Türkiye, Doğu Akdeniz'de Mısır'dan ne bekliyor?

Batılı gözlemcilere göre Mısır’ın, Türkiye'nin bölgede 122 trilyon fit küp olduğu tahmin edilen doğalgaz rezervlerine ilişkin iddialarını destekleyen yahut baltalayan yaklaşımları olabilir

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Katar'da böyle tokalaştılar / Fotoğraf: AFP
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Katar'da böyle tokalaştılar / Fotoğraf: AFP
TT

Türkiye, Doğu Akdeniz'de Mısır'dan ne bekliyor?

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Katar'da böyle tokalaştılar / Fotoğraf: AFP
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Katar'da böyle tokalaştılar / Fotoğraf: AFP

İnci Mecdi
Katar'da geçen 21 Kasım'da düzenlenen FIFA Dünya Kupası'nın açılışı törenine katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Mısır'da Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) iktidarının düşürülmesi nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Mısır yönetimine karşı sert bir tutum sergilediği uzun yılların ardından ilk kez tokalaştılar. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tokalaşmanın ardından Katar dönüşü uçakta yaptığı açıklamasında, Ankara'nın Mısır'dan Türkiye'nin Akdeniz'deki statüsüne yönelik yaklaşımını değiştirmesini istediğini söyledi.
Türkiye'nin 2021 yılının mart ayından bu yana Mısır ile yakınlaşma çabalarının temelinde de bu var.
Doğu Akdeniz'deki doğalgaz rezervi, özellikle Mısır, Ürdün, Filistin, İtalya, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve İsrail'in Mısır'ın başkenti Kahire'de imzalanan anlaşmayla Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nu kurmalarının ardından Ankara'nın Kahire ile yakınlaşma arayışında önemli bir faktör haline geldi.
Forumun, arz ve talep dengesini koruyarak ve kaynakları ve iş birliğini geliştirerek bölgesel bir doğalgaz piyasası oluşturmak amacıyla kurulduğu biliniyor. Doğu Akdeniz bölgesindeki doğalgaz rezervlerinin 122 trilyon fit küp olduğu tahmin ediliyor.
Uzlaşı çabalarının başlamasından bu yana Akdeniz'de bir oldu-bitti yaratmak amacıyla 2019 yılı boyunca kendi kıyıları ile Libya kıyıları arasında hayali deniz sınırları çizerek bölgedeki komşularına hiçbir sonuç vermeyen meydan okumalarda bulunan Ankara için Akdeniz'deki doğalgaz rezervi dosyasının önemli olduğu biliniyor. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllarca Mısır Cumhurbaşkanı Sisi'ye karşı sert açıklamalarda bulundu. Ancak 2021 yılına gelindiğinde Kahire ile ilişkileri yeniden kurulması gerektiğinin altını çizdi ve o tarihten bu yana da diplomatik ve istihbari düzeyde temasların kurulması ve iki ülke arasındaki ticari faaliyetlerin artırılması için yoğun çalışmalar başlatıldı.
Mısır ile Türkiye arasında Doğu Akdeniz'de kurulacak olası bir ortaklığın, bölgede her iki taraf için de deniz hakları alanında yeni kapılar açacağı tahmin ediliyor.
Uzmanlar, Mısır'ın 2003 yılında GKRY, 2020 yılında ise Yunanistan ile imzaladığı anlaşmaların yerine Türkiye ile deniz sınırlarının belirlenmesi için imzalanacak bir imzalamayı seçmesi halinde daha fazla deniz hakları elde edilebileceğine işaret ettiler. 
Doğu Akdeniz meselesinin boyutlarını anlamak için öncelikle deniz hukuku alanında en kapsamlı uluslararası sözleşme olan 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne (BMDHS) bir bakmalıyız.
BMDHS, ülkelerin kıyılarından 200 mil uzağa uzanan bölgeyi onların münhasır ekonomik bölgeleri olarak tanımlanıyor.
BMDHS, bölgedeki ülkelerin çoğu tarafından imzalandı. İmzacı ülkeler arasında, Mısır, Yunanistan ve GKRY de yer alıyor.
Mısır ile Akdeniz'deki komşuları arasındaki deniz sınırları da BMDHS çerçevesinde belirlenmiş durumda.
Ancak Türkiye, BMDHS'yi imzalayan taraflardan biri ve hükümlerini de kabul etmiyor. Bu yüzden GKRY'nin münhasır ekonomik bölgesinin kıyılarından yalnızca 12 kilometre uzaya uzandığını öne sürüyor.
Ayrıca, Kıbrıs adasından güneye uzanan suların Mısır'ın münhasır ekonomik alanı sınırına kadar kendisine ait olduğunu savunan Türkiye, Yunanistan'a ait adaların münhasır ekonomik bölgelerdeki haklarını da kabul etmiyor.
Ancak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 2021 yılının Mart ayında Ankara'da gazetecilere yaptığı bir açıklamada, gerekli koşullar sağlanması halinde Türkiye ve Mısır'ın Doğu Akdeniz'de sınırların çizilmesi için müzakere edebileceğini söyledi.
Bu açıklama, Türkiye ile Yunanistan ve GKRY arasında aralarındaki deniz sınırları konusunda uzun süredir devam eden anlaşmazlığın gölgesinde böyle bir anlaşmanın imzalanmasıyla ilgili çok sayıda soruyu gündeme getirdi.

