‘Fighting for the America’ birinci bölüm: Süleymani suikastının ayrıntılarını anlatan Pompeo, Tahran rejimini, ‘terörist’ olarak nitelendirdi

Birinci Bölüm: Pompeo, Süleymani suikastının ayrıntılarını anlatıyor. Tahran rejimini, ‘terörist’ olarak nitelendirdi

Süleymani’nin seyahat ettiği araç, iki yıl önce ABD füzeleri tarafından hedef alındıktan sonra alev aldı (AFP)
Süleymani’nin seyahat ettiği araç, iki yıl önce ABD füzeleri tarafından hedef alındıktan sonra alev aldı (AFP)
TT

‘Fighting for the America’ birinci bölüm: Süleymani suikastının ayrıntılarını anlatan Pompeo, Tahran rejimini, ‘terörist’ olarak nitelendirdi

Süleymani’nin seyahat ettiği araç, iki yıl önce ABD füzeleri tarafından hedef alındıktan sonra alev aldı (AFP)
Süleymani’nin seyahat ettiği araç, iki yıl önce ABD füzeleri tarafından hedef alındıktan sonra alev aldı (AFP)

‘Fighting for the America’, Kuzey Kore’ye yapılan gizli bir gezi ve Mossad ile olan ilişki hakkında heyecan verici detaylar içeriyor.

Eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun ‘Never Give an Inch: Fighting for the America (Asla Bir Santim Taviz Vermeyin: Sevdiğim Amerika için Savaşmak)’ adlı anı kitabında ortaya koyduğu çok detaylar, sadece eski Başkan Donald Trump döneminde ABD’nin baş diplomatının gözünden olayları nasıl gördüğünü anlatışında değil, aynı zamanda dünyanın en güçlü ülkesi olan ABD’nin casusluk birimi olarak Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) direktörünün bakış açısına göre de ilginç. Pompeo, ABD yönetimlerindeki görevlerinde rütbe ve konumlarını yükseltirken karşılaştığı bazı çetin zorlukların bazı yönlerine değiniyor. 1980’lerin ortalarında Beyrut’taki ABD Deniz Piyade Kolordusu (Marines) karargahını hedef alan saldırının, hafızasından silinmeyen ‘derin bir iz bıraktığını’ dile getiriyor. İran ve onun Hizbullah, İslami Cihat ve diğer kollarına dair farkındalığının o anda oluştuğunu söyleyen Pompeo, İran rejiminin, ‘bileşenleriyle birlikte bir devlet’ kisvesine bürünmüş bir terör örgütü olduğunu erkenden anladığını vurguluyor. Ancak ABD’nin çıkarlarını hedef almaya devam etmesine yanıt olarak, Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’yi yok etme kararına götüren istisnai karara rağmen, üst kademelere erişimi, ona aynı zamanda Trump’ın kendisi de dahil olmak üzere ABD’deki yönetici elitlerin rejimi devirmek ve ‘kafasını kesmek’ niyetinde olmadığını gösterdiğini söylüyor. El-Kaide örgütünün ana karargahının Tahran’da olduğunu ve Afganistan’daki Tora Bora’da, Pakistan’da, Irak’ta veya Suriye’de olmadığını dile getiriyor.
Trump döneminde ABD politika seçeneklerinin belirlendiği toplantıların ve eski Başkan Barack Obama ve o dönemdeki Başkan Yardımcısı ve şu anki Başkan Joe Biden yönetiminin bozduklarını düzeltmek için sarf edilen büyük çabaların bazı sırlarını ifşa etmesine rağmen Pompeo, diplomasi ve casusluk dünyalarında ‘kırmızı çizgiler’ olarak kabul edilebilecek şeyleri aşma konusunda dikkatli görünüyordu. Nükleer silahlardan ve kitle silahlarından oluşan cephaneliğinden kurtulma çabalarında bir atılım yapmak amacıyla Kuzey Kore’ye yaptığı ilk gizli geziyi ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un ile görüşmesini anlatırken de tereddüt yaşamadı.

