Ortadoğu'nun sonu: ABD’nin dış politikası, yeni gerçeklikle uyumlu olmayan eski bir haritayla sınırlandırılıyor

ABD’nin dış politikası, halen gerçek siyasi haritadan daha dar ve eski bir Ortadoğu haritasıyla sınırlandırılıyor ve bu eski harita, yeni gerçeklikle uyumlu değil.

ABD’nin Ortadoğu'ya bakışı Soğuk Savaş döneminden miras (Andrea Ucini, Foreign Affairs)
ABD’nin Ortadoğu'ya bakışı Soğuk Savaş döneminden miras (Andrea Ucini, Foreign Affairs)
TT

Ortadoğu'nun sonu: ABD’nin dış politikası, yeni gerçeklikle uyumlu olmayan eski bir haritayla sınırlandırılıyor

ABD’nin Ortadoğu'ya bakışı Soğuk Savaş döneminden miras (Andrea Ucini, Foreign Affairs)
ABD’nin Ortadoğu'ya bakışı Soğuk Savaş döneminden miras (Andrea Ucini, Foreign Affairs)

Manal Nahas
Ortadoğu değişiyor, ama siyasi meselelere halen eski koşullara göre yaklaşılıyor. Foreign Affairs dergisi, geçtiğimiz yıl Nisan ayında yayınladığı bir makalede, 2021 yılının Aralık ayında Afrika ülkesi Etiyopya’daki taraflar; Addis Ababa ve Tigray Bölgesi arasında patlak veren iç çatışmada dört Ortadoğu ülkesinin oynadığı role değinerek bu değişimleri ele aldı. Türkiye'nin son yıllarda Afrika’daki çeşitli ülkelerde 40'a yakın konsolosluk açması, Somali'de büyük bir askeri üs inşa etmesi ve İsrail'in Batı Şeria'yı işgalinden kaynaklanan artan baskıları dengelemek amacıyla ‘Afrika'ya döndüğünü’ açıklaması ve yeni ittifaklar kurması, Afrika’nın koşullarındaki değişimin işaretleri arasında yer alıyor. Bununla birlikte Arap ülkeleri, gıda güvenliklerini korumak için bazı Afrika ülkelerinde büyük topraklar satın alıyorlar.
Yukarıda Foreign Affairs dergisi tarafından geçtiğimiz yıl Nisan ayında yayınladığı belirtilen ‘The End of the Middle East’ (Ortadoğu’nun sonu) başlıklı makalenin yazarı Marc Lynch, bu karmaşanın Afrika ile sınırlı olmadığını öne sürdü. Umman, kendisini Hint Okyanusu'nda bir ülke olarak görüyor. Körfez ülkelerinin Afganistan ve Pakistan ile güçlü ilişkileri var. Türkiye, Orta Asya ülkelerinin iç işlerine derinden müdahil oldu ve Azerbaycan'a askeri operasyonunda yardım etti. Son olarak ise tüm Körfez ülkeleri Çin ve diğer Asya ülkeleriyle bağlarını güçlendirdi.
Öte yandan ABD’nin dış politikası, halen gerçek siyasi haritadan daha dar ve eski bir Ortadoğu haritasıyla sınırlandırılıyor. Washington yönetimi, Soğuk Savaş yıllarından bu yana Ortadoğu'yu Arap dünyası yani -Komorlar, Moritanya ve Somali gibi coğrafi istisnalar dışında- Arap Birliği üyesi ülkeler ile İran, İsrail ve Türkiye arasında bir yere konumlandırdı. Arap Birliği'nin Ortadoğu’su ise coğrafi bağ, tarihi yakınlık ve sağduyulu bakış açısı ile gelişmiştir.
Bugün bölge ülkelerinin çoğunun halen kullanılan ve geleneksel olan haritanın dışında kaldığı da bir gerçek. Birçok düşmanlık geleneksel sınırların ötesine geçti ki ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) da bunu uzun zamandır biliyor. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından izlenen bölge, Mısır, İran, Irak, Körfez ülkeleri, Afganistan, Cibuti, Eritre, Etiyopya, Kenya, Pakistan, Somali ve Sudan'ı kapsıyor. Bu ülkelerin bulunduğu harita, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Ortadoğu'su ile çelişiyor ve ötesine geçiyor.
Lynch makalesinde “Eski harita, mevcut büyük zorluklarla mücadele etme, mülteci krizlerini ve siyasal İslamcılığın yükselişini ele alma girişimlerini engelliyor ve otoriter rejimin sağlamlaşması sorununa neden oluyor. Bu dar haritaya bağlılık, ABD stratejisinin gözünü kör ediyor ve onu bölgeyi şekillendiren gerçek dinamikleri anlamaktan uzaklaştırıyor” diyerek bu tutarsızlığın altını çiziyor.

