Kirill… 'Putin'in patriği' mi, yoksa 'Tanrı'nın patriği' mi?

Rus Ortodoks Kilisesinin başı, "Russky Mir" adını taşıyan "yeni bir uluslararası durum" için milli bir projeden bahsediyor

Patrik Kirill ve Putin Rusya ve Ortodoks Kilisesi için ortak bir vizyona sahip / Fotoğraf: AP
Patrik Kirill ve Putin Rusya ve Ortodoks Kilisesi için ortak bir vizyona sahip / Fotoğraf: AP
TT

Kirill… 'Putin'in patriği' mi, yoksa 'Tanrı'nın patriği' mi?

Patrik Kirill ve Putin Rusya ve Ortodoks Kilisesi için ortak bir vizyona sahip / Fotoğraf: AP
Patrik Kirill ve Putin Rusya ve Ortodoks Kilisesi için ortak bir vizyona sahip / Fotoğraf: AP

Fiziksel görünümü ve güçlü yapısı, başında beyaz bir başlık, elinden düşmeyen ruhani gözetim asası ile bu adam, kadim Ortodoks Rusya'nın bağrından, Çar Romanov zamanından kopup gelmiş gibi duruyor.
Yaklaşık 70 yıllık komünizm, onun ruhunda hiçbir iz bırakmamış sanki. 
Seyirci, özellikle kimliğini ve bir din adamı olup olmadığını anlamak için yakından bir kişilik okuması yaptığında şaşırır; fakirlik, namus ve itaat yemini edip dünyanın göz boyayan süslerinden vazgeçen ve Rus Ortodoks Kilisesi pederlerinin çileci teolojisinin derinliğini yaşayan biri mi yoksa adeta Avrupa'nın, din savaşları döneminde tanıdığı benzer modelleri çağrıştıran bir derin siyaset adamı mı?

Kimdir bu Rus Patrik Kirill? Vazifesi sadece milyonlarca Rus Ortodoks ve etrafındakilerinin işleriyle ilgilenmek olan bir ruhani mi?
Yoksa Vladimir Putin ile özel bir işbirliği yapıp daha büyük bir Rus projesine ortak mı oldu?
Bu adam Sovyetler Birliği'nin dağılmasının, 20'nci yüzyılda bu dağılmada payı olanların affedilmez bir günahı olduğunda hala ısrarcı ve bu günahı işleyenleri biraz olsun unutmamış ve affetmemiş. 

Kirill ve ruhbanlığa doğru yolculuğu
Şarku'l Avsat'ın The Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Vladimir Mihailoviç Gundyayev, 1946 yılında rahip bir baba ile Almanca öğretmeni bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Bir rahip ailesi içine doğdu. Dedesi Vasily Stanoviç, 30'lu ve 40'lı yıllardaki kilise faaliyetleri sebebiyle Sovyet yetkililer tarafından defalarca zulüm ve hapse maruz kalan bir rahipti. 
Daha sonra Kirill adını seçecek olan Gundyayev, sekiz yıllık lise eğitimini bitirdi ve Leningrad Jeoloji Heyeti'nde haritacı olarak çalıştı.
Ancak 3 yıllık çalışma hayatından sonra kendisini sivil olarak göremedi ve mezun olup Leningrad Teoloji Akademisi'ne katılmak üzere teoloji okuluna kaydoldu. 
Küresel komünist nüfuzun doruk noktasında olduğu 1969 yılında Kirill, ruhbanlığı ve adanmayı tercih etti. Kutsal Kitaplar üzerine çalışmalar dünyasında büyük bir ustalık ortaya koymaya başladı ve 24 yaşında teoloji akademisinden onur derecesi ile mezun olarak dogmatik teoloji hocası oldu. 
Kirill, ülkesindeki ruhani vazife basamaklarını hızlı bir şekilde tırmanarak öğretim görevinin yanında bir de Leningrad ve Novgorod metropoliti piskopos Nicodemus'un şahsi sekreterliği ile teoloji okulunda birinci sınıf öğretmenliği görevlerine getirildi. 
1971 yılında Kirill, terfi ederek arhimandrit (küçük bir kasabadaki bir kilisenin denetçi başrahibi) oldu. Aynı yıl Cenevre'deki Dünya Kiliseler Konseyi'nde Moskova Patrikhanesi'nin temsilciliğini yaptı.
20 yıl içinde Kirill, arhimandrit rütbesinden metropolitliğe (çok sayıda cemaatten sorumlu piskopos) geçti. 
Komünizmden mevcut Rus rejimine geçiş döneminde Kirill, her pazar günü devlet televizyonunda yayınlanan Piskoposun Sözü adlı programın sunucusu olarak tanındı.
Bu programda vatandaşların sorularına cevaplar sunuyordu ki bu, büyük bir manevi eğitim rolü olarak değerlendirildi. 
5 Aralık 2008'de Rus Patrik II. Aleksi ölünce Kirill'in önünde 25 Ocak 2009'da Moskova ve tüm Rusya'nın patriği olma yolu açıldı. 

