Almanya’da eyaletler, İran’a sınır dışı etme yasağını uzatmayı planlıyor

Almanya’da eyaletler, İran’a sınır dışı etme yasağını uzatmayı planlıyor
TT

Almanya’da eyaletler, İran’a sınır dışı etme yasağını uzatmayı planlıyor

Almanya’da eyaletler, İran’a sınır dışı etme yasağını uzatmayı planlıyor

Alman eyaletleri, geçen eylül ayından bu yana ülkede meydana gelen protestolar çerçevesinde İran’a sınır dışı etme  prosedürlerini askıya almayı planlıyor. Alman yetkililer tarafından İran’a yapılan son sınır dışı etme, birkaç hafta önce gerçekleşti. Almanya İçişleri Bakanlığı, 30 Aralık’ta bir soruşturmaya yanıt olarak, bir suçlunun İran’a en son geçen ekim ayında iade edildiğini duyurdu. Bakanlık Sözcüsü, “Oturma hakkının uygulanmasından ve dolayısıyla sınır dışı edilmelerden Alman eyaletleri sorumludur” açıklamasında bulundu.
Geçen kasım ayı sonunda düzenlenen Almanya İçişleri Bakanlığı Konferansı’nda, İran’daki kötü insan hakları durumu göz önüne alındığında, bir sonraki ilana kadar İran’a hiçbir kişinin sınır dışı edilmeyeceği konusunda uzlaşı sağladı.
Karar, Almanya genelinde bir sınır dışı etme yasağı değil. Öyle ki kararda, ‘güvenlik riski taşıyan kişiler, tehlikeli suçlular, güvenlik nedeniyle sınır dışı edilmesi gereken kişiler ve kimliklerinin gizli kalmasında ısrar ettikleri için ülkeyi terk etmek zorunda kalanların dosyalarının dikkatli bir şekilde incelenmesi sonrasında ülkelerine geri gönderilmeleri gerektiği’ ifadelerine yer veriliyor. Karar ayrıca İran’a gönüllü geri dönüşün desteklenmesini de içeriyor. Kuzey Ren-Vestfalya ve Schleswig-Holstein eyaletleri geçtiğimiz günlerde, İran’a sınır dışı edilmeleri askıya alan düzenlemelerini genişletmeyi düşündüklerini duyurdular.  
Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Mülteci İşleri ve Uyum Bakanı Josephine Powell, bu aralık ayında iki eylemcinin idam edilmesinin, Tahran’daki rejimin halkın gözünü korkutmak için elinden gelen her şeyi yapacağını gösterdiğini söyledi.
Geçen kasım ayı başlarında yayınlanan bir kararname uyarınca Powell, İran’a sınır dışı edilmeleri ‘uluslararası hukuk ve insani gerekçelerle başlangıçta 7 Ocak 2023’e kadar askıya alma’ talimatı verdi. Schleswig-Holstein eyaletinin 13 Ekim’de onayladığı talimat, 12 Ocak’a kadar uzanıyor. Eyaletin Entegrasyon İşleri Sözcüsü, federal hükümet tarafından askıya alma süresini uzatmak için gerekli onayın henüz verilmediğini söyledi.
Kadın konularında ve fırsat eşitliği ile ilgili meselelerde çalışmalar yürüten Alman Kadın Bakanlar Konferansı da İran’da kadın hakları için bir kampanya başlattı. Almanya’nın Hamburg eyaletinde Fırsat Eşitliği Bakanı Katharina Fegebankkonferans başkanı olarak 30 Aralık’ta yaptığı açıklamada konferansın ‘Kadın, Yaşam, Özgürlük- İran’da Kadın Hakları için Dayanışma’ kararını onayladığını duyurdu. Kararda kadın işlerinden sorumlu kadın bakanlar, İran rejimi tarafından göstericilere yönelik şiddet eylemlerini, ağır kadın ve insan hakları ihlallerini ve sivillerin keyfi olarak gözaltına alınmasını kınadı.
Diğer yandan konferansta Alman Federal Hükümeti daha fazla dış politika baskısı uygulamaya çağrıldı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Mahsa Amini’nin ölüm koşulları derhal, bağımsız ve eksiksiz bir şekilde ortaya çıkarılmalıdır. Aynı şekilde bağımsız bir uluslararası soruşturma komisyonu, protestoculara yönelik acımasız baskının sorumlularını tespit etmelidir.”
Mecklenburg-Vorpommern eyaletinde Fırsat Eşitliği Bakanı Jacqueline Bernhard  da “Bir ülkenin kadınları baskıcı erkek yöneticilerin insafına kaldığında ve eylemciler şiddetle susturulduğunda, uluslararası toplumun müdahale etmesi gerekir” dedi. Eyaletin bu kararı yayınladığını söyleyen Bernhard, “Bu açık sinyal, İran üzerinde daha güçlü bir baskıyı desteklemek için Berlin’e de ulaşmalı” şeklinde konuştu.
Diğer yandan İran’da üç ayı aşkın süredir devam eden gösterilerin arka planında Tahran ynetimi, İtalya Büyükelçisi’ni Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı. Bu çerçevede İran, Roma’yı iç işlerine karışmakla suçladı. İranlı Öğrenciler Haber Ajansı’na (ISNA) göre Bakanlık, bazı İtalyan siyasetçilerin ‘olumsuz ve mantıksız’ açıklamalarının iki ülke arasındaki tarihi ilişkileri gereceğini bildirdi. Almanya, Fransa, İngiltere ve Norveç büyükelçileri, İran’daki devlet yetkililerinin hükümet karşıtı protestoları ve rejimi şiddetle bastırmasına yönelik bazı Avrupa ülkelerinde yapılan eleştiriler nedeniyle ülkelerine geri çağrıldı. Tahran’daki liderlik, protestoların Tahran’ı ülkedeki iktidarını değiştirmeye zorlamak için İran’ın ‘dış düşmanları’ tarafından yönetildiğini iddia ediyor.
İran, 16 Eylül’den bu yana Kürt genç kadın Mahsa Amini’nin Ahlak polisi tarafından ‘başörtüsü kurallarına uymadığı’ gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra öldürülmesiyle başlayan protesto gösterilerine tanık oluyor. Avrupa Birliği (AB) ve ABD, protestoların şiddetle bastırılması nedeniyle İranlı kişilere ve kuruluşlara yaptırımlar uyguladı. Amini’nin gözaltı sırasında ölmesinden bu yana İran’ın dört bir yanındaki vatandaşlar, iktidardaki rejime karşı gösteriler düzenliyor. Tahran, bu protestoları körükleyenlerin ‘İran’ın düşmanları ve ülke içindeki müttefikleri’ olduğuna inanıyor ve onları siyasi bir iktidar değişikliği empoze etmeye çalışmakla suçluyor. Yurt dışındaki İranlı aktivistlere ve insan hakları gruplarına göre protestolar sırasında 500’den fazla insan öldürüldü ve 18 binden fazla kişi tutuklandı. İranlı yetkililer ayrıca, iki protestocuyu idam etti.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.