Türkiye'de ilk ölümlü vakanın Ankara'da gerçekleştiği Streptekok A bakterisinin merak edilenleri: Hastalık daha fazla yayılır mı? Nasıl önlem alınır?

Dünyada yayılan, Türkiye'de ilk ölümlü vakanın Ankara'da gerçekleştiği hastalığı Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol ve Prof. Dr. Tutku Taşkınoğlu'yla konuştuk

Üç yıla yakın süredir devam eden Kovid-19 pandemisine ek olarak bu yıl aynı anda influenza, adenovirüs gibi pek çok üst solunum yolu enfeksiyonu görülüyor. Son olarak Strep A bakterisi kaynaklı bir ölümün gerçekleşmesi, toplumda tedirginliğe yol açtı / Fotoğraf: Pixabay
Üç yıla yakın süredir devam eden Kovid-19 pandemisine ek olarak bu yıl aynı anda influenza, adenovirüs gibi pek çok üst solunum yolu enfeksiyonu görülüyor. Son olarak Strep A bakterisi kaynaklı bir ölümün gerçekleşmesi, toplumda tedirginliğe yol açtı / Fotoğraf: Pixabay
TT

Türkiye'de ilk ölümlü vakanın Ankara'da gerçekleştiği Streptekok A bakterisinin merak edilenleri: Hastalık daha fazla yayılır mı? Nasıl önlem alınır?

Üç yıla yakın süredir devam eden Kovid-19 pandemisine ek olarak bu yıl aynı anda influenza, adenovirüs gibi pek çok üst solunum yolu enfeksiyonu görülüyor. Son olarak Strep A bakterisi kaynaklı bir ölümün gerçekleşmesi, toplumda tedirginliğe yol açtı / Fotoğraf: Pixabay
Üç yıla yakın süredir devam eden Kovid-19 pandemisine ek olarak bu yıl aynı anda influenza, adenovirüs gibi pek çok üst solunum yolu enfeksiyonu görülüyor. Son olarak Strep A bakterisi kaynaklı bir ölümün gerçekleşmesi, toplumda tedirginliğe yol açtı / Fotoğraf: Pixabay

Dünyadaki en ölümcül patojenler arasında yer alan 'Streptekok' (Strep A) bakterisi; Fransa, İrlanda, Hollanda, İsveç ve Birleşik Krallık gibi ülkelerin ardından Türkiye'de tespit edildi. 
Özellikle Birleşik Krallık'ta 21'i çocuk 94 kişinin ölümüne neden olan Streptekok (Strep A) bakterisi Türkiye'de de yayılıyor.
Strep A'ya bağlı boğaz ve kızıl hastalığı salgınları, genellikle kış ve ilkbahar aylarında, daha çok çocuklarda görülüyor.
Ankara'da 3 yaşındaki Aras Sönmez'in Strep A bakterisi nedeniyle yaşamını yitirmesi sonrası aileler alarm durumuna geçti. 

Independent Türkçe'nin özel haberine göre, Strep A bakterilerinin ne kadar yaygın hale gelebileceğini ve alınabilecek önlemleri, Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Tutku Taşkınoğlu değerlendirdi.
Hastalığa sebep olan bakterinin hapşırma, öksürük veya yakın temas yoluyla yayılabildiğini belirten Şenol ve Taşkınoğlu, hastalığın görülme oranının önceki yıllara göre artabileceği uyarısını yapsa da çocuklarda ölümcül seyrin nadiren görüldüğünü aktardı.
Uzmanlar, ebeveynlere çocuklarının boğazında ağrıdan şüphelendiklerinde vakit kaybetmeden doktora gidip muayene yaptırılması tavsiyesinde bulundu.

"Ölümcül seyir nadiren görülüyor"
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol; bu yıl grip, Kovid-19 gibi birden fazla salgının yaşandığını, iki yıl boyunca dışarı çıkılmaması sonrası sosyalleşmelerin artmasıyla bu vakaların katlandığını söyledi.
Strep A seyrinin ise nadiren ölümle sonuçlandığını aktaran Şenol, bu hastalığın genellikle grip, influenza ya da suçiçeği salgınlarına eşlik ettiğini, yani bir viral enfeksiyonun üzerine ikincil olarak eklendiğinde saldırgan bir seyir izleyebildiğini belirtti.
"10 yaş altında su çiçeği, grip gibi süreçlere eşlik eder, şimdi Kovid'i de tetiklediği görülüyor" diyen Şenol, virüslerin bulunduğu ortamı değiştirerek bakterilerin saldırgan özelliklerini ortaya çıkardığını ifade etti. Şenol, "Strep A bakterisi, viral enfeksiyonun üzerine eklendiğinde, fazla protein senteziyle daha etkili oluyor ve saldırganlığı artıyor" dedi.

