İran, Avrupa'nın Devrim Muhafızları Ordusu’nu terör örgütü listesine almasını engellemeye çalışıyor

Tahran yönetiminin planları arasında Hürmüz Boğazı'ndaki gemilerin hareketini kısıtlamak, Batılı askeri personelin güvenliğini tehdit etmek ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan çekilmek var

Abdullahiyan ve Selami dün İran Parlamentosu’nun oturumuna katıldılar. (EPA)
Abdullahiyan ve Selami dün İran Parlamentosu’nun oturumuna katıldılar. (EPA)
TT

İran, Avrupa'nın Devrim Muhafızları Ordusu’nu terör örgütü listesine almasını engellemeye çalışıyor

Abdullahiyan ve Selami dün İran Parlamentosu’nun oturumuna katıldılar. (EPA)
Abdullahiyan ve Selami dün İran Parlamentosu’nun oturumuna katıldılar. (EPA)

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Avrupa Birliği’nin (AB) Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) terör örgütü olarak sınıflandırması durumunda Tahran'ın yanıt olarak Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan (NPT) çekilmek de dahil olmak üzere her türlü adımı atabileceğini söyledi. Buna karşılık Avrupa’dan, DMO’yu terör listesine almak gibi bir niyetin olmadığına dair birtakım mesajlar aldığını kaydetti. İran İslami Şura Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Galibaf da Avrupa ordularının İran’ın tepkisiyle karşılaşacakları ve unsurlarının bölgede güvende olmayacağı tehdidinde bulundu.
İran Parlamentosu, Avrupa Parlamentosu'nun DMO’yu terör örgütleri listesine alma konusundaki son kararını kapalı düzenlenen bir oturumda tartıştı. Oturuma Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, DMO Genel Komutanı Hüseyin Selami ve Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de katıldı.
Avrupa Parlamentosu geçen perşembe günü oy çokluğuyla konuya dair bir karar aldı. Söz konusu kararda İranlı yetkililer insan hakları ihlallerine, protestocuları idam etmeye ve muhalefeti baskılamaya son vermeye çağrılırken AB’den DMO’nun yanı sıra dış operasyonlarından sorumlu Kudüs Gücü’nü ve Besic güçlerini terör örgütleri listesine dahil etmesini kapsıyor.
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Galibaf dün yaptığı açıklamada, “DMO’ya karşı herhangi bir adım atılırsa, Avrupa ülkelerinin ordularını terör örgütü olarak kabul edeceğiz” diyerek uyarıda bulundu.
Meclis Başkanlık Heyeti üyesi milletvekili Ali Rıza Selimi de Dışişleri Bakanı ve DMO Genel Komutanı’nın ‘Avrupalılardan ‘affedilemeyecek’ herhangi bir hata gelmesine karşı İran’ın da benzer bir adımla karşılık vereceğini’ vurgulayan açıklamalar yaptığını aktardı. Selimi “İran, tüm Avrupa askeri kurumlarını terörist ilan edecek. Bundan sonra herhangi bir Avrupa askeri birimi bölgede güvende olmayacak. Danışmanları elçiliklerinde bile kendilerini güvende hissetmeyecekler” ifadesini kullandı.

Galibaf ve Reisi. (EPA)
İran'ın ABD ve Avrupa'dan mesajlar aldığını belirten Selimi sözlerini şöyle sürdürdü:
"Avrupalılar böyle bir adım atma niyetinde olmadıklarına dair mesajlar gönderdiler ve İran'dan da benzer adımlar atmamasını istediler. ABD’liler de İran'a mesajlar göndererek müzakere talebinde bulundular.”

Avrupa’dan mesajlar
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Abdullahiyan, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda İran Parlamentosu’nun ‘Avrupa ülkelerinin ordularının taraflarını terör listesine koymayı planladığını’ belirterek “Kısasa kısas” dedi. AFP’nin aktardığına göre Avrupa Parlamentosu’nun DMO’ya karşı oylama yaparak ‘kendine zarar verdiğini’ bir kez daha vurguladı.
Abdullahiyan, İran Parlamentosu’nun Haber Ajansı'na (Hane-i Millet/ICANA) yaptığı açıklamada, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve AB dönem başkanlığını yürüten İsveç'ten ‘AB’nin Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanan kararı uygulama gibi bir çabası olmadığına’ dair ‘teminat’ aldığını söyledi. Ancak Abdullahiyan ‘Avrupa tutumunu düzeltmezse herhangi bir karşı önlem alınabileceğine’ dair uyarıda bulunarak söz konusu kararın ‘Avrupa Parlamentosu’ndaki bazı milletvekillerinin duygularını yansıttığını’ vurguladı.
Abdullahiyan, İran’ın NPT’den çıkma veya Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) gözlemcilerini ülkeden çıkarma ihtimaline ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:
 “Almanya Dışişleri Bakanı gibi bazı Avrupalı diplomatlar, yeterli tecrübeye sahip olmamalarına rağmen diplomasi mekanizmasının başındalar. Eğer kendileri mantıklı bir çerçevede hareket etmez ve tutumlarını düzeltmezlerse her ihtimal düşünülebilir.”
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de mecliste yeni bütçe taslağını savunurken, Avrupa’nın hamlesinin ‘sefil bir girişim’ olduğunu vurguladı. “Diğer hesapları gibi bu da başarısızlığa mahkumdur” dedi.

