Güneş'i karartmak için harekete geçildi: Atmosfere dev balonlar gönderildi

Fikrin işe yarayıp yaramayacağı veya istenmeyen sonuçlara yol açıp açmayacağı bilinmiyor

Bong Joon-ho'nun 2013 yapımı Snowpiercer filminde insanlar Güneş'i kararttığı için Dünya soğumuş ve yaşanılmaz bir hal almıştı (CJ Entertainment)
Bong Joon-ho'nun 2013 yapımı Snowpiercer filminde insanlar Güneş'i kararttığı için Dünya soğumuş ve yaşanılmaz bir hal almıştı (CJ Entertainment)
TT

Güneş'i karartmak için harekete geçildi: Atmosfere dev balonlar gönderildi

Bong Joon-ho'nun 2013 yapımı Snowpiercer filminde insanlar Güneş'i kararttığı için Dünya soğumuş ve yaşanılmaz bir hal almıştı (CJ Entertainment)
Bong Joon-ho'nun 2013 yapımı Snowpiercer filminde insanlar Güneş'i kararttığı için Dünya soğumuş ve yaşanılmaz bir hal almıştı (CJ Entertainment)

Make Sunsets adlı bir çevre teknolojisi girişimi, iklim kriziyle mücadele etmek için tartışmalı ve kanıtlanmamış bir yönteme başvurdu.
Girişim gezegeni soğutma amacıyla atmosferin stratosfer tabakasına kükürt dioksit parçacıkları salmaya başladı.
2022 sonunda Meksika'nın Baja California eyaletinde kükürt dioksitle dolu 1,8 metrelik helyum balonları gökyüzüne bırakıldı.
Balonların yüksek irtifalara çıkınca kükürt dioksit partiküllerini serbest bırakması ve bu parçacıkların da Güneş ışığını uzaya geri yansıtarak yüzeye ulaşmasını engellemesi amaçlanıyor.
Genellikle "Güneş jeomühendisliği" diye anılan bu yöntem bilim çevrelerinde uzun süredir tartışılıyor.
Söz konusu fikir ilk kez 1989'da Harvard Üniversitesi'nde görev alan Prof. David Keith tarafından incelenmişti. O zamandan beri zaman zaman dile getirilse de birçok uzman bu fikre şüpheyle yaklaşıyor.
Zira uzmanlar hangi gaz ve partiküllerin kullanılması gerektiğinde de hemfikir değil.
Ayrıca fikrin işe yarayıp yaramayacağı veya istenmeyen sonuçlara yol açıp açmayacağı da bilinmiyor.
Fikrin destekçileri ise dünyanın hızla iklim felaketine doğru hızla yol aldığını ve her türlü yöntemi denemek gerektiğini savunuyor.
MIT Technology Review'a göre Make Sunsets, uzun süredir tartışılan bu yöntemi ilk kez hayata geçirmeye teşebbüs eden kurum oldu.
Şirketin CEO'su ve kurucusu Luke Iseman, "Bence asıl denememek ahlaki açıdan yanlış" diye konuştu.
Iseman, deneyi "ellerinden geldiğince hızlı ve güvenli bir şekilde yürüttüklerini" ekledi.
Bu arada şirket, ocak ayı boyunca Meksika'dan gökyüzüne balon salmaya devam etmeyi planlıyor.

Beyaz Saray da araştırıyor
Güneş jeomühendisliği araştırmalarına ekim ayında Beyaz Saray da dahil olmuştu. Beyaz Saray Bilim ve Teknoloji Politika Ofisi'nin, 5 yıllık bir araştırma projesini koordine edeceği bildirilmişti.
Güneş'ten gelen ışığın bir kısmını engelleme fikri 2020'de Güney Afrikalı bilim insanlarının yürüttüğü bir araştırmayla da gündeme gelmişti.
Cape Town Üniversitesi'nde görevli bilim insanları, kentin üzerindeki atmosfere büyük miktarda kükürt dioksit gazı salmayı ve Güneş'i kalıcı olarak "karartarak" su kaynaklarını korumayı amaçladıkları bir plan hazırlamıştı.
Bu planın su kıtlığı riskini 2100'den önce yüzde 90 oranında azaltacağı ifade edilmişti.
Ancak birçok uzman bu fikre karşı çıkmıştı. Kükürt dioksit tekniğinin çevre ve insan sağlığı üzerinde zararlı etkileri olabileceği belirtilmişti.
Independent Türkçe, Futurism, MIT Technology Review



