Kaybın bize kazandırdıkları... 'Başarısızlığa Övgü'

Başarısızlığa mahkûm olduğumuzu kabullenmek, bizi bekleyen son ne olursa olsun hayatı daha keyifli yaşamamıza yol açar

"Başarısızlığı ciddiye almaya" davet eden Michael Roth, "başarıya tapınma" konusunda bizi uyarıyor / Fotoğraf: AFP
"Başarısızlığı ciddiye almaya" davet eden Michael Roth, "başarıya tapınma" konusunda bizi uyarıyor / Fotoğraf: AFP
TT

Kaybın bize kazandırdıkları... 'Başarısızlığa Övgü'

"Başarısızlığı ciddiye almaya" davet eden Michael Roth, "başarıya tapınma" konusunda bizi uyarıyor / Fotoğraf: AFP
"Başarısızlığı ciddiye almaya" davet eden Michael Roth, "başarıya tapınma" konusunda bizi uyarıyor / Fotoğraf: AFP

Ahmed eş-Şafii
Ampulün mucidi Thomas Edison'un hikayesine şu ya da bu şekilde aşinasınızdır; başarı sağlayan yola ulaşıp icadını tamamlamazdan önce nasıl bin başarısız denemede bulunduğunu bilirsiniz.
Doğruluğu var ya da yok, bir gazeteci mucide "Bin kez başarısız olmak nasıl bir duygu?" diye sorduğunda Edison'un cevabı şu oldu:
Ben bin kez başarısız olmadım, ampulün icadı bin adım gerektirdi.
Alınması gereken ders o ki sebat ederek, başarısızlığın cesaretimizi kırıp bizi eylemsizliğe itmesine izin vermek yerine şunu yapmalıyız:
Cümleyi başlangıç seviyesinde bir okuma kitabından ya da dinle psikolojiyi birbirine karıştıran herhangi bir kişisel gelişim kitabındaki medyatik hayat hikayelerinden aklınızda kalanlarla tamamlayabilirsiniz.
Bu hikayeler, her bir şeyin oldukça kolay ve yakın olduğu söylemiyle sona erer; her şey elinizin altında.
Şayet el; tembellik, dikkat dağınıklığı ya da bu türden herhangi bir sebeple kısa kalmamışsa ve insanın içinde gizli kalmış ya da bastırılmış mucizevi güçler varsa vs.
Bu, okuyucuyu uyuşturur, hayallere daldırır ve gözlerini, önünde asılı havuçtan ayırmaz. 
Felsefi ve dini kitaplar yayınlayan prestijli Los Angeles Review of Books'un editörü ve felsefe profesörü Costica Bradatan'ı tanımasaydım, onun kaleminden çıkan sağlam "Fikirler İçin Ölmek" kitabını okumamış olsaydım yeni kitabının başlığına aldanıp insanları hüsrana uğratarak hayallerini boşa çıkaran o uyuşturucu kitaplardan biri olduğunu düşünmem kolay olurdu. 
Costika Bradatan'ın yeni kitabının adı "Başarısızlığa Övgü: Dört Tevazu Dersi".
Yakın zamanda Harvard Üniversitesi tarafından yayımlanan kitabın sayfa sayısı 270'in biraz üzerinde.
Romanya'da doğan Amerikalı Bradatan, Teksas Üniversitesi'nde beşeri bilimler profesörü ve Avustralya'daki Queensland Üniversitesi'nde de fahri profesör ve araştırmacı.
Üstelik Los Angeles Review of Books'ta felsefe ve din editörlüğü ve biri Bloomsbury'den "Filozof Sinemacılar", diğeri de Kolombiya Üniversitesi yayınlarından "Sınır Tanımayanlar" olmak üzere iki kitap serisinin de süpervizörlüğünü yürütüyor. 

