Mısır, Libya taraflarını bir araya getirerek 'ufukta beliren umudu' düzeltmeye çabalıyor

Anayasa belgesi üzerinde uzlaşmayı hızlandırmak için Kahire'de Hafter, Menfi ve Salih arasında ilan edilmemiş üçlü toplantı düzenlendi

Mısır, ortak vizyon çerçevesinde bir Libya- Libya mutabakatına dayalı çözüm istiyor / Fotoğraf: AFP
Mısır, ortak vizyon çerçevesinde bir Libya- Libya mutabakatına dayalı çözüm istiyor / Fotoğraf: AFP
TT

Mısır, Libya taraflarını bir araya getirerek 'ufukta beliren umudu' düzeltmeye çabalıyor

Mısır, ortak vizyon çerçevesinde bir Libya- Libya mutabakatına dayalı çözüm istiyor / Fotoğraf: AFP
Mısır, ortak vizyon çerçevesinde bir Libya- Libya mutabakatına dayalı çözüm istiyor / Fotoğraf: AFP

Sağir el-Hidri
İlgili parlamento kaynakları, Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi ve Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter'in geçen pazar akşamı Mısır'ın başkenti Kahire'de üçlü bir toplantı düzenlediğini duyurdu.
Açıklamada, meclis başkanları ve Devlet Yüksek Konseyi'nin sağladığı son uzlaşılar çerçevesinde siyasi çözüm ufku konusunun ele alındığı aktarıldı. 
Bu habersiz toplantı, özellikle Temsilciler Meclisi ile Devlet Yüksek Konseyi arasındaki son yakınlaşma ve 5+5 Ortak Askeri Komite tarafından yürütülen müzakerelerin yeniden başlaması olmak üzere Libya krizinde bir atılım gerçekleştirme çabaları çerçevesinde, Libya'nın tanık olduğu geniş hareketlilik ortasında düzenlendi.
Libya'daki hareketlilik, Mısır'ı uzayan krizi çözmek amacıyla Libyalı taraflar arasında fikir birliğine varmak için daha fazla çalışmaya yönlendirdi.
Salih, geçen pazartesi akşamı 'Al Qahera News' kanalına verdiği bir röportajda, cumartesi veya pazar günü Mısır'da Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halid el-Mişri ile görüşeceğini söyledi.
Akile Salih, "Devlet Yüksek Konseyi ile seçim yasası hususunda büyük bir yakınlaşma var ve görüşmeden güzel sonuçlar çıkacak" dedi. 

Karşılıklı görüş alışverişi
Mısır, seçimleri hızlandırabilecek mutabakatları belirginleştirmek için Libyalı tarafları art arda bir araya getirerek dikkatleri üzerine çekti.
Öyle ki Kahire, 5 Ocak'ta Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ve Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Mişri'yi ağırladı.
Öncesinde de Menfi ile Hafter arasında bir toplantı düzenlenirken, son olarak ise Hafter, Salih ve Menfi arasında bir toplantı gerçekleştirildi. 
Buna rağmen meclis çevreleri, bu toplantıların ve Mısır'ın çabalarının yaydığı iyimserlik havasının 'şu anda Libya'da seçimleri organize edecek unsurların bulunmaması' başta olmak üzere farklı nedenlerle dağılabileceği uyarısında bulundu.
Libyalı Milletvekili Ali et-Takbali, "Hafter, Menfi ve Salih arasındaki üçlü görüşme, görüş alışverişinde bulunma fırsatı sundu" dedi. 
Takbali, "Libya'nın istikrarıyla ilgilenen bir ülke varsa, o da Mısır'dır. Çünkü Libya, onun ulusal güvenliğinin bir uzantısını temsil ediyor. Yoğun çabalar, Mısır'ın ufukta bir şeylerin geldiğini gördüğü ve bunu başarmak istediği anlamına geliyor" ifadelerini kullandı. 
Milletvekili, "Atmosfer, seçimlere el vermiyor. Seçimler, uygun güvenlik ortamı, izinler, kimliklerin sağlanması ve hileden uzak bir şekilde bu hakkın önemini kavrayan seçmenlere ihtiyaç duyuyor" dedi.
Ali et-Takbali ayrıca, "Seçim çıkmazı böyle toplantılarla sonlanmaz. Gerçek bir uzlaşma sağlanmalı, tutsaklar serbest bırakılmalı ve ortalık temizlenmelidir" açıklamasında bulundu.

