ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın açıklamalarından sonra Dünya Washington'a güvenebilecek mi?

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Başkan Biden'ın göreve gelişinin üzerinden geçen iki yılın ardından ülkesinin politikalarının sonuçları ve karşılaştığı zorlukları anlattı

Blinken, ABD’nin bugünkü küresel konumunun Biden göreve gelmeden öncekinden daha iyi olduğuna inanıyor / Fotoğraf: Reuters
Blinken, ABD’nin bugünkü küresel konumunun Biden göreve gelmeden öncekinden daha iyi olduğuna inanıyor / Fotoğraf: Reuters
TT

ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın açıklamalarından sonra Dünya Washington'a güvenebilecek mi?

Blinken, ABD’nin bugünkü küresel konumunun Biden göreve gelmeden öncekinden daha iyi olduğuna inanıyor / Fotoğraf: Reuters
Blinken, ABD’nin bugünkü küresel konumunun Biden göreve gelmeden öncekinden daha iyi olduğuna inanıyor / Fotoğraf: Reuters

İsa Nehari
ABD Başkanı Joe Biden'ın göreve gelişinin üzerinden iki geçti.
Şikago Üniversitesi Siyaset Enstitüsü tarafından düzenlenen bir oturuma katılan Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ABD dış politikasının sonuçlarından ve karşılaştığı zorluklardan bahsetti, Ukrayna'daki savaşın yansımalarına ve büyük güçler arasında artan rekabete değindi. 
Blinken, Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı, küresel ekonomiyi vuran ve enflasyon oranlarını eşi benzeri görülmemiş seviyelere çıkaran savaşın yansımalarına rağmen ABD'nin bugünkü küresel konumunun Başkan Biden göreve gelmeden öncekinden daha iyi olduğunu söyledi.
ABD'li Bakan, bunun da Biden'ın diplomasiyi canlandırma, ittifakları ve ortaklıkları güçlendirme yönündeki verdiği ilk talimatlardan kaynaklandığını ifade etti.
Blinken, bunların Amerikan diplomasisinin gerek küresel bir salgınla, gerek iklim değişikliğiyle, gerekse uyuşturucuyla mücadele olarak olsun diğer ülkelerle iş birliği olmadan çözülemeyecek içerideki ve dışarıdaki sorunlara çözüm bulmak için gerekli gördüğü hedefler olduğunu belirtti.
Başkan Biden'ın kendisine ABD'nin uluslararası sahnede yer alması için çalışması talimatı verdiğini aktaran Blinken, bu talimatının ABD yokken, ya başka bir ülke ABD'nin çıkarlarıyla çatışan çıkarları için onun yerini alması ya da dünya kendi kendini organize edemezken ABD'nin bıraktığı boşluğun doldurulamaması tehlikesi nedeniyle verildiğini söyledi.
Ukrayna'yı destekleyen ülkeler arasındaki anlaşmazlıklara, yaptırımların Rusya'nın geleceği üzerindeki etkisinin yanı sıra Tayvan'ın egemenliğine yönelik devam eden tehditlerinin gölgesinde Çin ile ilişkilere değinen Blinken, iç politikanın dış politika üzerindeki etkisinden de bahsetti.
Blinken aynı zamanda ABD yönetiminin ülke içindeki gücünün küresel duruşuyla doğrudan bağlantılı olduğunu belirtti. ABD'li Bakan ayrıca Biden yönetiminin altyapıya ve yarı iletkenlere yatırımlar yaparak bu hassas endüstride lider olmaya devam edeceğinin altını çizdi.

Dünya ABD'ye güveniyor mu?
Dünya, ABD'deki siyasi kutuplaşmanın yoğunlaşmasıyla birlikte her yeni başkan seçildiğinde ABD'nin politikalarındaki tanık olunan radikal değişikliklerden giderek daha fazla endişe etmeye başladı.
ABD Kongresi Binası'na 2021 yılının Ocak ayında yapılan baskındaki olayların ardından ABD'nin lekelenen demokrasisinden ve yaralanan imajından bahsetmeye bile gerek yok.
Şikago Üniversitesi Siyaset Enstitüsü'nün kurucusu David Axelrod, Dışişleri Bakanı'na diğer ülkelerin liderlerinin ABD demokrasisinde tanık olunan bu sahnelerin ardından 'ABD'ye güvenebilir miyiz?' diye sorduklarını söyledi.
Blinken, bu endişeleri kabul etmekle kalmayıp bir de örnek verdi.
Diğer ülkelerin liderlerinden birinin Başkan Biden'a henüz görev süresinin başlarındayken "ABD'nin geri dönmesinden memnunum, ama bu ne zamana kadar devam edecek?" diye sorduğunu aktaran ABD Dışişleri Bakanı, bu şüphelere son verecek çözümün 'burada ve şimdi, sahip olunan sınırlı zaman içinde yapabilecekler' olduğunu söyledi.
Ülkesini farklı kılan avantajlarından birinin de, bir sorunla karşılaştığında ne kadar 'acı verici ve çirkin' olursa olsun, saklamadan, yokmuş gibi davranmadan, açık ve şeffaf bir şekilde ilgilenmesi olduğuna işaret eden Blinken, "Politikalarımız ve yaklaşımlarımızla hedeflere ulaştığımızı ve aslında vatandaşlarımız için hayatı daha güvenli, daha müreffeh ve daha sağlıklı hale getirdiğimizi gösterirsek bu yaklaşımı destekleyeceklerdir. Aynısını bizimle iş birliği yapmanın bir yolunu arayan dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarıma da söyleyeceğim" şeklinde konuştu.

