Kirill… 'Putin'in patriği' mi, yoksa 'Tanrı'nın patriği' mi?

Rus Ortodoks Kilisesinin başı, "Russky Mir" adını taşıyan "yeni bir uluslararası durum" için milli bir projeden bahsediyor

Patrik Kirill ve Putin Rusya ve Ortodoks Kilisesi için ortak bir vizyona sahip / Fotoğraf: AP
Patrik Kirill ve Putin Rusya ve Ortodoks Kilisesi için ortak bir vizyona sahip / Fotoğraf: AP
TT

Kirill… 'Putin'in patriği' mi, yoksa 'Tanrı'nın patriği' mi?

Patrik Kirill ve Putin Rusya ve Ortodoks Kilisesi için ortak bir vizyona sahip / Fotoğraf: AP
Patrik Kirill ve Putin Rusya ve Ortodoks Kilisesi için ortak bir vizyona sahip / Fotoğraf: AP

Fiziksel görünümü ve güçlü yapısı, başında beyaz bir başlık, elinden düşmeyen ruhani gözetim asası ile bu adam, kadim Ortodoks Rusya'nın bağrından, Çar Romanov zamanından kopup gelmiş gibi duruyor.
Yaklaşık 70 yıllık komünizm, onun ruhunda hiçbir iz bırakmamış sanki. 
Seyirci, özellikle kimliğini ve bir din adamı olup olmadığını anlamak için yakından bir kişilik okuması yaptığında şaşırır; fakirlik, namus ve itaat yemini edip dünyanın göz boyayan süslerinden vazgeçen ve Rus Ortodoks Kilisesi pederlerinin çileci teolojisinin derinliğini yaşayan biri mi yoksa adeta Avrupa'nın, din savaşları döneminde tanıdığı benzer modelleri çağrıştıran bir derin siyaset adamı mı?

Kimdir bu Rus Patrik Kirill? Vazifesi sadece milyonlarca Rus Ortodoks ve etrafındakilerinin işleriyle ilgilenmek olan bir ruhani mi?
Yoksa Vladimir Putin ile özel bir işbirliği yapıp daha büyük bir Rus projesine ortak mı oldu?
Bu adam Sovyetler Birliği'nin dağılmasının, 20'nci yüzyılda bu dağılmada payı olanların affedilmez bir günahı olduğunda hala ısrarcı ve bu günahı işleyenleri biraz olsun unutmamış ve affetmemiş. 

Kirill ve ruhbanlığa doğru yolculuğu
Şarku'l Avsat'ın The Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Vladimir Mihailoviç Gundyayev, 1946 yılında rahip bir baba ile Almanca öğretmeni bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Bir rahip ailesi içine doğdu. Dedesi Vasily Stanoviç, 30'lu ve 40'lı yıllardaki kilise faaliyetleri sebebiyle Sovyet yetkililer tarafından defalarca zulüm ve hapse maruz kalan bir rahipti. 
Daha sonra Kirill adını seçecek olan Gundyayev, sekiz yıllık lise eğitimini bitirdi ve Leningrad Jeoloji Heyeti'nde haritacı olarak çalıştı.
Ancak 3 yıllık çalışma hayatından sonra kendisini sivil olarak göremedi ve mezun olup Leningrad Teoloji Akademisi'ne katılmak üzere teoloji okuluna kaydoldu. 
Küresel komünist nüfuzun doruk noktasında olduğu 1969 yılında Kirill, ruhbanlığı ve adanmayı tercih etti. Kutsal Kitaplar üzerine çalışmalar dünyasında büyük bir ustalık ortaya koymaya başladı ve 24 yaşında teoloji akademisinden onur derecesi ile mezun olarak dogmatik teoloji hocası oldu. 
Kirill, ülkesindeki ruhani vazife basamaklarını hızlı bir şekilde tırmanarak öğretim görevinin yanında bir de Leningrad ve Novgorod metropoliti piskopos Nicodemus'un şahsi sekreterliği ile teoloji okulunda birinci sınıf öğretmenliği görevlerine getirildi. 
1971 yılında Kirill, terfi ederek arhimandrit (küçük bir kasabadaki bir kilisenin denetçi başrahibi) oldu. Aynı yıl Cenevre'deki Dünya Kiliseler Konseyi'nde Moskova Patrikhanesi'nin temsilciliğini yaptı.
20 yıl içinde Kirill, arhimandrit rütbesinden metropolitliğe (çok sayıda cemaatten sorumlu piskopos) geçti. 
Komünizmden mevcut Rus rejimine geçiş döneminde Kirill, her pazar günü devlet televizyonunda yayınlanan Piskoposun Sözü adlı programın sunucusu olarak tanındı.
Bu programda vatandaşların sorularına cevaplar sunuyordu ki bu, büyük bir manevi eğitim rolü olarak değerlendirildi. 
5 Aralık 2008'de Rus Patrik II. Aleksi ölünce Kirill'in önünde 25 Ocak 2009'da Moskova ve tüm Rusya'nın patriği olma yolu açıldı. 