Piskoposluk görevi ve ardımdan siyasi bir çatlak
Kirill'in biyografi kitabı hakkında bilgisi olanlar onun 1995 yılından bu yana nasıl Rusya Federasyon Hükümeti ile sıkı bir şekilde çalıştığını ve pek çok istişare etkinliğine defalarca davet edildiğini bilirler.
Kirill, Çeçen Cumhuriyeti'nde yaşanan anlaşmazlıkların çözümünde ve kültürel faaliyetlerin düzenlenmesinde belirgin bir etkinlik gösterdi ve onun aktif katılımıyla Hıristiyanlığın 2000. doğum yılı kutlandı. 
Şurası çok açık ki Kirill'in başarıları, kendisine yönelik kıskançlığı da beraberinde getirdi. Kimileri Sovyet istihbaratı ile bağlantılı olduğuna dair söylentiler yayarak onu eski bir KGB ajanıymış gibi göstermeye çalıştı.
Kimileriyse tütün başta olmak üzere gümrüğe tabi malları ithal etmek isteyen gruplarla bağlantısı olduğunu söyledi.
Ancak tüm bu laflar gerek halktan gerek seçkinlerden olsun, Rusların kulağına gitmedi; provokasyon için planlanan propaganda kampanyaları olarak görüldü ve Kirill'in kilise kariyerini ve toplumsal rolünü etkilemedi. 
1991 ve 1993 yılları arasında Rusya'da yaşanan siyasi kargaşa sürecinde Metropolit Kirill, barışı korumada aktif bir konum üstlendi ve 1993 yılında Evrensel Rus Halk Katedrali'nin inşasını başlattı. 
1995'ten 1997 yılına kadar Moskova Patrikhanesi'nin artan siyasi etkinliği sebebiyle Kilise Dış ve İç İlişkiler Dairesi artan bir etki ve şöhret kazandı; o kadar ki dairenin başkanı basında "dışişleri bakanı" ve bazen de Rus kilisesinin "başbakanı" olarak anılmaya başladı. 
2003 yılında Patrik II. Aleksi ciddi bir şekilde hasta düştüğünde Rus Ortodoks Kilisesinin üst düzey liderliğinde gerçekleşen bir "fertler devrimi" ile Kirill'in konumu büyük oranda güçlendi. 
Kısa bir süre sonra pederlik tahtı için verilen mücadelede Metropolit Kirill'in ciddi rakipleri olarak görülen iki etkili piskopos Sergius ve Methodius görevlerinden alındı.
Kirill, temel bilgilere son derece vâkıf olmanın yanı sıra yüksek zekaya sahip biri olarak tanınır; 600'den fazla yazı yayımlamış ve çok sayıda kitap yazdı. 
Kirill, Halklar Arasında Dostluk Madalyası ve Vatan İçin Liyakat Madalyası gibi Rusya dışında ve içinde birçok ödüle layık görüldü.
2002 yılında "Yılın Adamı" unvanını alırken 2004 yılında da "Rus Ulusal Olympus" ödülünü kazandı.
Keza "Şeref ve Cesaret" madalyası ile Birinci Dereceden En Büyük Peder Madalyası da aldı. 

