İran Dini Lideri’nin yeğeni Muradhani: Hamaney, dini ve sivil meşruiyetten yoksun

Mahmud Muradhani, Hamaney’in yerine oğlu Mücteba’nın geçeceği görüşünde.

Hamaney 9 Ocak'ta destekçileri ile bir araya geldi. Sol üşt köşede Mahmud Muradhani. (AFP/LinkedIn)
Hamaney 9 Ocak'ta destekçileri ile bir araya geldi. Sol üşt köşede Mahmud Muradhani. (AFP/LinkedIn)
TT

İran Dini Lideri’nin yeğeni Muradhani: Hamaney, dini ve sivil meşruiyetten yoksun

Hamaney 9 Ocak'ta destekçileri ile bir araya geldi. Sol üşt köşede Mahmud Muradhani. (AFP/LinkedIn)
Hamaney 9 Ocak'ta destekçileri ile bir araya geldi. Sol üşt köşede Mahmud Muradhani. (AFP/LinkedIn)

Adı Mahmud Muradhani. Kız kardeşi, geçen kasım ayında tutuklanan insan hakları aktivisti Feride Muradhani. Feride Muradhani’nin avukatı Muhammed Hüseyin Akasi’ye göre Feride, aralık ayında İran Din Adamları Özel Mahkemesi tarafından 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ardından cezası Temyiz Mahkemesi tarafından üç yıla indirildi. Yaşadığı bu trajedinin nedeni, bir videoda İran rejimini ‘çocukların katili suçlu bir rejim’ olarak nitelemesi. Yeni rejimi ilk eleştiren din adamlarından olan babası Şeyh Ali Muradhani Tahrani, daha önce Irak'a sığınmış ve İran'a döndükten sonra hapse atılmıştı. En önemlisi de Mahmud Muradhani aralık ayının başında yayınladığı açık mektupta ağabeyi Dini Lider Ali Hamaney ve ‘otoriter hilafet’ olarak nitelendirdiği rejimle bağını kopardığını ilan etmesine rağmen hapse atılmayan Bedri Hüseyni Hamaney'in oğlu olması.
Aile geçmişi göz önüne alındığında, Mahmud Muradhani’nin rejimin devrilmesi çağrısında bulunan İran muhalefetiyle aynı safta yer alması olağan görünüyor. 1986'da İran'dan ayrıldığı ve şu an doktorluk yaptığı  Kuzey Fransa'da yaşadığı için kendisine hapis cezası uygulanamadı.
Muradhani’nin dün Paris'teki toplantısında ailesinden derinden etkilendiği görülüyordu. ‘Humeyni'nin öğrencisi’ olduğunu söylediği babasından çokça söz etti. Mahmud Muradhani annesi ve kız kardeşi gibi başta Hamaney olmak üzere mevcut İran rejimini eleştirmekten çekinmiyor. Hamaney’i ‘dini ve sivil meşruiyetten yoksun, dini ilimlerde vasıfsız biri’ olarak nitelendiriyor. Hatta bundan daha da öteye giderek Hamaney’i ‘İran halkının kasabı’ ve halkın ‘en nefret ettiği’ figür olarak nitelendirmekten çekinmiyor.
Hamaney'in yeğeni, ‘defalarca kez İran'a dönmesinin istendiğini’ ancak kendini bekleyen akıbet nedeniyle bunu yapmadığını vurguladı. Muradhani rejimin hızla düşürülmesi çağrısında bulunmaktan çekinmiyor. Ancak diğer yandan ‘içte ve sahada etkili olmadığını’ düşündüğü muhalefete sert eleştiriler yöneltmekten de çekinmiyor. Muradhani’ye göre sorun, ‘özellikle rejimin devrilmesinden sonraki aşamaya’ ilişkin bir vizyonun olmamasında yatıyor. Bu bağlamda Muradhani, İran'ın dört aydır tanık olduğu ‘devrimin’, net bir programı olan ve öne çıkabilen kişiler üretemediğini söylüyor.
