İran'da idamlara karşı öfke protestoları körükledi

Rafsancani'nin kızının hapis cezasına çarptırıldı, tır şoförlerinin greve gitmesi nedeniyle dört kişi hüküm giydi

İran'da idamlara karşı öfke protestoları körükledi
TT

İran'da idamlara karşı öfke protestoları körükledi

İran'da idamlara karşı öfke protestoları körükledi

İran’da gösterilere katılan bazı protestocuların idam edilmesinden birkaç saat sonra uluslararası toplumdan kınayan açıklamalar gelirken, ülkenin bazı şehirlerinde gece yürüyüşleri yeniden başladı. Öte yandan İran yargısı, protestoculara cezalar vermeye devam ediyor. Son olarak tır şoförlerinin greve gitmeleriyle ilgili olarak dört kişinin on yıla kadar hapis cezasına çarptırıldığı duyurulurken İran eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin kızı ve eski milletvekili Faize Haşimi’ye hapis cezası verildiği bildirildi.
Cumartesi gecesi protestoculardan Muhammed Mehdi Kerimi ve Muhammed Hüseyni'nin idam edilmesinin ardından başkent Tahran’ın yirmi bölgesinden sonra Settarhan bölgesinde de protestolar ve gece yürüyüşleri yeniden başladı. Göstericiler, “Hamaney'e ölüm”, “Çocukları öldüren bir hükümet istemiyoruz”, “Öldürülen her insan için bin kişi onun arkasında duracak”, “Besic'e ölüm”, “Devrim Muhafızlarına ölüm”, "Yoksulluk, yolsuzluk ve yüksek fiyatlar.. rejimi devirmeye gidiyoruz” sloganları attılar.  Sosyal medya sitelerinde paylaşılan videolarda, Kerec ve Arak şehirlerinde bir grup protestocunun sokaklara döküldüğü görüldü.
Twitter üzerinden paylaşılan bir videoya göre dün İsfahan'a bağlı Necefabad’da sokaklara çıkan bir grup kadın protestocu, rejimi kınayan sloganlar attıklar. İran İnsan Hakları Aktivistleri Ajansı (HRANA), İran'ın Kürdistan Eyaleti'ne bağlı Sakkız şehrindeki bir çarşıda greve gidildiğini gösteren bir video yayınladı.
İran,  cumartesi günü Kürt genç kadın Mahsa Amini’nin Ahlak polisi tarafından gözaltına alınmasından sonra ölümünün ardından başlayan eşi benzeri görülmemiş protestolar sırasında Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) bir alt kolu olan Besic milislerinin bir üyesini öldürdükleri gerekçesiyle Muhammed Mehdi Kerimi ve Muhammed Hüseyni'ye verilen idam cezasını infaz etti. Bunun üzere uluslararası toplumdan İran’ı kınayan açıklamalar yapıldı.
İran'ın reformist çizgideki 'Sharq' gazetesinib aktardığına göre yetkililerin cenazesini kardeşine teslim ettikleri Hüseyni Kerec'de defnedildi. Son idamlarla birlikte protestolar nedeniyle idama çarptırılanlardan dördünün infazı gerçeklemiş oldu. Aralık ayında iki protestocunun infaz edilmesi, İran içinde ve uluslararası toplumda öfkeye ve Batı ülkelerinin İran’a yeni yaptırımlar uygulanmasına yol açmıştı.
İran’da infazlara karşı düzenlenen protesto gösterileri, DMO'nun yurtdışı kolu Kudüs Gücü eski Komutanı Kasım Süleymani’nin 2020 yılı başlarında Irak’ın başkenti Bağdat’ta ABD tarafından düzenlenen bir hava saldırısı sonucu öldürülmesinden beş gün sonra DMO’nun misilleme olarak Irak’ta ABD güçleri tarafından kullanılan Ayn el-Esed Üssü’ne düzenlediği füze saldırısı sırasında DMO’ya ait füze savunma sisteminin Ukrayna Havayolları’na ait bir yolcu uçağını vurması ve uçağın düşmesi sonucunda 176 kişinin öldüğü olayın yıl dönümüne denk geldi.