Beşşar Esed (AFP)

"Gizli görev"
Pompeo’nun anıları, 438 sayfa ve 17 bölümden oluşuyor. Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile görüşmek üzere, 30 Mart 2018 Kutsal Cuma günü gerçekleştirdiği ve CIA Direktörü olarak ‘dünyanın en karanlık yerlerinden biri olan’ Pyongyang’a geldiği ‘gizli bir görevi’ anlatarak başlıyor. Amacının, nükleer silahları ve nükleer bir Kuzey Kore’nin kitle imhasını ortadan kaldıramayan ve gerçekten mevcut büyük tehdide yol açan ‘geçmişin başarısız çabalarını düzeltmek’ olduğunu açıklayan Pompeo, “Trump bana risk almaya istekli olduğunu söylüyor. Ben de CIA direktörü olarak bunu yapmaya hazırdım” diyor. Uçağının Kuzey Kore hava sahasına girdiğinde ona düşman savaş uçaklarının eşlik ettiğini belirtirken, “Genellikle, bu eylem saldırganlığı, belki de yakın bir saldırıyı gösterir. Ama mürettebatımız ve ben bunun sadece tipik bir Kuzey Kore gözdağı olduğundan emindik” diyor. Mike Pompeo, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti adının ‘yalan’ olduğunu belirterek, “Çünkü o demokratik değil, bir cumhuriyet değil ve kesinlikle halkının çıkarlarına hizmet etmiyor” diyor. Pyongyang Havaalanına vardıklarında heyete Pompeo’nun korumalarının silahlarını şehir merkezine götüremeyecekleri konusunda bilgi verildiğini de dile getiren ABD’li yetkili, uçaktan indiğinde ‘tanıdığı, en nefret edilen adamlardan biri olan Kuzey Kore Komünist Partisi’nin resmi adı olan Kore İşçi Partisi’nin genel başkan yardımcısı olarak görev yapan emekli General Kim Yong-Chul’un merdivenlerin dibinde olduğuna dikkati çekiyor.

Kasım Süleymani (AFP)

“50 yıl ot yedik”
Chul, el sıkışmak veya misafirini ağırlamak yerine, “Son 50 yıldır ot yiyoruz. Önümüzdeki 50 yılda ot yiyebiliriz” dedi. Pompeo ise, “Elbette Chul ot yemiyordu. Tüm Kuzey Koreli kleptomanyaklar gibi o da en iyi alkolü içiyor ve Kobe Bifteği ile ziyafet çekiyordu. Ot yemek sıradan insanlar içindi” diyor. ‘Hesaplanmış bir risk’ aldığını dile getiren Mike Pompeo, “General Chul, sizi görmek güzel. Öğle yemeğini dört gözle bekliyorum. Buharda pişmiş otları tercih ederim” ifadelerini kullanıyor. Daha sonra havaalanı ve lider Kim Jong-Un’un Pyongyang’daki ofisine giden yol da dahil olmak üzere, herhangi bir Kuzey Kore ‘komplosunun’ veya ‘propagandasının’ reddedilmesi de dahil olmak üzere ziyaretin ayrıntılarını ve ABD’deki koşullarını sunuyor. Pompeo ve ekibine dev kapılar ve yüksek tavanlardan eşlik eden kız kardeşi Kim Yo-Jong’un, parlak turuncu bir duvarın önünde (Çin tarihi lideri) Mao Zedong’un tipik siyah takım elbisesini giymiş, uzun bir kırmızı halının sonunda duran Kim’in ofisine kadar kendisine eşlik ettiğini söylüyor. “Dünyanın en kötü diktatörü beni gülümseyerek karşıladı” diye açıklayan Pompeo, Kim’in ise “Sayın müdür, geleceğini düşünmemiştim. Beni öldürmeye çalıştığını biliyorum” dediğini belirtiyor. Pompeo, kendisinin de şaka yollu, “Sayın Başkan, hala sizi öldürmeye çalışıyorum” şeklinde yanıt verdiğini söylüyor.
Bu kısım, Pompeo’nun, Trump döneminden önceki ABD dış politikalarının kapsamlı bir sunumuna ‘dalarak’, Obama’yı ve özellikle o dönemki başkan yardımcısı Biden’i eleştirdiği kitabının ilk bölümüne yalnızca bir girişti. Ayrıca Mike Pompeo, kitapta Başkan Trump ve Başkan Yardımcısı Pence’in onu önce Merkezi İstihbarat Teşkilatı Direktörü, ardından Dışişleri Bakanı olarak atama kararına götüren Arap Baharı ayaklanmaları da dahil olmak üzere ABD iç ve dış politikalarının eşlik eden ‘tuzaklarını’ ele aldı.

