Tigray'da hayat normale dönüyor... Barış, büyük zorluklar taşıyacak

Resmi bir Etiyopya heyeti Etiyopya Halkların Temsilcileri Meclisi Başkanı önderliğinde bölgeyi ziyaret ediyor ve telekomünikasyon hizmetlerini, bankaları ve havayollarını eski haline getirmek için çalışıyor

UNICEF görevlileri, Tigray Bölgesi'ndeki anne ve çocukların rutin olarak sağlık kontrollerini yapıyor (AP)
UNICEF görevlileri, Tigray Bölgesi'ndeki anne ve çocukların rutin olarak sağlık kontrollerini yapıyor (AP)
TT

Tigray'da hayat normale dönüyor... Barış, büyük zorluklar taşıyacak

UNICEF görevlileri, Tigray Bölgesi'ndeki anne ve çocukların rutin olarak sağlık kontrollerini yapıyor (AP)
UNICEF görevlileri, Tigray Bölgesi'ndeki anne ve çocukların rutin olarak sağlık kontrollerini yapıyor (AP)

Mahmud Ebu Bekir
Yaklaşık yarım milyon cana mal olan ve iki milyondan fazla insanı evlerini terk etmeye zorlayan iki yıllık bir savaşın ardından, Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) ile düzenli ordu ve müttefikleri arasında imzalanan barış anlaşmasına göre, Etiyopya'nın Tigray bölgesinde normal hayata dönüşün sinyalleri verilmeye başlandı.
Bölgede kademeli olarak normal hayata dönüşün başlangıcı, iki taraf arasında geçen yılın kasım ayında Güney Afrika'nın başkentinde imzalanan anlaşmayla başladı.
Barışın sağlanmasıyla, devlet bankalarının hareketine ek olarak, telefon ve elektrik gibi askıya alınan başlıca temel hizmetler de tekrar verilmeye başlandı.
Bu gelişmeler, Addis Ababa'dan ilk resmi hükümet heyetinin Tigray bölgesinin başkenti Mekele şehrine vardığı ve büyük bir resmî törenle karşılandığı bir zamanda geldi.
Etiyopya Halkların Temsilcileri Meclisi Başkanı Tagesse Chafo öncülüğündeki heyete, Başbakanın Ulusal Güvenlik İşlerinden Sorumlu Danışmanı Rıdvan Hüseyin, Adalet Bakanı Gideon Timothyos, Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Dagmawit Moges, Sanayi Bakanı Malako Alabel, Etiyopya Havayolları CEO'su Mufsin Tasew ve telekomünikasyon şirketi "Ethio Telekom" CEO'su Frehiwot Tamru katıldı. 
Ulusal Diyalog Komisyonu üyeleri ile halk ve hükümet organlarının temsilcilerinin, yakın zamanda imzalanan barış anlaşmasını uygulama yolları konusunda bölgesel hükümetle kapsamlı görüşmeler yapması planlanıyor.
Bu görüşmeler, TPLF güçlerinin askeri teçhizatlarını bırakması, ihtiyaç sahiplerine insani yardımın ulaşmasının sağlanması, ordunun ve federal polisin kuzey bölgesindeki görevlerini yerine getirmek üzere geri dönmesi de dahil olmak üzere barış sürecinin sorunsuz gelişimini sağlamayı amaçlıyor.