"Boğaz ağrısı olan çocuklara test yapılmalı"
Velilerin bu konuda tetikte olmasını isteyen Prof. Dr. Şenol, boğaz ağrısı olan çocuklara zaman kaybetmeden test yaptırılması gerektiğini uyarısında bulundu.
Streptekok bakterisinin erken teşhis ve etkin bir antibiyotik kullanımıyla tedavisinin mümkün olabildiğini vurgulayan Şenol, bugünlerde dünya genelinde çok hasta bulunduğu için antibiyotik erişiminde de güçlük çekildiği uyarısını da yaptı.
Grip ve Kovid aşısının Strep A için önleyici olacağını belirten Şenol; maske kullanımı, kapalı alanların özellikle de sınıfların havalandırılması ve hijyenin önemini vurgularken, hasta çocukların okula gönderilmemesi ve şüpheli durumlarda yakın temastan kaçınılması gerektiğini kaydetti.

"Ölüme neden olabildiği için halkı panik etmeden doğru bilgi paylaşımı gerekli" 
Bu hastalık yaygın şekilde görülmese de ölüme neden olabildiği için halkı panik etmeden Sağlık Bakanlığı tarafından doğru bilgilerin paylaşılması gerektiğini de dile getiren Şenol, "Sağlık yükünün kaliteli bakıma izin verecek hale getirilmesi lazım. Alt grup çalışmalarının yapılması lazım, sistematik olarak süreci bakanlığın, birinci basamak hekimler ve akademiyle ele alması lazım ama böyle bir yaklaşım görmüyoruz" diye konuştu.

"Hafif boğaz ağrısı şeklinde başlıyor"
Dr. Tutku Taşkınoğlu da grup A streptokok bakterileri konusunda uyarılarda bulundu.
Bu bakterilerin hafif bir boğaz ağrısından zatürreye veya hayatı tehdit eden kan ve organ enfeksiyonlarına kadar bir dizi hastalığa neden olabildiği uyarısı yapan Taşkınoğlu, genellikle insanların derisinde veya boğaz florasında zararsız bir şekilde yaşayan bu mikroroganizmaların kimi zaman boğaz iltihabı gibi hafif enfeksiyonlara veya impetigo ve selülit dahil cilt ve yumuşak doku enfeksiyonlarına neden olabileceğini aktardı. 

"Yılda yaklaşık 300 bin kişinin hayatını kaybettiği romatizmal kalp hastalığına yol açıyor"
Özellikle çocuklarda ve gençlerde boğaz enfeksiyonun yaygın bir nedeni olan Strep A'nın gelir düzeyi yüksek ülkelerde antibiyotiklerle tedavi edilebildiğini ancak tıbbi bakıma erişimin sınırlı olduğu yerlerde önü alınamayıp tekrarlandığına işaret eden Taşkınoğlu, "Bakteriye karşı aşırı bağışıklık cevabı ile kalp kapakçıklarında iltihaplanmayı ve akut romatizmal ateş adı verilen bir durumu tetikleyebiliyor. Her yıl yaklaşık 300 bin kişinin hayatını kaybettiği romatizmal kalp hastalığına yol açıyor" ifadelerini kullandı.
Bu bakterilerin nadiren toksin üreterek deri döküntüsüne neden olabileceğine değinen Dr. Tutku Taşkınoğlu; küçük, kabarık tümsekler gibi görünen, zımpara kağıdı gibi pürüzlü, bu döküntülü hâle "kızıl hastalığı" denildiğini söyledi.
Döküntünün genellikle göğüs ve karında başlayıp yayıldığını aktaran Taşkınoğlu, enfekte kişilerin dillerinin ise kırmızı, şiş ve beyaz olabildiğini belirtti.

"Antibiyotiklerle tedavi edilebiliyor"
1940'lara kadar çocukluk çağında yaygın bir ölüm nedeni olan bu hastalığın günümüzde antibiyotiklerle tedavi edilebildiğini dile getiren Taşkınoğlu, Strep A bakterilerinin kimi zaman kan dolaşımına veya beyin omurilik sıvısına girerek nekrotizan fasiit (et yiyen hastalık) ya da bakteriyel toksinlerin kontrolsüz ve aşırı bir bağışıklık reaksiyonu tetiklendiği streptokok toksik şok sendromu gibi hayatı tehdit eden enfeksiyonları tetikleyebileceği uyarısını da yaptı.

