Rusya, Batı’nın ağır silahlarıyla mücadeleye hazırlanıyor

Moskova bina çatılarındaki hava savunma sistemleri ve nükleer tehdidin artması tehdidi ortasında hamlelerine hız verdi.

Bir Rus gözetleme gemisinin Hawaii kıyılarına yakın bir bölgede çekilen fotoğrafı, Moskova ile Washington arasındaki gerilimi yansıtır nitelikte. (AP)
Bir Rus gözetleme gemisinin Hawaii kıyılarına yakın bir bölgede çekilen fotoğrafı, Moskova ile Washington arasındaki gerilimi yansıtır nitelikte. (AP)
TT

Rusya, Batı’nın ağır silahlarıyla mücadeleye hazırlanıyor

Bir Rus gözetleme gemisinin Hawaii kıyılarına yakın bir bölgede çekilen fotoğrafı, Moskova ile Washington arasındaki gerilimi yansıtır nitelikte. (AP)
Bir Rus gözetleme gemisinin Hawaii kıyılarına yakın bir bölgede çekilen fotoğrafı, Moskova ile Washington arasındaki gerilimi yansıtır nitelikte. (AP)

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Rusya tarafında bir müzakereci veya tartışılacak bir konu bulamıyor. Davos Forumu’nda yaptığı son açıklamalara göre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile müzakereleri yasaklayan, diğer Rus muhataplarla görüşme koşullarını belirleyen ve Rusya'nın tamamen yenilgiyi kabul etmesinden ve ceza almaya istekli olmasından daha azını kabul etmeyen, kendi onayladığı bir yasadan hareket ediyor.
Rusya da Ukrayna'da müzakere edecek kimseyi bulamıyor ve barışın şartlarını da belirliyor. Zira Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un açıklamalarına göre Kiev'deki mevcut liderlik ‘Batı'nın bir yaratımı’ ve neyin ve nasıl müzakere edebileceğine de onun adına karar veriyor. Lavrov açıklamasında şunları söyledi:
“Daha da önemlisi Moskova, çatışmayı yalnızca Ukrayna üzerinden durdurmayı amaçlayan ‘anlık’ müzakereleri kabul etmeyecek. Rusya etrafındaki tüm NATO altyapısının kaldırılması da dahil olmak üzere Avrupa'daki stratejik güvenlik sorununu çözecek olan Batı ile stratejik çıkarlarını dikkate alan, yazılı garantiler veren ‘kapsamlı ve eşit’ bir diyalog istiyor.”
Bu iki sert tutumun arka planında, bugün Rus siyasetinin koridorlarında en çok konuşulan terime göre ‘kolektif Batı’, Kiev'e bu sefer Rus derinliğini hedef alabilecek ağır silahlar sağlayarak, Kremlin'in tabiriyle çatışmayı ‘yeni bir boyuta’ taşımak için dün bir araya geldi. Şimşek hızında olması gereken savaşın ilk yılını doldurmasına birkaç hafta kala özellikleri bu denli değişen dünya, genişleyen mücadeleye doğru kaymayı izlerken nefesini tutuyor.
Kiev'i askeri olarak destekleyen ülkeler, Almanya'da çok önemli bir toplantı düzenlediler. Zelenskiy burada, Rusya ile yaklaşmakta olan belirleyici savaşlarda ülkesine yardım etmek için ağır zırhlı araçlar göndermek gibi ‘güçlü kararlar’ verilmesini beklediğini bildirdi. Ramstein'deki ABD üssünde düzenlenen toplantıdan birkaç saat önce, ABD, Birleşik Krallık, İsveç ve Danimarka, Ukrayna'ya büyük miktarda yeni silah sevkiyatı yapıldığını duyurdu. Bu yeni partiyle birlikte, savaşın başlamasından bu yana ABD'nin Ukrayna'ya yaptığı toplam askeri yardım 26,7 milyar dolara yükseldi.
