İran, Avrupa'nın Devrim Muhafızları Ordusu’nu terör örgütü listesine almasını engellemeye çalışıyor

Tahran yönetiminin planları arasında Hürmüz Boğazı'ndaki gemilerin hareketini kısıtlamak, Batılı askeri personelin güvenliğini tehdit etmek ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan çekilmek var

Abdullahiyan ve Selami dün İran Parlamentosu’nun oturumuna katıldılar. (EPA)
Abdullahiyan ve Selami dün İran Parlamentosu’nun oturumuna katıldılar. (EPA)
TT

İran, Avrupa'nın Devrim Muhafızları Ordusu’nu terör örgütü listesine almasını engellemeye çalışıyor

Abdullahiyan ve Selami dün İran Parlamentosu’nun oturumuna katıldılar. (EPA)
Abdullahiyan ve Selami dün İran Parlamentosu’nun oturumuna katıldılar. (EPA)

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Avrupa Birliği’nin (AB) Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) terör örgütü olarak sınıflandırması durumunda Tahran'ın yanıt olarak Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan (NPT) çekilmek de dahil olmak üzere her türlü adımı atabileceğini söyledi. Buna karşılık Avrupa’dan, DMO’yu terör listesine almak gibi bir niyetin olmadığına dair birtakım mesajlar aldığını kaydetti. İran İslami Şura Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Galibaf da Avrupa ordularının İran’ın tepkisiyle karşılaşacakları ve unsurlarının bölgede güvende olmayacağı tehdidinde bulundu.
İran Parlamentosu, Avrupa Parlamentosu'nun DMO’yu terör örgütleri listesine alma konusundaki son kararını kapalı düzenlenen bir oturumda tartıştı. Oturuma Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, DMO Genel Komutanı Hüseyin Selami ve Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de katıldı.
Avrupa Parlamentosu geçen perşembe günü oy çokluğuyla konuya dair bir karar aldı. Söz konusu kararda İranlı yetkililer insan hakları ihlallerine, protestocuları idam etmeye ve muhalefeti baskılamaya son vermeye çağrılırken AB’den DMO’nun yanı sıra dış operasyonlarından sorumlu Kudüs Gücü’nü ve Besic güçlerini terör örgütleri listesine dahil etmesini kapsıyor.
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Galibaf dün yaptığı açıklamada, “DMO’ya karşı herhangi bir adım atılırsa, Avrupa ülkelerinin ordularını terör örgütü olarak kabul edeceğiz” diyerek uyarıda bulundu.
Meclis Başkanlık Heyeti üyesi milletvekili Ali Rıza Selimi de Dışişleri Bakanı ve DMO Genel Komutanı’nın ‘Avrupalılardan ‘affedilemeyecek’ herhangi bir hata gelmesine karşı İran’ın da benzer bir adımla karşılık vereceğini’ vurgulayan açıklamalar yaptığını aktardı. Selimi “İran, tüm Avrupa askeri kurumlarını terörist ilan edecek. Bundan sonra herhangi bir Avrupa askeri birimi bölgede güvende olmayacak. Danışmanları elçiliklerinde bile kendilerini güvende hissetmeyecekler” ifadesini kullandı.

Galibaf ve Reisi. (EPA)
İran'ın ABD ve Avrupa'dan mesajlar aldığını belirten Selimi sözlerini şöyle sürdürdü:
"Avrupalılar böyle bir adım atma niyetinde olmadıklarına dair mesajlar gönderdiler ve İran'dan da benzer adımlar atmamasını istediler. ABD’liler de İran'a mesajlar göndererek müzakere talebinde bulundular.”

