Kaybın bize kazandırdıkları... 'Başarısızlığa Övgü'

Başarısızlığa mahkûm olduğumuzu kabullenmek, bizi bekleyen son ne olursa olsun hayatı daha keyifli yaşamamıza yol açar

"Başarısızlığı ciddiye almaya" davet eden Michael Roth, "başarıya tapınma" konusunda bizi uyarıyor / Fotoğraf: AFP
"Başarısızlığı ciddiye almaya" davet eden Michael Roth, "başarıya tapınma" konusunda bizi uyarıyor / Fotoğraf: AFP
TT

Kaybın bize kazandırdıkları... 'Başarısızlığa Övgü'

"Başarısızlığı ciddiye almaya" davet eden Michael Roth, "başarıya tapınma" konusunda bizi uyarıyor / Fotoğraf: AFP
"Başarısızlığı ciddiye almaya" davet eden Michael Roth, "başarıya tapınma" konusunda bizi uyarıyor / Fotoğraf: AFP

Ahmed eş-Şafii
Ampulün mucidi Thomas Edison'un hikayesine şu ya da bu şekilde aşinasınızdır; başarı sağlayan yola ulaşıp icadını tamamlamazdan önce nasıl bin başarısız denemede bulunduğunu bilirsiniz.
Doğruluğu var ya da yok, bir gazeteci mucide "Bin kez başarısız olmak nasıl bir duygu?" diye sorduğunda Edison'un cevabı şu oldu:
Ben bin kez başarısız olmadım, ampulün icadı bin adım gerektirdi.
Alınması gereken ders o ki sebat ederek, başarısızlığın cesaretimizi kırıp bizi eylemsizliğe itmesine izin vermek yerine şunu yapmalıyız:
Cümleyi başlangıç seviyesinde bir okuma kitabından ya da dinle psikolojiyi birbirine karıştıran herhangi bir kişisel gelişim kitabındaki medyatik hayat hikayelerinden aklınızda kalanlarla tamamlayabilirsiniz.
Bu hikayeler, her bir şeyin oldukça kolay ve yakın olduğu söylemiyle sona erer; her şey elinizin altında.
Şayet el; tembellik, dikkat dağınıklığı ya da bu türden herhangi bir sebeple kısa kalmamışsa ve insanın içinde gizli kalmış ya da bastırılmış mucizevi güçler varsa vs.
Bu, okuyucuyu uyuşturur, hayallere daldırır ve gözlerini, önünde asılı havuçtan ayırmaz. 
Felsefi ve dini kitaplar yayınlayan prestijli Los Angeles Review of Books'un editörü ve felsefe profesörü Costica Bradatan'ı tanımasaydım, onun kaleminden çıkan sağlam "Fikirler İçin Ölmek" kitabını okumamış olsaydım yeni kitabının başlığına aldanıp insanları hüsrana uğratarak hayallerini boşa çıkaran o uyuşturucu kitaplardan biri olduğunu düşünmem kolay olurdu. 
Costika Bradatan'ın yeni kitabının adı "Başarısızlığa Övgü: Dört Tevazu Dersi".
Yakın zamanda Harvard Üniversitesi tarafından yayımlanan kitabın sayfa sayısı 270'in biraz üzerinde.
Romanya'da doğan Amerikalı Bradatan, Teksas Üniversitesi'nde beşeri bilimler profesörü ve Avustralya'daki Queensland Üniversitesi'nde de fahri profesör ve araştırmacı.
Üstelik Los Angeles Review of Books'ta felsefe ve din editörlüğü ve biri Bloomsbury'den "Filozof Sinemacılar", diğeri de Kolombiya Üniversitesi yayınlarından "Sınır Tanımayanlar" olmak üzere iki kitap serisinin de süpervizörlüğünü yürütüyor. 