Rusya'nın patriği ve kutsal savaş zamanı
Dini ve siyasi bir karışım olması itibarıyla Kirill'in, Rusya'nın askeri operasyonlarını yakından veya uzaktan desteklediği açıkça görülüyordu.
Onun desteği önce, Ukrayna'nın doğusundaki Kırım yarımadasındaki Rus operasyonlarında, daha sonra da radikal İslamcılığın ilerleyişini durdurmak amacıyla Rusya'nın Suriye'ye müdahalesini kutsamasında kendini gösterdi. 
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısında Kirill, güçlü bir destekçi olarak değerlendirildi; özellikle de krizin başlarında, bu yaşananların Batı'nın çöküşüne karşı medeniyet savaşının bir parçası olduğunu açıkladığında. 
Savaşın başlarında Kirill, bir konuşma yaparak Ruslara, "yetkililer etrafında bir araya gelip dış ve iç düşmanları püskürtme" çağrısı yaptı.
Başka bir konuşmasında ise Rusya için verilen savaşın kutsal olduğuna, metafizik öneme sahip olacağına, Ukrayna'nın işgalinin ebedi bir kurtuluş meselesi olduğuna işaret ederek bu savaşı, Kilise ile Deccal Mesih arasındaki bir çekişmeye benzetti ve Rus güçlerin savaştığı şeylerden birinin de eşcinsel yürüyüşler olduğunu iddia etti. 
Kirill, Ukrayna savaşını, özellikle Batı liberalizmi tehlikesi ve onun Ortodoks kültürüne yönelik tecavüzüne karşı bir tür dini savaş olarak tanımladı. 
Kirill, Putin dönemini ise bir "mucize" olarak niteliyor. O, Kremlin'in efendisini siyasi açıdan desteklerken bazıları onu Rusya'daki yetkililerin güçlü kültürel kolu olarak görüyor.
Nitekim muhafazakâr bir yaklaşım benimsiyor ve Rus toplumunu, özellikle de cinsel azınlıkların haklarını kabul etmek bakımından, Batı'nın kültürel etkilerinden koruma çağrısı yapıyor.

