Libya, akıbeti açısından belirleyici bir yıla mı giriyor?

Trablus geçen temmuz geniş katılımlı bir bir askeri geçit törenine sahne oldu.  (AFP)
Trablus geçen temmuz geniş katılımlı bir bir askeri geçit törenine sahne oldu. (AFP)
TT

Libya, akıbeti açısından belirleyici bir yıla mı giriyor?

Trablus geçen temmuz geniş katılımlı bir bir askeri geçit törenine sahne oldu.  (AFP)
Trablus geçen temmuz geniş katılımlı bir bir askeri geçit törenine sahne oldu. (AFP)
  Dr. Amr eş-Şobaki/El-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Danışmanı

Libya’da çatışmalar on yılı bir süredir devam ediyor. Silahlı çatışmaları azaltan birçok anlaşma imzalanmasına rağmen krizlere çözüm bulunamadı. Çözümün askeri olmayacağından herkes emindi. Ama bu kanaat, siyasi ve bölgesel ayrışmayı durdurmadı.
Libya örneği, ‘Sehl-i mümteni’ özlü söz söyleme sanatı açısından da geçerli. Libya, toplumsal benzerlik açısından ilk bakışta kolay görünen, din ve mezhep ayrımı olmayan, içinde savaşan (rekabet eden) aşiretler bulunmayan bir ülke. Bölgeleri arasında çeşitliğe sahip olduğu, ulusal bir devletin henüz kurulmadığı doğru. Eski rejim, bu durumun zayıflamasına ve ulusal devlet kurumlarının gelenekleriyle hiçbir ilgisi olmayan bir mekanizmayla ülkeyi yöneten ‘hükümet araçları’ inşa edilmesine katkıda bulundu. Ulusal ordunun yerine tugaylar, yönetim ve bürokrasinin karşısında devrimci komiteler vardı. Cemahiriye, modern sistemlerde cumhuriyet ilkelerine karşıydı.
Tüm bunlar, Libya toplumunun ‘benzerliğini’ ifade ettiği ‘kolaylığın’, ‘imkânsız’ bölünmenin zorluklarını yumuşatmak ve ülkeyi krizlerden çıkarmak için bir geçit olmasını mümkün kıldı.

Geçici Birlik Hükümeti Başbakanı Abdülhamid Dibeybe.  (Dibeybe’nin medya ofisi)
Gerçek şu ki Libya, özünde bölgesel güçler tarafından desteklenen bir siyasi ve bölgesel bölünme krizine sahne oluyor. İster Doğu’da ister Batı’da olsun bu bölünme, son yıllarda yönetim araçları ve çıkar ağları yarattı. Bu durum, bunlardan vazgeçmeyi kolay olmayan bir mesele haline getirdi. Ayrıca bu, Arap, Afrika ve küresel deneyimlerin tanık olduğu birçok bölünmeye de benziyor. Öyle ki söz konusu bölünme, siyasi elitler arasındaki bir bölünmeden toplumsal bir tabana ve çıkar ağlarına sahip bir bölünmeye dönüşmüştü. Böylece anlaşmazlık artık sadece Bingazi, Trablus veya Misrata’daki liderler arasında sınırlı kalmadı. Aksine, bu bölünmeden yararlanan çıkar ağları arasına da sıçradı.

İstikrar Hükümeti Bşbakanı Fethi Başağa. (Hükümetin medya ofisi)
Bu durum bölgeleri aşan, bu bölünmeyi reddeden ve aşmaya çalışan, ülkenin federal bir şekilde de olsa üç bölgesi arasında birleştirilmesini talep eden ve bölge ayrımı yapmaksızın her yerde kötü yaşam koşullarını protesto eden bir kamuoyu ile karşı karşıya kaldı.tarafından karşılandı.

