çıkarların uzlaşı ve değişiklik süreçlerini yürütebilecek bir yapı arayışı hayati öneme sahip bir zaruret haline geldi.

Messi ve her zaman hayalini kurduğu değerli kupası (AFP)
Peki, bu 1950’li ve 1960’lı yıllarda şekillenen Bağlantısızlar Hareketi'nin yeniden canlanması anlamına mı geliyor? Ben bu anlama geldiğini düşünmüyorum. Daha doğrusu şartlar farklı olduğundan imkansız olarak görüyorum. Çünkü bu bir Soğuk Savaş değil, aynı ülkelerin çıkarlarını etkileyen farklı boyutları olan iki savaş. Aralarında Rusya ile Soğuk Savaş konusunda tarafsız bir harekete girmekten yana olan ülkeler olabilir. Buna karşın Çin ya da böyle bir harekete girmeyi reddedenler de olabilir. Halihazırda bunun bilinen örnekleri mevcut. Dahası, üçüncü dünya ülkeleri ortak ya da kapsamlı bir tutuma sahip değiller.  Daha ziyade anlaşmazlıklardan etkilenmiş durumdalar. Her tür, renk ve büyüklükte şeytan da ayrıntılarda gizli.
Üçüncü dünya ülkelerinin masalarındaki ciddi bir eylem için Rusya örneğinde olduğu gibi bazıları çok net olan hesaplamaların yapılması gerekiyor. Üçüncü dünya ülkelerinin çoğu Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı çıksa da Rusya'ya yönelik boykota katılmayı ya da Rusya’ya yaptırım uygulamayı kabul etmediler. BMGK’daki oylama da bu tutumu açıkça gözler önüne serdi. Peki, bu tutum, ABD-Çin meselesi için de geçerli olabilir mi? Olaylar karşısında alınacak tutumları formüle edebilir miyiz?
Böyle bir toplu hareket için Çin'in tutumu ve ABD'nin bazı küresel politikaları ve özellikle Asya'daki çekinceleri nedeniyle henüz buna hazır olmayan Hindistan'ın harekete geçmesi ve önderlik etmesi gerekiyor. Bağlantısızlar Hareketi'nin geri kalan başlıca ülkelerinin ise nüfuzları azaldı. Üçüncü dünya ülkelerinin bir araya gelmesi için artık sömürgecilikten kurtulmaktan ve kendi kaderini tayin hakkını kazanmaktan başka konular öncelikli. Bunların başında, kalkınma meselelerinin yanı sıra modern teknoloji tekeli ve sosyal iletişim, ticaret, yatırım, para birimi, yardım, krediler ve diğer konular üzerindeki etkileri geliyor. Diğer taraftan Çin’in Batı’dan hiç bir rakibi olmayan büyük projesi ‘Kuşak ve Yol’ girişiminin değerlendirilmesi, tarafsızlık ya da uyumsuzluk meselesinin tartışılmasına katkıda bulunuyor.  Burada böyle bir harekete öncülük etme konusuna değinme fırsatım olsaydı, bunu yapardım. Öte yandan Brezilya eski Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, bağımsızlığın sembolü ve üçüncü dünya ülkelerinin uluslararası toplum karşısında gerçek bir temsilcisi ve açık sözlü bir sözcüsü olarak Brezilya halkının çoğunluğunun oyunu alarak başkanlık koltuğuna geri döndü. Lula da Silva, önceki başkanlığı döneminde olduğu gibi içinde bulunduğumuz küresel siyasi ortamda da bu öncü rolü üstlenmeye hazır mı? Küresel kalkınmanın o bildiğimiz eski Lula'ya ihtiyacı var. Onun fikirlerine, duruşlarına ve sağlamlığına ihtiyacımız var. Gelişmekte olan bir ülkeden zengin bir ülkeye geçiş yapan ve gelişmekte olan ülkeler saflarından yetenekli ülkeler safına geçen o büyük gelişmekte olan ülkenin, Brezilya’nın temsilcisi olarak ona ihtiyacımız var. Bu, Lula'nın sahip olduğu düşünceli ve ölçülü olmayı ve uluslararası forumlarda ‘evet’ ya da ‘hayır’ demesini sağlayacak lider bir konum elde etmesini gerektiren uzun bir yol. Asya'da, Afrika'da, Latin Amerika'da onlarca ülke ve belki de bazı Avrupa ülkeleri onu bu konuda destekliyorlar. Bu da başka ülkelerin servetlerini ve kaynaklarını kontrol etme ve rekabet etme girişimleri karşısında ve Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki yeni merkezlere teknoloji transferini sağlamada bir denge unsuru oluşturabilir. Fakat bu gerçekleşebilir mi?
Peki ya Ortadoğu'nun geleceği? Söylenecek çok şey var, ama ben ‘Yeni İsrail’i ele alacağım. İsrail'in, bir hükümet ve toplum olarak etnik, dini ve davranışsal açıdan aşırı sağcılığa yönelmesi, İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 20'sini oluşturan İsrail vatandaşı Filistinlilere ve İsrail’in işgali altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilere karşı, birçok bölgesel kanalda ciddi sonuçları olacak kanlı bir gerilim ihtimallerini doğuruyor. İktidar koalisyonundaki aşırı sağcı güçler ile aşırı şiddet yanlısı ve ırkçı olan Avrupa’daki aşırı sağcılar ve ABD’nin muhafazakar sağı arasında yakınlaşma ve belki de ittifak olasılıkları da ayrı bir risk oluşturuyor. Bu durum Orta Doğu'da ve Akdeniz havzasının tamamında kaosa yol açmaktan ziyade Batı ile Rusya arasındaki savaşın çerçeveleriyle ilişkilendirilip Avrupa'nın Soğuk Savaş ideolojisiyle çatışabilir.
Durum, çizdiğim tablodaki gibi ya da buna yakın bir çerçevede olursa İsrail, Avrupa ile ilişkisini Arap meseleleriyle karıştırabilir.
2023 yılında İran'ın dondurulan bölgesel politikalarının ve Binyamin Netanyahu ve arkadaşları yönetimindeki İsrail'in politikalarının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önümüzdeki yılın başlarında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, kaybetmesi ya da büyük olması beklenmeyen zaferi durumunda Türkiye'nin yaşayacağı belirsizlik nedeniyle Orta Doğu'da büyük bir çalkantıya yol açacağını düşünüyorum.
Tüm bunlar yeni yılda olabilir mi? Allah korusun, elbette olabilir. Yeni Yılınız Kutlu Olsun.

*Amr Musa: The Elder in African Society üyesi, Mısır eski Dışişleri Bakanı ve Arap Birliği (AL) eski Genel Sekreteri



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.