Anlaşmayı sahaya indirmek
Hükümet İletişim Ofisi tarafından yapılan açıklamada, "Ziyaretin amacı, barış anlaşmasında yer alan ana konuların planlandığı gibi uygulanmasını sağlamaktır" denildi.
Etiyopya Hükümeti ile TPLF arasındaki anlaşma "basında çıkan, anlaşma maddelerinin uygulanmasında büyük sorunların olduğundan bahseden, haberlerin aksine etkili ve olumlu yönde ilerliyor."
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, bir halk mitinginde, hükümetinin Pretoria kentinde imzalanan barış anlaşmasının dürüst ve sağlam bir şekilde uygulanmasını sağlama konusundaki ısrarı hakkında konuştu.
TPLF Sözcüsü Getachew Reda da bu ziyaretin "barış anlaşmasının uygulanmasında önemli bir adım" olduğunu belirterek, "verimli tartışmalardan ve karşılıklı anlayıştan" söz etti.
Reda, Etiyopya Havayolları'nın bölgenin başkentine uçuşlarının yeniden başlamasına ek olarak, Etiyopya Hükümeti'nin bankacılık ve telekomünikasyon gibi uzun zamandır beklenen hizmetleri eski haline getirmek için yeşil ışık yakma girişimini memnuniyetle karşıladığını dile getirdi.

"Karşılıklı güven artırıcı önlemler gerekir"
Barış anlaşmasının uygulanmasına ilişkin müzakere sürecini başlatan son ziyaretin önemine rağmen, ülkenin başkenti Addis Ababa ile bölge arasındaki hava yolları başta olmak üzere tüm hizmetlerin yeniden sağlanması dahil, anlaşmanın sorunsuz bir şekilde uygulanmasının önünde pek çok engel bulunuyor.
Afrika Boynuzu meselelerinde uzmanlaşmış bir analist olan Abdurrahman Ebu Haşim, anlaşma hükümlerinin uygulanmasının "çatışmanın tarafları arasında daha fazla zamana ihtiyaç duyabilecek karşılıklı güven artırıcı önlemler gerektirdiğine inandığını" söyledi.
Ebu Haşim, "TPLF'nin silahsızlandırılması başlarsa ve geçiş döneminin yönetimine bölge halkının bireysel veya toplu olarak daha fazla sayıda katılımı sağlanırsa daha iyi fırsatlar olabilir ki bu da merkezi hükümetin gözetiminde genel seçimlerin yapılmasını gerektirir" dedi.
Ebu Haşim, TPLF'yi daha önce "yasa dışı terör örgütü" olarak sınıflandıran Etiyopya Halkların Temsilcileri Meclisi'nin, bölgeyi ziyaretinin birçok olumlu şeyin başlangıcı olabileceğini söyledi. 
Ebu Haşim, sözlerine şunları ekledi:
"Ziyaret, her halükârda Pretoria ve Nairobi barış anlaşmalarının yetkilerinin uygulanması ve iki yıllık kesintinin ardından bankacılık, telekomünikasyon ve elektrik hizmetlerinin başlaması için gerekli düzenlemelerin yapılması konusunda hükümetin iyi niyetinin ve ciddiyetinin bir tezahürüdür."
Ebu Haşim, anlaşmanın uygulanmasının karşı karşıya olduğu en önemli potansiyel zorluğun "TPLF'nin silahlarını teslim etme maddesinin uygulanmasında Eritre güçlerinin ve Amhara milislerinin bölgeden çıkışı" olduğuna inanıyor;
"Bu mesele sahneyi karmaşıklaştırabilir ve TPLF'nin askeri bir çözüm girişimine geri dönme niyetini açıklayabilir. Bunun nedeni, TPLF'nin Etiyopya ordusunun zayıflığını önceden biliyor oluşu ve müttefiklerinin sahada bulunmaması durumunda kendi topraklarını koruma hususunda kararlı olmasıdır."
"Bir başka zorluk da bölgesel düzeyde başka bir iç savaşa yol açabilecek olan çatışmanın nasıl yönetileceği ve çözüleceği konusunda Tigray seçkinleri arasında görüş ayrılıklarının olmasıdır" diyen Ebu Haşim, "Bu seçkinlerden bazıları, Tigray kuvvetlerinin, bölgenin Etiyopya'dan bağımsızlığını ilan etmelerini sağlayacak kesin bir askeri zafer elde etmesini beklediklerini belirterek, özellikle son iki yılda Tigray gençleri arasında bağımsızlık hayali ve Amhara, Afar ve Eritre topraklarının büyük bir bölümünün ilhakı için başlatılan büyük seferberlik kampanyalarından sonra şimdi durumun farklı bir noktaya evrildiğini söylüyorlar. Ancak saha gerçeği TPLF'yi barışçıl bir seçim yapmaya sevk etti. TPLF savaş yerine silahlarını bırakmaya ve yaklaşık otuz yıl önce silah zoruyla işgal ederek bölgeye kattığı tarım alanlarından vazgeçmeye razı oldu" şeklinde konuştu.