Kirill, Rusya'nın yeni muhafazakâr düşüncesinin lideri mi?
Bu, Rus basınının tarifi. Onun Rus imparatorluğunun dirilmesi gerektiği konusunda Putin ile aynı görüşü paylaştığı düşünülüyor. 
Russky Mir projesi için Putin'in adamı
Rus Dini Haber Ajansı'ndan gazeteci Jack Jenkins'e göre, "Ukrayna'ya karşı savaş Rusya'nın, muhafazakâr dini değerleri Rus milliyetçiliği ile ilişkilendirmek suretiyle Putin'in jeopolitik emellerini Hıristiyan inancına bağlamak için on yılı aşkın bir süredir gösterdiği çabaların doruk noktasıdır; özellikle de Rus Kilisesi birçok Doğru Avrupa ülkesinde büyük bir nüfuz ve etkiye sahipken."
Kirill, söz konusu ülkelerin halklarının medeni Rus dairesine mensup olup Rus halkının bir parçası olduğunu savunan görüşü destekliyor. 
Jenkins'in ifadeleri, "yeni bir enternasyonallik arayışındaki Rusya" fikrine ya da Russky Mir, yani daha büyük bir Rus dünyası denen şeye yaklaştırıyor.
Bu önermede medya ve siyaset sektörlerinde faaliyet gösteren hükümet ve Putin yanlısı tüm organlar, ulusal ruhu yayma ve Rus geleneklerinin değerini en üst düzeye çıkarma konusunda aktif olarak çalışıyor.
Bu plan aynı zamanda, ahlaki değerlere tutunma ve Rusya ile Batı arasında patlak veren Soğuk Savaş'taki yenilgi duygusunun getirdiği tüm olumsuzluklardan kurtulmaya çağırıyor. 
Bu plan, Rus Ortodoks Kilisesinin gözetiminde yürütülüyor. Kilise, gölgesinde bu yeni ideolojinin inşa edildiği bir şemsiye olarak değerlendiriliyor.
Öyle bir şemsiye ki Slav halkları birliğinin korunmasında ve Hıristiyan dininin aktarılmasında üstünlüğü elinde tutuyor. 
Bu Rus ideolojisini kuranların gözünde Avrupalı toplumlar, tarihsel olarak Hıristiyanlık, devlet egemenliği ve ahlaki değerler sonrası bir süreçten geçiyormuş gibi. 
Putin, Moskova'yı değerler için merkez ve sağcı ve milliyetçi fikirleri muştulayan uluslararası bir kuruluş için karargâh haline getirmeye çalışıyor.
Dünya hükümetlerini de kendi halklarının kültürel ve ahlaki mirasını, hayat tarzlarını ve dini kaidelerini korumaya yönelik taahhütlerinin altını çizmeye davet ediyor.
Bir diğer ifadeyle, kültürel çoğulculuk, toplumsal özgürleşme ve tam eşitlik başlıkları altında parçalanıp ahlaki olarak ayrışan toplumlar olgusunu sınırlandırma çağrısında bulunan sağcı ve muhafazakâr akımların bir araya geldiği uluslararası bir örgüt kuruyor.  

Kirill, Kremlin'in planlarının merkezinde yer alan milli ideolojinin esaslı bir parçası haline mi geldi?
Böylesi bir rol, Roma Katolik Kilisesinin atan kalbi Vatikan başta olmak üzere, gelişmiş Hıristiyan dini şehirleri tarafından memnuniyetle mi yoksa muhalefetle mi karşılanıyor?

Papa Francis ile bir çatışma ve Kirill
Önceki önerme bizi bir "Moskopiyen" inanç metropolünün Vatikan'ın somut bir eşdeğeri veya kutupsal bir muadili olarak ortaya çıkıp yükselmesi için çalışan kişilerin var olduğu gerçeğine taşıyor; her ne kadar Vatikan, çatışmayla bu kısımdan veya o bakış açısından ilgilenmese de.
Bununla birlikte Ukrayna krizi, Vatikan ve Rus Patrikhanesi'ni keskin bir şekilde ruhani ve ahlaki bir çatışmaya soktu. 
17 Mart 2022'de, yani Rusya'nın Ukrayna'daki askeri operasyonlarının üzerinden yaklaşık 3 hafta geçtikten sonra Papa Francis, Patrik Kirill ile görüntülü bir görüşme gerçekleştirdi. 
Francis'e göre Kilisenin, Mesih dili, yani barışçıl bir dil kullanması gerekirdi; siyasi bir dil, yani savaş ve çatışma dili değil. 
Romalı Papaz, halkın çobanı olarak kendisinin ve Kirill'in rolünden ve barışa yardımcı olmak ve acı çekenlere destek vermek için nasıl çabalarını birleştirmeleri gerektiğinden bahsetti. 
Ve Francis, Kirill'den ateşkes için çaba ve yardım talep etti. Satır aralarında da onu, müzakerelere alan açmak ve Rus halkı ile Ukrayna'da bombalanıp ölen insanların kanı için ağır bedeller ödemeyi durdurmak adına Putin ile ilişkisini ve onu etkileme gücünü kullanmaya teşvik etti. 
Francis, "savaşların her zaman zalim olduğunu", zira bedelini Allah'ın halkının ödediğini, yüreklerimizin ölen çocuklar ve kadınlar ile tüm savaş kurbanları karşısında ağlamaktan başka bir şey yapamadığını vurguladı.
Beyaz kıyafet içindeki Papa, Rus Patrik ile konuşmasını şöyle sona erdirdi: Savaş asla bir yol değildir ve birleştiren ruh, dini önderlerden savaş sebebiyle acı çeken halklara yardım etmelerini talep eder.