Hataların ışık saçan yüzleri
Costika Bradatan, Ion dergisinde yayımlanan bir makalesinde şu ifadeleri kullanıyor: 

"Başarısızlık, İncil anlatısındaki, her birimizin bir paya sahip olduğu anlamını içeren temel günaha benzer. Sınıf, mezhep, ırk veya cinsiyete bakmaksızın hepimiz başarısız olmak üzere doğarız ve yaşadığımız sürece başarısız olup bunu diğerlerine aktarırız. Başarısızlık, günah gibi, bir utanç ve rezalet hissine sebep olabilir ve bunu itiraf etmek utanç verebilir. Çirkinlikten de bahsetmiş miydim? Başarısızlık aynı zamanda çirkindir, denildiği gibi günah kadar çirkin. Yaygın olmasına rağmen ihmal edilmese de bunun üzerinde oldukça az çalışılmıştır. Başarısızlığa yakından bakma fikri sanki bizi rahatsız ediyor ve bulaşma korkusuyla ona dokunmak istemiyoruz.
Durum böyle olsaydı, yani başarısız olmak için doğup hayatta kaldığımız süre boyunca başarısız olsaydık hayatın bizzat başarısızlık olduğu dışında bir sonuca varabilir miyiz?
Bu çıkarım doğruysa mikrobun kaynağı, taşıyıcıları ve kaynağı olduğumuz halde bulaşmasından korkumuz niye?
Hayatın başarısızlık olduğu ve insanın buna mahkûm olduğu doğruysa öyleyse neden her şey ve herhangi bir şey var?
Niçin sen aşağıdaki satırları okumayı önemsiyorsun ve ben de yazıyorum?"

Bradatan'ın versiyonundaki başarısızlık bizi nihilizmin boşluğuna atmayı hedeflemiyor, başka bir yola sokuyor.
Ion'daki makalesinde Bradatan sizi, kendinizi motorları arızalanan bir uçakta olduğunuzu ve uçağı uçuramadığınızı, sonra da herkesin kurtulduğu zorunlu bir iniş mucizesinin gerçekleştiğini hayal etmeye davet ediyor.
İşte "o zaman hiç olmadığımız fikrine bazen ne kadar yakın olduğumuzu ve 'ölümle herhangi bir temasta' aşırılık derecesine yaklaşan maddi bir şey olduğunu idrak edebiliriz mesela. Cihazda bozuk bir parça, eskimiş bir aksam, gevşemiş bir cıvata, boruda bir sızdırma veya herhangi bir şey, işimizi bitirmeye yeter, hepsi bu kadar. Böylece anlıyoruz ki başarısızlığı tecrübe ederken varlığın dokusunda gizli çatlakları ve yokluğun bize diğer taraftan baktığını görmeye başlarız. Ancak başarısızlık bizi varoluşun diplerine ittiğinde bile bize her şeye, dünyaya, kendimize ve bizim için değerli olan her şeye yeni bir gözle bakma fırsatı verir. Şeylerin, bir ölçüde varoluşsal tehlikenin eşlik ettiği başarısızlığı, bize gerçekte ne olduğumuzu ve ne tür bir sahne olduğunu gösterir."
Costika Bradatan başarısızlığın bize bahşettiği "yeni göz"den bahsederken neredeyse kişisel gelişimin oyun sahasına ve öldürmeyen acının güçlendirdiğini, kişinin düştüğü yerden daha büyük bir düşüşten koruyacak bir deneyimle kalkması gerektiğini söyleyenlere yaklaşıyor.
Felsefe onu bundan korumasa başarısızlığın bizim gerçeğimizi ortaya çıkardığını söylemeye ve "ne sahne ama" demeye iterdi.
Peki, nedir bizim hakikatimiz?
Bir nehrin dibinden ellerimizle rastgele aldığımız en önemsiz taş, bizden daha eski ve kalıcı. İnsanlar, geçici varlıklar, öyleyse nasıl üstünlük iddia edebiliriz? Biz temelde zayıf, kırılgan varlıklarız. Bize diğer varlıklardan farklı olarak akıl verildiyse bizzat bu akıl armağanıdır kainattaki konumumuzun ne kadar basit olduğunu anlamaya götürmesi gereken şey.

Öyleyse Bradatan'ın istediği şey başarısızlığın bizi nihilizm veya ümitsizliğe değil, tevazuya götürmesidir. 

Başarısızlığın mistik/tasavvufi boyutları
Wesleyan Üniversitesi Rektörü Michael S. Roth'un 28 Aralık 2022'de The Washington Post'ta kitaba dair yazdığı sunum yazısına göre Bradatan, insanın ortaya çıkışına ve akıbetine yakından bakıyor ve onları etkileyici bulmuyor.