Ana engel devam ediyor
Libya'da iki yıl önce seçimler, parlamento ile Devlet Yüksek Konseyi arasında askerler ve çifte vatandaşlığa sahip olanların cumhurbaşkanlığına adaylığı konusunda çıkan anlaşmazlığın ardından duraksamıştı.
Yüksek Konsey, bunu reddetmiş, meclis ise herkesin adaylığını güçlü bir şekilde desteklemişti. 
Takbali, "Askeri personel ve çifte vatandaşlığa sahip olanların adaylık konusu çerçevesinde ana engel hala devam etmektedir. Milis liderlerinin seçimlere girmesine izin vermek ve orduyu engellemek isteyenler var" dedi.
Milletvekili, "Bu mantıksızdır. Mantıklı olan tüm milis ve askeri liderlerin dışlanmasıdır" şeklinde konuştu. 
Ulusal uzlaşı, askeri kurumların birleştirilmesi ve milislerin silahsızlandırılması düzeyinde henüz ilerleme kaydedilmedi.
Bunlar, Libya parlamenter ve siyasi çevrelerinin, büyük ölçüde kabile kurallarına ve silah gücüne tabi olan bir ülkede genel seçimler düzenlemek için önemli gördüğü koşullar olarak biliniyor. 

Libya- Libya çözümü
Mısırlı diplomat Büyükelçi Muhammed Hicazi, "Mısır'ın aradığı şey, Libya halkının yeteneklerini eski haline getirmeye, devlet kurumları inşa etmeye ve Libya'nın zenginliğini korumaya yönelik bir Libya ulusal vizyonuna ve Libya- Libya mutabakatına dayalı bir çözümdür" dedi. 
Hicazi, "Mısır'ın hamlelerinin temeli, doğudan, batıdan veya güneyden Libya'daki tüm ana siyasi aktörlerin vizyonlarının bir araya gelerek herkesin ayrım gözetmeksizin paylaştığı bir Libya ulusal vizyonunu benimseyen bölgesel ölçekte çalışmasıdır. Mısır'ın çabalarının kardeşler arasındaki farklılıkları barışçıl yollarla çözmeyi, anayasal belgeyi hazırlamayı, LUO'yu inşa etmeyi, sınır kapılarını açmayı ve seçimlere bir çözüm olarak Libya- Libya vizyonuna doğru ilerlemeyi hedeflediği herkes için açıktır" ifadelerini kullandı.
Diplomat ayrıca şunları söyledi:
"Bu seçimler, mevcut durumda belirli ülkelerle bağlantılı silahlı milislerin derhal tasfiyesi temelinde siyasi bir çözüm arayışı bağlamında yapılıyor. Çünkü siyaset sahnesine yön veren, milisleri Libya anayurdunu tehdit edecek ve siyasi sürecin akışını engelleyecek şekilde destekleyen ülkelerin var olduğunu biliyoruz."
Büyükelçi Muhammed Hicazi, "İktidarın seçilmiş bir hükümete devredilmesinin paralı askerlerin gidişinin ve silahlı milislere desteğin kesilmesinin temeli olduğu iddiası, bu milisleri ayakta tutmak ve Libya işlerine karışmak için geçersiz kılınmaya çalışılan bir haktır. Mısır'ın yaptığı, bu kardeş ülkeden çıkar beklemeden dürüst ve samimi bir girişimdir" şeklinde konuştu. 
Ancak seçim sonuçlarını tüm partilerin kabul edebileceği bir ortamın oluşturulamamasının yanı sıra askeri personel ve çifte vatandaşlığa sahip olanların adaylık sorunu gibi askıda kalan önemli bir nokta çerçevesinde, mevcut durumda seçimleri düzenleme şansı zayıf.
Akile Salih, pazartesi akşamı seçimlerin yapılmasına engel olan şeyin dış müdahale olduğunu söylerken, Mısır'ın son dönemde ivme kazanan rolünü de takdir etti. 

