Rusya, Doğu Ukrayna’da sivilleri hedef aldığını inkar ediyor

Moskova, ‘Batı'nın tanklarını’ tehdit ederek Solidar'daki bir saldırının engellendiğini ve Kırım'da bazı SİHA’ların düşürüldüğünü açıkladı

Ukrayna'nın doğusundaki Dnipro'da bombardıman sonrası bir apartmanın molozları arasında çalışan kurtarma ekipleri (AFP)
Ukrayna'nın doğusundaki Dnipro'da bombardıman sonrası bir apartmanın molozları arasında çalışan kurtarma ekipleri (AFP)
TT

Rusya, Doğu Ukrayna’da sivilleri hedef aldığını inkar ediyor

Ukrayna'nın doğusundaki Dnipro'da bombardıman sonrası bir apartmanın molozları arasında çalışan kurtarma ekipleri (AFP)
Ukrayna'nın doğusundaki Dnipro'da bombardıman sonrası bir apartmanın molozları arasında çalışan kurtarma ekipleri (AFP)

Kremlin, Rus işgal güçlerinin Ukrayna’nın doğusundaki Dnipro’da cumartesi günü düzenlenen bombardımanda en az 36 kişinin öldüğü apartmanı hedef aldığını inkar etti. Kremlin yaptığı açıklamada Moskova'nın yalnızca askeri hedefleri bombaladığını öne sürdü.
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, düzenlediği basın toplantısında, “Rusya ordusu konutları ve sivil tesisleri bombalamıyor, askeri hedefleri bombalıyor” ifadelerini kullandı. Peskov, Ukrayna hava savunma sisteminden ateşlenen bir füzenin apartmana düşmüş olabileceğini de iddia etti.
Buna karşın Avrupa Birliği (AB) dönem başkanı İsveç’ten yapılan açıklamada, Rusya’nın hafta sonu Dnipro'da sivil bir apartmanı hedef alan bombardımanının ‘savaş suçu’ teşkil ettiğinden bahsedildi. İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, düzenlediği basın toplantısında, “İsveç hükümeti, cumartesi günü Dnipro’daki bir konut binasına düzenlenen füze saldırısı da dahil olmak üzere, Rusların sivillere yönelik devam eden sistematik saldırısını en güçlü şekilde kınıyor. Sivillere yönelik kasıtlı saldırılar savaş suçudur” açıklamasında bulundu.
Öte yandan Kremlin, başta Birleşik Krallık ve Polonya olmak üzere Batı ülkelerinin Ukrayna'ya teslim etmeyi planladığı tankları ‘yakma’ sözü verdi. Kremlin Sözcüsü Peskov, dün basınla yaptığı günlük görüşmesinde, “Bu tanklar yanıyor ve diğerleri gibi yanacak” dedi. Almanya da Ukrayna'ya ağır tanklardan göndermeyi planladığını açıkladı. Londra ise Kiev’e ‘önümüzdeki haftalarda’ 14 Challenger 2 tankından oluşan bir filo göndereceği taahhüdünde bulundu.
Peskov, Kremlin'in, Rus paramiliter grup Wagner ile Rusya ordusu arasında büyük anlaşmazlıklar olduğuna ilişkin bilgiler hakkındaki ilk yorumunda, “Rusya Savunma Bakanlığı ile Wagner Grubu arasında anlaşmazlık olduğu iddiaları, Rusya'nın düşmanlarının bilgi manipülasyonunun ürünüdür” dedi.
Rusya Savunma Bakanlığı ile Wagner Grubu arasındaki anlaşmazlığın esasen yalnızca medyada öne sürülen bir iddiadan ibaret olduğunun altını çizen Peskov, “Halkımız kahramanlarının kim olduğunu bilmeli. Ordumuzda görev yapan ve bu kahramanlıkları gösterenleri tanımalı. Wagner Grubu’nun kahramanlarını bilmeli ki, onları sonsuza dek hatırlayacağız” şeklinde konuştu. Anlaşmazlık iddialarını yayanların Rusya karşıtları olduğunu söyleyen Peskov, Rusya ordusu ve Wagner Grubu'nun ortak görevler yürüttüğünü ve herkesin vatanı için savaştığını vurguladı.