Hataların ışık saçan yüzleri
Costika Bradatan, Ion dergisinde yayımlanan bir makalesinde şu ifadeleri kullanıyor: 

"Başarısızlık, İncil anlatısındaki, her birimizin bir paya sahip olduğu anlamını içeren temel günaha benzer. Sınıf, mezhep, ırk veya cinsiyete bakmaksızın hepimiz başarısız olmak üzere doğarız ve yaşadığımız sürece başarısız olup bunu diğerlerine aktarırız. Başarısızlık, günah gibi, bir utanç ve rezalet hissine sebep olabilir ve bunu itiraf etmek utanç verebilir. Çirkinlikten de bahsetmiş miydim? Başarısızlık aynı zamanda çirkindir, denildiği gibi günah kadar çirkin. Yaygın olmasına rağmen ihmal edilmese de bunun üzerinde oldukça az çalışılmıştır. Başarısızlığa yakından bakma fikri sanki bizi rahatsız ediyor ve bulaşma korkusuyla ona dokunmak istemiyoruz.
Durum böyle olsaydı, yani başarısız olmak için doğup hayatta kaldığımız süre boyunca başarısız olsaydık hayatın bizzat başarısızlık olduğu dışında bir sonuca varabilir miyiz?
Bu çıkarım doğruysa mikrobun kaynağı, taşıyıcıları ve kaynağı olduğumuz halde bulaşmasından korkumuz niye?
Hayatın başarısızlık olduğu ve insanın buna mahkûm olduğu doğruysa öyleyse neden her şey ve herhangi bir şey var?
Niçin sen aşağıdaki satırları okumayı önemsiyorsun ve ben de yazıyorum?"

Bradatan'ın versiyonundaki başarısızlık bizi nihilizmin boşluğuna atmayı hedeflemiyor, başka bir yola sokuyor.
Ion'daki makalesinde Bradatan sizi, kendinizi motorları arızalanan bir uçakta olduğunuzu ve uçağı uçuramadığınızı, sonra da herkesin kurtulduğu zorunlu bir iniş mucizesinin gerçekleştiğini hayal etmeye davet ediyor.
İşte "o zaman hiç olmadığımız fikrine bazen ne kadar yakın olduğumuzu ve 'ölümle herhangi bir temasta' aşırılık derecesine yaklaşan maddi bir şey olduğunu idrak edebiliriz mesela. Cihazda bozuk bir parça, eskimiş bir aksam, gevşemiş bir cıvata, boruda bir sızdırma veya herhangi bir şey, işimizi bitirmeye yeter, hepsi bu kadar. Böylece anlıyoruz ki başarısızlığı tecrübe ederken varlığın dokusunda gizli çatlakları ve yokluğun bize diğer taraftan baktığını görmeye başlarız. Ancak başarısızlık bizi varoluşun diplerine ittiğinde bile bize her şeye, dünyaya, kendimize ve bizim için değerli olan her şeye yeni bir gözle bakma fırsatı verir. Şeylerin, bir ölçüde varoluşsal tehlikenin eşlik ettiği başarısızlığı, bize gerçekte ne olduğumuzu ve ne tür bir sahne olduğunu gösterir."
Costika Bradatan başarısızlığın bize bahşettiği "yeni göz"den bahsederken neredeyse kişisel gelişimin oyun sahasına ve öldürmeyen acının güçlendirdiğini, kişinin düştüğü yerden daha büyük bir düşüşten koruyacak bir deneyimle kalkması gerektiğini söyleyenlere yaklaşıyor.
Felsefe onu bundan korumasa başarısızlığın bizim gerçeğimizi ortaya çıkardığını söylemeye ve "ne sahne ama" demeye iterdi.
Peki, nedir bizim hakikatimiz?
Bir nehrin dibinden ellerimizle rastgele aldığımız en önemsiz taş, bizden daha eski ve kalıcı. İnsanlar, geçici varlıklar, öyleyse nasıl üstünlük iddia edebiliriz? Biz temelde zayıf, kırılgan varlıklarız. Bize diğer varlıklardan farklı olarak akıl verildiyse bizzat bu akıl armağanıdır kainattaki konumumuzun ne kadar basit olduğunu anlamaya götürmesi gereken şey.

Öyleyse Bradatan'ın istediği şey başarısızlığın bizi nihilizm veya ümitsizliğe değil, tevazuya götürmesidir. 

Başarısızlığın mistik/tasavvufi boyutları
Wesleyan Üniversitesi Rektörü Michael S. Roth'un 28 Aralık 2022'de The Washington Post'ta kitaba dair yazdığı sunum yazısına göre Bradatan, insanın ortaya çıkışına ve akıbetine yakından bakıyor ve onları etkileyici bulmuyor.