Peki Kirill'in Francis'in tüm bu sözlerine cevabı ne oldu?
Geçen mayıs ayında İtalyan Corriere della Sera gazetesine verdiği demeçte Roma Papası, Kirill'in 20 dakika boyunca elindeki bir kâğıttan savaşı haklı çıkaran her türlü şeyi okuduğunu belirtti. 
Francis, mevcut durumda Kirill'in tutumunu değiştirmede başarısız oldu.
Halbuki Moskova'ya gidip Putin'le görüşmeye ve savaşı durdurmak için çalışmaya hazır olduğunu göstermişti.
Başbakan Kardinal Pietro Parolin'den de Putin'e bu doğrultuda bir mektup göndermesini istemişti. 
Daha sonra yine mayıs ayında Rus Kilisesi, Francis'in, sunak ve Kremlin hizmetkârı hakkındaki söylemlerinin kabul edilemez olduğunu savundu.
Rus Patrikhanesi, bu gibi açıklamaların iki kilise arasındaki diyaloğa zarar vereceği konusunda uyarıda bulundu. 
Francis'in, "Bizler sunağın hizmetkârıyız, siyasetin veya Kremlin'in değil" sözü Kirill'i öfkelendirdi.
Bu söz, dünya basını tarafından Kirill'in, "sunağın hizmetkârı" değil, "Putin'in hizmetkârı" olduğu şeklinde dillendirildi. 

Kirill, II. Urban mı?
Birçok gözlemci bugün şu soruyu soruyor:
Kirill, döneminde Haçlı Savaşları başlayan Papa II. Urban'ın (1042-1099) modern versiyonu mu?  
Bu soru, Kirill'in son açıklamalarına karşı dile getirildi. Bu ayın 7'sinde düzenlenen (Ortodoks mezhebine göre) Son Noel Ayini sırasında Kirill, "Rusya, dünyayı faşizm belasından nasıl kurtardıysa bugün de manevi ve ahlaki bir krizin içinde gitgide boğulan dünyanın kurtulması için yine öyle yardım etmesi gerekiyor. II. Dünya Savaşı'nda Rusya bizzat, dünyayı korkunç faşizm salgınından kurtarmış ve Rusya'nın ön saflardaki fedakârlıkları sayesinde zafere ulaşılmıştı" ifadelerini kullandı.
Kirill konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Belki de bizi böyle korkunç fedakârlıklara iten Rab, manevi yaşamımız ile imanımız, inançla bilgiyi birleştirmek ve inancı tüm kamusal alanlara yaymak yoluyla bunu sağlamaya davet ediyor. Faşizmi yendiğimiz gibi dünyanın kurtuluşu bulmasına da yardımcı olabiliriz."

Bu, Ukrayna savaşı ile Rusya'nın başka savaşlarını sürdürme çağrısı mı?
Daha önce, geçtiğimiz eylül ayının sonunda Patrik Kirill, ölümden korkmamaya teşvik etti. 
Rusya Başkanı'nın ilan ettiği, yedek güçlerin kısmi seferberlik zamanıydı. 
Kirill, askerlere yönelik mesajında şöyle diyordu:
"Askeri vazifeni yerine getirmek için cesaretle git. Unutma ki vatanın için ölürsen O'nun krallığında, ihtişamında ve ebedi hayatında Tanrı ile birlikte olacaksın."

