Rusya, Soledar’daki çatışmalar bittikten sonra saldırısını genişletmeye hazırlanıyor

Belarus'un savaşa katılıma ihtimaline değindi.

Bakhmut yakınlarındaki Grad çoklu fırlatma füze sistemi (AFP)
Bakhmut yakınlarındaki Grad çoklu fırlatma füze sistemi (AFP)
TT

Rusya, Soledar’daki çatışmalar bittikten sonra saldırısını genişletmeye hazırlanıyor

Bakhmut yakınlarındaki Grad çoklu fırlatma füze sistemi (AFP)
Bakhmut yakınlarındaki Grad çoklu fırlatma füze sistemi (AFP)

Rus kuvvetlerinin ve müttefik gruplarının Donbas bölgesindeki ilerlemesi ve ele geçirme sürecinin başlamasına hazırlık amacıyla stratejik öneme sahip Bahmut şehrinin etrafındaki kordonun sıkılaştırılmasıyla bağlantılı olarak, Cuma günü, Rusya Dışişleri Bakanlığı Ukrayna tarafıyla herhangi bir müzakere sürecini başlatma koşullarını yineledi.
Rusya Dışişleri Bakanlığı, önceki müzakere turlarının askıya alınmasının ardından ‘durumun kökten değiştiğini’ ve Ukrayna ile dünyanın ‘sahadaki yeni gerçeklerle uğraşması’ gerektiğini vurguladı.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Ülkelerinden Sorumlu İkinci Daire Başkanı Alexey Polişçuk, Ukrayna tarafıyla müzakerelerin yeniden başlaması durumunda son gelişmelerin göz ardı edilemeyeceğini söyledi.
Alexey Polişçuk, “Kiev müzakere sürecini durdurduğundan beri durum kökten değişti ve Rusya'ya yeni bölgeler katıldı. Şubat 2022'nin sonunda Kiev'in talebine yanıt verdik. Mart sonu ile Nisan başında, doğrudan ve video bağlantısı aracılığıyla birkaç yoğun çalışmanın ardından, anlaşmaların akdedilmesi için karşılıklı olarak kabul edilebilir bir temele ulaştık” dedi.
Rus diplomat, müzakere sürecinin durmasından ‘barışçıl bir çözüme ulaşma olasılığından korkan Kiev ve onun Batılı ortaklarını’ sorumlu tuttu. Diplomat, ‘Kiev’in iki ülkeden herhangi birine saldırmaya karar vermesi’ halinde Belarus'un savaşa girme ihtimalinin mümkün olduğunu vurguladı.
Polişçuk, Rus Devlet Ajansı TASS’a verdiği röportajda, Rusya'nın Belarus ile ortak tatbikatlarının tırmanışı önlemeyi amaçladığını söyledi. Ancak Belarus’un işgal edilmesi halinde savaşa katılabileceği konusunda uyardı.
Polişçuk ajansa verdiği demeçte, “Yasal açıdan, Kiev rejimi tarafından askeri güç kullanılması veya Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin Belarus veya Rusya topraklarına saldırması ortak bir yanıt için yeterli zemin oluşturuyor” dedi. Belarus'un savaşa katılımı konusuyla ilgili olarak ise “Bu kararı alıp almamaları iki ülkenin liderlerine bırakılmıştır” dedi.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Çarşamba günü yaptığı açıklamada ülkesinin Belarus sınırında ‘hazır olması’ gerektiğini söyledi.
Rusya Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Cuma gecesi Moskova, ‘Soledar'ın kurtarılmasının’ tamamlandığını duyurdu. Ancak Kiev bu verilerin geçerliliğini yalanladı ve güçlü bir şekilde korunan kasabada çatışmaların devam ettiğini söyledi. Ancak Rus askeri uzmanlar, halen devam eden çatışmaların, bölgede kalan Ukraynalı askerleri öldürmek veya tutuklamak için yapılan tarama operasyonlarıyla ilgili olduğunu belirtti. Rus kuvvetleri başlangıçta, bu sayı tekrar yükselmeden önce, son iki gündeki belirleyici savaşta yaklaşık 500 Ukraynalı askerin öldürüldüğünü tahmin ediyordu.
Rusya Savunma Bakanlığı dün (Cuma) yaptığı açıklamada, “Soledar'ın Rus kuvvetleri tarafından kurtarılması, Artemovsk'taki (Bahmut) silahlı kuvvetler grubunun ikmal hatlarının kesilmesine ve sıkı bir kordonun oluşturulmasına yol açacaktır” ifadeleri kullanıldı. Rusya’ya göre, son günlerde savaşın seyrini değiştiren bazı ayrıntılar, Soledar'ın ele geçirilmesinin ‘düşmanın askeri kaynaklarının hava saldırısı, füzeler ve toplarla tamamen imha edilmesi sayesinde mümkün olduğunu’ ortaya koydu.