Aynı zamanda ağır tankların ve yeni füze sistemlerinin Kiev'e teslim edilmesiyle ilgili tartışma da büyüyor. Kremlin'in proaktif yanıtı, ‘çatışmayı yeni bir düzeye taşıyacak tehlikeli bir gelişme’ konusunda uyarıda bulunan Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov tarafından ifade edildi.
Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev, "Nükleer güçler, kaderlerinin bağlı olduğu büyük çatışmalarda mağlup olmadılar" dedi.
Ukrayna savaşının önde gelen ‘şahinlerinden’ biri haline gelen Medvedev, uyarı tonunu yükselterek nükleer çatışma hayaletini yeniden gündeme getirdi. Bu, Kremlin'in, Peskov'un ‘Medvedev'in açıklamalarının Rus nükleer doktrininin özünden kaynaklandığına’ işaret etmesiyle hızla doğrulamak için acele ettiği bir konu olarak ön plana çıkıyor.
Dünya tehlikeli bir yol ayrımında. Moskova'daki uzmanlar geçtiğimiz haftalarda, Donbass'taki ilerlemenin, Soledar'ı kontrol etmenin ve Donbass savaşını tamamen çözmenin bir başlangıcı olarak Bahmut ve çevresine ilerlemek konusunda temkinli bir iyimserlik dile getirdiler. İyimserlik, ‘özel askeri operasyondan’ bir yıl sonra Kremlin'in somut bir ‘zafer’ kazanması gerektiği fikrine ve yeni temas hatlarını kuran bir ateşkes yoluyla Donbasstaki askeri oldubittiye siyasi olarak pekiştirmeye dayanıyordu. Ancak Ukrayna ve Batı'nın ‘uzlaşmazlığı’ göz önüne alındığında bu seçenek halen zor görünüyor. Bu nedenle; geniş çaplı bir mücadele fikri, akıllara İkinci Dünya Savaşı’nı getirdi.
Görünüşe göre Moskova, Batı'nın Ukrayna'yı silahlandırmaya ve Donbass ve çevresindeki savaşın gidişatını etkileyebilecek ağır silahlar sağlamaya devam etmesi halinde en kötü senaryoya hazırlık olarak, durumu içeride ve yakın çevresinde seferber etmeye başlamıştı. Rusya Devlet Başkanı’nın geçtiğimiz perşembe günü askeri liderlerden oluşan bir topluluğun önünde mevcut çatışma hakkında konuşurken Büyük Vatanseverlik Savaşı’yla karşılaştırmalara başvurması şaşırtıcı değildi. Putin, Leningrad Kuşatması’nın kaldırılmasının 80’inci yıl dönümünde savaş gazileriyle yaptığı toplantıda, "Büyük Vatanseverlik Savaşı, Rusya'ya karşı işgal güçlerinin birçok ulusunun katılımına tanık oldu” dedi. Söz konusu savaşla mevcut durumu karşılaştıran Putin sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu her zaman böyle olmuştur. Avrupa'nın farklı uluslarının 1812 Vatanseverlik Savaşı'nda Rusya'nın karşısına çıkmak amacıyla nasıl bir araya geldiklerini görmek için Leo Tolstoy'un (Savaş ve Barış) kitabını yeniden okumak yeterlidir. Söz konusu savaşta Napolyon Bonapart, Avrupa'nın tüm güçlerini kontrolü altına almıştı.”
Putin'e göre bu, Hitler'in tüm Avrupa'yı kontrolü altına almasının ardından 1941-1945 İkinci Dünya Savaşı'nda da tekrarlandı.
Dışişleri Bakanı, ABD’yi Avrupa ülkelerini kendi ülkesine karşı Washington adına bir vekalet savaşı başlatmak için seferber etme girişiminde Nazi lideri ve Fransız lider Napolyon Bonapart'ı örnek almakla suçlarken, hemen hemen aynı ifadeleri tekrarladı.