Piskoposluk görevi ve ardımdan siyasi bir çatlak
Kirill'in biyografi kitabı hakkında bilgisi olanlar onun 1995 yılından bu yana nasıl Rusya Federasyon Hükümeti ile sıkı bir şekilde çalıştığını ve pek çok istişare etkinliğine defalarca davet edildiğini bilirler.
Kirill, Çeçen Cumhuriyeti'nde yaşanan anlaşmazlıkların çözümünde ve kültürel faaliyetlerin düzenlenmesinde belirgin bir etkinlik gösterdi ve onun aktif katılımıyla Hıristiyanlığın 2000. doğum yılı kutlandı. 
Şurası çok açık ki Kirill'in başarıları, kendisine yönelik kıskançlığı da beraberinde getirdi. Kimileri Sovyet istihbaratı ile bağlantılı olduğuna dair söylentiler yayarak onu eski bir KGB ajanıymış gibi göstermeye çalıştı.
Kimileriyse tütün başta olmak üzere gümrüğe tabi malları ithal etmek isteyen gruplarla bağlantısı olduğunu söyledi.
Ancak tüm bu laflar gerek halktan gerek seçkinlerden olsun, Rusların kulağına gitmedi; provokasyon için planlanan propaganda kampanyaları olarak görüldü ve Kirill'in kilise kariyerini ve toplumsal rolünü etkilemedi. 
1991 ve 1993 yılları arasında Rusya'da yaşanan siyasi kargaşa sürecinde Metropolit Kirill, barışı korumada aktif bir konum üstlendi ve 1993 yılında Evrensel Rus Halk Katedrali'nin inşasını başlattı. 
1995'ten 1997 yılına kadar Moskova Patrikhanesi'nin artan siyasi etkinliği sebebiyle Kilise Dış ve İç İlişkiler Dairesi artan bir etki ve şöhret kazandı; o kadar ki dairenin başkanı basında "dışişleri bakanı" ve bazen de Rus kilisesinin "başbakanı" olarak anılmaya başladı. 
2003 yılında Patrik II. Aleksi ciddi bir şekilde hasta düştüğünde Rus Ortodoks Kilisesinin üst düzey liderliğinde gerçekleşen bir "fertler devrimi" ile Kirill'in konumu büyük oranda güçlendi. 
Kısa bir süre sonra pederlik tahtı için verilen mücadelede Metropolit Kirill'in ciddi rakipleri olarak görülen iki etkili piskopos Sergius ve Methodius görevlerinden alındı.
Kirill, temel bilgilere son derece vâkıf olmanın yanı sıra yüksek zekaya sahip biri olarak tanınır; 600'den fazla yazı yayımlamış ve çok sayıda kitap yazdı. 
Kirill, Halklar Arasında Dostluk Madalyası ve Vatan İçin Liyakat Madalyası gibi Rusya dışında ve içinde birçok ödüle layık görüldü.
2002 yılında "Yılın Adamı" unvanını alırken 2004 yılında da "Rus Ulusal Olympus" ödülünü kazandı.
Keza "Şeref ve Cesaret" madalyası ile Birinci Dereceden En Büyük Peder Madalyası da aldı. 

