Gali'nin görevinin yenilenmesinden sonra Polisario'yu nasıl bir gelecek bekliyor?

Gözlemciler, onun yeniden seçilmesini Cezayir'in Fas'tan tamamen kopma çizgisinin bir devamı olarak görüyorlar

Asker ve siyasetçi İbrahim Gali, Rabat'la gerilimi tırmandırmanın savunucularından biri ve Cezayirliler ona güveniyor / Fotoğraf: AFP
Asker ve siyasetçi İbrahim Gali, Rabat'la gerilimi tırmandırmanın savunucularından biri ve Cezayirliler ona güveniyor / Fotoğraf: AFP
TT

Gali'nin görevinin yenilenmesinden sonra Polisario'yu nasıl bir gelecek bekliyor?

Asker ve siyasetçi İbrahim Gali, Rabat'la gerilimi tırmandırmanın savunucularından biri ve Cezayirliler ona güveniyor / Fotoğraf: AFP
Asker ve siyasetçi İbrahim Gali, Rabat'la gerilimi tırmandırmanın savunucularından biri ve Cezayirliler ona güveniyor / Fotoğraf: AFP

Sağir el-Hidri
Ayrılıkçı 'Polisario' Cephesi'nin başına İbrahim Gali'nin yeni bir dönem için seçilmesi, ister Fas'la olan ihtilaftan, ister kendi içindeki kötüleşen bölünmelerden dolayı, içinde yaşadığı belirsizlik durumunun ışığında cephenin geleceği ve bir sonraki aşamanın öncelikleri hakkında soru işaretlerine yol açtı.
73 yaşındaki Gali, 'Polisario' cephesinin ana müttefiki olan güney Cezayir'deki Tinduf kamplarında düzenlenen 16. konferansta yeniden seçildi.
Cepheye bağlı Sahara haber ajansının bildirdiğine göre katılımcıların yüzde 69'u Gali lehine oy kullanırken yüzde 31'i ise rakibi Beşir Mustafa'ya oy verdi. Bu konferans cephenin gidişatında bir dönüm noktası olabilirdi.
Beşir Mustafa, Polisario'nun BatıSahra'nın kontrolü konusunda tartıştığı Fas'ı yatıştırmasıyla tanınırken asker ve siyasetçi İbrahim Gali, Rabat'la tırmanışın savunucularından biri ve Cezayir tarafından güvenilen bir isim olarak biliniyor. 
Gali'nin üç yıl daha liderliğini sürdüreceği 'Polisario' Cephesi, 1975'ten beri Sahra'nın kontrolü konusunda Fas ile şiddetli bir çatışmaya girdi.
Rabat bölge üzerinde hak sahibi olduğunu savunuyor fakat mücadele henüz son noktasına ulaşmadı.
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdelmecid Tebbun, Cezayir'in Gali'ye desteğini sürdürdüğünün güçlü bir göstergesi olarak geçen pazar günü, yeni bir dönem için cephenin başına geçmesi münasebetiyle Gali'ye bir tebrik mesajı gönderdi.
Bu, gözlemcilerin cephenin bir sonraki aşamada Fas ile tırmanmaya başvuracağı konusunda spekülasyon yapmasına neden oldu.

İki akım arasındaki anlaşmazlıklar
Cephe, ABD ve İspanya'nın Fas'ın Batı Sahra üzerindeki hakkını tanımasının ardından kendi içinde, son yıllarda daha da büyüyen güçlü anlaşmazlıklara tanık oluyor. Birçok kişi başarısızlıklarından Gali'yi sorumlu tutuyor.
Mağrip ile ilgili meselelerde uzman araştırmacı Raşid Haşane, Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada, "Cephe içindeki bu anlaşmazlıklar, Cezayir askeri teşkilatı içindeki anlaşmazlıkların bir uzantısıdır. Cezayir'in Cephe yüzünden mali, manevi veya diplomatik olarak çok şey kaybettiğine dair bir görüş var. Batı Sahra mücadelesinin devam etmesinden fayda sağlandığına inanan başka bir görüş daha söz konusu. Bu da Fas ile her an silahlı çatışmaya dönüşebilecek bir soğuk savaş olduğu bahanesiyle Cezayir'de çok sayıda silahlanmanın devam etmesi anlamına geliyor" dedi.
Haşane, "Polisario Cephesi'ne hakim iki görüş söz konusu: Tamamen Cezayir'i destekleyen bir akım var. Diğer bir akım ise, Birleşmiş Milletler'den (BM) meşruiyete ek olarak, Fas ile anlaşmalara veya Fas Krallığı'nın güneyinde rol oynamasına izin veren bir takasa varmanın mümkün olduğuna inanıyor. Gali'nin yeniden göreve getirilmesi Cezayir askeri teşkilatının Batı Sahra dosyasıyla ilgili çizgisinin bir devamı niteliğindedir. Bu, Fas ile tam bir kopuş ve diplomatik düzeyde tırmanış oluşturan bir çizgidir. Aylar önce savaşa yaklaşan ilişkilerde gördüğümüz gibi" şeklinde konuştu. 