Kartlar Kahire'nin elinde
Mısır ile Türkiye arasındaki müzakere kanalları, ilişkilerin eski günlerine dönmesi için geniş bir ufukla devam ederken Kahire'nin Doğu Akdeniz'deki çabaları çerçevesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ne verebileceği sorusu soruluyor.
Ankara ile Mısır'ın GKRY ve Yunanistan gibi geleneksel müttefikleriyle olan anlaşmalarını ihlal edecek bir deniz anlaşması yapmaya Kahire'yi ikna ne edebilir?

Bu sorulara yanıt almak amacıyla, Mısır'dan ve Avrupa'dan uzman ve diplomatlarla görüştük.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi istihbarat ve güvenlik analisti ve İtalya'daki Bari Üniversitesi'nden araştırmacı Roberta La Fortezza, konuyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi:
"Mısır'ın Doğu Akdeniz'deki iddialarla ilgili olarak Ankara'ya sunabileceklerini anlamak için, özellikle Mısır ile Yunanistan arasında 2020 yılında imzalanan anlaşmaya bakmak gerekiyor. Bu anlaşma ile Kahire ve Atina, Ankara ile Trablus arasında imzalanan tartışmalı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası'na meydan okumak amacıyla yeni deniz sınırları belirlediler."
Mısır ile Yunanistan arasında yapılan anlaşmanın, özellikle Kıbrıs adası açıklarında keşfedilen doğalgaz rezervleriyle ilgili olarak Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilimle doğrudan bağlantılı olması dikkati çekiyor.
Atina, 26'ncı ve 28'inci meridyenler arasındaki bir bölgede yeni deniz yetki sınırını tanımlayan 2020 tarihli anlaşma kapsamında Kahire ile münhasır ekonomik bölgesinin, Girit adasının 12 mil güneyine kadar uzanması konusunda anlaştı.
Atina, Mısır ile daha fazla anlaşma imzalayarak Ankara ile Fayiz el-Serrac başbakanlığındaki Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında 2019 yılında imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası'nda öngörülen Türkiye-Libya koridorunu tamamen iptal edebilir ve münhasır ekonomik bölgesini GKRY ile Mısır arasındaki münhasır ekonomik bölgesi ile yeniden bağlayabilir.
Roberta La Fortezza, Mısır'ın farklı bir yaklaşımının Ankara'nın Doğu Akdeniz'deki iddialarını ne ölçüde destekleyebileceğinin ya da baltalayabileceğinin ve Mısır'ın Ankara'ya ne ölçüde avantaj sağlayabileceğinin açık olduğunu belirtti.
La Fortezza, 2021 yılı başlarında Kahire'nin, Türkiye ile Yunanistan arasında tartışmalı bir bölge olan 18 nolu Blok da dahil olmak üzere Doğu Akdeniz'deki birçok blokta yeni arama faaliyetleri için ihale başlattığı yönündeki açıklamasının bunu ortaya koyduğunu da sözlerine ekledi.
Mısır'ın o dönemde ihaleye açtığı blokların yer aldığı harita, Ankara'da büyük umutlar uyandıran Türkiye-Libya anlaşmasında yer alan Türkiye'nin kıta sahanlığının güney sınırları ile aynı çizgideydi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Mısır'ın Doğu Akdeniz'de hidrokarbon faaliyetlerinde Türkiye'nin kıta sahanlığına saygı gösterdiğini belirterek "Deniz yetki alanları konusunu Mısır'la müzakere edebiliriz, kendi aramızda da ileride bir anlaşma imzalayabiliriz" açıklamasında bulunmuştu.
Ancak Fortezza'ya göre 18 nolu Blokun 28. meridyenin doğusunda yer alması ve dolayısıyla 2020 tarihli anlaşmanın öngördüğü Mısır ile Yunanistan arasındaki deniz yetki sınırı alanının dışında olması nedeniyle Ankara'nın iyimserliği hızla tükendi.