Soğuk Savaş döneminden kalma haritalar
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, ABD’nin Ortadoğu anlayışında tarihi bir zemin bulunmuyor. Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz'deki Arap devletleri ve halkları yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun parçası oldular. Körfez kıyısında yaşayan halkların, Kızıldeniz'in diğer tarafındaki Afrika ile organik bağları var. Mısır ve Kuzey Afrika arasındaki İslam dini ile oluşan bağlar, Sahra Altı Afrika ülkelerinin derinliklerine kadar uzanıyor. ABD, Ortadoğu için ileri görüşlü bir yaklaşım yerine modern bir kaynaktan, yani sömürgecilikten ve 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında büyük Avrupa ülkelerinin politikasından gelen bir formülü benimsedi. Fransız sömürgeciliğinin mirası ve etnik sınıflandırma, Fransız Afrika'sını Arap Mağrip ve Fransız Berberilerinden ayıran iki faktördür. Akdeniz havzasında ve güney beyaz Avrupa'da ikamet eden kültürel olarak benzer bir nüfus ile Kuzey Afrika ve Arap Yarımadası'nda denizin ötesinde ikamet eden Yakın Doğu halkları arasında sağlam bir engel oluşturan da bu etnik kökendir.
Fransa ve İngiltere’nin 19. yüzyıldaki emperyalist projeleri, Kuzey Afrika ile Doğu Akdeniz'i bir araya getiren farklı bir başlangıç ​​noktasını ortaya çıkardı. İngilizler, Hindistan ve ‘Uzak Doğu’ ya da diğer bir deyişle Asya'daki sömürge çıkarlarına aracılık ettiğini belirtmek için bölgeye ‘Yakın Doğu’ adını verdiler. Süveyş Kanalı'nın açılmasının ardından bölgenin önemi artmış ve İngiltere’nin emperyalist çıkarları Arap Yarımadası'nı kuzeyi, doğusu ve güneyi olarak ayırmış, Mısır ve Levant bölgeleri olarak birleştirmiştir. İngiltere’nin 1971 yılına kadar bölgede süren hakimiyeti, yeni güçlerin ortaya çıkmasından ve Ortadoğu'nun özelliklerini şekillendirmeye başlamasından sonra uzun bir süre eski sömürge sınırlarını oluşturmaya devam etti.
“Bugün bölge ülkelerinin çoğunun halen kullanılan ve geleneksel olan haritanın dışında kaldığı da bir gerçek.”
ABD Dışişleri Bakanlığı, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, Soğuk Savaş'ın ortalarında Ortadoğu için İngiltere-Fransa yaklaşımının bir kombinasyonunu benimsedi ve bu kombinasyonu, ‘petrole erişmeye devam etmek, İsrail'i korumak ve Kuzey Afrika'daki İngiliz ve Fransız çıkarlarını Sovyetler Birliği’nin etki alanı dışında tutmak’ şeklinde sıralanabilecek olan amaçlarına uyarladı.
ABD’nin 1950’li ve 1960’lı yıllardaki ekonomik ve politik öncelikleri, bu haritanın Arap Birliği üyesi ülkelerin oluşturduğu daire ve siyasi çevrelerle sınırlandırılmasına katkıda bulundu. Ulusal savunma eğitimiyle ilgili 1958 tarihli yasa uyarınca federal kaynaklar, Soğuk Savaş önceliklerine hizmet eden bölgesel çalışmalara yönlendirildi. Yeni eğilimle dünya ayrı ayrı bölgelere ayrıldı. Ortadoğu da bu bölgelerden biriydi. Bu bölgelendirmeyi yapan uzmanların ele aldıkları konuların dengesinde bu ülkeler kadar önemli olan Sahra Altı Afrika'nın ya da Afganistan ve Pakistan'ın içinde bulunduğu koşullara aşina olmaları beklenmiyordu.
“ABD’nin Ortadoğu’su, petrol yolları ve sömürgecilik tarihi çerçevesinde çizilmiştir.”
Soğuk Savaş döneminin Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdulnasır, Ortadoğu'nun yapay olmayan bir kültürel ve siyasi birlik olarak gösterilmesine katkıda bulunanlardan biriydi. Filistin davası ve sömürgecilikten kurtulmak için verilen mücadeleler, Arap dünyasının birleşmesine ve ortak hareket etmesine yol açtı. Mısır’daki ve Kuzey Afrika ülkelerindeki etnik tutumlar, Ortadoğu'yu Sahra Altı Afrika ülkelerini etnik ve kültürel olarak ayırdı. Orta Asya'nın büyük bir bölümünün Sovyetler Birliği'ne dahil edilmesi, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gibi ülkelerin Soğuk Savaş'tan ve savaşa sahne olan bölgeden dışlanmasını meşrulaştırdı.
