Türkiye'de ilk ölümlü vakanın Ankara'da gerçekleştiği Streptekok A bakterisinin merak edilenleri: Hastalık daha fazla yayılır mı? Nasıl önlem alınır?

Dünyada yayılan, Türkiye'de ilk ölümlü vakanın Ankara'da gerçekleştiği hastalığı Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol ve Prof. Dr. Tutku Taşkınoğlu'yla konuştuk

Üç yıla yakın süredir devam eden Kovid-19 pandemisine ek olarak bu yıl aynı anda influenza, adenovirüs gibi pek çok üst solunum yolu enfeksiyonu görülüyor. Son olarak Strep A bakterisi kaynaklı bir ölümün gerçekleşmesi, toplumda tedirginliğe yol açtı / Fotoğraf: Pixabay
Üç yıla yakın süredir devam eden Kovid-19 pandemisine ek olarak bu yıl aynı anda influenza, adenovirüs gibi pek çok üst solunum yolu enfeksiyonu görülüyor. Son olarak Strep A bakterisi kaynaklı bir ölümün gerçekleşmesi, toplumda tedirginliğe yol açtı / Fotoğraf: Pixabay
TT

Türkiye'de ilk ölümlü vakanın Ankara'da gerçekleştiği Streptekok A bakterisinin merak edilenleri: Hastalık daha fazla yayılır mı? Nasıl önlem alınır?

Üç yıla yakın süredir devam eden Kovid-19 pandemisine ek olarak bu yıl aynı anda influenza, adenovirüs gibi pek çok üst solunum yolu enfeksiyonu görülüyor. Son olarak Strep A bakterisi kaynaklı bir ölümün gerçekleşmesi, toplumda tedirginliğe yol açtı / Fotoğraf: Pixabay
Üç yıla yakın süredir devam eden Kovid-19 pandemisine ek olarak bu yıl aynı anda influenza, adenovirüs gibi pek çok üst solunum yolu enfeksiyonu görülüyor. Son olarak Strep A bakterisi kaynaklı bir ölümün gerçekleşmesi, toplumda tedirginliğe yol açtı / Fotoğraf: Pixabay

Dünyadaki en ölümcül patojenler arasında yer alan 'Streptekok' (Strep A) bakterisi; Fransa, İrlanda, Hollanda, İsveç ve Birleşik Krallık gibi ülkelerin ardından Türkiye'de tespit edildi. 
Özellikle Birleşik Krallık'ta 21'i çocuk 94 kişinin ölümüne neden olan Streptekok (Strep A) bakterisi Türkiye'de de yayılıyor.
Strep A'ya bağlı boğaz ve kızıl hastalığı salgınları, genellikle kış ve ilkbahar aylarında, daha çok çocuklarda görülüyor.
Ankara'da 3 yaşındaki Aras Sönmez'in Strep A bakterisi nedeniyle yaşamını yitirmesi sonrası aileler alarm durumuna geçti. 

Independent Türkçe'nin özel haberine göre, Strep A bakterilerinin ne kadar yaygın hale gelebileceğini ve alınabilecek önlemleri, Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Tutku Taşkınoğlu değerlendirdi.
Hastalığa sebep olan bakterinin hapşırma, öksürük veya yakın temas yoluyla yayılabildiğini belirten Şenol ve Taşkınoğlu, hastalığın görülme oranının önceki yıllara göre artabileceği uyarısını yapsa da çocuklarda ölümcül seyrin nadiren görüldüğünü aktardı.
Uzmanlar, ebeveynlere çocuklarının boğazında ağrıdan şüphelendiklerinde vakit kaybetmeden doktora gidip muayene yaptırılması tavsiyesinde bulundu.