Rusya'nın patriği ve kutsal savaş zamanı
Dini ve siyasi bir karışım olması itibarıyla Kirill'in, Rusya'nın askeri operasyonlarını yakından veya uzaktan desteklediği açıkça görülüyordu.
Onun desteği önce, Ukrayna'nın doğusundaki Kırım yarımadasındaki Rus operasyonlarında, daha sonra da radikal İslamcılığın ilerleyişini durdurmak amacıyla Rusya'nın Suriye'ye müdahalesini kutsamasında kendini gösterdi. 
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısında Kirill, güçlü bir destekçi olarak değerlendirildi; özellikle de krizin başlarında, bu yaşananların Batı'nın çöküşüne karşı medeniyet savaşının bir parçası olduğunu açıkladığında. 
Savaşın başlarında Kirill, bir konuşma yaparak Ruslara, "yetkililer etrafında bir araya gelip dış ve iç düşmanları püskürtme" çağrısı yaptı.
Başka bir konuşmasında ise Rusya için verilen savaşın kutsal olduğuna, metafizik öneme sahip olacağına, Ukrayna'nın işgalinin ebedi bir kurtuluş meselesi olduğuna işaret ederek bu savaşı, Kilise ile Deccal Mesih arasındaki bir çekişmeye benzetti ve Rus güçlerin savaştığı şeylerden birinin de eşcinsel yürüyüşler olduğunu iddia etti. 
Kirill, Ukrayna savaşını, özellikle Batı liberalizmi tehlikesi ve onun Ortodoks kültürüne yönelik tecavüzüne karşı bir tür dini savaş olarak tanımladı. 
Kirill, Putin dönemini ise bir "mucize" olarak niteliyor. O, Kremlin'in efendisini siyasi açıdan desteklerken bazıları onu Rusya'daki yetkililerin güçlü kültürel kolu olarak görüyor.
Nitekim muhafazakâr bir yaklaşım benimsiyor ve Rus toplumunu, özellikle de cinsel azınlıkların haklarını kabul etmek bakımından, Batı'nın kültürel etkilerinden koruma çağrısı yapıyor.