Bu yaklaşım, ulusal ve bölgesel coğrafi sınırları aşan birçok toplumsal ve siyasi gücü gözden kaçırıyordu. Farklı kesimlerden siyasetçiler ve gözlemciler, 11 Eylül saldırılarını ‘Arap Ortadoğu'sunun hastalıklarının meyvesi’ olduğu konusunda hemfikir. Arap kültüründeki ‘cihat’ eğilimine ilişkin sayısız analizde ve yorumda Afrika, Güney Asya ve dünyanın diğer ülke ve bölgelerindeki İslami radikalizm ve diğer dini radikalizm biçimlerinin yükselişi göz ardı edildi. ABD politikasındaki, Müslümanların her zaman radikal İslami rejimlere eğilimli oldukları varsayımı, gerçek siyasi reformları desteklemede başarısız olmasının üstünü kapatıyor.
ABD politikası, Ortadoğu’yu neden yapılandırma ve Irak'ı otoriterlikten ve mezhepçi şiddetten ‘temizleme’ niyetiyle başlayan Irak’ın işgalini meşrulaştırdı. Bu tür niyetler, ABD’nin 2010-2011 yılları arasında Arap dünyasını kasıp kavuran halk ayaklanmaları dalgasını öngörememesine neden oldu.
Tunus ve Mısır'da başlayan protesto hareketlerinin diğer bölgelere yayılması, Ortadoğu’nun jeopolitik sahnesinin bir olduğunun kanıtı niteliğindeydi. ABD politikası, bu sürecin sonunda nüfuzu artan ülkelerin Arap olmayan İran, İsrail ve Türkiye olduğunu fark etmedi. Nüfuz sahibi yerli gruplar, ülkelerindeki halkların dayanışmasını kendilerine yönelik bir tehdit olarak gördüler.
Bölge ülkeleri ile söz konusu nüfuz gruplarının ülkeleri arasındaki geleneksel sınırların giderek anlamsızlaşması ve rolünü yitirmesi daha olası. Sudan’da 2018 yılında başlayan halk devrimi, 2021 yılındaki askeri darbe ve Mısır'ın arabulucu rolü ile Afrika Birliği'nin (AfB) arabulucu rolünün iç içe geçmesi, ülkenin askeri ve sivil taraflar arasında kaldığını gösteriyor. Son yıllarda, siyasi ağırlık merkezi Kuzey Afrika'dan Sahel ülkelerine kayarken Libya’daki iç savaş, Orta Afrika üzerinden Avrupa’ya göç dalgalarının yanı sıra bölgedeki silah ve uyuşturucu kaçakçılığını tırmandırıyor. Fas, Batı Afrika'daki dini nüfuzunu desteklemek ve genişletmek zorunda kalırken Cezayir, Mali'deki güvenlik operasyonlarına dahil oldu. Bu da adeta Ortadoğu'nun geleneksel tanımının kapsamından fiilen ayrıldığının bir kanıtıydı. DEAŞ’ın nüfuzu, bölgesel olmaktan ziyade küreseldir. Yemen'e Husilere karşı verilen destek komşu ülkelerle sınırlı kalmayıp Eritre, Pakistan ve Sudan'a kadar uzandı.
Büyük göç dalgaları, ülkelerin demografisi üzerinde etkili olurken sosyal paylaşım siteleri ve e-iletişim araçlarıyla birlikte Hint Okyanusu ve Körfez gibi birbirinden çok uzak bölgeleri birbirine bağladı. Zengin ülkeler küresel finans piyasalarına yatırım yaptı. Bu ülkelerin bir kısmı bölgesel merkezler olarak kalmayıp uluslararası kapitalist merkezlere dönüştü. Filistin davası gibi yerel güçleri birleştiren siyasi konuların önemi azaldı. Ortadoğu, 75 yıl boyunca bölge siyasetine yön veren ABD’nin önceliklerinin meyvesi olurken ABD'nin konumu zayıfladı ve bölge jeopolitik bütünlüğünü kaybetti. Bir yandan ABD, Ortadoğu’dan çekilmeye çalışırken diğer yandan Ortadoğu ülkeleri, eğilimlerini ve planlarını kanıtlamak için inisiyatif aldılar. Böylece Körfez ülkeleri, merkezi Hint Okyanusu olan bir haritaya yönelerek Kuzey Afrika ülkelerine güneyde ve kuzeyde olmak üzere kıyının iki yakasını kapsayan bir harita verdi. İran ise nüfuzunu parçalanmış haldeki Lübnan, Suriye ve Yemen’e kadar genişletti. Bölge ülkeleri sahneye çıktı. Örneğin, Çin ile ABD ya da Avrupa ile ilişkilerinden farklı ilişkiler tesis edildi. Çin, bölgesel siyasete yeni faktörler eklenmesine yol açtı. İran ile Arap ülkeleri arasında ekonomi, altyapı, ticaret ve petrol tedariki için aracı oldu.