"Ölümcül seyir nadiren görülüyor"
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol; bu yıl grip, Kovid-19 gibi birden fazla salgının yaşandığını, iki yıl boyunca dışarı çıkılmaması sonrası sosyalleşmelerin artmasıyla bu vakaların katlandığını söyledi.
Strep A seyrinin ise nadiren ölümle sonuçlandığını aktaran Şenol, bu hastalığın genellikle grip, influenza ya da suçiçeği salgınlarına eşlik ettiğini, yani bir viral enfeksiyonun üzerine ikincil olarak eklendiğinde saldırgan bir seyir izleyebildiğini belirtti.
"10 yaş altında su çiçeği, grip gibi süreçlere eşlik eder, şimdi Kovid'i de tetiklediği görülüyor" diyen Şenol, virüslerin bulunduğu ortamı değiştirerek bakterilerin saldırgan özelliklerini ortaya çıkardığını ifade etti. Şenol, "Strep A bakterisi, viral enfeksiyonun üzerine eklendiğinde, fazla protein senteziyle daha etkili oluyor ve saldırganlığı artıyor" dedi.

"Boğaz ağrısı olan çocuklara test yapılmalı"
Velilerin bu konuda tetikte olmasını isteyen Prof. Dr. Şenol, boğaz ağrısı olan çocuklara zaman kaybetmeden test yaptırılması gerektiğini uyarısında bulundu.
Streptekok bakterisinin erken teşhis ve etkin bir antibiyotik kullanımıyla tedavisinin mümkün olabildiğini vurgulayan Şenol, bugünlerde dünya genelinde çok hasta bulunduğu için antibiyotik erişiminde de güçlük çekildiği uyarısını da yaptı.
Grip ve Kovid aşısının Strep A için önleyici olacağını belirten Şenol; maske kullanımı, kapalı alanların özellikle de sınıfların havalandırılması ve hijyenin önemini vurgularken, hasta çocukların okula gönderilmemesi ve şüpheli durumlarda yakın temastan kaçınılması gerektiğini kaydetti.

"Ölüme neden olabildiği için halkı panik etmeden doğru bilgi paylaşımı gerekli" 
Bu hastalık yaygın şekilde görülmese de ölüme neden olabildiği için halkı panik etmeden Sağlık Bakanlığı tarafından doğru bilgilerin paylaşılması gerektiğini de dile getiren Şenol, "Sağlık yükünün kaliteli bakıma izin verecek hale getirilmesi lazım. Alt grup çalışmalarının yapılması lazım, sistematik olarak süreci bakanlığın, birinci basamak hekimler ve akademiyle ele alması lazım ama böyle bir yaklaşım görmüyoruz" diye konuştu.

"Hafif boğaz ağrısı şeklinde başlıyor"
Dr. Tutku Taşkınoğlu da grup A streptokok bakterileri konusunda uyarılarda bulundu.
Bu bakterilerin hafif bir boğaz ağrısından zatürreye veya hayatı tehdit eden kan ve organ enfeksiyonlarına kadar bir dizi hastalığa neden olabildiği uyarısı yapan Taşkınoğlu, genellikle insanların derisinde veya boğaz florasında zararsız bir şekilde yaşayan bu mikroroganizmaların kimi zaman boğaz iltihabı gibi hafif enfeksiyonlara veya impetigo ve selülit dahil cilt ve yumuşak doku enfeksiyonlarına neden olabileceğini aktardı. 

"Yılda yaklaşık 300 bin kişinin hayatını kaybettiği romatizmal kalp hastalığına yol açıyor"
Özellikle çocuklarda ve gençlerde boğaz enfeksiyonun yaygın bir nedeni olan Strep A'nın gelir düzeyi yüksek ülkelerde antibiyotiklerle tedavi edilebildiğini ancak tıbbi bakıma erişimin sınırlı olduğu yerlerde önü alınamayıp tekrarlandığına işaret eden Taşkınoğlu, "Bakteriye karşı aşırı bağışıklık cevabı ile kalp kapakçıklarında iltihaplanmayı ve akut romatizmal ateş adı verilen bir durumu tetikleyebiliyor. Her yıl yaklaşık 300 bin kişinin hayatını kaybettiği romatizmal kalp hastalığına yol açıyor" ifadelerini kullandı.
Bu bakterilerin nadiren toksin üreterek deri döküntüsüne neden olabileceğine değinen Dr. Tutku Taşkınoğlu; küçük, kabarık tümsekler gibi görünen, zımpara kağıdı gibi pürüzlü, bu döküntülü hâle "kızıl hastalığı" denildiğini söyledi.
Döküntünün genellikle göğüs ve karında başlayıp yayıldığını aktaran Taşkınoğlu, enfekte kişilerin dillerinin ise kırmızı, şiş ve beyaz olabildiğini belirtti.