Uluslararası anlaşmalara bel bağlamak
Ayrıca gözlemciler, Libya arenasındaki herhangi bir atılımın, petrol zengini bir ülkede vazgeçilmesi zor bir zeminde etkiye sahip olan Rusya ve Türkiye gibi Libya'ya müdahale eden güçler arasındaki uluslararası uzlaşmanın rehinesi olduğunu belirtti. 
Libyalı siyasi analist Fatıma Gandur, "Kriz tarafları arasındaki herhangi bir hareket, elbette diyalogları, tartışmaları, bir çözüm haritasını ve önemli bir fikir birliğinin oluşturulmasını içeriyor. En önemlisi, bölgesel ve uluslararası düzeyde destekleyici ve baskıcı bir roldür. Birleşmiş Milletler (BM) Temsilcisi Abdullah Batili ile iletişim ve istişare içinde Kahire'nin çabalarının ulaştığı bir roldür" dedi. 
Gandur, "Üçlü görüşme dışa kapalıydı. Siyasi ve güvenlik rotasında müzakere masasına konulan hususları ve maddeleri belirten herhangi bir açıklama yapmadı. Menfi, Akile ve Hafter üçlüsü, geçen yıl ve bu yılın başında yapılan görüşmelerle bir araya getirilmişti" şeklinde konuştu.
Fatıma Gandur, sözlerine şunları ekledi:
"Kriz konuları anayasal kural belgesinde iç içe geçmiştir. Askeri personel ve çift vatandaşlığa sahiplerin cumhurbaşkanlığına adaylığına ilişkin madde, Temsilciler Meclisi ve Devlet Yüksek Konseyi'nde oylamaya tabi tutulacak ve başarısızlık halinde halk referandumu yapılacak."
Siyasi analist, "Krizin her iki tarafı da yabancı güçleri devreye soktu. 5+5 Komitesi, savaşın durdurulması, yolların açılması, uçuşların yeniden başlatılması gibi iç hususlarda elde edilenlere paralel olarak bu konuda bir anlaşmaya varmayı başaramadı. Bu durum da meselenin, Libya- Libya değil, uluslararası olduğunu gösteriyor" dedi. 
Fatıma Gandur, "Rusya ile Türkiye arasındaki çatışma coğrafyasında siyasi ve güvenlik anlayışları ile çıkar ve nüfuz paylaşımını bekliyoruz. ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns'un ziyareti, iki tarafın mutabakatını engelleyen müdahaleleri durduracak ve tüm yabancı güçleri, yani Türk ve Suriyeli savaşçıları ve Wagner güçlerini uzaklaştıracak mı?" ifadelerini kullandı.
Bu durum, özellikle paralı askerlerin ve yabancı güçlerin geri çekilmemesi ve milislerin silahsızlandırılmaması, ülkenin güvenlik ve siyasi kaos konusunda kafa karışıklığının devam etmesi anlamına geleceği için Libya'daki krizin seyri hakkında ciddi soru işaretleri uyandırıyor.
Bu da bu güçlerin nüfuzlarını güçlendirmelerine izin veriyor ve daha önce Libya seçimlerindeki düğümü çözmek için alternatif mekanizmalar imasında bulunan ABD ve Batılı güçleri rahatsız ediyor.
 
Independent Türkçe



İsrail'in çağrı cihazlarını patlatmasının üzerinden bir yıl geçti… Lübnanlılar iyileşme yolculuklarına devam ediyor

Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)
Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)
TT

İsrail'in çağrı cihazlarını patlatmasının üzerinden bir yıl geçti… Lübnanlılar iyileşme yolculuklarına devam ediyor

Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)
Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)

Zeyneb Mustarah, Beyrut'ta bir etkinlik planlama şirketi işletiyordu. Ancak geçen yıl İsrail'in Lübnan'da bubi tuzaklı çağrı cihazlarını patlatması sonucu yüzünden ve sağ elinden yaralandı. Zeyneb, eli ve gözlerinin sağlığına kavuşması için çok sayıda ameliyat geçirdi.