Anlaşmalar
Bu nedenle 2015 yılında Fas’ta imzalanan Suheyrat Anlaşması’ndan bu yana Berlin ve Paris mutabakatları, Kahire Bildirgesi ve diğer taraflarca Libya arenasında imzalanan birçok anlaşmanın sahada uygulanmamasına şaşırmamamız gerekiyor. Zira bir uygulama mekanizması ve ‘uygulamayı dayatma’ konusunda yerel ve uluslararası bir anlayış içermeyen gelecekteki herhangi bir anlaşma başarısızlığa mahkûm olacaktır.
Hatta Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde, farklı bölgelerden ve Libya siyasi yelpazesinden seçilmiş temsilcilerin yer aldığı Libya Diyalog Forumu’ndan doğan ve bir başbakanın seçilmesiyle Şubat 2021’de kurulan Abdülhamid Dibeybe hükümeti ve Fayiz es-Serrac liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin yerini alan bir Başkanlık Konseyi bile bölünme denklemini değiştiremedi. Aksine hükümet, aldığı benzersiz bölgesel ve uluslararası desteğe rağmen bunun bir parçası haline geldi.
Mevcut hükümete, ‘Libya kurumlarını birleştirme ve 2022’de seçim yapma’ görevi emanet edildi. Ancak daha sonra seçimler, son bir yıl boyunca yapılması yönündeki uluslararası, bölgesel ve yerel taleplere rağmen ertelendi. Ayrıca hükümet, birçok nedenden dolayı kurumları birleştiremedi. Libya’da bölgeler arasındaki bölünme devam etti. Devlet Yüksek Konseyi ve Temsilciler Meclisi, eski İçişleri Bakanı ve Misrata’nın güçlü adamı Fethi Başağa’yı Dibeybe hükümetinin yerini alacak yeni bir hükümet kurması için görevlendirmesinin ardından bölünme derinleşti. Yeni hükümet, Trablus’taki silahlı kuvvetler tarafından desteklenen Dibeybe tarafından tanınmadı.

Halife Hafter
Bölünme, Libya arenasında derinleşti. Artık temelde iki taraf (Doğu ve Batı) arasında değil. Ulusal Ordu Komutanı ve Libya’nın doğusunu kontrol eden güçlü adam Halife Hafter, Trablus’taki geçici hükümetin başı Abdulhamid Dibeybe ve son olarak meclis ve Devlet Yüksek Konseyi’nin desteğini kazanan Fethi Başağa olmak üzere üç taraf arasında genişledi. Başağa, çoğu Misrata’dan gelen siyasi ve askeri güçler tarafından destekleniyor.
Libya arenasında taraflar arasındaki bölünme, bazıları sahadaki yabancı askeri güçler ve silahlı milisler tarafından körüklenmeye devam etse de Libya içinde ve dışında herkes artık ‘çözüm seçimlerdir’ ve bununla birlikte eski ‘kurumları birleştirme’ sloganı yükseltiyor. Bunlar, herkesin sözlü olarak desteklediği ‘kolay’ ve uygulanma mekanizmaları ‘imkânsız’ çıkışlardır.
24 Aralık 2021’de yapılacak olan Libya seçimleri ertelendi. Libya seçim krizinin bir prosedürler krizi olmadığı açık görünüyordu. Daha ziyade bu, seçimlerin galibinin açıklanmasının ertesi gününden itibaren Libya arenasında taraflar arasındaki karşılıklı korkularla ilgili daha derin bir yapısal krizdir.

Misrata’daki Dibeybe hükümetine bağlı ordu unsurları. (AP)
Aslında seçimlerin yapılması sorunu, Libya arenasındaki çeşitli taraflarca gündeme getirilen bir slogan haline geldi. Bu sorun, BM’nin yeni Libya elçisi Senegalli Abdullah Bathiliy tarafından da dile getirildi. Bathiliy, herkesi cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin yapılmasına ve tek bir yürütme otoritesinin varlığının sağlanmasına uymaya çağırdı. Aynı şekilde Libya konusunda etkili olan başlıca bölgesel ve uluslararası güçler de kendi içinde seçimlerin yapılması için elverişli bir ortam sunan ancak yetersiz kalan bu yaklaşımı desteklediler.
Gerçek şu ki Libya seçimleri, farklı Libyalı taraflar arasında fikir birliğine varılan, herhangi birinin seçimlerdeki başarısı diğer partiler açısından ‘varoluşsal’ bir tehdit oluşturmayan bir kişi veya kişiler hakkında bir anlaşma formülü bulmak için (birçok yerel ve uluslararası izleme komitesi, yargıç ve cam sandığı içeren) ‘lojistik yönlerin’ ötesine geçen büyük bir zorlukla karşı karşıya.

Tunus bu yılın başlarında, Tunus’ta düzenlenen Libya konulu Güvenlik Çalışma Grubu’nun kurul oturumlarına ev sahipliği yaptı. (ABD Büyükelçiliği)