"Antibiyotiklerle tedavi edilebiliyor"
1940'lara kadar çocukluk çağında yaygın bir ölüm nedeni olan bu hastalığın günümüzde antibiyotiklerle tedavi edilebildiğini dile getiren Taşkınoğlu, Strep A bakterilerinin kimi zaman kan dolaşımına veya beyin omurilik sıvısına girerek nekrotizan fasiit (et yiyen hastalık) ya da bakteriyel toksinlerin kontrolsüz ve aşırı bir bağışıklık reaksiyonu tetiklendiği streptokok toksik şok sendromu gibi hayatı tehdit eden enfeksiyonları tetikleyebileceği uyarısını da yaptı.

"Vaka artışları 2022'nin ikinci yarısında belirginleşti"
"2022 boyunca iGAS ve kızıl hastalığı vakalarında bir artış bildirdi, ancak bu özellikle yılın ikinci yarısında belirginleşti" diyen Taşkınoğlu, genellikle bahardan yaza doğru A grubu Streptokok enfeksiyonlarında düşüş görülse de bu yıl farklı bir tablonun görülebileceği uyarısını yaptı.
Bir teoriye göre Kovid-19 salgınının en yoğun olduğu dönemdeki sokağa çıkma yasaklarında A grubu Streptokok'a (strep A) maruz kalınmadığından, çocukların bakterilere karşı bağışıklığı azaldı. Bu görüşe katılmayan Dr. Taşkınoğlu, pandemiden önce de Streptekok enfeksiyonlarında dalgalanmaların söyledi.
Ancak 2022'de sosyalleşmenin artmasıyla kızıl hastalığının daha fazla görüldüğünü belirten Tutku Taşkınoğlu, yazın vakaların beklendiği gibi düşmediğini, hatta okulların tatil nedeniyle kapalı olduğu kısa süreli dönemlerde de yükselişin sürdüğünü aktardı.
"Düzenli el yıkamak, maske takmak, tek kullanımlık mendiller kullanmak şart"
Strep A bakterisine karşı alınabilecek tedbirleri de sorduğumuz Taşkınoğlu, "Enfekte bir kişinin öksürmesi, hapşırması veya bir yara yoluyla yayılan hastalığa karşı düzenli olarak el yıkamak, tek kullanımlık mendiller kullanmak, maske takmak ve kendinizi iyi hissetmiyorsanız başkalarından uzak durmak şart" dedi.

"Erken tespit edildiğinde tedavi edilebiliyor"
İyi bir iç mekan havalandırmasının bugünlerde dolaşımda olan sayısız solunum yolu virüsü bir yana, Strep A'nın bulaşmasını azaltmaya da yardımcı olabileceğini kaydeden Taşkınoğlu, bu (Strep A) enfeksiyonların büyük çoğunluğunun hafif geçtiğini ve çoğu kişinin bakterileri herhangi bir soruna neden olmaksızın zararsız bir şekilde taşıdığını kaydetti. 
Bu vakaların yeterince erken tespit edilirse tedavi edilebileceği için ebeveynlerden de tetikte olmalarını isteyen Dr. Tutku Taşkınoğlu, şüpheli bir durumda doktora başvurmaları gerektiğini sözlerine ekledi. 
 
