Esed rejiminin yaptığı Duma kimyasal katliamı yeni raporla teyit edildi

Esed güçlerinin 7 Nisan 2018’de Duma’da düzenlediği kimyasal silahlı saldırı bir kez daha teyit edildi

Duma’da yıkılan binalar (AP)
Duma’da yıkılan binalar (AP)
TT

Esed rejiminin yaptığı Duma kimyasal katliamı yeni raporla teyit edildi

Duma’da yıkılan binalar (AP)
Duma’da yıkılan binalar (AP)

Esed güçlerinin 7 Nisan 2018’de Doğu Guta’nın Duma bölgesine düzenlediği kimyasal silahlı saldırı bir kez daha teyit edildi. Saldırıda çoğu çocuk olmak üzere 43 sivil katledilmişti.
Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) 2018 yılında Suriyeli muhalif savaşçıların kontrolünde olan Duma’ya düzenlenen kimyasal silahlı saldırıdan Esed rejimini sorumlu tutan raporu yayınlandı.
Şarku’l Avsat’ın Reuters haber ajansından aktardığı habere göre OPCW 27 Ocak’ta yaptığı açıklamada, yaklaşık iki yıl süren soruşturmaya göre “en az bir Suriye askeri helikopterinin Duma'daki sivil yerleşim birimlerinin üzerine gaz fişeği atarak 43 kişiyi öldürdüğü sonucuna vardığı” ifade edildi.
Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü, 1 Mart 2019'da Duma'da kimyasal silah kullanıldığını teyit etmiş olsa da OPCW'nin Şam yönetimini sorumlu tutan raporunun yayınlanması uzun süredir bekleniyordu. 
OPCW Raporu, örgüt müfettişlerinin 2018 yılında Duma'yı hedef alan bir klor gazı saldırısının arkasında Esed rejiminin olduğuna dair “makul gerekçeler” bulduğunu doğruladı.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre, OPCW tarafından yapılan açıklamada, “Suriye'deki iç savaş sırasında Suriye Hava Kuvvetleri'ne ait en az bir Mi-8/17 helikopterinin Duma kentine iki silindir zehirli gaz attığına inanmak için makul gerekçeler bulunduğu” belirtildi.
Duma davası, OPCW'nin 2018 saldırısıyla ilgili önceki bulgularını sorgulayan iki eski çalışanın yaydığı gizli belgelerin sızdırılmasının ardından tartışmalara yol açtı. Ancak örgüt, müfettişlerinin “bir dizi olası senaryo üzerinde çalıştıklarını” ve 7 Nisan 2018'de Duma'daki “saldırıyı Suriye Hava Kuvvetleri’nin düzenlediği” sonucuna vardıklarını söyledi.
OPCW Genel Direktörü Fernando Arias yaptığı açıklamada, “Duma'da ve başka herhangi bir yerde kimyasal silahların kullanılması kabul edilemez ve bu uluslararası hukukun ihlalidir. Artık dünya gerçekleri biliyor. Uluslararası toplum harekete geçmeli” değerlendirmesinde bulundu.
OPCW'nin raporunda, “7 Nisan 2018'de Dumayr Hava Üssü’nden kalkan ve Kaplan Güçleri'ne bağlı faaliyet gösteren Suriye Hava Kuvvetleri'ne ait en az bir Mi-8/17 helikopterinin iki sarı silindir attığı” bilgisi yer aldı. Ayrıca raporda, silindirlerin Duma'nın merkezindeki iki konuta isabet ettiği belirtildi.
Raporda “ilk silindirin patladığı ve çok yüksek konsantrasyonlarda zehirli gaz olan kloru hızla saldığı, bunun da bina içinde hızla yayılarak 43 kişinin ölümüne ve onlarca kişinin de etkilenmesine yol açtığı” kaydedildi. İkinci silindirinse bir daireye çarparak bir miktar klor salımı yaptığı ve “olay yerine ilk ulaşanları hafif şekilde etkilediği” aktarıldı.
Müfettişlerin, 70 çevresel ve biyomedikal numune, 66 tanık ifadesi ve adli tıp analizinin yanı sıra uydu görüntüleri, gaz dağılım modellemesi ve yörünge simülasyonları dahil diğer bazı verileri inceledikleri ifade edildi.
Suriye rejim güçlerinin başkent Şam yakınlarındaki şehri yeniden ele geçirmek için büyük bir saldırı başlattığı sırada Duma'yı muhalif gruplar kontrol ediyordu.
Yardım görevlileri saldırı sonrasında nefes alma sorunu, ağızda köpüklenme ve diğer semptomları olan insanları tedavi ettiklerini söylediler.
OPCW müfettişleri birkaç kez erteledikten sonra saldırı mahallini ziyaret ettiler ve klor gazı kullanıldığı sonucuna vardılar. Ancak o sırada saldırının arkasında kimin olduğuna inandıklarını belirleme yetkileri yoktu. Örgüt daha sonra, Suriye ve Rusya'nın karşı çıktığı yeni yasalar sayesinde bu davada özellikle Şam'ı suçlamayı başardı. Suriye Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nün (OPCW) 2018 yılında Suriyeli muhalif savaşçıların kontrolünde olan Duma’ya düzenlenen kimyasal silahlı saldırıdan Esed rejimini sorumlu tutan raporuna karşı çıkıyor. Açıklamada raporun herhangi bir delil içermediği iddia edilerek örgütün tespitleri reddedildi.
OPCW daha önce, Mart 2017’de Latamne’deki 3, Şubat 2018’de Serakib’teki 1 kimyasal saldırıdan da Esed rejimini sorumlu tutmuştu.
OPCW, 6 Temmuz 2018'de Duma'daki saldırıda klor gazı kullanıldığını tespit etmişti.
Esad yönetimi, ilk büyük kimyasal silahlı saldırısını 21 Ağustos 2013'te yine başkent Şam'ın Doğu Guta bölgesinde yapmıştı.
Uzun süre uluslararası camianın gündeminde kalan olayda 1400'ün üzerinde sivil hayatını kaybetmişti.
Esed güçleri, 4 Nisan 2017'de de İdlib'in Han Şeyhun ilçesinde sivilleri kimyasal silah saldırısıyla hedef almıştı.
Söz konusu katliamda 100'den fazla sivil yaşamını yitirmiş, 500'den fazla sivil yaralanmıştı.
Suriye İnsan Hakları Ağına göre, Esed yönetimi, Suriye'de iç savaşın başlamasının ardından muhaliflerin kontrolündeki yerleşimlere en az 217 kez kimyasal silah saldırısı gerçekleştirdi.
Analistlere göre Şam yönetimi, iç savaşta işlediği savaş suçlarından dolayı, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) üye olmadığı için yargılanamıyor. Ayrıca BMGK toplantılarında Rusya ve Çin tarafından korunduğu için herhangi bir kollektif yaptırıma maruz kalmıyor.