Bunun yanında Moskova dün, Kırım’ın Sivastopol kentine büyük bir silahlı insansız hava aracı (SİHA) filosuyla düzenlenen saldırıyı püskürttüğünü açıkladı. Moskova, saldırı sırasında Rusya'nın kentteki Karadeniz’e bakan en büyük deniz üssünün hedef alındığını belirtti. Rusya yönetimindeki Kırım'ın Sivastopol kentinin valisi Mihail Razvozayev, Sivastopol üssünün ve Karadeniz Filosu’nun hava savunma sistemlerinin deniz üzerinde 7 adet SİHA’yı düşürmeyi başardığını duyurdu. Razvozayev, Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, ‘kentte ve kıyı bölgesinde hiçbir tesisin zarar görmediğini ve tüm SİHA’ların deniz üzerindeyken düşürüldüğünü’ yazdı. Valiye göre Kiev, ‘bu başarısız saldırıyı’ başka bir başarı olarak sunmaya çalıştı.
Kiev tarafının Sivastopol’da patlamalar olduğunu yazıp teyit edilmesini istediklerini söyleyen Razvozayev, “Kimsenin size bir şey göndermeyeceğini garanti ediyoruz, kentin tüm köşeleri sessiz” ifadelerini kullandı. Hava sahasının kontrolünün devam ettiğini belirten Razvozayev, “Tüm operasyonel hizmetler hazır. Yalnızca resmi bilgilere güvenin” dedi. Ukrayna ordusu, geçtiğimiz aylarda SİHA’larla Kırım’a birkaç saldırı düzenlemişti.
Moskova, Ukrayna ordusunun Donetsk’i güçlü bir füze saldırısıyla hedef aldığını duyurdu. Moskova’dan yapılan açıklamada, Ukrayna füzelerinin yerleşim yerlerine zarar verdiği bildirildi. Donetsk’in yerel yetkililerine göre Ukrayna ordusu, dün sabah Donetsk’in Kalininsky bölgesini toplam 57 füze ile hedef aldı. Yetkililer, Donetsk'in yanı sıra Makeyevka, Horlivka, Yasinovataya ve Cherokaya Balka kentlerinin de bombardımana maruz kaldığını eklediler.
Diğer taraftan Rusya'nın ilhak ettiği Zaporijya bölgesine atadığı yetkili Evgeniy Balitskiy, Zaporijya bölgesinde geriye kalan toprakların özgürleştirilmesi sürecinin önümüzdeki baharda başlayacağını öne sürdü.
Crimea 24 televizyonuna konuşan Balitskiy, “Zaporijya bölgesinin tamamen özgürleştirilmesine önümüzdeki baharda başlayabileceğimizden eminiz. Ancak bahardan önce başlanabileceğini sanmıyorum. Hangi güçlerle karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Tamamı Batı ülkelerinden oluşuyor” dedi. Zaporijya ‘nın ele geçirilmesinin kolay olmayacağına inandığını belirten Balitskiy, “Pek çok çalışmanın yapılması ve güvenli sokaklar için verilen mücadelede çok sayıda mayının temizlenmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Moskova geçtiğimiz sonbaharda Ukrayna’nın Zaporijya dahil dört bölgesini ilhak etse de Rus güçleri Zaporijya’nın yaklaşık yüzde 65'ini fiilen kontrol ediyor.