Barışın zorlukları
Tigraylı aktivist Mikail Abraha ise "İki yıldır savaşın cephelerinde ve siperlerinde direnen TPLF, barışın zorluklarıyla yüzleşmek için yeterince hazırlıklı olmayabilir" ifadelerini kullandı.
Abraha, geçiş yönetiminin bölgede karşı karşıya kalacağı zorluklar, iki yıllık askeri çatışma sırasında karşılaştığı zorluklardan çok daha zor olacak" diye vurguladı.
Ayrıca Abraha, "Bütün Tigraylılar savaş sırasında hayallerinin ve umutlarının ifadesi olarak gördükleri TPLF çatısı altında birlik olmuşlardı. Ancak işlerin bu şekilde sona ermesi, hele silahlarını tamamen bırakmalarının istenmesi, onları bunun hesabını sormaya sevk edecektir" dedi.
"Bir sonraki aşamanın büyük zorluklar taşıyacağını ve çatışmanın Tigray-Etiyopya arasından çıkıp Tigray-Tigray arasına kayabileceğini" vurgulayan Abraha, "çünkü Tigray gençliğinin geniş kesimleri arasında büyük bir memnuniyetsizlik hali var ve savaş ve barışın kaderini TPLF'nin tek başına belirlemesi artık onlar tarafından kabul edilemez" şeklinde konuştu.
Özellikle diasporadaki Tigraylı aktivistler arasında yeni bir siyasi hareket olduğuna dikkat çeken Abraha, bunun önümüzdeki dönemde daha da genişleyerek bölge içinde yayılabileceğine işaret etti.
Ayrıca, bu siyasi hareketin son dönemde yaşanan savaşın nedenlerini araştıran bir hareket olduğunu söyleyen Abraha, sözlerini şöyle sürdürdü:
"TPLF ile merkezi hükümet arasında, anlaşmanın bazı hükümlerinin uygulanmasının zorluğuyla ilgili başka sıkıntılar da var. Anlaşmanın öngördüğü gibi, bu konudaki değerlendirme görecelidir ve iki taraf bu değerlendirmelerde farklılık gösterebilir. Ancak bu koşullardan en önemlisi Eritre güçlerinin geri çekilmesi olacak ki Etiyopya basınında çıkan haberlere göre şimdilerde olmaya başlayan da bu."
Bu noktaya yanıt olarak, "Eritre'nin Tigray bölgesinden çekildiğine dair resmi bir beyanı yok" ifadelerini kullanan Abdurrahman Ebu Haşim, "Eritre tarafından bu konuda bir açıklama beklemiyorum. Eritre'deki rejim açıklamalarla ve basın açıklamalarıyla ilgilenmiyor. Bu nedenle Etiyopya-Etiyopya savaşına katıldığını resmi olarak açıklamadı, çekileceğini de açıklaması beklenmiyor" dedi.
Abraha, "Eritre güçlerinin, Sudan sınırları boyunca batı kesiminde hala varlığını sürdürürken, birkaç bölgeden çekildiğini" doğruladı. Bu, silahsızlanma maddesine bağlılık sorununu gündeme getirdi.