"Onun deyimiyle başarısızlığa programlıyız ve ölüm kendimizi gerçekleştirme yolundaki tüm çabalarımızın bir çerçevesi."

Yeni kitabında Bradatan, "birçok düşünürün başarısızlık ve ölüm üzerine düşünmek suretiyle kendilerini nasıl dünyevi başarı takıntısından kurtardıklarını" ele alıyor. Kimsenin çıkıp da herkesin başarı için takıntı geliştirdiği, başarı için oldukça yüksek ve her zaman maddi, acımasızca tüketici kıstasların olduğu, ister soluk soluğa katılanlar ister üzüntü içinde seyredenler olsun herkesin lanetli bir yarış karşısında kaldığı bir çağda yaşadığımızı inkar edeceğini sanmıyorum. Acaba bu heves, insanın bizzat hayat üzerine düşünmesi ya da ondan zevk alması önünde engel oluşturmuyor mu? Michael Roth'un ifadesiyle Bradatan, başarı için paralanmanın, faniliğimiz üzerinde düşünmemize, dolayısıyla da daha anlamlı bir hayat yaşamamıza mani olduğunun farkına varmamızı istiyor."
Bradatan başarısızlığı, beş ünlü kişinin hayatı üzerinden ele alıyor; bizce bu ifade, Roth'un tercih ettiği "düşünür" ifadesinden daha isabetli.
Kitapta ele alınan bu kişiler Seneca, Gandhi, Simon Weil, Emil Cioran ve Yukio Mishima.
Bunların arasında filozof da var siyasetçi de romancı da. Bu isimlerden herhangi birini başarısızlıkla nitelemek kesinlikle zor.
Gerçek başarısızlık, isimlerini bedenleriyle gömüp kendilerinden geriye hiçbir şey kalmasaydı olurdu, ancak bu isimlerin tümü hala mevcut ve etkili veya onlara izin verenler üzerinde etki bırakabiliyor.
Bununla birlikte Bradatan kitabında bu kişilerden herhangi birinin tecrübesini, en azından kelimenin yaygın anlamıyla, "başarısız" olarak nitelemiyor, başarısızlığı incelemede kendisine yardımcı olacak bir yön bulduğu için masaya yatırıyor. 
Roth makalesine kitabın, "acıya doğru çekilen ve onun tatmin edici herhangi bir şey bulmadaki başarısızlığı ve acizliğinde bir şekilde tatmin bulan okuyucuları cezbeden" Fransız düşünür Simon Weil'in hayat tecrübesini ele alması ile devam ediyor.

"Weil, zorda olanlara yardım etmeye çalışıyordu, halbuki bunun için elverişli durumda değildi, zira Nazi işgali döneminde yazılar yazıyor ve pek çok sıkıntıyla çevreleniyordu. Onun meşakkatle özdeşleşmesi, çoğu okurunun gözünde bir asalet örneğiydi."

Bradatan ise onun hayatındaki başarısızlıkta mistik bir yön görüyor.
Nitekim Roth'un kendisinden aktardığı ifadeye göre Weil, "etrafındaki şeyleri değersiz gösteren tasavvufi bir bakışa sahipti; her şeyi ve her zaman. Weil, yaratılma karşıtı fikri, yani yaratılmışı yaratılmış olmaktan çıkarıp onu yaratılmamış olana gönüllü olarak taşıma ve böylece onun Rabbe olan yakınlığını artırma fikrini ortaya koydu. Bizim dünyamızdaki şeyler, düşük ve değersiz şeyler ve maddi dünyadan vazgeçerek mülkü, sahibi olan Rabbe geri veririz'."
Bu düşünce biraz muğlak olsa da anlaşıldığı kadarıyla kastedilen, tasavvufa, İlah karşısında mütevazı olmak açısından bakmak.
Bu noktada başarısızlık bir hedefi veya görevi gerçekleştirmedeki acizlik değil, kişinin kendinin ve sınırlarının özüne vakıf olması, bir makamı işgal etmek şöyle dursun, onu arayamayacak kadar düşük olduğuna iman etmesidir.