Moskova’nın, son günlerde neredeyse tüm Ukrayna topraklarını hedef alan geniş çaplı bombardımanlarının bir parçası olarak bölgeye yönelik füze saldırılarını artırması dikkati çekti. Askeri verilere göre Rusya ordusu, cumartesi gününden bu yana Zaporijya'ya 8 kez füzeli saldırı düzenledi. Rusya ordusu, füze saldırılarının Ukrayna’ya ait askeri mühimmat depolarını ve Ukrayna ordusu tarafından saldırı için kullanılan altyapı tesislerini hedef aldığını açıkladı.
Öte yandan dün basında yer alan haberlere göre Solidar ve Bahmut şehirleri civarındaki Ukrayna ordusunun bazı birlikleri mühimmat yetersizliği nedeniyle bölgeyi terk etmeye başladı. Moskova, iki gün önce, Solidar’ın kontrolünü ele geçirdiğini ve Bahmut’a doğru ilerlediği duyurdu.
Ukrayna tarafından teyit edilmeyen verilere göre Ukrayna ordusunun iki birliği, ‘mühimmat yetersizliği’ nedeniyle Bahmut ve Solidar’daki cephe hattını terk etti. Ukrayna'dan bağımsızlığını tek taraflı ilan eden sözde Luhansk Halk Cumhuriyeti'nde (LHC) askeri analist olarak görev yapan Albay Vitaly Kiselyov, pazartesi günü Rusya ordusunun İngiltere’de eğitim almış seçkin Ukrayna güçlerinin Solidar’a onlarca araçla sızma girişimini engellediğini duyurdu.
Şarku’l Avsat’ın Rusya resmi haber ajansı TASS’tan aktardığı habere göre ajansa konuşan Albay Kiselyov, Ukrayna güçlerinin yaklaşık 300 ila 400 üyesinin Solidar’a saldırmaya ve Rusya ordusuna karşı savaşmaya devam etmeye çalıştığını söyledi. Albay Kiselyov, saldıran birliklerin, Ukrayna ordusunun seçkinlerinden 46. ve 77. çıkarma tugaylarından olduklarını belirtirken üyelerinin İngiltere'de eğitim aldıklarına dikkati çekti.
Öte yandan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Dönem Başkanı ve Kuzey Makedonya Dışişleri Bakanı Bujar Osmani, 9 saatlik tren yolculuğuyla geldiği Kiev'de Ukraynalı liderlerle ç çok sayıda görüşme gerçekleştirmesi bekleniyor. Osmani Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “9 saatlik uzun bir tren yolculuğunun ardından Kiev'e ulaştık. Ukraynalı liderlerle bölgede güvenlik ve istikrarı artırmanın ve insanlara yardım etmenin yollarını tartışmak için verimli toplantılar yapmayı sabırsızlıkla bekliyoruz” yazdı. Osmani'nin Kiev ziyareti, AGİT başkanı olarak yaptığı ilk resmi ziyaret oldu.
Ziyarette Rusya'nın AGİT üyeliği konusunun gündeme gelmesi bekleniyor. AGİT Genel Sekreteri Helga Schmid, Rusya'nın AGİT üyeliğinden çıkarılması çağrısında bulunan Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba’nın talebine cevaben ‘Rusya'nın AGİT dışında tutulamayacağı’ açıklamasında bulunmuştu. Kuleba, Moskova'nın AGİT üyesi olarak kalmasının AGİT’i sona erdireceğini ve baltalanacağını da sözlerine ekledi.
Buna karşın Schmid, Rusya’nın AGİT üyesi olarak kalması gerektiğini, çünkü aynı masada oturmanın karşılıklı diplomatik nezaket anlamına gelmediğini ve bir gün Moskova ile yeniden müzakere kanallarının kurulması gerekeceğini vurguladı. Schmid, AGİT’in, Avrupa’nın güvenliği için önemli tüm ülkeleri aynı çatı altında buluşturan tek güvenlik teşkilatı olduğuna dikkati çekti.