Açıklamada, Rus kuvvetlerinin, ‘Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin şehirdeki mevzilerine yoğun saldırılarının devam ettiğini, mühimmat ikmalini ve ayrıca düşmanı diğer savunma hatlarına çekme girişimlerini engellediği’ ifade edildi. Ayrıca, “Rus Hava Kuvvetleri birlikleri başka bir yönden gizli bir manevra yaparak Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin arka mevzilerine saldırmayı, bölgeye hâkim tepeleri ele geçirmeyi ve şehri kuzeyden ve güneyden kapatmayı başardı” denildi.
Rusya Savunma Bakanlığı, Rus kuvvetlerinin elektronik harp araçlarının Ukrayna kuvvetlerinin kontrol sistemini bastırarak ve insansız hava araçlarının kullanılmasını engelleyerek kilit rol oynadığını bildirdi. Askeri açıklamaya göre, “Yalnızca son üç gün içinde Rus ordusu bu bölgede 700'den fazla Ukrayna askerini etkisiz hale getirdi ve 300'den fazla silahı imha etti. Rus Hava Kuvvetleri savaşçıları, Ukrayna Hava Kuvvetleri'ne ait üç uçağı ve bir helikopteri imha etti. Ayrıca, hava savunma sistemlerinin muharebe ekipleri dokuz füze düşürdü” denildi. Rusya Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Soledar muharebesinin çözülmesinin ‘Donetsk eksenindeki başarılı taarruzun devamı’ için önemli bir adım olduğu sonucuna varıldı.
Öte yandan Moskova, İngiliz gönüllülerin Soledar’da önemli bir rol oynadığını yineledi. Rusya'nın Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilci Yardımcısı Dmitry Polyansky, Londra'nın Soledar'da bulunan vatandaşlarının akıbetini öğrenmesinin tek yolunun Moskova ile iletişim kanallarını kullanmak olduğunu belirterek, İngiliz tarafının ‘bu iletişim kanalını açmayı reddettiğini’ kaydetti. Diplomat, bir İngiliz kanalına verdiği röportajda şunları ekledi:
“Ülkeler arasında iletişim kanalları var ama İngiliz yetkililer, Rusya ile bu iletişim kanallarını kullanmamakta ısrar ediyor. Bu, Londra'nın tercihi. Kendi adıma, bu konuda bir şey öğrenmenin tek yolunun bu iletişim kanallarını kullanmak olduğuna inanıyorum. Aksi takdirde bu kişilerin aileleri için sadece spekülasyonlar ve sorunlar olacaktır.”
Daha önce, Wagner grubunun kurucusu Yevgeny Prigozhin'in basın servisi, Soledar’daki çatışmalar sırasında kaybolan iki İngiliz vatandaşının bulunması için bir talep alındığını bildirdi. Bunlardan birinin cesedi, ikisine ait belgelerle birlikte bulundu. Rus askeri uzmanı Vitaly Kiselyov, "Soledar'da öldürülen İngiliz paralı askerleri büyük olasılıkla Ukrayna kuvvetlerinin 77. Komando Tugayı saflarındaydı" dedi. Askeri uzman, ‘orada eğitmen veya gözlemci olarak çalıştıklarına’ inandığını ifade etti.
Askeri uzmana göre, Ukrayna ordusunun seçkin güçlerinden biri olarak kabul edilen 77. Tugay, Soledar'ın savunmasına katıldı. Bu tugayın birçok subayının ve astsubayının İngiltere'de eğitim görmüş olması dikkat çekicidir. Kiselyov, “Soledar'da öldürülen İngiliz paralı askerleri büyük olasılıkla ya bu tugaydaki çalışmaları denetleyen eğitmenler ya da gözlemcilerdi. Ancak her halükarda biliyoruz ki, bu savaş biriminin saflarında yer aldılar” dedi.
Ona göre, Soledar'ın bitişiğindeki Seversk sakinleri, bölgede bulunan askeri personel arasında İngilizce ve Lehçe konuşmalar duyduklarını doğruluyor. Buna karşılık Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov, Kremlin'in Soledar'da bir İngiliz vatandaşının öldürülmesiyle ilgili ayrıntıları bilmediğini söyleyerek bu konuda Londra ile herhangi bir temasın olmadığını belirtti.