Trump ve Kim, Haziran 2019’da iki Kore arasındaki ayrım çizgisinde (AP)

Orta Doğu sorunu
Pompeo ayrıca, “İran destekli Suriye diktatörü Beşşar Esed, Rusya’yı Arap mahallesine davet etti ve kendi halkına karşı kimyasal silah kullandı. Obama, orada çizdiği kırmızı hattan zayıf bir şekilde geri çekilerek ABD’nin muhaliflerine kötü bir mesaj verdi” diyor. Lübnan’ın İran’a bağlı bir milis olan Hizbullah’ı geliştirdikten ve İsrail’in kuzey sınırlarına binlerce hassas güdümlü füze yerleştirdikten sonra kötüleştiğini söyleyen Mike Pompeo, Körfez ülkeleri, kamuoyunda denge sağlamaya çalışırken, ABD’nin İran’a verdiği destek konusunda da endişelerini dile getiriyor. Pompeo, “Bu nedenle ABD’ye olan güvenleri en alt düzeye indi” diyor.
Pompeo, Orta Doğu stratejisinin birkaç ana sütuna dayandığını açıklarken, bunların ‘büyük bir gerçeği yansıtan politikalar oluşturmak: İran, Orta Doğu’daki en büyük sorun yaratıcısıdır. İsrail ile ilişkilerin yeniden kurulması, yeni bir Körfez-İsrail güvenlik ortaklığının kurulması’ olduğunu dile getiriyor. Mike Pompeo, “Acil dikkatimizi gerektiren Orta Doğu misyonu, Irak ve Suriye’deki DEAŞ hilafetini ölümcül bir şekilde yenilgiye uğratmaktır” diyerek, terörle mücadeleye yönelik askeri planlar geliştirmeye paralel olarak, “Obama- Biden’ın başarısız kayırmacılık politikasından uzaklaşmak ve İran rejimiyle mücadele etmek için ilk adımları attık” diyor. “CIA Direktörü olarak bir numaralı görevim, İran Dini Lideri Ali Hamaney ve onun yandaşlarıyla mücadele için ihtiyacımız olan araçlara sahip olduğumuzdan emin olmak” diyen Pompeo, “Başkan Trump, rejim değişikliğinin bizim görevimiz olmadığını ilan ederken ve ben de bu direktifi takip ederken, rejime baskı uygulamanın çökme olasılığını büyük ölçüde artıracağını biliyordum” açıklamasında bulunuyor. Görevinin ‘yönetimdeki bir anlaşmazlığın gölgesinde kaldığını’ belirtti. Trump, seçim kampanyasında Başkan Obama’nın 2015’te İran ile imzaladığı, esmi olarak Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak bilinen nükleer anlaşmadan çekilme sözü verdi. Bu çerçevede “Bu başarısızlıktan istediğimiz kadar çabuk geri adım atmadık” diyen Pompeo, “Başkanın tüm ulusal güvenlik ekibi -Savunma Bakanı James Mattis, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster- kalmanın doğru seçim olduğunu söylediler. Onlara göre anlaşmadan çekilmek, çok tehlikeli ve bizi savaşa sürükleyebilirdi” ifadelerini kullanıyor. CIA direktörü olarak, eski Dışişleri Bakanı John Kerry ve eski CIA direktörü John Brennan ve Biden’in düşünceleri gibi CIA direktörü olarak ‘aynı şeyleri düşündüğünü’ söylüyor. İran’a karşı bir destek ekibi olarak ‘İran’dan gelen nükleer tehdide karşı koymanın ilk adımının, nükleer anlaşmayı güçlü bir şekilde destekleyen analistleri dinlememek ve İran Devrim Muhafızları’na karşı bir destek ekibi olarak İran Cumhuriyeti Misyonu Merkezi kurmak’ olduğunu dile getiriyor. Mike Pompeo, ‘Irak, Afganistan ve Rusya’da zor hedefler üzerinde çalışan deneyimli çalışanlarla sağlanan’ destek ekibinin başına ‘Mike’ adında bir ajan yerleştirdiğini de açıklıyor.
İran ile mücadelede ikinci adımın ise ‘uluslararası ortaklıklar kurmak’ olduğunu söyleyen Pompeo, “Hiçbir ilişki ABD’nin sahip olduğundan daha kritik değildi” diyor. Dönemin İsrail istihbarat servisi başkanı Yossi Cohen’e de övgüde bulunarak, “Benim durumumun aksine, o gerçek bir casus, geçen yüzyılın seksenlerinde başlayan, bir hikayesi olan bir işi var” diyerek, Cohen’i ‘korkusuz, yenilikçi ve çekici’ tanımlıyor ve problemin İran’da olduğuna dikkati çekiyor. CIA, birçok sorun arasında ‘İran’ı bir sorun’ olarak nitelendirirken Pompeo, ilk kez Şubat 2027’de İstihbarat Teşkilatı Başkanı olarak çıktığı ilk yurt dışı gezisinde Kudüs’teki King David Oteli’nde Cohen ile bir araya geldiklerini belirtiyor. Mike Pompeo, “İran’ı ezmek için ortak çalışmak, yüzde 100 entegrasyon gerektiriyor. Çok yakın bir aile ve dini ilişki kurmalı” diyor.