Müzakere ve Mısır'ın arabuluculuğu üçgeni
Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan 2020 tarihli anlaşma, Yunanistan ile Mısır arasındaki potansiyel deniz sınırının Meis ve Rodos adaları kıyılarının doğusundaki küçük bir bölgeyi kapsadığından coğrafi olarak sınırlı.
Belki de Yunanistan'ın talebinin aksine Mısır'ın isteğiyle bu sınırın doğusunda herhangi bir hak iddia etmediğinden anlaşmanın kapsamını 28. meridyenle sınırlandırılmıştır.
Atina ve Ankara, birbiriyle örtüşen iddialara sahipken 2020 tarihli anlaşma, Türkiye ile müzakere edilmiş çözümler bulma olasılığını kategorik olarak engellemez.
Bu müzakereler 28. ve 30. meridyenler arasındaki alanla sınırlı olsa bile bunu yapması mümkün değil.
Ayrıca gözlemcilere göre örneğin, Girit'in güneydoğusunda, ilerleyen süreçte olabilecek konumsal değişiklikler için bir miktar boşluk bırakan, mülkiyeti belirsiz deniz yolları olduğundan Mısır, iki taraf arasında gelecekteki müzakerelerde arabulucu rolü oynayabilir. 
Frederick Üniversitesi'nde Uluslararası Hukuk Profesörü, 2023 Güney Kıbrıs cumhurbaşkanlığı seçimleri adayı ve Rumların eski BM Daimi Temsilcisi Büyükelçisi Andreas Mavroyannis, sınırların çizilmesi sürecinin karmaşık olabileceğinden ve bölge ülkelerinin sınırın tam yerini belirlemek için uluslararası bir mahkemeye ihtiyaç duyabileceğinden küçük bir üçgen oluştuğuna işaret etti.
Hukuki açıdan bakıldığında, Mısır'ın hukuki çıkarlarının bu üçgen çerçevesinde riske girmediğini belirten Mavroyannis,  ancak sonunda Mısır'ın yaklaşımını şekillendiren bir siyasi unsur varsa Mısır'ın dostlarını, yani Yunanistan ve GKRY'yi seçeceğinden emin olduğunu söyledi.
Mısır merkezli El-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden Uluslararası İlişkiler Birimi ve Enerji Çalışmaları Programı Başkanı Ahmed Kandil'e göre Mısır, Doğu Akdeniz'deki bu devasa doğalgaz rezervi herkes için bir kazan-kazan durumu oluşturmaya istekli.
Elbette bu da yaşanan şiddetli ekonomik kriz karşısında herkesin çıkarına olacak. Ancak bu ortak ve karşılıklı çıkarların kurallara dayalı olması gerektiğine dikkati çeken Kandil, şu an için Türkiye'nin Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na katılmasına izin verilmesinin bile söz konusu olmadığını çünkü Türkiye'nin, Avrupa Birliği (AB) ve BM üyesi olan GKRY'nin haklarını tanımadığını belirtti.
Türkiye'nin BMDHS'nin taraflarından biri olmadığını da hatırlatan Kandil, Türkiye'nin ortak çıkarlara dair siyasi bir arzusu olmadığını ve bu nedenle, iyi niyetli olduğunu kanıtlaması için şu an topun kendi sahasında bulunduğunu söyledi.
İsrail ile Lübnan arasında geçtiğimiz yaz imzalanan deniz sınırlarını çizme anlaşmasını Türkiye, GKRY ve Yunanistan arasındaki anlaşmazlığı sona erdirmek için kullanılabilecek bir model olarak gören Kandil, "Washington, Lübnan ile İsrail arasında oynadığı arabulucu rolün aynısını Türkiye, GKRY ve Yunanistan arasında oynarsa, bölge yeni bir aşamaya geçebilir" dedi.