17 Eylül 2024'te, Hizbullah'ın üyeleri tarafından taşınan binlerce çağrı cihazı aynı anda patladı, bir gün sonra da diğer kablosuz cihazlar (telsizler) patladı.

Patlamalarda 39 kişi öldü ve 3 bin 400'den fazla kişi yaralandı. Yaralananlar arasında patlama anında cihazların yakınında bulunan ve İran destekli örgütün mensubu olmayan çocuklar ve siviller de vardı.

Şu anda 27 yaşında olan Zeyneb de yaralananlar arasındaydı.

Zeyneb, Reuters'a verdiği demeçte, evden çalışırken akrabalarından birine ait çağrı cihazının mesaj almış gibi bip sesi çıkardığını, ardından dokunmadan patladığını söyledi. Bilincini kaybetmemiş olsa da yüzünde ve elinde ağır yaralanmalar meydana geldi.

Şok edici bir saldırı

Zeyneb geçtiğimiz yıl 14 ameliyat geçirdi ve önünde halen yedi estetik ameliyatı var. Zeyneb, sağ el parmaklarını ve görme yetisinin yüzde 90'ını kaybetti.

Zeyneb, “Görme yetim sadece yüzde 10 olduğu için artık iç mimarlık okuyamam. Allah izin verirse, gelecek yıl kendime uygun üniversite bölümlerine bakacağız, böylece okula devam edebileceğim. Ama kesinlikle oturup hiçbir şey yapmadan durmayacağım” ifadelerini kullandı.

Çağrı cihazları ve telsizlerin patlaması, İsrail ile Hizbullah arasında yıkıcı bir savaşı tetikledi ve bu da Lübnan'ın geniş alanlarının tahrip olmasına yol açtı.

Patlamalardan iki ay sonra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun sözcüsü, başbakanın saldırıya yeşil ışık yaktığını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre İsrail, Hizbullah tarafından satın alınan binlerce çağrı cihazının içine, küçük ama yüksek patlayıcılı fünyeler sakladı.

Bu cihazlar, Hizbullah mensupları tarafından taşınıyordu.

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, patlamaları ‘şok edici’ olarak nitelendirerek, siviller üzerindeki etkisinin ‘kabul edilemez’ olduğunu vurguladı.

Volker Türk, cihazları kimin taşıdığını veya nerede bulunduğunu kesin olarak bilmeden binlerce kişiyi aynı anda hedef almanın, ‘uluslararası insan hakları hukukunu ihlal ettiğini’ bildirdi.

Yaralanan sağlık çalışanları

Hizbullah'ın er-Resulu’l A'zam Hastanesi'nin mühendislik ve tıbbi ekipman müdürü 34 yaşındaki Muhammed Nasıruddin, çağrı cihazları patladığı sırada kendi cihazını cebinde taşıyordu. Nasıruddin, bu cihazı, hastanede gerekli olan bakım işlerine erişimi kolaylaştırmak için kullandığını söyledi.

17 Eylül'de, oğlunun okulunun ilk günü olduğu için eşiyle telefonda konuştu. Birkaç dakika sonra, taşıdığı çağrı cihazı patladı.

Patlama sonucu sol gözünü ve sol el parmaklarını kaybetti, kafatasına şarapnel parçaları saplandı. İki hafta komada kaldı. Nasıruddin halen yüz ameliyatları geçiriyor.

Uyandığında, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın Beyrut'un güney banliyölerinde İsrail'in düzenlediği saldırılarda öldürüldüğünü öğrendi. Bu olay, Hizbullah ve destekçileri için bir dönüm noktası oldu.

Ancak Nasıruddin, oğlu onu bu halde görene kadar tek bir damla gözyaşı dökmedi.

O şöyle dedi: “Gözümü ve parmaklarımı kaybettim ama ağlamadım... Hissettiğim tek üzüntü, oğlumun babasının durumunun böyle olmasını nasıl kabullenebildiğiydi.”

Lübnan Meclisi Milletvekili ve göz cerrahı Elias Jradi, çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarına onlarca ameliyat yaptı ve bazı vakaların ömür boyu tedavi gerektireceğini söyledi.