"Onun deyimiyle başarısızlığa programlıyız ve ölüm kendimizi gerçekleştirme yolundaki tüm çabalarımızın bir çerçevesi."

Yeni kitabında Bradatan, "birçok düşünürün başarısızlık ve ölüm üzerine düşünmek suretiyle kendilerini nasıl dünyevi başarı takıntısından kurtardıklarını" ele alıyor. Kimsenin çıkıp da herkesin başarı için takıntı geliştirdiği, başarı için oldukça yüksek ve her zaman maddi, acımasızca tüketici kıstasların olduğu, ister soluk soluğa katılanlar ister üzüntü içinde seyredenler olsun herkesin lanetli bir yarış karşısında kaldığı bir çağda yaşadığımızı inkar edeceğini sanmıyorum. Acaba bu heves, insanın bizzat hayat üzerine düşünmesi ya da ondan zevk alması önünde engel oluşturmuyor mu? Michael Roth'un ifadesiyle Bradatan, başarı için paralanmanın, faniliğimiz üzerinde düşünmemize, dolayısıyla da daha anlamlı bir hayat yaşamamıza mani olduğunun farkına varmamızı istiyor."
Bradatan başarısızlığı, beş ünlü kişinin hayatı üzerinden ele alıyor; bizce bu ifade, Roth'un tercih ettiği "düşünür" ifadesinden daha isabetli.
Kitapta ele alınan bu kişiler Seneca, Gandhi, Simon Weil, Emil Cioran ve Yukio Mishima.
Bunların arasında filozof da var siyasetçi de romancı da. Bu isimlerden herhangi birini başarısızlıkla nitelemek kesinlikle zor.
Gerçek başarısızlık, isimlerini bedenleriyle gömüp kendilerinden geriye hiçbir şey kalmasaydı olurdu, ancak bu isimlerin tümü hala mevcut ve etkili veya onlara izin verenler üzerinde etki bırakabiliyor.
Bununla birlikte Bradatan kitabında bu kişilerden herhangi birinin tecrübesini, en azından kelimenin yaygın anlamıyla, "başarısız" olarak nitelemiyor, başarısızlığı incelemede kendisine yardımcı olacak bir yön bulduğu için masaya yatırıyor. 
Roth makalesine kitabın, "acıya doğru çekilen ve onun tatmin edici herhangi bir şey bulmadaki başarısızlığı ve acizliğinde bir şekilde tatmin bulan okuyucuları cezbeden" Fransız düşünür Simon Weil'in hayat tecrübesini ele alması ile devam ediyor.

"Weil, zorda olanlara yardım etmeye çalışıyordu, halbuki bunun için elverişli durumda değildi, zira Nazi işgali döneminde yazılar yazıyor ve pek çok sıkıntıyla çevreleniyordu. Onun meşakkatle özdeşleşmesi, çoğu okurunun gözünde bir asalet örneğiydi."

Bradatan ise onun hayatındaki başarısızlıkta mistik bir yön görüyor.
Nitekim Roth'un kendisinden aktardığı ifadeye göre Weil, "etrafındaki şeyleri değersiz gösteren tasavvufi bir bakışa sahipti; her şeyi ve her zaman. Weil, yaratılma karşıtı fikri, yani yaratılmışı yaratılmış olmaktan çıkarıp onu yaratılmamış olana gönüllü olarak taşıma ve böylece onun Rabbe olan yakınlığını artırma fikrini ortaya koydu. Bizim dünyamızdaki şeyler, düşük ve değersiz şeyler ve maddi dünyadan vazgeçerek mülkü, sahibi olan Rabbe geri veririz'."
Bu düşünce biraz muğlak olsa da anlaşıldığı kadarıyla kastedilen, tasavvufa, İlah karşısında mütevazı olmak açısından bakmak.
Bu noktada başarısızlık bir hedefi veya görevi gerçekleştirmedeki acizlik değil, kişinin kendinin ve sınırlarının özüne vakıf olması, bir makamı işgal etmek şöyle dursun, onu arayamayacak kadar düşük olduğuna iman etmesidir.