"Bradatan, Weil'in acıdan beslenmesini köklü bir tevazu olarak görse de bazıları onun kendini değersizleştirmek yoluyla ilahi olana yaklaşmaktaki ısrarının tasavvufi bir küstahlık olduğunu düşünebilir."

Her ikisi bakış açısına göre gerçek şu ki tasavvuf, sufiler tarafından herhangi bir erdemin inkarı gibi de görülebilir tanrıdan aşağıdaki her şeyin yüceltilmesi olarak da.
Bununla birlikte sahibine bu kadar tevazu veya küstahlık veren bizatihi tasavvuf mudur?
İnsanı kulluğa razı ederken ona tevazuyu öğreten ve tevazunun mümkün olan en üst tezahürü olan bu kulluğu diğerlerini dışlayıp tek bir ilahla sınırlı tutan din de böyle değil mi?
Sanki dindar insan alçakgönüllülüğünü bu ilaha has kılıp ilahtan başka herkesten üstün oluyor. Ya da kendini Rabbinden başka herkesle denk mi görüyor?

Cioran'ın garip durumu
Bradatan'ın hakkında yazarken parladığı ve belki de kitabının gerçek ilham kaynağı olan şahsiyetlerden biri Rumen vatandaşı Alfred Emil Cioran'dır. 

"Cioran'a ayrılmış bölümde yazar, Cioran'ın metodolojiden yoksun olmasının, çalışmasının bütünlükten yoksun olduğu anlamına gelmediğini dile getiriyor.
Onun çalışmalarını bir kılan şey yalnızca filozofun eşsiz üslubu değil, en önemlisi başarısızlık olan birçok farklı temanın varlığıdır.
Cioran, başarısızlığa takıntılıydı, başarısızlık hayaleti en başından beri çalışmalarında yer aldı. Hayatı boyunca başarısızlıktan asla uzak kalmadı, hatta onu birçok açıdan ve çeşitli alanlarda uzmanca inceledi ve en uzak noktalarını araştırdı. Cioran sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplumların, halkların ve özellikle ülkelerin de başarısızlığa mahkûm olduğunu düşünüyordu."

Bradatan'ın ifadesine göre;
"Başarısızlık her şeye nüfuz eder. Başarısızlık büyük fikirlerin yanı sıra kitaplar, filozoflar, kurumlar ve siyasi sistemleri de kirletebilir. Cioran'a göre bizzat insani durum, tamamen başarısız bir projedir. Nitekim 'Doğmuş Olmanın Sakıncası Üzerine' adlı kitabında, 'İnsan olma isteğini kaybetmiş biri olarak başka bir başarısızlık kalıbı düşlüyorum' der."
Costika Bradatan’ın yeni kitabı Başarısızlığa Övgü_ Dört Tevazu Dersi’nin kapağı.jpg
Costika Bradatan'ın yeni kitabı Başarısızlığa Övgü: Dört Tevazu Dersi'nin kapağı

Bradatan'a göre başarısızlık hakkında konuşmak Cioran'ın hakkı, zira onu yakından biliyor, onu gençliğinde benimseyip yaşlılığında özrünü dilediği feci siyasi projelerde ve bir işte sebat edemediği için uzun süre fakir kalışında tanıdı.
Simon Weil gibi Cioran da yazmak (özellikle de kendi başarısızlığı hakkında yazmak) dışında her şeyde başarısız olmuş gibi duruyor.
Bununla birlikte Weil başarısızlıkta ilahi bir şey bulurken Cioran, doğru herhangi bir şey yapamamanın insani boyutlarını izlemekle yetindi ve şöyle yazdı:

"Önemli olan tek şey, kaybeden olmayı öğrenmek."