Kirill, Rusya'nın yeni muhafazakâr düşüncesinin lideri mi?
Bu, Rus basınının tarifi. Onun Rus imparatorluğunun dirilmesi gerektiği konusunda Putin ile aynı görüşü paylaştığı düşünülüyor. 
Russky Mir projesi için Putin'in adamı
Rus Dini Haber Ajansı'ndan gazeteci Jack Jenkins'e göre, "Ukrayna'ya karşı savaş Rusya'nın, muhafazakâr dini değerleri Rus milliyetçiliği ile ilişkilendirmek suretiyle Putin'in jeopolitik emellerini Hıristiyan inancına bağlamak için on yılı aşkın bir süredir gösterdiği çabaların doruk noktasıdır; özellikle de Rus Kilisesi birçok Doğru Avrupa ülkesinde büyük bir nüfuz ve etkiye sahipken."
Kirill, söz konusu ülkelerin halklarının medeni Rus dairesine mensup olup Rus halkının bir parçası olduğunu savunan görüşü destekliyor. 
Jenkins'in ifadeleri, "yeni bir enternasyonallik arayışındaki Rusya" fikrine ya da Russky Mir, yani daha büyük bir Rus dünyası denen şeye yaklaştırıyor.
Bu önermede medya ve siyaset sektörlerinde faaliyet gösteren hükümet ve Putin yanlısı tüm organlar, ulusal ruhu yayma ve Rus geleneklerinin değerini en üst düzeye çıkarma konusunda aktif olarak çalışıyor.
Bu plan aynı zamanda, ahlaki değerlere tutunma ve Rusya ile Batı arasında patlak veren Soğuk Savaş'taki yenilgi duygusunun getirdiği tüm olumsuzluklardan kurtulmaya çağırıyor. 
Bu plan, Rus Ortodoks Kilisesinin gözetiminde yürütülüyor. Kilise, gölgesinde bu yeni ideolojinin inşa edildiği bir şemsiye olarak değerlendiriliyor.
Öyle bir şemsiye ki Slav halkları birliğinin korunmasında ve Hıristiyan dininin aktarılmasında üstünlüğü elinde tutuyor. 
Bu Rus ideolojisini kuranların gözünde Avrupalı toplumlar, tarihsel olarak Hıristiyanlık, devlet egemenliği ve ahlaki değerler sonrası bir süreçten geçiyormuş gibi. 
Putin, Moskova'yı değerler için merkez ve sağcı ve milliyetçi fikirleri muştulayan uluslararası bir kuruluş için karargâh haline getirmeye çalışıyor.
Dünya hükümetlerini de kendi halklarının kültürel ve ahlaki mirasını, hayat tarzlarını ve dini kaidelerini korumaya yönelik taahhütlerinin altını çizmeye davet ediyor.
Bir diğer ifadeyle, kültürel çoğulculuk, toplumsal özgürleşme ve tam eşitlik başlıkları altında parçalanıp ahlaki olarak ayrışan toplumlar olgusunu sınırlandırma çağrısında bulunan sağcı ve muhafazakâr akımların bir araya geldiği uluslararası bir örgüt kuruyor.  

Kirill, Kremlin'in planlarının merkezinde yer alan milli ideolojinin esaslı bir parçası haline mi geldi?
Böylesi bir rol, Roma Katolik Kilisesinin atan kalbi Vatikan başta olmak üzere, gelişmiş Hıristiyan dini şehirleri tarafından memnuniyetle mi yoksa muhalefetle mi karşılanıyor?

Papa Francis ile bir çatışma ve Kirill
Önceki önerme bizi bir "Moskopiyen" inanç metropolünün Vatikan'ın somut bir eşdeğeri veya kutupsal bir muadili olarak ortaya çıkıp yükselmesi için çalışan kişilerin var olduğu gerçeğine taşıyor; her ne kadar Vatikan, çatışmayla bu kısımdan veya o bakış açısından ilgilenmese de.
Bununla birlikte Ukrayna krizi, Vatikan ve Rus Patrikhanesi'ni keskin bir şekilde ruhani ve ahlaki bir çatışmaya soktu. 
17 Mart 2022'de, yani Rusya'nın Ukrayna'daki askeri operasyonlarının üzerinden yaklaşık 3 hafta geçtikten sonra Papa Francis, Patrik Kirill ile görüntülü bir görüşme gerçekleştirdi. 
Francis'e göre Kilisenin, Mesih dili, yani barışçıl bir dil kullanması gerekirdi; siyasi bir dil, yani savaş ve çatışma dili değil. 
Romalı Papaz, halkın çobanı olarak kendisinin ve Kirill'in rolünden ve barışa yardımcı olmak ve acı çekenlere destek vermek için nasıl çabalarını birleştirmeleri gerektiğinden bahsetti. 
Ve Francis, Kirill'den ateşkes için çaba ve yardım talep etti. Satır aralarında da onu, müzakerelere alan açmak ve Rus halkı ile Ukrayna'da bombalanıp ölen insanların kanı için ağır bedeller ödemeyi durdurmak adına Putin ile ilişkisini ve onu etkileme gücünü kullanmaya teşvik etti. 
Francis, "savaşların her zaman zalim olduğunu", zira bedelini Allah'ın halkının ödediğini, yüreklerimizin ölen çocuklar ve kadınlar ile tüm savaş kurbanları karşısında ağlamaktan başka bir şey yapamadığını vurguladı.
Beyaz kıyafet içindeki Papa, Rus Patrik ile konuşmasını şöyle sona erdirdi: Savaş asla bir yol değildir ve birleştiren ruh, dini önderlerden savaş sebebiyle acı çeken halklara yardım etmelerini talep eder.