Reuters'a konuşan Jradi şu ifadeleri kullandı: “Çoğu bu yıl birkaç ameliyat daha geçirmeli. Çoğu ömür boyu takip gerektiriyor… Tedavinin belirli bir noktada sona ereceğini sanmıyorum; devam edecek. Her vaka insani bir vakaydı, özellikle de size ‘Bize ne oldu?’ diye soran çocuklar veya kadınlarla karşı karşıya kaldığımızda... Onlara cevap veremiyorsunuz.”


Suveyda'da güvenliği yeniden tesis etmeyi amaçlayan “yol haritası”

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)
TT

Suveyda'da güvenliği yeniden tesis etmeyi amaçlayan “yol haritası”

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani dün, hükümetinin ülkenin güneyindeki Dürzi nüfusun çoğunlukta olduğu Suveyda ilinde meydana gelen kanlı şiddet olaylarının etkilerini gidermek ve bölgede güvenliği yeniden tesis etmek için bir ‘yol haritası’ hazırladığını duyurdu.

Şeybani dün Şam'da Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile düzenlediği ortak basın toplantısında, planın Ürdün ve ABD tarafından desteklenen pratik adımlara dayandığını açıkladı. Şeybani’nin açıklamasına göre bu adımların başında ‘Birleşmiş Milletler (BM) soruşturma ve inceleme sistemi ile tam koordinasyon içinde, sivillere ve onların mülklerine saldırıda bulunanların tümünün hesap vermesi’ geliyor.

Şeybani, planın ‘ABD’nin Suriye hükümeti ile istişare halinde, Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü teyit ederken hem Suriye'nin hem de İsrail'in meşru güvenlik endişelerini ele alan, Suriye’nin güneyi ile ilgili İsrail ile güvenlik anlaşmaları yapılması için çalışması gerektiğini’ öngördüğünü belirtti.


ABD-Suriye ilişkileri: İnişler, çıkışlar ve iç içe geçmiş jeopolitik çıkarlar

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
TT

ABD-Suriye ilişkileri: İnişler, çıkışlar ve iç içe geçmiş jeopolitik çıkarlar

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)

Tarık Ali

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın önümüzdeki günlerde ABD’yi ziyaret ederek Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na hitap etmesi bekleniyor. Şara, 1967 yılında Salah Cedid liderliğindeki hareket tarafından desteklenen koalisyon başkanı Nureddin el-Attasi'nin yaptığı son konuşmadan bu yana, yaklaşık 60 yıldır ABD’de ve özellikle de BM’de konuşma yapan ilk Suriye Cumhurbaşkanı olacak. Attasi, Hafız Esed ve Baasçı askeri cunta tarafından 1966 yılında ‘Şubat Hareketi’ olarak bilinen, selefi Emin el-Hafız'a karşı kanlı bir darbenin ardından iktidara gelmişti.

hyu76ı
Attasi, uzun süre iktidarda kalamadı (Wikipedia)

Attasi, Suriye'de uzun süre iktidarda kalamadı. Baba Esed, konumunu sağlamlaştırır sağlamlaştırmaz, aynı süreci tekrarladı ve devrimci yoldaşlarının ve siyasi projesinin geri kalan üyelerini, başta Cumhurbaşkanı Attasi ve seçkin komutan General Salah Cedid, Subay İşleri Ofisi Direktörü ve Baas Partisi Bölge Sekreteri olmak üzere herkesi iktidardan indirdi. Onları 16 Kasım 1970'te ‘Düzeltici Hareket’ adı verilen darbe ile Mezze Askeri Hapishanesi’ne gönderdi. Esed daha sonra Ahmed Hasan el-Hatib’i iktidara getirdi ve ne askeri ne siyasi geçmişi olmasına rağmen üç ay boyunca cumhurbaşkanlığı görevini ona emanet etti. Ardından herhangi rakibinin olmadığı bir referandum düzenledi. Esed, 1971 yılında yapılan referandumda oyların yüzde 99'undan fazlasını alarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.