Ancak Cioran, kitabın öne sürdüğü gibi tam olarak başarısız değil, başarısızlığı bir felsefe haline getiren ya da ondan bir teselli çıkardığı gibi felsefe de çıkaran, uğursuzluk olarak gönderilen şeyi komediye dönüştüren ve bununla Bradatan'da büyük bir hayranlık uyandıran bir yazar.
Bradatan genel anlamda ölümle, fanilikle meşgul olmuş ve ona önceden ayrı bir kitap tahsis etmiştir. Son kitabında da ona bir bölüm ayırmayı ihmal etmemiş.
İsabetli bir tercihle bu bölümün kahramanı da Yukio Mishima olmuş.
"Başarısızlığa Övgü"nün bu bölümü, "dünyada hiçbir şeyin, kaçınılmaz başarısızlık, yani ölümümüzle yüzleşirken yaşadıklarımızla kıyaslanamayacağının" altını çiziyor.
Bu, çok eski çağlardan bu yana çok sayıda düşünürün şahit olduğu bir durum.
Ancak Bradatan, Romalı Stoacı filozof Seneca ile Japon romancı Mishima'yı ayrı tutuyor.
Aralarındaki binlerce yıllık farka rağmen bu iki ismin ortak noktası, onurlu bir ölüm için güçlü bir arzu taşımaları.
Bradatan kitabında ikisinin yüzleştiği zorlukları ve her birinin yaptığı ölüm planının sayısını, sonra da bundaki başarısızlıkla intiharın bozguna uğrayıp istediği yönün dışına çıkarılmasını anlatıyor.
Bununla beraber Bradatan, her ne kadar son an geldiğinde onlara pek bir fayda sağlamasa da onların kararlılıkları ve ölümlerinin farklı detayları üzerine düşünmelerine saygı duyuyor. 

Eşsiz başarısızlık noktası
Michael Roth, Bradatan için, "Okuruna yoldaşlık eden bir yazar, bilgisinin genişliğini sunmuyor. Okuması eğlenceli. Onun tevazu üzerine olan çalışmaları bize, başarı arayışının genellikle başarısızlık korkusuyla ve yaratma çabalarımızın da çoğunlukla ölümlülükten kaçınma arzusuyla güdülendiğini hatırlatıyor. Stoacılar, ölüm korkusunu zayıflığa sebep olarak gördü, ancak Bradatan başarısızlık korkusunun hayatın anlamını çekip alabilecek bir şey olduğuna dikkat çekiyor ve bunun böyle olmaması gerektiğinin altını çiziyor. Belki de başarısızlığa mahkûm olduğumuzu kabullenmek, kökenimiz ve bizi bekleyen akıbet ne olursa olsun, hayatı daha anlamlı ve keyifli yaşamamıza yol açar" ifadelerini kullanıyor.
Jennifer Szalai'nin 28 Aralık 2022'de The New York Times'ta kitaba dair inceleme yazısında yazdığı gibi Bradatan, "incelik ve zekayla yazan ve her bir düşüncesi veya cümlesi akıcı bir şekilde bir sonrakinin yolunu açan bir filozof. 'Başarısızlığa Övgü'yü çılgın bir yolculuk haline getiren işte bu aşırı kolaylıktır. Kitap, başarısızlığı savunan bir manifesto değil, daha çok hikaye tarzında. Nitekim Bradatan, başarısızlığı deneyimlemekle kalmayıp aynı zamanda onu isteyen ve çağıran ya da ona rağmen büyük bir etki bırakarak derin anlamlı hayatlar yaşamayı başaran kişilerin hayatını anlatıyor." 
Bradatan, Cioran hakkında yazdığı kısımda, "Başarısızlık biriciktir. Başarılılar her zaman benzerlik arz eder ama başarısızlar öyle değil, her biri farklı bir şekilde başarısız olur" diyor.
Tolstoy'un Anna Karenina romanının girişinin neredeyse bir tercümesi veya "metaforu" olmasını bir kenara bırakırsak bu cümle bizi uyarıyor; Jennifer Szalai'nin de dediği gibi başarı ve başarısızlık arasındaki dengede "başarılı şeyi" bir aksiyom olarak kabul ediyoruz, başarısızlık ise dikkatimizi çekip bizi uyandıran ve kendini beğenmişlik halinden çıkararak bizi uyaran şeydir." 
Ama bana Bradatan, gerçekten başarı ve başarısızlık arasındaki dengeyle meşgulmüş veyahut birini diğerine tercih etmemizi ya da ikincisi pahasına birincisinin tarafını veya tam tersini öneriyormuş gibi gelmiyor.
O, "başarısızlığı ciddiye almamızı" öğütleyip "başarıya tapınma" konusunda bizi uyarırken bizi davet ettiği şey, her bir çağrısını ve uyarısını dikkate aldığımız takdirde eylemlerimizi, hatta hayatlarımızı değerlendirmek için yeni bir kıstasa; insanlarda bıraktığı etkisinde veya onların algılama biçiminde değil, eylemin kendisinde, tamamlanmışlığında, eksiksizliğinde, geçerliliğinde ve güzelliğinde gizli kıstasa yaklaşılabileceğidir.
Eylem için doğru olan hayat için daha doğru olsa gerektir. 