Rusya karşıtı ittifak ne kadar güçlü?
Başkan Biden yönetimindeki Washington'ın, özellikle Batı'nın Rusya'ya karşı birliğini gösteren Ukrayna krizinden sonra, ittifaklardaki gücünü ve küresel konumunu yeniden kazanmasına övgüde bulunan Blinken, bunu Biden yönetiminin 'diplomatik yaklaşımının başarısının ve gücünün bir örneği' olarak niteledi.
Ancak Ukrayna krizi, Almanya'nın Ukrayna'ya tank göndermeyi reddetmesi gibi bazı anlaşmazlıkları da beraberinde getirmişti.
Bu yüzden David Axelrod, Blinken'a "(Rusya karşıtı) ittifakın zayıflamasına ne kadar kaldı?" diye sordu.
Blinken, bu soruyu şöyle yanıtladı:
"İlk günden itibaren ittifakın çökeceğine dair ön raporlar yayınladığını gördük. Ancak ittifak sadece bir arada durmakla kalmayıp büyümeye devam ettiğinden tam tersi oldu. Onlarca ülkenin Ukrayna'nın kendisini savunması, Rusya'nın saldırganlığına direnmesi ve ele geçirdiği toprakları geri alması için ihtiyaç duyduklarını sağlamak için birleştiğine tanık olduk."
Blinken, Almanya'nın Kiev'e tank tedariki konusundaki tutumu hakkında ise Ukrayna'ya askeri desteğin ortaklar ve müttefiklerle Ukrayna'nın eğitim, bakım ve silahları etkili bir şekilde kullanma becerisi ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere askeri ihtiyaçlarıyla ilgili çeşitli konuların görüşülmesinden sonra sağlandığını belirtti.
Askeri destek sağlayıp sağlamamanın tüm ülkelerin kendi egemen kararlarına bağlı olduğunu ve farklı derecelerde sağlanan bu desteğinin Ukrayna'nın askeri gücü için en nihayetinde olumlu bir sonuç doğurduğunu söyleyen Blinken,"Fransa ve İngiltere gibi Ukrayna'ya çok sayıda Bradley model tank gönderdik" dedi.
Ukrayna'ya askeri destek verilebilebildiğini ve Rusya'ya uygulanan yaptırımların etkili olduğunu vurgulayan ABD Dışişleri Bakanı, Rusya ordusunun her gün 'korkunç kayıplar' verdiğine ve yaptırımların gelecekte Rusya üzerinde olumsuz etkiler yaratacağına işaret etti.  
Blinken, yaptırımların sadece Rusya'nın savaşı sürdürebilmesini engellemekle kalmayıp aynı zamanda ekonomiyi canlandırma ve enerji sondaj faaliyetlerini de baltalayacağını söyledi.
Blinken, "Keşke böyle olmasaydı. Bu, (Rusya Devlet Başkanı) Vladimir Putin'in neden olduğu bir trajedi. Ruslarla doğrudan ve net bir şekilde konuşabilseydik, onlara 'Putin'in Ukrayna'da yaptıkları hayatınızı nasıl daha iyi hale getirdi?' diye sormak isterdik" ifadelerini kullandı.