Naim Kasım ve Halil el-Hayya'nın konuşmaları arasında

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)
TT

Naim Kasım ve Halil el-Hayya'nın konuşmaları arasında

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)

Macid Kayali

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım konuşmasını içinde bulunduğumuz kasım ayının 20’sinde yaptı. Ardından Halil el-Hayya'nın aynı ayın 21'indeki konuşması geldi. Halil Hayya, İsrail'in Siyasi Büro'nun eski başkanlarına (İsmail Heniyye ve Yahya Sinvar) zaman ve içerik açısından birbirine yakın dönemlerde düzenlediği suikastların ardından Hamas liderleri arasında en önde gelen konuma yerleşti.

Son 20 yılda “direniş ve karşı koyma” ekseninin ön saflarında yer alan, “örümcek ipliğinden daha zayıf” ve çöküşün eşiğinde olduğu varsayılan bir devlet olan İsrail'in varlığına meydan okuyan bu iki hareket, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı saldırısının ve Hizbullah’ın Gazze’ye destek cephesini açmasının ardından, İsrail saldırılarının merkezinde oldular. Gerek Aksa Tufanı gerek destek cephesi, arenalar birliği ile karşılıklı ordular ve füzeler fırlatma fikrine dayanıyordu.

Ancak yaklaşık 14 ay sonra ortaya çıkan sonuç, Filistinliler ve Lübnanlılar için yeni, korkunç bir Nekbe’yi (felaketi) açığa çıkardı. İsrail'in hayali “angajman kurallarını” umursamadığı, “uzun süreli bir savaş" yürütebileceği, yüksek insani ve ekonomik maliyetlere katlanabilecek kapasitede olduğu, Aksa Tufanı günündeki yenilgisini ve askeri, istihbari ve insani kayıplarını, Filistinlilerin durumunu, Lübnan ve belki de Suriye ve Irak'ın durumunu değiştirmeye çalışacak bir fırsata dönüştürebileceği ve İran'ı dizginleyebileceği görüldü.

Sonuç olarak, Gazze’ye yönelik abluka kalkacağına kendisi harabeye döndü ve acımasız bir askeri işgale maruz kaldı. Yaklaşık 2 milyon Filistinli, asgari yaşam standartlarından yoksun, hapishane benzeri izole alanlarda yaşıyor. Bu durum artık Güney Lübnan'ı, Beyrut'un güney banliyösünü ve Bekaa Vadisi'ndeki bazı bölgeleri de kapsıyor. İsrail zayıflamak yerine kurulduğu günden bu yana her zamankinden daha güçlü hale geldi. Bu mücadele aynı zamanda İsraillileri birleştirdi ve İsrail'in ABD ile ilişkilerini eskisinden daha da güçlendirdi.

Sorun şu ki, Hamas ve Hizbullah'ın geri kalan liderleri tüm bunları henüz idrak etmiş değiller. Halen bir tür inat ve gerçeklerin, güç dengesinin, Filistinlilerin ve Lübnanlıların koşullarındaki korkunç kötüleşmenin inkarı içindeler. Hatta daha önceki gerçekçi olmayan tezlerden veya yanılsamalardan geri adım atılmasına rağmen, İsrail saldırıları sonucunda Hizbullah ve Hamas’ın zayıfladığını bile inkar ediyorlar.

Başlangıçta her iki tarafın da savaş başlatma veya direnişi sürdürme çağrılarının ardından (Bkz. Muhammed ed-Dayf'in 7 Ekim 2023'teki konuşması ve Nasrallah'ın suikastından birkaç gün öncesine kadar yaptığı konuşmalar), şimdi yaptıkları ateşkes ve çatışmaların durdurulması talebi bunu temsil ediyor. Kasım ve Hayya yukarıda bahsettiğimiz konuşmalarında bu konuda ve savaşın sürdürülmesinde ısrar edenin İsrail olduğunu varsaymakta hemfikirlerdi.