Lavrov'un konuşmasında dikkat çekici olan, ülkesinin ‘yeni bir küresel savaş’ ile yüzleşmesine gönderme yapmasıydı. Ukrayna'da yaşananların, ‘Washington ve müttefiklerinin Rusya'ya karşı hibrit bir küresel savaş yürütmek için uzun yıllardır yaptıkları hazırlıkların sonucu olduğunu’ söyledi.
Lavrov'a göre Moskova, Ukrayna savaşının Rusya'nın stratejik yenilgisi yoluyla ‘Rus sorununa nihai bir çözüm’ bulmayı amaçlayan eksiksiz bir strateji çerçevesinde ‘kolektif Batı’ tarafından düzenlenen bir başlangıç olduğuna ikna olmuş görünüyor.
Uzmanlar, sürmekte olan savaşın yorumlanmasına yönelik bu yaklaşımın, arabulucu taraflar buna ulaşmayı başarsa bile (şu an pek olası değil), Ukrayna'da herhangi bir sınırlı ateşkesin artan çatışmayı sona erdiremeyeceği ve mevcut savaşın tüm taraflar için gerekli olan bir çözümü olacağını doğruladığı görüşündeler.
Bu arka plana karşı nükleer silah kullanımına kayma tehdidi ve Moskova'nın gelecek senaryoları karşısında cephesini güçlendirmek için yaptığı güçlü düzenlemeler konusu tekrar tekrar gündeme geldi.
Bu bağlamda Moskova, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu'nun geçtiğimiz perşembe günü Belaruslu mevkidaşı ile birçok ‘stratejik caydırıcılık’ önlemi ile ortak kuvvet grubunu hazırlayıp donatmaya yönelik bir hamle paketini görüştüğünü duyurdu.
Burada, Belarus’un daha önce iki ülke için risklerin artması durumunda Moskova'ya topraklarında nükleer silah konuşlandırması için yer vereceğini açıkladığını hatırlatmakta fayda var. Böylece ‘stratejik caydırıcılık tedbirleri’ ifadesinin anlamı daha iyi anlaşılabilir.
Moskova ve Minsk, savunma bakanları görüşmelerinin ve dışişleri bakanlarının da katıldığı birçok görüşmenin ardından ‘Batılı komşulardan gelecek her türlü senaryoya hazır olduklarını’ açıkladılar.
Ukrayna'daki savaşın birinci yılını doldurmanın eşiğinde olduğumuz şu günlerde başkent Moskova ‘cennetten sürprizler’ bekliyor gibi görünüyor. Rusya'nın başkenti Moskova'nın merkezindeki binaların çatılarına hava savunma sistemlerinin konuşlandırıldığı haberi basına böyle yansıdı.
Medya kuruluşları, Pantsir füze sistemlerinin Kremlin'i çevreleyen binalara konuşlandırıldığını gösteren uydu görüntülerini yayınladı. Pantsir etkili bir kısa menzilli savunma silahı olarak nitelendiriliyor. ‘Suriye deneyimine’ dayalı olarak güçlü bir şekilde testten geçirildi ve modernize edildi. Geleneksel olarak Rus başkentini koruyan orta menzilli sistemlerle entegre bir kalkan oluşturuyor. Söz konusu haberlerin doğru olması durumunda bu, başkentin merkezinin insansız hava araçları veya güdümlü füzelerle saldırıya uğraması gibi doğrudan bir tehdide hazırlanmak anlamına gelir. Basında çıkan haberlere göre, binalar arasında Rusya Savunma Bakanlığı'nın karargahı ve Moskova Nehri boyunca bakanlık tarafından kullanılan sekiz katlı başka bir bina da yer alıyor. Diğer bir görüntü kaydında, Kremlin'in iki kilometre güneydoğusundaki Taganka bölgesindeki bir eğitim binasının çatısındaki Pantsir sistemleri gösterildi.