Sınırlı rekabet
Ancak Libya seçimleri konusuna girmeden önce şu sorunun cevabını bulmak gerekiyor: Halife Hafter, Fethi Başağa, Seyfülislam Kaddafi ve Abdülhamid ed-Dibeybe yarışırsa, kaybedenler seçim sonucuna saygı duyacak mı ve Hafter, Seyfülislam’ın veya Dibeybe’nin başkanlığını (ya da tam tersi) kabul edecek mi?
Gerçek şu ki konu, koşulları ve kuralları önceden tanımlanmış ve sonuçlarına saygı gösterilmesini garanti eden ‘sınırlı rekabet’ ile ilgili. Seçimlerin ayrıştırma değil uzlaşma aracı olması da ön koşuldur.
Bu noktada şu soru ortaya çıkıyor: Uluslararası toplum, adayların isimleri ve anayasal bir kurala ilişkin ‘sınırlı rekabet’ kuralları koyacak araçlara sahip mi ve seçmenlerin özgür iradesiyle birlikte var olabilecek iki aday arasında seçim yapmasına izin verecek mi?
Burada henüz bu yönde hareket edildiğine dair bir işaret yok. İkinci soru ise şu: Uluslararası toplum, seçim sonucuna saygıyı herkese dayatmak için kaba araçlara sahip olacak mı?
Şu ana kadar bu yaklaşımın lehine kesin bir gösterge olmadığı bir gerçek.
‘Sınırlı rekabet’ konusuna paralel olarak seçimlerin hangi anayasal zeminde yapılacağı konusunda da anlaşmaya varılması gerekiyor. 2016 yılında yayınlanan, 12 bölüm ve 220 maddeden oluşan Libya anayasası sahada bağlayıcı metinlere çevrilmedi. Geçen mayıs ayında yapılan Kahire toplantısında, seçimlerin yapılacağı anayasal bir zemin oluşturmak için açıklama yapıldı. O dönemde anayasanın birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü bölüm maddelerinden alınan 140 madde üzerinde anlaşmaya varıldığı ilan edilmişti. O zamanlar söylendiği gibi; ‘daha fazla inceleme, çalışma ve düzeltme için’ çok az malzeme kalmıştı.
Söz konusu tarihten bu yana parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hangi temelde yapılacağına dair anayasal bir temel oluşturmak için bu ‘çok az’ maddeler üzerinde, kağıt üzerinde olsa bile fikir birliği yoktu. Libya krizi, anayasal metnin uygulanması ve uygulamada buna saygı gösterilmesi konularında mevcut kalacaktı.

Libya’daki Türk kuvvetlerinin komutanı, geçen ekim ayındaki tatbikatlar sırasında Dibeybe ve Haddad ile bir araya geldi. (Birlik Hükümeti)

Cerrahi uygulamalar
Libya’daki birçok taraf arasında, ‘eski rejimi yeniden canlandıracak otoriter bir rejime dönüşeceği’ korkusuyla başkanlık sistemini benimseme konusunda korkuların var olduğu bir gerçek. Siyasi güçler ve partiler arasındaki ittifaklara dayanan ve uluslararası toplum tarafından desteklenen parlamenter sistemi destekleyici bir akım mevcut. Krizden çıkış yolu olarak hibrit bir sistem oluşturma fikirleri de bulunuyor.
Tunus’ta hibrit parlamenter sistemin başarısızlığa uğramasının ve başkanlık sistemine geçiş sonrasında yaşadığı büyük güçlüklerin Libya’da optimal siyasi sistemin ne olduğu sorusunun yanıtını zorlaştırdığı açık. Çıkış yolunun Tunus’ta başarısız olan parlamenter sistemden değil, bireysel başkanlık sistemi yerine demokratik bir sisteme dönüşmesi için gerekli güvencelerin sağlandığı başkanlık sisteminden geçeceği söylenebilir.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Libya Diyalog Forumu’un Dibeybe’yi ve Başkanlık Konseyi’nin üç üyesini seçmesinin ardından ortaya çıkan talebin karşılanması sorunu devam ediyor. Bu talep, özellikle güvenlik ve askeri teşkilatlanma ve yeni bir anayasa taslağı hazırlanması olmak üzere seçimler yapılmadan önce devlet kurumlarının birleştirilmesidir, ki bu da yalnızca mevcut hükümetin sorumluluğunda olmayan nedenlerle henüz gerçekleşmedi. Bu noktada ya seçime gidilmeden önce kurumların bilinçli ve kademeli adımlarla birleştirilmesi için çalışılması, (ki bu zor bir seçenektir) ya da cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri sonrasında kurumların birleştirilmesi çağrısı yapılıyor. Bu da seçilmiş cumhurbaşkanının, bölünmüş kurumlar arasında minimum düzeyde ‘bölgeler arası’ kabul görmesini gerektiriyor. Böylece cumhurbaşkanı, onları birleştirecek cerrahi önlemler alabilecek...
Libya, sürmekte olan krizinden bir anlaşma, anayasal bir metin veya seçimler olmadan çıkamayacak. Bu anlaşma, bunu uygulayacak ve ona saygı gösterecek bir mekanizma ile ve bu anlaşmanın gerçekçi ve ulaşılabilir olmasını, pembe hayaller ve dileklerle dolu olmamasını ve ayrıca ‘sponsorların’ bunu sahada uygulayacak araçlara sahip olmasını gerektiriyor. Aksi takdirde gelecek yıl da önceki yıllar gibi olacak, iyi ve sabırlı Libya halkı siyasi ve askeri bölünmenin bedelini ödeyecektir.



