Türkleştirme politikası ile İran egemenliği arasında kalan Suriye

Erdoğan, Esad rejimi ile ilişkilerden iki kez faydalanırken Tahran, uzun vadeli ekonomik ortaklık yoluyla imtiyaz talep ediyor.

Erdoğan, Esad rejimi ile yakınlaşma çabaları bağlamında kazanç elde etme yolunda ilerliyor (AFP)
Erdoğan, Esad rejimi ile yakınlaşma çabaları bağlamında kazanç elde etme yolunda ilerliyor (AFP)
TT

Türkleştirme politikası ile İran egemenliği arasında kalan Suriye

Erdoğan, Esad rejimi ile yakınlaşma çabaları bağlamında kazanç elde etme yolunda ilerliyor (AFP)
Erdoğan, Esad rejimi ile yakınlaşma çabaları bağlamında kazanç elde etme yolunda ilerliyor (AFP)

Hüda Rauf
Son zamanlarda Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki yakınlaşma ya da tercih edilebilecek bir diğer deyimle husumetleri yaklaşık 10 yıldır süren iki düşman arasındaki ilişkileri normalleştirme adımları hız kazandı. Görüşmeler; Suriye, Türkiye ve Rusya savunma bakanlarının geçtiğimiz aralık ayında Moskova’daki toplantısıyla başladı. Önümüzdeki ay da Suriye ve Türkiye dışişleri bakanlarının bir araya gelmesi planlanıyor.
Dahası Erdoğan, Suriye Rejimi Başkanı Beşşar Esad ile yakında görüşme ihtimalini açıkladı. Görüşmeler Rusya’nın gözetiminde gibi gözükse de İran da bu denklemden uzak değil. Nitekim İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Beyrut’a gerçekleştirdiği ziyarette düşüncelerini, “Suriye ve Türkiye arasında başlatılan diyalogdan ötürü memnunuz. İnanıyoruz ki iki ülkeye de olumlu yansımaları olacak.” sözleriyle dile getirdi.
İki tarafın da neyi hedeflediklerine gelince; Erdoğan, özellikle Türkiye’deki seçimlerden önce, Suriye’deki en büyük önceliği konusunda net görünüyor. Bu doğrultuda Suriye’deki siyasetinde belirleyici unsurların, Kürt çoğunluğa sahip Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile onunla bağlantılı, Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Halk Koruma Birlikleri (YPG) gibi partileri bitirmek olduğunu ilan etti. Dolayısıyla Türkiye’nin attığı bu hesaplı adım, Türk vatandaşlarına hem Kürt hareketi hem de Türkiye’deki Suriyeli mülteciler meselesi ile yüzleşmek için uyumlu ve çok yönlü bir çabanın mevcut olduğunu göstermeyi hedefliyor olabilir.
İran’ın, nüfuzunu genişletmeyi hedefleyen siyasetinden çok da farklı olmayarak Ankara, Suriye’deki Türk hedeflerini gerçekleştirme yolunda Suriye’nin kuzeyinde Türkleştirme siyaseti izledi. Nitekim Son birkaç senedir Suriye’nin kuzeyinde Türkleştirme operasyonları yürütülürken, aynı zamanda İdlib’de de Türk etkinliği ve varlığı genişliyor.
Ankara, ulaşım bağlantılarını iyileştirmek için iki ülke arasındaki sınır kapılarına yatırım yaptı; Suriye’nin kuzeyindeki elektrik şebekelerini Türk şebekelerine bağladı ve Türk cep telefonu servis sağlayıcıları bu bölgelerde faaliyette bulundu. Suriye’nin kuzeyinde 10’dan fazla yerde Türk postanesi kuruldu. Kendi kontrolünde bulunan bölgelerdeki kamu çalışanlarının maaşlarını, Suriye’nin kuzeyinde ana para birimi olan Türk lirası ile ödüyor. Keza bu bölgelerdeki okullarda Türkçe öğretilmekle birlikte, yetişkinler için de Türkçe öğreten kültür merkezleri açıldı. Türkiye tarafından açılan veya yenilenen camilerde de Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından atanan din adamları görev yapıyor.