Suriyeli eski güvenlik yetkilisi Lübnan'da öldürüldü

Şam ve SDG'nin pazartesi akşamı gerilimi azaltma konusunda anlaşmasının ardından Suriye, Halep'te iki çocuğuyla birlikte yürüyen bir kadın (Reuters)
Şam ve SDG'nin pazartesi akşamı gerilimi azaltma konusunda anlaşmasının ardından Suriye, Halep'te iki çocuğuyla birlikte yürüyen bir kadın (Reuters)
TT

Suriyeli eski güvenlik yetkilisi Lübnan'da öldürüldü

Şam ve SDG'nin pazartesi akşamı gerilimi azaltma konusunda anlaşmasının ardından Suriye, Halep'te iki çocuğuyla birlikte yürüyen bir kadın (Reuters)
Şam ve SDG'nin pazartesi akşamı gerilimi azaltma konusunda anlaşmasının ardından Suriye, Halep'te iki çocuğuyla birlikte yürüyen bir kadın (Reuters)

Lübnan güvenlik güçleri dün, Suriye eski istihbarat subayı Gassan Naasan al-Sakhni'nin cesedinin Lübnan'ın Kesrouane bölgesindeki evinin yakınlarında bulunmasıyla ilgili koşulları belirlemek üzere soruşturma başlattı. Olayla ilgili belirsizlik, bunun tamamen suç teşkil eden bir eylem mi yoksa siyasi boyutları olan bir olay mı olduğu konusunda soruları gündeme getirdi.

İlk güvenlik bilgilerine göre, el-Sakhni'nin "Suriye Hava Kuvvetleri İstihbaratının en önde gelen liderlerinden biri olan ve 'Kaplan' lakaplı Tuğgeneral Suheyl el-Hassan ile yakın bağları vardı ve adı özellikle Doğu Guta'daki kanlı askeri operasyonlarla ilişkilendiriliyordu."

Şarku’l Avsat'ın elde ettiği bilgilere göre, el-Sakhni, "8 Aralık 2024'te önceki rejimin düşmesinin ardından, Esad'ın kaçışını takip eden onlarca kişiyle birlikte Lübnan'a sığındı."


ICE'ın yeni videosunda göçmenleri Noel Baba gözaltına alıyor

Kampanya, bakanlığın gönüllü sınırdışını teşvik etme çabalarının bir parçası (ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza)
Kampanya, bakanlığın gönüllü sınırdışını teşvik etme çabalarının bir parçası (ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza)
TT

ICE'ın yeni videosunda göçmenleri Noel Baba gözaltına alıyor

Kampanya, bakanlığın gönüllü sınırdışını teşvik etme çabalarının bir parçası (ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza)
Kampanya, bakanlığın gönüllü sınırdışını teşvik etme çabalarının bir parçası (ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza)

ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE), Noel Baba'yı ICE ajanı olarak gösteren, yapay zeka tarafından oluşturulmuş bir Noel reklamı yayımladı.

Kurşun geçirmez yelek giymiş ve silah taşıyan heybetli bir "Noel Baba"nın görüldüğü video, belgesiz göçmenleri ülkeyi gönüllü olarak terk etmeye çağırıyor.

Geleneksel kırmızı kıyafeti ve beyaz sakalıyla yapay zekayla oluşturulan Noel Baba figürünün göğsünde ICE logosu görülüyor.

Daha sonra, diğer memurlarla birlikte sokakta göçmenleri gözaltına alırken, bir kişiyi göçmenlik tesisinde kayıt işlemlerinden geçirirken ve sınırdışı edilmek üzere uçağa bindirirken gösteriliyor.

Video, belgesiz göçmenleri CBP One uygulaması üzerinden kendi kendilerini sınırdışı edip "Noel Baba'nın yaramazlar listesine girmemeye" teşvik ediyor. Bu uygulama daha önce Biden yönetimi tarafından göçmenlerin ABD'ye yasal olarak girmesine izin vermek için kullanılmıştı.

Videonun paylaşıldığı gönderide, gönüllü olarak ayrılmaları halinde katılımcılara 3 bin dolar ve ülkelerine ücretsiz uçak bileti verileceği belirtiliyor.

ABD İç Güvenlik Bakanlığı (DHS), tatil dönemi için üç katına çıkarılan bu teşvikin 2025 sonuna kadar geçerli olduğunu ve ülkede yasadışı olarak yaşayan kişilere sunulacağını söyledi.

Kampanya, bakanlığın resmi zorlayıcı yaptırımlara alternatif olarak gönüllü sınırdışını teşvik etme çabalarının bir parçası.

Video, Trump yönetiminin kitlesel sınırdışı etme gündemini tanıtmak için Noel Baba'dan esinlenilmiş bir kelime oyunu kullanan ve sosyal medyada paylaşılan, göçmenlik kolluk kuvvetleri ajanlarının tatil süslemeleriyle donatılmış hallerini gösteren önceki bir reklamdan sadece birkaç hafta sonra geldi.