İran rejimini ‘dini-ideolojik’ bir rejim olarak tanımlayan Muradhani, bu nedenle ‘rejimi içeriden reforme etme umudunun olmadığını ve dolayısıyla rejimi devirmeye çalışmaktan başka alternatifin bulunmadığını’ söylüyor. Zira Muradhani’ye göre ‘Hamaney bir adım bile geri adım atmaz.’ Bu nedenle planı her zaman baskıya başvurmaktan geçiyor. Öyle ki herkes şiddetin kaynağının rejim olduğunu ve dolayısıyla halkın kendisini savunmak için direnmekten başka çaresi olmadığının farkında. Protesto hareketinin seyri göz önüne alındığında bundan çıkarılabilecek ana ders, İran halkının ‘düşüncelerinden korkuyu söküp atmış olması.’ Nitekim bu, gösterilerin son günlerdeki göreceli düşüşüne rağmen halen devam etmesini açıklıyor. Muradhani, yetkililerin protestolarınşiddetle bastırılmasına rağmen hareketin devamlılığı konusunda karamsar değil.
İranlı muhalif, protestoların zayıflaması ile birlikte devrimin sönebileceği ihtimalini göz ardı etmiyor. Ancak buna karşılık, ‘buna yol açan sebepler her zaman var olduğu için’ geri döneceğinden de emin görünüyor. Muradhani, rejimi devirmek için içeriden askeri bir hamle gelme ihtimaline ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. ‘Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) görevinin rejimi korumak ve rejimin de görevinin DMO’yu korumak; dolayısıyla bunların birbirini destekleyen iki oluşum olduğunu’ söyleyerek bu ihtimalin yaşanmasını imkansız olarak niteledi.
İranlı bir muhalifle yapılan her toplantıda şu soru soruluyor: Ali Hamaney’in yerine dini lider kim olacak?
Muradhani, Ali Hamaney'in yakın çevresi dışında bir halefi olmadığını ifade ediyor. Hamaney’in halefinin oğlu Mücteba Hamaney’in, yani ‘halefin seçilmesinde etkin bir güç olarak’ gördüğü DMO’nun desteğini alan kuzeninin olmasının kuvvetle muhtemel olduğu görüşünde. Ünlü ‘WikiLeaks’ sızıntıları içinde yer alan bir belgede ‘Hamaney’in, din eğitimi alan oğlunu yerine geçmesi için hazırladığı’ ifadeleri geçiyor.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Mücteba son yıllarda İran'daki etkin ve nüfuzlu kurumlar içinde etkisini artırdı. Ahmedinejad'ın 2005'te İran cumhurbaşkanlığına gelmesinde ve 2009'da yeniden seçilmesinde en büyük pay sahibi olduğu biliniyor. Protestolar sırasında, İran şehirlerinde Ahmedinejad'ın ikinci dönem cumhurbaşkanlığını elde etmesini sağlamadaki rolünü kınayan gösteriler düzenlendi.
Dini Lider’in karşılaması gereken bir takım şartlar var. Bunlar; fıkhın çeşitli alanlarında fetva vermek için gerekli ilmi yeterlilik, milleti yönetmek için gerekli adalet ve takva, isabetli siyasi vizyon, toplumsal ve idari yeterlilik, ihtiyat, cesaret ve yeterli liderlik becerisi. Uzmanlar Meclisi, yeni dini lideri seçmekle görevli ve şu an katı kanat tarafından yönetiliyor.
Mahmud Muradhani, ‘Hamaney'den sonraki rejimin yok olacağı’ görüşünü destekliyor. Ancak gidişinden bu kadar emin olmasını sağlayan bilgi ve argümanları sunmuyor. Üstüne üstlük rejim ile ekonominin en az yüzde 50’sini kontrol eden ve silahlanma ile nükleer programa ek olarak tüm ekonomik sektörlerde kendi şirketleri olan DMO arasındaki destek ve iş birliğine dikkat çekiyor. İranlı muhalif, rejim Rusya, Çin, Hindistan ve diğer birçok ülke ile yakın ilişkiler kurduğu için DMO’nun Avrupa terör örgütleri listesine girmesi ile dışında kalması arasında bir fark görmüyor. İran devrimini desteklemede dışarının rolüne gelince; Muradhani şunları söylüyor:
“Dış destek var. Ancak belirleyici olmayacak. Rejimi değiştirecek olan İran halkıdır, Batı tarafından uygulanan yaptırımlar değil. Güney Afrika'daki apartheid rejimini yaptırımların değil, Nelson Mandela liderliğindeki devrimin devirmesi buna örnektir.”