"Vaka artışları 2022'nin ikinci yarısında belirginleşti"
"2022 boyunca iGAS ve kızıl hastalığı vakalarında bir artış bildirdi, ancak bu özellikle yılın ikinci yarısında belirginleşti" diyen Taşkınoğlu, genellikle bahardan yaza doğru A grubu Streptokok enfeksiyonlarında düşüş görülse de bu yıl farklı bir tablonun görülebileceği uyarısını yaptı.
Bir teoriye göre Kovid-19 salgınının en yoğun olduğu dönemdeki sokağa çıkma yasaklarında A grubu Streptokok'a (strep A) maruz kalınmadığından, çocukların bakterilere karşı bağışıklığı azaldı. Bu görüşe katılmayan Dr. Taşkınoğlu, pandemiden önce de Streptekok enfeksiyonlarında dalgalanmaların söyledi.
Ancak 2022'de sosyalleşmenin artmasıyla kızıl hastalığının daha fazla görüldüğünü belirten Tutku Taşkınoğlu, yazın vakaların beklendiği gibi düşmediğini, hatta okulların tatil nedeniyle kapalı olduğu kısa süreli dönemlerde de yükselişin sürdüğünü aktardı.
"Düzenli el yıkamak, maske takmak, tek kullanımlık mendiller kullanmak şart"
Strep A bakterisine karşı alınabilecek tedbirleri de sorduğumuz Taşkınoğlu, "Enfekte bir kişinin öksürmesi, hapşırması veya bir yara yoluyla yayılan hastalığa karşı düzenli olarak el yıkamak, tek kullanımlık mendiller kullanmak, maske takmak ve kendinizi iyi hissetmiyorsanız başkalarından uzak durmak şart" dedi.

"Erken tespit edildiğinde tedavi edilebiliyor"
İyi bir iç mekan havalandırmasının bugünlerde dolaşımda olan sayısız solunum yolu virüsü bir yana, Strep A'nın bulaşmasını azaltmaya da yardımcı olabileceğini kaydeden Taşkınoğlu, bu (Strep A) enfeksiyonların büyük çoğunluğunun hafif geçtiğini ve çoğu kişinin bakterileri herhangi bir soruna neden olmaksızın zararsız bir şekilde taşıdığını kaydetti. 
Bu vakaların yeterince erken tespit edilirse tedavi edilebileceği için ebeveynlerden de tetikte olmalarını isteyen Dr. Tutku Taşkınoğlu, şüpheli bir durumda doktora başvurmaları gerektiğini sözlerine ekledi. 
 
Independent Türkçe



Alzheimer tedavisinin anahtarı, bu hayvanların kanında mı gizli?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Alzheimer tedavisinin anahtarı, bu hayvanların kanında mı gizli?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Yeni bir araştırmaya göre lama ve deve kanından elde edilen küçük protein molekülleri, Alzheimer hastalığı gibi beyin rahatsızlıklarının tedavisine fayda sağlayabilir ve daha az yan etkiye yol açabilir.

Bağışıklık sistemindeki bir tür antikor olan bu nanokorlar, ilk kez 1990'larda deve, lama ve alpakaları da içeren devegiller ailesinde keşfedildi.

Geleneksel antikorların yaklaşık onda biri kadar olan bu moleküller, başka hiçbir memelide görülmedi.

Kanser gibi hastalıklarda mevcut tedavi yaklaşımları genellikle antikorlara odaklansa da antikor molekülleri vücudun doğal kan-beyin bariyerini geçmekte zorlandığından, bu tedavilerin beyin rahatsızlıklarının tedavisinde sınırlı etkisi var.

Ancak araştırmacılar, çok daha küçük boyutları nedeniyle nanokorların, beyin hastalıklarına karşı daha etkili tedavilere dönüştürülme ve daha az yan etki gösterme potansiyeli taşıdığını söylüyor.

Fransa'daki Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi'nden (Centre National de la Recherche Scientifique / CNRS) Philippe Rondard, "Devegil nanokorları beyin bozukluklarına yönelik biyolojik tedavilerde yeni bir çağ açıyor ve tedaviler hakkındaki düşüncelerimizi kökten değiştiriyor" diyor.