İsrail, Filistin'i nasıl bir işgal laboratuvarına dönüştürdü?

İsrail ordusu, Gazze işgaline Necef Çölü'nde inşa ettiği "maket Gazze şehrinde" tatbikatlar düzenleyerek hazırlandı (AP)
İsrail ordusu, Gazze işgaline Necef Çölü'nde inşa ettiği "maket Gazze şehrinde" tatbikatlar düzenleyerek hazırlandı (AP)
TT

İsrail, Filistin'i nasıl bir işgal laboratuvarına dönüştürdü?

İsrail ordusu, Gazze işgaline Necef Çölü'nde inşa ettiği "maket Gazze şehrinde" tatbikatlar düzenleyerek hazırlandı (AP)
İsrail ordusu, Gazze işgaline Necef Çölü'nde inşa ettiği "maket Gazze şehrinde" tatbikatlar düzenleyerek hazırlandı (AP)

Minerva'nın Baykuşu bu hafta zulmün hiç bitmediği Ortadoğu semalarında kanat çırpıyor. Bu yolculukta, Yahudi gazeteci Antony Loewenstein'ın Filistin Laboratuvarı: İsrail İşgal Teknolojilerini Dünyaya Nasıl İhraç Ediyor? başlıklı çarpıcı eseri bize rehberlik edecek. 