Suriye İçişleri Bakanlığı, DEAŞ hücresine yönelik güvenlik operasyonunda bir kişinin öldürüldüğünü ve 8 kişinin yakalandığını duyurdu

DEAŞ saldırısının ardından Palmira'da gerçekleştirilen güvenlik operasyonundan (Arşiv- İçişleri Bakanlığı)
DEAŞ saldırısının ardından Palmira'da gerçekleştirilen güvenlik operasyonundan (Arşiv- İçişleri Bakanlığı)
TT

Suriye İçişleri Bakanlığı, DEAŞ hücresine yönelik güvenlik operasyonunda bir kişinin öldürüldüğünü ve 8 kişinin yakalandığını duyurdu

DEAŞ saldırısının ardından Palmira'da gerçekleştirilen güvenlik operasyonundan (Arşiv- İçişleri Bakanlığı)
DEAŞ saldırısının ardından Palmira'da gerçekleştirilen güvenlik operasyonundan (Arşiv- İçişleri Bakanlığı)

Suriye yetkilileri dün, güçlerinin ülkenin kuzeyindeki güvenlik güçlerine yönelik pazar günkü ölümcül saldırıyla bağlantılı olara,k DEAŞ'la bağlantılı bir hücrenin liderini öldürdüğünü ve 8 kişinin de yakalandığını açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada, operasyonun "DEAŞ terör örgütüne bağlı bir terör hücresini hedef aldığını" ve "hücrenin 8 üyesinin tamamının yakalanmasıyla sonuçlandığını, dokuzuncu üye olan hücre liderinin ise baskın sırasında etkisiz hale getirildiğini" belirtti.

Bakanlık, ilk operasyondan elde edilen bilgilere dayanarak ikinci bir güvenlik operasyonu daha düzenlendiğini bildirdi. Her iki operasyonda da patlayıcı kemerler, susturucular, M-D füzeleri ve makineli tüfekler ele geçirildi.

İçişleri Bakanlığı, hedef alınan grubun İdlib ve Halep vilayetlerinde güvenlik ve askeri devriyeleri hedef alan çeşitli terör saldırılarından sorumlu olduğunu belirtti.

Bu operasyon, Suriye İçişleri Bakanlığı'na göre, pazar günü İdlib kırsalında bir otoyol devriyesine düzenlenen ve 4 İç Güvenlik Kuvvetleri mensubunun öldüğü, birinin yaralandığı saldırının ardından geldi.