Trends in Pharmacological Sciences adlı hakemli dergide yayımlanan yeni çalışmanın yazarlarından Dr. Rondard, "Geleneksel antikorlar ve küçük moleküller arasında yeni bir ilaç sınıfı oluşturabileceklerine inanıyoruz" ifadelerini kullanıyor.

df
Hayvancılık Zirvesi'nde ağıldaki iki alpaka samanların üzerinde oturuyor (Hans Lucas/AFP)

Fareler üzerinde yapılan önceki bir çalışma da nanokorların şizofrenideki davranış bozukluklarını giderebileceğini göstermişti.

CNRS'den Pierre-André Lafon, "Çözünürlüğü yüksek bu küçük proteinler, beyne pasif bir şekilde girebilir" diyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Dr. Lafon şöyle açıklıyor: 

Buna karşın kan-beyin bariyerini geçmek üzere tasarlanan küçük moleküllü ilaçlar hidrofobik yapıda ve bu da biyoyararlanımlarını sınırlıyor, hedef dışı bağlanma riskini artırıyor ve yan etkilere yol açıyor.

Bilim insanları nanokorların üretiminin, saflaştırılmasının ve mühendisliğinin daha kolay olduğunu ve geleneksel antikorlara kıyasla hedefe göre ince ayar yapılabildiğini söylüyor.

Öte yandan nanokorların insan klinik deneylerinde beyin bozukluklarına karşı test edilebilmesi için birkaç adıma daha ihtiyaç duyulduğunu belirtiyorlar.

Bilim insanlarına göre asıl zorluk, nanokorların taşınmasını optimize etmek ve güvenliklerini sağlamak.

Dr. Rondard, "Nanokorların kendisiyle ilgili de kararlılıklarını değerlendirmek, düzgün katlandıklarını doğrulamak ve bir araya toplanmadıklarından emin olmak da gerekiyor" diyor.

Uzun süreli depolama ve nakliye sırasında etkinliğini koruyabilen klinik düzeyde nanokorlar ve kararlı formülasyonlar elde etmek gerekiyor.

Independent Türkçe


Bilimsel uyarı: Yaygın bir viral enfeksiyon, kalp ve beyin hastalıkları riskini iki katına çıkarabilir

Çalışma, Kovid-19 veya grip geçiren kişilerin kalp krizi veya felç geçirme riskinin arttığını gösterdi (Pixabay)
Çalışma, Kovid-19 veya grip geçiren kişilerin kalp krizi veya felç geçirme riskinin arttığını gösterdi (Pixabay)
TT

Bilimsel uyarı: Yaygın bir viral enfeksiyon, kalp ve beyin hastalıkları riskini iki katına çıkarabilir

Çalışma, Kovid-19 veya grip geçiren kişilerin kalp krizi veya felç geçirme riskinin arttığını gösterdi (Pixabay)
Çalışma, Kovid-19 veya grip geçiren kişilerin kalp krizi veya felç geçirme riskinin arttığını gösterdi (Pixabay)

Yeni araştırmalar, bazı virüslerin insanları kalp hastalıklarına daha yatkın hale getirebileceğine işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli haber sitesi Fox News’tan aktardığı habere göre bağımsız bir araştırma, koronavirüs (Kovid-19) veya grip hastalığına yakalanan kişilerin enfeksiyondan sonraki haftalarda kalp krizi veya felç geçirme riskinin ‘önemli ölçüde’ daha yüksek olduğunu (3 ila 5 kat daha yüksek) ortaya koydu.

Araştırmacılar, bu sonuçlara ulaşmak için 155 bilimsel çalışmayı inceledi. İncelemenin sonuçları bu hafta Amerikan Kalp Derneği Dergisi'nde (Journal of the American Heart Association) yayınlandı.

Çalışmanın baş yazarı ve Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles David Geffen Tıp Fakültesi'nden Yard. Doç. Dr. Kosuke Kawai şunları söyledi:

“Çalışmamız, akut ve kronik viral enfeksiyonların, felç ve kalp krizi dahil olmak üzere kardiyovasküler hastalıklar için kısa ve uzun vadeli risklerle ilişkili olduğunu ortaya koydu.”

Amerikan Kalp Derneği'nden yapılan basın açıklamasına göre araştırmacılar, grip testi sonucu pozitif çıkan kişilerin, sonraki bir ay içinde kalp krizi geçirme olasılığının dört kat, felç geçirme olasılığının ise beş kat daha fazla olduğu sonucuna vardı.

Kovid-19 enfeksiyonu geçiren kişilerde sonraki 14 hafta boyunca kalp krizi veya felç geçirme olasılığı üç kat daha yüksekti ve bu risk bir yıla kadar yüksek seviyede kaldı.