Tüm bunlardan hareketle diyebiliriz ki, Türkiye’nin son dönemdeki uzlaşmacı tavrı ve Suriye ile ilişkileri normalleştirme sinyalleri, Türk dış siyasetinde köklü bir dönüşümü temsil etmektedir. Bunun sebebi belki, bu gelişmelerin Erdoğan’a şu iki şekilde hizmet edecek olmasıdır: Öncelikle, Erdoğan bunlara mülteci sorununun yönetiminde ve Suriye’ye dönüşlerinin ilk aşamasında etkin adımlar olarak bakıyor. İkinci olaraksa, Esad ile diyalogu bu bağlamdaki Rus baskısı altında bir zorunluluk olarak görüyor; nitekim Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Ankara ve Moskova arasındaki genişletilmiş müzakereler çerçevesinde gerçekleşen son görüşmelerde de bu dile getirildi.
Öte yandan Suriye Dışişleri Bakanı, ülkesinin ön koşullar öne sürmediğini, ancak Türkiye ile normalleşmenin, Ankara şu üç talebe riayet etmedikçe gerçekleşmeyeceğini belirtti: Suriye topraklarından çekilme, silahlı gruplara desteğe son verme ve Suriye’nin içişlerine karışmama.
Böylece Esed de Suriye’nin bölgesel konumunu yeniden tesis etme çabalarının bir parçası ve Ankara’yı silahlı örgütlerden uzak tutmanın bir yolu olarak Türkiye ile normalleşmeden yararlanabilir. Bu görüşmeler sayesinde Suriye rejimi ve Türkiye, önümüzdeki altı ay içinde Suriye’nin kuzeyine ilişkin konularda karşılıklı menfaat sağlayan bir anlaşmaya varabilir. Rusya’nın, güçlerini Suriye’den çekip Ukrayna’yı takviye etme arzusunun, bu görüşmelerden verimli bir sonuç almaya sevk etmesi bekleniyor.
İran’a gelince, Türkiye’nin Kuzey Suriye’den çekilmesini o da istiyor. Daha önce İran Dini Rehberi’nin internet sitesinde belirtildiği üzere Ali Hamaney, üçlü müzakereler için İran’a gerçekleştirdiği bir ziyaretinde Erdoğan’a, Suriye’nin kuzeyinde bir askeri saldırının Türkiye, Suriye ve tüm bölgeye zarar vereceği konusunda uyarıda bulundu. Dolayısıyla Amerika, Rusya ve İran’ın baskıları ile Türkiye, askeri bir saldırıdan uzak durma, ülkenin kuzeyi konusunda Suriye rejimi ile iş birliğine itildi. Bununla birlikte Türkiye ve Suriye arasındaki normalleşme gündemiyle eşzamanlı olarak İran, çıkarlarını güçlendirmeye ve Suriye’yi uzun vadeli bir ilişkiye razı etmeye uğraşıyor. İran’ın Suriye’nin içinde çeşitli tavizler elde etmeye çabaladığı ve Beşşar Esed’e kendisine imtiyaz tanıması için baskı uyguladığına dair haberler gelirken, İran Dışişleri Bakanı yakın zamanda, ülkesinin Suriye ile ekonomik alanlarda uzun vadeli stratejik bir ortaklık gerçekleştirme sürecinde olduğunu açıkladı. Bu da Suriye’nin, İran ve Türk egemenliği projeleri arasında sıkışıp kaldığı anlamına geliyor.