"Bradatan, Weil'in acıdan beslenmesini köklü bir tevazu olarak görse de bazıları onun kendini değersizleştirmek yoluyla ilahi olana yaklaşmaktaki ısrarının tasavvufi bir küstahlık olduğunu düşünebilir."

Her ikisi bakış açısına göre gerçek şu ki tasavvuf, sufiler tarafından herhangi bir erdemin inkarı gibi de görülebilir tanrıdan aşağıdaki her şeyin yüceltilmesi olarak da.
Bununla birlikte sahibine bu kadar tevazu veya küstahlık veren bizatihi tasavvuf mudur?
İnsanı kulluğa razı ederken ona tevazuyu öğreten ve tevazunun mümkün olan en üst tezahürü olan bu kulluğu diğerlerini dışlayıp tek bir ilahla sınırlı tutan din de böyle değil mi?
Sanki dindar insan alçakgönüllülüğünü bu ilaha has kılıp ilahtan başka herkesten üstün oluyor. Ya da kendini Rabbinden başka herkesle denk mi görüyor?

Cioran'ın garip durumu
Bradatan'ın hakkında yazarken parladığı ve belki de kitabının gerçek ilham kaynağı olan şahsiyetlerden biri Rumen vatandaşı Alfred Emil Cioran'dır. 

"Cioran'a ayrılmış bölümde yazar, Cioran'ın metodolojiden yoksun olmasının, çalışmasının bütünlükten yoksun olduğu anlamına gelmediğini dile getiriyor.
Onun çalışmalarını bir kılan şey yalnızca filozofun eşsiz üslubu değil, en önemlisi başarısızlık olan birçok farklı temanın varlığıdır.
Cioran, başarısızlığa takıntılıydı, başarısızlık hayaleti en başından beri çalışmalarında yer aldı. Hayatı boyunca başarısızlıktan asla uzak kalmadı, hatta onu birçok açıdan ve çeşitli alanlarda uzmanca inceledi ve en uzak noktalarını araştırdı. Cioran sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplumların, halkların ve özellikle ülkelerin de başarısızlığa mahkûm olduğunu düşünüyordu."

Bradatan'ın ifadesine göre;
"Başarısızlık her şeye nüfuz eder. Başarısızlık büyük fikirlerin yanı sıra kitaplar, filozoflar, kurumlar ve siyasi sistemleri de kirletebilir. Cioran'a göre bizzat insani durum, tamamen başarısız bir projedir. Nitekim 'Doğmuş Olmanın Sakıncası Üzerine' adlı kitabında, 'İnsan olma isteğini kaybetmiş biri olarak başka bir başarısızlık kalıbı düşlüyorum' der."
Costika Bradatan’ın yeni kitabı Başarısızlığa Övgü_ Dört Tevazu Dersi’nin kapağı.jpg
Costika Bradatan'ın yeni kitabı Başarısızlığa Övgü: Dört Tevazu Dersi'nin kapağı

Bradatan'a göre başarısızlık hakkında konuşmak Cioran'ın hakkı, zira onu yakından biliyor, onu gençliğinde benimseyip yaşlılığında özrünü dilediği feci siyasi projelerde ve bir işte sebat edemediği için uzun süre fakir kalışında tanıdı.
Simon Weil gibi Cioran da yazmak (özellikle de kendi başarısızlığı hakkında yazmak) dışında her şeyde başarısız olmuş gibi duruyor.
Bununla birlikte Weil başarısızlıkta ilahi bir şey bulurken Cioran, doğru herhangi bir şey yapamamanın insani boyutlarını izlemekle yetindi ve şöyle yazdı:

"Önemli olan tek şey, kaybeden olmayı öğrenmek."