Beyrut saldırısı
Pompeo, kitabında Başkan Trump’ın ‘dünya kirli bir yer’ derken kesinlikle haklı bulduğunu anlatıyor. ABD Askerî Akademisi’ndeyken Beyrut’taki kışlalarında yüzlerce ABD Deniz Piyadesini öldüren ve yaralayan bir terör saldırısının olduğu 23 Ekim 1983 Pazar gününe değiniyor. Mike Pompeo, “Bunu ABD askerlerine kim yapar? Sebepleri nedir?” diye sorarken, “241 ABD askeri personelinin öldüğü ve 128 kişinin yaralandığı bombalama olayını İran destekli terör örgütü Hizbullah’ın ilk vücut bulmuş halinin gerçekleştirdiğini kısa sürede öğrendik” ifadelerini kullanıyor. Pompeo ayrıca, “İranlıların ABD askerlerini öldürdüğü o anı hiç unutmadım” diyor. Öte yandan 1979 yılında Günümüzdeki İran rejiminin kurucusu Ayetullah Humeyni liderliğindeki İran İslam devriminden, ardından Tahran’daki ABD büyükelçiliğine düzenlenen saldırıdan ve işçilerinin 444 gün rehin tutulmasından bahsediyor. “Bugün İran rejimi, İran’dan Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen’e uzanan topraklarda bir Şii Hilali kurmak için savaşan bir terör grupları ağının arkasındaki güçtür” diyen Mike Pompeo, 1996 yılında Suudi Arabistan’da 19 ABD Hava Kuvvetleri personelinin öldürüldüğü El-Huber Kuleleri saldırısının arkasında İran’ın olduğuna dikkati çekiyor. Pompeo, “Şii İran rejimi, Sünni El-Kaide örgütüyle ortak hareket etti” diyerek, Tahran’ın bugün üssün üst düzey liderliğinin ana üssü olduğunu dile getiriyor. Mike Pompeo, “El-Kaide’nin operasyonel karargahı Tora Bora, Afganistan veya Pakistan’da değil. Suriye veya Irak’ta değil. İran’ın başkentindedir” diyor. “İran rejimi aslında bir terör örgütüdür” diyen Pompeo, “Ancak çoğu terör grubunun aksine, Devrim Muhafızları’nın koruması altındaki rejim, devlet idaresinin tüm araçlarına sahip: uluslararası açıdan kabul görmüş sınırlar, Birleşmiş Milletler’de (BM) diplomatlar, bir para birimi ve geniş petrol yatakları, bankalar ve İran ekonomisinin diğer sektörleri üzerinde tam kontrol” ifadelerini kullanıyor.