Independent Türkçe



Silahlı kişiler, Nijerya'nın orta kesimindeki bir Katolik okulundan 300'den fazla öğrenciyi kaçırdı

Nijerya'nın Baberi bölgesinde silahlı kişiler 300’den fazla öğrenci ve öğretmeni kaçırdıktan sonra St. Mary's Katolik Okulu'nun yatakhaneleri (AP)
Nijerya'nın Baberi bölgesinde silahlı kişiler 300’den fazla öğrenci ve öğretmeni kaçırdıktan sonra St. Mary's Katolik Okulu'nun yatakhaneleri (AP)
TT

Silahlı kişiler, Nijerya'nın orta kesimindeki bir Katolik okulundan 300'den fazla öğrenciyi kaçırdı

Nijerya'nın Baberi bölgesinde silahlı kişiler 300’den fazla öğrenci ve öğretmeni kaçırdıktan sonra St. Mary's Katolik Okulu'nun yatakhaneleri (AP)
Nijerya'nın Baberi bölgesinde silahlı kişiler 300’den fazla öğrenci ve öğretmeni kaçırdıktan sonra St. Mary's Katolik Okulu'nun yatakhaneleri (AP)

Silahlı kişiler, dün sabah Nijerya’nın orta kesiminde bir Katolik okulundan 300’den fazla öğrenci ve öğretmeni kaçırdı. Bu olay ülkede bir hafta içinde yaşanan ikinci kaçırma olayı oldu.

Nijerya Hristiyanlar Birliği, dün sabah gerçekleşen kaçırma olayının ardından yapılan incelemeler sonucunda, toplam 303 öğrencinin ve 12 öğretmenin kaçırıldığını bildirdi. Bu bilgi, AFP aracılığıyla duyuruldu.

Kaçırılanlar, Niger eyaletindeki St. Mary’s Katolik Okulu’ndan. Olay, ülkenin kuzeybatısındaki Kebbi eyaletinde pazartesi günü bir liseden silahlı kişilerce 25 kız öğrencinin kaçırılmasının ardından meydana geldi.

Nijerya’da fidye karşılığı kaçırma olayları sık görülen bir suç olarak öne çıkıyor. Afrika’nın en kalabalık ülkesi olan Nijerya, güvenlik sorunlarıyla mücadele ediyor. En bilinen örnek, 2014 yılında Boko Haram’ın kuzeydoğudaki Borno eyaletinde yaklaşık 300 kız öğrenciyi kaçırmasıydı.

Silahlı kişiler tarafından St. Mary's Katolik Okulu'ndan kaçırılan öğrencilerin etrafa dağıtılmış eşyaları (AP)Silahlı kişiler tarafından St. Mary's Katolik Okulu'ndan kaçırılan öğrencilerin etrafa dağıtılmış eşyaları (AP)

Nijerya Hristiyanlar Birliği, ‘terör saldırısı sırasında bazı öğrencilerin kaçmayı başardığını’ belirtti.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre Ulusal Öğrenci Derneği Sözcüsü Daniel Atori yaptığı açıklamada, gece yarısı kaçırılan öğrenciler arasında erkeklerin de olduğunu söyledi. Daha önce sadece kızların kaçırıldığını belirtmişti.

Nijerya yetkilileri henüz kurbanların sayısını açıklamadı. Eyalet yönetimi ‘bölgedeki tüm yatılı okulların geçici olarak kapatılması’ talimatını verdi.

Eyalet yönetimi, St. Mary's Katolik Okulu’nun ‘eyalet hükümetini bilgilendirmeden veya onay almadan akademik faaliyetlerine yeniden başladığını, bunun da öğrencileri ve personeli önlenebilir risklere maruz bıraktığını’ ifade ederek üzüntüsünü dile getirdi.

Polis dün, ‘ormanlarda arama yapmak’ için bölgeye personel gönderdiğini duyurdu.

İsmini açıklamadan AFP'ye konuşan bir Birleşmiş Milletler (BM) kaynağı, St. Mary's Katolik Okulu öğrencilerinin birçok suç çetesinin kalesi olan Kaduna eyaletindeki Birnin Gwari ormanına götürüldüğünü söyledi.

Nijerya Devlet Başkanı Bola Ahmed Tinubu dün uluslararası gezilerini iptal etti ve ülkenin güvenlik güçlerini yüksek alarm durumuna geçirdi.