ABD’yi hiç ziyaret etmeyen başkan

Baba Esed 2000 yılının haziran ayında öldüğünde, 30 yıl boyunca iktidarda kalmasına rağmen ABD’ye hiç ayak basmadan görevini bırakan devlet başkanı olarak tanımlandı. Çünkü üst düzey başkanlar ve yetkililer, çözülmemiş sorunları çözmek için Şam'a seyahat etmişlerdi. Babasının izinden giden (Suriye’nin devrik Devlet Başkanı) Beşşar Esed de görevde olduğu süre içinde hiçbir zaman ABD topraklarına ayak basmadı.

Suriye’de 1963 yılının Mart ayında gerçekleşen askeri darbenin ve 1970 yılındaki ‘Düzeltme Hareketi’ adlı darbenin babası, Marksizmin meyvelerini toplamak umuduyla, erken dönem siyasi idolü (Sovyetler Birliği’nin ilk devlet başkanı) Vladimir Lenin’den ve onun 1917 yılında gerçekleştirdiği Bolşevik Devrimi'nden sürekli ilham almaya çalıştı. Bazen başarılı olsa da (Arjantinli Marksist devrimci) Ernesto Che Guevara (merhum Küba Devlet Başkanı) Fidel Castro ve (merhum Venezuela Devlet Başkanı) Hugo Chávez ile karşılaştırılabilir bir örnek olmaya ve Araplar için merhum Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın halefi olarak konumlanmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Burada başarısızlığın nedenleri sayısız denecek kadar çok. Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau'nun fikirlerine ve devrimci Napolyon’un düşüncesine dayanan bir sosyal sözleşmeden ilham almaya çalıştığında bile, (Fransız Devrimi sırasında zulmün sembolü haline gelen bir Fransız kalesi) Bastille'ın duvarlarını yıkmak yerine Sednaya Hapishanesi'nin duvarlarını inşa etmeye başladı.

vfd
Hafız Esed’in 1971 yılında Suriye'de iktidara gelişinden sonra Suriye-ABD ilişkileri karmaşık, çetrefilli ve çifte standartların hakim olduğu bir döneme girdi (Independent Arabia)

Tüm bu sebeplerden dolayı, ABD topraklarına hiç ayak basmadan ölmeyi arzularken, Kasiyun Dağı'nın eteklerindeki sarayından bölgedeki ipleri elinde tutuyordu. Bu durum, oğlu Beşşar’ın politikalarının aksine, açık bir gerçekti. Başlangıçta Beşşar’ın devlet başkanı olması planlanmamıştı. Ağabeyi Basil 1994 yılında Şam Uluslararası Havaalanı yolunda ani bir trafik kazasında ölmeseydi, belki de o koltuğa hiç oturamayacaktı.

Son konuşma

1967 haziranındaki yenilginin ardından Suriye Cumhurbaşkanının BM’de yaptığı son konuşmanın nadir bulunan bir kaydına Independent Arabia ulaştı. Attasi, BM Genel Kurulu’na hitap ettiği kısa konuşmasında şunları söylüyordu:

“İsrail, Arap vatanımızın yeni bölgelerine kolonyal bir işgal gerçekleştiriyor. Bu saldırganlığı kınamak ve etkilerini kısıtlamak ve ön koşul olmaksızın tamamen ortadan kaldırmak için bugün BM Genel Kurul tarafından temsil edilen küresel vicdana olan güvenimizi ifade etmek üzere buradayız. Tüm Arap ve barışsever halklar bu toplantıyı sabırsızlıkla bekliyorlar.”

Daha sonra bazı politikacılar ve büyükelçiler, Attasi’nin konuşmasının, on yıllardır ülkeyi domine eden aynı ‘Baasçıların mürekkebiyle’ yazılmış olduğu değerlendirmesinde bulundular.

