Ortadoğu'nun sonu: ABD’nin dış politikası, yeni gerçeklikle uyumlu olmayan eski bir haritayla sınırlandırılıyor

ABD’nin dış politikası, halen gerçek siyasi haritadan daha dar ve eski bir Ortadoğu haritasıyla sınırlandırılıyor ve bu eski harita, yeni gerçeklikle uyumlu değil.

ABD’nin Ortadoğu'ya bakışı Soğuk Savaş döneminden miras (Andrea Ucini, Foreign Affairs)
ABD’nin Ortadoğu'ya bakışı Soğuk Savaş döneminden miras (Andrea Ucini, Foreign Affairs)
TT

Ortadoğu'nun sonu: ABD’nin dış politikası, yeni gerçeklikle uyumlu olmayan eski bir haritayla sınırlandırılıyor

ABD’nin Ortadoğu'ya bakışı Soğuk Savaş döneminden miras (Andrea Ucini, Foreign Affairs)
ABD’nin Ortadoğu'ya bakışı Soğuk Savaş döneminden miras (Andrea Ucini, Foreign Affairs)

Manal Nahas
Ortadoğu değişiyor, ama siyasi meselelere halen eski koşullara göre yaklaşılıyor. Foreign Affairs dergisi, geçtiğimiz yıl Nisan ayında yayınladığı bir makalede, 2021 yılının Aralık ayında Afrika ülkesi Etiyopya’daki taraflar; Addis Ababa ve Tigray Bölgesi arasında patlak veren iç çatışmada dört Ortadoğu ülkesinin oynadığı role değinerek bu değişimleri ele aldı. Türkiye'nin son yıllarda Afrika’daki çeşitli ülkelerde 40'a yakın konsolosluk açması, Somali'de büyük bir askeri üs inşa etmesi ve İsrail'in Batı Şeria'yı işgalinden kaynaklanan artan baskıları dengelemek amacıyla ‘Afrika'ya döndüğünü’ açıklaması ve yeni ittifaklar kurması, Afrika’nın koşullarındaki değişimin işaretleri arasında yer alıyor. Bununla birlikte Arap ülkeleri, gıda güvenliklerini korumak için bazı Afrika ülkelerinde büyük topraklar satın alıyorlar.
Yukarıda Foreign Affairs dergisi tarafından geçtiğimiz yıl Nisan ayında yayınladığı belirtilen ‘The End of the Middle East’ (Ortadoğu’nun sonu) başlıklı makalenin yazarı Marc Lynch, bu karmaşanın Afrika ile sınırlı olmadığını öne sürdü. Umman, kendisini Hint Okyanusu'nda bir ülke olarak görüyor. Körfez ülkelerinin Afganistan ve Pakistan ile güçlü ilişkileri var. Türkiye, Orta Asya ülkelerinin iç işlerine derinden müdahil oldu ve Azerbaycan'a askeri operasyonunda yardım etti. Son olarak ise tüm Körfez ülkeleri Çin ve diğer Asya ülkeleriyle bağlarını güçlendirdi.
Öte yandan ABD’nin dış politikası, halen gerçek siyasi haritadan daha dar ve eski bir Ortadoğu haritasıyla sınırlandırılıyor. Washington yönetimi, Soğuk Savaş yıllarından bu yana Ortadoğu'yu Arap dünyası yani -Komorlar, Moritanya ve Somali gibi coğrafi istisnalar dışında- Arap Birliği üyesi ülkeler ile İran, İsrail ve Türkiye arasında bir yere konumlandırdı. Arap Birliği'nin Ortadoğu’su ise coğrafi bağ, tarihi yakınlık ve sağduyulu bakış açısı ile gelişmiştir.
Bugün bölge ülkelerinin çoğunun halen kullanılan ve geleneksel olan haritanın dışında kaldığı da bir gerçek. Birçok düşmanlık geleneksel sınırların ötesine geçti ki ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) da bunu uzun zamandır biliyor. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından izlenen bölge, Mısır, İran, Irak, Körfez ülkeleri, Afganistan, Cibuti, Eritre, Etiyopya, Kenya, Pakistan, Somali ve Sudan'ı kapsıyor. Bu ülkelerin bulunduğu harita, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Ortadoğu'su ile çelişiyor ve ötesine geçiyor.
Lynch makalesinde “Eski harita, mevcut büyük zorluklarla mücadele etme, mülteci krizlerini ve siyasal İslamcılığın yükselişini ele alma girişimlerini engelliyor ve otoriter rejimin sağlamlaşması sorununa neden oluyor. Bu dar haritaya bağlılık, ABD stratejisinin gözünü kör ediyor ve onu bölgeyi şekillendiren gerçek dinamikleri anlamaktan uzaklaştırıyor” diyerek bu tutarsızlığın altını çiziyor.

