Irak’ta ‘Devletin İdaresi’nin parçalanması kimin çıkarına?

Bağdat’ın merkezindeki bir protesto gösterisinde Sadr Hareketi yandaşları (AFP)
Bağdat’ın merkezindeki bir protesto gösterisinde Sadr Hareketi yandaşları (AFP)
TT

Irak’ta ‘Devletin İdaresi’nin parçalanması kimin çıkarına?

Bağdat’ın merkezindeki bir protesto gösterisinde Sadr Hareketi yandaşları (AFP)
Bağdat’ın merkezindeki bir protesto gösterisinde Sadr Hareketi yandaşları (AFP)

Irak’ta Devletin İdaresi Koalisyonu, en büyük parlamento koalisyonu (Kanun Devleti, Fetih, Asaib Ehlu’l Hak ve Zafer’den oluşan Koordinasyon Çerçevesi) adayı olarak iktidara gelen Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani hükümetine oy verme sınırlarını aşamadı.
Koalisyonun dağılması, ‘Koordinasyon Çerçevesi’ adayı olarak iktidara gelen Sudani hükümetinin kurulmasından iki buçuk ay sonra tüm bileşenleri arasındaki iç içe geçen ve kollara ayrılan anlaşmazlıkların bir sonucu olarak ortaya çıktı.
Koordinasyon Çerçevesi, çoğu Çerçeve’den olan 73 milletvekiline sahip Sadr Hareketi lideri Mukteda el-Sadr’ın geri çekilmesinin ardından parlamentodaki en büyük blok haline geldi. Ancak tek başına başbakan adayın belirleyemiyordu. Irak anayasasına göre, parlamento seçimlerinin ardından en büyük bloğun adayını hükümeti kurmak üzere ataması için yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesi gerekiyor. Bu çerçevede cumhurbaşkanlığı seçimleri, başbakanı belirlemek için gerekli olan basit çoğunluğu değil, parlamento üyelerinin üçte ikisinin oyu gerektiriyor. Bu nedenle de Sadr’ın başına gelenlerin yaşanmaması için Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin tüm Kürtler ve tüm Sünnilerle kapsamlı bir siyasi anlaşmaya varması zorunlu hale geldi. Kürtlerin ve Sünnilerin yarısıyla ittifak yaptığında, Koordinasyon Çerçevesi’nin tüm Kürt ve Sünnilerle birlikte sahip olduğu üçte ikilik çoğunluk nedeniyle Sadr, çoğunluğu elde edememişti.
Bu bağlamda Sadr, müttefikleri Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve (Sünni) Egemenlik Koalisyonu ile cumhurbaşkanlığı adayı Riber Ahmed’e oy verilmesi için üç parlamento turu denemesine rağmen, geri çekilmek zorunda kaldı.
Sadr’ın muhalifleri (Koordinasyon Çerçevesi güçleri), cumhurbaşkanlığı adaylarının ve aynı şekilde birinci hedefleri olan başbakanlık adaylarının kazanmasını sağlamak amacıyla Kürtler ve Sünnilerle ‘Siyasi Mutabakat Belgesi’ adı verilen bir anlaşma imzaladı. Anlaşma, hem Kürtler hem de Sünniler için Şii bileşenin liderliğinde hükümetin uygulaması gereken çeşitli talepleri içeriyordu.
Bu talepleri örgütsel bir çerçeveye oturtmak için tümü Irak parlamentosu üyesi olan toplam 329 milletvekilinden yaklaşık 280 milletvekiliyle ‘Devletin İdaresi’ koalisyonu adlı geniş bir parlamento koalisyonunun oluşturulması kararlaştırıldı. Cumhurbaşkanını seçmek için gereken milletvekili sayısı 220 olmasına rağmen koalisyon güçleri, bu anlaşma ile iktidara gelmeyi sağladı. (Şii) Koordinasyon Çerçevesi ülkedeki en önemli pozisyonu, yani başbakanlık pozisyonunu garanti ederken, Kürtler ise eski cumhurbaşkanının (Dr. Berhem Salih) yerini alan cumhurbaşkanı adayı Dr. Abdullatif Raşid konusunda hızla anlaşmazlığa düştü.