Görseller, "HO HO EVİNİZE GİDİYORSUNUZ" başlıklı kampanyanın bir parçası.

Resimde yarı otomatik tüfekle silahlanmış bir ajan Noel Baba şapkası takarken gösteriliyor. Noel Baba şapkası takmış başka bir ajansa renkli ışıklarla kaplı balistik bir kalkan tutuyor. İkinci fotoğrafta, balistik kalkanın üzerinde "Mutlu Noeller" yazısı yer alıyor.

x
Noel Baba'nın geleneksel kırmızı kıyafeti ve beyaz sakalıyla gösterilen, yapay zeka tarafından oluşturulmuş figürün göğsünde ICE logosu bulunuyor (ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza)

DHS, ABD Başkanı Donald Trump'ı imza dans hareketini Noel Baba'nın kızağında yaparken gösteren bir GIF'le paylaşımın devamını getirdi.

Noel temalı video, protestolara ve tepkilere rağmen Trump'ın sınırdışı etme çabalarını desteklemeyen uzun bir sosyal medya içerik zincirinin son halkası.

DHS ve diğer göçmenlik uygulama kurumları yıl boyunca milyonlarca belgesiz göçmeni sınırdışı etme arzusunu desteklemek için mimleri, popüler sosyal medya trendlerini, tanınmış sanatçıların şarkılarını kullandı ve nostaljiye başvurdu.

Independent Türkçe


Batı'nın Sudan konusundaki sessizliği çok şey anlatıyor

BM İyi Niyet Elçisi Amerikalı aktris Angelina Jolie, Batı Darfur'da yerinden edilmiş çocuklarla birlikte, 28 Ekim 2004 (Reuters)
BM İyi Niyet Elçisi Amerikalı aktris Angelina Jolie, Batı Darfur'da yerinden edilmiş çocuklarla birlikte, 28 Ekim 2004 (Reuters)
TT

Batı'nın Sudan konusundaki sessizliği çok şey anlatıyor

BM İyi Niyet Elçisi Amerikalı aktris Angelina Jolie, Batı Darfur'da yerinden edilmiş çocuklarla birlikte, 28 Ekim 2004 (Reuters)
BM İyi Niyet Elçisi Amerikalı aktris Angelina Jolie, Batı Darfur'da yerinden edilmiş çocuklarla birlikte, 28 Ekim 2004 (Reuters)

Christopher Phillips

Sudan'ın el Faşir kentinin kasım ayında Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kontrolüne geçmesinin ardından, toplu katliamlarla ilgili korkunç haberler gelmeye başladı. İngiliz Parlamentosu üyelerine, kentin isyancı HDK’nın eline geçmesinden sonraki ilk üç hafta içinde en az 60 bin kişinin öldürüldüğünün tahmin edildiği bildirildi.

Yale Üniversitesi İnsani Yardım Araştırma Laboratuvarı direktörü Nathaniel Raymond, The Guardian gazetesine yaptığı değerlendirmede el Faşir’in ‘insan mezbahası gibi göründüğünü’ söyledi. Bu katliamların benzersiz ve eşi görülmemiş boyutuna rağmen Sudan ordusu ile HDK arasında 2023 yılının nisan ayından bu yana süren iç savaş çerçevesinde, zulüm haberleri sıradan ve tekrarlayan bir hal aldı. Ne yazık ki el Faşir, bu tür şiddete yabancı değil, çünkü Darfur'un iç bölgeleri 21’inci yüzyılın ilk on yılında etnik temizliğe uğradı. Ancak, şu anki durum ile o dönemde yaşananlar arasındaki fark, o dönemde Batılı ülkelerden yükselen kınamalarla şu anki sessizliği oldu. Amerkalı aktör George Clooney gibi ünlülerin önderlik ettiği büyük bir destek kampanyası başlatıldı ve soykırıma karşı geniş çaplı baskı oluşturdu. Dünyanın dikkatini Sudan'ın batısına çeken bu kampanya, orada olanlara ışık tuttu.

190'dan fazla farklı dini ve insani yardım kuruluşundan oluşan Darfur'u Kurtarma Koalisyonu, şiddetin sona ermesi için lobi faaliyetleri yürütmek amacıyla 2004 yılında Washington'da kuruldu.