Loewenstein'ın 2023'te yayımlandığında dünyada ses getiren kitabı, Metis Yayınları etiketiyle Türkiye'de de kitapçı raflarına ulaştı. 

Dünyanın en büyük işgal devleti İsrail'in Filistin topraklarında test ettiği baskı ve kontrol mekanizmalarını, bu acımasız teknolojileri nasıl bir küresel ihracat ürününe dönüştürdüğünü gözler önüne seren çalışma, yalnızca Filistinlilere uygulanan zulmü değil, İsrail'in işgal politikalarının dünyanın dört bir yanındaki otoriter rejimlere ilham kaynağı olma sürecini de deşifre ediyor.

Hamas'ın 7 Ekim 2023'te düzenlediği Aksa Tufanı operasyonunun İsrail'de şok dalgası yarattığına işaret eden Avustralyalı-Alman gazeteci, "Yahudi devleti, geçtiğimiz elli yıl içinde eşi benzeri görülmemiş bir basiretsizliğe, korkuya ve öfkeye kapıldı" diye yazıyor. İsrail'in "teknolojik üstünlüğünün kibri ve gözetim araçlarının nüfuz edilemez olduğuna duyduğu inançla" hareket ettiğini belirten Loewenstein, şöyle devam ediyor: 

İsrail'in Gazze'yi tel örgüler, İHA'lar ve dinleme cihazlarından oluşan bir sistemle kuşatması Filistinlilerin bu hapis haline boyun eğeceği yanılgısına dayanıyordu hep.

Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze'de neredeyse 20 yıl muhabirlik yapan, 2016-2020'de de Şeyh Cerrah mahallesinde yaşayan deneyimli gazeteci, İsrail işgalinin Filistinliler üzerindeki etkisini içeriden bir gözle yazıyor:

Bu süreçte İsrail polisinin Filistinlileri nasıl sürekli taciz ettiğine ve aşağıladığına tanık oldum. Yahudi olmayanlar için işgalin günlük rutini baskıdan ibaretti. Bir Yahudi olarak benim adıma yapılanlardan utanç duydum.

Filistin Laboratuvarı, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) tüm medya organlarını ve yazarları sansüre tabi tuttuğunu, bu denetimden sorumlu Tuğgeneral Ariella Ben Avraham'ın 2020'de görevinden ayrılıp casus yazılım Pegasus'u üreten NSO Group'ta çalışmaya başladığını hatırlatarak, İsrail'in dünyaya sattığı "Ortadoğu'nun göbeğinde başarılı bir demokrasi" imajının gerçeği yansıtmadığını vurguluyor. 

İsrail tarihi: 1967 öncesi ve sonrası

Loewenstein, İsrail tarihini 1967 öncesi ve sonrası olarak iki döneme ayırıyor. 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan önce, en azından retorikte İsrail'in baskıya karşı tavır takındığını belirten gazeteci, 1963'teki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) oturumunda dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Golda Meir'in Güney Afrika'daki apartheid uygulamasına karşı açıklamalarını hatırlatıyor. 

Peki Arap-İsrail savaşı sonrasında ne değişti? Loewenstein, Soğuk Savaş ve sonrasındaki siyasi dönüşümle birlikte İsrail'in Gazze, Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Golan Tepeleri'ndeki işgalini hızlandırarak hem muharebe deneyimi kazandığına hem de askeri teknoloji sanayisini geliştirmeye başladığına dikkat çekiyor. Özellikle İsrail'in Sovyetler Birliği ve müttefiklerine karşı ABD liderliğindeki Batı ülkeleriyle işbirliği yapmasının, Washington-Tel Aviv hattındaki dayanışmayı daha da güçlendirdiği belirtiliyor. 

gbrhtyju
İsrail ordusunun tatbikatlarını düzenlediği "maket Gazze" 45 milyon dolara mal oldu (AP)

Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, İsrail'in 1936-1979'da Nikaragua'yı yöneten Somoza ailesine son ana kadar silah desteği sağlaması. 1980'lerde Sandinistalar yönetimi ele geçirdiğinde ve dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan, Orta Amerika'da komünizmle savaşı başlattığında, Tel Aviv de Washington destekli kontralara silah tedariki yaptı. 