Zelenski gerçeği neden sakladı?
Ancak geçen yılın başlarında patlak veren savaşın yansımaları sadece Batı'nın Rusya'ya uyguladığı yaptırımlar sonucunda ödemek zorunda kaldığı bedelle sınırlı değildi.
Ukrayna'da büyük yıkım gerçekleşti. Ukraynalılar bombardımanlara ve yerinden edilmelere maruz kaldılar.
Bu da bazı çevrelerin Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'yi Rusya'yı müzakere masasına oturmaya zorlamak ve savaşı durdurmak için yeterince taviz vermediği yönünde eleştirmelerine neden oldu.
David Axelrod, her bombardımanın ve saldırının siyasi açıdan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin Rusya'nın Ukrayna topraklarından çıkması talebinin yer almadığı bir müzakere formülüne ulaşmasını zorlaştırdığını söyledi.
Blinken, her ne kadar savaşın nasıl sona erdirileceğine karar vermesi gereken tek ülkenin Ukrayna olduğunu öne sürse de ABD Genelkurmay Başkanı General Mark Milley'in her savaşın müzakere ile sona erdiği yönündeki açıklamasına katıldığını belirtti.
Blinken, "Zelenski, demokratik yollardan seçilmiş bir başkan olarak, kamuoyuna yanıt vermeli ve halkını temsil etmeli" dedi.
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırabileceğine dair istihbarat bilgisini doğrudan Zelenski ile paylaştığını, ancak Zelenski'nin bunu açıkça kabul etmediğini ve saldırı ihtimali vermediğini söyleyen Blinken, Ukrayna Devlet Başkanı'nın tutumuyla ilgili olarak Zelenskiy'nin insanların ülkeden kaçıp ülkedeki yatırımları dondurmasından çekindiği için Rusya ile bir savaş olasılığını açıkça kabul etmekten kaçındığını söyledi.
Ancak bu arada gerekli hazırlıkları yapmayı sürdürdüğünü söyleyen Blinken, "Rusya'nın Kiev'e yönelik saldırısını püskürtmemize yardım etme yeteneği bunun kanıtıydı. Bu arada Putin, Ukrayna'nın kimliğini silme, Zelenskiy'i devrime ve Ukrayna'nın bağımsızlığını yok etme hedefine ulaşamadı" şeklinde konuştu.

Çin ile ilişkimiz, en karmaşık ilişki
ABD ve Çin'in artık Soğuk Savaş sonrası dönemde olmadığını, ancak bir sonraki aşamayı şekillendirmek için rekabet ettiklerinden Çin ile ilişkinin en karmaşık ilişki olduğunu söyleyen Blinken, "Çin birçok yönden önde gelen bir rakip olsa da dünyanın nasıl olması gerektiği ve nereye gitmesi gerektiği konusundaki vizyonu bizimkiyle aynı değil. Bununla birlikte rekabet ile çatışma farklı şeyler. Rekabeti çatışmaya çevirmekten kaçınmalıyız" diye konuştu.
Blinken, Çin'in Tayvan'a yönelik herhangi bir saldırıya karşı ABD'nin tutumuna ve vereceği tepkiye dair bir anlayışı olup olmadığına ilişkin şunları söyledi:
"Başkan Biden ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping arasındaki son görüşmeler, iki ülke arasındaki anlayışı güçlendirdi."
ABD'nin, Çin'e, Tayvan Boğazı'ndan devam eden ticari akışın ABD'nin ve dünyanın çıkarı olduğunu açıkça belirttiğini aktaran Blinken, Çin'in bölgeye yönelik olası bir saldırısının, dünya genelinde her gün Tayvan Boğazı'ndan geçen tankerlerin yüzde 50'sinin hareket özgürlüğüne kısıtlama getirebileceğini söyledi.
Dünyadaki bilgisayar çiplerinin yüzde 70'inden fazlasının Tayvan'da üretildiğine dikkati çeken Blinken, sadece bunun bile tüm küresel ekonominin sıkıntıya girmesine yol açacağını, bu nedenle anlaşmazlıkların baskı, zorlama ve güç kullanarak değil, barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini vurguladı.
 
Independent Türkçe



Trump, “derin devletle” mücadele için özel ekip kurmuş

Trump, seçim kampanyasında "derin devlet" tarafından kendisine komplo kurulduğunu öne sürmüştü (Reuters)
Trump, seçim kampanyasında "derin devlet" tarafından kendisine komplo kurulduğunu öne sürmüştü (Reuters)
TT

Trump, “derin devletle” mücadele için özel ekip kurmuş

Trump, seçim kampanyasında "derin devlet" tarafından kendisine komplo kurulduğunu öne sürmüştü (Reuters)
Trump, seçim kampanyasında "derin devlet" tarafından kendisine komplo kurulduğunu öne sürmüştü (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump'ın "derin devlete" karşı mücadelesinde federal kurumları nasıl kullandığı ortaya çıktı.

Trump, göreve başladığı gün imzaladığı başkanlık kararnamesiyle, federal hükümetin "kolluk kuvvetlerini ve istihbarat topluluğunu silah olarak kullanmasına karşı uygun önlemlerin alınması" talimatını vermişti.

Reuters'ın analizinde, bu talimat doğrultusunda Kurumlararası Silahlandırma Çalışma Grubu'nun (Interagency Weaponization Working Group –IWWG) kurulduğu belirtiliyor.

Mayıstan beri toplantılar düzenleyen ekipte istihbarat teşkilatlarından Adalet Bakanlığı, Pentagon ve İç Güvenlik Bakanlığı'na kadar birçok kurumdan yaklaşık 40 yetkilinin yer aldığı yazılıyor.