Ancak bugün, Sudan'daki çatışma basında kendine çok az yer buluyor. Dikkatler özellikle Gazze ve Ukrayna'daki diğer savaşlara odaklanmışken, sadece bir avuç ünlü el Faşir'deki katliamlara dikkat çekmeye çalışıyor. Öte yandan, Batılı hükümetlerin bu tür zulümleri önleme yeteneğine veya isteğine olan inanç, yirmi yıl öncesine kıyasla azalmış görünüyor.

Darfur’a destek kampanyasına dikkati çeken ünlüler

Çoğunluğu bölgenin Arap olmayan sakinlerinden oluşan isyancı gruplar 2003 yılında, Sudan hükümetinin ayrımcı tutumu ve şiddetli saldırılarına tepki olarak Darfur'da bir isyan başlattı.

O dönem Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, isyancılarla mücadele etmek için Cancavid milislerinin desteğiyle orduyu bölgeye gönderdi ve Birleşmiş Milletler'in (BM) tahminlerine göre doğrudan şiddet veya bunun sonucunda ortaya çıkan hastalık ve kıtlık nedeniyle 300 bin kişinin hayatını kaybettiği kanlı bir savaş başladı. Çatışma sırasında, hükümet güçleri, özellikle de Cancavid, Darfur'da halkın Arap olmayan kesimine karşı etnik temizlik ve soykırım yapmakla suçlandı.

Katliam haberleri geldikçe, Batılı insan hakları örgütleri harekete geçti. 190'dan fazla farklı dini ve insani yardım grubundan oluşan Darfur’u Kurtarma Koalisyonu (Save Darfur Coalition), şiddetin sona ermesi için baskı yapmak amacıyla 2004 yılında Washington’da kuruldu. Savaş kısa sürede kamuoyunun gündemine oturdu ve liberal görüşlü ünlüler arasında önemli bir konu haline geldi. Amerikalı aktris Angelina Jolie, 2004 yılında BM İyi Niyet Elçisi olarak Darfur'u ziyaret etti ve gördüklerini ‘inanılmaz derecede korkunç’ olarak nitelendirdi. Jolie’yi çok sayıda ünlü takip etti.

zxscdf
HDK üyesi, eski Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir'in Darfur bölgesine yaptığı ziyaret sırasında el konulan silahları kaldırıyor, 23 Eylül 2013 (Reuters)

Daha sonra, Darfur'u Kurtarmak: Herkesin Favori Afrika Savaşı (Saving Darfur: Everyone's Favourite African War) kitabının yazarı Rob Crilly, BBC'ye verdiği demeçte savaşın ‘ünlüler için çekici bir neden’ haline geldiğini söyledi. George Clooney, bu kampanyanın en önde gelen destekçilerinden biriydi. Amerikan ve Avrupa hükümetlerine baskı yapmak amacıyla bölgeye birkaç kez seyahat etti ve BM Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Beşir’in sorumlu tutulmasını talep eden ateşli bir konuşma yaptı.

Ancak aktör Clooney daha sonra bu çabaların başarısızlıkla sonuçlandığını kabul etti ve 2008 yılında yapılan onca şeye rağmen Darfur halkının durumunun yıllar öncesine kıyasla daha iyi olmadığını açıkladı. Buna rağmen ünlülerin başlattığı kampanyanın etkisi küçümsenemez, çünkü bu kampanya Darfur'da olanlara dikkat çekmeye yardımcı oldu ve Beşir'in Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından suçlanmasına katkıda bulundu, ancak Beşir hiçbir zaman tutuklanmadı. Bunun yanında BMGK’nın 2007 yılında el Faşir'de UNAMID olarak bilinen BM-Afrika Birliği Darfur Misyonu’nu konuşlandırma kararı vermesinde etkili oldu. Yaklaşık 26 bin askerden oluşan bu güç, şiddeti tamamen durdurmayı başaramasa da bazı şiddet olaylarının azalmasına yardımcı oldu ve Beşir'i 2010 yılında müzakere masasına oturmaya ikna etti.