Kitabın başlığı: IN PRAISE OF FAILURE: Four Lessons in Humility
Yazar: Costica Bradatan
Yayınevi: Harvard University Press

 
Independent Türkçe



Bilim insanlarından solaryum uyarısı: İki etkiye dikkat çektiler

Araştırmacılar, solaryum kullanımının cildi genetik olarak yaşlandırdığını ve güneş ışığıyla bronzlaşanlara göre daha çok ölümcül mutasyona yol açtığını söylüyor (AFP)
Araştırmacılar, solaryum kullanımının cildi genetik olarak yaşlandırdığını ve güneş ışığıyla bronzlaşanlara göre daha çok ölümcül mutasyona yol açtığını söylüyor (AFP)
TT

Bilim insanlarından solaryum uyarısı: İki etkiye dikkat çektiler

Araştırmacılar, solaryum kullanımının cildi genetik olarak yaşlandırdığını ve güneş ışığıyla bronzlaşanlara göre daha çok ölümcül mutasyona yol açtığını söylüyor (AFP)
Araştırmacılar, solaryum kullanımının cildi genetik olarak yaşlandırdığını ve güneş ışığıyla bronzlaşanlara göre daha çok ölümcül mutasyona yol açtığını söylüyor (AFP)

Solaryum seansları yalnızca 5 dakika sürebilir ancak araştırmacılar, ultraviyole radyasyona maruz kalmanın cildi gerçekten de onlarca yıl yaşlandırabileceği ve ölümcül cilt kanserine yol açabileceği uyarısında bulunuyor.

Solaryuma gidenlerin cilt kanseri riskinin daha yüksek olduğu uzun zamandır bilinse de Kaliforniya Üniversitesi San Francisco kampüsü ve Northwestern Üniversitesi'nden araştırmacıların yeni çalışması, kapalı alanlarda bronzlaşan genç kişilerin cilt hücrelerinde, kendilerinin iki katı yaşındakilerden daha fazla mutasyon yaratabilecek genetik değişiklikler yaşadığını ilk kez ortaya koydu.

Bu mutasyonlar, nadir ve ölümcül melanom gibi cilt kanserlerine yol açabilir.

Kaliforniya Üniversitesi San Francisco kampüsünden Dr. Bishal Tandukar, "Solaryuma giden 30'lu ve 40'lı yaşındaki kişilerin, genel nüfusun 70'li ve 80'li yaşındaki üyelerinden daha fazla mutasyon taşıdığını tespit ettik" diyor.

Başka bir deyişle, solaryuma gidenlerin cildi genetik düzeyde onlarca yıl daha yaşlı görünüyordu.

Yanlış UV ışını türü

32 binden fazla dermatoloji hastasının tıbbi kayıtlarını ve 26 donörün deri örneklerini inceleyen araştırmacılar, solaryuma giden kişilerin bel bölgesinde de daha fazla cilt mutasyonu olduğunu saptadı.

Solaryum, güneş ışığından çok zarar görmeyen bu bölgenin ultraviyole radyasyona daha fazla maruz kalmasına neden oluyor.

Ultraviyole ışınlar sağlığımıza bazı faydalar sağlasa da (örneğin D vitamini kaynağıdır), solaryumdaki ışık bununla aynı değil.

Amerikan Dermatoloji Akademisi Derneği'ne göre, "Solaryumda kullanılan ampuller çoğunlukla UVA ışığı yayarken, vücudun D vitamini üretmek için UVB ışığına ihtiyacı var".

UVB ışınlarının pek çok cilt kanserine yol açtığı ve güneş yanıklarına neden olan başlıca ışınlar olduğu düşünülse de UVA ışınları da hücre yaşlanmasına, kırışıklıklara ve bazı cilt kanserlerine yol açabilir. Amerikan Kanser Derneği, UVA ışınlarının cilde daha derinlemesine nüfuz ettiğini belirtiyor.