Trumpçılar, Barack Obama ve Joe Biden yönetimlerinin, Cumhuriyetçi lideri hedef alan soruşturmaları için "silahlanma" ifadesini kullanıyor. Bunların arasında Trump hakkındaki çeşitli davalar, 6 Ocak 2021 Kongre baskını ve Rusya'nın 2016 seçimlerine müdahale iddialarına ilişkin soruşturmalar da var.

Kimliğinin açıklanmaması şartıyla konuşan kaynaklar, sözkonusu grubun misyonunun "derin devletin peşine düşmek" olduğunu iddia ediyor. Cumhuriyetçi lider ve destekçileri, bu terimi hem Obama ve Biden yönetimlerinden hem de Trump'ın ilk döneminden gelen, başkanın düşman olarak gördüğü kişilerin faaliyetlerini betimlemek için kullanıyor.

Haberde, Trump'ın IWWG'nin faaliyetlerine ne ölçüde katıldığının tespit edilemediği aktarılıyor.

Grupta pandemide zorunlu aşı uygulamasına karşı çıkan ve Trump'ın 2020 başkanlık seçimlerinin çalındığı iddiasını destekleyen kişilerin olduğu belirtiliyor. Ekipteki çoğu federal yetkilinin Trump destekçisi olduğu ifade ediliyor.

Adalet Bakanlığı'ndan bir kaynak, Adalet Bakanı Pam Bondi ve Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard'ın, Trump tarafından görevlendirildiğini söylüyor. Ancak IWWG'nin faaliyetleri hakkında yorumda bulunmuyor.

Analizde, IWWG'nin Rusya'nın seçimlere müdahalesi, Kongre baskını, Jeffrey Epstein dosyaları gibi konulara odaklandığı savunuluyor, Adalet Bakanlığı ise iddiaları yalanlıyor.

Trump, geçen yıl nisanda seçim kampanyası sırasında yaptığı açıklamada "Derin devleti yok edeceğiz" demişti. Ayrıca göreve geldikten sonra Kongre baskınıyla ilgili ceza alan yaklaşık 1600 kişi için af çıkarmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, CNN


Netanyahu, Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı ile Trump'ın planını görüştü

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)
TT

Netanyahu, Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı ile Trump'ın planını görüştü

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (AP)

İsrail hükümeti bugün, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Kudüs'te Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı Tümgeneral Hasan Reşad ile bir araya geldiğini ve ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze planını görüştüğünü bildirdi.

İsrail Başbakanlık Ofisi'nden yapılan açıklamada, görüşmede iki tarafın ‘İsrail-Mısır ilişkileri ve iki ülke arasında barışın teşvik edilmesi ile bir dizi diğer bölgesel konuyu’ da ele aldığı belirtildi.

Kahire el-İhbariyye televizyonu bugün erken saatlerde, Genel İstihbarat Servisi Başkanı’nın Gazze Şeridi'ndeki ateşkesi istikrara kavuşturmak için İsrailli yetkililerle görüşmek üzere İsrail'e gittiğini duyurdu.

Kanal, Raşad'ın İsrailli yetkililerle yardımların girişini ve Başkan Trump'ın önerisinin uygulanmasındaki engellerin aşılmasını görüşeceğini belirtti. Ayrıca, Reşad'ın şu anda İsrail'de bulunan ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile de görüşeceğini kaydetti.

Mısırlı yetkilinin ziyareti, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile Hamas arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının, iki yıldan fazla süren savaşın ardından yürürlüğe girmesinden yaklaşık iki hafta sonra gerçekleşti. Filistinli yetkililerin verilerine göre, savaş Gazze Şeridi'nde yaygın yıkıma neden oldu ve on binlerce kişi yaşamını yitirdi veya yaralandı.

Anlaşma, en önemlisi rehine ve mahkûmların takası, her iki tarafta ölenlerin cenazelerinin teslimi, Gazze Şeridi'ne insani yardım ve yakıt tedarikinin artırılması ve yeniden inşa için düzenlemelerin başlatılması gibi birçok maddeyi içeriyor. Gazze Şeridi'nde ölen İsrailli askerlerin cenazeleri konusu, iki taraf arasındaki müzakerelerde en hassas konulardan biri olarak görülüyor.

İsrailli kaynaklar, hareketin yıllardır bir dizi askerin cesedini elinde tuttuğunu belirtirken, Hamas ise cesetlerin bir kısmının yıkılmış bölgelerin enkazı altında olduğunu ve bu nedenle cesetlerin çıkarılmasının zor olduğunu söylüyor. İsrail ve uluslararası raporlara göre, bölgesel arabulucular, özellikle Katar ve Mısır, kalıcı bir ateşkesin sağlanması ve daha fazla Filistinli mahkûmun serbest bırakılması ve İsrailli askerlerin cesetlerinin iadesi dahil olmak üzere anlaşmanın şartlarının uygulanmasının sağlanması için çabalarını sürdürüyor.