Trump’ın açıklaması Gazze Anlaşması'nı tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
TT

Trump’ın açıklaması Gazze Anlaşması'nı tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Gazze’deki ateşkes anlaşmasının “ikinci aşamasının değiştirileceği” yönündeki kısa ve belirsiz açıklaması, bu değişikliğin ne anlama geldiğine ilişkin soruları gündeme taşıdı.

Uzmanlara göre Trump’ın işaret ettiği değişiklik, anlaşmanın uygulanma biçiminde bir revizyon anlamına geliyor. Buna göre, İsrail’in hâlihazırda yüzde 55’ini kontrol ettiği Gazze’den çekilmesi ve Hamas’ın silahsızlandırılmasına geçilmesi yerine, 17. maddenin devreye alınması söz konusu olabilir. Bu madde, barış planının taraflardan biri kabul etmese bile tek taraflı olarak ilerletilmesine imkân tanıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasındaki 17. madde, Hamas’ın öneriyi geciktirmesi veya reddetmesi halinde, “yardımların genişletilmesi dahil, planın belirtilen unsurlarının, İsrail ordusunun terörden arındırılmış olarak uluslararası istikrar gücüne devrettiği bölgelerde uygulanacağını” düzenliyor.

Geçen ekim ayında Hamas ile İsrail arasında imzalanan “barış belgesi” sadece birinci aşamayla ilgili maddeleri içeriyordu. Bu aşama; ilk ateşkes, İsrail güçlerinin geri çekilmesi, esir takası ve insani yardım girişlerinin kolaylaştırılmasını kapsıyor. Ancak savaş sonrası Gazze’nin yönetimine ilişkin “ikinci aşama” konusunda resmî bir mutabakat sağlanmış değil.

Perşembe günü yaptığı açıklamada Trump, planın ikinci aşamasının “çok yakında değiştirileceğini” söyledi. Açıklama, sürecin tıkanması ve sahadaki ilerlemenin sınırlı kalması nedeniyle endişelerin arttığı bir döneme denk geldi; ancak Trump değişikliğin içeriğine dair ayrıntı vermedi.

Görsel kaldırıldı.
Filistinli bir kadın, İsrail'in Han Yunus'ta düzenlediği bir baskın sonucu akrabalarından birinin öldürülmesine tepki gösteriyor (AFP)

Ahram Siyaset ve Strateji Merkezi İsrail Çalışmaları uzmanı Dr. Said Okaşa, (Saeed Okasha) Trump’ın sözünü ettiği değişikliğin büyük olasılıkla 17. maddeye dayanacağını belirtiyor. Okaşa’ya göre bu adım, “eski Gazze” ve “yeni Gazze” ayrımını güçlendirecek bir fiili bölünmeye kapı aralayabilir. Bu yaklaşımı geçen ay ABD’nin bölge özel temsilcisi Steve Witkoff’un da çeşitli görüşmelerde dile getirdiğini hatırlattı.

Okkaşa, anlaşmanın geçen ay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylandığını anımsatarak, Hamas’ın silahsızlanma sürecine yanıt vermemesi gibi gerekçelerle 17. maddenin yeniden devreye sokulmasının mümkün olduğunu söyledi. Uzman, böyle bir senaryonun Gazze’de “ne savaş ne barış” şeklinde sürecek bir çıkmaz yaratabileceğini ifade etti.