Deniz seyrüseferine ilişkin tehdid
İran Dini Lideri’ne bağlı İdeolojik ve Siyasi Rehberlik Dairesi’nin siyasi işlerden sorumlu yardımcısı olan Resul Sanayi Rad, "Avrupa ordularının terör listesine alınması karasularındaki hareketlerini kısıtlayacaktır. Bu durum bölgesel ve uluslararası güvenliği tehlikeye atacaktır” açıklamasında bulundu.
reformist çizgideki İranlı İşçiler Haber Ajansı’nın aktardığına (ILNA) göre milletvekili Muhammed Hasan Asfari konuya dair şunları söyledi:
“Hürmüz Boğazı'nda Avrupa gemilerinin hareketini kısıtlayacak bir tasarı için uğraşıyoruz. Avrupa Parlamentosu kararını geri çekmezse, meclisteki prosedürleri takip edeceğiz ve olağanüstü bir kararla Hürmüz Boğazı'ndaki gemilerinin hareketini sınırlayacağız. Bu nedenle Avrupa Parlamentosu'nun çok geç olmadan geri adım atması ve aklını başına alması daha iyi olur. DMO’ya yaptırım uygulanmasının nükleer anlaşmanın akıbetini etkileyeceği kesin. Bu, Avrupalıların çıkarına olmaz.”
Diğer yandan İran İstihbarat Bakanı İsmail Hatip ‘benzer bir karşılık verme’ hakkında yaptığı açıklamada “İslam Cumhuriyeti'nin ulusal güvenliği ile çatışan her türlü eyleme karşı benzer bir karşılık vermek ülkenin yasal hakkıdır” ifadelerini kullandı.

Meşruiyet krizi
Kayhan gazetesi, Avrupa Parlamentosu'nun aldığı karara işaret ederek bu karara imza atan ülkelerle iletişimin askıya alınması çağrısında bulundu.
İran Dini Lideri’nin ofisine bağlı olan gazete, İran’ın yalnızlığına ilişkin iç uyarılara ve iktidar düzeninin karşı karşıya olduğu meşruiyet krizine işaret ederek ‘DMO’yu terör örgütü olarak sınıflandıran belgeye imza atan’ ülkeleri, ‘aslında İslam Cumhuriyeti’ni tanımamakla’ suçladı.
Gazete haberinde söz konusu ülkelere dair şu ifadeleri kullandı:
“İran'ı pratikte ve tamamen bağımsız bir devlet olarak tanıyana ve iç işlerine karışılmaması gerektiğini kabul edene kadar, bizimle ilişkiye giremezler. İran'ı tamamen bağımsız bir devlet olarak tanıyana ve iç işlerine karışılmaması gerektiğini kabul edene kadar, bizimle yakınlaşamazlar. Dolayısıyla İran ile bu ülkeler arasındaki siyasi ve ekonomik tartışmalar askıya alınmalı ve her iki tarafın başkentlerdeki temsilcilikleri kapatılmalıdır.”
‘Avrupalıların yakında parlamentolarının kararlarından binlerce kez pişman olacakları büyük insani ve mali bedeller ödeyecekleri’ uyarısında bulunan gazetetenin haberinin devamı şöyle oldu:
“Avrupalılar İran'a bağlı bir bölgedeler. Geri kalan bölge ülkelerinin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) çerçevesinde askeri ve güvenlik varlığı var. Üslerini, askeri ve güvenlik güçlerini kolay kolay koruyamıyorlar (...) ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın da aralarında bulunduğu Batı ülkeleri askeri ve güvenlik güçlerinin, İran askeri ve güvenlik güçlerinden sürpriz saldırılar alması dikkat çekici.”
Gazete, bombalı saldırı planlamaktan Belçika'da 20 yıl hapis cezasına çarptırılan İranlı diplomat Esedullah Esedi’nin tutuklanmasını da gündeme taşıdı. Esedi, İran rejimine muhalif olan Halkın Mücahitleri Örgütü'nün (HMÖ) 30 Haziran 2018'de Fransa'daki büyük yıllık toplantısını hedef alacaktı.
Gazete haberinde konuya ilişkin “Avrupa'daki diplomatlarımızın tutuklanmasına karşı önlem alsaydık, Avrupa'nın İran’a yönelik saldırıları olmazdı” ifadelerini kullandı.
ABD daha önce 2019'da DMO’yu ‘terör’ örgütleri listesine dahil etmişti. Avrupa’da ise yasal olarak karmaşık olan bu prosedür, yaptırım uygulama yetkisi olan Avrupa Konseyi’ne ait.
Üye devletlerin çoğu parlamentonun kararına lehte oy verdi. 23 Ocak'ta yapılacak Avrupa dışişleri bakanları toplantısında, Ahlak Polisi tarafından gözaltına alındığı sırada hayatını kaybeden Mahsa Amini adlı genç kızın ölümünün ardından patlak veren protestoların ‘bastırılması’ ve İran’ın askeri teçhizatlarla Rusya’ya destek vermesi ile ilişkili olarak Tahran’a dördüncü yaptırım paketinin uygulanması görüşülecek.
DMO, İran’da 1979’da gerçekleştirilen ve Velayet-i Fakih yönetiminin benimsendiği devrim duyurulduktan sonra, öncelikli görevi devrimi savunmak olan ideolojik bir askeri güç olarak kuruldu. Rolü son yıllarda o kadar büyüdü ki siyasette ve ekonomide önemli bir aktör haline geldi.
DMO, İran Dini Lideri'nin emirlerine tabi, kara, deniz ve hava-uzay birimleriyle İran düzenli ordusuna paralel bir oluşum olarak kabul ediliyor. İran İstihbarat Bakanlığı'na paralel bir istihbarat kolu olmasının yanı sıra ekonomik alanlarda devlet kurumlarıyla rekabet eden kolları da bulunuyor.



PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bir gün içinde PKK militanları Türkiye topraklarından çekiliyor veya Güvenlik Konseyi Hamas'ı silahsızlandırma kararı aldı ya da Lübnan hükümeti ordunun Hizbullah'ı silahsızlandırma planını bekliyor yahut Irak'taki Haşdi Şabi ile Suriye, Yemen ve Libya’daki diğer örgütler hakkında benzer haberler ve raporlar duyabiliyoruz. Yıllardır, bu savaşçı örgütler, üyeleri ve davranışları bölgemizdeki en önemli ve çoğu zaman tek haber oldular. Dış gözlemciler artık siyasi, sosyal ve kültürel sahnemizi çok çeşitli örgütlerin ve savaşçılarının yuvasından ibaret sanmaya başladılar.

Bu örgütler yalnızca silahlı eylem konumunu işgal etmiyorlar, aynı zamanda siyasi rollere, etkinliğe ve üretkenliğe de sahipler. Yaşadıkları toplumların geniş kesimleri için prestijli ve sembolik değere sahip bir konuma sahipler. Savaşçıları, en azından toplumun belirli bir kesimi için, bir kutsallık halesiyle çevrililer.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 1970'lerin başından itibaren, bu örgütler bölgemizdeki olağanüstü siyasi gerçeklikler ve bağlamların bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Filistin ve Kürt meselelerine, birçok devletin, kendilerini baskı altında hisseden, yalnızca siyasi eylem ve mücadeleyle asgari düzeyde bile uzlaşıya varamayan milyonlarca insandan oluşan topluluklara yönelik bir tür “sıfır toplamlı” yaklaşımı damga vurmuştu. Nasırcılığın 1967’deki savaşta uğradığı yenilgi, devletin ve düzenli orduların sahip oldukları güç ve nüfuzu kaybetmelerine neden oldu. İran rejimi, dış politikasının bir dayanağı olarak hizipçiliğe dayanan uzun vadeli bir strateji uygulayarak, bu iki temele mezhepsel bir boyut ve yük ekledi. Ancak, bu örgütlerin türediği ülkelerde ekonomik, siyasi, güvenlik, anayasal, eğitim ve sağlık yapıları tamamen başarısız olmasaydı, bu çeşitli koşullar ve araçlar etkili olmazdı. Söz konusu örgütler bu başarısızlık sayesinde kendilerini kurtarıcılar ve devlet adına hareket ederek tüm ulusu koruyan araçlar olarak sundular.