Naim Kasım ve Halil el-Hayya'nın konuşmaları arasında

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)
TT

Naim Kasım ve Halil el-Hayya'nın konuşmaları arasında

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)

Macid Kayali

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım konuşmasını içinde bulunduğumuz kasım ayının 20’sinde yaptı. Ardından Halil el-Hayya'nın aynı ayın 21'indeki konuşması geldi. Halil Hayya, İsrail'in Siyasi Büro'nun eski başkanlarına (İsmail Heniyye ve Yahya Sinvar) zaman ve içerik açısından birbirine yakın dönemlerde düzenlediği suikastların ardından Hamas liderleri arasında en önde gelen konuma yerleşti.

Son 20 yılda “direniş ve karşı koyma” ekseninin ön saflarında yer alan, “örümcek ipliğinden daha zayıf” ve çöküşün eşiğinde olduğu varsayılan bir devlet olan İsrail'in varlığına meydan okuyan bu iki hareket, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı saldırısının ve Hizbullah’ın Gazze’ye destek cephesini açmasının ardından, İsrail saldırılarının merkezinde oldular. Gerek Aksa Tufanı gerek destek cephesi, arenalar birliği ile karşılıklı ordular ve füzeler fırlatma fikrine dayanıyordu.

Ancak yaklaşık 14 ay sonra ortaya çıkan sonuç, Filistinliler ve Lübnanlılar için yeni, korkunç bir Nekbe’yi (felaketi) açığa çıkardı. İsrail'in hayali “angajman kurallarını” umursamadığı, “uzun süreli bir savaş" yürütebileceği, yüksek insani ve ekonomik maliyetlere katlanabilecek kapasitede olduğu, Aksa Tufanı günündeki yenilgisini ve askeri, istihbari ve insani kayıplarını, Filistinlilerin durumunu, Lübnan ve belki de Suriye ve Irak'ın durumunu değiştirmeye çalışacak bir fırsata dönüştürebileceği ve İran'ı dizginleyebileceği görüldü.

Sonuç olarak, Gazze’ye yönelik abluka kalkacağına kendisi harabeye döndü ve acımasız bir askeri işgale maruz kaldı. Yaklaşık 2 milyon Filistinli, asgari yaşam standartlarından yoksun, hapishane benzeri izole alanlarda yaşıyor. Bu durum artık Güney Lübnan'ı, Beyrut'un güney banliyösünü ve Bekaa Vadisi'ndeki bazı bölgeleri de kapsıyor. İsrail zayıflamak yerine kurulduğu günden bu yana her zamankinden daha güçlü hale geldi. Bu mücadele aynı zamanda İsraillileri birleştirdi ve İsrail'in ABD ile ilişkilerini eskisinden daha da güçlendirdi.

Sorun şu ki, Hamas ve Hizbullah'ın geri kalan liderleri tüm bunları henüz idrak etmiş değiller. Halen bir tür inat ve gerçeklerin, güç dengesinin, Filistinlilerin ve Lübnanlıların koşullarındaki korkunç kötüleşmenin inkarı içindeler. Hatta daha önceki gerçekçi olmayan tezlerden veya yanılsamalardan geri adım atılmasına rağmen, İsrail saldırıları sonucunda Hizbullah ve Hamas’ın zayıfladığını bile inkar ediyorlar.