Melanom riski üç katına çıkıyor

Araştırmada solaryumun, en ölümcül cilt kanseri türü olan melanom riskini üç katına çıkardığı tespit edildi.

Bronzlaşma endüstrisinin ana müşterileri olan genç kadınlar gibi belirli alt gruplar en yüksek risk altındakiler.

Cilt kanseri en çok 50 yaşın üzerindekilerde, güneş yanığı olan veya güneşte çok zaman geçirenlerde, ailesinde cilt kanseri geçmişi olanlarda ve teni, saçı ve gözü açık renkli kişilerde görülüyor.

35 yaşından önce kapalı alanda bronzlaşmaya başlayan kişilerde melanom riski yaklaşık yüzde 60 daha yüksek.

Melanomun yaygın belirtileri arasında düzensiz kenarlı, kahverengi veya siyahın çeşitli tonlarında, diğer benlere kıyasla daha koyu renkte olan ve zamanla boyutu, şekli, rengi ya da kabarıklığı değişen lezyonlar yer alıyor.

Bu yıl ABD'de 8 bin 400'den fazla kişinin melanom nedeniyle hayatını kaybetmesi bekleniyor.

Independent Türkçe


Yeni Superman filminin kötüsü bulundu

Pearl ve The Greatest Hits gibi yapımlarla da tanınan 32 yaşındaki Amerikalı aktör David Corenswet, ikonik süper kahraman Superman rolünde (Warner Bros.)
Pearl ve The Greatest Hits gibi yapımlarla da tanınan 32 yaşındaki Amerikalı aktör David Corenswet, ikonik süper kahraman Superman rolünde (Warner Bros.)
TT

Yeni Superman filminin kötüsü bulundu

Pearl ve The Greatest Hits gibi yapımlarla da tanınan 32 yaşındaki Amerikalı aktör David Corenswet, ikonik süper kahraman Superman rolünde (Warner Bros.)
Pearl ve The Greatest Hits gibi yapımlarla da tanınan 32 yaşındaki Amerikalı aktör David Corenswet, ikonik süper kahraman Superman rolünde (Warner Bros.)

James Gunn, Superman'in devam filmi Man of Tomorrow için kilit bir oyuncuyu kadrosuna kattı.

Yazar ve yönetmen Gunn, cumartesi günü X hesabından yaptığı paylaşımda, "Man of Tomorrow için Brainiac'ı bulmak adına dünya çapında yürüttüğümüz arayışta Lars Eidinger en üst sıraya yerleşti. DC Evreni'ne hoş geldin Lars" ifadelerini kullandı.

Bu açıklamayla Brainiac'ı kimin canlandıracağına dair haftalardır süren söylentilere de son nokta kondu.

Alman oyuncu Lars Eidinger, ağırlıklı olarak Avrupa'daki çalışmalarıyla tanınıyor. Özellikle beğeni toplayan Alman dizisi Babylon Berlin'deki performansıyla öne çıkan 49 yaşındaki Eidinger, ayrıca Shawn Levy'yle Netflix mini dizisi Göremediğimiz Tüm Işıklar'da (All the Light We Cannot See) ve Noah Baumbach'la Beyaz Gürültü'de (White Noise) çalışmıştı. 

Oyuncu, kısa süre önce yine Baumbach imzalı ve ödül sezonunda öne çıkması beklenen Jay Kelly'de rol aldı. Eidinger'ın son dönem projeleri arasında Dead Language, The Light ve 2024 Berlin Uluslararası Film Festivali'nde en iyi film dalında aday gösterilen Ölmek (Sterben) de bulunuyor.

İlk kez 1958'de yayımlanan bir çizgi romanda görünen Brainiac, Superman'in klasik düşmanlarından biri. Yazar Otto Binder ve çizer Al Plastino tarafından yaratılan karakter, Metropolis'i küçülten bir ışın kullanarak, şehri koleksiyonunda sakladığı şişelenmiş uzay kentlerinin arasına yerleştiren, son derece zeki bir uzaylı olarak tanıtılmıştı. 

Superman'in başlıca düşmanlarından biri kabul edilen Brainiac, tehdidinin büyüklüğüyle zaman zaman Lex Luthor'ı bile Çelik Adam'la iş birliği yapmaya zorlayan bir karakter.

