Ukrayna’ya yönelik Rus hava saldırıları artarken, FSB Rusya’da bir saldırı planını engelledi

Rusya Başbakanı Mihail Mişustin dün Moskova’da bir hükümet toplantısına başkanlık ederken (EPA)
Rusya Başbakanı Mihail Mişustin dün Moskova’da bir hükümet toplantısına başkanlık ederken (EPA)
TT

Ukrayna’ya yönelik Rus hava saldırıları artarken, FSB Rusya’da bir saldırı planını engelledi

Rusya Başbakanı Mihail Mişustin dün Moskova’da bir hükümet toplantısına başkanlık ederken (EPA)
Rusya Başbakanı Mihail Mişustin dün Moskova’da bir hükümet toplantısına başkanlık ederken (EPA)

Kremlin, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy tarafından hazırlanan 10 maddelik barış planını reddettiğini duyurarak, Rusya’nın Ukrayna’dan ilhak ettiği 4 bölgeyle ilgili gerçeklerin hesaba katılması gerektiğini vurguladı.
Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov dün yaptığı açıklamada, “Dört bölgenin Rusya'ya katılımıyla ilgili bugünün gerçeklerini dikkate almayan Ukrayna’nın planı, barış planı olamaz” dedi.
Rusya, Ukrayna ve Batı ülkeleri tarafından kınanan referandumların ardından Eylül ayında Ukrayna’nın Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya bölgelerinin ilhakını ilan etti.
Zelenskiy’in planı, Rus güçlerinin uluslararası kabul görmüş Ukrayna topraklarından çekilmesini öngörüyor, bu da Rusya’nın 2014’te ilhak ettiği Kırım’la birlikte bu yıl ilhakını ilan ettiği 4 bölgeyi terk etmesi anlamına geliyor.

Dün Belarus’ta Rus askerleri için düzenlenen askeri tatbikat (AP)
Ukrayna Devlet Başkanlığı, daha önce, planı tartışmak için Birleşmiş Milletler’in (BM) himayesinde uluslararası bir toplantı çağrısı yapacağını duyurdu. Ancak Moskova’nın bu toplantıya davet edilmeyeceğini ekledi.

Rusya’nın hava saldırıları sürüyor
Rus savaş uçakları, Ukrayna şehirlerindeki altyapıyı hedef alan yeni saldırılar başlattı.
Rus ve Ukrayna medya kaynaklarına göre, Rus savaş uçaklarının saldırıyı gerçekleştirmek için harekete geçmesinin ardından Çarşamba sabahı Ukrayna’nın çoğu şehrinde sirenler çaldı.
Rusya Savunma Bakanlığı, hedef alınan yerlere dair ayrıntıları açıklamadı.
Ancak Ukraynalı kaynaklar, özellikle güneyde Herson ve Bahmut yakınları olmak üzere temas hatlarına bitişik bazı noktalarda hava saldırılarının arttığını bildirdi.
Savunma Bakanlığı, Rus füze ve topçu güçlerinin Zaporijya bölgesinde Ukrayna’ya ait bir askeri depoyu imha ettiğini duyurdu.
Ayrıca Rus ordusu, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı Harkov bölgesindeki 5 komuta merkezini ve Donetsk bölgesindeki çeşitli noktaları vurdu.