Zor bir durum
Cephe ve Fas 1991'de bir ateşkes anlaşması imzaladı.
2020'de Rabat'ın Moritanya ile olan Guerguerat Sınır Kapısı'ndan Cephe unsurlarını kovmak için ordu güçleri göndermesiyle bu anlaşma çöktü.
Cephe bu adıma ateşkes anlaşmasının feshedildiğini ilan ederek yanıt verdi.
Cephe tarafından yapılan açıklamada, "Meşru müdafaa halinde bir savaş halindedir ve çölün hava, kara ve deniz dahil tüm alanları savaş alanıdır" ifadelerine yer verdi.
Haşane, "Cezayir'deki durum ve bölgesel durum, Özellikle, halk arasında bile Sahra bölgesinde Fas'a güçlü bir destek verildiği ve Polisario Cephesi'nin durumu zor olduğu için Fas'ın bir sonraki aşamada Gali üzerinde güçlü bir baskı oluşturacak olan Sahra konusunda serbestçe hareket edebilecek kadar kart topladıktan sonra ilerlemesini sağlıyor" dedi.
Cephe, iki ülke arasındaki gerilimi tırmandıran bir hamleyle geçtiğimiz yaz Fas'la ilişkilerini kesen Cezayir'in desteğini alıyor. Bu durum bölgedeki beş ülke (Fas, Cezayir, Tunus, Libya ve Moritanya) arasında güçlü bir işbirliği kurmayı içeren büyük Arap Mağrip rüyasını tehdit ediyor.

BM başarısızlığı
İbrahim Gali'nin seçilmesi, Sahra müzakerelerinin çıkmaza girdiği bir zamanda geldi.
Göreve aylar önce başlayan BM elçisi Staffan de Mistura, çatışmanın taraflarını müzakere masasına döndürmeyi henüz başaramadı.
Fas, Batı Sahra bölgesinin yaklaşık yüzde 80'ini kontrol ederken Polisario Cephesi Cezayir'in güneyindeki Tinduf kamplarında konuşlanmış durumda.
Bu anlaşmazlık, geçen yıl Polisario Cephesi'nin lideri, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'i kabul ettikten sonra Fas ile Tunus arasında bugüne kadar devam eden bir diplomatik krize neden oldu.
Rabat, bu adıma büyükelçisini geri çekerek karşılık verdi ve Tunus da aynısını yaptı.
Libyalı eski bir diplomat olan Osman el-Bedri, "İbrahim Gali'nin Cephe Başkanı olarak görevine devam etmesi, Cezayir gibi Cephe taraftarlarının ondan memnun olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde teyit ediyor. Gali, taraftarlarının siyasi yönelimlerine uygun hareket etti. Arap Mağribi ülkeleri arasındaki ilişkilerde Sahra sorununun büyük etkileri olduğu kesindir. Başarısızlığının arkasında Arap Mağrip Birliği'nin olduğu kanıtlandı. Bu krizin Mağrip ülkeleri arasındaki ilişkilere yansımaları var, bu da bu ülkeler için, özellikle Cezayir ve Fas arasında birleşik bir vizyonun yokluğuna yol açtı" dedi.
Bedri, "Bu sorun her şekilde çözülebilirdi ki maalesef yaşanıyor ve Arap dünyasının batı kanadının varlığını tehdit eden bu soruna Birleşmiş Milletler bile çözüm üretemedi. Bu, Mağrip'teki önemli meselelerden dikkatlerin başka yöne çekilmesine yol açan bir meseledir, dolayısıyla kriz bir an önce çözülmelidir" şeklinde konuştu. 
BM Özel Elçisi de Mistura'nın son aylarda Batı Sahra, Cezayir ve Fas'a sık sık yaptığı ziyaretlere rağmen yuvarlak masa müzakerelerinde ilerleme kaydedememesi ışığında bu dosyadaki gelişmeler açısından önümüzdeki ayların neler getireceğini kestirmek zor.
Fas, ABD, İspanya ve diğerleri liderliğindeki etkili uluslararası güçler Batı Sahra üzerindeki hakkını tanıdığında dikkate değer başarılar elde etti. Pek çok ülke burada konsolosluklar açtı.
Ancak Polisario genellikle Rabat'ı kendi kaderini tayin konusunda referandum yapmaya zorlamak için silahlı mücadele olarak nitelediği durumu sürdürdüğünü iddia ediyor.
Fas bunu reddediyor ve Cezayir destekli ayrılıkçı cephe tarafından reddedilen Sahra bölgesine kendi egemenliği altında kalması için özerklik vermeyi teklif ediyor.
 