Hemfikir oldukları bir diğer nokta koşullar öne sürmekti. Kasım'a göre müzakereler iki çatı altında sürüyor; tam bir ateşkes, Lübnan'ın egemenliğinin korunması ve İsrail'in Lübnan'ın egemenliğini ihlal etmesine, Lübnan'a girip istediği gibi öldürmesine izin verilmemesi. Hayya ise şunu vurguladı: Gazze Şeridi'ndeki savaş durmadan ve yerinden edilenler geri dönmeden takas anlaşması olmayacak. Burada fikrimiz şu; bu tezler tamamen doğru, geçerli ve meşru, ancak savaş öncesinde ne Hizbullah ne de Hamas bu tezlere göre hareket etmiyordu. Hayya'nın istediği Aksa Tufanı öncesi Gazze'nin artık mevcut olmadığı ve aynı durumun Lübnan'daki bazı bölgeler için de geçerli olduğu unutulmamalı.

Kendine güvenen her siyasi hareket veya ulusal kurtuluş hareketi başarısızlığını, yenilgisini veya acizliğini itiraf edebilir. Buna karşılık inat ve inkar, bu hareketin halkının çıkarlarına yabancı olduğunu gösterir

İki taraf ayrıca arenalar birliğinin geçerliliğini yitirdiği konusunda da birleştiler. Zira İran kendisini çatışmanın dışında tuttu, Suriye rejimi ilgilenmedi, Hizbullah, değişen koşullar ve gerçekler nedeniyle Gazze'den desteğini çekti. Buna rağmen en büyük felaket, Hayya'nın sanki başka bir kıtada yaşıyormuş gibi “Müslüman Arap milletini sahip olduğu güç ve imkanlar” ile “düşmanı savaşı durdurmaya zorlayamamakla” suçlamasıydı. Sanki güç denklemlerinde hiçbir şey değişmemiş ya da İsrail ordusuyla yaşanan çatışmalar veya zaman zaman orayı burayı bombalamalar, İsrail'in bu soykırım savaşında Filistinlilere ve Lübnanlılara yaptıklarını ve bunun sonucunda ortaya çıkan korkunç trajedileri dengeliyormuş gibi söylenen sözler, bu iki konuşmanın gerçeklikten kopuk olduğuna dikkat çekiyor. Nitekim Kasım şöyle diyor: İsrail bizi yenemez ve kendi koşullarını bize dayatamaz. Söz, karadaki çatışmalar, füze ve İHA saldırıları ile savaş meydanınındır. Uzun süre devam edecek gücümüz var. Uzun bir savaşa hazırlandık. Şu anda müzakere ediyoruz ancak ateş altında olduğumuz için değil çünkü İsrail de ateş altında.”

Bu kopukluk, Hizbullah ve Hamas’ın savaş öncesi dönemdeki slogan ve konuşmalarını da kapsadı. Kasım'ın şu sözleri de bunu gösteriyor gibi: “Cumhurbaşkanının Meclis aracılığıyla anayasaya uygun şekilde seçilmesine etkin katkımızı sunacağız. Siyasi adımlarımız (Taif) çatısı altında olacaktır. İnşa etmek ve korumak için siyasi alanda da var olacağız.”

Hayya ise, Hamas’ın Gazze Şeridi'ni yönetmek için bir komite kurulmasını kabul ettiğinden bahsetti. Oysa savaştan önce Gazze’nin yönetiminde müttefik olsa bile kendisine herhangi bir tarafın ortak olmasını kabul etmiyordu. Hayya şunu da söylüyor: “İç ulusal uzlaşmaya varılmasına katkıda bulunabilecek hiçbir fırsatı göz ardı etmiyoruz ve sorumluluk sahibi olarak bunun için çalışıyoruz.”