Resmi haber ajansı SANA, silahlı kişilerin, devriye ekibi vilayetin güney kesimindeki Maaret el-Numan yolunda görevini yerine getirirken ateş açtığını bildirdi.

Cihatçı grupları izleyen SITE İstihbarat Grubu'na göre, DEAŞ daha sonra saldırının sorumluluğunu üstlendi.

Bu olay, Washington ve Şam'a göre, Suriye'nin merkezindeki Palmira'da ortak bir askeri konvoyun hedef alınmasından ve üç Amerikalının (iki asker ve bir sivil tercüman) öldürülmesinden, ABD ve Suriye güçlerinin ise yaralanmasından birkaç gün sonra gerçekleşti.


Gazze dosyasında yeni temaslar: Hamas yeni bir müzakere turu istiyor

Filistinliler, Gazze şehrindeki Şati mülteci kampında İsrail bombardımanı sonucu kısmen yıkılan bir evin enkazı arasında kurbanları arıyor (Reuters)
Filistinliler, Gazze şehrindeki Şati mülteci kampında İsrail bombardımanı sonucu kısmen yıkılan bir evin enkazı arasında kurbanları arıyor (Reuters)
TT

Gazze dosyasında yeni temaslar: Hamas yeni bir müzakere turu istiyor

Filistinliler, Gazze şehrindeki Şati mülteci kampında İsrail bombardımanı sonucu kısmen yıkılan bir evin enkazı arasında kurbanları arıyor (Reuters)
Filistinliler, Gazze şehrindeki Şati mülteci kampında İsrail bombardımanı sonucu kısmen yıkılan bir evin enkazı arasında kurbanları arıyor (Reuters)

ABD’nin, İsrail’in Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği ve Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın önde gelen isimlerinden Raid Saad’ı hedef alan son operasyona ilişkin açıklamaları, Hamas’ı ikna etmedi. Hareket, Washington’un saldırıdan haberdar olup olmadığı ve bunun ateşkesi ihlal sayılıp sayılmayacağı konularında yapılan değerlendirmeleri yeterli bulmadı.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hamas kaynakları, ABD açıklamalarındaki çelişkilerin saldırının sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını ifade etti. Hareketin üst düzey kadrolarının, ABD’nin Gazze’de ateşkese yönelik ihlalleri sürekli gerekçelendirerek İsrail’e siyasi alan açtığı değerlendirmesinde bulunduğu kaydedildi.

gfe
Gazze Şehri sahilindeki yerinden edilmiş insanlar kampında bir kadın ve çocuk çadırlarının önünde duruyor. (AP)

Buna rağmen Hamas’ın, önümüzdeki dönemde Mısır ya da Katar’da dolaylı bir müzakere turu düzenlenmesi için çaba gösterdiği belirtildi. Kaynaklar, Gazze’deki durum ve ikinci aşamaya geçiş sürecinin sorunsuz ilerlemesini temin etmeye yönelik olarak arabulucularla temasların sürdüğünü aktardı.

Kaynaklara göre, arabulucular ile Hamas liderliği arasındaki görüşmeler, kimi zaman doğrudan toplantılar, kimi zaman da telefon temasları yoluyla devam ediyor. Kahire, Doha ve İstanbul’da ikili ya da üçlü formatlarda toplantılar yapıldığı, bazı görüşmelerin tek bir arabulucu tarafıyla gerçekleştirildiği, tüm sürecin ise arabulucular arasında tam bir koordinasyonla yürütüldüğü kaydedildi.