Ancak Cioran, kitabın öne sürdüğü gibi tam olarak başarısız değil, başarısızlığı bir felsefe haline getiren ya da ondan bir teselli çıkardığı gibi felsefe de çıkaran, uğursuzluk olarak gönderilen şeyi komediye dönüştüren ve bununla Bradatan'da büyük bir hayranlık uyandıran bir yazar.
Bradatan genel anlamda ölümle, fanilikle meşgul olmuş ve ona önceden ayrı bir kitap tahsis etmiştir. Son kitabında da ona bir bölüm ayırmayı ihmal etmemiş.
İsabetli bir tercihle bu bölümün kahramanı da Yukio Mishima olmuş.
"Başarısızlığa Övgü"nün bu bölümü, "dünyada hiçbir şeyin, kaçınılmaz başarısızlık, yani ölümümüzle yüzleşirken yaşadıklarımızla kıyaslanamayacağının" altını çiziyor.
Bu, çok eski çağlardan bu yana çok sayıda düşünürün şahit olduğu bir durum.
Ancak Bradatan, Romalı Stoacı filozof Seneca ile Japon romancı Mishima'yı ayrı tutuyor.
Aralarındaki binlerce yıllık farka rağmen bu iki ismin ortak noktası, onurlu bir ölüm için güçlü bir arzu taşımaları.
Bradatan kitabında ikisinin yüzleştiği zorlukları ve her birinin yaptığı ölüm planının sayısını, sonra da bundaki başarısızlıkla intiharın bozguna uğrayıp istediği yönün dışına çıkarılmasını anlatıyor.
Bununla beraber Bradatan, her ne kadar son an geldiğinde onlara pek bir fayda sağlamasa da onların kararlılıkları ve ölümlerinin farklı detayları üzerine düşünmelerine saygı duyuyor. 

Eşsiz başarısızlık noktası
Michael Roth, Bradatan için, "Okuruna yoldaşlık eden bir yazar, bilgisinin genişliğini sunmuyor. Okuması eğlenceli. Onun tevazu üzerine olan çalışmaları bize, başarı arayışının genellikle başarısızlık korkusuyla ve yaratma çabalarımızın da çoğunlukla ölümlülükten kaçınma arzusuyla güdülendiğini hatırlatıyor. Stoacılar, ölüm korkusunu zayıflığa sebep olarak gördü, ancak Bradatan başarısızlık korkusunun hayatın anlamını çekip alabilecek bir şey olduğuna dikkat çekiyor ve bunun böyle olmaması gerektiğinin altını çiziyor. Belki de başarısızlığa mahkûm olduğumuzu kabullenmek, kökenimiz ve bizi bekleyen akıbet ne olursa olsun, hayatı daha anlamlı ve keyifli yaşamamıza yol açar" ifadelerini kullanıyor.
Jennifer Szalai'nin 28 Aralık 2022'de The New York Times'ta kitaba dair inceleme yazısında yazdığı gibi Bradatan, "incelik ve zekayla yazan ve her bir düşüncesi veya cümlesi akıcı bir şekilde bir sonrakinin yolunu açan bir filozof. 'Başarısızlığa Övgü'yü çılgın bir yolculuk haline getiren işte bu aşırı kolaylıktır. Kitap, başarısızlığı savunan bir manifesto değil, daha çok hikaye tarzında. Nitekim Bradatan, başarısızlığı deneyimlemekle kalmayıp aynı zamanda onu isteyen ve çağıran ya da ona rağmen büyük bir etki bırakarak derin anlamlı hayatlar yaşamayı başaran kişilerin hayatını anlatıyor." 
Bradatan, Cioran hakkında yazdığı kısımda, "Başarısızlık biriciktir. Başarılılar her zaman benzerlik arz eder ama başarısızlar öyle değil, her biri farklı bir şekilde başarısız olur" diyor.
Tolstoy'un Anna Karenina romanının girişinin neredeyse bir tercümesi veya "metaforu" olmasını bir kenara bırakırsak bu cümle bizi uyarıyor; Jennifer Szalai'nin de dediği gibi başarı ve başarısızlık arasındaki dengede "başarılı şeyi" bir aksiyom olarak kabul ediyoruz, başarısızlık ise dikkatimizi çekip bizi uyandıran ve kendini beğenmişlik halinden çıkararak bizi uyaran şeydir." 
Ama bana Bradatan, gerçekten başarı ve başarısızlık arasındaki dengeyle meşgulmüş veyahut birini diğerine tercih etmemizi ya da ikincisi pahasına birincisinin tarafını veya tam tersini öneriyormuş gibi gelmiyor.
O, "başarısızlığı ciddiye almamızı" öğütleyip "başarıya tapınma" konusunda bizi uyarırken bizi davet ettiği şey, her bir çağrısını ve uyarısını dikkate aldığımız takdirde eylemlerimizi, hatta hayatlarımızı değerlendirmek için yeni bir kıstasa; insanlarda bıraktığı etkisinde veya onların algılama biçiminde değil, eylemin kendisinde, tamamlanmışlığında, eksiksizliğinde, geçerliliğinde ve güzelliğinde gizli kıstasa yaklaşılabileceğidir.
Eylem için doğru olan hayat için daha doğru olsa gerektir. 