Aynı zamanda, uluslararası yardım kuruluşları Gazze Şeridi'ndeki insani durumun kritik olmaya devam ettiği konusunda uyarıyor. Ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana az sayıda yardım tırı bölgeye girdi ve bu sayı, yaklaşık 2,4 milyonluk nüfusun gerçek ihtiyaçlarının sadece bir kısmını karşılıyor. Birleşmiş Milletler (BM), Gazze Şeridi'ndeki sağlık tesislerinin yarısından fazlasının yakıt kıtlığı ve yıkım nedeniyle hizmet dışı olduğunu, halkın ise temiz su, gıda ve ilaç konusunda ciddi sıkıntılar yaşadığını belirtiyor.


Afrika kökenli uluslararası ilişkiler için yeni bir mühendislik olarak Putin'in dış politikası

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)
TT

Afrika kökenli uluslararası ilişkiler için yeni bir mühendislik olarak Putin'in dış politikası

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'da Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkelerinin zirveye telekonferans yöntemiyle katıldığı sırada, 21 Kasım 2023 (AFP)

Sergey Eledinov

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Valday Uluslararası Tartışma Kulübü'nün 22. Yıllık Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Rusya dış politikası için uluslararası topluma, egemenlik, çok kutupluluk ve Batı küreselleşmesinin reddi ilkelerine odaklanan pragmatik bir medeniyet kavramına dayanan yeni bir ideolojik çerçeve duyurdu.

Afrika, bu jeopolitik yapıda yalnızca siyasi bir hedef değil, bu doktrini uygulamak ve test etmek için gerçek bir arena olma özelliği taşıyor.

Afrika kıtası, zengin tarihi ile yeni ideoloji için verimli bir zemin sunuyor. Çeşitli kültürler, gelenekler ve siyasi ifade biçimleri arasında, Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün ilkeleri somut bir deneysel boyut kazanmaya başlıyor.

Mevcut uluslararası durum hakkında konuşan Başkan Vladimir Putin, tek kutupluluk döneminin geri dönülmez bir şekilde sona erdiğini vurguladı.

Putin, dünyanın artık hegemonya mantığıyla değil, etkileşim ve güç merkezlerinin çoğalması mantığıyla yönetildiğini, bunun da insanlığın olgunluğunu ve büyük dönüşümlerini yansıtan doğal bir süreç olduğunu belirtti.

Putin, ‘çok kutupluluk’ teriminin arkasında, daha derin ve esnek bir ifade olan ‘çok merkezlilik’ terimini ortaya attı. 1990'lı yılların sonları ile 2000'li yılların başlarında ortaya çıkan kutupluluk kavramı, birkaç ‘güç kutbu’ arasında göreceli bir denge kurulmasını ifade ediyor. Esasen bu kavram, Batı'nın küresel düzeyde değerleri, standartları ve meşruiyet ölçütlerini tanımlama konusundaki kolektif tekelini reddetmeye dayanıyor.

‘Çok kutupluluk’ terimi ise, bu reddi aşarak yeni bir dünya vizyonu inşa eden eksiksiz bir ideolojidir. Çok kutupluluk, devletlerin ittifaklarını ve dış politikalarını seçme özgürlüğünü yansıtırken, bölgesel bloklar, ekonomik entegrasyon ve savunma girişimleri gibi çeşitli çekim merkezleri oluşturur. Çok kutupluluk, hiyerarşik olmayan, çeşitliliğe açık ve tek tip standartlardan uzak, yatay bir iş birliği sisteminin oluşumuna dayanır. Bu ağdaki her birim, gücü siyaset, kaynaklar veya entelektüel vizyona dayalı olsun, bağımsız bir etki merkezi olarak işlev görür.

Moskova bu bağlamda ne Afrika’ya kendi modelini dayatmaya çalışıyor ne de uzaktan destek sağlamakla yetiniyor. Daha ziyade karşılıklı etkileşim yoluyla egemenliğin çatışma aracı olmaktan ziyade koordinasyon için etkili bir araç haline nasıl gelebileceğini öğreniyor.

Çok kutupluluk ve çok merkezlilik, Afrika bağlamına yabancı ifadeler değil. Afrika kıtası bu vizyonu bağımsızlık sonrası dönemden bu yana, yeni ortaya çıkan devletlerin hayatta kalması ve siyasi varlığını güçlendirmesi için gerçekçi bir strateji çerçevesinde içgüdüsel olarak benimsedi. Eski Gana Cumhurbaşkanı Kwame Nkrumah'ın savunduğu ‘Afrika sosyalizmi’ ve Eski Kenya Devlet Başkanı Jomo Kenyatta'nın desteklediği ‘Afrika kapitalizmi’, bu yaklaşımı farklı entelektüel çerçeveler içinde formüle etmeye yönelik ilk girişimlerdi. Eski Gine Devlet Başkanı Ahmed Sekou Touré, Fransa ile bağlarını koparıp komşu devletler arasında federal bir birlik kurarak bu girişimleri somutlaştırdı. Tüm bunlar iş birliğine dayalı egemenliğin erken bir modeli ve çok merkezciliğin erken bir somutlaşması olarak değerlendirilebilir.