İdamlar kınandı
İran milli futbol takımı ve Portekiz takımı Porto'nun oyuncusu Mehdi Taremi, Twitter'dan yaptığı paylaşımla infazlara son verilmesi çağrısında bulundu. İranlı futbolcu, tweetinde, “Darağacıyla adalet sağlanmaz. Cezaevinde zimmete para geçirenler ve suçlular var. Bunların yargılanmaları yıllar sürüyor. Ama zulüm gören, zayıf ailelerin çocukları olan, geçim kaynağı olmayan gençler hızla idama mahkum ediliyor. Bu kadar yeter. Hangi toplum her gün kanla ve idamlarla sakinleşir?” yazdı.
ABD ve Avrupa Birliği (AB), cumartesi günü iki protestocunun daha infaz edilmesini en sert şekilde kınadı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “İran'da Muhammed Mehdi Kerimi ve Muhammed Hüseyni'nin yalandan yargılanıp infaz edilmesini en güçlü ifadelerle kınıyoruz” dedi.
Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı habere göre, Price, ‘ülkenin aylardır tanık olduğu bu tür infazların, rejimin gösterileri bastırma stratejisinin önemli bir basamağı olduğunu’ belirtti.
Ülkenin kuzeydoğusundaki Meşhed kentindeki İstihbarat Dairesi, sosyal paylaşım sitelerinde paylaşım yapan 16 kişinin ‘yalan haber yaymak, insanların duygularını ve şiddet içeren davranışları kışkırtmak’ suçlamasıyla tutuklandıklarını duyurdu.