Avrupa’dan mesajlar
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Abdullahiyan, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda İran Parlamentosu’nun ‘Avrupa ülkelerinin ordularının taraflarını terör listesine koymayı planladığını’ belirterek “Kısasa kısas” dedi. AFP’nin aktardığına göre Avrupa Parlamentosu’nun DMO’ya karşı oylama yaparak ‘kendine zarar verdiğini’ bir kez daha vurguladı.
Abdullahiyan, İran Parlamentosu’nun Haber Ajansı'na (Hane-i Millet/ICANA) yaptığı açıklamada, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve AB dönem başkanlığını yürüten İsveç'ten ‘AB’nin Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanan kararı uygulama gibi bir çabası olmadığına’ dair ‘teminat’ aldığını söyledi. Ancak Abdullahiyan ‘Avrupa tutumunu düzeltmezse herhangi bir karşı önlem alınabileceğine’ dair uyarıda bulunarak söz konusu kararın ‘Avrupa Parlamentosu’ndaki bazı milletvekillerinin duygularını yansıttığını’ vurguladı.
Abdullahiyan, İran’ın NPT’den çıkma veya Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) gözlemcilerini ülkeden çıkarma ihtimaline ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:
 “Almanya Dışişleri Bakanı gibi bazı Avrupalı diplomatlar, yeterli tecrübeye sahip olmamalarına rağmen diplomasi mekanizmasının başındalar. Eğer kendileri mantıklı bir çerçevede hareket etmez ve tutumlarını düzeltmezlerse her ihtimal düşünülebilir.”
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de mecliste yeni bütçe taslağını savunurken, Avrupa’nın hamlesinin ‘sefil bir girişim’ olduğunu vurguladı. “Diğer hesapları gibi bu da başarısızlığa mahkumdur” dedi.

Deniz seyrüseferine ilişkin tehdid
İran Dini Lideri’ne bağlı İdeolojik ve Siyasi Rehberlik Dairesi’nin siyasi işlerden sorumlu yardımcısı olan Resul Sanayi Rad, "Avrupa ordularının terör listesine alınması karasularındaki hareketlerini kısıtlayacaktır. Bu durum bölgesel ve uluslararası güvenliği tehlikeye atacaktır” açıklamasında bulundu.
reformist çizgideki İranlı İşçiler Haber Ajansı’nın aktardığına (ILNA) göre milletvekili Muhammed Hasan Asfari konuya dair şunları söyledi:
“Hürmüz Boğazı'nda Avrupa gemilerinin hareketini kısıtlayacak bir tasarı için uğraşıyoruz. Avrupa Parlamentosu kararını geri çekmezse, meclisteki prosedürleri takip edeceğiz ve olağanüstü bir kararla Hürmüz Boğazı'ndaki gemilerinin hareketini sınırlayacağız. Bu nedenle Avrupa Parlamentosu'nun çok geç olmadan geri adım atması ve aklını başına alması daha iyi olur. DMO’ya yaptırım uygulanmasının nükleer anlaşmanın akıbetini etkileyeceği kesin. Bu, Avrupalıların çıkarına olmaz.”
Diğer yandan İran İstihbarat Bakanı İsmail Hatip ‘benzer bir karşılık verme’ hakkında yaptığı açıklamada “İslam Cumhuriyeti'nin ulusal güvenliği ile çatışan her türlü eyleme karşı benzer bir karşılık vermek ülkenin yasal hakkıdır” ifadelerini kullandı.