Sovyetler Birliği

Leonid Brejnev, 1964 yılında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliği görevini üstlendi. Ta ki 1984 yılına kadar bu görevde kaldı. Suriye'nin en kötü saha, siyasi ve askeri koşullarını yaşadığı ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ile çatıştığı bir dönemde Hafız Esed'in güvenilir bir müttefiki ve ortağı idi. Esed, uluslararası, askeri ve bazen de mali ihtiyaçlarını karşılayan bu güçlü ittifaka bağlı kalmaya devam etti ve Doğu bloğuna açık bir eğilim gösterdi. İki taraf arasındaki ilişkinin gücü, karşılıklı ziyaretlerin sayısından ve Brejnev'in ulusal kurtuluş güçlerine verdiği destekten anlaşılabilir. Buna, ekonomik olarak desteklediği ve bir şekilde altyapısını geliştirdiği Suriye de dahildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu durum, Rus liderin Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına uygun olarak Arap-İsrail çatışmasını çözme girişiminin de önünü açtı.

Bu yakın ortaklık, Mikhail Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nde iktidara gelmesine kadar devam etti. Bu dönemde, iç ve dış reform projeleri gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle Sovyetler Birliği'nin çöküşü yaşandı ve Sovyetler Birliği’nin müttefiki Suriye ve Hafız Esed rejimi ile iş birliği, glasnost (açıklık) ve perestroika (yeniden yapılandırma) politikaları altında asgari düzeye indirildi. Bu iki politika Sovyetler Birliği'nin çöküşüne yol açarak Suriye'nin Doğu bloğundaki stratejik projesine ciddi zarar verdi.

Karmaşıklık aşaması

Hafız Esed’in 1971 yılında Suriye'de iktidara gelişinden sonra Suriye-ABD ilişkileri karmaşık, çetrefilli ve çifte standartların hakim olduğu bir döneme girdi. İki ülkenin çıkarları, başta Doğu ve Batı blokları arasındaki Soğuk Savaş, Arap-İsrail çatışması, Lübnan iç savaşı, İran’daki İslam devrimi, birinci ve ikinci Körfez savaşları ve Müslüman Kardeşler meselesi olmak üzere birçok hassas konuda sık sık çatıştı. Diğer konular arasında 11 Eylül olayları, Suriye'nin Lübnan'daki varlığı, Irak'ın işgali ve 2011 Suriye devrimi sayılabilir.

Merhum ABD Başkanı Richard Nixon 1974 yılında, eşi Pat ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile birlikte 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan beri devam eden bir anlaşmazlığın ardından Şam'ı ziyaret etti. Ziyaretin amacı, iki ülke arasındaki stratejik ilişkileri canlandırmaktı. ABD, 1979'da Suriye'ye ‘terörü destekleyen ülke’ olarak nitelendirerek yeniden yaptırımlar uygulayana kadar her şey yolunda gidiyordu. ABD, Şam rejimine silah ve ileri teknoloji ekipman satışını yasakladı, finansal ve ticari kısıtlamalar getirdi.

Suriye, 1980'li yıllarda ABD’nin isteklerinin aksine, Irak'a karşı savaşta İran'ın yanında yer aldı. Ancak, 1990'larda Amerika'nın istekleri doğrultusunda, Irak'ın Kuveyt'i işgaline karşı Kuveyt'in yanında yer alarak konumunu düzeltmeye çalıştı. Suriye 1991 yılında dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'e karşı uluslararası koalisyona katılsa da bu durum Batı'nın tutumunu değiştirmedi.

Durum 1993 yılında Bill Clinton'ın ABD başkanı olmasına kadar bu şekilde devam etti. Clinton, başkanlık görevini 2001 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Clinton, İsrail ile barış sürecini ilerletmeye çalıştı. Bu çabaları bazen başarılı olsa da o döneme ait kayıtlarda da belgelendiği üzere Hafız Esed'in uzlaşmaz tavrı nedeniyle bazen de başarısızlıkla sonuçlandı.

Beşşar Esed'in ABD ile istihbarat bağlantıları kurma girişimlerine rağmen, 2001 yılında New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne düzenlenen saldırıların ardından ABD'nin Ortadoğu politikası tamamen değişti. Bu durum, 2000 yılında babasının ölümünün hemen ardından dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ile kapalı kapılar ardında yaptığı uzun görüşmenin ardından, ABD’nin onun iktidara gelmesini sağlayan rolü de Beşşar Esed’e yardımcı olamadı.