Başlangıçta her iki tarafın da savaş başlatma veya direnişi sürdürme çağrılarının ardından (Bkz. Muhammed ed-Dayf'in 7 Ekim 2023'teki konuşması ve Nasrallah'ın suikastından birkaç gün öncesine kadar yaptığı konuşmalar), şimdi yaptıkları ateşkes ve çatışmaların durdurulması talebi bunu temsil ediyor. Kasım ve Hayya yukarıda bahsettiğimiz konuşmalarında bu konuda ve savaşın sürdürülmesinde ısrar edenin İsrail olduğunu varsaymakta hemfikirlerdi.

Hemfikir oldukları bir diğer nokta koşullar öne sürmekti. Kasım'a göre müzakereler iki çatı altında sürüyor; tam bir ateşkes, Lübnan'ın egemenliğinin korunması ve İsrail'in Lübnan'ın egemenliğini ihlal etmesine, Lübnan'a girip istediği gibi öldürmesine izin verilmemesi. Hayya ise şunu vurguladı: Gazze Şeridi'ndeki savaş durmadan ve yerinden edilenler geri dönmeden takas anlaşması olmayacak. Burada fikrimiz şu; bu tezler tamamen doğru, geçerli ve meşru, ancak savaş öncesinde ne Hizbullah ne de Hamas bu tezlere göre hareket etmiyordu. Hayya'nın istediği Aksa Tufanı öncesi Gazze'nin artık mevcut olmadığı ve aynı durumun Lübnan'daki bazı bölgeler için de geçerli olduğu unutulmamalı.

Kendine güvenen her siyasi hareket veya ulusal kurtuluş hareketi başarısızlığını, yenilgisini veya acizliğini itiraf edebilir. Buna karşılık inat ve inkar, bu hareketin halkının çıkarlarına yabancı olduğunu gösterir

İki taraf ayrıca arenalar birliğinin geçerliliğini yitirdiği konusunda da birleştiler. Zira İran kendisini çatışmanın dışında tuttu, Suriye rejimi ilgilenmedi, Hizbullah, değişen koşullar ve gerçekler nedeniyle Gazze'den desteğini çekti. Buna rağmen en büyük felaket, Hayya'nın sanki başka bir kıtada yaşıyormuş gibi “Müslüman Arap milletini sahip olduğu güç ve imkanlar” ile “düşmanı savaşı durdurmaya zorlayamamakla” suçlamasıydı. Sanki güç denklemlerinde hiçbir şey değişmemiş ya da İsrail ordusuyla yaşanan çatışmalar veya zaman zaman orayı burayı bombalamalar, İsrail'in bu soykırım savaşında Filistinlilere ve Lübnanlılara yaptıklarını ve bunun sonucunda ortaya çıkan korkunç trajedileri dengeliyormuş gibi söylenen sözler, bu iki konuşmanın gerçeklikten kopuk olduğuna dikkat çekiyor. Nitekim Kasım şöyle diyor: İsrail bizi yenemez ve kendi koşullarını bize dayatamaz. Söz, karadaki çatışmalar, füze ve İHA saldırıları ile savaş meydanınındır. Uzun süre devam edecek gücümüz var. Uzun bir savaşa hazırlandık. Şu anda müzakere ediyoruz ancak ateş altında olduğumuz için değil çünkü İsrail de ateş altında.”

Bu kopukluk, Hizbullah ve Hamas’ın savaş öncesi dönemdeki slogan ve konuşmalarını da kapsadı. Kasım'ın şu sözleri de bunu gösteriyor gibi: “Cumhurbaşkanının Meclis aracılığıyla anayasaya uygun şekilde seçilmesine etkin katkımızı sunacağız. Siyasi adımlarımız (Taif) çatısı altında olacaktır. İnşa etmek ve korumak için siyasi alanda da var olacağız.”

Hayya ise, Hamas’ın Gazze Şeridi'ni yönetmek için bir komite kurulmasını kabul ettiğinden bahsetti. Oysa savaştan önce Gazze’nin yönetiminde müttefik olsa bile kendisine herhangi bir tarafın ortak olmasını kabul etmiyordu. Hayya şunu da söylüyor: “İç ulusal uzlaşmaya varılmasına katkıda bulunabilecek hiçbir fırsatı göz ardı etmiyoruz ve sorumluluk sahibi olarak bunun için çalışıyoruz.”