Meşruiyet krizi
Kayhan gazetesi, Avrupa Parlamentosu'nun aldığı karara işaret ederek bu karara imza atan ülkelerle iletişimin askıya alınması çağrısında bulundu.
İran Dini Lideri’nin ofisine bağlı olan gazete, İran’ın yalnızlığına ilişkin iç uyarılara ve iktidar düzeninin karşı karşıya olduğu meşruiyet krizine işaret ederek ‘DMO’yu terör örgütü olarak sınıflandıran belgeye imza atan’ ülkeleri, ‘aslında İslam Cumhuriyeti’ni tanımamakla’ suçladı.
Gazete haberinde söz konusu ülkelere dair şu ifadeleri kullandı:
“İran'ı pratikte ve tamamen bağımsız bir devlet olarak tanıyana ve iç işlerine karışılmaması gerektiğini kabul edene kadar, bizimle ilişkiye giremezler. İran'ı tamamen bağımsız bir devlet olarak tanıyana ve iç işlerine karışılmaması gerektiğini kabul edene kadar, bizimle yakınlaşamazlar. Dolayısıyla İran ile bu ülkeler arasındaki siyasi ve ekonomik tartışmalar askıya alınmalı ve her iki tarafın başkentlerdeki temsilcilikleri kapatılmalıdır.”
‘Avrupalıların yakında parlamentolarının kararlarından binlerce kez pişman olacakları büyük insani ve mali bedeller ödeyecekleri’ uyarısında bulunan gazetetenin haberinin devamı şöyle oldu:
“Avrupalılar İran'a bağlı bir bölgedeler. Geri kalan bölge ülkelerinin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) çerçevesinde askeri ve güvenlik varlığı var. Üslerini, askeri ve güvenlik güçlerini kolay kolay koruyamıyorlar (...) ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın da aralarında bulunduğu Batı ülkeleri askeri ve güvenlik güçlerinin, İran askeri ve güvenlik güçlerinden sürpriz saldırılar alması dikkat çekici.”
Gazete, bombalı saldırı planlamaktan Belçika'da 20 yıl hapis cezasına çarptırılan İranlı diplomat Esedullah Esedi’nin tutuklanmasını da gündeme taşıdı. Esedi, İran rejimine muhalif olan Halkın Mücahitleri Örgütü'nün (HMÖ) 30 Haziran 2018'de Fransa'daki büyük yıllık toplantısını hedef alacaktı.
Gazete haberinde konuya ilişkin “Avrupa'daki diplomatlarımızın tutuklanmasına karşı önlem alsaydık, Avrupa'nın İran’a yönelik saldırıları olmazdı” ifadelerini kullandı.
ABD daha önce 2019'da DMO’yu ‘terör’ örgütleri listesine dahil etmişti. Avrupa’da ise yasal olarak karmaşık olan bu prosedür, yaptırım uygulama yetkisi olan Avrupa Konseyi’ne ait.
Üye devletlerin çoğu parlamentonun kararına lehte oy verdi. 23 Ocak'ta yapılacak Avrupa dışişleri bakanları toplantısında, Ahlak Polisi tarafından gözaltına alındığı sırada hayatını kaybeden Mahsa Amini adlı genç kızın ölümünün ardından patlak veren protestoların ‘bastırılması’ ve İran’ın askeri teçhizatlarla Rusya’ya destek vermesi ile ilişkili olarak Tahran’a dördüncü yaptırım paketinin uygulanması görüşülecek.
DMO, İran’da 1979’da gerçekleştirilen ve Velayet-i Fakih yönetiminin benimsendiği devrim duyurulduktan sonra, öncelikli görevi devrimi savunmak olan ideolojik bir askeri güç olarak kuruldu. Rolü son yıllarda o kadar büyüdü ki siyasette ve ekonomide önemli bir aktör haline geldi.
DMO, İran Dini Lideri'nin emirlerine tabi, kara, deniz ve hava-uzay birimleriyle İran düzenli ordusuna paralel bir oluşum olarak kabul ediliyor. İran İstihbarat Bakanlığı'na paralel bir istihbarat kolu olmasının yanı sıra ekonomik alanlarda devlet kurumlarıyla rekabet eden kolları da bulunuyor.



Papa Francis: Filistin devleti, İsrail ile yaşanan çatışmanın "tek" çözümüdür

Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
TT

Papa Francis: Filistin devleti, İsrail ile yaşanan çatışmanın "tek" çözümüdür

Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)

Papa 14. Leo dün yaptığı açıklamada, İsrail ile Filistinliler arasında on yıllardır süren çatışmanın tek çözümünün bir Filistin devletinin kurulmasını içermesi gerektiğini belirterek, Vatikan'ın bu konudaki tutumunu teyit etti.

Vatikan'ın ilk Amerikalı Papa'sı Leo, Türkiye'den Lübnan'a gitmek üzere bindiği uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, "İsrail'in bu çözümü hâlâ kabul etmediğini hepimiz biliyoruz, ancak bunu tek çözüm olarak görüyoruz" dedi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığı habere göre Papa İtalyanca olarak yaptığı konuşmada, "Biz de İsrail'in dostuyuz ve iki taraf arasında arabulucu bir ses olarak, herkes için adaleti sağlayacak bir çözüme yaklaşmalarına yardımcı olmayı amaçlıyoruz" ifadelerini kullandı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, en yakın müttefiki olan ABD'nin Filistin bağımsızlığını desteklediğini belirtmesine rağmen, Filistin devletine karşı olduğunu yineledi.