Parlamento başkanlığını kazanan Sünniler açısından ise bakanlıkların aralarındaki dağılımı ilk başta büyük bir engel teşkil etmemiştir. İki ana parti (Süleymaniye’deki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve Erbil’deki KDP) arasındaki Kürt- Kürt anlaşmazlığı, Bağdat’tan bir cumhurbaşkanının seçilmesiyle başladı. İlk konu, Sudani hükümetinin kurulmasından bir ay sonrasına kadar kararlaştırılmayan iki bakanlık pozisyonu (imar ve çevre) hakkındaydı. Ancak anlaşmazlık bölgeye sıçradı.
Bölgede iki taraf arasındaki anlaşmazlıklar yeni olmamakla birlikte iki partinin Bağdat konusundaki tavrı, son zamanlar dışında her zaman birleşmiş görünüyor. Öyle ki Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Mesrur ​​Barzani, KYB’ye karşı sert bir açıklama yaptığında anlaşmazlıklar alenen patlak verdi. Bu durum, aralarındaki anlaşmazlıkları derinleştirdi. Artık Kürtlerin ‘Siyasi Mutabakat Belgesi’ kapsamındaki taleplerini ‘Devletin İdaresi’ koalisyonu üzerinden elde etmesi mümkün değildi.
Öte yandan ilk başlarda tutarlı görünen Sünni ittifakı, sütunları ‘meclis başkanı Muhammed el-Halbusi liderliğindeki Tekaddum (İlerleyiş) Partisi, Hamis el-Hancar liderliğindeki el-Azm Partisi ve Musenna es-Samarrai liderliğindeki Azim Koalisyonu’ arasında patlak veren sorunlar ve anlaşmazlıklar yaşamaya başladı.
Sünni partiler arasındaki anlaşmazlıklar, Sünni çoğunluğun bulunduğu batı vilayetlerinin sınırları içinde kalırken, son günlerde Bağdat’a ulaşacak kadar genişledi. Bu şu demek oluyor; Devletin İdaresi Koalisyonu aracılığıyla ‘Siyasi Mutabakat Belgesi’ kapsamında birleştirilen Sünni talepler bugün aynı şekilde kalmadı.
Sünni ve Kürt çevreleri arasındaki anlaşmazlıklar iktidardaki (Şii) Koordinasyon Çerçevesi’nin lehine gibi görünse de, hatta ‘Devletin İdaresi’ koalisyonunun tasfiyesine yol açsa da başta güvenlik ve ABD’nin tavrı olmak üzere Koordinasyon Çerçevesi içerisinde nüfuz ve pozisyonlara ilişkin anlaşmazlıkların bir sonucu olarak Çerçeve’nin çıkarına hizmet etmedi.
Şiiler arasındaki anlaşmazlıkları, Sadr’ın siyaset sahnesine ilişkin öngörüsü ve Şii evindeki muhalifleri arasında yüzeyde ortaya çıkan ihtilaflara ilişkin vizyonu ortasında, Devletin İradesi Koalisyonu’nun erozyonunun başlangıcıdır. Tüm beklentilere göre bundan en çok yararlanan, geçen hafta birleştirilmiş Cuma namazları aracılığıyla hareketinin sağlamlığını göstermeye çalışan ve başta Koordinasyon Çerçevesi olmak üzere pek çok gücün dağılacağına bahse giren Sadr'dır.



ABD'nin silahların kontrolüne ilişkin belgesine karşı Hizbullah'tan farklı bir Lübnan pozisyonuna doğru eğilim

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)
TT

ABD'nin silahların kontrolüne ilişkin belgesine karşı Hizbullah'tan farklı bir Lübnan pozisyonuna doğru eğilim

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)

Hizbullah, Lübnan’da silahların yalnızca resmi güvenlik kurumlarının elinde bulunmasına yönelik yerel ve uluslararası taleplere karşı ‘varoluşsal tehdit’ kartını öne sürdü. Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım dün akşam yaptığı konuşmada, ‘ulusal güvenlik stratejisinin’ tartışılmasına başlanmadan önce bu tehdidin ortadan kaldırılması şartını koştu. Bu durum, Lübnan devleti ile Hizbullah arasında bir ‘farklılaşmaya’ işaret ediyor. Zira devlet, ABD’li arabulucu Tom Barrack’ın önerisini ‘olumlu şekilde ele alacakken’ Hizbullah farklı bir tutum sergiliyor.