Peki Kirill'in Francis'in tüm bu sözlerine cevabı ne oldu?
Geçen mayıs ayında İtalyan Corriere della Sera gazetesine verdiği demeçte Roma Papası, Kirill'in 20 dakika boyunca elindeki bir kâğıttan savaşı haklı çıkaran her türlü şeyi okuduğunu belirtti. 
Francis, mevcut durumda Kirill'in tutumunu değiştirmede başarısız oldu.
Halbuki Moskova'ya gidip Putin'le görüşmeye ve savaşı durdurmak için çalışmaya hazır olduğunu göstermişti.
Başbakan Kardinal Pietro Parolin'den de Putin'e bu doğrultuda bir mektup göndermesini istemişti. 
Daha sonra yine mayıs ayında Rus Kilisesi, Francis'in, sunak ve Kremlin hizmetkârı hakkındaki söylemlerinin kabul edilemez olduğunu savundu.
Rus Patrikhanesi, bu gibi açıklamaların iki kilise arasındaki diyaloğa zarar vereceği konusunda uyarıda bulundu. 
Francis'in, "Bizler sunağın hizmetkârıyız, siyasetin veya Kremlin'in değil" sözü Kirill'i öfkelendirdi.
Bu söz, dünya basını tarafından Kirill'in, "sunağın hizmetkârı" değil, "Putin'in hizmetkârı" olduğu şeklinde dillendirildi. 

Kirill, II. Urban mı?
Birçok gözlemci bugün şu soruyu soruyor:
Kirill, döneminde Haçlı Savaşları başlayan Papa II. Urban'ın (1042-1099) modern versiyonu mu?  
Bu soru, Kirill'in son açıklamalarına karşı dile getirildi. Bu ayın 7'sinde düzenlenen (Ortodoks mezhebine göre) Son Noel Ayini sırasında Kirill, "Rusya, dünyayı faşizm belasından nasıl kurtardıysa bugün de manevi ve ahlaki bir krizin içinde gitgide boğulan dünyanın kurtulması için yine öyle yardım etmesi gerekiyor. II. Dünya Savaşı'nda Rusya bizzat, dünyayı korkunç faşizm salgınından kurtarmış ve Rusya'nın ön saflardaki fedakârlıkları sayesinde zafere ulaşılmıştı" ifadelerini kullandı.
Kirill konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Belki de bizi böyle korkunç fedakârlıklara iten Rab, manevi yaşamımız ile imanımız, inançla bilgiyi birleştirmek ve inancı tüm kamusal alanlara yaymak yoluyla bunu sağlamaya davet ediyor. Faşizmi yendiğimiz gibi dünyanın kurtuluşu bulmasına da yardımcı olabiliriz."

Bu, Ukrayna savaşı ile Rusya'nın başka savaşlarını sürdürme çağrısı mı?
Daha önce, geçtiğimiz eylül ayının sonunda Patrik Kirill, ölümden korkmamaya teşvik etti. 
Rusya Başkanı'nın ilan ettiği, yedek güçlerin kısmi seferberlik zamanıydı. 
Kirill, askerlere yönelik mesajında şöyle diyordu:
"Askeri vazifeni yerine getirmek için cesaretle git. Unutma ki vatanın için ölürsen O'nun krallığında, ihtişamında ve ebedi hayatında Tanrı ile birlikte olacaksın."

Bu nağme, dünyadaki din savaşlarının seyrini canlandırmıyor mu?
İnsanın, "Putin'in patriği" mi yoksa "Rabbin patriği" mi karşısında olduğunu tam olarak anlaması zor.