Papa, sekiz dakikalık kısa basın toplantısı sırasında yaptığı açıklamada,perşembe günü başlayıp pazar gününe kadar devam eden Türkiye ziyaretine odaklandı. Papa, mayıs ayında Katolik Kilisesi lideri olarak seçilmesinden bu yana ilk yurt dışı seyahatini gerçekleştirdi.

Papa, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail-Filistin ve Ukrayna-Rusya çatışmasını görüştüğünü belirterek, Türkiye'nin her iki savaşın da sona ermesinde önemli bir rol oynadığını vurguladı.

Papa Leo Türkiye ziyareti sırasında, dünyadaki olağanüstü sayıdaki kanlı çatışma nedeniyle insanlığın geleceğinin tehlikede olduğu konusunda uyarıda bulundu ve din adına işlenen şiddet eylemlerini kınadı.

Gazze'deki İsrail ordusuna eleştiri

Genellikle temkinli ve diplomatik bir dil kullanmayı tercih eden Papa Leo, bu yılın başlarında İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri harekatına yönelik eleştirilerini artırdı.

Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, aynı zamanda dünyadaki 260 milyon Ortodoks Hristiyan'ın ruhani lideri Patrik Bartholomeos'a da ev sahipliği yapıyor.

Papa, Türkiye'yi dinsel birlikteliğin bir örneği olarak övdü. Papa Leo, yarına kadar Lübnan'ı ziyaretini sürdürecek ve ardından Roma'ya dönecek.

Papa Leo, "Farklı inançlara sahip insanlar barış içinde yaşayabilir... Sanırım bu, hepimizin dünya çapında dört gözle beklediği bir örnek" ifadelerini kullandı.


Libya merkezi yapıyı bırakıp federalizme mi geçiyor?

Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
TT

Libya merkezi yapıyı bırakıp federalizme mi geçiyor?

Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)

Kerime Naci

Libya'nın 1951 ile 1963 yılları arasında uyguladığı federal sistemin geri getirilmesi yönünde çağrılar artmaya başladı. Gözlemciler, bu dönemi Libya tarihinin ekonomik ve siyasi açıdan en iyi dönemi olarak nitelendiriyorlar. Bu sistem, Trablus, Sirenayka (Kirenayka) ve Fizan eyaletlerini birleştiren federal sistemi sona erdiren anayasa değişikliğinin ardından 1963 yılında kaldırılmıştı.

Bu değişiklikle devletin adı ‘Birleşik Libya Krallığı’ndan ‘Libya Krallığı’na dönüştü. Bu durum, Libya Parlamentosu tarafından atanan Libya Başbakanı'nın acil bir şekilde özerkliğe doğru bir adım attığını işaret ediyordu. Buna yanıt olarak Başkanlık Konseyi, Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ve Devlet Yüksek Konseyi (DYK) tarafından, ülkede ‘en yüksek egemen otoriteyi oluşturan koordinasyon çerçevesi’ olarak hizmet etmek üzere ilan edilen ‘Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin kuruldu.

Tarihi model

Libya’nın güvenlik ve siyasi meseleleri uzmanı Saad ed-Dinali, federal sistemi, bir dizi tarihsel, coğrafi ve sosyal nedenden ötürü Libya için gerçekten uygun olan tek sistem olarak tanımlıyor.

Tarihi önemi ile ilgili olarak, Libya’nın 1951 yılında bir devlet olarak kurulduğunda Berka, Fizan ve Trablusgarp Bölgesi olmak üzere üç bölgeden oluşan bir federal sisteme sahip olduğunu belirten Dinali, bu dönemin ülkenin tarihindeki en iyi dönem olduğunu, bu dönemde siyasi istikrar ve ekonomik gelişme yaşandığını vurguladı.