Tutuklamalar
Tahran polisi, protestocu Hamid Rıza Ruhi’nin ölümünün kırkıncı günü nedeniyle başkent Tahran'ın en büyük mezarlığı olan Behişt-i Zehra mezarlığında düzenlenen protestolara liderlik ettikleri gerekçesiyle 13 kişinin tutukladığını duyurdu. İran İstihbarat Bakanlığı, ‘bir grup kişinin, ölenlerin kırkıncı gün törenlerine çağırma bahanesiyle ortalığı karıştırmak için çağrılar yaptıklarını’ belirten bir açıklama yayınlamıştı.
İran Yargı Erki tarafından pazar günü yapılan açıklamada, Mahsa Amini'nin ölümünden bu yana ülkede devam eden protestoları desteklemek için grev çağrısı yaptıkları gerekçesiyle dört kişi hakkında değişen sürelerde hapis cezası verildiği duyuruldu.
Yargı Erki, Kürt genç kadın Amini’nin polis tarafından gözaltına alındıktan sonra 16 Eylül'de ölmesinden sonra başlayan protestolar boyunca ilk kez bu tür bir suçlamayla ilgili aldığı kararı açıkladı.
Protestocular, geçtiğimiz günlerde, dördüncü ayını doldurmaya yaklaşan protestoları desteklemek için İran'ın çeşitli şehirlerinde üç günlük grev çağrısı yaptılar.
Yargı Erki'ne bağlı Mizan Haber Ajansı’na göre Hürmüzgan eyaleti Yargı Erki Başkanı Mücteba Kahramani, yaptığı açıklamada, “Aralık ayında şoförleri greve çağıran dört kişi hakkında ilk kararlar verildi” dedi.
Kahramani, sanıklardan birinin ‘ülkenin güvenliğini bozmak amacıyla örgüt kurmak’ suçundan 10 yıl, diğerinin ise 5 yıl hapis cezasına çarptırıldığına dikkati çekti. İran’ın resmi haber ajanslarına göre diğer iki sanık ise ‘araçların camlarını kırmaktan’ bir yıl hapis ve para cezasına çarptırıldı.
İranlı İşçiler Haber Ajansı (ILNA), geçtiğimiz ay Kahramani’nin ‘İran’a düşman unsurlar’ tarafından başlatılan ‘tır şoförlerine grev çağrılarının’ başarısız olduğunu söylediğini aktardı. Kahramani, ‘protestoları desteklemek için 5-7 Aralık tarihleri ​​arasında üç günlük greve gidilmesi için sosyal medya üzerinden çağrıda bulundukları’ gerekçesiyle hüküm giyen kişilerin isimlerini açıklamazken hiçbirinin şoför ve ulaşım sektörüyle ilgili kişiler olmadığını vurguladı.
HRANA, cumartesi akşamı yaptığı açıklamada, dört aydır devam eden protestolarda 70’i çocuk yaşta olmak üzere 517 kişinin öldürüldüğü belirtti. Yine protestolar sırasında 68 güvenlik görevlisinin öldürüldüğünü aktaran HRANA, protestoların düzenlendiği 163 ilde ve 144 üniversitede tutuklu sayısının 19 bin 262 kişi olduğunu tahmin ediyor.
Öte yandan İran haber ajansları dün, eski İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin kızı Faize Haşimi'nin beş yıl hapis cezasına çarptırıldığı bildirildi.
Reformist çizgideki Parsine haber sitesi, kararın, Faize Haşimi Rafsancani’nin Yargıç Ebu El Kasım Salavati başkanlığındaki Devrim Mahkemesi’nde ‘rejim karşıtı propaganda yaptığı’ suçlamasıyla 6 ay hapis cezasına çarptırılmasının ardından verildiğine işaret ederek ‘kararın nihai olduğunu’ bildirdi. Parsine tarafından aktarılan bilgilere göre karar ayrıca Faize Haşimi Rafsancani’nin beş yıl boyunca siyasi, kültürel ve medya faaliyetlerinden mahrum bırakılmasını şart koşuyor. Konuyla ilgili ne Rafsancani ailesinin ofisinden ne de İran yargısından herhangi bir yorum yapıldı. DMO’ya yakın haber siteleri, 26 Eylül'de Faize Haşimi Rafsancani'nin tutuklandığını duyurmuş, tutuklanma nedeninin ‘isyancıları kaos çıkarmaya kışkırtmak’ olduğunu bildirmişti.
Protestolar dört aydır devam ederken İranlıların öfkesi ilk günkü gibi devam ediyor.  İran’ın Dini Lideri (Rehber) Ali Hamaney, geçtiğimiz hafta, tam örtünmeyen kadınlara esneklik göstermeye çalışarak onların ‘din ve devrim dairesinden’ çıkarılmamaları çağrısında bulundu. Aynı sıralarda internet sitelerinde, zorunlu başörtüsü uygulamasına uymayanlara yurt dışına seyahat yasağı konulması ve çalışma haklarının ellerinden alınması gibi cezaların verilmesi öngörülen yeni bir projeden bahsedildi.
Haber siteleri, başörtüsü yasasında değişiklik taslağının, zorunlu başörtüsü yasalarının uygulanmasını izlemekten sorumlu İrşad Devriyesi’ne değinilmediğini aktardılar.  Hamaney'in ofisine bağlı Kültür Devrimi Yüksek Kurulu’ndan dün yapılan açıklamada, başörtüsü yasalarıyla ilgili kurumlara ve yetkililere, ‘başörtüsü konusunda bazı alışılmadık davranışlarla yüzleşme’ çağrısı yapılırken ‘düşmanlar tarafından kurulan tuzağa düşülmemesi’ konusunda uyarıda bulunuldu.
Hamaney'in başörtüsüyle ilgili son konuşmasına işaret edilen açıklamada, ‘başörtüsü yasasına uyulmaması karşısında akıllıca ve gerçekçi hareket edilmesi gerektiği’ belirtildi. Hamaney'in sözlerini destekleyen açıklamada, “Başörtüsü yasasına uyulmaması, inanç eksikliği ve devrime ve İslam Cumhuriyeti'ne muhalefet olarak yorumlanmamalı” denildi.