Independent Türkçe



Bu egzersizler daha genç ve sağlıklı bir beyin için yardımcı olabilir

Ürdün'de bir spor salonunda egzersiz yapan vatandaşlar (Arşiv fotoğrafı - Reuters)
Ürdün'de bir spor salonunda egzersiz yapan vatandaşlar (Arşiv fotoğrafı - Reuters)
TT

Bu egzersizler daha genç ve sağlıklı bir beyin için yardımcı olabilir

Ürdün'de bir spor salonunda egzersiz yapan vatandaşlar (Arşiv fotoğrafı - Reuters)
Ürdün'de bir spor salonunda egzersiz yapan vatandaşlar (Arşiv fotoğrafı - Reuters)

Yaklaşık 1200 sağlıklı orta yaşlı kadın ve erkeğin katıldığı yeni bir araştırmaya göre, daha fazla kas kütlesine sahip bireylerin, daha az kas kütlesine sahip olanlara kıyasla biyolojik olarak daha genç beyinlere sahip olma eğiliminde olduğu tespit edildi.

Sonuçlar, bu ay Chicago’da düzenlenen Kuzey Amerika Radyoloji Derneği’nin yıllık toplantısında sunuldu. Bulgular, kas kütlesi oluşturmanın ve yaşla birlikte kas kütlesini korumanın, beyin sağlığı ve beyin gençliğini koruma açısından büyük önem taşıdığı görüşünü güçlendiriyor.

Araştırma ayrıca, karın bölgesindeki yüksek yağ oranına sahip kişilerin daha yaşlı görünen beyinlere sahip olduğunu ortaya koydu. Bu bulgu, vücut yağının bazı türlerinin beyin üzerinde olumsuz etki yaratabileceğine ve beyin gençliğini korumak için kilo kaybıyla birlikte ağırlık antrenmanlarının önemine işaret ediyor.

Egzersiz beyin için neden faydalı?

Egzersizin beyin sağlığına faydası uzun süredir biliniyor. Kemirgenler üzerinde daha önce yapılan çalışmalar, fiziksel aktivite sonrası beyinde BDNF adı verilen bir nörokimyasalın arttığını ortaya koydu. “Beynin mucize gübresi” olarak anılan BDNF, yeni sinir hücrelerinin oluşumunu teşvik ediyor.

Bu nedenle, egzersiz yapan fare ve sıçanların beyinlerinde, hareketsiz olanlara kıyasla iki veya üç kat daha fazla sinir hücresi gelişiyor. Aynı şekilde bu hayvanlar zeka testlerinde daha başarılı oluyor.

İnsanlarda da egzersiz sonrası kanda BDNF seviyesinde belirgin artış tespit ediliyor. Farklı araştırmalar, haftada yalnızca 25 dakikalık yürüyüş, yüzme ya da bisiklet gibi aktivitelerin ileri yaşlarda beyin hacmini artırabildiğini; günde 3000 adımın ise Alzheimer riski altındaki kişilerde bilişsel gerilemeyi yavaşlatabildiğini gösteriyor.

Ancak bugüne kadar yapılan çalışmaların çoğu aerobik egzersizlere odaklanırken, kas kütlesinin rolüne dair araştırmalar sınırlıydı. Ayrıca karın bölgesinde yer alan derin yağ dokusunun beyin sağlığı üzerindeki etkileri hakkında soru işaretleri bulunuyordu.

Beynin yaşı nasıl ölçüldü?

Yeni araştırmada Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi ve diğer kurumlara bağlı bilim insanları, vücut ve beyin yapısını MR görüntüleme yöntemiyle detaylı biçimde inceledi.

Araştırmaya, yaşları 40 ile 60 arasında değişen 1164 sağlıklı kadın ve erkek katıldı. Çalışmanın baş yazarı Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Radyoloji ve Nörobilim Doçenti Cyrus Raji, “Demans riskini anlamak için orta yaş kritik öneme sahip” dedi.

Bilim insanları, katılımcıların toplam kas kütlesi ile vücut yağ oranını analiz etmek için yapay zeka teknikleri kullandı. Yağ dokusu iki türe ayrıldı: cilt altı yağ ve karın içi organların çevresini saran visseral yağ.