Moskova, ne Afrika’ya kendi modelini dayatmaya çalışıyor ne de uzaktan destek sağlamakla yetiniyor. Daha ziyade karşılıklı etkileşim yoluyla egemenliğin çatışma aracı olmaktan ziyade koordinasyon için etkili bir araç haline nasıl gelebileceğini öğreniyor.

Senegal Cumhurbaşkanı Abdoulaye Wade, 2000’li yılların başlarında, uluslararası ortaklıkları çeşitlendirerek ekonomik alanda bu yolu yeniden canlandırdı. Dakar Limanı’ndaki konteyner terminalini işletme imtiyazının Fransa merkezli Bolloré şirketinden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) şirketi DP World'e devredilmesi, onlarca yıllık bağımlılığı sona erdiren ve çok sayıda güç merkezi arasında rekabetin önünü açan bir dönüm noktası oldu.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Çin'in Afrika ekonomisine girişi, çok taraflılığı daha da ileriye taşıdı. Pekin, 2000’li yılların başlarında Batı'nın tekelini kıran ilk dış güç olarak, pratik çok kutupluluk çağını başlattı. Çin bu dönüşümün ekonomik başlatıcısı olsa da Rusya onun siyasi mimarı olmaya çalışıyor. İki güç kutbu olarak Çin ve Rusya’nın Afrika kıtasındaki ortaklığına, Çin'in pragmatizmi ile Rusya'nın egemenliğini birleştiren tamamlayıcı bir boyut kazandırarak, Afrika'nın kalbinde çok kutupluluk ve çok merkezlilik kavramlarını açıkça somutlaştırıyor.

Çok sayıda uluslararası merkez ve kurum

Çok kutupluluk, mevcut uluslararası kurumlara karşı çıkmaktan kaynaklanmıyor, aksine bu kurumları, bağımsızlığın izolasyon olarak değil, eşit şartlarda ve karşılıklı çıkarlar temelinde müzakere etme yeteneği olarak anlaşıldığı yeni bir iş birliğine dayalı egemenlik mantığına entegre etmeyi amaçlıyor.

Rusya Devlet Başkanı Putin, Birleşmiş Milletler'in (BM) mevcut tek küresel yapı olduğunu vurgulayarak, bu yapının zayıflatılmasının tam bir kaosa yol açacağı uyarısında bulundu. Bu açıklama, Afrika kıtasındaki ülkelerin uzun süredir BM Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) adil temsil talep etmesi temelinde özel bir önem taşıyor. Söz konusu ülkeler, göçten gıda güvenliğine kadar küresel krizlerin en ağır yükünü kendilerinin üstlendiğini savunuyorlar.

Sahel Devletleri İttifakı (AES) ülkeleri geçtiğimiz eylül ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden (UCM) çekildiklerini ve yetkilerini ‘Sahel İnsan Hakları Mahkemesi’ne devrettiklerini açıkladılar. Bu karar, koalisyonun kurulmasının doğal bir uzantısıydı. AES’in kurulmasının ardından, bölgesel bir blok olarak Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) tarafsızlığını yitirip Batı'nın elinde bir araç haline gelince AES ülkeleri, ECOWAS’tan da çekildi.

Senegal Başbakanı Ousmane Sonko, 8 Ekim 2025'te ‘Senegal'e Yatırım Forumu’nda Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ülkenin kalkınma yollarını ve modellerini belirleme yetkisine sahip olmadığını açıkladı.

AES’in UCM’den çekilmesi, Rusya’nın etkisiyle medyada geniş çapta tanıtılıyorsa, Sonko'nun açıklamaları, egemenlik ve eşitlik temelinde uluslararası kurumlarla ilişkileri yeniden şekillendiren, acil hesaplamaların ötesinde yeni bir Afrika kimliği vizyonuna uzanan daha geniş bir Afrika eğilimini ifade ediyor. Sonko’nun açıklamaları, Afrika’nın küresel sistemdeki yerine ilişkin yeni bir stratejik vizyon için acil meselelerin ötesine geçen bir çerçevede, egemenlik ve eşitlik temelinde uluslararası kurumlarla ilişkilerin yeniden tanımlanmasına yönelik daha geniş bir Afrika eğilimini yansıtıyor.

Yeni ideolojinin en yüksek değeri ve temel unsuru olarak egemenlik

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü'nün 22. Yıllık Toplantısı, egemenliği sadece bir siyasi ilke olarak değil, yeni dünya düzeninin özünü ve bir devlet için en yüksek siyasi olgunluk biçimini somutlaştıran ahlaki ve medeniyet kategorisi olarak sunuyor. Putin, burada yaptığı konuşmada, egemenliğin halkların kendileri olabilme, kendi kararlarını verebilme ve bu kararların sorumluluğunu üstlenebilme yeteneğinin bir ölçüsü olduğunu söyleyerek bunu açıkça ifade etti.