2003 tarihli anlaşma bir kayıp mıydı?
Türkiye sık sık, Mısır'ın yaklaşık yirmi yıl önce GKRY ile imzaladığı deniz sınırlarını belirleme anlaşmasıyla münhasır ekonomik bölge alanlarını kaybettiğini dile getiriyor.
Ankara ile alternatif bir anlaşmanın Mısır'a 11 bin 500 kilometrekarelik bir alan kazandıracağını söyleyen Türkiye ayrıca Mısır ile Yunanistan arasında imzalanan anlaşmanın Kahire'ye üst düzey çıkarlar sunmadığını savunuyor. 
Müslüman Kardeşler'in önde gelen isimlerinden Halid Abdulkadir Udeh, 2013 yılının Mart ayında Mısır Meclisi'ne Türkiye ile GKRY'nin egemen bir devlet olarak görülmediği bir anlaşma yapılması lehine bir yasa tasarısı sunarak GKRY ile olan anlaşmayı iptal etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı.
Gözlemciler, Mısır'ın uluslararası hukuk ilkelerine dayanan hiçbir anlaşmadan çekilmeyeceği konusunda hemfikirler.
Bu tür anlaşmaların bölgeye güven ve istikrar kazandırdığını ve uluslararası enerji şirketlerini bu anlaşmalara yatırım yapmaya teşvik ettiğini söyleyen Ahmed Kandil, "Deniz sınırları çizilmez ve yasal yapı sağlanamazsa şirketler hidrokarbon arama çalışmalarına girmeyecek ve büyük yatırımlar yapamayacaklardır" ifadelerini kullandı.
Ayrıca bu tür anlaşmaların uluslararası kurumların ve güçlerin desteğini aldığının altını çizen Kandil, "Bu yüzden oluşan mevcut çerçeveden geri adım atılmayacaktır" dedi.
Mısır'ın Ankara eski Büyükelçisi Abdurrahman Selahaddin, Mısır'ın GKRY ve Yunanistan'ın haklarını göz ardı etmeyi asla kabul etmeyeceğini açıkça ifade etti.
Eski Büyükelçi, Türkiye'nin deniz sınırlarını sadece üç mil ile sınırlayan ve tüm adaları Yunanistan'a veren Lozan Anlaşması göz önüne alındığında, Türkiye'nin konumunun daha zayıf ve karmaşık olduğunun altını çizdi.
Türkiye'nin BMDHS taraflarından biri olmamasının ve UMH ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat'nın meseleyi daha da karmaşık hale getirdiğini söyleyen Selahaddin, "Kahire, Türkiye'yi yirmi yılı aşkın bir süredir Mısır, GKRY ve Yunanistan ile deniz sınırlarında uzlaşmacı bir çözüm için ortak müzakereler yürütmeye çağırmasına rağmen Ankara, Doğu Akdeniz'deki herhangi bir ülkeyle herhangi bir anlaşma yapmaktan kaçındı" şeklinde konuştu.
Eski Büyükelçi sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslüman Kardeşler'in iktidara gelmesinden sonra Mısır'ın GKRY ile yaptığı anlaşmanın iptal edebileceğini sandıysa da devlet buna karşı çıktı. Birinin kendinde olmayanı hak etmeyene vermesi gibi bir durum söz konusuydu. Biz bir açık arttırmada değiliz ve Mısır'ın hukuki dayanağı olmayan bu diyalog düzeyine indirilmesi doğru değil."
Selahaddin, Mısır'ın GKRY ve Yunanistan ile çok eski ve köklü ilişkileri ve ortak çıkarları sahip olmasından ötürü Türkiye, Yunanistan ve GKRY arasındaki diyalogu desteklemeye her zaman hazır olduğunu vurguladı.
Yunanistan ile yaptığı anlaşmada Mısır'ın çıkarlarını gözettiğini söylemeyi tercih edenin Türkiye olduğunu ve esasen Mısır'ın bunu 20 yıldır yaptığını söyleyen Mısırlı diplomat, "Kahire her zaman, adaların sınırlarının çizilmesi konusundaki Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan anlaşmazlığa taraf olmadığını beyan etmiştir. Fakat Türkiye, Girit gibi nüfusu Atina'nın nüfusunu aşan bir adanın varlığını tamamen yok saydığını kabul etmiyor ve Libya ile arasına hayali deniz sınırları çiziyor. Biz bu iki ülkenin arasındaki anlaşmazlığın tarafı değiliz ama bununla birlikte bölge ülkeleri arasındaki iş birliğini teşvik etmeye de hazırız. Kimsenin sınırlarını aşmayız" ifadelerini kullandı.