Bu saldırı, pazar akşamı Kano eyaletindeki bir kız yatılı okulundan 25 kız öğrencinin silahlı kişiler tarafından kaçırılmasından birkaç gün sonra gerçekleşti.

Bu kaçırma olayları, ABD Başkanı Donald Trump'ın bu ay Nijerya’daki Hristiyanların öldürüldüğünü öne sürerek askeri bir harekât tehdidinde bulunmasının ardından geldi.

Salı akşamı da Nijerya'nın batısındaki Kwara eyaletinde silahlı kişilerce bir kiliseye düzenlenen saldırıda iki kişi öldürüldü.


Birleşik Kalkınma Anlaşması, Libya'daki yeniden inşa projelerine ne gibi bir etki yapacak?

Başkent Trablus'un ana caddelerinden birinde yapılan asfalt çalışması (Ulusal Birlik Hükümeti Medya Ofisi)
Başkent Trablus'un ana caddelerinden birinde yapılan asfalt çalışması (Ulusal Birlik Hükümeti Medya Ofisi)
TT

Birleşik Kalkınma Anlaşması, Libya'daki yeniden inşa projelerine ne gibi bir etki yapacak?

Başkent Trablus'un ana caddelerinden birinde yapılan asfalt çalışması (Ulusal Birlik Hükümeti Medya Ofisi)
Başkent Trablus'un ana caddelerinden birinde yapılan asfalt çalışması (Ulusal Birlik Hükümeti Medya Ofisi)

Temsilciler Meclisi (TM) ile Devlet Yüksek Konseyi (DYK) arasında üzerinde uzlaşılan ‘birleşik kalkınma programına’ ilişkin ön anlaşma, Libya’da yeni bir beklenti dalgası yarattı. Kimi çevreler bu adımı yarım kalmış yeniden imar projelerinin canlandırılması için bir fırsat olarak değerlendirirken, bazıları ise siyasi bölünmüşlük ve net bir kalkınma planının bulunmaması nedeniyle anlaşmanın hayata geçirilebileceğine dair şüphelerini dile getirdi.

 Trablus'ta Temsilciler Meclisi (TM) ve Devlet Yüksek Konseyi (DYK) temsilcileri arasında Birleşik Kalkınma Anlaşması’nın imzalanmasından (Libya Merkez Bankası)Trablus'ta Temsilciler Meclisi (TM) ve Devlet Yüksek Konseyi (DYK) temsilcileri arasında Birleşik Kalkınma Anlaşması’nın imzalanmasından (Libya Merkez Bankası)

Merkez Bankası’nın ‘harcama kanallarının birleştirilmesi ve ülke için tek bir bütçe oluşturulması yönünde bir adım’ olarak karşıladığı anlaşma, siyasi taraflar arasındaki vizyon eksikliği nedeniyle tamamlanmış ekonomik plan olmaktan çok, genel bir siyasi çerçeve olarak görülüyor.

Geçen hafta ortasında imzalanan anlaşmanın maddeleri tüm ayrıntılarıyla açıklanmadı. Şarku'l Avsat'ın edindiği ilk bilgilere göre metin, son on yılı aşkın süredir ayrı mali yapılarla çalışan doğu ve batı hükümetleri arasında koordinasyon için ‘taslak niteliğinde’ bir çerçeve oluşturuyor.

Bu noktada anlaşmayı önceliklerin yeniden düzenlenmesi için fırsat olarak görenlerle, sürecin yeni karmaşıklıklar yaratmasından endişe edenler arasında belirgin bir görüş ayrılığı ortaya çıkıyor. Libyalı ekonomi uzmanı Muhammed eş-Şahhati, anlaşmanın etkinliğine dair ‘açık bir şüphe’ taşıdığını ifade ederek “üzerine bir anlaşma inşa edilebilecek gerçek bir kalkınma planının bulunmadığını” söyledi. Şahhati, ‘daha önce sınırlı düzeyde de olsa sağlanan bazı koordinasyon örneklerine dayanarak kaynak ve gelir dağılımının kısmen ilerleyebileceğini’ belirtti.