Bu sistemin kaldırılmasının ardından Libya'nın bir kaos dönemine girdiğini, birçok şeyin değiştiğini ve bazı sorunların ortaya çıktığını ifade eden uzman, bunun da 1969 yılında Muammer Kaddafi'nin Kral İdris Senusi'ye karşı darbe yapmasına zemin hazırladığını belirtti. Dinali, Libya’nın o tarihten bu yana coğrafi ve tarihi gerçekliğine uygun bir denge kurmaya çalıştığını söyledi.

Libya’da 17 Şubat 2011 devriminden sonra, birçok sesin federal sistemi öngören, değiştirilmemiş 1951 anayasası altında ‘anayasal meşruiyete dönüş’ çağrısında bulunduğunu iddia eden Dinali, bu çağrıyı yapanların, federal sistemin Libya'nın birliğini, sürekliliğini ve istikrarını garanti altına alacak can simidi olduğuna inandığını aktardı.

Mevcut çatışmaların ve bölünmelerin, ülkenin kimsenin aşamayacağı coğrafi bir bölünmeye dayandığının açık bir kanıtı olduğuna inanan Libyalı güvenlik ve siyaset uzmanı, doğu, güney ve batıda devam eden çatışmalar, Libya'nın üç bölgeden oluştuğunu açıkça teyit ediyor. Çatışmanın asıl kaynağının bölgeler arasındaki çatışma olduğunun açık olduğunu belirten Dinali, bu krizin ideal çözümünün, üç bölgenin her birine kalkınma ve medeni haklarını garanti eden, kaynaklarını kullanma hakkı veren ve Libya devletinin himayesinde tüm bu hakları garanti eden bir anayasa kapsamında onlara yükümlülükler yükleyen federal sistemin geri getirilmesi olduğunu belirtti.

İki sistemli bir ülke

Libya Başbakanı Usame Hammad’ın Mareşal Halife Hafter'in genel liderliğiyle olan yakın ilişkilerinin ardındaki nedenleri, özellikle de ‘özerklik’ yönündeki adımları anlamak için, Birleşmiş Milletler (BM) kıdemli danışmanı ve Amazing Konferansı Yürütme Komitesi Başkanı İbrahim Grada, aralarında batı ve doğu Libya arasındaki uzun süredir devam eden siyasi ve coğrafi bölünme, ekonomik baskılar, bunların başında gelirlerin idari, kalkınma ve askeri yönetimin gereksinimlerini karşılayamaması ve gelirler üzerinde artan rekabetin olduğu birkaç noktanın dikkate alınması gerektiğini belirtti.

Mareşal Halife Hafter'in siyasi çıkmazı aşmak için halk ve toplum hareketine yönelmesinin, bunu spekülasyondan Libyalı tarafları aşan bir siyasi çözüme dönüştürdüğünü söyleyen Grada’ya göre Hafter’in ülkenin batı bölgesinden sosyal gruplarla arka arkaya yaptığı toplantılar ve görüşmeler bunu yansıtırken Hafter'in söylemleri, değişim için önemli bir siyasi aktör olarak halk hareketlerine başvurma eğilimini gösteriyor.

dfgtyh
UBH, ‘Başkanlıklar Yüksek Konseyi’nin kurulduğunu duyurdu (UBH resmi Facebook hesabı)

Hammad'ın Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, DYK Başkanı Muhammed Tekale ve UBH Başbakanı Abdulhamid ed-Dibeybe’den oluşan Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin koordinasyon organı olarak kurulduğunun açıklanmasından hemen sonra ‘özerklik’ konusunda açıklamada bulunduğuna dikkati çeken Grada, konseyin duyurulduğu toplantıya davet edilen Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih'in ise toplantıya katılmadığını belirtti. Bu tepkiler, Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin kurulması, ülkenin doğu bölgesindeki yetkililer tarafından memnuniyetsizlikle karşılandığına işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere  göre Grada, Berka bölgesinin tamamını ve Fizan'ın bir kısmını kapsayan ve Libya'nın batısında bağlantıları olan Libya'nın doğusundaki paralel hükümetin Başbakanı Usame Hammad tarafından ‘özerklik’ tehdidinde bulunulmasının, mevcut duruma bir yaklaşım olduğunu belirtti. Bu yaklaşıma göre Libya devleti içinde, Çin-Hong Kong durumunda olduğu gibi iki sistemli tek bir devletin ya da Rusya Federasyonu'nda olduğu gibi çeşitli federal sistemlerin kurulması yahut İtalya Cumhuriyeti içinde özel özerk statüye sahip Sicilya veya Danimarka Krallığı içinde genişletilmiş özerkliğe sahip Grönland gibi bir sistemin kurulması ya da Birleşik Krallık ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) olduğu gibi bir model olabilir.