Görsel kaldırıldı.
Filistinliler, Cebaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında sokaklara kurulmuş çadırların yanından geçiyor (AFP)

Filistinli siyaset analisti Dr. Ayman el-Rakkab da, Trump’ın değişiklik açıklamasının içeriğinin belirsizliğine işaret ederek, “İsrail’in bölgede kalma isteğiyle birleştiğinde, Gazze’nin fiilen ikiye bölünmesi ihtimali güçleniyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu belirsizlik sürerken, Axios haber sitesi Trump’ın 25 Aralık’tan önce Gazze’de barış sürecinin ikinci aşamasına geçileceğini açıklamayı planladığını duyurdu. Habere göre Washington, Gazze’de oluşturulacak yeni yönetim yapısı ve uluslararası istikrar gücünün son hazırlıklarını tamamlıyor. ABD Başkanı’nın, bu adımları görüşmek üzere İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ay sonundan önce bir araya gelmesi bekleniyor.

İkinci aşamanın önünde ciddi engellerin olduğunu ifade eden Rakkab: “Barış Konseyi ile teknokrat hükümet henüz kurulmadı. Güvenliği devralacak polis gücü ve uluslararası istikrar kuvveti oluşturulmadı. Bu nedenle somut bir hareketin en erken ocak ayında mümkün olabileceğini düşünüyorum” dedi.

Okaşa, yakın vadede İsrail’in kontrolde tuttuğu bölgeyi yüzde 60 seviyesine çıkarmaya çalışabileceğini, ancak anlaşmanın genel çerçevesinde büyük bir tırmanış beklemediğini belirtti.

Geçtiğimiz günlerde Yedioth Ahronoth, İsrail’in yaklaşık iki milyon Filistinliyi sarı çizginin doğusunda İsrail kontrolündeki yeni bölgelere yeniden yerleştirmeyi, Hamas kontrolündeki bölgeleri tamamen sivillerden boşaltmayı ve Hamas unsurlarını bu bölgelerde aşamalı şekilde takip etmeyi içeren bir plan hazırladığını yazmıştı. Şarku’l Avsat’ın  Telegraph gazetesinin Batılı diplomatlara dayandırdığı haberinden aktardığı bilgilere göre ABD planının Gazze’nin kalıcı biçimde ikiye ayrılması riskini barındırdığını bildirmişti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise geçtiğimiz günlerde Barselona’da AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile yaptığı görüşmede, Gazze ile Batı Şeria’nın birliğinin korunması gerektiğini vurgulayarak, ayrıntıları tartışılan hiçbir adımın “bölünmeyi pekiştirmesine” izin verilemeyeceğini söyledi. Abdulati, çarşamba günü yaptığı başka bir açıklamada da, “Gazze’nin bölünmesini konuşmak dahi mümkün değildir. Gazze, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere, kurulacak Filistin devletinin ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.

Uzman Okaşa’ya göre Mısır, hem Gazze’nin bölünmesini hem de anlaşmayı zayıflatacak her türlü değişikliği engellemek için diplomatik çabalarını sürdürecek. Buna karşın, Trump’ın planı etrafındaki belirsizlik nedeniyle önümüzdeki döneme ilişkin tüm senaryolar hâlâ masada.


Avn, BM Güvenlik Konseyi heyetinden İsrail'e ateşkes ve geri çekilme anlaşmasını uygulaması için baskı yapmasını istedi

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
TT

Avn, BM Güvenlik Konseyi heyetinden İsrail'e ateşkes ve geri çekilme anlaşmasını uygulaması için baskı yapmasını istedi

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)

Lübnan Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın bugün ülkede bulunan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle bir araya geldiğini açıkladı. Görüşmede Avn, Lübnan ordusunun görevini tamamlaması için destek çağrısında bulunarak, İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesi için baskı yapılmasını talep etti.