Zahidan kenti Cuma İmamı tehdidi
Çabahar Milletvekili Muinuddin Saidi, ılımlı muhafazakar çizgideki teorisyen Muhammed Cevad Laricani’ye protestoların bastırılmasını eleştiren, İran’ın önde gelen Sünni din adamlarından biri olan Zahidan kenti Cuma İmamı Mevlevi Abdulhamid İsmailzehi’nin görevden alınmasını istemesinden ötürü sert eleştirilerde bulundu.
Muhammed Cevad Laricani, küçük kardeşi Sadık Laricani Yargı Erki Başkanlığı yaptığı dönemde Yargı Erki’ne bağlı İnsan Hakları Komitesi'nin başkanıydı.
Laricani, İsmailzehi'nin cuma hutbesi okuduğu Mekki Camii'ni ‘komplo kurulan yer’ olarak nitelendirmişti. İsmailzehi'nin ilmi bir duruşu olmadığını ve yabancıların provokasyonuyla mezhepçi anlaşmazlıkları kışkırtmaya çalıştığını söyleyen Laricani, ‘devrimci cephe’ olarak tanımladığı kişileri, İsmailzehi ile ilişkilerde ‘nazik davranmayı bırakmaya’ çağırmıştı.
Laricani’nin Zahidan kenti Cuma İmamı’na yönelik eleştirilerine yanıt Çabahar Milletvekili Saidi’den geldi.
Saidi, Laricani’yi şöyle eleştirdi:
“Laricani, sessiz kaldığı ve siyasi olarak iflas ettiği bir dönemden sonra yeniden sahneye çıkmaya niyetliyse daha iyi çözümler var. Sayın Laricani, Belucistan’daki durumu sakinleştirmeye yardımcı olamıyorsa, en azından yeni gerilimlerin ortaya çıkmasına neden olmamalı. Konuşamıyorsan bari susmayı öğren!”



Sudan Savaşı'nda sahte pusulalar

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Sudan Savaşı'nda sahte pusulalar

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Emced Ferid el Tayıb

 “Temel siyasi görev, sadece görünürdeki iktidar biçimleriyle yüzleşmek değil, tarafsız ve bağımsız görünen kurumların çalışma mekanizmalarını eleştirmek, söylemlerini parçalamak ve gizlice uyguladıkları politik şiddeti ortaya çıkarmak için onlara saldırmaktır. Bu gizli şiddeti ifşa etmenin amacı, ona bilinçli ve öngörülü bir şekilde direnmek ve mücadele etmek mümkün hale gelmesidir” İnsan Doğası/İktidara Karşı Adalet - Foucault ve Chomsky Tartışıyor adlı kitaptan bir alıntı.

Sudan'ı kasıp kavuran savaşın ortasında, top seslerinden daha ağır ve yıkımdan daha acı verici acı bir gerçek ortaya çıkıyor. Bu gerçek, Sudan'ın siyasi bilincine daha önce eşi ya da benzeri görülmemiş bir darbe indirirken siyasi araçlar geleneksel kutuplaşmayı aşarak siyasi uygulamada ‘milliyetçilik’ ve ‘kamu yararı’ kavramlarının tamamen parçalanmasına tanık oldu.

Sudan'daki ister sağcı ister solcu olsun çeşitli siyasi güçler 2023 yılının nisan ayında savaşın patlak vermesinden bu yana bu trajediyi kendi siyasi hesaplarını görmek, kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmak ve ulusal felaketi, savaşın gidişatı ve içindeki acılarla ilgilenmeyen, siyasi nüfuz ve kendi çıkarları için sembolik bir sermayeye dönüştürmek amacıyla kullanmaya çalışıyor.

Sudan'da tanık olduklarımız artık sadece silahlı bir askeri çatışma değil, aynı zamanda ulusal siyasi pratiğin içeriğinin tamamen çöküşü ve onu yönlendiren ahlaki pusulanın kökünden sökülüp atılmasıdır. Bu durum, ateşli bir fırsatçılığa dönüşürken vatanın parçalarının siyasi ganimet haline gelmesine katkıda bulunuyor ve büyük anlatılarını gerçekliğin enkazı üzerine inşa ediyor. Bu manzarada savaş, yıpranmış siyasi kimliklerin yeniden inşası oyununda sadece bir arka plan haline geldi. Vatanı ganimet bilme mantığının bozulması, top sesleri eşliğinde toprağın üzerinde tam bir yıkım ve tahribat, ulusal projenin temellerinin çöküşü karşısında siyasi bir boşluk şeklinde ulusal tarihin en karanlık anlarında çifte bir çöküşe neden oldu.