Bölgesel hesaplar

Öte yandan federal bir sistemin benimsenmesi halinde dış politika ve savunma alanlarının ortak kalacağını, kamu maliyesi, iç güvenlik ve yerel yönetim birimleri arasındaki ilişkilerin niteliği konusunda anlaşmalar yapılacağını söyleyen Grada, bunun gerçekte kolay olmadığını, çünkü bölgeler arasındaki sınırlar sorununu gündeme getireceğini vurguladı. Bunun kaynakların dağıtımı sorununu gündeme getireceğini ve devlet başkanının kim olacağı ve yetkilerinin ne olacağı konusundaki ikilemi artıracağını belirten Grada, Libya krizinin yakın tarihini ve bunun birikmiş köklerini, ayrıca Libya'nın güney komşularında, özellikle Sudan ve Mali'de olup bitenleri göz ardı etmemek gerektiği konusunda uyarıda bulunarak, bunların Libya üzerinde kara bir gölge oluşturduğunu belirtti.

Libya’daki herhangi bir bölgenin özerkliği meselesinin, özellikle devletin zayıflığı ve toplumun kırılganlığı göz önüne alındığında, yerel bir mesele olmayacağını, aksine bölgesel ve uluslararası bir mesele olacağını düşünen Grada’ya göre kendi çıkarları için bunu teşvik eden taraflar olabilir. Ancak bazı ülkeler, özellikle Libya'nın komşuları, bunu jeopolitik ve güvenlik tehdidi olarak görmeleri de mümkün. Hammad'ın özerkliğe geçme olasılığı hakkındaki açıklamasına bölgesel veya uluslararası düzeyde herhangi bir tepki veya yorum gelmediğini belirten Grada, bunun ya bu konunun ciddiye alınmadığı ya da ilgili ülkelerin Hammad'ın özerkliğe geçme tehdidini incelediği anlamına geldiğini açıkladı.

En etkili ve beklenen tepkilerden birinin, ister yönetiminden ister Başkan Donald Trump'ın Afrika'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Massad Fares Boulos'tan olsun, ABD'nin tutumu olduğunu ve beklentilerin her türlü olasılığa açık olduğunu ifade eden Grada, Mısır ve Cezayir'in Libya'ya yakınlıkları ve bölgesel karışıklıklardan mustarip olmaları nedeniyle tutumlarının da önemli olduğunu hatırlatırken, Rusya'nın bu tehdide nasıl tepki vereceğini beklediğini söyledi. Grada, bunun yanında Suudi Arabistan, Türkiye, Tunus, BAE, Katar, İtalya, Fransa ve İngiltere gibi Libya krizinde etkili veya ilgili olan ülkelerin yanı sıra, yukarıda sayılan tüm ülkeler, kendilerini etkileyen ve Libya coğrafyasının ötesine geçen jeopolitik, güvenlik ve çıkar hesaplarına ve yönelimlere sahip.

Karşı tepki

Diğer yandan siyasi analist Hazım er-Rayis, ülkenin doğusundaki paralel hükümetin özerklik tehdidinin, batı Libya'daki egemenlik pozisyonlarını koordine etmek için oluşturulan Başkanlıklar Yüksek Konseyi’nin Trablus’ta kurulmasına doğrudan bir tepki olarak ortaya çıktığına inanıyor. Rayis’e göre bu gelişme, şu anda Trablus'taki pozisyonun birliğini zayıflatmak ve iç parçalanmaya neden olmak isteyen Hafter’i endişelendirdi.