Soğuk Savaş döneminden kalma haritalar
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, ABD’nin Ortadoğu anlayışında tarihi bir zemin bulunmuyor. Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz'deki Arap devletleri ve halkları yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun parçası oldular. Körfez kıyısında yaşayan halkların, Kızıldeniz'in diğer tarafındaki Afrika ile organik bağları var. Mısır ve Kuzey Afrika arasındaki İslam dini ile oluşan bağlar, Sahra Altı Afrika ülkelerinin derinliklerine kadar uzanıyor. ABD, Ortadoğu için ileri görüşlü bir yaklaşım yerine modern bir kaynaktan, yani sömürgecilikten ve 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında büyük Avrupa ülkelerinin politikasından gelen bir formülü benimsedi. Fransız sömürgeciliğinin mirası ve etnik sınıflandırma, Fransız Afrika'sını Arap Mağrip ve Fransız Berberilerinden ayıran iki faktördür. Akdeniz havzasında ve güney beyaz Avrupa'da ikamet eden kültürel olarak benzer bir nüfus ile Kuzey Afrika ve Arap Yarımadası'nda denizin ötesinde ikamet eden Yakın Doğu halkları arasında sağlam bir engel oluşturan da bu etnik kökendir.
Fransa ve İngiltere’nin 19. yüzyıldaki emperyalist projeleri, Kuzey Afrika ile Doğu Akdeniz'i bir araya getiren farklı bir başlangıç ​​noktasını ortaya çıkardı. İngilizler, Hindistan ve ‘Uzak Doğu’ ya da diğer bir deyişle Asya'daki sömürge çıkarlarına aracılık ettiğini belirtmek için bölgeye ‘Yakın Doğu’ adını verdiler. Süveyş Kanalı'nın açılmasının ardından bölgenin önemi artmış ve İngiltere’nin emperyalist çıkarları Arap Yarımadası'nı kuzeyi, doğusu ve güneyi olarak ayırmış, Mısır ve Levant bölgeleri olarak birleştirmiştir. İngiltere’nin 1971 yılına kadar bölgede süren hakimiyeti, yeni güçlerin ortaya çıkmasından ve Ortadoğu'nun özelliklerini şekillendirmeye başlamasından sonra uzun bir süre eski sömürge sınırlarını oluşturmaya devam etti.
“Bugün bölge ülkelerinin çoğunun halen kullanılan ve geleneksel olan haritanın dışında kaldığı da bir gerçek.”
ABD Dışişleri Bakanlığı, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, Soğuk Savaş'ın ortalarında Ortadoğu için İngiltere-Fransa yaklaşımının bir kombinasyonunu benimsedi ve bu kombinasyonu, ‘petrole erişmeye devam etmek, İsrail'i korumak ve Kuzey Afrika'daki İngiliz ve Fransız çıkarlarını Sovyetler Birliği’nin etki alanı dışında tutmak’ şeklinde sıralanabilecek olan amaçlarına uyarladı.