Küresel terör saldırılarının ardından, George W. Bush ABD’de iktidara geldi ve Beşşar Esed'i aşırılıkçı ‘kötülük ekseninin’ bir direği olarak gördü. Bush, sekiz yıllık iktidarı boyunca, Suriye'yi komşularından tamamen izole etmeye çalıştı. Gerginlik, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinin arifesinde, Esed'in teröristlerin Suriye'den Irak'a güvenli geçişini sağlamasıyla zirveye ulaştı. Sonuç olarak Suriye, bazı yeni yaptırımlara maruz kaldı. Bunu, Suriye'nin Lübnan'daki varlığıyla ilgili yaptırımlar ve 2005 yılının şubat ayında Suriye'nin eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'yi suikastla öldürmekle suçlanması takip etti.

Barack Obama ABD başkanı olarak seçildiğinde, Suriye ile yeni bir sayfa açmaya çalıştı. Obama, 2010 yılında, deneyimli diplomat Robert Ford'u Şam Büyükelçisi olarak görevlendirdi. Ancak 2011 yılının mart ayı ortalarında Suriye devrimi patlak verdi ve devrik rejimin güçlerinin barışçıl göstericilere uyguladığı muamele, ABD, Avrupa ülkeleri, Arap ülkeleri ve diğer ülkelerin Suriye’ye yaptırımlar yağdırmasına yol açtı. Bu yaptırımlar Rusya, İran ve o dönemde Esed liderliğindeki Suriye hükümetiyle ilişkisi olan tüm ülke, kurum, kuruluş ve kişileri etkiledi. Suriye’ye 2 bin 500'den fazla uluslararası yaptırım uygulanana kadar durum değişmedi, ta ki Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, uluslararası ve bölgesel nüfuzunu kullanarak, Başkan Donald Trump Beyaz Saray'a geldikten sonra Şam ile Washington arasındaki ilişkileri düzeltmek için müdahale edene kadar. Suriye’nin mevcut Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, geçtiğimiz yılın sonlarında Esed rejimini devirerek Suriye'de iktidara geldi. Şara ve Trump, geçtiğimiz ay Suudi Arabistan'da doğrudan bir görüşme bile gerçekleştirdi.

Yeni bir çağ

Trump ile Şara arasında Suudi Arabistan'da, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın da katıldığı tarihi bir toplantı gerçekleşti. Bir sonraki durak, Şara'nın  Suriye'deki son gelişmeler hakkında konuşma yapacağı BM Genel Kurul görüşmeleri olacak. Bu gelişmeler, Trump'ın yakın dostu ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack'ı Suriye özel temsilcisi olarak atadığı bir dönemde gerçekleşti. Bununla birlikte ABD Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Sözcüsü Michael Mitchell, özellikle Şara ile Barrack’ın Şam'da yaptığı son görüşmeden sonra, Washington'ın Suriye ile ilişkilerde ‘yeni bir dönem başlatmak’ istediğini açıkladı.

Mitchell, düzenlediği basın toplantısında, “Bu olay gerçekten tarihi bir olaydı ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi, ABD Başkanı'nın taahhütlerini olağanüstü bir hızla yerine getiriyor. Bu durum, Beyaz Saray'ın, ABD yönetiminin Suriye ile ilişkilerinde ortaklığa ve ikili iş birliğine dayalı yeni bir dönem başlatmak istediğinin açık bir göstergesi” dedi. ABD Başkanı Trump'ın ‘Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye'nin gereksiz ekonomik yaptırımlardan mustarip olduğunu ve bu yaptırımlar nedeniyle Suriye halkının gerekli yatırımlardan mahrum kaldığını fark ettiğini’ söyleyen Mitchell, “Bu yeni dönem yatırımlara kapı açacak ve ekonomik koşulları iyileştirecek. Bu da Suriye halkına ve bölgeye bir bütün olarak fayda sağlayacak” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack, ABD’nin Suriye'ye yönelik mevcut politikasının ‘son 100 yıldaki politikalara benzemeyeceğini, çünkü bu politikaların işe yaramadığını’ söyledi. Barrack, ülkesinin önceki on yıllarda izlenen politikalardan farklı bir yönde ilerlediğini vurguladı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.