Mısır'ın katı tutumu
Gözlemciler, Mısır'ın mevcut ittifakları korumaya ve Doğu Akdeniz Gaz Forumu üyeleriyle halihazırda varılan anlaşmalara uymaya devam edeceği konusunda hemfikirler.
Kahire, 2022 yılının Ekim ayında Ankara ile Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) arasındaki deniz sınırlarına ilişkin yeni düzenlemeye karşı çıkarak bu yaklaşımını ortaya koydu.
Bununla birlikte Kahire'nin 11 Aralık'ta deniz sınırlarının belirlenmesine yönelik tek taraflı kararı, Ankara'ya doğrudan bir mesajdı.
Kahire, bu mesajla Türkiye ile herhangi bir yakınlaşmanın Mısır'ın Doğu Akdeniz'deki politikasını büyük ölçüde değiştirmeyeceğinin altını çizdi.
La Fortezza'ya göre Kahire'nin diyalog girişimlerine ve bölgede daha fazla istikrar için gerilimin azaltılmasının gerekmesine rağmen Türkiye ile Mısır ilişkilerinde, Türkiye'nin iddialarını tanıyan bir deniz sınırı anlaşması için gereken somut bir iyileşmenin önünde halen çeşitli engeller bulunuyor.
Türkiye'nin Libya'daki askeri varlığının ve Mısır ile Türkiye'nin Libya'da izledikleri farklı stratejinin yanı sıra Ankara'nın Kahire'nin terör örgütü olarak sınıflandırdığı Müslüman Kardeşler'e verdiği desteğin de bu engeller arasında olduğuna şüphe olmadığı değerlendirmesinde bulunan La Fortezza, bu yüzden Mısır'ın başta Yunanistan ve GKRY ile yapılanlar olmak üzere bu tür anlaşmalardan vazgeçmesinin pek olası olmadığını vurguladı.
La Fortezza, Yunanistan ve Mısır'ın son yıllarda ilişkilerini güçlendirmesinin, Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarını geliştirmek için yakın iş birliği yapmasının, terörle mücadele çerçevesinde istihbarat paylaşmasının ve sık sık ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirmesinin şaşırtıcı olmadığını da sözlerine ekledi.
Ayrıca, Mısır'ın anlaşmalara bağlı kalmaktaki kararlılığının müttefiklerine güven verdiğini söyleyen Andreas Mavroyannis, GKRY ve Mısır örneğinde BMDHS'e göre her iki ülkenin de tam haklara sahip olduğunu belirterek, "Bu yüzden BMDHS'in 74. maddesinde belirtilen adil sonuca ulaşılmıştır. Bunun için söz konusu anlaşmanın müzakere edilmedi ve onaylanmasına ilişkin tartışma yapılmadı" diye konuştu.
Mavroyannis, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğer Mısır da uluslararası hukuku hiçe sayarak Türkiye gibi davransaydı ve yayılmacı bir politika izleseydi bölgede daha fazla hak iddia edebilirdi. Çok mutluyuz çünkü Mısır sadece bunları yapmamakla kalmadı, aynı zamanda uluslararası hukuka da saygı duyuyor. Eğer Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin yaklaşımı uygulanırsa, o zaman deniz, kuzeyde Türkiye ve güneyde Mısır arasında ortadan bölünmeli ve aralarında hiçbir şey olmamalı. Bu durumda Mısır, tüm komşularını bir kenara itip daha iyi bir anlaşma yapmış olabilir. Türkiye de Mısır'ı hukuka saygılı davranmak ve BMDHS çerçevesinden uzaklaştırmak için bunu kullanıyor."
Bölge ülkelerinin bu yaklaşıma karşı çıktığını söyleyen Mavroyannis, bu yüzden mevcut anlaşmaların uluslararası hukuka en uygun anlaşmalar olduğunu belirtti.