2025'te verilen zayıf tepki

Şiddet azalsa da 2019 yılında Beşir rejiminin düşüşü ve bir yıl sonra yeni hükümet ile Darfur isyancıları arasında bir anlaşma imzalanana kadar tamamen ortadan kalkmadı. Ancak, Beşir rejiminin düşmesine katkıda bulunan HDK ile ordu arasında anlaşmazlık patlak verdiğinde şiddet yeniden başladı. Cancavid milislerinden oluşan HDK, Darfur'un geniş bölgelerini kontrol altına aldı ve Sudan ordusunu diğer bölgelerden çıkarmak için çalıştı. El Faşir, ordunun kendini tahkim ettiği askeri kalelerden biriydi ve HDK'nın kasım ayında nihayet kontrolü ele geçirmesinden önce iki yıllık bir kuşatma yaşandı. Yirmi yıl önceki Cancavid gibi, HDK de bölgeyi ele geçirdikten sonra etnik nedenlerle katliamlar yapmakla suçlandı ve kurbanların çoğu Arap olmayan sivillerdi.

Darfur’daki savaş 2003 yılında patlak verdiğinde, Batı kamuoyu bu tür zulümlere alışık değildi. 1990'larda Bosna, Ruanda ve Kosova'da yaşanan etnik şiddet, şok edici istisnalar olarak sunulmuştu.

Bu kez ünlülerden önemli bir adım gelmedi. Clooney, 2023 yılında iç savaşın patlak vermesiyle birlikte pişmanlığını dile getiren ve ‘uluslararası toplumun Sudan'ı terk etmesini’ eleştiren bir makalenin ortak yazarı oldu. Bir yıl sonra, aktör Bill Nighy ve şarkıcı Paloma Faith dahil olmak üzere bazı İngiliz ünlüler, dönemin Dışişleri Bakanı David Cameron'a ciddi önlemler alınması çağrısında bulunan açık bir mektup gönderdi. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu girişimler, yaklaşık yirmi yıl önce ünlülerin katıldığı yaygın kampanyalarla karşılaştırıldığında, okyanusta bir damla niteliğindeydi.

Bir kez daha Darfur’un çeşitli etnik kesimlerini hedef alan el Faşir'deki mevcut katliamlar, çok az tepki uyandırdı. Bu da ‘ne değişti?’ sorusunu akıllara getirdi. Darfur'un öncelikler listesinde aşağıya düştüğü açık görünüyor. Ünlüler halen insani yardım kampanyalarına katılıyorlar, ancak Gazze’deki ve Ukrayna’daki savaşlar gibi manşetlere taşınan kampanyaları tercih ediyorlar. Benedict Cumberbatch ve Ian McKellen gibi önde gelen İngiliz aktörler, bu ayın başlarında İsrail'den tutuklu Filistinli lider Mervan Bergusi'yi serbest bırakmasını talep ettiler. Aynı şekilde Kate Winslet ve Liam Hemsworth gibi ünlüler, Gazze'deki çocuklar için para toplamak amacıyla ayakkabılarını açık artırmaya çıkaran bir kampanyaya katıldı. Benzer şekilde, Ukrayna'daki savaş Sean Penn, Mila Kunis ve Angelina Jolie gibi isimlerin bir kez daha kamuoyuna seslerini yükseltmelerine neden oldu.

g
Amerikalı aktör George Clooney, 27 Nisan'da o dönem Senatör olan eski ABD Başkanı Barack Obama'nın da katıldığı ve Clooney'nin 2006 yılında Darfur'dan gelen mültecilerle görüştüğü Güney Sudan ve Çad gezisinin ele alındığı basın toplantısından bir kare (Reuters)

Ancak, daha derin bir dönüşümün de yaşandığına dair bazı işaretler var. Bu dönüşüm, ünlülerin döngülerinden çok, daha geniş jeopolitik değişimleri yansıtıyor. Öncelikle bu tür kitlesel katliamlar ne yazık ki sıradan hale geldi. 2003 yılında Darfur'da savaş patlak verdiğinde, Batı kamuoyu bu tür zulümlere alışık değildi. 1990'larda Bosna, Ruanda ve Kosova'da yaşanan etnik şiddet, şok edici istisnalar olarak sunulmuştu. Dolayısıyla Darfur'daki soykırımın Batı kamuoyunun büyük bir bölümünü şok etmesi anlaşılabilir bir durumdu. O zamandan bu yana, Irak, Afganistan, Suriye, Ukrayna, Libya, Yemen ve son olarak Gazze'de yüz binlerce kişi öldürüldü, bunun yanı sıra dünyanın diğer bölgelerinde de sayısız çatışma yaşandı.