Muzun nesli tükenmesin diye uğraşan bilim insanlarından müjde

Bugün satılan muzlarla, 1950'lerdekiler aynı değil (Pexels)
Bugün satılan muzlarla, 1950'lerdekiler aynı değil (Pexels)
TT

Muzun nesli tükenmesin diye uğraşan bilim insanlarından müjde

Bugün satılan muzlarla, 1950'lerdekiler aynı değil (Pexels)
Bugün satılan muzlarla, 1950'lerdekiler aynı değil (Pexels)

Dünya genelindeki muzlar halihazırda iki hastalıktan dolayı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. 

Fakat sevilen meyvenin soyunun tükenmesini önlemeye çalışan bilim insanları son dönemde önemli adımlar atıyor. Uzmanlar başarıya ulaşmaları halinde halkın hiçbir şeyi fark etmeyeceğini söylüyor. 

1950'lerde üretilen Gros Michels muzları, bir mantar türünün yol açtığı Panama hastalığı yüzünden yok olmuştu.

Bu yüzden şirketler, hastalığa dirençli Cavendish muzlarını yetiştirmeye başlamış ve krizin üstesinden gelinmişti. Bu muz çeşidi halihazırda küresel muz ihracat pazarının yüzde 99'unu oluşturuyor.

Ancak aynı hastalığın farklı bir versiyonu 1990'lardan beri Cavendish cinsini de tehdit ediyor. Marketlerde satılan muzlar birbirinin kopyası olduğu için bir bitkinin hastalığa yakalanması diğerlerini de tehlikeye atıyor. 

Başka bir mantar türünün yol açtığı siyah sigatoka hastalığı da muzları tükenme riskiyle karşı karşıya bırakıyor. 

Bu hastalık halihazırda fungisitler sayesinde tedavi edilse de bazı bölgelerdeki mantarlar kimyasallara direnç göstermeye başladı. 

Bilim dünyası bir yandan hastalıkların çözümünü ararken diğer yandan da yeni muz türleri yetiştirmeye çalışıyor. 

Ağustosta yapılan bir çalışmada bugünkü Panama hastalığına yol açan varyantın, 20. yüzyıldakinden evrimleşmediği bulunmuştu. 

Bilim insanları, hastalığın arkasındaki mekanizmayı artık daha iyi anladıkları için tedavi umudu doğduğunu düşünüyor.

ABD merkezli muz üreticisi Chiquita Brands International ise araştırma şirketi KeyGene, Musaradix adlı girişim ve Hollanda'daki Wageningen Üniversitesi'yle işbirliği içinde yürütülen projede, Yelloway 1 adlı yeni bir muz türü geliştirdiğini geçen ay duyurmuştu. 

İki hastalığa da dirençli bu bitkinin serada yetiştirildiği ancak henüz mevye vermediği aktarılmıştı. 

Bu yılın sonunda Filipinler'e ekilmesi planlanan Yelloway 1 bitkileri, daha sonra Cavendish muzlarıyla çiftleştirilecek. Bu sayede hem tadı ve görüntüsü halihazırda satılan muzlara benzeyen hem de hastalığa dirençli meyveler üretilmesi amaçlanıyor. 

Chiquita Sürdürülebilirlik Direktörü Peter Stedman şöye diyor:

Birkaç yıl içinde muzunuzda herhangi bir değişiklik görmezseniz, harika bir iş çıkardık demektir. 

Avustralya'daki Queensland Üniversitesi'nden araştırmacılar ise yabani bir muz bitkisinden bir geni Cavendish'e yerleştirerek Panama hastalığına dirençli, genetiği değiştirilmiş bir muz geliştirdi.

Meyvenin tadı ve görüntüsünün aynı kalması beklense de genetiğinin değiştirilmiş olması endişe yaratıyor. 

Halk, genetiği değiştirilmiş gıdalara karşı temkinli davranırken, Avrupa gibi bölgelerde bu ürünlerle ilgili katı düzenlemeler olması engel teşkil ediyor.

Queensland Üniversitesi'nden Andre Drenth "Orada öylece duruyor. Belki yurtdışından birileri almak isteyebilir" diyerek ekliyor:

Bir pazarlama sorunu var, yasal bir sorun var ama teknik bir sorun yok.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Popular Science, Nature Microbiology