Kasım’ın son açıklaması, silahlarını teslim etme mekanizmalarının tartışılmasına karşılık daha önce öne sürdüğü şartlara eklenen yeni bir koşul olarak görülüyor. Bu şartların başında ise, İsrail’in ateşkes anlaşmasındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi koşuluyla Hizbullah’ın silah konusunu görüşmeye hazır olacağı yönündeki talep geliyor. Her ne kadar Lübnan’daki resmi çevreler, Hizbullah’ın bu dosyada ‘esnek davrandığını’ ve ‘ağır silahlarını (nokta atışlı füzeler ve insansız hava araçları) teslim etmeye hazır olduğunu’ ifade etse de, konuya yakın kaynaklara göre Hizbullah, İsrail’in önceden bazı adımlar atmasını şart koşuyor.

Hizbullah, ABD'nin İsrail'e son savaştan bu yana Lübnan içinde işgal ettiği beş noktadan çekilmesi, elindeki 16 kişiyi serbest bırakması, Lübnan topraklarına yönelik ihlal ve saldırıları durdurması ve son savaşta yıkılan yerleri yeniden inşa etme görevine başlaması için baskı yapmasını talep ediyor.

ABD elçisi yeniden geliyor

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, Lübnanlı yetkililer tarafından geçtiğimiz pazartesi günü Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği'nden teslim alınan ve Lübnan'dan önümüzdeki aralık ayında sona erecek bir süre içerisinde silahların geri çekilmesi için ‘net’ bir takvim taahhüt etmesini talep eden ABD belgesine resmi bir yanıt almak üzere üçüncü bir ziyaret için yakında Beyrut'a gelmesi bekleniyor. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Meclis Başkanı Nebih Berri ve Başbakan Nevvaf Selam'ın temsilcilerinden oluşan komite, Lübnan'ın iki hafta önce Beyrut'ta ABD elçisine verdiği bir belgeye ilişkin gözlemleri içeren belgeyi inceliyor. Başbakan Selam'ın bu hafta Meclis Başkanı Berri ile bir araya gelerek Lübnan'ın vereceği yanıtın ayrıntılarını görüşmesi bekleniyor.

Hükümetin esnekliği

Lübnan makamları, Amerikan taleplerini içeren belgeye karşı esnek bir tutum sergiliyor. Bununla beraber Amerikan heyetiyle yürütülen temaslara aşina kaynakların Şarku’l Avsat’a aktardığına göre Lübnan makamları, Washington’un talep ettiği şekilde Karz-ı Hasen Vakfı ile ilgili tedbirleri artırmak, mali ve idari reformları uygulamak gibi kendisine düşen görevleri de yerine getiriyor. Hizbullah ise silah meselesinde daha katı bir tutum sergiliyor.

Kaynaklar, ABD'nin yanıtını incelemekle görevlendirilen komitenin görevinde önemli ilerleme kaydettiğini belirterek, Lübnan devletinin Amerikan anlaşmasına olumlu yaklaşacağını ve hükümetin silahlanmada tekelleşmeyi aşamalı olarak uygulama sözü vereceğini ifade etti. Kaynaklara göre Lübnan'ın resmi yanıtı Hizbullah'ın taleplerindeki sert tutumundan farklı olacak. Kaynaklar, Hizbullah'ın garantiler talep ettiğini ve Kasım'ın açıklamalarının da gösterdiği gibi son zamanlarda tutumunu sertleştirdiğini belirtti.