Araştırma ekibi, on binlerce beyin taramasından elde edilen verilerden yararlanan algoritmalarla katılımcıların beyinlerinin gerçek yaşlarına kıyasla daha genç mi yoksa yaşlı mı göründüğünü hesapladı. Daha yaşlı görünen beyinlerin bilişsel gerileme riskinin daha yüksek olduğu biliniyor.

Daha fazla kas, daha genç beyin

Araştırma sonuçları, kas kütlesi ile beyin yaşının ters orantılı olduğunu gösteriyor.

Raji, “Kas kütlesi arttıkça beyin daha genç görünüyor. Visseral yağ arttıkça da beyin daha yaşlı görünüyor” dedi.

Karın içi yağ oranı yüksek ve kas kütlesi düşük bireylerin beyinlerinin biyolojik olarak daha yaşlı olduğu tespit edildi. Buna karşılık cilt altı yağ dokusuyla beyin yaşı arasında bir bağlantı bulunmadı.

Bilim insanları, kas ve yağ dokularının salgıladığı biyokimyasal maddelerin beyin yapısı üzerinde etkili olabileceğine dikkat çekiyor. Kasların ürettiği maddeler sinir hücrelerinin gelişimini ve bağlantılarını desteklerken, visseral yağın salgıladığı maddeler bunun tam tersini yapabiliyor.

Sonuçlar ne anlama geliyor?

Araştırma, ilerleyen yaşlarda beyin sağlığını korumak için ağırlık antrenmanlarının büyük önem taşıdığını gösteriyor. İnsanlar genellikle orta yaştan itibaren kas kaybetmeye başlıyor, ancak direnç egzersizleri bu süreci yavaşlatabiliyor ya da tersine çevirebiliyor.

Ayrıca visseral yağ kaybının da beyin sağlığı için faydalı olabileceği ifade ediliyor. Hem aerobik egzersizler hem de kuvvet antrenmanları karın içi yağı hedef alıyor. Bunun yanında, kilo kaybı ilaçlarının da visseral yağı düşürdüğü biliniyor. Ancak uzmanlar, bu ilaçları kullanan kişilerin ağırlık çalışması yapmazsa kas kaybı yaşayabileceği uyarısında bulunuyor.

Araştırma henüz yayımlanmadı ve hakem değerlendirmesinden geçmedi. Ayrıca gözlemsel nitelikte olduğu için kas artışı ve yağ kaybının beyin yaşlanmasını yavaşlattığını kesin olarak kanıtlamıyor.

Buna rağmen bulgular, önceki çalışmalarla uyumlu görünüyor. Çalışmaya katılmayan ancak benzer alanda araştırmalar yapan Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Fang Yu, sonuçların bilimsel açıdan mantıklı olduğunu ifade etti.

Araştırmanın mesajı açık: Daha genç ve sağlıklı bir beyin istiyorsanız, uzmanlara göre yapmanız gereken şey net: “Ağırlık antrenmanı yapın.”


Yumurtanın yerini alabilecek protein zengini alternatif besinler

Büyük bir yumurta 6,3 gram protein içerir (Reuters).
Büyük bir yumurta 6,3 gram protein içerir (Reuters).
TT

Yumurtanın yerini alabilecek protein zengini alternatif besinler

Büyük bir yumurta 6,3 gram protein içerir (Reuters).
Büyük bir yumurta 6,3 gram protein içerir (Reuters).

Yumurta, büyük bir adetinde yaklaşık 6.3 gram protein bulunması nedeniyle güçlü bir protein kaynağı olarak biliniyor. Ancak uzmanlara göre yumurta, tek seçenek değil; ondan daha fazla protein içeren birçok besin mevcut.

Şarku’l Avsat’ın Verywell Health sitesinden derlediği verilere göre, öne çıkan bazı besinler şöyle:

Yoğurt

150 gramlık bir yoğurt porsiyonu yaklaşık 16.1 gram protein içeriyor. Kremsi yapısıyla bilinen bu yoğurt türü, fazla sıvının süzülmesiyle üretildiği için geleneksel yoğurda göre daha yüksek oranda protein barındırıyor.