Ülkedeki İslamcı gruplar 2019 Nisan ayında halk devriminin başarıyla sonuçlanmasıyla iktidarı kaybetti. Halk devrimi, 1989 yılının haziran ayında Ulusal İslami Cephe (NIF) tarafından gerçekleştirilen darbeden bu yana ülkeyi yöneten Ulusal Kongre Partisi (NCP) rejimini devirip Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir'i iktidardan düşürdü. Söz konusu İslamcı gruplar, Aralık devrimini yöneten halkın kendilerine karşı gösterdiği büyük tepkiyi atlatmaya ve kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmaya, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) işlediği suçlara karşı ordu ve devletin koruyucusu olarak yeniden konumlanmaya ve kendilerini orduyu ve devleti destekleyen siyasi güç olarak göstermeye çalışıyorlar. Böylece, halkın kitlesel devrim orduları tarafından devrilen otoriter geçmişlerini ve otuz yıllık yolsuzluk ve otoriterlik mirasını silebileceklerini düşünüp barışçıl silahlarına sarılıyorlar. Savaşı, ülkeye gizlice geri dönme planlarının bir parçası olarak göstermeye çalışıyorlar ve HDK'nın Sudan'ı kasıp kavuran yıkım dalgasına karşı duran ulusal cephe olduklarını iddia ediyorlar. Milislerin işlediği suçlara ve faşist doğasına karşı herhangi bir tavrı, kendi cephelerine siyasi bir tavır olarak görüyorlar.

Sudan'daki ister sağcı ister solcu olsun çeşitli siyasi güçler 2023 yılının nisan ayında savaşın patlak vermesinden bu yana bu trajediyi kendi siyasi hesaplarını görmek, kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmak ve ulusal felaketi, savaşın gidişatı ve içindeki acılarla ilgilenmeyen, siyasi nüfuz ve kendi çıkarları için sembolik bir sermayeye dönüştürmek amacıyla kullanmaya çalışıyor.

Karşı tarafta ise, devrim güçlerinin saflarında yaşanan kargaşa onlara yardımcı oldu. Devrimin oluşumuna katkıda bulunan ve savaşın ardından ortaya çıkan çeşitli oluşumlarla geçiş dönemini yöneten Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’ne (ÖDBG) bağlı sivil gruplar, Sivil Cephe, Tekaddum İttifakı ve ardından Samud İttifakı, HDK üyelerinin savaşla ilgili anlatısını benimsedi ve tekrarladı. Bunu milislerin ordudaki eski rejimin kalıntıları ile savaşı olarak tasvir etti. Milislerin yenilgiye uğratılmasının -tüm suçlarına rağmen- eski rejimin yeniden canlanması anlamına geleceği uyarısında bulundu.

Bu anlatı sağlam temellere dayanmamasına, milis grupların ordu ve komutanlarıyla iletişim kurmak için çılgınca çaba göstermelerine, diğer devlet kurumları dışında doğrudan orduyla iletişim kurmakta ısrar etmelerine ve devrimin temel sloganı olan devletin ve Sudan’daki yönetimin modernleştirilmesi ile çelişmesine rağmen savaşı, bilinçli ya da bilinçsiz olarak eski dostları olan devrik İslamcı iktidarın bir uzantısı olarak gören olgunlaşmamış bir vizyonu dayatmaya devam ettiler. Bu şekilde milislerin anlatısını desteklediklerini ve Sudanlıların eşi görülmemiş bir suçla karşı karşıya kaldıkları savaşı meşrulaştırdıklarını görmezden geldiler. Sudan ordusu, tarihi siyasi müzakerelerine rağmen şu anda bu suçla mücadele ediyor. Sudanlıların milislerin kontrolündeki bölgelerden ordunun kontrolündeki bölgelere kaçışı da bu gerçeği teyit ediyor.