ABD’nin 1950’li ve 1960’lı yıllardaki ekonomik ve politik öncelikleri, bu haritanın Arap Birliği üyesi ülkelerin oluşturduğu daire ve siyasi çevrelerle sınırlandırılmasına katkıda bulundu. Ulusal savunma eğitimiyle ilgili 1958 tarihli yasa uyarınca federal kaynaklar, Soğuk Savaş önceliklerine hizmet eden bölgesel çalışmalara yönlendirildi. Yeni eğilimle dünya ayrı ayrı bölgelere ayrıldı. Ortadoğu da bu bölgelerden biriydi. Bu bölgelendirmeyi yapan uzmanların ele aldıkları konuların dengesinde bu ülkeler kadar önemli olan Sahra Altı Afrika'nın ya da Afganistan ve Pakistan'ın içinde bulunduğu koşullara aşina olmaları beklenmiyordu.
“ABD’nin Ortadoğu’su, petrol yolları ve sömürgecilik tarihi çerçevesinde çizilmiştir.”
Soğuk Savaş döneminin Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdulnasır, Ortadoğu'nun yapay olmayan bir kültürel ve siyasi birlik olarak gösterilmesine katkıda bulunanlardan biriydi. Filistin davası ve sömürgecilikten kurtulmak için verilen mücadeleler, Arap dünyasının birleşmesine ve ortak hareket etmesine yol açtı. Mısır’daki ve Kuzey Afrika ülkelerindeki etnik tutumlar, Ortadoğu'yu Sahra Altı Afrika ülkelerini etnik ve kültürel olarak ayırdı. Orta Asya'nın büyük bir bölümünün Sovyetler Birliği'ne dahil edilmesi, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gibi ülkelerin Soğuk Savaş'tan ve savaşa sahne olan bölgeden dışlanmasını meşrulaştırdı.
Bu yaklaşım, ulusal ve bölgesel coğrafi sınırları aşan birçok toplumsal ve siyasi gücü gözden kaçırıyordu. Farklı kesimlerden siyasetçiler ve gözlemciler, 11 Eylül saldırılarını ‘Arap Ortadoğu'sunun hastalıklarının meyvesi’ olduğu konusunda hemfikir. Arap kültüründeki ‘cihat’ eğilimine ilişkin sayısız analizde ve yorumda Afrika, Güney Asya ve dünyanın diğer ülke ve bölgelerindeki İslami radikalizm ve diğer dini radikalizm biçimlerinin yükselişi göz ardı edildi. ABD politikasındaki, Müslümanların her zaman radikal İslami rejimlere eğilimli oldukları varsayımı, gerçek siyasi reformları desteklemede başarısız olmasının üstünü kapatıyor.
ABD politikası, Ortadoğu’yu neden yapılandırma ve Irak'ı otoriterlikten ve mezhepçi şiddetten ‘temizleme’ niyetiyle başlayan Irak’ın işgalini meşrulaştırdı. Bu tür niyetler, ABD’nin 2010-2011 yılları arasında Arap dünyasını kasıp kavuran halk ayaklanmaları dalgasını öngörememesine neden oldu.