FSB: Rusya’da planlanan saldırıyı engelledik
Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB), dün Ukrayna özel servisleri tarafından Rusya’da planlanan bombalı saldırıyı engellediklerini açıkladı.
FSB tarafından yapılan açıklamada, Ukrayna özel servislerinin talimatı üzerine Rusya’nın Kabardey-Balkarya Cumhuriyeti’ne bağlı Çegem şehrinde bir terör eylemi hazırlayan daha önce hüküm giymiş iki Rus vatandaşının öldürüldüğü bilgisi verildi.
Güvenlik birimleri, kimlikleri açıklanmayan iki kişinin ölümle sonuçlanan çatışmalar öncesinde onları yakalamaya çalıştıklarını gösteren görüntüler yayınladı.
Açıklamada, “Çatışma mahallinde, TNT eşdeğeri yaklaşık 2 kg kapasiteli el yapımı bir patlayıcı, bir AK-74 saldırı tüfeği, bir tabanca ve mühimmat bulundu” ifadeleri de kullanıldı.
Bu olay, FSB’nin Rusya’nın Ukrayna sınırındaki Bryansk bölgesine girmeye çalışan dört kişilik Ukraynalı sabotaj grubunun etkisiz hale getirildiğini açıklamasından iki gün sonra gerçekleşti.
FSB, sabotaj grubunun Alman üretimi makineli silahlar, mühimmat ve iletişim cihazlarının yanı sıra 40 kilogram ağırlığındaki patlayıcıları Rusya topraklarına sokmaya çalıştığını bildirdi.

Rus yetkiliden siber saldırı uyarısı
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Oleg Syromolotov, Ukrayna topraklarının Batı tarafından Rusya’ya yönelik saldırı operasyonları ve siber saldırılar için kullanılması konusunda uyarıda bulundu.
Syromolotov dün yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Kiev dijital egemenliğini fiilen kaybetti. Ukrayna’nın ‘siber birlikleri’ aslında bir NATO aracıdır. Bu ülke (Ukrayna), Batı’nın saldırı operasyonları yürütmesi ve siber gelişmeleri test etmesi için bir dayanak noktası haline geldi. Biz yerel hackerlarla değil, Ukrayna yanlısı hacker gruplarının yardımıyla, Rusya’nın gücünü kırmak için yorulmak bilmeyen girişimlerde bulunan NATO’nun tüm siber gücüyle uğraşıyoruz.”
Rus diplomat, “Çatışma sırasında NATO, Kiev’in dijital teknolojiler ve silahlarla tedarikini kontrol edilemez bir şekilde artırdı ve bu, tüm dünya için tahmin edilmesi zor sonuçlara gebe. Ukrayna’nın bilişim alanında oluşturduğu tehditlerin küresel nitelikte olduğunun net bir şekilde anlaşılması gerekiyor” diye ekledi.
Daha önce Rus diplomat, Ukrayna’daki askeri operasyonun başlamasından sonra Rus bilgi merkezlerine yönelik siber saldırıların sayısının önemli ölçüde arttığını söylemiş, bu saldırıların ağırlıklı olarak Kuzey Amerika ülkeleri ve Avrupa Birliği (AB) kaynaklı olduğuna işaret etmişti.

Medvedev’den ‘vatan hainlerine’ uyarı
Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev, Ukrayna’daki savaşa karşı çıkan ‘vatan hainlerinin’ peşine düşmeye yönelik yeni bir öneri sundu.
Savaş sırasında Rus seçkinleri arasında en sert ‘şahinlerden’ biri haline gelen Medvedev, savaşın başlamasının ardından ülkeyi terk eden Rus vatandaşlarının hayatlarının sonuna kadar ülkeye alınmaması ve Rusya’daki gelirlerinden mahrum bırakılması gerektiğini söyledi.
Görünüşe göre Medvedev’in çağrısı, özellikle ABD ve Batı ülkelerinde ikamet eden ve savaş kararına karşı olduklarını ifade eden Ruslara yönelikti.
Medvedev, Rus askerlerinin ellerinde silahlarla vatanı savunurken, her gün hayatlarını riske atarken ve gerçek kahramanlık mucizelerini yaratırken, ülkeyi terk edenlerin vatandaşlarının ölmesini ve ülkelerinin yok olmasını dilediğine dikkat çekti.
Bu ‘hainlerin’ haklarında idari veya cezai dava açılmasa dahi, halk düşmanı olarak kabul edilmesi gerektiğini vurgulayan Medvedev, “Bu tür kişilerin evlerine dönüşü, ancak kamuya açık bir şekilde pişmanlık ifade edilirse ve uygun durumlarda yalnızca af yoluyla gerçekleşebilir” dedi.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.