Temsilciler Meclisi’nin atadığı hükümet başkanı Usame Hammad'ın kendi inisiyatifiyle özerkliği gündeme getirmediğini, aksine yaptığı açıklamanın Hafter'in kampının politikasını yansıttığını, bu kampın Libyalı aşiretleri kendi şemsiyesi ve koruması altında bir halk hareketi başlatmak için harekete geçirdiğini vurgulayan Rayis, “Dolayısıyla Hammad hükümetinin Libya halkına açıkça ‘ya tüm ülkeyi yönetmemizi ve kalkınma projelerimizin tüm bölgelere ulaşmasını sağlayan bir girişimin etrafında birleşin ya da özerkliğe gideceğiz ve ülkenin geri kalanından idari olarak ayrılacağız’ mesajını verdi. Bu tutum, ABD’nin bütçe ve ardından yürütme birliği için baskı yapma girişimleri çerçevesinde şu anda doğu ve batı arasında tırmanan kutuplaşmayı yansıtıyor. Bu durum, her iki tarafın da yaklaşan müzakerelerde daha fazla manevra alanı sağlayacak yeni bir avantaj elde etmeye çalıştığı orduya da uzanıyor” ifadelerini kullandı.

Libya gibi geniş coğrafyaya sahip bir ülkede ademi merkeziyetçiliğin hayati bir gereklilik olduğunu, ancak bu yaklaşımın benimsenmesinin herhangi bir siyasi veya askeri parti tarafından tek taraflı olarak alınabilecek bir karar olamayacağını, özerklik veya federal sistemin de tek taraflı olarak önerilemeyeceğini belirten Rayis, “Bu seçenekler, anayasa taslağı üzerinde oy kullanma ve açık ve meşru anayasal mekanizmalar aracılığıyla devletin yapısına karar verme yetkisine sahip olan Libya halkının münhasır hakkı” diye ekledi.


Sisi: Filistin trajedisi, uluslararası sorumluluk gerektiriyor

Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
TT

Sisi: Filistin trajedisi, uluslararası sorumluluk gerektiriyor

Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Filistin halkının acılarının sadece Gazze'de yaşananlarla sınırlı olmadığını, dünyanın orada tanık olduğu vahşete rağmen Batı Şeria ve Kudüs'e de uzandığını söyledi.

Sisi, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü dolayısıyla Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a (Ebu Mazen) gönderdiği mektupta, Batı Şeria ve Kudüs'teki Filistinlilerin her gün hareket kısıtlaması, topraklara el konulması ve yerleşimcilerin silahsız sivillere yönelik saldırıları gibi sistematik uygulamalara maruz kaldığını belirterek, bu ve diğer ihlallerin, zor koşullara rağmen Filistinlilerin yaşamlarını sürdürmelerini engellemediğini kaydetti.

Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaya göre Sisi, "Yetmiş yılı aşkın süredir devam eden bu insani trajedi, uluslararası topluma Filistin halkına her türlü imkânı kullanarak destek olma yönünde insani ve ahlaki bir görev yüklemektedir" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, Sisi'nin uluslararası toplumu "Gazze'de savaşın yok ettiği yerleri yeniden inşa etme ve Filistin halkına insan onurunu geri kazandırma konusunda sorumluluğunu üstlenmeye, erken iyileştirme ve yeniden yapılanma çabalarına katkıda bulunmaya" çağırdığını belirterek, "Filistin Yönetimi'ni desteklemenin, Filistin halkına karşı yükümlülüklerini yerine getirebilmesi ve onlara hak ettikleri saygı ve takdirle kamu hizmetleri sunabilmesi için temel hedef olmaya devam ettiğini" vurguladı.

Mısır Cumhurbaşkanı, mesajının sonunda "Kahraman Filistin halkına saygı ve hayranlıkla övgüler yağdırdı ve Mısır'ın Filistin halkının davasını içtenlikle desteklediğini, desteklemeye devam edeceğini ve 4 Haziran 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma yönündeki meşru hayalleri gerçekleşene kadar her platformda ve her düzeyde Filistin halkının yanında olacağını" vurguladı.