Afrika bağlamında egemenlik, soyut bir teorik kavram değil, siyaset, hukuk, ekonomi ve kültür alanlarında kendi kaderini tayin etme hakkından yoksun olan resmi bağımsızlık yapısına karşı mücadelenin özünü temsil eden, yaşanmış ve somut bir deneyimdir. Putin, egemenliği, Batı'nın birleşme mantığına karşı, uluslararası ilişkilerde haysiyet ve adaletin bir ölçüsü olarak sunmuyor. Herkesi tek bir standarda tabi tutmanın düzen yaratmadığını, aksine diktatörlük getirdiğini vurgulayan Putin, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana uluslararası sistemin dayandığı temelleri yeniden gözden geçirme çağrısında bulundu.

Bu görüş kapsamında egemenlik, ihraç edilebilir bir kaynak, takas edilebilir bir hizmet ve siyasi ve ekonomik olarak yatırılabilir bir değer olarak görülen daha geniş bir projenin parçası. Moskova, ortaklarına güvenlik ve askeri kurumların reformu, ekipman temini, altyapı projelerinin uygulanması ve katılımcı nitelikteki enerji girişimleri dahil olmak üzere kapsamlı egemenlik desteği sunuyor.

Moskova, Afrika'yı uluslararası sistemin sadece bir uzantısı olarak değil, temel bir ayağı olarak görüyor.

Rusya, Afrika’da bu modeli iki ilkeyle pekiştiriyor. Bunlardan birincisi müdahale etmeden yardım, ikincisi bağımlılık olmadan iş birliği. Bu ilkeler, kıtadaki ülkelerle olan ortaklığına hegemonyaya değil, eşitliğe dayalı pragmatik bir karakter kazandırıyor. Putin, bağımsızlıklarından ödün vermeden iş birliği yapabilen ülkeler, egemenliklerini artırmak ve bunu kalkınma ve siyasi bilgelik için bir kaldıraç haline getirecek gerekli araçlara sahip olacağı için egemenliğin ittifaklarla bağdaşmaz olmadığını, aksine ittifaklar sayesinde güçlendiğini vurguladı.

Bu mantık, AES’in deneyiminde açıkça görülüyor. 2023 yılının eylül ayında Burkina Faso, Mali ve Nijer, acil dış tehditler karşısında Liptako-Gourma Sözleşmesi’ni imzalayarak yeni bir bölgesel ittifak kurdu. AES geçtiğimiz yıl ekim ayında, kolektif egemenliğin gelişmiş özelliklerine sahip bir konfederasyona dönüştü.

BMGK’nın 22 Ocak 2025 tarihinde Afrika'da terörle mücadele konulu toplantısı sırasında, Rusya'nın BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Vassily Nebenzia, Moskova'nın AES içinde bir ortak güç kurulmasını memnuniyetle karşıladığını ve bunu terörist tehditlere karşı çabaları koordine etmek için gerekli bir adım olarak gördüğünü ifade etti.

AES, 8 Ekim 2025'te birleşik parlamentonun kurulduğunu duyurdu. Parlamentonun önümüzdeki ayında çalışmalarına başlaması bekleniyor.

Barışın garantörü olarak silahlı egemenlik

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin konuşmasında, “Dünya düzeni sloganlarla değil, devletlerin çıkarlarını bağımsız olarak savunma becerisiyle korunur” ifadelerini kullandı. Putin, bu açıklamasıyla, barışın sözlerle değil, güçle sağlanacağı fikrine açık bir meşruiyet kazandırdı.

yju
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa'nın 18 Ekim 2024'te Moskova'da düzenlenen BRICS İş Forumu'nda katılımcılara hitap ettiği konuşmasını dinlerken (AFP)

Egemenlik artık sadece resmi bir hak değil, bir tür sorumluluk ve iktidarın bir işlevi haline geldi. Onu koruma yeteneği ortadan kalktığında, anlamını yitirir ve gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan boş bir beyan haline gelir.

Bu fikir, Thomas Sankara, Kwame Nkrumah ve Muammer Kaddafi'nin konuşmalarında ve yazılarında sıkça rastlanan bir tema olsa da her biri bunu kendi tarzında ve kendine özgü tarihsel bağlamında ifade etti. Ancak, paylaştıkları ilke oldukça açık. O da devletin kendini savunma kapasitesi olmadığı sürece egemenlik anlamsızdır ilkesi.

Afrika bağlamında, bu fikir açıkça yankı buluyor. ‘Disiplinli dünya’ sloganı altında şekillenen Batı modelleri, yalnızca daha fazla kriz ve kırılganlığa yol açtı. Öte yandan Rusya, ‘silahlı egemenlik’ terimine dayanan farklı bir vizyon sunuyor. Zira Rusya’nın vizyonuna göre güvenlik yurt dışından ithal edilmez, devletin kendisini korumasını sağlayan ulusal bir çabanın sonucu olarak içeriden oluşturulur.