Bu nağme, dünyadaki din savaşlarının seyrini canlandırmıyor mu?
İnsanın, "Putin'in patriği" mi yoksa "Rabbin patriği" mi karşısında olduğunu tam olarak anlaması zor.



Dibeybe’nin manevrasının ardından Trablus şiddete açık hale geldi

Libya güvenlik güçleri, en az altı kişinin öldüğü geceki çatışmaların ardından Trablus'taki bir kontrol noktasını koruyor (AFP)
Libya güvenlik güçleri, en az altı kişinin öldüğü geceki çatışmaların ardından Trablus'taki bir kontrol noktasını koruyor (AFP)
TT

Dibeybe’nin manevrasının ardından Trablus şiddete açık hale geldi

Libya güvenlik güçleri, en az altı kişinin öldüğü geceki çatışmaların ardından Trablus'taki bir kontrol noktasını koruyor (AFP)
Libya güvenlik güçleri, en az altı kişinin öldüğü geceki çatışmaların ardından Trablus'taki bir kontrol noktasını koruyor (AFP)

Zayed Hediye

Libya'nın başkenti Trablus'ta çatışan silahlı tarafların, Başkanlık Konseyi himayesinde geçici ateşkes ilan etmesine rağmen, şehrin birçok bölgesinde silahlı çatışmalar yaşanmaya devam ediyor. Bu durum maddi zararlara ve can kaybına yol açarken, güvenlik durumunun her geçen saat daha da tehlikeli hale geldiğine dair işaretler ortasında, çok sayıda şehir sakinin evlerinde mahsur kalmasına neden oldu.

Son on yıldır şehrin en önemli milis liderlerinden biri olan İstikrarı Destekleme Birimi Komutanı Abdulgani el-Kikli'nin (Ganiva) öldürülmesinin ardından patlak veren bu çatışmalar, önümüzdeki günlerde şehri nelerin beklediği, öldürülmesini kimin planlayıp gerçekleştirdiği, ondan sonra başkentteki nüfuz haritasının yeniden nasıl çizileceği, Ganiva’nın bıraktığı boşluğu kimin dolduracağı, sahip olduğu karargahları, silahları, parayı ve geniş nüfuzu kimin kontrol edeceği konusunda pek çok soru gündeme geldi.

Hükümetin düzenlemesi

Kikli'nin öldürülmesinden bir gün sonra, hangi tarafların Trablus'un kontrolünü ele geçirmek için “silahlı darbe” olarak adlandırılabilecek eylemi planlayıp gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, şehirde güvenliğin yeniden sağlanması için bu operasyonların hükümet tarafından koordine edildiğini açıkça duyuran bir dizi açıklama ve kararname yayınladı.

Yine Dibeybe, Ganiva’yı ölümüyle sonuçlanan anlaşmazlık yaşanmadan önce karargahında bir toplantıya davet eden ve ölümünde baş şüpheli olan 444. Muharebe Tugayı Komutanı Mahmud Hamza ve Kikli'nin öldürüldüğü toplantıda hazır bulunduğu, daha sonra çıkan çatışmaya katıldığı söylenen Savunma Bakan Yardımcısı ve Misrata'nın (Dibeybe'nin memleketi) önde gelen isimlerinden Abdusselam Zubi ile resmi bir toplantı yaptı.

Bu toplantının ardından Birlik Hükümeti Başbakanı'nın Basın Bürosu, Başbakanın mevcut ve sonraki aşamalar için hazırladığı planı ayrıntılı olarak açıkladı. Açıklamada “ülkedeki tüm askeri kamp ve tesisler yalnızca Savunma Bakanlığı ve Libya Ordusu'na bağlı olmalıdır” ifadeleri kullanıldı. “Bu çerçevenin dışında hiçbir silahlı oluşumun meşruiyetinin olmadığı, kurumsal disiplinin hiç kimsenin muaf olmadığı bir kural olduğu” vurgulandı.

