Devrik diktatörlerin servetlerinin akıbeti tartışma konusu

Arap Baharı sonrası yetkililer, söz konusu fonları geri alınmasının karmaşık bir süreç olması sebebiyle zorluk yaşıyor. Devrik diktatörlerin aileleri ise kendilerini savunuyor.

Zeynel Abidin Bin Ali ve eşi (AP)
Zeynel Abidin Bin Ali ve eşi (AP)
TT

Devrik diktatörlerin servetlerinin akıbeti tartışma konusu

Zeynel Abidin Bin Ali ve eşi (AP)
Zeynel Abidin Bin Ali ve eşi (AP)

Tarihe “Arap Baharı” ya da “Arap İsyanları” olarak bilinen ayaklanmalar başladığında, protesto meydanları ve medya içerikleri, önceki rejimlerin liderleri ve önemli isimleri tarafından yağmalanarak uluslararası bankalara yatırıldığı söylenen yüksek miktardaki servetlere ilişkin ifadelerle doldu. O dönemde söz konusu fonların geri alınacağı ‘Kayıp fonların, ayaklanan halklara geri getirileceği’ de söylendi.
Yıllar geçti, bu konuyla ilgili davalar birbiri ardına geldi, yönetimler değişerek yerine başkaları geldi ancak ‘yağmalanan paralar’ geri dönmedi, aksine Arap Baharı ayaklanmalarıyla devrilen yöneticilerin bazı varisleri, bu servetler üzerinde hakka sahip olduklarına ilişkin hükümler elde etti.
Şarku’l Avsat’a konuşan, yağmalanmış fonlarının geri alınması davalarında çalışan hukuk uzmanlarına göre, Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’in tanık olduğu ve dönemin liderlerini deviren ayaklanmaların üzerinden 13 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu ülkeler yağmalanan fonlar konusunda ‘önemli bir ilerleme’ kaydedemedi. Uzmanlar, İsviçre başta olmak üzere birkaç Avrupa ülkesi tarafından bu yetkililere atfedilen dondurulmuş hesapları yeniden kullanıma açmaya yönelik çıkarılan kararlar hakkında “Bu fonların meşruiyetinin kabulü anlamına gelmiyor ancak söz konusu servetlerin geri verilmesini talep eden hükümetlerin, haklarını kanıtlama ve bu konudaki yasal prosedürleri takip etme konusundaki yetersizliklerini yansıtıyor” ifadelerini kullandı.
Dünya Bankası ile Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi arasındaki bir ortaklık olan Çalınan Varlıkların Geri Alınması Girişimi’ne (stAR) göre, mütevazı tahminler, gelişmekte olan ülkelerden her yıl yaklaşık 20-40 milyar dolar çalındığını gösteriyor.
Son yıllarda, Arap Baharı ülkelerinde eski yöneticilerin mal varlıklarının dondurulmasına yönelik alınan kararlar art arda iptal ediliyor. Söz konusu yöneticiler arasında devrik Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ilk sırada yer alıyor. Mübarek’in oğulları Alaa ve Cemal, geçen yıl Nisan ayında Avrupa Adalet Divanı’nın merhum Cumhurbaşkanı’nın ailesinin fonlarını ve varlıklarını dondurma kararını sonra erdirme kararı almasını kutladı. Mahkeme, bu kararının gerekçesini açıklarken, fonların dondurulmasına yönelik asıl karar ile ilgili olarak “Mısır makamlarının, savunmanın haklarına ve Mübarek ailesine karşı kısıtlayıcı kararlar almadan önce onların adli koruma hakkına uygun olarak hareket ettiği doğrulanmadı” ifadelerini kullandı.
Mübarek ailesini temsil eden Carter-Ruck isimli İngiltereli hukuk bürosu tarafından yapılan açıklamada, Cemal Mübarek kararla ilgili olarak “Geçtiğimiz 10 yılda aileme karşı yapılanların hukuka aykırı olduğu artık kesinlik kazandı” yorumunda bulundu.


Hüsnü Mübarek ve eşi (AFP)