Loewenstein, kontralara gönderilen AK-47'lerin bir kısmının 1982'deki Lübnan Savaşı'nın ardından İsrail'in el koyduğu Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) silahları olduğuna işaret ediyor. Kitapta, Tel Aviv ve Washington arasındaki işbirliğinin Orta Amerika'dan Lübnan, Afganistan ve Afrika'ya kadar nasıl kademeli şekilde genişlediği tüm detaylarıyla paylaşılıyor. 

"Tel Aviv yönetimi, 11 Eylül sonrasında işgali paraya çevirdi"

Soğuk Savaş döneminin ardından 1990'larda dış savunma alanındaki pozisyonunu koruyan İsrail, 11 Eylül 2001'deki saldırılarla "işgali paraya çevirmek" için daha fazla imkan buldu:

11 Eylül 2001'de New York ve Washington'da gerçekleşen terör saldırıları, İsrail'in savunma sanayisinin gücüne güç katmış, Yahudi devletinin onlarca yıldır sürdürdüğü terörle mücadeleyi de uluslararası bir boyuta taşımıştı.

Loewenstein, Tel Aviv yönetiminin "ticari kurnazlığını tüm dünyaya satmayı başardığını" belirterek, hem 2004 Atina Olimpiyatları hem de 2008 Pekin Olimpiyatları'nda güvenlik için İsrailli şirketlerle anlaşıldığına dikkat çekiyor. ABD'nin "terörle savaş" politikasıyla birlikte İsrail'in güvenlik ve askeri teknoloji alanındaki "uzmanlığı ve ekipmanları, hemen her türden güvenlik sorununa standart bir yanıt niteliği" kazandı. 

İsrail üretimi silahlar her yerde

Loewenstein, 1986 tarihli bir CIA raporuna atıfta bulunarak, Amerikan istihbaratının İsrail'in insansız hava aracı (İHA) ve diğer hava saldırı araçlarındaki teknolojik atılımlarını yakından takip ettiğini; Pakistan, Hindistan, Afganistan, Suriye ve Güney Kore gibi ülkelerin bu silahları satın almayı planladığını yazıyor. Ayrıca BM'nin 2015'te yayımladığı raporda, İsrail silahlarının Güney Sudan'daki iç savaşta nasıl kullanıldığı da ortaya konuyor. 

xz uk
Loewenstein, İsrail'in Filistin'i laboratuvar haline getirip, işgali bir küresel devlet modeli olarak dünyaya nasıl sattığını kapsamlı bir araştırmayla ortaya koyuyor (@antloewenstein/Instagram)

Bunlara ek olarak İsrail'in, Sri Lanka'nın kuzeyi ve doğusunda Tamillerin çoğunlukta olduğu bölgelerde Sinhali anklavları kurulmasını desteklediği gibi, Myanmar'da Rohingyalara karşı etnik temizlik yürüten rejime destek olduğu ifade ediliyor.

Tahmin edilebileceği gibi ABD-Meksika sınırındaki gözetleme ve kamera sistemleri de İsrail üretimi. 

Savaşta kullanılan İHA'lar mültecileri gözetliyor 

Kitapta, İsrail menşeli İHA'ların Akdeniz'de mültecileri gözetlemek amacıyla kullanıldığına da dikkat çekiliyor. Bunlardan biri de kurucuları arasında eski İsrail Başbakanı Şimon Perez'in de yer aldığı Israel Aerospace Industries üretimi Heron İHA'lar. Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi'nin (Frontex) mülteci trafiğini denetlemek amacıyla uçurduğu bu drone'lar, Almanya tarafından Afganistan'da Taliban militanlarına karşı da kullanılmıştı.

Loewenstein, İsrail'in ABD'deki ekonomik ve askeri faaliyetlerini inceleyen araştırmacı Şin Hever'in kendisiyle paylaştıklarını şöyle aktarıyor:

İHA'lar kimseyi kurtaramaz sadece fotoğraf çekebilir. (...) İHA operatörü delik bir mülteci botu gördüyse devriye gemisine haber vermekte acele etmeyebilir, gemi de bölgeye o kadar geç gelir ki kurtaracak kimse kalmaz. İHA'ların sahil güvenlik için teknolojik anlamda bir gelişme olmasının asıl sebebi ve diğer yöntemlerden başlıca farkı, onlara mültecilerin boğulmasına izin verme seçeneğini sunması.