Söz konusu güçlerin milislere yakın tutumu bununla sınırlı kalmadı. Sudan devletinin tüm kurumları, ordu da dahil olmak üzere, HDK ile aynı düzeyde görüldü. Durumu daha da karmaşık hale getirense yaklaşık iki yıldır süren savaş boyunca bu ittifakların söylem ve karar alma süreçlerinde milislerle organik, entelektüel ve siyasi bağları olan unsurların varlığının devam etmesiydi. Nihayet bu yılın mart ayında milislere siyasi desteğini açıkça ilan eden Sudan Kurucu İttifakı’nı kurmak için Tekaddum İttifakı’ndan ayrıldılar ve başından beri var olan bu eğilimlerini açıkça ortaya koydular. Bu unsurların bazıları, ‘Samud’ adı altında ittifakın geri kalanında varlıklarını sürdürürken, bu durum onu, Sudan'ı bölmek için rekabet etmeye devam eden HDK’nın siyasi ittifaklarıyla ilişkilerini sürdürmeye ve onlarla iş birliği yapmaya itti.

Savaşı, devrik İslamcı iktidarla olan eski çatışmalarının bir uzantısı olarak görmekte aceleci bir yaklaşım sergilediler ve bilinçli ya da bilinçsiz şekilde milislerin anlatısını desteklediklerini göz ardı ettiler.

Böylece, sağlam bir ahlaki zeminde durmak yerine ya ağır suçları meşrulaştırmaya karıştırlar ya da sessiz kaldılar. Hatta bazen siyasi denge bayrağı altında, bazen de ihlallere ilişkin gerçekleri ve verileri açıkça tahrif ederek bu suçları normalleştirmeye katkıda bulundular. Sivil Cephe, 2023 yılının mayıs ayında yapılan açıklamada, HDK milislerinin işlediği tecavüz suçlarını Sudan ordusuna atfetti. Ancak bu durum ortaya çıkınca özür dilemek zorunda kaldı.

Daha sonra bu siyasi birliktelik daha da güçlendi. Öyle ki ilgili ittifaklar milislerin İslamcı gruplara karşı direniş adına şiddet uygulamaları meşru bir gerekçe haline getirildi. Milislerin ve bu ittifakların bölgesel destekçileri, yandaşları ve koruyucuları da durumu daha da ağırlaştırdı.

Bu güçler, Aralık devriminin fitilini ateşleyen ve İslamcıların iktidarını deviren halkın öfkesini kullanarak ahlaki bir duruş sergilemeye çalışırken, bu devrimin mirasını tekellerine almaya çalışıyorlar. Ancak HDK milisleriyle aynı anlatıyı paylaşarak İslamcılara paha biçilmez bir hizmette bulundular. İslamcıların kendilerini devrimle milisler arasında bağlantı kurmaya çalışan bir söylem üretmelerine ve kendilerini Sudan'da istikrarı sağlayan ve koruyan unsurlar olarak göstermeye izin verdi. Oysa gerçekte, onlarca yıl süren yolsuzluk ve despotluğun tohumlarını ekerek Sudan halkının bugün yaşadığı tüm felaketlerin asıl nedeni İslamcı gruplardır. Buna karşın Samud İttifakı, ulusal mücadelenin ahlaki pusulası olduğunu iddia ederek devrimin mirasını tekelinde tutmaya çalıştı. Bu da devrimin sloganlarına, özellikle de devrimci kitlelerin şu anda yaşananlara karşı devrimci tutumu belirlemek için açık ve net bir şekilde formüle ettikleri ‘Ordu kışlaya, Cancavid dağtılsın!’ sloganına ölümcül bir darbe indirdi.