Independent Türkçe



Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.


BM, bağışçı fonlarında keskin düşüş yaşanması üzerine insani yardım çağrısını yarı yarıya azalttı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yaşanan kıtlık sırasında, bir hayır kurumunun aşevinden yemek almayı bekleyen Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yaşanan kıtlık sırasında, bir hayır kurumunun aşevinden yemek almayı bekleyen Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
TT

BM, bağışçı fonlarında keskin düşüş yaşanması üzerine insani yardım çağrısını yarı yarıya azalttı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yaşanan kıtlık sırasında, bir hayır kurumunun aşevinden yemek almayı bekleyen Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yaşanan kıtlık sırasında, bir hayır kurumunun aşevinden yemek almayı bekleyen Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM) bugün, önümüzdeki yıl için insani yardım çağrısını bu yılki hedefinin yaklaşık yarısına düşürdü. Bu adım, bağışçı finansmanının gerilediğinin ve insani ihtiyaçların benzeri görülmemiş biçimde arttığının açık bir itirafı olarak değerlendiriliyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre BM, 23 milyar dolarlık yardım çağrısının, fon yetersizliği nedeniyle yalnızca en acil durumlara odaklanmak zorunda kalacağı ve bu nedenle on milyonlarca en savunmasız kişinin destek dışında kalacağını açıkladı.

Bu gelişme, insani yardım kuruluşlarının, çatışma bölgelerindeki güvenlik koşullarının kötüleşmesi ve saha personelinin ihtiyaç sahiplerine ulaşmakta yaşadığı güçlükler gibi ek zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde geldi.

BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher, düzenlediği basın toplantısında, “Finansman kesintileri, bizi bu zor ve acı verici kararları almaya zorluyor. Büyük bir yük altındayız, kaynaklarımız ciddi şekilde yetersiz ve saldırılara maruz kalıyoruz. Dünyayı temsilen yangının ortasına bir ambulans sürüyoruz ve aynı anda yangını söndürmemiz bekleniyor… ama su tankı boş” ifadelerini kullandı.

Geçen yıl BM, 2025 yılı için yaklaşık 47 milyar dolar toplamayı hedefliyordu. Ancak bu rakam, ABD Başkanı Donald Trump ve Almanya gibi diğer Batılı bağışçıların yardım kesintilerini açıklamasının ardından düşürüldü.

Kasım verilerine göre BM bugüne kadar yalnızca 12 milyar dolar topladı; bu, son on yılın en düşük insani yardım finansmanı seviyesini oluşturuyor ve bildirilen ihtiyaçların ancak dörtte birinden biraz fazlasını karşılıyor.

2026 yılı için belirlenen 23 milyar dolarlık yeni yardım çağrısı, öncelikli ve hayati tehdit altında olan 87 milyon kişiyi hedefliyor. Ancak BM, dünyada yaklaşık 250 milyon kişinin acil yardıma ihtiyaç duyduğunu ve teorik olarak 33 milyar dolarlık finansmanla 135 milyon kişiye ulaşılabileceğini belirtiyor.

En büyük tek seferlik yardım çağrısı 4 milyar dolar ile işgal altındaki Filistin topraklarına yönlendirilmiş durumda. Bunun büyük kısmı, son iki yıldır İsrail ile Hamas arasında süren çatışmalar nedeniyle yıkıma uğrayan Gazze Şeridi’ne ayrıldı. Gazze Şeridi’nde yaklaşık 2,3 milyon kişi, barınaksız ve neredeyse tamamen yardımlara bağımlı olarak ciddi bir insani çöküş içinde yaşıyor.

Gazze Şeridi’ni, insani yardım ihtiyacı açısından Sudan ve Suriye izliyor.

Fletcher, insani yardım kuruluşlarının karşı karşıya olduğu ‘karanlık tabloya’ dikkat çekerek, açlığın yayılması, hastalıkların artışı ve şiddet seviyelerinin benzeri görülmemiş biçimde yükselmesi gibi sorunlara işaret etti.

Fletcher, “Yardım çağrısı, savaşlar, iklim felaketleri, depremler, salgınlar ve mahsul kayıpları gibi en zorlu kriz bölgelerinde hayat kurtarmaya odaklanıyor” dedi.

BM insani yardım ajansları, çoğunluğu Batılı ülkelerden gelen gönüllü bağışlara dayanıyor ve ABD, en büyük bağışçı konumunda bulunuyor. BM verilerine göre ABD, 2025 yılına kadar yardımda lider konumunu koruyacak olsa da, katkısı büyük ölçüde azaldı.