Tunus'ta bazı yetkililerin görevden alınması tartışma yarattı

Safakes Valisi görevden alındığını basından öğrendi

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (Reuters)
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (Reuters)
TT

Tunus'ta bazı yetkililerin görevden alınması tartışma yarattı

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (Reuters)
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (Reuters)

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in Ticaret ve İhracatı Geliştirme Bakanı Fadile er-Rabihi,  Safakes Valisi Fahir el-Fahfah ve Tunus Merkez Eczanesi Genel Müdürü Beşir el-Yarmani görevden alma kararı tartışma yarattı. Tartışma, özellikle bazı siyasi partilerden yapılan açıklamalara ve yerel basında yer alan haberlere göre yetkililerin bahsi geçen isimlerin görevden alınmalarının gerekçelerine ilişkin bir herhangi bir açıklama yapılmamasından kaynaklanan belirsizlik nedeniyle başladı.
Ancak bazı analistler, bu görevden alma kararlarının, Tunus'un son yıllarda yaşadığı ağır krizlerle bağlantılı olduğunu belirttiler. Tunus’taki birçok siyasi gözlemciye göre kararların nedenlerinin başında tekelleşme, arz dalgalanması ve Ticaret ve İhracatı Geliştirme Bakanlığı'nın en temel sarf malzemelerinde dahi yaşadığı kayıp, Safakes bölgesindeki çevre krizi, Tunus Genel İşçi Sendikası (TGİS) ile Safakes Valisi arasındaki anlaşmazlık geliyor.
Devlete bağlı Tunus Merkez Eczanesi ise çeşitli ilaçların şehirlere dağıtımını kontrol eden tek kuruluş. Ancak yıllardır başta diyabet ve tansiyon ilaçları gibi hastaların mutlaka almaları gereken birçok ilacın eczane raflarında yer almadığı biliniyor.
Safakes Valisi ve bölgenin önde gelen işadamlarından Fahir el-Fahfah’ın görevden alındığı haberini basından öğrendiğini ve kararın açıklanması sırasında halen toplantılara başkanlık etmeye devam ettiğini açıklaması, duyanları hayrete düşürdü. Safakes Uluslararası Festivali için bir kültür derneğinin kurulmasını görüşmek üzere Safakes’in önde gelen kültürel isimleriyle bir araya gelen Fahfah, etkinliğin açılışına katıldı.
Fahfah, bilgilendirilmediği bu Cumhurbaşkanlığı kararıyla ilgili değerlendirmesinde, ‘görevden alma kararının, Cumhurbaşkanı'na ulaşan yanlış bilgiler sonucunda alındığını’ söyledi. Safakes mafyasını endişelendiren büyük ve tehlikeli dosyaları açtığını belirten Fahfah, görevden alınmasının arkasında Safakes mafyasının olduğunu çok iyi bildiğini vurguladı. Ancak Fahfah, bu ani görevden alınma kararına rağmen şahsına olan güveninden ve kendisini vali olarak atamış olmasından ötürü Cumhurbaşkanı Said'e teşekkür etmeyi ihmal etmedi. Fahfah, bunun kendisine siyasi alanda deneyim sahibi olma ve devletin çarklarını tanıma fırsatı verdiğini belirtti. Görevini en iyi şekilde yerine getirmek ve çeşitli dosyalarla ilgilenmek için hiçbir çabadan kaçınmadığını söyleyen Fahfah, ‘kanunların uygulanmasını gerektiren dosyaları açmak’ konusundaki ısrarı nedeniyle, kendisine öfkelenen bazı kesimler tarafından hedef alınması sonucunda bu kararın alınmış olabileceğini de sözlerine ekledi.
Gözlemcilere göre özellikle şeker, kahve ve süt gibi devlet tarafından sübvanse edilen temel ürünlerin dağıtımında yaşanan büyük sorunlardan ötürü Ticaret ve İhracatı Geliştirme Bakanı'nın görevden alınması ise sürpriz bir gelişme değildi.
Tunus’taki bağımsız bir insan hakları kuruluşu olan Rakabe Gözlemevi’nin başkanı İmad ed-Daimi, dün, Ticaret ve İhracatı Geliştirme Bakanı'nın görevden alındığı sırada, kamu parasından haksız menfaat sağlamak amacıyla bir grup kurmak ve Tunus piyasasına şeker tedarikinden haksız çıkar elde etmek şüphesiyle Başsavcılığa şikayette bulunduğunu açıkladı. Daimi, düzenlediği basın toplantısında, soruşturma sürecinin haftalarca sürdüğünü ve şikayete Ticaret Bakanlığı'ndaki üst düzey yetkililerin ve (Ticaret Bakanlığı'na bağlı) Tunus Ticaret Ofisi Yönetim Kurulu üyelerinin yanı sıra Ticaret Ofisi’ne şeker ve diğer ürünlerin tedarik anlaşmalarına bağlı özel bir kuruluşun sahibinin de dahil olduğunu söyledi. Şikayetin, 40 belgeden oluştuğunu söyleyen Daimi, bu belgelerin ‘su götürmez kanıtlar’ içerdiğini vurguladı.
Daimi, şikayet dilekçesinin, halkın yanı sıra esnaf ve sanayicilerin tüketimine yönelik şeker arzının son aylarda bozulduğunu kanıtladığını da sözlerine ekledi. Tunus Ticaret Odası'nda geçtiğimiz yaz aylarının başlarında söz konusu ürünlerin stratejik stokunun buharlaştığını belirten Daimi, piyasalarda bu ürünlere ulaşılamaz hale gelinmesi sonucunda Tunuslulara mağduriyet yaşattığı, esnaf ve sanayicileri zarara uğrattığını ve kamu malının israfına yol açtığını söyledi. Daimi, güçlü bir tedarikçinin daha fazla kar elde etmesinin sağlamak amacıyla kurulan bir suç çetesinin böyle bir plan başlattığını öne sürdü.



Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
TT

Samir Caca Şarku’l Avsat’a konuştu: Savaştan sonra Hizbullah ‘devletçiğinin’ geri dönmesini kabul etmeyeceğiz

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca, Lübnanlı yetkililerin Lübnan topraklarında cereyan eden İran-İsrail savaşından kaynaklanan tehlikelere karşı ‘kör’ davranmasına karşı uyarıda bulunarak, ‘devlet kavramını yeniden tesis eden ve ateşkesin önünü açan tarihi bir pozisyon alınması’ gerektiğini vurguladı. “Hizbullah'ın performansıyla temsil edilen devletçik kavramı Lübnan'ı mevcut duruma getirdi” diyen Caca, ‘daha fazla ölüm ve felakete gidildiği’ uyarısında bulundu. Caca, “Lübnan dalgalı bir denizde yol alan kaptansız ve dümensiz bir gemi gibi oldu” ifadesini kullandı.

Lübnanlı politikacıları ve yetkilileri neler olup bittiğinin farkında olmamakla suçlayan Caca şu ifadeleri kullandı: “Bölgede büyük bir savaş yaşanıyor ve Lübnan'da olanlar da bu savaşın bölümlerinden biri. Bu savaş bir yanda İran ve bölgedeki vekil güçleri ile diğer yanda arkasında ABD, Avrupa ve diğer ülkelerin bulunduğu İsrail arasında yaşanıyor. Lübnan'ı bu savaştan çıkarmak için her türlü çabayı göstermek yerine, hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Lübnanlı yetkililer kendi dar düşüncelerine göre hareket ediyor ve adeta bir ‘yardım komitesine’ dönüştüler. Bugün Lübnan'da var olan otorite türünü özetlemek istersek, bunun bir hükümet ya da devlet değil bir ‘yardım komitesi’ olduğunu söyleyebiliriz.”

Nasrallah ve Lübnan'ın kararı

Caca, Genel Sekreter Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra Hizbullah için işlerin değiştiğini ‘üzüntüyle’ belirterek şöyle dedi: “Seyyid Hasan varken, bir yerlerde neler olup bittiğine dair Lübnanlıların bir görüşü olduğunu ve onun (Nasrallah) İran'ın kararında söz sahibi olduğunu düşünüyordum. Ancak şimdi karar tamamen İran'ın oldu. Kalan Hizbullah grupları İranlı subaylar tarafından yönetiliyor. Bu nedenle savaş tamamıyla İran'ın çıkarlarına göre yürütülüyor.”

Tüm darbelere rağmen Hizbullah'ın örgütsel olarak çökmediğine inanan Caca, “Hizbullah'ın güneydeki savaş grupları merkezi olmayan bir kararla savaşıyor ve büyük bir kısmı halen mevcut. Bu güçlerin İranlı subaylarla yakın ilişki içinde olduklarını unutmamalıyız. Bu yüzden İran son savaşçıya kadar savaşmaya devam edecek” dedi.

rhyjukı
Lübnan Kuvvetleri Partisi lideri Dr. Samir Caca (Lübnan Kuvvetleri Partisi)

Öte yandan Caca, Hizbullah'ın askeri yapısının açıkça zarar gördüğüne dikkat çekti. Caca, “Avrupa ve hatta İsrail merkezlerinde yapılan araştırmalara göre Hizbullah'ın İsrail'e günde 2 bin ila 3 bin arasında füze fırlatması gerekiyordu, ancak bunun gerçekleşmediğini görüyoruz. Maalesef bilinen ve net bir güç dengesi var. İranlılar Lübnan topraklarında kalanlarla ve Lübnanlı gençlerle mücadeleye devam edecekler. İran Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı'nın bir hafta içinde Lübnan'ı ziyaret ederek sanki savaşı denetlemek için buradaymış gibi davranmaları da gösteriyor ki, çatışma artık İran tarafından yönetiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Her düzeyde felaket