İki ülke arasındaki ilişkileri sürdürme çabası
Türkiye için Doğu Akdeniz'deki durumun karmaşık olmasına rağmen Kahire Ankara ile ilişkileri ilerletmeye ve Türkiye'nin 2013 yılında Mısır halkının iradesine karşı saygısız tutumunun ardından bozulan ilişkileri düzeltmeyi istiyor.
Ahmed Kandil, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İslam hilafetini yeniden kurma hayalleri ve Müslüman Kardeşler'e verdiği destek nedeniyle ilişkileri bozulmadan önce iki ülke arasındaki güçlü bir ticari, savunma ve siyasi iş birliği olduğuna işaret etti.
La Fortezza ise bu bağlamda, Arap dünyasındaki tarihi rolünü koruyabilmesi için Türkiye ile yapıcı bir diyaloga ulaşmasının Mısır'ın çıkarına olduğunu ima etti.
Libya'daki gelişmelerle birlikte Halife Hafter'in konumu artık Trablus'a karşı 2019-2020 yıllarındaki kadar güçlü olmadığından, Kahire ile Ankara arasında daha fazla diyaloga ihtiyaç olduğunun altını çizen La Fortezza, Mısır'ın içinde bulunduğu ekonomik zorlukların da Kahire'yi Ankara'ya yönelik daha gerçekçi ve daha az ideolojik bir politika uygulamaya ittiğini söyledi.
Kahire, Ankara'nın tüm bölgesel siyasette ve Ukrayna'daki arabuluculuk çabalarında önemli bir ortak olduğunun gayet iyi farkındadır.
Türkiye ilgili askeri, siyasi ve diplomatik yeteneklere sahip önemli bölgesel bir aktör ve her şeyden önce NATO üyesi olması nedeniyle Batı düzenin bir parçası olmaya devam ediyor. 

Independent Türkçe



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.