Elbette kendine güvenen her siyasi veya ulusal kurtuluş hareketi başarısızlığını, yenilgisini veya acizliğini itiraf edebilir. Buna karşılık inat ve inkar, bu hareketin kendi halkının çıkarlarına yabancı olduğunu ya da sadece bir otorite olarak varlığını sürdürmeyi önemsediğini gösterir. Bu, sözler ve eylemler, sloganlar ve olasılıklar, hayal ve gerçeklik arasında büyük bir farkın olduğu, kamu yararının veya halkın çıkarının, özel çıkar veya otoritenin yararı lehine yok sayıldığı Arap siyasi yaşamında yaygındır.

Örneğin altmışlı ve yetmişli yılların terminolojisine göre “milliyetçi” ve “ilerici” rejimler ile birlikte, Filistin'in kurtuluşu, Filistin davasının merkeziliği, Arap birliğinin, özgürlüğün ve sosyalizmin sağlanması gibi “büyük” olarak tanımlanan davaların zor olduğu sonucuna varmıştık. O dönemde geçim sorunları ve vatandaşların hakları meseleleri önemsiz meselelermiş gibiydi. Öte yandan Haziran 1967 savaşında İsrail daha da genişledi ve Ekim 1973 savaşı düzenli ordular arasındaki son Arap-İsrail savaşı oldu. Ardından Mısır'ın 1979'da İsrail ile Camp David Anlaşması'nı imzalaması ve bununla normalleşme yolunun açılması ile birlikte Arap-İsrail çatışmasının bitişine tanık olduk. Araplar arasında ekonomik entegrasyon düzeyinde de olsa birlik meselesine gelince, Suriye, Mısır ve Irak'taki rejimler arasında yaşanan yabancılaşma ve husumet nedeniyle çöktü. Bu arada vatandaşlık kavramının eksikliği ve devletin gelişmemiş olması nedeniyle özgürlük ve sosyalizm fikirlerinin kaderi de daha iyi olmadı.

İsrail, Filistin ulusal hareketinin içini boşaltmak ve onu bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye ve ardından iki otoriteye dönüştürmek için kullandığı stratejilerde başarılı olmuş gibi görünüyor. Bu başarı Filistin ulusal hareketinin kaybetmesine ve fedakarlıkların boşa gitmesine yol açtı.

Sonuç olarak Arap dünyasındaki tüm siyasi hareketler bu acı kaderden kurtulamadı. Milliyetçi, solcu ve İslamcı eğilimleri ile tümü, başarısızlık, acizlik, eksiklik ve kırılganlıkta korkunç bir noktaya ulaştılar. Herhangi birinin başarıları yerine, toplumlarından izole olduklarının ve kaybolduklarının gözlemlendiği bir kerteye vardılar.

Filistin örneğinde bile İsrail, Filistin ulusal hareketinin içini boşaltmak ve onu bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye ve ardından iki otoriteye dönüştürmek için kullandığı stratejilerde başarılı olmuş gibi görünüyor. Bu başarı Filistin ulusal hareketinin kaybetmesine ve fedakarlıkların boşa gitmesine, halkı, toprağı ve davayı özdeşleştiren birleştirici bir ulusal vizyonun, yatırım yapılabilecek mümkün, sürdürülebilir ve uygulanabilir bir mücadele stratejisinin eksikliğine yol açtı.

Elbette tüm bu söylediklerimiz işgal olduğu sürece direnişin meşruluğunun teyit edilmesini de içeriyor ve İsrail sömürgecidir, yerleşimcidir, ırkçıdır, saldırgandır. Ancak güç dengesini, iç ve dış siyasi verileri anlamaya, fedakarlıkları siyasi başarılar için kullanma imkanına, birikime ve kademe kademe zafere ulaşmaya dayalı direniş yaklaşımı ile karşılıklı ordular şeklinde savaşma, ölümcül darbe indirme arasında büyük bir fark vardır. Zira son ikisi İsrail'in üstün olduğu, Filistinlileri yok etmek için bütünüyle kontrolsüz hareket ettiği alandır. Bu felaketin önlenmesi için kaçınılması gereken de bu ikisiydi.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.