Açıklamalarda, İsrail ve ABD’den temsilcilerin de katılımıyla dolaylı bir müzakere turu düzenlenmesine yönelik açık bir arayış bulunduğu vurgulandı. Bunun, Başkan Donald Trump yönetiminin İsrail üzerinde baskı kurmasına ve istikrarı hedefleyen planının ilerletilmesine katkı sağlayabileceği ifade edildi.

rgty
 Gazze Şehri sahilinde, Filistinliler son günlerde yağan şiddetli yağmurlar nedeniyle hasar gören çadırlarını onarmaya çalışıyor (AP)

Kaynaklar, temasların yalnızca “direnişin silahı” meselesine odaklanmadığını; yeniden imar, “ertesi gün” senaryosu kapsamında Gazze’nin yönetimi ve teknokratlar komitesinin görevleri, Refah Sınır Kapısı’nın açılması, kuşatmanın tamamen kaldırılması, Gazze’den çekilme, uluslararası güç dosyası gibi başlıkların da ele alındığını belirtti. Hamas liderliğinin Gazze dışına çıkarılması konusunun ise yapılan görüşmelerin gündeminde olmadığı ve olmayacağı vurgulandı.

Mevcut temasların müzakerelerde bir durgunluk anlamına gelmediğini kaydeden kaynaklar, Gazze’ye ilişkin temel dosyaların geleceğine dair pek çok fikrin taraflar arasında paylaşıldığını, Hamas ile Filistinli gruplar arasında da sürekli iç temasların sürdüğünü söyledi. Kahire’de yakın dönemde bir ulusal diyalog toplantısı düzenlenmesi için çabaların arttığı, ay sonu ya da gelecek ay başında daha geniş kapsamlı hareketlilik beklendiği ifade edildi.

“Hamas, ikinci aşamaya ilişkin ABD’den yeni bir adım mı bekliyor?” sorusuna yanıt veren kaynaklar, ABD temaslarının sürekli olduğunu ve Trump yönetimi tarafından arabulucular aracılığıyla, mevcut görüşmelerin başarısını garanti altına almaya yönelik mesajlar iletildiğini aktardı. Bu kapsamda, direnişin silahları, uluslararası güç ve Gazze’nin yönetimi gibi dosyaları kolaylaştırabilecek fikir ve önerilerin ele alındığı belirtildi.

Kaynaklar, Hamas’ın Filistinli gruplarla mutabakat içinde, “adil” olan ve Filistinlilere geleceklerine dair açık haklar tanıyan tüm önerilere açık olduğunu vurguladı. Bu çerçevede, herhangi bir tarafın “manda” ya da başka bir işgal biçimi dayatmasına izin verilmemesi, İsrail’in tek taraflı şekilde aktivist ve liderleri hedef almasının önüne geçilmesi, ateşkes kurallarının yeniden dayatılmaması ve çekilme sürecinin tamamlanmasının engellenmemesi gerektiği ifade edildi.

dd
Gazze Şehri sahilinde, son birkaç gündür yağan şiddetli yağmurlar nedeniyle hasar gören çadırlarının arasında Filistinliler duruyor (AP)

Öte yandan, eski BM Ortadoğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov’un, Trump’ın ilerleyen dönemde açıklaması beklenen “Barış Konseyi”nin yürütme kurulunun başına getirileceği iddialarına da değinen kaynaklar, Hamas liderliğine bu yönde doğrulanmış bir bilginin ulaşmadığını söyledi. Tony Blair’in görevden dışlanmasının ardından birçok ismin gündeme geldiğini belirten kaynaklar, Hamas’ın 2017-2019 yılları arasında kuşatma ve “Büyük Dönüş Yürüyüşleri” döneminde Mladenov ile Gazze içinde ve dışında temaslar yürüttüğünü, taleplerini iyi bildiğini kaydetti. Ulusal, Arap, İslami ve uluslararası mutabakat sağlanması ve Filistinlilerin haklarının gözetilmesi koşuluyla, Hamas’ın Mladenov ile çalışmasına itirazı olmadığı ifade edildi.

Hamas’ın, ABD yönetiminin silah konusundaki yaklaşımını değiştirebileceği beklentisine dayandığı, bu kapsamda silahların kullanılmasının dondurulması ya da zarar görmeden, üzerinde uzlaşılan bir tarafa devredilmesi gibi önerilerin gündeme geldiği belirtildi.

Bu beklentinin, ABD’nin ulusal güvenlik stratejisinde Ortadoğu’nun “uzun süreli askeri taahhüt” değil “ortaklık alanı” olarak tanımlanmasına dayandığı ifade edildi. Kaynaklar, Trump dönemindeki ABD’nin, etkili ortaklar olabildikleri takdirde rakiplerine de alan tanıyabileceği ve Washington’un kimin yönettiğinden ziyade işlevsel ortaklıkla ilgilendiği değerlendirmesini yaptı.