Bu yaz izleyiciyle buluşan Superman'de David Corenswet ve Nicholas Hoult'un canlandırdığı Superman ve Lex Luthor karakterleri, Man of Tomorrow'da de geri dönecek. Filmin 9 Temmuz 2027'de vizyona girmesi planlanıyor. 

Gunn, vizyon tarihini eylülde duyurmuş ve Lex Luthor'la Superman'i yan yana gösteren bir fotoğraf paylaşmıştı. Bu da iki ezeli düşmanın, yeni ve galaksiler arası bir tehdide karşı güçlerini birleştirebileceği ihtimalini akıllara getirmişti.

Man of Tomorrow, Temmuz 2027'de izleyiciyle buluşacak. 

Pandemi ve sektörü sarsan grevler nedeniyle son yıllarda devam filmlerinin hayata geçmesi genellikle iki yılı aşkın süreler alırken, bu yapımın görece hızlı bir takvimle ilerlemesi dikkat çekiyor. 

Filmin senaryosunu yazan ve yönetmen koltuğunda oturan Gunn, yapımcılığı ise DC Stüdyoları'nın eş başkanı Peter Safran'la birlikte üstleniyor.

Independent Türkçe, Hollywood Reporter, Variety


İzleyiciler beğendi: Avatar 3 gişede umduğunu bulabildi mi?

Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)
Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)
TT

İzleyiciler beğendi: Avatar 3 gişede umduğunu bulabildi mi?

Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)
Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)

James Cameron'ın merakla beklenen filmi Avatar: Ateş ve Kül (Avatar: Fire and Ash), açılış gününde 36,5 milyon dolarlık hasılat elde etti. 

Hızlı bir başlangıç yapan bilimkurgu, Kuzey Amerika'da 85–95 milyon dolarlık bir açılışa doğru ilerliyor. Cuma günkü gişe gelirinin yaklaşık 11 milyon doları ön gösterimlerden geldi.

Dünya genelinde ise bazı pazarlarda hafta ortasında gösterime giren film, şimdiden 100 milyon dolar barajını aştı. Bu rakama, Çin'deki 17 milyon dolarlık dikkat çekici açılış günü hasılatı da dahil. 

Erkek izleyici ağırlıklı filme yönelik seyirci geri dönüşleri son derece olumlu. Yaklaşık üç buçuk saatlik süresine rağmen film, önceki iki yapımda olduğu gibi izleyici anketi şirketi CinemaScore'dan A notu aldı.

Cameron'ın çığır açan serisinin üçüncü halkası, 2022 yapımı Avatar: Suyun Yolu'ndaki (Avatar: The Way of Water) olayların ardından yeniden Pandora'ya dönüyor ve "Kül Halkı" diye bilinen Na'vi kabilesini tanıtıyor. 

Avatar: Suyun Yolu, 2022'de 134 milyon dolarlık bir açılış yapmıştı. Ancak bu rakamda, ilk Avatar'ın 2009'da gösterime girmesinden bu yana biriken yoğun talebin de payı vardı. 

İlk Avatar filmi, 2009'da 77 milyon dolarlık açılışına rağmen başlangıçta sert eleştirilerle karşılaşmıştı. Ancak bu tepkiler kısa sürede yerini güçlü bir ivmeye bırakmış ve film, 2,97 milyar dolarlık küresel hasılatla tüm zamanların en çok kazanan filmi olmuştu. 

Avatar hâlâ bu unvanı elinde tutarken, onu Marvel imzalı Avengers: Endgame ve Cameron'ın diğer iki filmi Suyun Yolu'yla Titanik (Titanic) izliyor.

Ateş ve Kül'de Sam Worthington, Zoe Saldaña, Stephen Lang, Sigourney Weaver, Joel David Moore, CCH Pounder ve Giovanni Ribisi yeniden karşımıza çıkıyor.

Suyun Yolu'nda rol alan Kate Winslet ve Cliff Curtis de yeniden kadroda. Seriye bu filmle katılan Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı; David Thewlis ise Peylak'ı canlandırıyor.

Seride Avatar 4'ün 2029'da, Avatar 5'in ise 2031'de vizyona girmesi planlanıyor.

Independent Türkçe, Variety, Hollywood Reporter