Tunus ve Mısır'da başlayan protesto hareketlerinin diğer bölgelere yayılması, Ortadoğu’nun jeopolitik sahnesinin bir olduğunun kanıtı niteliğindeydi. ABD politikası, bu sürecin sonunda nüfuzu artan ülkelerin Arap olmayan İran, İsrail ve Türkiye olduğunu fark etmedi. Nüfuz sahibi yerli gruplar, ülkelerindeki halkların dayanışmasını kendilerine yönelik bir tehdit olarak gördüler.
Bölge ülkeleri ile söz konusu nüfuz gruplarının ülkeleri arasındaki geleneksel sınırların giderek anlamsızlaşması ve rolünü yitirmesi daha olası. Sudan’da 2018 yılında başlayan halk devrimi, 2021 yılındaki askeri darbe ve Mısır'ın arabulucu rolü ile Afrika Birliği'nin (AfB) arabulucu rolünün iç içe geçmesi, ülkenin askeri ve sivil taraflar arasında kaldığını gösteriyor. Son yıllarda, siyasi ağırlık merkezi Kuzey Afrika'dan Sahel ülkelerine kayarken Libya’daki iç savaş, Orta Afrika üzerinden Avrupa’ya göç dalgalarının yanı sıra bölgedeki silah ve uyuşturucu kaçakçılığını tırmandırıyor. Fas, Batı Afrika'daki dini nüfuzunu desteklemek ve genişletmek zorunda kalırken Cezayir, Mali'deki güvenlik operasyonlarına dahil oldu. Bu da adeta Ortadoğu'nun geleneksel tanımının kapsamından fiilen ayrıldığının bir kanıtıydı. DEAŞ’ın nüfuzu, bölgesel olmaktan ziyade küreseldir. Yemen'e Husilere karşı verilen destek komşu ülkelerle sınırlı kalmayıp Eritre, Pakistan ve Sudan'a kadar uzandı.
Büyük göç dalgaları, ülkelerin demografisi üzerinde etkili olurken sosyal paylaşım siteleri ve e-iletişim araçlarıyla birlikte Hint Okyanusu ve Körfez gibi birbirinden çok uzak bölgeleri birbirine bağladı. Zengin ülkeler küresel finans piyasalarına yatırım yaptı. Bu ülkelerin bir kısmı bölgesel merkezler olarak kalmayıp uluslararası kapitalist merkezlere dönüştü. Filistin davası gibi yerel güçleri birleştiren siyasi konuların önemi azaldı. Ortadoğu, 75 yıl boyunca bölge siyasetine yön veren ABD’nin önceliklerinin meyvesi olurken ABD'nin konumu zayıfladı ve bölge jeopolitik bütünlüğünü kaybetti. Bir yandan ABD, Ortadoğu’dan çekilmeye çalışırken diğer yandan Ortadoğu ülkeleri, eğilimlerini ve planlarını kanıtlamak için inisiyatif aldılar. Böylece Körfez ülkeleri, merkezi Hint Okyanusu olan bir haritaya yönelerek Kuzey Afrika ülkelerine güneyde ve kuzeyde olmak üzere kıyının iki yakasını kapsayan bir harita verdi. İran ise nüfuzunu parçalanmış haldeki Lübnan, Suriye ve Yemen’e kadar genişletti. Bölge ülkeleri sahneye çıktı. Örneğin, Çin ile ABD ya da Avrupa ile ilişkilerinden farklı ilişkiler tesis edildi. Çin, bölgesel siyasete yeni faktörler eklenmesine yol açtı. İran ile Arap ülkeleri arasında ekonomi, altyapı, ticaret ve petrol tedariki için aracı oldu.