Mübarek’in servetiyle ilgili tahminler, Alâa Mübarek ile 2011’de bu konuda bir haber yayınlayan İngiliz The Guardian gazetesi arasında ünlü bir tartışmaya konu olmasına rağmen mahkeme, dondurma kararı kaldırılan fonların değerini açıklamadı. Gazete söz konusu haberde, Mübarek’in servetinin 70 milyar dolar olarak tahmin edildiğinden bahsetti ancak sonrasında ifadelerini geri çekti ve haberi yayınladığı için özür diledi.
Tunus’a gelince, İsviçre’nin resmi tahminleri, Arap Baharı ayaklanmaları ile ilk devrilen lider olan Tunus’un devrik diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali’nin servetinin, 56 milyon İsviçre frangı olduğunu gösteriyordu. Tunuslu yetkililer, İsviçre yasalarına göre kaçak fonların dondurulması için üst sınır olan 10 yıl içerisinde fonları geri almayı başaramadı. Ancak geçen yıl 20 Mart tarihinde Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, ‘Tunus halkının parasını yağmalamaktan suçlu’ olarak nitelendirdiği taraflardan, yağmalanmış fonların geri alınmasıyla ilgili bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayınladı.
28 Temmuz’da Said, ‘Ülkeden çalınan paranın değerinin 13,5 milyar Tunus dinarı (1 ABD doları 3,09 Tunus dinarı) olarak tahmin edildiğini’ açıkladı. O sırada ayrıca, “Rüşvet ve Yolsuzlukla İlgili Ulusal Tespit Komitesi tarafından yayınlanan bir rapora göre, ülkenin parasını yağmalayanların sayısının 460 kişiye ulaştığını’ belirtti ancak isimlerini açıklamadı.
Libya’da ise, devrik diktatör Muammer Kaddafi’nin serveti giderek artan tartışmalara yol açmaya devam ediyor. Kurumlar arasındaki keskin bölünme, mirasçılarının dağılması ve belgelerin olmaması nedeniyle, Kaddafi’nin kişisel serveti bir spekülasyon kaynağı olarak kaldı. Kaddafi'nin servetine yönelik tahminler, altın ve pırlantaların yanı sıra yaklaşık 200 milyar dolara ulaştığını, bazı tahminler ise yaklaşık 150 milyar dolara ulaştığına işaret ediyor. Tahminlerde geçen meblağlar, bir ABD şirketini servetin bulunması halinde değerinin yüzde 10’u alma şartı karşılığında, Libya devleti adına Kaddafi’nin servetini aramak için 2015 yılında Libya Ulusal Geçiş Konseyi ile bir anlaşma imzalamaya teşvik etti. The Daily Beast haber sitesinin aktardığına göre, şirketin kurucusu yaklaşık 7 yıl önce ‘Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde bir uçak garajına ait depoda Kaddafi’nin 12,5 milyar dolarlık parasını bulduğunu’ iddia etti.
Mısır’da uluslararası kamu hukukçusu Prof. Dr. Eymen Selama, geçtiğimiz 10 yıl içerisinde devrimlere tanık olan Arap ülkelerinin eski yetkililerinin yurtdışındaki fonlarını geri alamamasının, ‘ilgili kurumların bu fonları geri alma konusundaki gözle görülür yetersizliğinden kaynaklandığına’ inanıyor. Selama ‘İstenen amaca ulaşmak için uyulması gereken açık ve net kuralların olduğuna’ dikkat çekiyor.
Selame Şarku’l Avsat’a, 2003 yılında yayınlanan Sınıraşan Organize Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde yasadışı yollarla elde edildiğinden ve yurtdışına kaçırıldığından şüphelenilen fonları geri almak isteyen ülkelerin takip etmesi gereken prosedürler tanımlandığını, ancak birkaç ülkede bu konuya yönelik oluşturulan komiteler ve birimlerin ‘bu prosedürleri doğru bir şekilde takip etmediklerini ve bunun da söz konusu fonu geri almak için birçok fırsatı boşa harcanmasına neden olduğunu’ belirtti.
Uluslararası hukuk profesörü, Nijerya, Peru ve bazı Orta Asya ülkeleri gibi ülkelerin, yasal dayanakları uygun bir şekilde takip etmeleri sayesinde eski yetkililerin servetini geri almayı başardığını ancak Arap ülkelerinin, bu servetlerin bulunduğu ülkelerde uygulanan yasal kontrollere uygun şekilde işlemleri yürütemedikleri için söz konusu ülkelerin çoğunun fonları dondurma kararlarını kaldırmak zorunda kaldığını açıkladı. Söz konusu ülkelerin verdiği karar hakkında “Bu adım bazılarının sandığı gibi, bu fonların meşruiyetinin tanınması anlamına değil, devletlerin bu zenginliklerin geri alınmasını talep etmedeki ciddiyetsizliğinin onaylanması anlamına geliyor” dedi.
Mısırlı bir hukuk araştırmacısı olan Dr. Muhammed el-Elfi, Arap Baharı şu ana kadar ülkelerinin eski yetkilileri tarafından ‘kaynağı şüpheli fonları’ geri alamamasına yönelik birkaç sebep saydı. Bu bağlamda söz konusu fonların yatırıldığı çoğu ülkede uygulanan kontrollerin ‘siyasi kararlar değil, katı yargı kararları ile ele alınması gerektiğini’ belirtti. Ayrıca yıllarca süren dava süreçlerinin uzunluğunun ve birçok eski yetkili hakkında beraat kararı verilmesinin, fonlara geri alma talebi sunan ülkeleri, yöneltilen suçlamaların ciddiyetini sorgulamaya yönlendirdiğine dikkat çekti.
Elfi Şarku’l Avsat’a, eski yetkililerin yasadışı kaynaklardan servet edindiklerinin kanıtlamasının, çürütülemez belgelerin sunulmasını ve bu yetkililer ile yolsuzluk veya görevi kötüye kullanma suçları arasında açık bir bağlantının kanıtlanmasını gerektirdiğini açıkladı. Böyle bir durum ile ilgili olarak ‘Arap toplumlarında son derece az görünüyor. Bu durum, fonları geri alma talepleri alan ülkeleri, konuyu hukuki değil, siyasi nitelikli olarak ele almaya yönlendiriyor” ifadelerine yer verdi.
Hukuki araştırmacı, geri alma sürecinin zorluğunun en önemli nedenlerinden birinin, eski yetkililere atfedilen yurtdışındaki fonlarının çoğunun ‘offshore şirketler’ olarak bilinen şirketlere hisse şeklinde yatırılmış olmasından kaynaklandığını açıkladı. Söz konusu şirketler genellikle, özellikle de yetkililerin kendi adlarına değil de vekillerinin adlarına kayıtlı olması halinde, kurumsal verilerin takip edilmesinin zor olduğu ‘güvenli vergi cennetleri’ ülkelerde bulunuyor.



Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından... Cep telefonlarımız uzaktan patlatılabilir mi?

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
TT

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından... Cep telefonlarımız uzaktan patlatılabilir mi?

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)

Lübnan genelinde Hizbullah çağrı cihazları ve telsizlerine yönelik eşi benzeri görülmemiş güvenlik ihlali ve salı ile çarşamba günleri binlerce eş zamanlı patlama, kişisel cep telefonlarının ne kadar tehlikeli olduğu ve nasıl uzaktan patlatılabildiği konusunda birçok soruyu gündeme getirdi.

Cep telefonu bataryaları son derece yanıcı kimyasallardan üretilir, ancak bir kontrol ünitesi doğrudan bataryaya bağlıdır ve bataryayı güvende tutmak için özel bir yazılımla donatılmıştır.

DeepSAFE Technology'nin kurucusu ve McAfee, Intel ve Nokia'da güvenlik ve koruma araştırmaları eski başkanı olan Ahmed Sallam'a göre bu kontrol ünitesi, en önemlisi tüm üniteyi bataryanın sıcaklığını ateşleme noktasına yükseltebilecek kötü amaçlı yazılım içeren başka bir ünite ile değiştirmek olan çok sayıda hackleme yöntemi ile kötü niyetli olarak manipüle edilebilir. Bu, Lübnan vakasında olduğu gibi belirli cihazları hedef almak için yapılabilir.

grbtny
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarında hayatını kaybedenler için düzenlenen cenaze töreninden (AFP)

Şarku’l Avsat'a konuşan Sallam, “Kötü niyetli bir şekilde üretilebilen bataryalar da var. Bunlar ya sıcaklığı belirli bir dereceye yükselterek ya da patlatma sistemini harekete geçiren bir ünite aracılığıyla ateşlenebilen patlayıcı maddeler içerirler. Tüm bunlar, radyo dalgaları ya da herhangi bir kablosuz elektrik dalgası yoluyla uzaktan sinyal alabilen harici bir iletişim ünitesi ile bataryaya içeriden bağlı çok küçük bir kontrol ünitesi yerleştirilerek yapılabilir” ifadelerini kullandı.

Sallam sözlerini şöyle sürdürdü: “Dış dünya ile iletişim olmasa da patlamalar senkronize edilebilir. Kötü amaçlı yazılım, tıpkı saatli bombaların çalıştığı gibi, tüm patlamaların aynı anda gerçekleşmesi için belirli bir anı bekleyebilir.”

Los Angeles'taki California Üniversitesi Kimya Bölümü'nde yardımcı doçent olan ve pil geliştirme ve üretiminde uzmanlaşmış bir ABD şirketi olan Nanotech Energy'nin bilim ve teknoloji şefi Maher el-Kady, “Lübnan'daki patlamalar tesadüfen değil, kasıtlı olarak meydana geldi. Büyük olasılıkla cihazlara uzaktan etkinleştirilen bir kontrol devresi yerleştirilmişti. Bu da patlamaların senkronizasyonunu açıklıyor” şeklinde konuştu.

cdvfgthy
Lübnan Ordusu tehlikeli gördüğü telsiz ve çağrı cihazlarını imha etmek üzere topluyor. (AFP)

Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan el-Kady, “Herhangi bir bataryanın patlamasına yol açabilecek birkaç mekanizma vardır. Bunlardan ilki, mobil cihazın ya da elektrikli otomobilin bataryaya metal bir cismin girmesine yol açan bir kazaya maruz kalması ya da batarya parçalarının sıkışmasına ve parçalarının tahrip olmasına yol açan yüksek orandaki basınç yahut da bataryanın yüksek bir yerden düşerek parçalarının tahrip olmasıdır. İki olasılık daha var: Birincisi bataryanın sıcaklığının çok yüksek oranlara çıkmasına neden olarak patlamasına yol açan harici bir katalizörün varlığı ve ikincisi de bataryanın içindeki pozitif terminalin negatif terminale bağlanmasına yol açan harici bir etkileyicinin varlığıyla ilgili” ifadelerini kullandı.

Uzmanlara göre cep telefonları hacklenebilir. Ayrıca üretim ya da tedarik aşamalarından herhangi birinde ya da internet üzerinden erişilerek patlatılmak üzere içlerine kötü niyetli yazılımlar entegre edilebilir.

El-Kady, kasıtlı bir dış neden olmaksızın, üretim hataları nedeniyle bir pilin patlama olasılığının 10 milyon pil başına bir pili geçmediği konusunda kamuoyuna güvence verirken, pillerin 150 santigrat derecenin üzerine çıkabilen yüksek sıcaklıklara dayanmasını sağlamak için titiz testler yapıldığını da belirtti. Ancak bu durum, çağrı cihazlarında ve modern mobil cihazlarda bulunan lityum-iyon pilleri ‘saatli bomba’ olarak tanımlamasına engel olmadı. “Pil patlamalarının neden olduğu hasar, pilin boyutuna ve kullanıcının konumuna veya insan vücudunun hayati organlarından herhangi birine ne kadar yakın olduğuna bağlıdır” diyen el-Kady, elektrikli arabalar söz konusu olduğunda durumun daha da kötüleşeceğini, çünkü batarya boyutlarının bir cep telefonu bataryasının 5 bin ila 7 bin katına ulaşabileceğini belirtti.

Tedarik zincirleri

Yaşananların tekrarlanmasının nasıl önlenebileceği konusunda ise Sallam, tedarik zincirinin güvence altına alınması gerektiğine işaret ederek, Lübnan'a gelen cihazlarda olası değişiklikleri kontrol etmenin ve içlerine yeni bileşenler yerleştirilip yerleştirilmediğini test etmenin birçok yolu olduğunu açıkladı.

 

ascdvrg
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)

Teknik olarak, hassas bir terazi kullanılarak, ne kadar küçük olursa olsun cihazın ağırlığındaki herhangi bir değişiklik tespit edilebilir, böylece üzerinde herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığı anlaşılabilir. Bu hassas terazi, başta batarya olmak üzere her bir birimin ağırlığını doğru bir şekilde hesaplamak için kullanılmalıdır. X-ray ve CT Scan gibi radyolojik cihazların yanı sıra patlayıcılar için kimyasal tespit üniteleri de kullanılabilir ve tüm bu teknik araçlar genellikle havaalanlarının içinde kullanılır. “Lübnan örneğinde meselenin ele alınışında büyük bir güvenlik açığı olduğunu düşünüyorum” diyen Sallam, herhangi bir patlayıcı maddenin varlığını ya da yokluğunu teyit etmek için kullanılabilen teknolojilerin mevcut olduğunu vurguladı.

fvrbgty
Çağrı cihazı patlamalarının kurbanları (AP)

Medya kuruluşlarına göre, Lübnan'daki çağrı cihazları Tayvanlı bir şirket tarafından tasarlanmış ve Avrupa'da bilinmeyen başka bir şirkete üretim lisansı verilmişti. Bu nedenle üretim güvenliği ve uygulama kalitesi ile ilgili konular tespit edilememiş olabilir.

Genel olarak çağrı cihazları, ister alıcı uçta tek yönlü bir bağlantı olsun, ister alıcı ve verici uçta iki yönlü bir bağlantı olsun, iletişim sürecini kontrol etmek için bir sunucuya ihtiyaç duyar. Ancak Sallam'a göre bu sunucular veri tabanlarına sahip ve genellikle siber saldırılara ve hacklere karşı savunmasız olan dijital işletim sistemlerini çalıştırıyor.

“Çağrı cihazları tedarik zinciri boyunca değiştirilebilir, aynı şey sunucular için de geçerli olabilir” diyen Sallam, cihazların kendilerinin de değiştirilebileceğini ve üretim süreçleri ya da nakliye ve tedarik zincirleri sırasında ‘kötü niyetli’ yazılımlar eklenebileceğini açıkladı.