Obama neyi mahvetti
Eski Dışişleri Bakanı, Trump’ın ‘Obama’nın bozduklarını’ nasıl düzeltmeye çalıştığını yazan Pompeo, nükleer anlaşmanın dezavantajlarını ve Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de Hamas ve İslami Cihad ve Yemen’de Husiler gibi gruplara İran desteğini yineliyor. Mike Pompeo, “Bu uğursuz projenin arkasındaki beyin, İran’ın gündemini bozmak için kararlı çabalarımızın odak noktası haline gelen Devrim Muhafızları’nın Kasım Süleymani adlı komutanıdır” diyor. Bu vizyon, Pompeo’nun anılarının Altıncı Bölümünün odak noktasını oluşturdu. Pompeo ayrıca, bir keresinde Süleymani’ye bir mektup yazdığını ve ‘kontrolü altındaki güçler tarafından Irak’taki ABD çıkarlarına yönelik herhangi bir saldırıdan onu ve İran’ı sorumlu tutacakları’ uyarısı yaptığını ifade ediyor. Trump’tan önce İran destekli grupların başlattığı saldırılarda ABD kayıplarına karşı çok hoşgörülü olan ABD yönetiminin politikasında ‘büyük bir değişikliğe’ dikkati çeken Mike Pompeo, Süleymani’nin mektuba hiçbir zaman yanıt vermediğini de sözlerine ekliyor. “Ancak iki yıl sonra 29 Aralık 2019’da Başkan Trump ile Florida’daki görkemli evi Mar-a-Lago’da bu kez Dışişleri Bakanı olarak oturuyordum. Yanımda Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı vardı. Tehlikeli bir iş için oradaydık” diyen Pompeo, hedefin Kasım Süleymani olduğunu belirtiyor. Mike Pompeo, “Sadece birkaç gün içerisinde Süleymani ve İranlılar, onların şerrini desteklemeyi reddetmemizin tüm etkisini hissedecekler. Bunun yerine ABD saldırısını tadacaklar” diyor. Pompeo, “Süleymani küçük yapısına rağmen Orta Doğulu liderlerin kalbine gerçek bir korku saldı. İran’ın Irak, Lübnan ve Suriye’deki onlarca yıllık askeri harekâtının öncüsü olma eğiliminde olan Süleymani, 1998 yılından beri suçlu Kudüs Gücü birimine komuta ediyor. Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen gibi ülkelerin bugün darmadağın olmasının ana nedeni bu birim” diyerek, Süleymani’yi Irak savaşında 600 ABD askerinin ölümünden sorumlu tutuyor. Bir gün Bağdat’a gittiğini ve İran’dan enerji kaynakları satın almamaya ikna etmek için dönemin Başbakanı Haydar el-İbadi ile görüştüğünü açıklıyor. İbadi’nin de kendisine “Sayın Müdür, siz gidince Kasım Süleymani gelip beni görecek. Sen benim paramı alabilirsin. O, canımı alacak” dediğini söylüyor.
Daha sonra İran’ın Irak’taki ABD çıkarlarına yönelik tehditlerinin artması ortasında dönemin Cumhurbaşkanı Berhem Salih ve Adil Abdulmehdi de dahil olmak üzere diğer Iraklı yetkililerle yaptığı görüşmelerden bahsediyor. Pompeo, “Yaptırımları geri çekerek İran’ın lehine davranmayı reddetmemizin sonuçları 14 Eylül 2019’da da belli oldu. İran’ın bir ABD dronunu düşürmesinden yaklaşık iki ay sonra, İran’dan Suudi Arabistan’ı vurmak için seyir füzeleri fırlatıldı. Hedefler, Suudi Aramco’ya ait büyük petrol tesisleriydi. Böylece saldırı, küresel enerji kaynakları için bir tehdit oluşturdu” diyor. Tesisleri çalışır duruma getirmek için ABD ile Suudi Arabistan arasındaki işbirliğine atıfta bulunan Mike Pompeo, “Aramco bu bağlamda harika bir iş çıkardı. Suudiler de bu tehlikeli zamanda ne yapmaya hazır olduğumuzu öğrenmek istediler. Suudi Arabistan’a hava savunma sistemleri göndermemizi başkana tavsiye ettim. Onlara savunma silahları sağlamayı kabul etti. Ancak ABD’nin doğrudan eylemle bir saldırı gerçekleştirmesi ve İran’ın bedelini ödemesi yönündeki tavsiyemin ikinci bölümünü reddetti” diyor.