İltihabın rolü

Açıklamaya göre vücut bir virüse karşı mücadele ederken bağışıklık sistemi iltihaplanmaya neden olan ve kanı pıhtılaşmaya daha yatkın hale getiren kimyasallar salgılıyor.

Bu etkiler, kişi enfeksiyondan kurtulduktan sonra bile bazen devam edebilir. Sürekli iltihaplanma ve pıhtılaşma, kalbe ek yük bindirebilir ve arterlerde plak birikimine yol açabilir. Bu da bazı kişilerin sonraki haftalarda kalp krizi veya felç geçirme riskinin neden daha yüksek olduğunu açıklamaya yardımcı olabilir.

Kardiyolog Dr. Bradley Schaeffer, konuyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi:

“Bulgular, düşük dereceli iltihaplanmanın kan pıhtılaşmasını artırarak ve vücudumuza kan sağlayan arterlerin iç yüzeyine zarar vererek rol oynadığını gösteriyor.”

Dr. Schaeffer, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnflamasyon ile kalp damar hastalıkları (kardiyovasküler) arasındaki bağlantıyı zaten biliyorduk, ancak bu çalışma, birçok yaygın virüsün daha önce düşündüğümüzden daha büyük bir etkiye sahip olduğunu gösterdi.”

C-reaktif protein (CRP) olarak bilinen inflamasyon belirteçlerinin kalp damar hastalıkları riskinin artmasıyla ilişkili olduğunu açıklayan Dr. Schaeffer, “İnflamasyon, kötü kolesterolün (LDL) sızmasına ve plaklar oluşturmasına neden olan mikroskobik yırtıklar dahil olmak üzere çeşitli şekillerde arterlere zarar verebilir” dedi.

İltihaplanmanın devam etmesinin bu plakları dengesizleştirebileceğini ifade eden Dr. Schaeffer, “Ayrıca damar yırtılmalarına neden olabilir ve kalp krizi veya felce yol açabilir. İltihaplanma ayrıca trombositleri aktive ederek pıhtılaşma sürecini de harekete geçirir” diye ekledi.

Kronik enfeksiyon riski

Çalışma, insan bağışıklık yetmezlik virüsü (HIV), hepatit C virüsü ve varicella-zoster virüsü (herpes zoster veya zona hastalığına neden olan virüs) gibi bazı kronik virüslerin, uzun vadede kardiyovasküler hastalık riskiyle ilişkili olduğunu ortaya koydu.

Çalışmaya göre HIV'li kişilerin kalp krizi geçirme riskinin yüzde 60, felç geçirme riskinin ise yüzde 45 daha yüksek olduğu tespit edildi. Hepatit C'li kişilerin kalp krizi geçirme riski yüzde 27, felç geçirme riski ise yüzde 23 daha yüksekti. Herpes zoster virüsü ise kalp krizi riskini yüzde 12, felç riskini yüzde 18 artırıyor.

Yard. Doç. Dr. Kosuke Kawai de şu değerlendirmede bulundu:

“HIV, hepatit C ve Herpes-zoster için kardiyovasküler hastalık riskindeki artış, grip ve Kovid-19 sonrası kısa vadeli risk artışına kıyasla daha düşük, fakat bu üç virüsle ilişkili riskler, özellikle uzun soluklu olduğundan klinik olarak önemli olmaya devam ediyor.”

Herpes zoster virüsünün yaşamları boyunca yaklaşık her üç kişiden birini etkilediğini belirten Yard. Doç. Dr. Kawai, “Bu yüzden bu virüsle ilişkili artan risk, nüfus düzeyinde çok sayıda ek kardiyovasküler hastalık vakasına yol açıyor” dedi.

Riskin azaltılması

Araştırmacılar, grip aşısı olanlarda riskin azaldığını gösteren çalışmaları gerekçe göstererek grip, Kovid-19 ve zona aşısı yapılmasını önerdiler.

Yard. Doç. Dr. Kawai, sözlerine şöyle devam etti:

“Aşılama dahil olmak üzere viral enfeksiyonlara karşı önleyici tedbirler, kardiyovasküler hastalık riskini azaltmada önemli bir rol oynayabilir. Önleme, özellikle halihazırda kardiyovasküler hastalığı olan veya risk faktörleri bulunan yetişkinler için önem taşıyor.”