ABD'nin silahların kontrolüne ilişkin belgesine karşı Hizbullah'tan farklı bir Lübnan pozisyonuna doğru eğilim

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)
TT

ABD'nin silahların kontrolüne ilişkin belgesine karşı Hizbullah'tan farklı bir Lübnan pozisyonuna doğru eğilim

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)

Hizbullah, Lübnan’da silahların yalnızca resmi güvenlik kurumlarının elinde bulunmasına yönelik yerel ve uluslararası taleplere karşı ‘varoluşsal tehdit’ kartını öne sürdü. Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım dün akşam yaptığı konuşmada, ‘ulusal güvenlik stratejisinin’ tartışılmasına başlanmadan önce bu tehdidin ortadan kaldırılması şartını koştu. Bu durum, Lübnan devleti ile Hizbullah arasında bir ‘farklılaşmaya’ işaret ediyor. Zira devlet, ABD’li arabulucu Tom Barrack’ın önerisini ‘olumlu şekilde ele alacakken’ Hizbullah farklı bir tutum sergiliyor.

Kasım’ın son açıklaması, silahlarını teslim etme mekanizmalarının tartışılmasına karşılık daha önce öne sürdüğü şartlara eklenen yeni bir koşul olarak görülüyor. Bu şartların başında ise, İsrail’in ateşkes anlaşmasındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi koşuluyla Hizbullah’ın silah konusunu görüşmeye hazır olacağı yönündeki talep geliyor. Her ne kadar Lübnan’daki resmi çevreler, Hizbullah’ın bu dosyada ‘esnek davrandığını’ ve ‘ağır silahlarını (nokta atışlı füzeler ve insansız hava araçları) teslim etmeye hazır olduğunu’ ifade etse de, konuya yakın kaynaklara göre Hizbullah, İsrail’in önceden bazı adımlar atmasını şart koşuyor.

Hizbullah, ABD'nin İsrail'e son savaştan bu yana Lübnan içinde işgal ettiği beş noktadan çekilmesi, elindeki 16 kişiyi serbest bırakması, Lübnan topraklarına yönelik ihlal ve saldırıları durdurması ve son savaşta yıkılan yerleri yeniden inşa etme görevine başlaması için baskı yapmasını talep ediyor.

ABD elçisi yeniden geliyor

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, Lübnanlı yetkililer tarafından geçtiğimiz pazartesi günü Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği'nden teslim alınan ve Lübnan'dan önümüzdeki aralık ayında sona erecek bir süre içerisinde silahların geri çekilmesi için ‘net’ bir takvim taahhüt etmesini talep eden ABD belgesine resmi bir yanıt almak üzere üçüncü bir ziyaret için yakında Beyrut'a gelmesi bekleniyor. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Meclis Başkanı Nebih Berri ve Başbakan Nevvaf Selam'ın temsilcilerinden oluşan komite, Lübnan'ın iki hafta önce Beyrut'ta ABD elçisine verdiği bir belgeye ilişkin gözlemleri içeren belgeyi inceliyor. Başbakan Selam'ın bu hafta Meclis Başkanı Berri ile bir araya gelerek Lübnan'ın vereceği yanıtın ayrıntılarını görüşmesi bekleniyor.

Hükümetin esnekliği

Lübnan makamları, Amerikan taleplerini içeren belgeye karşı esnek bir tutum sergiliyor. Bununla beraber Amerikan heyetiyle yürütülen temaslara aşina kaynakların Şarku’l Avsat’a aktardığına göre Lübnan makamları, Washington’un talep ettiği şekilde Karz-ı Hasen Vakfı ile ilgili tedbirleri artırmak, mali ve idari reformları uygulamak gibi kendisine düşen görevleri de yerine getiriyor. Hizbullah ise silah meselesinde daha katı bir tutum sergiliyor.

Kaynaklar, ABD'nin yanıtını incelemekle görevlendirilen komitenin görevinde önemli ilerleme kaydettiğini belirterek, Lübnan devletinin Amerikan anlaşmasına olumlu yaklaşacağını ve hükümetin silahlanmada tekelleşmeyi aşamalı olarak uygulama sözü vereceğini ifade etti. Kaynaklara göre Lübnan'ın resmi yanıtı Hizbullah'ın taleplerindeki sert tutumundan farklı olacak. Kaynaklar, Hizbullah'ın garantiler talep ettiğini ve Kasım'ın açıklamalarının da gösterdiği gibi son zamanlarda tutumunu sertleştirdiğini belirtti.