‘Sessiz göç’ yolculukları Gazzelileri kurtuluş ve ‘Avrupa’nın ihtişamı’ umuduyla cezbediyor

Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
TT

‘Sessiz göç’ yolculukları Gazzelileri kurtuluş ve ‘Avrupa’nın ihtişamı’ umuduyla cezbediyor

Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Balah’ta yaşayan Cenin, aylardır sosyal medyada yayımlanan bir sponsorlu ilan aracılığıyla yurtdışına göç etme fırsatını sunan kişilerle temas halindeydi. İlan, Gazze’deki kanlı savaş ortamını fırsata çevirerek hedefi ‘Avrupa’ olarak belirledi ve böylece ilgiyi artırmayı amaçladı.

Facebook üzerinden yayımlanan ve Gazze’de ilk kez duyulan ‘Avrupa’nın İhtişamı’ adlı kuruluşun sponsor olduğu bu ilan, güvenilirliği konusunda birçok soru işaretine yol açtı. Buna rağmen bazı kişiler, iki yıldır devam eden bombardıman ve yıkım ortamından uzak, farklı bir yaşam umuduyla, ilanda yer alan WhatsApp numarası üzerinden iletişime geçmekten çekinmedi.

Gizlilik içinde gerçekleştirilen yolculuk

Gazze’den bu yolculuklara katılan kişilerle iletişim kurmak kolay olmadı. Hem çıkış sürecini çevreleyen sıkı gizlilik hem de son derece zor güvenlik ve insani koşullar nedeniyle ulaşmak güçtü. Ayrıca, yolcuların ulaştıkları ülkelerdeki mevcut durumları ve yasal statüleri henüz doğrulanmış değil. Yakın aile üyeleri aracılığıyla güven ağı kurarak WhatsApp üzerinden ulaştığımız Cenin, önce tereddüt etti, ardından konuşmayı kabul etti. Bulunduğu ülkede devlet takibinden korktuğu için kimliğinin tamamının açıklanmasını istemedi.

dfg
Gazze Şeridi’ndeki Filistinlileri taşıyan uçaklardan birinin Johannesburg'a iniş yaptığı sırada çekilmiş fotoğrafı (Sosyal medya)

Cenin, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, kuruluşun ilanında yer alan numarayla ilk temasta çok tereddüt ettiğini, ancak daha sonra riski göze alarak iletişime geçtiğini anlattı. İsrail numaraları kullanan kişilerle konuştuğundan emin olduktan sonra, kendisi, eşi ve üç çocuğunu Gazze Şeridi’nden göç etmeye karar verenler arasına kaydettirdi; amaçları güvenli bir hayat bulmaktı.

Cenin, savaş öncesinde ve savaş sırasında pek çok Gazzelinin dolandırıcılığa maruz kaldığını bildiği için başta çekindiğini, ancak kendisiyle iletişim kuran kişilerin, ödemelerin ‘son adım’ niteliğinde olduğunu ve çok önemsemediklerini belirtmeleri üzerine cesaret bulduğunu söyledi. Bu güvence, kendisinin ve ailesinin savaş sırasında yaşadığı zorluklardan sonra yeni bir umut arayışını sürdürmesini sağladı.

Söz konusu sürecin, yolculuk etmek isteyen her aile bireyi için detaylı bilgiler (tam ad, kimlik numarası, pasaport numarası ve diğer kişisel bilgileri) gönderilerek başlatıldığını anlatan Cenin, ardından her kişi (çocuklar dahil) için bin 500 dolar talep edildiğini belirtti.

Güvenlik taraması

Cenin, yolculuk tarihleri ve prosedürler hakkında bilgi almak için zaman zaman kuruluşla iletişim kurmaya devam ettiğini, kendisine sürecin ‘gereken adımlar doğrultusunda devam ettiği’ yönünde güvence verildiğini söyledi. Kuruluşun ayrıca, Gazze Şeridi’nden çıkacak her kişi hakkında ‘sıkı bir güvenlik taraması’ yapılacağını ve aralarında ‘Hamas veya diğer Filistinli gruplardan herhangi bir kişinin’ bulunmamasının sağlanacağını kendisine bildirdiğini aktardı.

Cenin, üç buçuk ay sonra kendisi ve eşinin cep telefonlarına beklenmedik bir mesaj geldiğini, mesajda altı saat içinde hazır olmaları ve yalnızca gerekli belgeleri yanlarına almaları gerektiği bildirildiğini anlattı. Yolculuk için gerekli paranın birkaç gün öncesinde, ağırlıklı olarak kripto para hesapları ve yabancı para cüzdan uygulamaları üzerinden transfer edildiğini belirtti.

Deyr el-Balah’dan Ramon Havalimanı’na

Cenin’e göre aile, ekim ayı sonunda, Deyr el-Balah yakınlarındaki bir noktadan küçük bir otobüsle yaklaşık 40 kişiyle birlikte Gazze’den ayrıldı. Grup, İsrail kontrolündeki bölgelere yönlendirildi, muhtemelen Doğu Han Yunus veya Refah civarında bir askeri noktaya ulaştı, buradan Kerem Şalom Sınır Kapısı’na götürüldü ve ardından Negev’deki Ramon Havalimanı’na ulaştı. Oradan Güney Afrika’ya uçtular. Cenin, daha önce Han Yunus’tan başka Gazze sakinlerinin de aynı rotayı kullandığını ifade etti.