Süleymani imha edildi
Kısa bir süre önce ABD güçleri, bir ABD’li müteahhidin öldürüldüğü bir saldırıya yanıt olarak Irak Hizbullah Tugayları’nı hedef aldı. Bir başka saldırının ardından Pompeo, Başkan Trump’ın 29 Aralık 2019’da Mar-a-Lago’da Savunma Bakanı Mark Esper ve Genelkurmay Başkanı General Mark Milley’in katılımıyla düzenlediği bir toplantıya katıldı. Bu çerçevede Pompeo, “Sayın Başkan, Süleymani Beyrut’tan Şam’a oradan da Bağdat’a gidiyor. Ticari uçuşlarda uçar ve uçuş rotasını bilir. Daha fazla Amerikalıyı öldürmeyi planlıyor. Bu canice çabalardaki liderliğini durdurmak için gerekli araçlara sahibiz. 2 ABD dronunu düşürdüler. Suudi Arabistan’a balistik füzeler ateşlediler. Şimdi de bir Amerikalıyı öldürdüler. Hepsini de General Süleymani’nin talimatıyla yaptılar. Cinayet dolu hükümranlığını durdurmanın zamanı geldi. Bu meşru bir askeri hedef” diyor. Pompeo ayrıca, “Süleymani’yi öldürerek, saldırıya geçmek şok edici bir olay olur. Doğal olarak ABD, 11 Eylül sonrası dünyada bir terörist liderden kurtulur” ifadelerini kullanıyor. “Bu durum başka bir general gelecek. Ama İran’da kimsede o güç, beyin, gaddarlık ve genel çekicilik kombinasyonu yok. Çünkü onu değiştirmeye çalışmak, orijinal Rembrandt tablosunu sahtesiyle değiştirmeye çalışmak gibidir” diyen Pompeo, Başkan Trump’ın büyük riskleri anladığını vurguluyor. Mike Pompeo, “Hepimizin yaptığı gibi. Ancak tetiği çekmenin zamanı geldi” diyen Pompeo, “Milley ve Esper, Başkan’a önerilen plan hakkında bilgi verdi. Saldırıdan sonra bunun rejimin başını kesmeye yönelik bir girişim olmadığını belirginleştirmek için İranlılarla doğrudan iletişim kurmaya hazır olduğumuzu, ancak onların arzusu buysa gerilimi tırmandırmaya hazır olduğumuzu da ekledim” ifadelerini kullanıyor. Bu bağlamda Pompeo, Trump’ın ‘hadi’ yanıtını verdiğini söylüyor. Operasyon tarihi, Süleymani’nin birlikte Hizbullah Tugayları kurucusu Ebu Mehdi el-Mühendis tarafından karşılandığı Bağdat Uluslararası Havalimanı’na gelişiyle, 3 Ocak 2020 olarak belirlendi. Bu çerçevede “Konvoyu yola çıkarken, ABD yapımı MQ-9 Reaper her hareketini takip etti. Süleymani’nin arabası havaalanından ayrılırken, üzerine cehennem ateşi füzeleri düştü. ABD caydırıcı bir darbe indirdi. Süleymani artık kimseyi incitmeyecek” diyor.



Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
TT

Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)

ABD'nin Çin malı drone'ları yasaklaması, bu cihazları ticari amaçlı kullanan Amerikalıları kızdırdı.

ABD Federal İletişim Komisyonu’nun (FCC) dün açıkladığı kararla yabancı üretim insansız hava araçlarının (İHA) ülkede satışı yasaklandı.

Ayrıca Çinli drone devi SZ DJI Technology ve Autel Robotics'in tüm iletişim ve video gözetim ekipmanları da yasak kapsamına alındı.

Bu kararla şirketlerin, iştiraklerinin ve ortaklarının ABD'de yeni drone ekipmanı ithal etmesi veya bunları satması yasaklanmış oldu.

Çin yapımı İHA’ların yasaklanması yönündeki çabalar 2017’de başlamıştı. Amerikan ordusu, siber güvenlik endişeleri nedeniyle askerlere DJI’nın drone’larını kullanmama emri vermişti.

Washington yönetimi, DJI drone’larının Çin yönetimi adına veri topladığını öne sürerken Pekin yönetimiyse iddiaları reddediyor.

ABD, DJI’yı “Çin askeri şirketi” diye de nitelemişti. Firma ise bu kategorilendirmenin iptali için açtığı davayı kaybetmişti.

DJI, ABD devletinin yürüteceği bağımsız incelemelere açık olduklarını, internet bağlantısı olmadan kullanılabilen drone’larla toplanan verilerin yerel merkezlerde depolandığını savunmuştu.

Çinli drone devi, kararın ardından yaptığı açıklamada öne sürülen güvenlik endişelerinin asılsız olduğunu iddia etti.

Diğer yandan yasak, sözkonusu İHA’ları ticari amaçlarla kullanan kişilerin tepkisini çekti. Wall Street Journal’ın aktardığına göre DJI üretimi drone’lar, ABD'deki ticari, hobi amaçlı ve yerel yönetimlerin kullandığı İHA’ların yaklaşık yüzde 70 ila 90’ını oluşturuyor.

Birçok drone kullanıcısının DJI parçalarını stoklamaya başladığı belirtiliyor. Ayrıca geçimlerini drone’lardan sağlayan kişilerin kararın iptali için Beyaz Saray ve ABD Kongresi’ne talepte bulunduğu aktarılıyor.