ABD'nin Suriye ile ilgili kararlı tutumu İran'ın bölgesel yenilgisini sağlamlaştırıyor

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera Riyad'da bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera Riyad'da bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (SPA)
TT

ABD'nin Suriye ile ilgili kararlı tutumu İran'ın bölgesel yenilgisini sağlamlaştırıyor

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera Riyad'da bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera Riyad'da bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (SPA)

James Jeffrey

ABD Başkanı Donald Trump, 13 Mayıs’ta Riyad’a yaptığı ziyaret sırasında Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırıldığını açıkladı ve ertesi gün Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile bir araya geldi. Trump, açıklamasında ayrıntılara yer vermezken Suriye’ye yükselmesi ve gelişmesi için yeni bir şans verme konusundaki kararlılığını vurguladı.

Ancak stratejik ağırlığına rağmen aynı ölçüde dikkat çekmeyen bir husus daha var. O da bu hamlenin ABD yönetimi içindeki derin bir anlaşmazlığı çözerken, bir tarafta ABD ve İsrail, diğer tarafta ABD’nin Arap, Türk ve Avrupalı müttefikleri arasındaki çatlağı kapatması. Daha da önemlisi, İran'ın zayıf ve bölünmüş bir Suriye'yi ‘Şii hilalini’ yeniden kurmak için kullanma hevesinin kursağında bıraktı.

Bu karar, İran ve vekilleri için bazı gerilemelerin doruk noktası olması ve uluslararası toplumun Ortadoğu meseleleri etrafında birleşmesine katkıda bulunması nedeniyle tarihi bir etkiye sahip.

İsrail, Suriye’nin ‘şeriatçı’ hükümetine ve onun müttefiki Türkiye'ye yönelik saldırgan tutumu nedeniyle tecrit edilmiş gibi görünse de aşırı sağcı Dışişleri Bakanı Gideon Saar’ın son zamanlarda yaptığı daha olumlu açıklamaların yanında özellikle Azerbaycan'da yapılan ve Suriye dosyası üzerinden Ankara ile gerilimi azaltmayı amaçlayan görüşmelerde somutlaşan tutumunda değişiklik belirtileri göstermeye başladı. Ancak en önemli değişim, Trump'ın Suriye'deki İran etkisine yönelik ilmiği sıkılaştırma ve İsrail ordusunun bir cephedeki askeri varlığını azaltmasına izin verme hamlesiydi. Bu hamle, İsrail'deki güvenlik hissini arttırdı ve daha geniş bölgesel istikrara katkıda bulundu.

Ancak ABD ve Suriye dışişleri bakanları arasında bu hafta Türkiye'de yapılması planlanan görüşme ile başlayacak olan çözüme giden yol halen uzun ve meşakkatli. Şimdiye kadar yaptırımların ABD Kongresi tarafından resmi olarak ne zaman kaldırılacağına dair net bir işaret verilmedi. Çünkü bu Trump'ın hızlı bir şekilde onaylayabildiği başkanlık kararından farklı bir durum. ABD Kongresi’nin alacağı karar daha uzun bir yasama süreci gerektiriyor. ABD Kongresi'nden gelen ilk tepkiler olumlu olsa da ayrıntılar önemini koruyor.

Bu arada Washington, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’ya bağlı Heyet Tahriru’ş-Şam’ı halen terör örgütü olarak listelerken Suriye'yi halen terörizmin devlet sponsoru olarak görüyor ve Şera’nın liderliğindeki yeni hükümeti resmi olarak tanımıyor. Ayrıca, Brüksel'deki görüşmesi sırasında Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani’ye iletilen ABD'nin talepler listesi halen görüşülmeye ve takip edilmeye devam ediyor. Şeybani'nin ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile yapacağı görüşmede bu temel talepler üzerinde durulması bekleniyor.

İsrail, Dürziler üzerinden Suriye’nin güneyindeki nüfuzu veya belki de Şera’nın kendisiyle yeni ortaya çıkan iletişim kanalları aracılığıyla rakibi Türkiye'ye karşı halen etkili olan bir kozu elinde tutuyor.