Silah temin edilmesi, askeri birliklerin gönderilmesi, ordu ve güvenlik güçlerini eğitmek için danışman ve eğitmen sağlanması ve istihbarat alanında teknik destek, egemenliğin korunması için gerekli ulusal altyapının sağlamlaştırılmasına katkıda bulunan temel unsurlar arasında yer alıyor.

Küresel düzen sloganlarla değil, devletlerin çıkarlarını bağımsız bir şekilde savunabilme yetenekleriyle ayakta tutulur.

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü vizyonu, güç temelli bir sistem ilkesiyle sınırlı kalmayıp, ordunun etkili bir ulusal kurum ve siyasi eğitim ve ulusal bilinç oluşturma aracı olarak statüsünü de geri kazandırıyor.

Afrika egemenliğinin en önemli sembollerinden Thomas Sankara, “Siyasi bilinci olmayan bir asker potansiyel bir suçludur” der.

Moskova, güvenlik kurumlarını ulusal uyum ve siyasi kalkınmayı sağlamak için bir araç olarak gören farklı bir model sunuyor. Bu modelde egemenlik, statik bir kavram olmaktan çıkıp dinamik ve sürekli değişen bir kavram haline gelirken bağımsızlık ve onun pekiştirilmesi fikri etrafında şekillenen bir toplumsal mobilizasyon süreci ortaya çıkıyor.

Orta Afrika Cumhuriyeti'nde, silahlı kuvvetler ve güvenlik kurumları, memurları gelecekteki sivil kadrolar olarak yetiştirerek hükümet kurumlarının yeniden inşasına katkıda bulunuyorlar. AES ülkelerinde, askeri yapılar devletin yeniden inşasının çekirdeği ve siyasi olgunluğu yansıtan yeni bir kimliğin taşıyıcıları haline geliyor.

Rusya, savaş ihraç etmediğini, aksine ordunun rolünü şiddet aracı olarak değil, devlet inşasının bir direği olarak gören yeni bir siyasi vizyon sunduğunu ısrarla vurguluyor.

Bir güç biçimi olarak açılım

Putin'in Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün 22. Yıllık Toplantısı’ndaki konuşması çok önemli bir noktaya değindi. Rusya'nın ABD’ye uranyum ihracatı devam ediyor ve hatta 800 milyon doları aştı.

Bu sadece bir istatistik değil, ulusal çıkar ve egemenliğin çelişkili kavramlar olarak değil, birbirini karşılıklı olarak destekleyen ve güçlendiren kavramlar olarak görüldüğü egemen pragmatizm mantığını benimseyen yeni bir aşamanın başlangıcının ideolojik bir işaretidir.

Rusya, kaynakların bir hakimiyet veya zorlama aracı değil, rasyonel bir arada yaşama yoluyla dayanıklılığı artıran karşılıklı destek için bir araç olduğunu gösteriyor.

Afrika bağlamında bu mantık belirgin bir yankı buluyor, zira Rusya şunlara işaret ediyor:

  • Batı'nın baskısı altında bile, karşılıklı yarar ve stratejik sürdürülebilirlik temelinde ilişkiler kurulabilir.
  • Afrika'nın sadece bir hammadde kaynağı olarak görülmemelidir.

Bu durum Afrika bağlamında açıkça görülüyor, zira Moskova Afrika'yı bir ‘zenginlik deposu’ olarak değil, kaynakların sömürü aracı olarak değil, teknoloji, lojistik, enerji ve eğitim alanlarında ortak kalkınmanın temeli olarak yatırıldığı yeni bir iş birliği modeli için bir alan olarak görüyor.

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün 22. Yıllık Toplantısı yalnızca siyasi açıklamalar için bir platform değil, Rusya'nın ideolojik olgunluk aşamasına geçişinin bir göstergesiydi. Putin’in konuşmasında ilk kez ortaya atılan merkezi çoğulculuk kavramı, yeni dönemin küresel dili haline gelmek üzere.

Afrika bu çerçevede Rusya’nın dış politikasının bir yansıması olarak değil, küresel sistemin kendisinin dönüşümünün, yani bağımlılıktan özerkliğe, dışsal dayatmalardan kalkınmayı yönlendiren ve geleceği şekillendiren içsel bir mantığa geçişin somut bir örneği olarak öne çıkıyor.

Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün mantığına göre Afrika, küresel politikada marjinal bir aktör değil, aksine öncü ve modern dünyanın anlamını yeniden tanımlayan yeni bir merkez. Kıtanın, çok kutupluluğun somut bir şekilde şekillendiği bir alan haline gelmesi beklenirken, çok sayıda merkezin varlığı bu dönüşümün somut bir kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.