Cumhurbaşkanlığı, heyetin ‘uluslararası kararların uygulanması yoluyla Lübnan’da istikrarı destekleme ve ülkelerin Lübnan ordusuna yardım ederek birliklerini tamamlamaya ve silah tekelini sağlamaya hazır olduklarını’ belirttiğini duyurdu.

Açıklamada Avn’ın, Lübnan’ın uluslararası kararları uygulama taahhüdünü yinelediği ve “İsrail tarafını ateşkesi uygulamaya ve çekilmeye zorlamamız gerekiyor; bu konuda sizden destek bekliyoruz” ifadelerini kullandığı kaydedildi.

Geçen yıl kasım ayında, ABD arabuluculuğunda İsrail ile Hizbullah arasında bir ateşkes sağlanmıştı. Bu ateşkese rağmen, İsrail hâlâ Güney Lübnan’daki bazı noktalarda kontrolünü sürdürüyor ve ülkenin doğusu ile güneyine yönelik saldırılarını devam ettiriyor.


Ukrayna: Rusya ile taviz değil, gerçek barış peşindeyiz

Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
TT

Ukrayna: Rusya ile taviz değil, gerçek barış peşindeyiz

Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)

Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sibiga, dün Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na (AGİT) yaptığı açıklamada, Ukrayna'nın Rusya ile "taviz değil, gerçek barış" istediğini söyledi.

Güvenlik ve insan haklarına odaklanan bir kuruluş olan AGİT, savaş sonrası Ukrayna'da rol oynamayı hedefliyor.

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD elçileri arasında "oldukça iyi" olarak nitelendirdiği görüşmelerin ardından çarşamba günü yaptığı açıklamada, barış görüşmelerine giden yolun şu anda belirsiz olduğunu söyledi.

Sibiga, örgütün yıllık bakanlar kurulu toplantısından önce, "Münih'te gelecek nesillere ihanet edenlerin isimlerini hâlâ hatırlıyoruz" diyerek, "Bu bir daha asla olmamalı. İlkelerden taviz verilmemeli ve uzlaşmaya değil, gerçek barışa ihtiyacımız var" ifadelerini kullandı.

devfdr
Rus askerleri Kursk bölgesindeki Sudzha’da devriye geziyor (Arşiv- AP)

Bakan, görünüşe göre İngiltere, Fransa ve İtalya'nın Adolf Hitler'in o dönem Çekoslovakya olan toprakları ilhak etmesini kabul ettiği 1938 tarihli Nazi Almanyası anlaşmasına atıfta bulunuyordu. Bu anlaşma, tehditkâr bir güçle yüzleşmemenin işareti olarak yaygın olarak kullanılıyor.

Sibiga, ABD'ye barışı sağlama çabalarından dolayı teşekkür etti ve Ukrayna'nın "bu savaşı sona erdirmek için mümkün olan her fırsatı değerlendireceğine" söz verdi. "Avrupa geçmişte çok fazla adaletsiz barış anlaşması imzaladı. Hepsi yeni felaketlere yol açtı" diye ekledi.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy dün, ekibinin Amerika Birleşik Devletleri'ndeki toplantılara hazırlandığını ve Trump'ın temsilcileriyle diyaloğun devam edeceğini söyledi.

Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Rusya ve Avrupa ile Orta Asya'nın büyük bir bölümünü içeren 57 üye ülkeyi kapsayan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Soğuk Savaş döneminde Doğu-Batı diyaloğu için kilit bir forum olarak ortaya çıktı.

Örgüt son yıllarda, Rusya'nın kilit kararların uygulanmasını engellemesi ve örgütü Batı kontrolü altında olmakla suçlamasıyla sık sık çıkmaza giriyor. Rusya, açıklamasında Ukrayna'nın AGİT gündemine "tamamen hakim olmasından" şikayet etti.