Rızanın İmalatı

Çatışan taraflar genel iletişim düzeyinde Noam Chomsky'nin ‘Rızanın İmalatı’ modelini gerçeklikten tamamen ayrı bir bağlamda uygulamaya çalışıyorlar. Bu modelde tüm taraflar kendi tabanına hitap ederken onlardan güç alır ve halkı görmezden gelir.

Rızanın İmalatı, halka sahte ikili seçenekler sunan bir medya çerçevesi oluşturarak yapılır. Bu çerçeve, olası düşünce alanını daraltmak ve alternatifleri göz ardı etmek için tasarlanmıştır. Tartışma varsayımsal olarak iki seçenekle sınırlıdır. Ya ordunun ya da milislerin mutlak otoritesi kabul edilmeli. Ordunun mutlak otoritesi kabul edilirse İslamcılar liderlerinin otoriter emellerini destekleyecek ve bunun devrim ve geçiş sürecinin hedefleriyle çeliştiğini yani ordunun reformu ve devlet mekanizmasının demokratik yönetime geçiş için sivil bir şekilde modernize edilmesi ve geliştirilmesini görmezden gelecek. Milislerin mutlak otoritesi kabul edilirse, eski rejimin kalıntılarıyla mücadele etmek için kaçınılmaz bir gerçeklik olarak görülecek ve onların suçlarını, varlıklarının temelindeki bozukluğu ve Sudan'ın sosyal dokusunun istikrarı üzerindeki tehlikesini görmezden gelinecek. Dolayısıyla Tekaddum İttifakı güçleri ve daha sonra da Samud İttidakı güçleri, Sudan'ın sosyal ve siyasi tarihinin karmaşıklığına ilişkin tartışmaları gündeme getirerek, gerçeklere aykırı olsa da, milislerin varlığını meşrulaştırmaya ve onları Sudan'ın marjinal kesimlerinin temsilcisi olarak göstermeye çalışacak.

Çatışan taraflar genel iletişim düzeyinde Noam Chomsky'nin ‘Rızanın İmalatı’ modelini gerçeklikten tamamen ayrı bir bağlamda uygulamaya çalışıyorlar. Bu modelde tüm taraflar kendi tabanına hitap ederken onlardan güç alır ve halkı görmezden gelir.

Taraflar, resmî kurumların tek başına meşru şiddeti tekelinde tuttuğu ve hukukun üstünlüğüne tabi olan bir sivil devletin inşası şeklindeki devrimin temel talebini dışlayan ve üçüncü bir seçenek olan bu yapay çerçevede kendi anlatılarını sunuyorlar. Siyasi tartışma, ‘sivil devletin nasıl kurulacağı ve devletin şiddeti tekelinde tutacağı’ konusundan, ‘iktidarı ele geçirmek için hangi silaha başvuracağımız’ sorusuna kaydı. Bu da organize ama tembel bir yanıltma süreci olmanın yanında geçiş sürecinin görevlerini yerine getirmek için halkın yanında yer alarak siyaset yapmayı zorlaştırıyor.

Bu karşıt anlatılar, görünürdeki düşmanlıklarına rağmen, derin yapılarında birbirine benziyor. Her ikisi de siyasi doğruluk için sahte bir pusula oluşturmaya çalışıyor ve kendi önderlerini takip etmeyen kim varsa kınıyor. Bu otoriter girişimin milliyetçilik, devrim veya adaletle hiçbir ilgi yok, daha ziyade yıkıntıları üzerinde bile olsa sahneyi domine etmeye çalışan fırsatçı siyasi projelerle ilgili. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu çok boyutlu çatışmanın nihai sonucu, Sudan'da siyasetin ‘ölüm politikasına’ (Thanatopolitics) dönüşmesidir. Buradaki politika artık vatandaşların hayatlarını yönetmekle değil, onların ölümlerini, yerlerinden edilmelerini ve acılarını diğerlerine karşı mücadelede birer araç olarak kullanmakla ilgileniyor. Samud İttifakı’nın yükselttiği ‘savaşa hayır’ sloganı bile, milislerin varlığını sürdürmesini sağlamak ve onları dağıtmak yerine varlıklarını garanti altına almak için kullanılıyor. Vatandaşlar ve onların görüşleri, gerçek katılımcılar olarak siyasi niteliklerinden mahrum bırakılarak, devletin yıkıntıları üzerinde rekabet eden tarafların şiddetine maruz kalan bedenlere indirgenmiş durumda. Her iki taraf da, sloganlarında farklılık gösterse de, siyasi bencil bir zihniyet, ulusal çıkar ile örgütsel veya partizan çıkarlarını kasıtlı olarak karıştırma ve vatan, devrim, demokrasi gibi büyük değerleri, iktidarın merkezinde yeniden yer edinme çabalarını gizlemek için bir perde olarak kullanma konusunda ortak bir tutum sergiliyor.