"Otomatikleştirilmiş Apartheid"

İsrail silah sanayisinin kolları Çin'e kadar uzanıyor. Birleşik Krallık merkezli Af Örgütü'nün geçen yıl yayımladığı "Otomatikleştirilmiş Apartheid" adlı raporda, İsrail'in işgal altında tuttuğu Batı Şeria ve Doğu Kudüs'e kurduğu kamera sistemlerinin, Çin'in Uygur azınlığa yönelik kullandığı gözetleme teknolojilerini üreten Hikvision tarafından tasarlandığı ortaya konmuştu. 

Ayrıca İsrail'le Batı Şeria'yı ayıran uzun duvarı inşa eden İsrailli Magal Security Systems firması, Çin'deki birçok havalimanındaki kamera sistemlerini de kurmuştu. Kitapta, iki ülke arasındaki işbirliğinin Soğuk Savaş sonunda yeşermeye başladığı hatırlatılıyor. 1989 Tiananmen Meydanı olaylarının ardından pek çok ülke Pekin'e silah ambargosu uygularken, Tel Aviv satışları sürdürmüştü.

Filistinliler sosyal medyadan siliniyor

Loewenstein, Tel Aviv yönetiminin baskısı ve firmaların İsrail yanlısı tutumu nedenyile son 10 yıldır Facebook, Twitter, Instagram, YouTube ve TikTok gibi platformlarda Filistinlilerin bakış açısını ön plana çıkaran ve Yahudi devletini eleştiren paylaşımların sistematik şekilde engellendiğini gösteriyor. 2021'de Doğu Kudüs'teki Şeyh Cerrah mahallesinde yaşayan Filistinlilerin evlerinin İsrail tarafından yıkıldığı görüntülerden, Filistinli aktivistlerin paylaşımlarına kadar birçok gönderi sansürleniyor. Sosyal medya devleriyse her seferinde bunu reddediyor. 

zxcdfvg
İsrail askerlerinin "mini Gazze" adını verdiği maket şehirde 500'e yakın bina var (AP)

"Bu meselelerin hiçbiri büyük teknoloji firmalarının canını sıkmışa benzemiyordu" diyen Loewenstein, Google ve Amazon'un her şeye rağmen İsrail'deki projelere yatırımlarını artırdığına dikkat çekiyor ve ekliyor: 

Farklı farklı platformlarda iletişim kurmanın alternatif yolları bulunmadan ve Facebook, Google ve diğer büyük teknoloji firmalarının gizlice belirlediği taraflı kurallar reddedilmeden, Filistinlilerin ve diğer dışlanmış grupların adalete veya adil erişim hakkına kavuşması mümkün olmayacak.

Filistin: Milyonlarca insanla dolu bir laboratuvar

İsrail, dünyanın ilk 10 silah tüccarından biri konumunda. Loewenstein, İsrail silah sektörünün son ürünlerini işgal altındaki Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi'nde deneyerek nasıl bu sanayinin geliştirildiğini birçok çarpıcı detayla ve kapsamlı bir araştırmayla ortaya koyuyor. 

Etnik milliyetçi bir devlet modeliyle İsrail, kendi askeri sanayisini geliştirirken, Gazze işgailini ticarileştirerek hem ideolojik bir model hem de bir gelir kapısı haline getiriyor:

Filistin, İsrail'in imalathanesi: hemen yanı başında işgal altında bir ulus İsrail'e en isabetli ve başarılı hakimiyet yöntemlerini geliştirmesi için milyonlarca zapt edilmiş insanla dolu bir laboratuvar sunuyor adeta.

Antony Loewenstein - Filistin Laboratuvarı: İsrail İşgal Teknolojilerini Dünyaya Nasıl İhraç Ediyor?
İngilizceden çeviren: Özlem Özarpacı, 297 s., 2024, Metis Yayınları