Kitabın başlığı: IN PRAISE OF FAILURE: Four Lessons in Humility
Yazar: Costica Bradatan
Yayınevi: Harvard University Press

 
Independent Türkçe



Orkalar, Portekiz kıyılarında turist yatını batırdı

Fotoğraf: Temsili/AP
Fotoğraf: Temsili/AP
TT

Orkalar, Portekiz kıyılarında turist yatını batırdı

Fotoğraf: Temsili/AP
Fotoğraf: Temsili/AP

Portekiz açıklarında bir turist yatı, bir grup orkanın (katil balina) çarpması sonucu battı.

5 kişiyi taşıyan tekne, cumartesi günü gerçekleşen saldırının ardından Fonte da Telha plajı yakınlarında sulara gömüldü.

Yelkencilik şirketi Mercedes-Benz Oceanic Lounge'ın paylaştığı görüntülerde, bir orka yatın yan tarafına defalarca vurduktan sonra yatın sallanıp batmaya başladığı görülürken, bir tanığın "Aman Tanrım" dediği duyuluyor.

Nautic Squad kulübüne ait gemideki 5 mürettebat üyesi de yat batmadan kısa süre önce botlarla kurtarıldı.

Aynı günün ilerleyen saatlerinde Cascais Körfezi açıklarında bu sürüyle ikinci bir karşılaşma yaşandı ve 4 kişi yaralanmadan tekneden çıkarıldı.

Portekiz Ulusal Denizcilik Otoritesi, "orkalarla yaşanan bir etkileşim nedeniyle" 12.30'da bir uyarı aldığını açıkladı.

Kurum "Cascais cankurtaran istasyonu ve Lizbon Limanı Kaptanlığı ekipleri hemen harekete geçti" diye ekledi.

Olay yerine vardıklarında mürettebatın fiziksel açıdan iyi olduğu ve tıbbi yardıma ihtiyaç duymadığı, yakındaki bir deniz turizmi teknesinin yardımıyla kurtarıldığı tespit edildi.  

The Telegraph'a göre bazı tanıklar 4 orka gördüklerini söylerken bir kaptan, sadece bir balinanın teknenin dümenine çarptığını bildirdi.

Araştırmacılar, Mayıs 2020'den bu yana İber Yarımadası yakınlarında orkaların teknelere çarptığı yüzlerce olayı belgelerken, bu davranış eğiliminin artmasına dair çeşitli teoriler ve araştırmalar ortaya çıktı.  

Bu olay, önceki haftalarda İspanya açıklarında iki teknenin bir çift katil balina tarafından saldırıya uğramasının ardından yeni bir uyarı yayımlanmasından sonra meydana geldi.

Orkaların, Galiçya sularındaki teknelere sadece birkaç dakika arayla çarpmasının ardından bir İspanyol deniz kurtarma gemisi çağrılmıştı. 

Kurtarma ekipleri, orkaların hasar verdiği gemiyi limana çektikten sonra başka bir saldırı uyarısı almıştı.

Bir mürettebat üyesi, "Gerçek şu ki çok korktuk; katil balinaların tekneye vurduğunu fark ettiğimizde gerçekten çok 'korktuk'" demişti.