ABD’nin taleplerini sıraladığı liste, çok çeşitli güvenlik konularını içeriyor. Şam'a kayıp ABD vatandaşlarının bulunması ve Beşşar Esed rejiminin elindeki kimyasal silahlar ve diğer kitle imha silahlarıyla ilgili çözüm bekleyen meselelerin çözüme kavuşturulması için iş birliği çağrısında bulunarak başlayan listedeki talepler arasında DEAŞ’a karşı hem operasyonel olarak hem de el-Hol Mülteci Kampı’nda ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki diğer kamplarda tutulan tutuklularla ilgili olarak koordinasyon sağlanması da yer alıyor. Washington ayrıca ABD güçlerine Suriye genelinde terörle mücadele operasyonları yürütme ve İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve Hizbullah'tan on yıllardır Suriye'de bulunan Filistinli gruplara kadar geniş bir yelpazede terörist olarak sınıflandırılan örgütlerle mücadele etme özgürlüğü verilmesini talep ediyor.

juık
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Riyad'da bir araya geldiler, 14 Mayıs 2025 (SPA)

ABD ayrıca azınlıklara karşı baskıcı uygulamalardan kaçınılması, kapsayıcı ve çeşitliliğin olduğu bir hükümet kurulması ve önemli makamlardaki yabancı uyruklu cihatçı unsurların temizlenmesi için güvenlik birimlerinin yeniden yapılandırılması gerektiğini vurguluyor. Başkan Trump ayrıca Cumhurbaşkanı Şera’yı ‘Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’na katılmaya ve İsrail'i tanımaya çağırdı. Suriye’nin Abraham Anlaşması'na katılması şu an için ulaşılamaz gibi görünse de Cumhurbaşkanı Şera'nın Suriye ve İsrail arasındaki 1974 tarihli Ayrılma Anlaşması ile ilgilendiği de ortada.

Başkanlık kararının cesurluğuna rağmen, birçok önemli ayrıntı çözülmeyi bekliyor. Trump yönetiminin Cumhurbaşkanı eş-Şera ve HTŞ hakkındaki kuşkuları henüz dağılmış değil. Bu da herhangi bir siyasi zafer ilan etmeden önce bir dereceye kadar ihtiyatlı olmayı gerektiriyor. Başkanlık kararının cesurluğuna rağmen, birçok önemli ayrıntı açıklanmayı bekliyor. Trump’ın açıklamasının yarattığı toz ve duman dağıldıkça analistler yeni Suriye hükümeti üzerinde en önde gelen müttefiki Türkiye’nin mi, Suudi Arabistan’ın mı, yoksa ABD’nin mi daha etkili olacağını merak etmeye başlayacaklar.

csdfvghy
Lübnan'daki Hizbullah tarafından yönetilen İmam Mehdi İzcileri'nden kız öğrenciler, Lübnan'ın güneyinde, eski Suriye rejimi saflarında savaşırken öldürülen Hizbullah komutanı Ali Feyyad'ın fotoğraflarını tutarken, 6 Mart 2016 (Reuters)

Öte yandan İsrail, Dürziler üzerinden Suriye’nin güneyindeki nüfuzu veya belki de Şera’nın kendisiyle yeni ortaya çıkan iletişim kanalları aracılığıyla rakibi Türkiye'ye karşı halen etkili olan bir kozu elinde tutuyor.

Son olarak Rusya, Suriye denkleminde göz ardı edilemeyecek bir faktör. Beşşar Esed rejiminin düşmesi, özellikle de 2019 yılında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Bakan Pompeo'nun Rusya ziyareti sırasında sunduğu, ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye’deki savaşı sona erdirecek uzlaşma önerisini reddetmesinin Moskova için acı verici bir jeostratejik darbe oldu. O tarihten bu yana Rusya, Lazkiye yakınlarındaki askeri üslerini korumak amacıyla Şam ile görüşmeler yürütüyor. Moskova ve yeni Suriye hükümeti arasında savaş sırasında gelişen düşmanlığa rağmen, her iki taraf da pragmatik davranıyor ve bu görüşmelerin pratik anlaşmalara yol açabileceğine inanıyor.