Her toplu katliam başlı başına bir trajedi olsa da artık olağanüstü bir olay olarak değerlendirilmiyor, küresel manzaranın tanıdık bir parçası haline geldi. Ne yazık ki, Sudan'da yirmi yıl süren savaşın ardından, El Faşir’deki yeni katliam artık eskisi gibi manşetlerde hak ettiği yeri bulmuyor.

Belki de Amerikalı aktör Clooney ve diğer ünlüler, eylemlerinin Batılı liderleri Sudan'da ciddi adımlar atmaya zorlayabileceğine inanırken biraz nahif ya da idealist davranmış olabilirler.

İkinci dönüşüm olarak Batılı hükümetlerin beklentileri kökten değişti. 2003 yılı, tek kutuplu dünyada Batı'nın nüfuzunun zirveye ulaştığı yıldı. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush'un Afganistan ve Irak'ı işgal etmesinden sonra ünlüler ve aktivistler, Beyaz Saray ve Avrupa hükümetlerinin Darfur'a müdahale etmek için etkilerini kullanma gücü ve iradesine sahip olduklarına inanıyordu. Ancak bundan yirmi yıl sonra, bu nüfuza olan güven azaldı. Dünya çok kutuplu hale geldi, Batı'nın rolü azaldı ve çoğu Batılı hükümet artık insani hedeflerin üzerinde kendi çıkarlarını ön planda tutuyor gibi görünüyor. Avrupa Birliği'nin (AB) Ukrayna'ya olan ilgisinin artması, yabancı göçmen sayısını azaltma çabaları ve Donald Trump'ın faydacı yaklaşımı, bu tarafların hiçbirinin Sudan çatışmasına siyasi veya diplomatik olarak yatırım yapmaya hazır olduğunu göstermiyor. Batılı aktörlerin, hem İsrail-Filistin çatışmasında hem de Ukrayna'daki savaşta önemli çıkarları söz konusu, bu da bu iki mesele üzerinde kamuoyunun baskısının neden devam ettiğini açıklıyor. Ancak birçok kişi Batı'nın Sudan'daki çıkarlarının artık sınırlı olduğunun farkında.

Sessiz kalmak kelimelerden daha güçlü

2025 yılında ünlüleri sessizlikleri nedeniyle suçlamak haksızlık olabilir. Zira Hollywood yıldızları film yapmak için para alıyorlar, siyasi kampanyalar yürütmek için değil. Dahası, Sudan krizi gibi büyük çatışmalarla başa çıkma sorumluluğu, dünyaca ünlü yıldızlara değil, liderlere, karar vericilere ve uluslararası topluma ait. Bunun yanında el Faşir'deki olaylar ve Sudan’daki son çatışmalarda nispeten sessiz kalınması, 2000’li yılların başlarında Darfur'un gördüğü yoğun ilgiyle karşılaştırıldığında, dünyanın geçirdiği dönüşümler için önemli çıkarımlar taşıyor. Belki de George Clooney ve diğer ünlüler, eylemlerinin Batılı liderleri Sudan'da ciddi adımlar atmaya itebileceğine inanarak biraz nahif ya da idealist davranmış olabilirler. Ancak o zamanlar, umutları samimiydi. Bugün ise bu beklentiler sönmüş gibi görünüyor. Burada şu sorunun sorulması gerekiyor; Bu sönüş ne zaman başladı? Irak'ta mı? Suriye'de mi? Ukrayna'da mı? Gazze'de mi? Belki de biriken bu hayal kırıklıkları, Sudan'da olanları protesto etmek için sesini yükselten birkaç ünlünün artık şaşırtıcı olmadığı mevcut duruma toplu olarak katkıda bulundu. Çünkü artık seslerinin iktidarlar ve nüfuz sahibi kişiler tarafından duyulmasını beklemiyor gibi görünüyorlar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.