Yahya Sinvar'ın öldürülmesine övgü konusunda Batı'da fikir birliği

Hamas hareketinin lideri Yahya Sinvar (Arşiv- EPA)
Hamas hareketinin lideri Yahya Sinvar (Arşiv- EPA)
TT

Yahya Sinvar'ın öldürülmesine övgü konusunda Batı'da fikir birliği

Hamas hareketinin lideri Yahya Sinvar (Arşiv- EPA)
Hamas hareketinin lideri Yahya Sinvar (Arşiv- EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, dün yaptığı açıklamada, Gazze'deki savaşı ateşleyen 7 Ekim 2023 saldırısının beyni Hamas lideri Yahya Sinvar'ın öldürüldüğünü duyurdu.

Şarku’l Avsat Sinvar'ın ölümüyle ilgili küresel tepkileri derledi:

ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris

Harris, Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) Siyasi Büro Başkanı Yahya Sinvar'ın İsrail eliyle öldürülmesinin, Hamas'ın İsrail'e yönelik oluşturduğu tehdidin ortadan kaldırılması açısından ileri bir adım olduğunu söyledi.

Milwaukee, Wisconsin'de gazetecilere yaptığı açıklamada: “Adalet yerini buldu... Sinvar, 7 Ekim kurbanları ve Gazze'de öldürülen rehineler de dahil olmak üzere binlerce masum insanın öldürülmesinden sorumluydu” ifadelerini kullandı.

 Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron

“7 Ekim'de meydana gelen terör saldırılarının ve barbarca eylemlerin asıl sorumlusu Yahya Sinvar'dır. Bugün aralarında 48 yurttaşımızın da bulunduğu mağdurları ve onların yakınlarını üzüntüyle düşünüyorum. Fransa, Hamas'ın elinde bulunan tüm rehinelerin serbest bırakılmasını talep ediyor."

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock

“Sinvar, İsrail'i ve halkını yok etmek isteyen acımasız bir katil ve teröristti. 7 Ekim terörünün planlayıcısı olarak binlerce insana ölüm, bütün bir bölgeye tarifsiz acılar yaşattı. Hamas artık tüm rehineleri serbest bırakmalı, silahlarını bırakmalı ve Gazze'deki halkın acıları nihayet sona ermeli.”

İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani

“Görünüşe göre Hamas'ın askeri lideri öldürüldü ve bu anlamda İsrail'in Hamas teröristlerine karşı meşru müdafaasını gerçekleştirmiş olabileceğini düşünüyorum... Hamas liderinin ortadan kaybolmasının Gazze'de bir ateşkese yol açacağını umuyorum.”

İngiltere Savunma Bakanı John Healey

“Ben şahsen 7 Ekim'deki terör saldırısından sorumlu olan Sinvar gibi bir terörist liderin yasını tutmayacağım ve Birleşik Krallık hükümeti gibi ben de bunun sadece Yahudi halkı için İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en kanlı güne değil, aynı zamanda bir yıldan fazla süren çatışmalara ve tahammül edilemez düzeyde Filistinli sivil kayıplara neden olduğunu kabul ediyorum.”

ABD Senatosu Çoğunluk Lideri Demokrat Chuck Schumer

“Sinvar'ın inançları ve eylemleri İsrail ve Filistin halkına büyük acılar yaşattı, onun sahneden çekilmesinin tüm rehinelerin hızlı bir şekilde geri dönmesine ve İsrail halkının güvenliğini sağlayacak, tam bir insani yardım sağlayacak ve Gazze halkının geleceği için yeni bir yol açacak düşmanlıkların sona erdirilmesine yönelik müzakerelerin önünü açması için dua ediyorum.

ABD Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçi lider Mike Johnson

"Hamas ve Hizbullah'ın kana susamış liderlerinin gitmesiyle Biden-Harris yönetimi, yılanın başı İran'a karşı maksimum baskı kampanyasını uygulamak için artık İsrail ile omuz omuza çalışmalı. Biden-Harris yönetiminin stratejilerini kınamasına rağmen, Başbakan (Binyamin) Netanyahu İsrail adına, bizi Ortadoğu'da yeni bir güvenlik ve özgürlük gününün eşiğine getiren çok sayıda ve kesin zaferler elde etti. Bu anın boşa gitmesine izin veremeyiz."

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot

“Yahudi aleyhtarı katliam yapan, çok sayıda terör saldırısı gerçekleştiren Hamas terör örgütüne ölümcül bir darbe vuruldu... Savaşa dair çevrilmesi gereken bir sayfa, çevrilmesi gereken bir sayfa. Gazze'de... bölgenin barışa giden yolunda açılması gereken bir sayfa.”

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan

Hamas lideri Yahya Sinvar'ın öldürülmesinin "gerçekten de Hamas'a hepimizin görmek istediği uzun vadeli darbeyi vurmasını" sağlamak için harekete geçilmesi gerekiyor.

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Genel Sekreteri Mark Rutte

"Şahsen ben onu dünyadaki herhangi bir akıllı insan gibi özlemeyeceğim."

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen

"Yahya Sinwar'ın öldürülmesi Hamas hareketini büyük ölçüde zayıflattı."

İngiltere Başbakanı Keir Starmer

"İngiltere, Sinwar'ın öldürülmesi üzerine ağlamayacak ve 7 Ekim saldırısı kurbanlarının ailelerini düşünecek."