Ancak ona göre yeniden imarın ‘kalkınma’ başlığı altında sunulması, harcamaların siyasallaştırılmasının önünü açıyor. Şahhati, siyasi bölünmüşlüğün ‘herhangi bir hükümeti zor veya uzun vadeli ekonomik kararlar almaktan aciz bıraktığını’ vurguladı.

2011’den bu yana kronik siyasi bölünmeyle yaşayan Libya’da, geçen yıl 59 milyar Libya dinarına ulaşan ‘paralel harcama’ (yani devletin resmi kanalları dışında yapılan ödemeler) yeni anlaşmayı tehdit eden en önemli unsur olarak değerlendiriliyor. (Doların resmi piyasadaki değeri 5,47 dinar, paralel piyasadaki değeri ise 7,84 dinar)

Bu paralel harcama sisteminin, yılın ilk çeyreğinden itibaren artan biçimde tartışma konusu olması, batıdaki Abdulhamid ed-Dibeybe liderliğindeki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ile doğudaki parlamento tarafından atanan Usame Hammad hükümeti arasında yeni bir çekişme alanı yarattı. Her iki taraf da kendi mali sistemini ayrı olarak işletmeyi sürdürüyor.

 Libya'nın doğusunda bir idari kontrol binasının inşası (Libya Kalkınma ve Yeniden Yapılanma Fonu)Libya'nın doğusunda bir idari kontrol binasının inşası (Libya Kalkınma ve Yeniden Yapılanma Fonu)

Doğru Libya’da yaşanan gelişmeler, ülke içindeki durumu daha da karmaşık hale getirdi. Doğudaki hükümet, geniş çaplı yeniden imar projelerini uygulamaya soktu. Bu projeler, Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter’in oğlu Belkasım Hafter’in liderliğinde yürütüldü ve böylece yeniden imar konusu, iki taraf arasındaki siyasi ve mali çekişmenin önemli bir parçası haline geldi.

Buna karşılık DYK Mali Komite Başkanı Abdulcelil eş-Şavuş, daha iyimser bir yaklaşım sergiledi. Eş-Şavuş, anlaşmanın tüm tarafların ‘büyük tavizleri’ sonucunda sağlandığını belirterek, Merkez Bankası’nın projelerin takipçisi olacağını ve paralel harcamaların önleneceğini vurguladı.

Eş-Şavuş, finansman kanallarının birleştirilmesinin kaybedilen finansal uyumu bir ölçüde geri kazandıracağına ve kurumlara yıllardır süren bölünmüşlüğü aşma fırsatı vereceğine inanıyor.

Ancak farklılıklar yalnızca ekonomik vizyonla sınırlı değil. Libyalı siyasi analist Hüsam Feniş, anlaşmanın yeniden imar dosyasını ‘son derece hassas bir denklemin’ merkezine yerleştirdiğini söyledi. Feniş’e göre, merkezi bir harcama sistemi ve artan Amerikan denetimi, kamu fonlarının önceliklerini belirleme konusunda ülkenin karar alma alanını daraltıyor.

Feniş, “ABD Hazine Bakanlığı artık Libya’daki harcama yollarını doğrudan etkiliyor. Bu durum, ‘şartlı mali istikrar’ olarak adlandırdığımız ve büyük finansal akışları kontrol altında tutmalarına imkân veren bir sistem içinde gerçekleşiyor” dedi.

Diğer yandan ABD, iki Libya meclisi arasındaki anlaşmayı memnuniyetle karşıladı. ABD, anlaşmanın ‘yapıcı diyaloğu’ teşvik ettiğini, Libya Merkez Bankası’nın mali sürdürülebilirliğini güçlendirdiğini ve kalkınma projelerine finansman sağladığını belirtti. Ayrıca tüm tarafların sürece dahil edilmesinin, Libya’yı birleştirme yönünde momentumun korunmasına katkı sağlayacağı vurgulandı.