Yarım asırdan fazla bir süre boyunca, bu örgütlerin üyeleri ve liderleri, toplumlarımızın geniş kesimleri arasında sahip oldukları “sembolik hegemonya” sayesinde, kamusal alana bir değerler, söylemler ve normatif araçlar cephanesi dayatmayı başardılar. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: “Şiddet, değişimin özü ve tek aracıdır”, “sembolik lider tarihsel bir zorunluluktur”, “mevcut koşullar ucu açık bir olağanüstü hal gerektirmektedir”, “toplumsal ilerleme ve statü, bu örgütlere sadakat ve bağlılıkla bağlantılıdır”, “bu sınıfın üyeleri eleştirinin ötesindedir ve şehitler aziz statüsüne sahiptir”, “servet, eğitim, incelikli eylemler, entelektüel üretim ve sanatsal çalışma gibi şeyler, bu örgütlerle bağlantılı olmadıkları sürece anlamsızdır”. Bunlar ve benzeri birçok söylem kamusal alanda sürekli bir korku duygusu yaratıyor ve mevcut koşullarımızın “istisnai” olduğu yönünde derin bir hissi besliyordu. Tüm bunlar, toplumların geleceği ve güvenliği ve bu “savaşçı sınıf” örgütlerinin varlığını sürdürmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı.

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu

Bir bakıma, bu sınıfın üyeleri, başlangıçta üyeleri İmparatorluk Muhafızları'nda asker olan, daha sonra zamanla, toplumsal güvenliği ve kaos dönemlerinde imparatorluk gücünün bütünlüğünü korumada oynadıklarını söyledikleri olağanüstü roller sayesinde kamusal bir rol, bir tür kontrol, otoriter konum ve sembolik statü üstlenen geleneksel Japon samuraylarına benzer hale geldiler. Davanın koruyucularından “davanın kendisine” dönüştüler. Kamu düzenini korumaya adanmış savaşçılar konumundan, her türlü kamusal erdemin sembolü haline geldikleri için, yerel topluluklara kendilerine ayrıcalıklı bir şekilde davranmayı dayatan, mali, idari, ticari, sembolik ve kültürel derebeyliklerin liderleri ve sahipleri konumuna geçiş yaptılar.

Tıpkı Japon samuraylarının tarihsel anlatısında olduğu gibi, bölgemizdeki bu savaşçılar ve örgütleri de, farklı derecelerde de olsa oldukça karmaşık ve istisnai tarihsel koşullardan sonra ortaya çıktılar. Ancak kendilerini “davanın kendisine” dönüştürmekten çekinmediler. Bu çeşitli örgütler, varoluşlarının asıl nedeni ortadan kalkmış olsa bile, askeri ve sembolik genel egemen statülerini her zaman farklı derecelerde de olsa korumaya gayret ettiler. Nitekim Lübnan Hizbullahı, İsrail'in bir kısmını yeniden işgal etmesinden önce tüm Lübnan topraklarından çekilmesinden çeyrek asır sonra bile silahlarını elinde tutmaya kararlı. Filistinli Hamas hareketi, silahını, Filistin'in tek kurtarılmış bölgesi olan Gazze Şeridi'ndeki tüm yaşam biçimlerinin sürekliliğinden ve devamından daha kutsal, gerekli ve kaçınılmaz görüyor.

Ancak, savaşçı sınıf ve silahlı örgütleri içindeki tüm bu otoriter özelliklerin bölgemizde yerleşik olmasına, toplumlarımızdaki genel modernleşme süreçleri bağlamında oynayabilecekleri gerici rollerin açıkça kabul edilmesine rağmen, temel soru hâlâ ortada duruyor: Bu örgütleri, bu istisnai sınıfı, ortaya çıktıkları koşulların, iklimlerin ve şartların yapısında köklü dönüşümler yaratmadan rollerini ve egemenliklerini ortadan kaldırmak mümkün müdür? Mevcut Hamas dağılsa bile, milyonlarca Filistinli, nesnel bir barışı asgari koşullarda da olsa karşılayan bağımsız bir devlete sahip olmadığı sürece, farklı isimler, sloganlar ve mekanizmalarla yeni bir Hamas'ın ortaya çıkmayacağının garantisi var mı? Türkiye'deki Kürt sorunu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) ve 40 yıllık silahlı mücadelesinin doğuşuna mı sebep oldu, yoksa PKK mı Kürt sorununu doğurdu? Dolayısıyla “Kürt mazlumiyeti gölü” varlığını ve etkinliğini koruduğu sürece, oradaki “Kürt mücadelesi balığı”nın yok olacağının bir garantisi var mı?

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu. Ama öncelikle Japonya, “hakkı” olduğuna inandığı şey uğruna komşu ülkeleri işgal edip milyonlarca masum insanı tekrar öldüremeyecek üretken bir ülke. Japonya artık birçok şeyi başarabilen bir ülke, bunların başında da geçmişte yaptıklarından dolayı özür dileyebilmesi geliyor.


Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.