Independent Türkçe


Ryugu'dan gelen bulgular Güneş Sistemi'nin su tarihini baştan yazıyor

Yaklaşık 900 metre çapa sahip Ryugu, Dünya'ya yakın nesne ve tehlikeli olabilecek cisim sınıfında yer alıyor (JAXA)
Yaklaşık 900 metre çapa sahip Ryugu, Dünya'ya yakın nesne ve tehlikeli olabilecek cisim sınıfında yer alıyor (JAXA)
TT

Ryugu'dan gelen bulgular Güneş Sistemi'nin su tarihini baştan yazıyor

Yaklaşık 900 metre çapa sahip Ryugu, Dünya'ya yakın nesne ve tehlikeli olabilecek cisim sınıfında yer alıyor (JAXA)
Yaklaşık 900 metre çapa sahip Ryugu, Dünya'ya yakın nesne ve tehlikeli olabilecek cisim sınıfında yer alıyor (JAXA)

Asteroit Ryugu'nun koptuğu göktaşının, sanılandan çok daha uzun süre sıvı suya ev sahipliği yaptığı bulundu. Yeni çalışma, Dünya'daki suyun kökenine ışık tutuyor.

Ryugu gibi karbon zengini asteroitlerin, yaklaşık 4,6 milyar yıl önce Güneş ve çevresindeki gezegenler oluşurken, dış Güneş Sistemi'ndeki buz ve tozdan meydana geldiği uzun zamandır biliniyor. 

Diğer yandan bilim insanları, bu gökcisimlerindeki su aktivitesinin Güneş Sistemi'nin ilk dönemleriyle sınırlı olduğunu düşünüyordu.

Ancak Japonya Uzay Araştırma Ajansı'nın (JAXA) Hayabusa 2 aracının Ryugu'dan toplayarak 2020'de Dünya'ya getirdiği örnekler bu düşünceye meydan okudu. 

Tokyo Üniversitesi'nden Tsuyoshi Iizuka ve ekibi, Ryugu kaya örneklerindeki lutesyum (Lu) ve hafniyum (Hf) elementlerinin radyoaktif izotoplarını inceledi. Bu sayede radyoaktif bozunmaya bakarak örneklerin geçirdiği jeolojik süreçlere ışık tutabiliyorlar.

Bulguları hakemli dergi Nature'da 10 Eylül Çarşamba günü yayımlanan çalışmada incelenen örnekler, lutesyuma kıyasla çok daha yüksek oranda hafniyum içeriyordu. 

Araştırmacılar bu duruma, bazı sıvıların asteroitteki kayalardan lutesyumu alıp götürmesinin yol açtığını düşünüyor.

Iizuka, "Ryugu'nun kimyasal kayıtlarının, Dünya'da daha önce incelenen bazı meteoritlere benzeyeceğini düşünmüştük. Ancak sonuçlar tamamen farklıydı" ifadelerini kullanıyor. 

Dikkatli analizlerle diğer ihtimalleri eleyen ekip, gökcisminin oluşumundan 1 milyar yıl sonraya kadar sıvı su barındırdığını öne sürüyor.

Iizuka "En olası tetikleyici, Ryugu'nun ana asteroidine başka bir cismin çarpması. Bu çarpışma, kayayı kırarak içeride gömülü olan buzu eritti, böylece sıvı su yüzeye sızdı" diyerek ekliyor: 

Bu gerçekten sürpriz oldu! Bu çarpışma, ana cismin parçalanmasına ve ardından Ryugu'nun oluşmasına yol açmış olabilir.

Ryugu'nun bir zamanlar parçası olduğu asteroidin 1 milyar yıl boyunca sıvı su içermesi, karbon zengini diğer göktaşlarının da uzun süre sıvı suya ev sahipliği yapmış olma ihtimalini gündeme getiriyor.

 Dolayısıyla genç Dünya'ya çarpan asteroitler, sanılandan çok daha fazla su getirmiş olabilir. Araştırmacılar bunun, Dünya'nın ilk okyanusları ve atmosferi üzerinde önemli bir etki yaratmış olabileceğini söylüyor.

Dünya'daki suyun kökenine dair kesin bir fikir birliği sağlanmasa da genellikle göktaşları ve kuyrukluyıldızların gezegene çarpması sonucu geldiği tahmin ediliyor.

Iizuka, "Ryugu benzeri cisimlerin bu kadar uzun süre buz tuttuğu fikri dikkate değer" diyerek ekliyor: 

Bu, Dünya'nın yapıtaşlarının hayal ettiğimizden çok daha ıslak olduğunu gösteriyor. Bu da gezegenimizdeki suyun kökenine dair başlangıç koşullarını yeniden değerlendirmemiz gerektiğini gösteriyor.