fgthyuj
Zemzem Mülteci Kampı, HDK’nın kontrolüne geçtikten sonra, kamp sakinleri Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesindeki geçici bir kampa kaçarken, 13 Nisan 2025 (AFP)

Herçeği gösteren değil, onlara yönelenlerin çıkarlarına hizmet eden bu sahte pusulalar, özünde bir çözüm aramak veya felaketi cesurca yorumlamak yerine ülkenin yıkıntıları üzerinde olsa bile siyasi nüfuzu yeniden üretmek için krizi yönetmeyi amaçlıyor. Bu yüzden onlarla aynı safta yer almayan birinden gelen her türlü eleştiri ya ihanetle ya da abartılı tepkilerle, hatta o kişinin karalanması ve siyasi sahneden uzaklaştırılması için çılgınca çabalarla karşı karşıya kalır ve bu eleştiriye, diğerlerinin kesinlikle düşman olduğu düşüncesi altında ortadan kaldırılması gereken bir tehdit olarak bakılır.

İlkelerin değil, çıkarların yarattığı ‘pusulalar’ arasında gerçek kayboldu. Vatanın tüm bu varlıklardan daha büyük olduğu fikri kayboldu. Bugün yaşanan en tehlikeli durum, siyaseti ahlaki ve sorumlu bir şekilde kamu işlerini yönetme sanatı olarak yüce anlamından uzaklaştırıp, kaynaklar üzerinde bencil bir mücadelenin aynasına dönüştüren bu toplu davranış biçimidir. Bu davranış biçiminde gerçekler çiğnenir, hafıza ayaklar altına alınır, gerçekler göz ardı edilir ve güç saplantısı ya da intikam arzusuna dayanan bir anlatıya uymayı reddedenler ihanete uğrar. Bu savaş, tüm vahşetine rağmen, Sudan sahnesinin seçkinleri biraz ahlaki cesaret ve kendileri dışında düşünme yeteneği sergileseydi, yeni bir kuruluş anı olabilirdi. Ancak İslamcılar, devrim öncesi tutumu çağrıştırarak eski yolda devam etmeyi tercih ettiler. ÖDBG, 2021 ekimindeki darbeden önceki tabloya geri döndü. Tüm taraflar kendine bir ayna yaratıyor ve önünde durup kendini övüyor, başkalarını ise kötülüyor. Bu trajik manzara sadece siyasi başarısızlığı değil, ulusal siyasi uygulamaların standartlarında da derin bir çöküşü ortaya koyuyor.

Bu tünelden çıkmak için siyasi uzlaşmalardan daha fazlası gerekiyor. Öncelikle, sahte ikilikleri, sahte suçlamaları ve sahte ahlaki pusulaları aşan yeni bir söylem oluşturarak siyaset sahnesini yeniden kurmak gibi entelektüel bir görev gerekiyor. Bunun için, iktidarı paylaşma çabası değil, kavramlara dayalı yeni bir siyasi uygulama projesi geliştirmek gerekiyor. Eğer devlet kurumlarının yeniden inşasının yanında zorlu bir görev olan anlamın da yeniden inşası gerçekleşmezse Sudan, yıkımla ilgili çatışan ideolojilerle, bazen silahlarla, bazen de içi boş sözlerle kendini besleyen bir şiddet döngüsünde dönmeye devam edecek.