Cenin, otobüsün yola çıktığı andan itibaren, Han Yunus ile Refah arasındaki İsrail kontrol noktalarına ulaşana kadar iki insansız hava aracının (İHA) otobüsü takip ettiğini ve geçiş noktasına kadar eşlik ettiğini aktardı.

zc
Gazze şehrinde tahrip edilmiş bir İsrail askeri aracının önünden geçen Filistinliler, 27 Kasım 2025 (AP)

Cenin ve ailesi, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun düzenlediği ilk yolculuğun bir parçasıydı. Ailenin Güney Afrika’ya ulaşımı ve giriş süreci, başka bir ülkeden geçerek gerçekleştirildi ve bu süreç, bazı Filistinlilerin Nairobi’den bindikleri uçakta saatlerce bekletildikleri durumlarla kıyaslandığında çok daha kolay geçti. O yolculukta yolcular, eksik belgeleri nedeniyle uzun süre uçağa alınmamıştı; bu durum, Cenin’in bindiği uçakta da yaşanmıştı.

Avrupa’nın İhtişamı yolculukları

Bazı Filistinlilerin ifadelerine göre Avrupa’nın İhtişamı kuruluşu, Mayıs-Kasım 2025 arasında Gazze’den Filistinlileri taşıyan üç uçuş gerçekleştirdi. İlk uçuşun hedefi Endonezya’ydı ve 57 Gazze sakini yolculuk yaptı; yolcular, Ramon Havalimanı’ndan kalkarak Budapeşte’ye inmişti. İkinci uçuş, geçtiğimiz Ekim ayında Ramon Havalimanı’ndan Nairobi’ye, oradan Güney Afrika’ya gerçekleşti; üçüncü ve son uçuş da geçen ay aynı güzergâhla yapıldı.

Bu yolculuklar, kendisini internet sitesinde ‘2010 yılında Almanya’da kurulan, çatışma ve savaş bölgelerindeki Müslüman topluluklara yardım ve kurtarma çalışmaları sunan insani bir kuruluş’ olarak tanımlayan Avrupa’nın İhtişamı hakkında birçok soru işareti yarattı.

frgt
Gazzelilerin yerinden edilmesine karşı düzenlenen bir gösteriye katılan İsrail vatandaşı Araplar, 8 Şubat 2025 (AFP)

Kuruluş, ana merkezinin Kudüs’te, Şeyh Cerrah Mahallesi’nde bulunduğunu iddia ediyor. Ancak Kudüs’teki Filistinli gazetecilerin belirtilen adrese yaptığı ziyaret, kuruluşun herhangi bir fiziksel varlığının olmadığını ortaya koydu. Adres olarak verilen yerin, uzun süredir kullanılmayan boş bir yapı olduğu belirlendi.

Kuruluş, geçen yıldan bu yana çalışmalarını ağırlıklı olarak Gazze’ye yardım üzerine yoğunlaştırdığını, özellikle yaralı ve hastalara destek sağladığını öne sürüyor. Açıklamalarında, ağır durumdaki hastaların kritik tıbbi bakıma erişimini kolaylaştırdığını, tedavi için yurtdışına seyahatlerini organize ettiğini ve tedavi süresince refakatçilerinin yanında kalmasını garanti ettiğini belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü de işin içinde mi?

Bu durum, Avrupa’nın İhtişamı adlı kuruluşun Gazze’deki bazı yaralıların ve refakatçilerinin dış ülkelere çıkışını, ‘Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile koordinasyon’ adı altında gizlice yürütüp yürütmediği yönünde soru işaretlerini artırıyor.

Gazze Şeridi’ndeki güvenlik kaynakları, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamalarda, savaş sırasında Gazze’den çok sayıda uçuşun gerçekleştiğini, güvenlik kaosunun, güvenlik görevlilerinin ve savaşçıların takibinin zorlaşmasının bu tür şüpheli seyahat biçimlerine zemin hazırladığını ifade etti.

scd
Gazze'den gelen Filistinli aileler, Ürdün, İsviçre ve Norveç'in koordinasyonunda İsviçre hastanelerinde tedavi görmek üzere Cenevre Havaalanı’na vardı. (EPA)

Kaynaklara göre, bazı aileler hastalık ve tedavi gerekçesiyle Gazze’den ayrıldı. Bununla birlikte, bazı hastalar da Arap ve Avrupa ülkelerine resmi mekanizmalar ve WHO aracılığıyla tedavi için seyahat etti; öncelikli hastaların listeleri ve savaş yaralıları da bu kapsamda yer aldı.