Araştırmacılar Ryugu örneklerini detaylıca inceleyerek ana cisimde akan suyun geçmişini daha iyi anlamayı umuyor. Ayrıca son verileri, NASA'nın OSIRIS-REx göreviyle Bennu asteroidinden alınan örneklerle kıyaslamayı planlıyorlar.

Independent Türkçe, Space.com, Cosmos Magazine, Nature


Bilim insanları yanıtladı: Egzersiz kanserin nüksetmesini önleyebilir mi?

Bilim insanları egzersizin kanser hücrelerinin biyolojisini etkilediğini gözlemledi (Unsplash)
Bilim insanları egzersizin kanser hücrelerinin biyolojisini etkilediğini gözlemledi (Unsplash)
TT

Bilim insanları yanıtladı: Egzersiz kanserin nüksetmesini önleyebilir mi?

Bilim insanları egzersizin kanser hücrelerinin biyolojisini etkilediğini gözlemledi (Unsplash)
Bilim insanları egzersizin kanser hücrelerinin biyolojisini etkilediğini gözlemledi (Unsplash)

Bilim insanları egzersizle kanser hücrelerinin büyümesinin yavaşlatılabileceğini tespit etti.

Avustralya'daki Edith Cowan Üniversitesi'nden araştırmacıların çalışmasına meme kanserinden kurtulan 32 kadın katıldı.

Bilim insanları egzersiz sonrasında kasların miyokin adı verilen çok sayıda hormon ve biyokimyasal madde salgıladığına, bunun kanser hücrelerine karşı etkili olduğuna dikkat çekiyor.

Deneye katılan kadınların yarısı 45 dakikalık yüksek yoğunluklu interval antrenman yaptı. Egzersiz 30 saniyelik yüksek tempo, 30 saniyelik dinlenme ve toplamda 7 tekrardan oluşuyordu.

Diğer yarısıysa 45 dakika boyunca ağırlık kaldırdı. Tüm seanslar yüksek yoğunlukta geçti; katılımcılar bu antrenmanların zorluk seviyesini 10 üzerinden en az 7–8 olarak değerlendirdi.

Araştırmacılar, egzersizin hemen ardından ve 30 dakika sonra olmak üzere iki kez katılımcılardan kan aldı. Bunlar laboratuvarda meme kanseri hücrelerine eklendi. Moleküllerin, meme kanseri hücrelerinin büyümesini yavaşlattığı gözlemlendi.

Araştırmanın yazarlarından Robert Newton, "Çalışmamız, egzersizin kanser biyolojisini doğrudan etkileyerek güçlü moleküler sinyaller yoluyla tümörlerin büyümesini baskılayabildiğini gösteriyor" diyor.

Çalışma, egzersizin sadece kansere yakalanma riskini azaltmakla kalmadığını, kanserden kurtulma ihtimalini de artırdığını gösteren araştırmalara bir yenisini ekledi.

Geçmişteki araştırmalarda egzersizin bazı kanserlerin nüksetmesini engellemekte rol oynadığı belirlenmişti. Yeni çalışma egzersizin kas ve hücrelerin iç işleyişini nasıl değiştirdiğini gösteriyor.

Newton, egzersizin sadece kondisyonu artırmakla kalmadığını, aynı zamanda "antikanser sinyallerini" çoğalttığını belirtiyor. Araştırmacılar, hafif yürüyüş gibi düşük tempolu aktivitelerin de önemli olabileceğini ancak yoğun antrenmanların çok daha etkili sonuç verdiğini söylüyor.

Bilim insanı, egzersizin artık kemoterapi veya radyoterapiye "ek bir unsur" olmanın ötesine geçtiğini belirtiyor:

Egzersiz kolay, ucuz ve ulaşılabilir bir yöntem. Kanserin tekrarlama riskini azaltmak için önemli. Bu sadece yardımcı bir unsur değil; giderek kendi başına bir tedavi olarak tanınıyor.

Independent Türkçe, Washington Post, Prevention