Varoluşsal tehdit

Kasım dün akşam yaptığı konuşmada, “Hizbullah, Emel Hareketi, direniş ve Lübnan'ın bağımsızlığını isteyen ve Lübnan'ın Lübnanlılar için nihai bir vatan olduğuna inanan egemen bir hat olarak bizler, direnişe, çevresine ve bir bütün olarak Lübnan'a yönelik varoluşsal bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu hissediyoruz” ifadesini kullandı.

Görsel kaldırıldı.Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım dün akşam yaptığı konuşmada (Hizbullah medyası)

Kasım, “Lübnan'ın karşı karşıya olduğu üç gerçek tehlike var: güney sınırında İsrail, doğu sınırında DEAŞ ve Lübnan'ı kontrol etmeye, üzerinde vesayet kurmaya çalışan ve Lübnan'ın hareket ve yaşama kabiliyetini yok etmek isteyen Amerikan zorbalığı” dedi.

Kasım, Lübnanlılara hitaben şunları söyledi: “Sözümüz bir olsun ve öncelik için çalışalım. Tehlikeyi ortadan kaldırdıktan sonra savunma stratejisini ve ulusal güvenlik stratejisini tartışmaya hazırız. Sizi İsrail'e iyilik yapmamaya çağırıyorum. Çatışma halinde ABD hedeflerine ulaşamaz.”

Hizbullah silahlarına sarılıyor

Lübnan Kuvvetleri Partisi kaynaklarının Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamaya göre Kasım'ın son tutumu ‘silahlarına sarılma meydanından henüz ayrılmadığı, yani halen aynı noktada olduğu’ şeklinde değerlendiriliyor. “Bu tutum görünüşte çevresine yönelik ve üstü kapalı tavizler mi içeriyor?” diye soran kaynak, başkanlar (Avn, Berri ve Selam) tarafından dile getirilen bazı hususların işlerin kolay olduğuna işaret ettiğini hatırlattı.

Görsel kaldırıldı.Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile yaptığı görüşme sırasında (Reuters)

Kaynaklar, “Şu ana kadar görünen o ki, Hizbullah silah bırakmamakta ısrar ediyor. Hizbullah'ın maksimum yapabileceği şey Litani Nehri’nin güneyinden çekilmek. Savunma stratejisi diye bir şey yok. Ondan istenen, silahlarını teslim etmesi” ifadelerini kullandı. Kaynaklar, ‘Hizbullah'ın şimdiye kadar, varoluşsal tehditler konusunda aynı söylemleri sürdürdüğünü, hâlbuki bu silahlar ve destek savaşı aracılığıyla Lübnan’a varoluşsal bir tehdit teşkil edenin bizzat kendisi olduğunu ve silahları yüzünden savaşları ülkeye çektiğini’ ifade etti.

Kaynaklar, Hizbullah’ın yetkilileri aracılığıyla yaptığı açıklamalarda ‘ABD’ye İsrail sınırını korumaya hazır olduklarını, bunu da Litani’nin güneyinden tamamen çekilerek ve silah meselesini Litani’nin kuzeyinde hükümetle müzakere ederek yapabileceklerini anlatmak istediklerine’ dikkat çekti. Kaynaklar, ‘bu durumun ABD tarafından reddedildiğini, Washington’ın hamle karşılığında hamle ilkesine bağlı kaldığını, yani İsrail’in aşamalı olarak çekilmesi, esirlerin serbest bırakılması ve hedef almayı durdurması karşılığında devletin de Hizbullah’ın askerî yapısını dağıtarak egemenliğini tesis etmesini istediğini’ vurguladı.

Lübnan Kuvvetleri Partisi’ne yakın kaynaklar, ‘Hizbullah’ın artık bu yönde bir adım atmazsa hem kendisini hem de tüm Lübnan halkını yeni bir savaşa sürükleyeceğinin farkında olduğunu, eylül ayında önceki ABD temsilcisi Amos Hochstein’ın sunduğu fırsatı değerlendirmediğinde savaşla karşılaştığını ve şimdi Tom Barrack’ın sunduğu fırsatı değerlendirmemesi halinde Lübnan’ı tehlikeye atacağını bildiğini’ ifade etti. Kaynaklar, Lübnan’ın yeni şiddet sahnelerine sürüklenmemesi konusunda uyardı.