Drone ve uçak eğitimleri veren Pilot Institute'un kurucu ortağı Greg Reverdiau, DJI yasağıyla ilgili 8 bin kişinin katıldığı bir anket düzenlediklerini söylüyor.

Katılımcıların yüzde 43’ü yasağın şirketleri üzerinde "son derece olumsuz" veya "işlerini sona erdirebilecek bir etki" yaratacağını söylüyor. Yaklaşık yüzde 58’iyse DJI drone’ları olmadan sadece iki yıl veya daha kısa süre işlerini sürdürebileceklerini belirtiyor.

Reverdiau, Donald Trump yönetiminin yasağını eleştirerek şunları söylüyor:

İnsanlar DJI drone'larını Çin malı olduğu için satın almıyor. Bunları piyasada erişilebilir, yüksek kapasiteli ve uygun fiyatlı oldukları için tercih ediyorlar.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Newsweek


Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Yabancılara yönelik daha sıkı denetim için kapsamlı bir siyasi hamlenin parçası olarak Japonya, vatandaşlık almak için gereken ikamet süresini 10 yıla çıkarıyor ve dil şartı ekliyor.

Gelecek yılın hemen başlarında yürürlüğe girebilecek olan göçmenlik kurallarındaki bu revizyon, iktidar koalisyonundaki Nippon Ishin partisinin mevcut standartları çok gevşek bulması ve Başbakan Sanae Takaiçi'nin resmi bir inceleme emri vermesi üzerine geliyor.

Japonya'nın Mainichi gazetesi'nin haberine göre, Takaiçi'nin Liberal Demokrat Parti'sinin 4 Aralık'taki toplantısında özetlenen öneride görüldüğü üzere, vatandaşlığın onaylanması sadece ikamet süresine değil, aynı zamanda "iyi hal" ve başvuranın kişisel veya eş geliri ya da becerileri yoluyla istikrarlı bir geçim sağlama kabiliyetine de bağlı olacak. Ayrıca yetkililere nihai kararı vermede geniş bir takdir yetkisi bırakılacak.

Nippon Ishin, 17 Eylül'de Adalet Bakanlığı'na, yabancı uyruklu sakinlerin sayısını sınırlayacak ve yurttaşlığa kabul edilmiş kişilerin vatandaşlıklarının iptal edilebileceği koşulları belirleyecek daha sert önlemler alınması yönünde bir öneri sunmuştu.

Radikal sağcı Sanseito partisiyse daha da ileri giderek, hükümeti yabancıları etnik Japon nüfusunun önüne koymakla suçlarken, kendi iktidarında Japon vatandaşlığına kabul edilmiş kişilerin (kikajin) yasama meclisi adaylığına engel olacağını açıklamıştı.

Hükümet, önerilen kurallara istisnalar getirmeyi planlıyor; bu sayede, Japonya'da birkaç yıldır müsabakalara çıkan sporcular gibi bazı başvuru sahipleri, 10 yıllık ikamet şartını karşılamasalar bile vatandaşlık alabilecek.

Adalet Bakanlığı verilerine göre Japon hükümeti 2024'te 12 bin 248 vatandaşlık başvurusu aldı ve bunların 8 bin 863'ü yıl içinde onaylandı.

Yerel medyaya göre hükümet ayrıca kalıcı ikamet başvurusunda bulunanlar için Japonca dil yeterliliğini ve yurttaşlık eğitimini zorunlu hale getirmeyi de düşünüyor.

Görsel kaldırıldı.
Sanae Takaiçi'nin koalisyon ortağı, Japonya'daki yabancı sakin sayısına sınırlama getirmek istiyor (Reuters)

Önerilen kuralların ülkede yoğun bir çevrimiçi tartışmaya yol açtığı bildiriliyor.

Destekçiler bunları uzun süreli ikamet edenler için makul bulurken, eleştirmenler Takaiçi'nin muhafazakar hükümetinin, Japonya'nın ciddi işgücü sıkıntısıyla karşı karşıya olduğu bir dönemde göçmenliğe yeni engeller yarattığını savunuyor.

The Asahi Shimbun, hükümet kaynaklarına atıfta bulunarak, planın yabancı sakinleri "temel toplumsal bilgi, özellikle dil becerileri"yle donatmayı amaçladığını bildirdi.