Varoluşsal tehdit

Kasım dün akşam yaptığı konuşmada, “Hizbullah, Emel Hareketi, direniş ve Lübnan'ın bağımsızlığını isteyen ve Lübnan'ın Lübnanlılar için nihai bir vatan olduğuna inanan egemen bir hat olarak bizler, direnişe, çevresine ve bir bütün olarak Lübnan'a yönelik varoluşsal bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu hissediyoruz” ifadesini kullandı.

Görsel kaldırıldı.Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım dün akşam yaptığı konuşmada (Hizbullah medyası)

Kasım, “Lübnan'ın karşı karşıya olduğu üç gerçek tehlike var: güney sınırında İsrail, doğu sınırında DEAŞ ve Lübnan'ı kontrol etmeye, üzerinde vesayet kurmaya çalışan ve Lübnan'ın hareket ve yaşama kabiliyetini yok etmek isteyen Amerikan zorbalığı” dedi.

Kasım, Lübnanlılara hitaben şunları söyledi: “Sözümüz bir olsun ve öncelik için çalışalım. Tehlikeyi ortadan kaldırdıktan sonra savunma stratejisini ve ulusal güvenlik stratejisini tartışmaya hazırız. Sizi İsrail'e iyilik yapmamaya çağırıyorum. Çatışma halinde ABD hedeflerine ulaşamaz.”

Hizbullah silahlarına sarılıyor

Lübnan Kuvvetleri Partisi kaynaklarının Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamaya göre Kasım'ın son tutumu ‘silahlarına sarılma meydanından henüz ayrılmadığı, yani halen aynı noktada olduğu’ şeklinde değerlendiriliyor. “Bu tutum görünüşte çevresine yönelik ve üstü kapalı tavizler mi içeriyor?” diye soran kaynak, başkanlar (Avn, Berri ve Selam) tarafından dile getirilen bazı hususların işlerin kolay olduğuna işaret ettiğini hatırlattı.

Görsel kaldırıldı.Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile yaptığı görüşme sırasında (Reuters)

Kaynaklar, “Şu ana kadar görünen o ki, Hizbullah silah bırakmamakta ısrar ediyor. Hizbullah'ın maksimum yapabileceği şey Litani Nehri’nin güneyinden çekilmek. Savunma stratejisi diye bir şey yok. Ondan istenen, silahlarını teslim etmesi” ifadelerini kullandı. Kaynaklar, ‘Hizbullah'ın şimdiye kadar, varoluşsal tehditler konusunda aynı söylemleri sürdürdüğünü, hâlbuki bu silahlar ve destek savaşı aracılığıyla Lübnan’a varoluşsal bir tehdit teşkil edenin bizzat kendisi olduğunu ve silahları yüzünden savaşları ülkeye çektiğini’ ifade etti.

Kaynaklar, Hizbullah’ın yetkilileri aracılığıyla yaptığı açıklamalarda ‘ABD’ye İsrail sınırını korumaya hazır olduklarını, bunu da Litani’nin güneyinden tamamen çekilerek ve silah meselesini Litani’nin kuzeyinde hükümetle müzakere ederek yapabileceklerini anlatmak istediklerine’ dikkat çekti. Kaynaklar, ‘bu durumun ABD tarafından reddedildiğini, Washington’ın hamle karşılığında hamle ilkesine bağlı kaldığını, yani İsrail’in aşamalı olarak çekilmesi, esirlerin serbest bırakılması ve hedef almayı durdurması karşılığında devletin de Hizbullah’ın askerî yapısını dağıtarak egemenliğini tesis etmesini istediğini’ vurguladı.

Lübnan Kuvvetleri Partisi’ne yakın kaynaklar, ‘Hizbullah’ın artık bu yönde bir adım atmazsa hem kendisini hem de tüm Lübnan halkını yeni bir savaşa sürükleyeceğinin farkında olduğunu, eylül ayında önceki ABD temsilcisi Amos Hochstein’ın sunduğu fırsatı değerlendirmediğinde savaşla karşılaştığını ve şimdi Tom Barrack’ın sunduğu fırsatı değerlendirmemesi halinde Lübnan’ı tehlikeye atacağını bildiğini’ ifade etti. Kaynaklar, Lübnan’ın yeni şiddet sahnelerine sürüklenmemesi konusunda uyardı.