Elbette kendine güvenen her siyasi veya ulusal kurtuluş hareketi başarısızlığını, yenilgisini veya acizliğini itiraf edebilir. Buna karşılık inat ve inkar, bu hareketin kendi halkının çıkarlarına yabancı olduğunu ya da sadece bir otorite olarak varlığını sürdürmeyi önemsediğini gösterir. Bu, sözler ve eylemler, sloganlar ve olasılıklar, hayal ve gerçeklik arasında büyük bir farkın olduğu, kamu yararının veya halkın çıkarının, özel çıkar veya otoritenin yararı lehine yok sayıldığı Arap siyasi yaşamında yaygındır.

Örneğin altmışlı ve yetmişli yılların terminolojisine göre “milliyetçi” ve “ilerici” rejimler ile birlikte, Filistin'in kurtuluşu, Filistin davasının merkeziliği, Arap birliğinin, özgürlüğün ve sosyalizmin sağlanması gibi “büyük” olarak tanımlanan davaların zor olduğu sonucuna varmıştık. O dönemde geçim sorunları ve vatandaşların hakları meseleleri önemsiz meselelermiş gibiydi. Öte yandan Haziran 1967 savaşında İsrail daha da genişledi ve Ekim 1973 savaşı düzenli ordular arasındaki son Arap-İsrail savaşı oldu. Ardından Mısır'ın 1979'da İsrail ile Camp David Anlaşması'nı imzalaması ve bununla normalleşme yolunun açılması ile birlikte Arap-İsrail çatışmasının bitişine tanık olduk. Araplar arasında ekonomik entegrasyon düzeyinde de olsa birlik meselesine gelince, Suriye, Mısır ve Irak'taki rejimler arasında yaşanan yabancılaşma ve husumet nedeniyle çöktü. Bu arada vatandaşlık kavramının eksikliği ve devletin gelişmemiş olması nedeniyle özgürlük ve sosyalizm fikirlerinin kaderi de daha iyi olmadı.

İsrail, Filistin ulusal hareketinin içini boşaltmak ve onu bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye ve ardından iki otoriteye dönüştürmek için kullandığı stratejilerde başarılı olmuş gibi görünüyor. Bu başarı Filistin ulusal hareketinin kaybetmesine ve fedakarlıkların boşa gitmesine yol açtı.

Sonuç olarak Arap dünyasındaki tüm siyasi hareketler bu acı kaderden kurtulamadı. Milliyetçi, solcu ve İslamcı eğilimleri ile tümü, başarısızlık, acizlik, eksiklik ve kırılganlıkta korkunç bir noktaya ulaştılar. Herhangi birinin başarıları yerine, toplumlarından izole olduklarının ve kaybolduklarının gözlemlendiği bir kerteye vardılar.

Filistin örneğinde bile İsrail, Filistin ulusal hareketinin içini boşaltmak ve onu bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye ve ardından iki otoriteye dönüştürmek için kullandığı stratejilerde başarılı olmuş gibi görünüyor. Bu başarı Filistin ulusal hareketinin kaybetmesine ve fedakarlıkların boşa gitmesine, halkı, toprağı ve davayı özdeşleştiren birleştirici bir ulusal vizyonun, yatırım yapılabilecek mümkün, sürdürülebilir ve uygulanabilir bir mücadele stratejisinin eksikliğine yol açtı.

Elbette tüm bu söylediklerimiz işgal olduğu sürece direnişin meşruluğunun teyit edilmesini de içeriyor ve İsrail sömürgecidir, yerleşimcidir, ırkçıdır, saldırgandır. Ancak güç dengesini, iç ve dış siyasi verileri anlamaya, fedakarlıkları siyasi başarılar için kullanma imkanına, birikime ve kademe kademe zafere ulaşmaya dayalı direniş yaklaşımı ile karşılıklı ordular şeklinde savaşma, ölümcül darbe indirme arasında büyük bir fark vardır. Zira son ikisi İsrail'in üstün olduğu, Filistinlileri yok etmek için bütünüyle kontrolsüz hareket ettiği alandır. Bu felaketin önlenmesi için kaçınılması gereken de bu ikisiydi.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.