Avrupa’nın İhtişamı kuruluşuna gelince, internet sitesini açtığınızda bazı uyarılar dikkat çekiyor. Site, iki kişinin (Adnan ve Müeyyed) isimlerini ve birinin Filistin, diğerinin İsrail numarasını, ayrıca İsrail’den iki WhatsApp numarasını iletişim için vermiş. Kullanıcılara, işlemlerin düzgün yürütülmesini sağlamak, ödemeleri belirlenen numaralar üzerinden yapmak ve başka numaralarla iletişime geçmemek gerektiği hatırlatılıyor. Başka bir uyarıda, kayıt sürecinde veya güvenlik izni alma hızlandırma gibi işlemlerde hiçbir aracı kullanılmaması gerektiği vurgulanıyor; bu, başvuranların dolandırıcılık veya sahtekârlıkla karşılaşmaması amacıyla yapılan bir uyarı niteliğinde.

İsrail planının uygulaması

Gazze içinden ve dışından bazı gözlemciler, kuruluşun doğrudan İsrail resmi makamlarıyla bağlantılı olduğunu ve Gazze’den göçü teşvik ederek bölgeyi boşaltmayı amaçladığını ileri sürdü. Kuruluşun kendini tanımlarken yaptığı çok sayıda yazım hatası ve isminin farklı biçimlerde geçmesi, kullanılan numaraların İsrail’e ait olması ve seyahatler için güvenlik onaylarının alınması, örgütün İsrail yetkilileriyle yakın ilişki içinde olduğunu ve yolculukların İsrail’den başlatıldığını gösteriyor. Kuruluşun faaliyetleri, İsrail’in Gazze’deki güvenlik kontrolünü artırmasının ardından daha belirgin hale gelmiş durumda.

Daha da önemlisi, teknoloji uzmanları, aralarında Filistinliler ve Arapların da bulunduğu kişiler, kuruluşun internet sitesinin bu yıl 2 Şubat’ta oluşturulduğunu ve İzlanda’da kayıtlı olduğunu ortaya koydu.

İsrail kaynakları, Haaretz gazetesine verdikleri bir raporda, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun, internet sitesi üzerinden veya kuruluş yetkilileriyle iletişim kuran göçmen adaylarının bilgilerini içeren önceden hazırlanmış listeleri İsrail ordusu ve Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi’ne (COGAT) teslim ettiğini kabul etti.

Haaretz’in araştırmasına göre Avrupa’nın İhtişamı, Estonya’da kayıtlı Talent Globus adlı bir şirketle bağlantılı ve şirketin kurucusu İsrail asıllı Estonyalı Tomer Janar Lind. Gazete, kuruluşun İsrail Savunma Bakanlığı bünyesinde bu yıl şubat ayında kurulan bir birimle koordinasyon halinde olduğunu ve amacının Gazze sakinleri için ‘gönüllü göçü kolaylaştırmak’ olduğunu belirtti. Bu birimin özellikle, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze halkına gönüllü göç olanağı açılması önerisinin ardından oluşturulduğu ifade edildi.

fr
Gazze'den gelen bir baba ve çocuğu, Ürdün, İsviçre ve Norveç'in koordinasyonunda İsviçre hastanelerinde tedavi görmek üzere Cenevre Havaalanı’na vardı. (AFP)

18 Kasım’da Avrupa’nın İhtişamı kuruluşu bir açıklama yayınlayarak, Gazze halkının kendi yaşam alanlarını seçme özgürlüğünden mahrum bırakılması ve günlük tehlike ile sıkıntı altında tutulmalarını sağlamak amacıyla aleyhlerinde büyük bir karalama kampanyası yürütüldüğünü belirtti. Kuruluş, İsrail ile sadece çıkış işlemlerinin koordinasyonu konusunda bağlantısı olduğunu, Mossad veya herhangi bir istihbarat örgütü ile ilgisi bulunmadığını vurguladı.