Tavuk göğsü

100 gram derisiz tavuk göğsü 22.5 gram protein sağlıyor. Düşük yağ, düşük karbonhidrat ve düşük kalori içeren bu et türü, vücudun üretemediği dokuz temel amino asidi içererek “tam protein” sınıfında yer alıyor.

Ton balığı

85 gramlık ton balığı porsiyonu 21.7 gram protein içeriyor. Kas gelişimi açısından önemli protein kaynağı olan ton balığı, aynı zamanda kalp ve damar sağlığını destekleyen Omega-3 yağ asitleri bakımından da öne çıkıyor.

Somon balığı

100 gram somon balığında 20.3 gram protein bulunuyor. Somon, Omega-3 yağ asitleri ve kemik sağlığında rol oynayan D vitamini bakımından zengin bir deniz ürünü olarak biliniyor.

Siyah fasulye

100 gram siyah fasulyede 6.91 gram protein mevcut. Bitkisel protein kaynağı olarak tercih edilen siyah fasulye; çözünür ve çözünmez lif içeriği sayesinde sindirim sistemi ve kalp-damar sağlığına katkı sağlıyor.

Fıstık ezmesi

İki yemek kaşığı fıstık ezmesinde 7.1 gram protein bulunuyor. Fıstık ezmesi, sandviçlerin yanı sıra salatalarda, çorbalarda, soslarda ve atıştırmalık olarak yaygın şekilde tüketilebiliyor.

Badem

57 gram badem yaklaşık 7.6 gram protein içeriyor. Sağlıklı tekli doymamış yağlar içeren badem; kalsiyum, lif, magnezyum, fosfor ve E vitamini yönünden de zengin.

Mercimek

Bir fincan mercimek 17.9 gram protein sağlıyor. Mercimek, yüksek lif içeriği ve düşük kalori değeriyle dengeli beslenmede önemli yer tutuyor.

Sığır eti

100 gram dana etinde 20.1 gram protein bulunuyor. Kırmızı et; protein içeriğinin yanı sıra B vitaminleri, demir ve çinko bakımından da güçlü bir kaynak olarak gösteriliyor.


İngiltere’de bir ilk: Gen düzenleme ile kanser tedavisinde yeni dönem

Gen terapisi: Kansere karşı savaşmak için beyaz kan hücrelerinin değiştirilmesi.
Gen terapisi: Kansere karşı savaşmak için beyaz kan hücrelerinin değiştirilmesi.
TT

İngiltere’de bir ilk: Gen düzenleme ile kanser tedavisinde yeni dönem

Gen terapisi: Kansere karşı savaşmak için beyaz kan hücrelerinin değiştirilmesi.
Gen terapisi: Kansere karşı savaşmak için beyaz kan hücrelerinin değiştirilmesi.

İngiltere’deki University College London’da (UCL) sessiz bir araştırma odasında, Avrupa’nın önde gelen gen tedavisi ve hücresel tedavi uzmanlarından Prof. Waseem Qasim, bir zamanlar ölümcül bir hastalıkla mücadele eden bir bebeğin hikâyesini hatırlatıyor.

Agresif lösemiye karşı mucizevi başarı

Yıllar önce, henüz bir yaşını doldurmamış bir İngiliz bebek, en saldırgan lösemi türlerinden biriyle mücadele ediyor, geleneksel tedaviler başarısız olurken tıbbi seçenekler tükeniyordu. Ancak bugün, o bebek artık 16 yaşında ve tamamen sağlıklı. Bu mucize, Prof. Qasim’in Great Ormond Street Hastanesi ve UCL ekibiyle geliştirdiği genetiği değiştirilmiş hücresel tedavi sayesinde mümkün oldu.

dewfrty6
Gen tedavisi ve immün hücre tedavilerinin öncü ismi Prof. Waseem Qasim

Bu başarı, modern tıpta yaşanan büyük dönüşümü işaret ediyor: Tedaviler artık yalnızca hastalıkla mücadele etmiyor, bağışıklık sistemini yeniden programlayarak hastalığı hücresel düzeyde hedef alıyor.