Gazeteye göre önerilen ve şimdilik "sosyal içerme programı" diye adlandırılan plan, yabancılarla yerel topluluklar arasındaki yanlış anlamaları ve sürtüşmeleri azaltıp "artan yabancı düşmanlığını dizginlemeyi" amaçlıyor.

Girişim, yerel okullara kaydolmadan önce Japonca yeterliliği sınırlı olan çocuklar için destek önlemlerini içerecek.

2015'te Japonya'da yaklaşık 2,23 milyon yabancı sakin vardı. Haziran 2025 itibarıyla bu sayı yaklaşık 3,95 milyona ulaştı, yani yabancılar nüfusun yaklaşık yüzde 3'ünü oluşturuyor. Bu yabancıların yaklaşık 930 bini ülkede kalıcı ikamet sahibi oldu.

Independent Türkçe 


Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
TT

Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)

Ukrayna savaşı, Avrupa'daki pek çok ülkeyi olası bir çatışma ihtimali nedeniyle tedirgin ederken kıtanın kuzeyinde bambaşka bir sorun yaşanıyor.

Finlandiya'daki rengeyiklerinin ölüm oranındaki artışta Rusya'nın açtığı savaşın etkili olduğu öne sürülüyor.

Ülkenin kuzeyindeki Kuusamo'da 400 yılı aşkın süredir bu boynuzlu hayvanları yetiştiren bir aileye mensup olan Juha Kujala, son zamanlarda neredeyse her gün bir rengeyiği ölüsü gördüğünü söylüyor. 

Rusya sınırlarına 40 kilometre mesafedeki çiftliğinde turistleri ağırlayan Kujala, bu durumdan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i sorumlu tutuyor:

Ukrayna savaşından sonra durum daha kötüleşti. Kurtlar Rus tarafından geliyor. Ukrayna'da insan avladıkları için orada kurt avlayacak kimse kalmadı. Gerçekten çok çok üzücü. Kurtlar durmaksızın öldürüyor. Sayıları o kadar fazla ki buradaki tüm sistemi tehdit ediyorlar. Bir şeyler yapmazsak birkaç yıla burada rengeyiği kalmaz. Bu çok üzücü çünkü rengeyiği yetiştiriciliği, Finlandiya tarihinin en eski geçim kaynaklarından biri.

Rusya'dan gelen kurtların rengeyiklerini öldürdüğünü öne süren tek kişi Kujala değil.

Bölgede şu teori yaygın şekilde dile getiriliyor: Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarında yaşayan avcılar Ukrayna savaşına katıldığı için kurtlarla birlikte ayılar, vaşaklar ve kutup porsuklarının da sayısı dizginlenmiyor ve bu hayvanlar Finlandiya'daki rengeyiklerini öldürüyor.

Rus medyasındaysa odunculuk endüstrisinin doğal dengeyi bozduğuna yönelik haberler var. 

Resmi rakamlara göre bir yıl içinde Finlandiya'daki kurt sayısı 295'ten 430'a çıktı. 

Bu yıl kurtlar tarafından öldürülen rengeyiği sayısında geçen seneye göre yüzde 70'lik bir artış yaşandığı ve 1950 civarında hayvanın yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. 

Ukrayna savaşının Moskova'ya yönelik tepkileri artırdığı ülkede ortaya çıkan "Rus kurtları" fikrini inceleyen bilim insanlarından Katja Holmala, "Bence bu gerçekçi bir teori olabilir" diyor.

Holmala, devlete bağlı Doğal Kaynaklar Enstitüsü'nde çalışan araştırma ekibinin, daha önce Finlandiya'daki kurtlarda görülmeyen DNA izlerini bulduğunu açıklıyor. 

Savaş öncesinde Rus devletinin avcılara kurt başına ödül verdiğini ancak son yıllarda komşu ülkede öldürülen kurt sayısının çok azaldığını sözlerine ekliyor. 

İstihbarat uzmanı John Helin de Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarındaki işsizliğin, o bölgelerdeki erkekleri orduya yazılmaya yönelttiğini söylüyor. 

Rengeyiklerini korumak isteyen Finlandiya devleti, nesli kritik tehlike altında görülen kurtların avlanmasına daha geniş çapta izin vermeye hazırlanıyor.

Doğal çevreyi koruma yanlılarıysa konuya dair endişelerini dile getiriyor. 

Kujala onlara tepkili:

Bu kişiler gelip burada bizim hayatımızı yaşasın da rengeyiklerini kaybettiğimizde çektiğimiz acıyı görsün.
 

Independent Türkçe, CNN, AFP