Feniş, yeniden imar projelerinin artık üç iç içe geçmiş alanın kesişiminde şekillendiğini belirtiyor: Halkın somut projeler beklentisi, siyasi güçlerin harcamalar yoluyla nüfuzlarını pekiştirme çabaları ve Amerikan vizyonu, ki bu vizyon finansal kaosu kontrol altında tutmayı ve petrol gelirleri üzerindeki denetimi sürdürmeyi içeriyor.

Yolsuzluğun önlenmesinin ‘yumuşak mali vesayete’ dönüşebileceği ve bu durumun hayati projelerin gerçekleştirilmesini engelleyebileceği uyarısında bulunan Feniş, finansal istikrarın gerçek bir yeniden imar süreci başlatmaktan çok, bekleme süresini yönetmeye indirgenebileceğini söyledi.

Birleşmiş Milletler (BM) ve uluslararası camia, anlaşmayı kurumsal güvenin yeniden tesisine doğru bir adım olarak değerlendiriyor. Ancak bu adım, uygulamanın izlenmesine ve kamu fonlarının yeniden israf ve paralel harcama döngüsüne dönmemesinin güvence altına alınmasına bağlı görünüyor. Uzmanlar, teorik olarak anlaşmanın yeniden imar projelerini canlandırma fırsatı sunduğunu, ancak başarısının kapsamlı reformlara bağlı olduğunu belirtiyor.


Mısır, Sudan'ın egemenliğini koruyan kapsamlı bir siyasi süreç çağrısında bulunuyor

El Faşir'den gelen Sudanlı mülteciler, BM Mülteci Ajansı tarafından Tina kasabasından Tulum mülteci kampına taşınıyor (Reuters)
El Faşir'den gelen Sudanlı mülteciler, BM Mülteci Ajansı tarafından Tina kasabasından Tulum mülteci kampına taşınıyor (Reuters)
TT

Mısır, Sudan'ın egemenliğini koruyan kapsamlı bir siyasi süreç çağrısında bulunuyor

El Faşir'den gelen Sudanlı mülteciler, BM Mülteci Ajansı tarafından Tina kasabasından Tulum mülteci kampına taşınıyor (Reuters)
El Faşir'den gelen Sudanlı mülteciler, BM Mülteci Ajansı tarafından Tina kasabasından Tulum mülteci kampına taşınıyor (Reuters)

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdluati, Sudan'ın birliğini ve egemenliğini koruyacak kapsamlı bir siyasi sürecin başlatılması için gerekli koşulların yaratılması amacıyla, bölgesel ve uluslararası düzeyde ortak çabalara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Mısır Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Abdulati'nin G20 Zirvesi kapsamında İngiliz Ulusal Güvenlik Danışmanı Jonathan Powell'a, Sudan'da gerginliği azaltma ve kapsamlı bir ateşkes sağlama yönündeki Dörtlü Mekanizma çerçevesindeki Mısır çabaları hakkında bilgi verdiği belirtildi.

Mısırlı bakan, Mısır'ın Sudan halkına ve ulusal kurumlarına olan sarsılmaz desteğini vurguladı.

Açıklamaya göre, iki taraf ayrıca Filistin meselesindeki gelişmeleri de görüştü. Bakan Abdulati, Şarm El-Şeyh Anlaşması'nın tam olarak uygulanmasının, erken iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarının başlatılmasının ve Gazze Şeridi'ne insani yardım ulaştırılmasının önemini vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın bakanlık açıklamasından aktardığına göre Abdulati, Gazze'ye ilişkin Güvenlik Konseyi kararının uygulanmasını sağlamak ve Gazze'de sorumluluk ve görevlerini yerine getirecek uluslararası istikrar gücünün hızla oluşturulması için uluslararası alanda ortak çaba gösterilmesi gerektiğini vurguladı.