Genetiği değiştirilmiş hücresel tedavi

Prof. Qasim, Şarku’l Avsat’a verdiği özel röportajda, “Genetik olarak değiştirilmiş hücresel tedaviler artık geleceğin tıbbı değil; bazı kanser türleri için günümüzün gerçeği” dedi.

Tedavinin merkezinde, genetik olarak düzenlenmiş bağışıklık hücreleri yer alıyor; hedef artık hastalığı dışarıdan vurmak değil, bağışıklığı içeriden yönlendirerek kanser hücrelerini yok etmek.

Genom düzenleme kararı nasıl alındı?

Prof. Qasim, tedavi sürecini şöyle anlattı:

“Hastamızın durumu son derece karmaşıktı. Hiçbir standart tedaviye yanıt vermiyordu ve zamanla yarışıyorduk. O sırada laboratuvarda üzerinde çalıştığımız, genetik olarak modifiye edilmiş ‘T hücreleri’ yani CAR-T tedavisi, elde kalan tek seçenekti.”

Geniş bilimsel değerlendirmenin ardından etik ve düzenleyici onay süreçleri tamamlandı ve tedavi uygulandı.

Tedavide kullanılan genetik teknikler

Qasim ve ekibi tedavide üç ana genetik düzenleme gerçekleştirdi:

– T hücrelerinin hastanın dokularına saldırmasını engellemek için “TCR” reseptörünün devre dışı bırakılması,

– Tedavi öncesi uygulanan ilaçlara hücre direnci kazandırmak için “CD52” geninin kapatılması,

– Lösemi hücrelerini yüksek hassasiyetle hedeflemek için hücrelere özel “CAR” reseptörünün eklenmesi.

Bu yaklaşım, kanserle yalnızca savaşmak değil; bağışıklık sistemini yeniden eğitmek anlamına geliyor.

İngiltere’de bir ilk

İngiltere’de bu yöntem, uzun vadede başarı sağlayan ilk gen düzenleme tedavileri arasında gösteriliyor. Tedavi edilen hasta, üzerinden geçen 16 yıla rağmen hastalıksız yaşamını sürdürüyor.

Gelecekte kemoterapinin yerini alabilir mi?

Qasim’e göre, gen düzenleme tedavileri ileride bazı kan kanserlerinde standart hale gelebilir:

“Henüz tüm kanser türleri için geçerli değil. Ancak önümüzdeki on yılda lösemi tedavilerinin rutin olarak bağışıklık yeniden programlamasına dayanması mümkün.”

Etik tartışmalar

Gen düzenleme çalışmalarının etik riskleri olduğunu kabul eden Qasim, bunun insan genetiğini değiştirme girişimi değil, tedavi amaçlı hücresel düzenleme olduğunu vurgulayarak şunları ifade etti:

“Yaptığımız değişiklikler sadece beyaz kan hücreleri üzerinde, kalıcı değil ve gelecek nesillere aktarılmıyor.”

Arap Dünyasıyla tıbbi işbirliği

Qasim, özellikle Suudi Arabistan’daki tıp ve genom araştırmalarındaki ilerlemeye dikkat çekerek, bölgede işbirliği olanaklarının bulunduğunu söyledi:

“Eğitim, araştırma ve klinik merkezler oluşturma açısından büyük fırsatlar var. Bu alanda her türlü bilimsel diyaloğa açığım.”

Hastalara mesaj

Benzer bir süreç yaşayan çocuklara seslenen Qasim, “Bilim artık geçmişe göre çok güçlü. Hastalar yalnız değiller; bu alanda çalışan büyük bir bilim ve sağlık ekosistemi var” dedi.

Bu hikâye, modern tıbbın yeni dönemini temsil ediyor: Hastalığı bastırmak yerine onu moleküler düzeyde anlamak ve bağışıklığı yeniden yönlendirerek tedavi etmek. Bir zamanlar ölümcül bir hastalıkla mücadele eden o bebek ise bugün bilimin gücünün yaşayan kanıtı.