Hamas kaynakları, hareketin Filistin davasına hizmet edecek şekilde herkesle çalışmaya açık olduğunu ve şu aşamada bölgedeki ilişkilerini genişletmeye odaklandığını sözlerine ekledi.


Sel, soğuk ve abluka: Gazze’de insani felaket derinleşiyor

Şiddetli yağışlar nedeniyle meydana gelen sel sularının içinde kalmış bir arabayı iten yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Şiddetli yağışlar nedeniyle meydana gelen sel sularının içinde kalmış bir arabayı iten yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
TT

Sel, soğuk ve abluka: Gazze’de insani felaket derinleşiyor

Şiddetli yağışlar nedeniyle meydana gelen sel sularının içinde kalmış bir arabayı iten yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Şiddetli yağışlar nedeniyle meydana gelen sel sularının içinde kalmış bir arabayı iten yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Gazze Şeridi bugün yerinden edilmiş halkın acılarını daha da artıran yeni bir felaket yaşadı. Şiddetli yağışlar, bölgedeki en büyük hastaneyi ve binlerce Filistinlinin kaldığı çadırları sular altında bırakırken, dün akşam saatlerinden bu yana etkili olan fırtına nedeniyle yüzlerce çadır da yerinden sökülerek savruldu.

6ju
Şiddetli yağmurların ardından Gazze şehrinde sel suları içinde yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Sel felaketi, Gazze’nin yalnızca birkaç gün önce, 14 Filistinlinin hayatını kaybetmesine ve yaklaşık 53 bin çadırın zarar görüp sular altında kalmasına yol açan Byron adlı kutup kökenli alçak basınç sisteminin etkisinden çıkmasının ardından yaşandı. Gelişmeler, zaten ağır olan insani krizi daha da derinleştirirken, milyonlarca sivili yeni risklerle karşı karşıya bırakıyor.

En büyük hastane sular altında kaldı ve sağlık hizmetleri aksadı

Medya organlarının aktardığına göre, yağmur suları Gazze kentindeki Şifa Tıp Kompleksi’nin bazı bölümlerine, özellikle de acil servis bölümüne sızdı. Bu durum, devam eden saldırılar ve sağlık koşullarındaki ciddi bozulma ortamında yaralı ve hastaların kurtarılması açısından hayati öneme sahip olan bu birimde faaliyetlerin neredeyse tamamen durmasına yol açtı.

cdfgrth
Gazze şehrindeki şiddetli yağmurların ardından sel sularının içinden geçmeye çalışan bir araç (AFP)

Şihab Haber Ajansı’na konuşan görgü tanıkları, suların hastanenin koridorlarına ve muayene odalarına dolduğunu, tıbbi personelin ise elektrik kesintileri ve felaketle başa çıkmak için gerekli imkânlardaki ciddi yetersizlikler nedeniyle hastaları daha güvenli alanlara taşımaya çalıştığını aktardı.

sa
Gazze şehrinde bir aracın kasasında seyahat eden Filistinli bir aile (AP)

Şifa Tıp Kompleksi, Gazze Şeridi’nin en büyük hastanesi konumunda bulunuyor. İsrail’in yürüttüğü imha savaşı sırasında ağır yıkıma uğrayan hastanenin bazı binaları, Sağlık Bakanlığı tarafından son iki ayda onarılmaya çalışıldı. Ancak hasarın büyüklüğü ve imkân yetersizliği, özellikle işgalin tıbbi malzeme ve ilaç girişini engellemesi nedeniyle, hastanenin normal şekilde yeniden faaliyete geçmesini zorlaştırıyor.

defrgt
Gazze şehrindeki bir çadır kampının önünde yağan yağmur altında koşturan çocuklar (AP)

Yerinden edilmiş insanların çadırlarındaki trajedi tekrarlanıyor

Yerinden edilmiş kişilerin durumu iyi değil. Şiddetli yağışlar, Gazze’nin farklı bölgelerinde yüzlerce çadırın sular altında kalmasına, bazılarının ise savrulmasına yol açtı. Özellikle alçak kesimler, geniş su ve çamur birikintilerine dönüşerek yaşam koşullarını daha da zorlaştırdı.

dfe
Gazze şehrinde su basmış bir çadırda bulunan yerinden edilmiş bir Filistinli kadın (Reuters)

Gazze’de yerinden edilmiş kişilerin çadırlarının sular altında kalmasıyla yaşanan trajedi yeniden tekrarlandı. Yağmur suları, kentin farklı noktalarında çadırları ve sokakları kapladı.