Dibeybe, “Paralel güvenlik örgütleri dönemi sona erdi ve Libya'da ordu ve polis gibi düzenli kurumlardan başkasına yer yok” diye belirtti. “Bu yolda elde edilen başarının, hâlâ güçlü bir irade ve sürekli kararlılık gerektirdiğinin bilincinde olmamıza rağmen, kendisi devlete olan güvenin yeniden tesis edilmesine katkı sağlayan gerçek bir başarıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Dibeybe ayrıca İçişleri Bakanı'na, “güvenlik otoritesinin meşru şemsiyesi altına döndüğünü yansıtması için devlet kurumları ile bölgelerin güvenliğinin yalnızca İçişleri Bakanlığı tarafından sağlanması planını devreye sokması” talimatını verdi.

Bu açıklamalar, Dibeybe'ye yönelik yoğun bir eleştiri dalgasını tetikledi, çünkü Kikli de Savunma Bakanlığı'nın bir parçasıydı ve silahlı taburunun unsurları maaşlarını bu bakanlıktan alıyorlardı. Dahası işler tersine dönüp birçok anlaşmazlık aralarındaki ilişkiyi bozmadan önce, 2022 yılında eski Başbakan Fethi Başağa'nın güçleri ile yaşanan çatışmada Dibeybe'nin önemli bir müttefikiydi. Eleştirenler, Kikli'den sonra Trablus'u yönetmekle görevlendirilenlerin ondan daha iyi olmadıklarını ve yaşananların, milislerin Trablus'taki nüfuzunun geri dönüştürülmesi olduğunu düşünüyor.

Libya Ulusal Partiler Birliği Başkanı Esad Zahivi, Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe'nin, Abdulgani Kikli'ye bağlı İstikrarı Destekleme Birimi’ni “düzensiz grup” olarak nitelendirdiği açıklamalarını ve kararlarını eleştirdi. Dibeybe'nin yakın zamanda aynı birime 132 milyon Libya dinarı (23,9 milyon dolar) aktardığını belirterek, “bir hükümet, düzensiz gördüğü bir gruba nasıl bu kadar para aktarabilir?” diye sordu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bazıları ise bu kararların, başkentte nüfuz için yarışanların sayısını azaltacağını ve devletin polis ve askeri birimlere katılmalarından sonra bu grupları kontrol edebileceğini düşünüyor.

“Caydırıcılık” ikilemi

Dibeybe'nin kararlarının ve başkent üzerinde kontrol sağlama isteğinin önünde engel teşkil edecek tek zorlu problem var; Abdurrauf Kara liderliğindeki büyük Özel Caydırıcı Güç. Abdurrauf Kara selefiliği benimseyen, sayı ve teçhizat bakımından Trablus'taki en büyük tugayı yöneten bir köktendinci. Bu tugay şu anda Mahmud Hamza komutasındaki 444. Muharebe Tugayı'na bağlı güçlerle birçok bölgede şiddetli çatışmalara girişmiş durumda ve İstikrarı Destekleme Birimi’ne göre dağıtılması büyük olasılıkla daha zor olacak. Dibeybe, uzun zamandır Savunma Bakanlığı'na bağlı olmasına rağmen, feshedilmesi yönünde resmi bir karar yayınlayarak 444. Muharebe Tugayı'nın Caydırıcı Gücün karargahının kontrolünü ele geçirme hamlesini destekledi.

Salı günü yayımlanan “İçişleri Bakanlığı Teşkilatında Değişiklik Yapılmasına ve Bazı Hükümlerin Belirlenmesine Dair” 2025/(232) sayılı Kararın 1. Maddesinde, Bakanlık bünyesinde “Organize Suçlarla Mücadele Genel İdaresi” adı altında bir idare kurulacağı ve “Özel Caydırıcı Gücün” yetkilerinin bu daireye devredileceği ifade edildi.

