Ankara ile Şam’ın uzlaşmasına karşı çıkan muhalif Suriye bölgelerinde gösteriler düzenleniyor

Halep kırsalındaki Kabasin kasabasında Türkiye'nin Suriye rejimine karşı tutumundaki değişikliği kınayan gösterilerden bir kare (Kabasin Yerel Meclisi)
Halep kırsalındaki Kabasin kasabasında Türkiye'nin Suriye rejimine karşı tutumundaki değişikliği kınayan gösterilerden bir kare (Kabasin Yerel Meclisi)
TT

Ankara ile Şam’ın uzlaşmasına karşı çıkan muhalif Suriye bölgelerinde gösteriler düzenleniyor

Halep kırsalındaki Kabasin kasabasında Türkiye'nin Suriye rejimine karşı tutumundaki değişikliği kınayan gösterilerden bir kare (Kabasin Yerel Meclisi)
Halep kırsalındaki Kabasin kasabasında Türkiye'nin Suriye rejimine karşı tutumundaki değişikliği kınayan gösterilerden bir kare (Kabasin Yerel Meclisi)

Suriye'nin kuzeybatısındaki Suriyeli muhalifler ve sivil aktivistler gösteri düzenleyerek, Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimi ile Türkiye arasında ‘devrim pahasına’ yakınlaşmayı kınayan açıklamalar yaptı.
Şarku'l Avsat dün Cisr eş-Şuğur'dan (İdlib'in 40 kilometre batısında) Halep'in kuzeyindeki El-Bab kentine kadar binlerce Suriyelinin ‘uzlaşmayacağız’ sloganı altında katıldığı yaklaşık 22 halk protestosunu gözlemledi. Protestocular, Suriye muhalefeti ile Esed rejimi arasında Türkiye öncülüğünde bir uzlaşma yapılmasını reddettiler ve Ankara ile Şam arasındaki yakınlaşmayı kınadılar.
Suriyeli aktivistler, protestoların İdlib şehri ve Cisr eş-Şuğur, Kefr Teharim, Korkenya, Ed-Dana, Eriha, Er-Rami, Sermeda, Ma'arrat Mısrin, Teftenaz, Armanaz ve Atme gibi bölgeleri kapsadığını söyledi. Ayrıca Halep'in kuzey kırsalındaki Azez, Afrin, Suran, Cerablus, Marea, Racu, El-Etarib, Ahterin, Kabasin ve Mabatlı bölgelerinde de insanların sokaklara döküldüğü bildirildi. ‘Uzlaşmayacağız’ ve ‘İlk haline döndüreceğiz’ yazılı pankartlar taşıyan göstericiler, Suriye rejiminin devrilmesini istediler. Ayrıca, ‘Suriye devrimi ve hedefleri pahasına’ Suriye rejimiyle uzlaşmayı ve Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki yakınlaşmayı kınayıp reddettiklerini ifade ettiler. Göstericiler sloganlar atarak, Türkiye'nin Suriye rejimiyle yakınlaşma, uzlaşma ve normalleşme çağrısı yapan son açıklamalarını kınadı.
Halep'in kuzey kırsalındaki Kabasin bölgesinde protestocuların arasında Suriyeli bir genç “Esed ile uzlaşmayacağız. Uzlaşma istiyorsanız, gidin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile uzlaşın” yazılı bir pankart taşıyordu. Söz konusu pankart, Ankara’nın Suriye rejimine yönelik yeni siyasi yaklaşımının ve Suriye rejimi ile muhalefetinin uzlaşmasına yönelik çağrılarının reddedildiğine ve muhalefetin Esed ile uzlaşmak yerine Türkiye’nin, terör örgütü olarak kabul ettiği Kürt Halk Koruma Birlikleri (YPG) tarafından çatı yapısı oluşturulan SDG ile uzlaşmasının tercih edildiğine dair Türk tarafına açık bir mesaj taşıyor.
Halep'in kuzeyinde Türk nüfuzu altındaki Afrin kentinin merkezinde yüzlerce sivil toplu bir gösteri düzenledi. Türk tarafına Suriye rejimine karşı verilen ‘davanın asıl sahiplerinin’ Suriyelilerin kendileri olduğunu hatırlatan bir başka mesaj taşıyan ‘Sesinizi Türkiye’ye duyurun, davanın sahibi bizleriz’ sloganları attılar.