Yüz binlerce yerinden edilmiş kişi, soğuktan ve sel sularından koruma sağlamayan yıpranmış çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. Kışlık malzemeler ve ısınma imkânlarının neredeyse tamamen yokluğu, insani krizi daha da ağırlaştırıyor.

sdefr
Gazze şehrinde sular altında kalmış bir sokakta yürüyen yerinden edilmiş bir Filistinli (Reuters)

Gazze kentindeki Şeyh Rıdvan Mahallesi’nde, Ebu’l Kumsan ailesine ait bir ev, daha önceki bombardımanlarda zarar gören temellerinin şiddetli yağışlarla su altında kalması sonucu çöktü. Kentin güneybatısındaki Tel el-Heva Mahallesi’nde ise alçak basınç sistemine eşlik eden şiddetli rüzgârlar nedeniyle bir duvarın bir çadırın üzerine yıkılması sonucu çok sayıda yerinden edilmiş kişi yaralandı.

sxadfr
Gazze şehrinde yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir çadır kampından (AFP)

Hamas ve uluslararası toplumdan uyarılar

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım, yeni bir alçak basınç sisteminin gelmesiyle insani felaketin daha da kötüleştiğini belirterek, yerinden edilmiş kişilerin çadırlarının hava koşullarından koruma sağlamadığını vurguladı.

sdfrgt
Gazze şehrindeki bir hırdavatçı dükkanında yağmurdan korunurken yemek ısıtan Filistinliler (AP)

Kasım, barınmaya uygun malzemelerin Gazze’ye sokulması yönündeki önceki uyarıların uluslararası toplumdan hiçbir karşılık bulmadığını ve İsrail’in uyguladığı ablukayı kırmakta aciz kalındığını söyledi. Ayrıca, savaşın durdurulmasına ilişkin anlaşmanın arabulucuları ve garantör ülkelerinin yanı sıra Arap Birliği ile İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT), Gazze halkını kaçınılmaz bir felaketten kurtarmak için acilen harekete geçme çağrısında bulundu.

xcdf
Gazze şehrindeki bir sokakta yürüyen Filistinliler (AP)

Sağlık Bakanlığı yetkilileri, şiddetli yağışların bir bebeğin dondurucu soğuk nedeniyle hayatını kaybetmesine yol açtığını, ayrıca yerinden edilmiş ailelerin barındığı yüzlerce çadırın sular altında kaldığını bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki hükümet medya ofisi, 12 kişinin öldüğünü veya kaybolduğunu, en az 13 binanın çöktüğünü ve 27 bin çadırın sular altında kaldığını bildirdi.

asd
Gazze şehrinde savaşta hasar görmüş binalarla dolu bir sokakta yürüyen Filistinliler (AP)

Yerinden edilmiş insanlar ve yeni çadırlara duyulan ihtiyaç

Birleşmiş Milletler (BM) ve Filistinli yetkililer, Gazze’de yaklaşık 1,5 milyon yerinden edilmiş kişi için en az 300 bin yeni çadıra ihtiyaç bulunduğunu bildirdi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise 4 binden fazla kişinin yüksek risk taşıyan kıyı bölgelerinde yaşadığını, bunlardan bininin denizden gelen şiddetli dalgalardan doğrudan etkilendiğini açıkladı.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM), inşaat ve barınma malzemelerinin girişinin engellenmesi nedeniyle yüz binlerce yerinden edilmiş kişinin boğulma riskiyle karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu. Örgüt ayrıca, özellikle molozlarla dolu alçak bölgelerde, kanalizasyon ve atık yönetiminin yokluğu nedeniyle hastalıkların yayılma tehlikesine dikkat çekti. Bu alanlarda yaklaşık 795 bin kişinin sel riski altında yaşadığı belirtildi.