İkinci maddede ise “Özel Caydırıcı Gücün feshedileceği, yetkilerinin yeni oluşturulan idareye devredileceği, taşınır ve taşınmaz malları ile güvenlik ve idari personelinin İçişleri Bakanlığına devredileceği” hükme bağlandı.

Özel Caydırıcı Güç, kararı uygulamayacağını ve tanımayacağını açıkladı ki, bu da iki taraf arasında Trablus sokaklarında günlerce sürebilecek ikinci bir şiddetli çatışma dalgasının habercisi.

Trablus'taki bu kritik durum ve onu bekleyen ucu açık senaryolar karşısında, Libya Başkanlık Konseyi yaptığı açıklamada, Trablus'un tamamında silahlı çatışmaların derhal ve koşulsuz olarak durdurulması çağrısında bulundu. Ancak başkentteki güvenlik birimlerinin ve güvenlik koşullarının yeniden düzenlenmesi için kendisine tek başına yetki verilmesini talep etti. Ne var ki Başbakan Abdulhamid Dibeybe'nin bu talebi reddetmesi beklendiğinden, kanlı çatışmalar marjında Dibeybe ve Konsey arasında siyasi bir hesaplaşmanın kapısı aralanabilir.

Başkanlık Konseyi’nden yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı; “Başkomutan sıfatı ile kendisine yüklenen ulusal ve siyasi sorumluluk temelinde ve başkent Trablus'ta son saatlerde sahada yaşanan tehlikeli gelişmeler gölgesinde Libya Başkanlık Konseyi, Trablus şehrindeki silahlı çatışmaların derhal ve koşulsuz olarak durdurulması, sivillerin yaşadığı bölgelerde silah kullanımından tamamen uzak durulması gerektiğini vurgulamaktadır.” Ardından şunları ekledi: “Başkanlık Konseyi, bu direktifi ihlal eden veya başkentte güvenlik ve istikrarı baltalamaya katkıda bulunan herkesi hukuken tamamen sorumlu tutacaktır. Tüm tarafları, diğer her şeyden önce yüksek ulusal çıkarları ön planda tutmaya çağırmaktadır.”

Açıklamada, “Başkanlık Konseyi, askeri ve güvenlik birimlerini birleştirme, hukuk devleti ve kurumlarını inşa etme çabalarını sürdürecektir” denildi.

Kırılgan durum

Trablus'ta yaşanan olaylara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Milletvekili Abdulmunim el-Arafi, salı günü yaptığı açıklamada, Trablus'taki güvenlik durumunun şu anda kırılgan olduğunu ve yeni ittifakların oluştuğunu söyledi. “İstikrarı Destekleme Birimi komutanının öldürülmesi ve karargahının ele geçirilmesinden sonra, Dibeybe'nin geçmişte kullandığı dünkü müttefiklerini dışlamayı amaçladığına inanıyorum” ifadesini kullandı.

“Özellikle Kikli'nin siyaset ve güvenlik sahnesinin dışında bırakılmasının ardından Trablus'taki nüfuz haritasının Dibeybe lehine olacağını” tahmin ettiğini söyledi ve şöyle devam etti: “Dibeybe, Savunma Bakanı da olduğu için paralel yapılar kurdu ve bu yapılara kendi amaçlarına hizmet edecek silahlar temin etti, şimdi de eski müttefiklerinden kurtulmaya çalışıyor.”

Arafi, “Dibeybe, iktidarın devredilmesi, devralınması veya hatta iktidardan çekilmesiyle ilgili herhangi bir tartışmada tek taraf olmak istiyor. Artık Libya sahnesinde önemli bir taraf ve muhatap haline geldi, ancak tüm bu hedeflere ulaşmak için önünde hâlâ uzun bir yol var. Zira diğer silahlı oluşumlar ellerindekileri Dibeybe ve ona bağlı silahlı gruplara kolay kolay teslim etmeyecektir” değerlendirmesinde bulundu.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.