İdlib'de düzenlenen gösteriye katılan Suriyelilerden biri şu ifadeleri kullandı:
“Beşşar Esed rejimi gibi diktatör rejimlere karşı yapılan devrimler anlayışında uzlaşma diye bir şey yoktur. Uzlaşma kavramı, sandalyeler ve mevkiler uğruna muhalefet ve rejim için geçerlidir. Suriye devrimine gelince, bu devrimin hedefleri bellidir ve bunların başında da rejimin devrilmesi geliyor. Uzlaşmak veya bu hedeflerden dönmek mümkün değil. Türkiye'nin Suriye rejimiyle ilişkilerini eski haline getirmek ve normalleştirmek için kendi çıkarları var. Ancak bu, Türkiye'nin Suriyeli devrimcileri bu rejimle uzlaşmaya zorlama hakkına sahip olduğu anlamına gelmiyor. Yaklaşık 12 yıl önce ayaklanan ve davasının en büyük bedelini ödeyen Suriye halkı kendi kaderini kendisi tayin edecektir ve hiçbir uluslararası veya bölgesel tarafın Suriye devriminin hedeflerine aykırı bir şekilde vesayet veya ülkenin kaderini tayin etme hakkı yoktur.”
İdlib'in kuzeyindeki Atme kasabasında Suriyeli kadınlarla birlikte bir gösteriye katılan Humus kırsalından yerinden edilmiş 48 yaşındaki Umm-u Mahir ise, 2012 Mayıs ayı sonunda Humus'un batısındaki Hula bölgesinde yapılan korkunç bir katliamda 20 ve 17 yaşlarındaki iki oğlunu bıçaklayarak öldüren rejim suçluları ve ajanları cezalandırılmadıkça Türkiye ve diğer ülkelerin ‘devrimcilere’ siyasi çözümler dayatma hakkının olmadığını söyledi.
İdlib kırsalındaki Han Şeyhun kenti sakinleri, Halep kırsalındaki gösterilere kayda değer bir katılım göstererek, Nisan 2017'de şehre kimyasal saldırı düzenlemekle suçlanan ve aralarında onlarca çocuk ve kadının da bulunduğu yaklaşık 100 kişinin ölümüne neden olan Suriye rejimi ile herhangi bir siyasi uzlaşmayı reddettiklerini ifade ettiler. Han Şeyhun sakinlerinden biri gösteri sırasında “Suriye halkına yönelik tüm suç ve katliamlarına rağmen Türkiye'nin Suriye rejimine karşı tutumunun değişmesi bizi çok şaşırttı. Türkiye ve yetkilileri, bu katliamların ve suçların görgü tanığıydı” ifadelerini kullandı.
Gösterici açıklamasının devamında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Han Şeyhun'daki kimyasal saldırı katliamının kurbanlarına taziye mesajı gönderen ilk kişi olduğunu ve o zamanlar kurbanların ailelerinden biri olup iki çocuğu, eşi, iki erkek kardeşi ve erkek kardeşlerinin eşleri, onların üç çocuğu ve kuzenleri de dahil olmak üzere ailesinden 25 kişiyi kaybeden genç Abdulhamid el-Yusuf ile bir araya geldiğini söyledi. Erdoğan’ın söz konusu görüşmede Yusuf ve Suriye halkıyla dayanışma içinde olduğunu söylediğini ve dolayısıyla şu an Türkiye'nin tutumunu değiştirip rejimle uzlaşma arayışına girmesine şaşırdığını belirtti.
Türk yetkililerin son zamanlarda Suriye rejimi ile yakınlaşma ve normalleşmeye ilişkin yaptığı açıklamalar, Türkiye, Suriye rejimi ve Rusya savunma bakanlarını geçen ayın 28'inde Moskova'da bir araya getiren üçlü toplantı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı’nı bir araya getirecek olası bir toplantıya zemin hazırlamak için önümüzdeki günlerde dışişleri bakanları düzeyinde toplantılara yönelik hazırlık yapılması muhalif bölgelerdeki Suriyeliler arasında geniş çaplı bir öfkeye yol açtı.



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.