Başkanlık muafiyetleri, insani yardım sağlanması veya sınırlı kalkınma projelerinin finanse edilmesi için geçici kolaylıklar sağlasa da uluslararası iş dünyasının uzun vadeli yatırımlar yapması için ihtiyaç duyduğu istikrarlı yasal çerçeveyi oluşturmuyor.

Öte yan hem Ankara hem de Tel Aviv, Moskova'nın Suriye dosyasındaki dengelerde potansiyel bir rolü olduğunu düşündüklerinden Rusların Suriye'yi terk etmesine yönelik gerçek bir talepte bulunmuyorlar. Özellikle Türkiye'nin güvenlik, diplomasi ve ekonomiyle ilgili diğer çıkarlarının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’nın Suriye’deki askeri üslerinin varlığı gibi küçük bir mesele için taviz vermeye istekli görünmüyor. Trump'ın ‘Yeni Suriye’ yaklaşımını benimsediği şu günlerde, Rusya'ya yönelik tutumu özel bir önem taşıyor. Bu da ABD'nin geniş desteğine sahip olan Ukrayna konusunda devam eden müzakerelerde etkili bir kart olarak kullanılabilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump'ın kararına ilişkin jeopolitik arka plan ne olursa olsun, yaptırımların kaldırılması Suriye halkı için büyük bir kazanım. Aynı zamanda ülkenin kaos ve yeniden iç savaşa sürüklenmekten kaçınmasının ardından karşılaştığı en büyük zorluk olan yeniden inşa çabaları için gerçek bir umut penceresi açıyor. Dünya Bankası on dört yıllık savaşın altyapı ve ekonomiye 400 milyar dolardan fazla zarar verdiğini tahmin ediyor. Çatışma, komşu ülkeler ve Avrupa'daki altı milyondan fazla mülteci de dahil olmak üzere Suriyelilerin neredeyse yarısını yerinden etti. ABD’nin Caesar (Sezar) Yasası çerçevesinde Suriye’ye uyguladığı katı yaptırımların devam etmesiyle birlikte, ABD’nin mevcut ya da gelecekteki yönetimleri tarafından yasal olarak soruşturmaya uğrama korkusu nedeniyle Suriye’ye yardım ulaştırma imkanları da oldukça sınırlı.

cfdvbgh
Suriye'nin başkenti Şam'ın eteklerindeki bir Captagon (uyuşturucu hap) fabrikasının içinde kimyasal madde içeren kutular, 12 Aralık 2024 (Reuters)

Başkanlık muafiyetleri, insani yardım sağlanması veya sınırlı kalkınma projelerinin finanse edilmesi için geçici kolaylıklar sağlasa da ülkenin yeniden inşası için en önemli ve etkili yol olan uluslararası iş dünyasının uzun vadeli yatırımlar yapması için ihtiyaç duyduğu istikrarlı yasal çerçeveyi oluşturmuyor. Zira iş dünyası, istikrarlı ve güvenli bir ortama ihtiyaç duyar, ancak bu geçici muafiyetlerle sağlanamaz.

Sonuç olarak İran'ın bölgesel yenilgisinden DEAŞ’ın neredeyse tamamen ortadan kaldırılmasına ve Türkiye'deki PKK terör örgütünün feshedildiğinin açıklanmasına kadar son dönemde hız kazanan dramatik bölgesel gelişmelerle birlikte Suriye'nin çevresiyle yeniden bütünleşmesi, daha müreffeh, daha istikrarlı ve daha barışçıl bir Ortadoğu'ya giden yolu açabilecek yeni bir sayfa açmak için gerçek bir fırsat gibi görünüyor.