Dr. Schaeffer de bu yaygın virüslerin çoğuna karşı aşı olmanın ‘önemli bir önleyici strateji’ olduğu konusunda Yard. Doç. Dr. Kawai ile aynı düşünüyor.

Çalışmanın kısıtlı kaldığı bazı noktaların olduğuna dikkati çeken araştırmacılar, bunlardan birinin çalışmanın randomize kontrollü çalışmalar yerine gözlemsel çalışmalara dayanması olduğunu söyledi.

Açıklamada şöyle denildi:

“Çoğu çalışma tek bir virüsle enfeksiyonu incelediğinden, virüs veya bakterilerle çoklu enfeksiyonların sonuçları nasıl etkileyebileceği belirsizliğini korur. Nüfusun genelini etkileyen viral enfeksiyonlara odaklanan çalışma, (organ nakli yapılan kişiler gibi) bu tür enfeksiyonlardan orantısız bir şekilde etkilenebilecek yüksek riskli grupları tanımlamadı.”

Araştırmacılar, kalp damar hastalığı olan kişiler için aşı önerilerinin değerlendirilmek üzere bir doktora danışılması tavsiyesinde bulundu.


Bağırsaklardaki bakteriler kişiliğimizi şekillendiriyor olabilir mi?

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Bağırsaklardaki bakteriler kişiliğimizi şekillendiriyor olabilir mi?

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Nesiller boyunca insanlar bağırsaklardaki hisleri içgüdü ve duygu durumlarıyla ilişkilendirdi. Artık giderek artan sayıda bilimsel çalışma, bağırsaklarda yaşayan (bakteriler gibi) trilyonlarca mikrobun hislerimizle bağlantılı olup olmadığını araştırıyor.

İrlanda ve Finlandiya'dan bilim insanlarının yaptığı yeni çalışma, coşkulu çocuklardan mikrobiyom nakli yapılan sıçanların daha araştırmacı hale geldiğini gösterdi.

Finlandiya'daki Turku Üniversitesi ve İrlanda'daki Cork Üniversitesi'nden bilim insanları, kişinin bağırsak mikrobiyomunun bileşiminin olaylara tepki verme biçimini etkileyip etkilemediğini görmek için coşku belirtilerini incelemeye odaklandı. Coşku, bir şeye olumlu tepki vermek ve yeni veya zorlu durumlardan kaçınma olasılığının daha düşük olması diye tanımlandı.

Coşkulu çocuklardan alınan dışkı örnekleri genç sıçanlara aktarıldı ve sıçanlar daha sonra bir dizi teste tabi tutuldu.

Testler, sıçanların yeni sosyal ortamlara sokulmasını, birçok deliği olan bir tahtayı keşfetmesini ve zorunlu yüzme testini içeriyordu. Coşkulu çocuklardan gelen mikrobiyotaya sahip sıçanlar, kafalarını tahtadaki deliklere sokmak gibi eylemlerle yeni alanları keşfetmeye daha istekli görünüyordu.

Yazarlar, "Çalışmalar bağırsak mikrobiyotası bileşiminin, duygusal tepkisellik ve öz düzenlemedeki biyolojik temelli farklılıklar diye tanımlanan belirli mizaç özellikleriyle bağlantılı olabileceğini gösteriyor" sonucuna vardı.

Son birkaç on yıldır araştırmacılar, bağırsak mikrobiyotasıyla düşünce ve davranışlarımız arasındaki bağlantıları ortaya çıkarıyor.

2024 tarihli bir çalışma, steril koşullarda yetiştirildikleri için mikrobiyotası olmayan sıçan ve farelerin, mikrobiyotası olanlara göre kaygıya daha yatkın ve daha az sosyal olduklarını bulmuştu.

"Mikropsuz" farelerin ayrıca daha hiperaktif ve riskli davranışlara daha yatkın oldukları tespit edilmişti.

Finlandiya-İrlanda ortak çalışmasında araştırmacılar şunları yazdı:

Hayvan çalışmaları, antibiyotik veya probiyotik tedavisiyle bağırsak mikrobiyotası bileşiminin değiştirilmesinin davranış profillerinde farklılıklara yol açabileceğini gösteriyor.

Bu alanda insanlar üzerinde de bazı başarılar elde edildi. Nature adlı akademik dergide yer alan bir rapora göre, bir deneyde sağlıklı bir donörden alınan dışkı, hastanın sindirim sistemine aktarıldı.

Tedavi, depresyon belirtilerini azaltmayı amaçlıyordu ve bazı katılımcılarda olumlu sonuç verdi.

Independent Türkçe