Caca bir kez daha mevcut otoritenin siyasi performansına döndü ve sorumluları suçladı: “Her düzeyde bir felaketle karşı karşıyayız. Yetkililer sanki olup bitenlerle hiçbir ilgileri yokmuş gibi davranıyorlar. Geçen yaz ABD Özel Temsilcisi Amos Hochstein Lübnan'a gelip 1701 sayılı kararın uygulanmasını gündeme getirdiğinde, yetkililer düğmeye basıp sorumluluklarından kaçıyorlardı. Şahsen birden fazla yetkiliyle konuştum ve işlerin bugün gördüğümüz yöne doğru gittiği konusunda onları uyardım ama yanıt vermediler.”

Caca, ‘hükümetin ve devletin Lübnan'ı çıkmazdan kurtarmak için hiçbir şey yapamayacağı’ görüşüne katılmayarak şunları söyledi: “Siyasi otorite her şeyi yapabileceğini unuttu ve biz de onunla birlikte unuttuk. Hükümet toplanmalı ve olup bitenlerin devam etmesini kabul etmediğini söylemeli. Orduyu konuşlandırma kararı almalı ve İsrail'in tutumuna bakmaksızın 1701 sayılı kararı uygulama niyetini beyan etmelidir. Çünkü bir yerden başlamak zorundadır. Hükümetin ordudan Hizbullah'la çatışmasını istemesi gerektiğini söylemiyorum ama bir yerden başlaması gerekiyor... Bu bir kararla başlamalı. Çünkü karar vericiler kararlarından vazgeçtiler ve bunun nelere yol açtığını gördük. Hükümet derhal toplanmalı ve uygun kararları almalı. Parlamento da toplanmalı ve Lübnan'ın karar alma mekanizmasını yeniden kurması için hükümeti destekleyecek bir tavsiyede bulunmalı.”

1559 sayılı karar... Savaş halen devam ederken

Caca, silahlı milislerin silahsızlandırılmasını öngören 1559 sayılı kararın uygulanması çağrısında bulunduğu için aldığı bazı eleştirilere şöyle yanıt verdi: “Bu 20 yıldır bizim mantığımız, yeni bir mantık değil. Bu söylemi benimsemekte geç kalanlar devleti yönetenler. Savaşı durdurmak için önerimizi sunduk ama beğenmediler. Bize kendi önerilerini sunsunlar. Lübnan'da halen savaşın nasıl sona erdirileceğini tartışacak bir uluslararası temsilci yok. Dolayısıyla bu yıkıcı savaşı durdurmak için harekete geçmek bize düşüyor.”

‘Lübnan'da herhangi bir tarafın niyetini görmediği için’ iç barıştan korkmadığını vurgulayan Caca, “Bu, özellikle Lübnan halkının yaklaşık yarısının yerinden edilmesi nedeniyle bazı sorunların ortaya çıkmasını engellemiyor. Ancak bu, ordu ve güvenlik güçlerinin kontrol edebileceği ve önleyebileceği bir şey. Mevcut mülteci krizi hiç de 2006'daki gibi değil. Bu kriz aylarca sürebilir ve ciddi bir sosyal krize yol açabilir” şeklinde konuştu.

‘Savaşın sona ermesinden sonra Hizbullah'ın iç bölgelere gerilemesinden’ korkmadığını belirten Caca, “Savaş bittikten sonra, nasıl biterse bitsin, savaştan önce Lübnan'da var olan duruma dönmek söz konusu olamaz. Bu durumun bizi nereye getirdiğini gördük ve devamını kabul edemeyiz. Kararın devletin dışında olduğu ve Hizbullah'ın barış ve savaş kararlarını aldığı bu muğlak durumu kabul edemeyiz. Bunun bizi nereye götürdüğünü gördük” ifadelerini kullandı.

Boşalan cumhurbaşkanlığı

Yaklaşık iki yıldır boş olan cumhurbaşkanlığı konusunda ise Caca, “Meclis Başkanı Nebih Berri cumhurbaşkanını seçmemiz gerektiği görüşündeydi, ancak İranlıların gelişinden sonra fikrini değiştirdi. Şimdi ateşkesten önce bir cumhurbaşkanı seçemeyeceğimiz konuşuluyor” dedi.

Caca ‘seçimlerin dayandırılması gereken koşulları’ özetleyerek, ‘herhangi bir adayın öncelikle Taif Anlaşması’na, ikinci olarak da uluslararası kararlara bağlı olması gerektiğini’ ileri sürdü. Caca, ‘ateşkesi sağlamanın en hızlı yolunun bir cumhurbaşkanı seçmek olduğu’ görüşünü yineledi.