Karşılıklı suçlamalar ve belirsiz durumlar

33 yaşındaki Ahmed, Avrupa’nın İhtişamı’nın ikinci uçuşunu kullanarak Gazze’den ayrılanlardan biri olarak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze’den ayrıldıktan sonra herhangi bir Filistinli kurumdan tehdit almadığını söyledi. Bununla birlikte, bazı Filistinli büyükelçilik çalışanlarının kuruluşa karşı uyarılarda bulunduğunu ve kendisinden kayıt ve çıkış süreci ile Ramon Havalimanı’nda görüştüğü kişiler hakkında bilgi istediklerini aktardı.

Ahmed, yolculuğunun Ramon Havalimanı’ndan Nairobi üzerinden Güney Afrika’ya olduğunu belirtti ve eşiyle birlikte göç etmekten büyük mutluluk duyduğunu ifade etti. Ancak hayatın zorluklarıyla yüzleşmek zorunda kaldığını da sözlerine ekledi.

sdfrg
Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistinlileri taşıyan bir yolcu uçağının Johannesburg Havalimanı'na iniş yaptığı ve yetkililerin yolculara ülkeye giriş izni vermediği anlara ait videodan alınan ekran görüntüsü (Sosyal medya)

Genç adam, Nairobi Havalimanı’ndan ayrıldıktan sonra kuruluşun kendilerinin koşullarını takip etmediğini, kaderlerinin belirsiz kaldığını ve Güney Afrika’da kendilerini karşılayan kimsenin olmadığını belirtti. Sadece Ramon Havalimanı’nda ve Nairobi’de bir ekip tarafından karşılandıklarını, Johannesburg’daki OR Tambo Havalimanı’nda ya da uçakta yanlarında kimsenin bulunmadığını aktardı. Ahmed, “Bizi kaderimizle baş başa bıraktılar; havalimanı önünde bekleyen araçlar bizi ucuz misafirhanelere götürdü ve tüm masraflarımızı kendimiz karşıladık” dedi. Öte yandan, Güney Afrika yetkilileri, bu tür uçuşlarla daha fazla Filistinlinin kabul edilmesini reddettiklerini, bunun İsrail’in Gazze’yi boşaltma planının bir parçası olabileceğinden endişe ettiklerini açıkladı.

Tüm bunlara rağmen Ahmed ve eşi, Gazze’de yaşanan trajik durumu geride bırakmış olmanın mutluluğunu yaşıyor.

Hamas ile Filistin Yönetimi arasında

Güvenlik kaynakları, Hamas yönetiminde olan Gazze Şeridi’nde, bu yolculukların gerçek niteliğinden ve arkasındaki kuruluştan haberdar olmadıklarını belirtti. Genel kanının, yolcuların hastalar veya Avrupa’da akrabaları olan kişiler olduğu ve seyahatlerinin söz konusu ülkelerin büyükelçilikleri aracılığıyla aile birleşimi amacıyla kolaylaştırıldığı yönünde olduğunu ifade ettiler.

Kaynaklar, yolcuların sorgulanmadığını veya onlarla iletişime geçilmediğini, ancak şu anda yeni seyahat girişimlerinin engellenmesi için çalışmalar yürütüldüğünü belirtti.

s
İsrail'in operasyonları şu ana kadar Batı Şeria'nın kuzeyinde 40 bin Filistinliyi yerinden etti. (Reuters)

Filistin Yönetimi, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun yönelttiği suçlamalar veya olaylarla ilgili resmi bir açıklama yapmazken, Dışişleri Bakanlığı yalnızca bir uyarı yayımlayarak, Gazze halkını ‘insan kaçakçılığı ağları ve göç acenteleri tuzaklarına düşmemeleri’ konusunda uyardı ve söz konusu kuruluş hakkında yasal işlem başlatma kararlılığını vurguladı.

Filistin’in Güney Afrika Büyükelçiliği ise 14 Kasım’da, ‘yanıltıcı ve şüpheli’ olarak tanımladığı bir tarafın, Gazze Şeridi’ndeki insani durumu istismar ederek halkı kandırıp yasadışı ve sorumsuz bir şekilde seyahatlerini organize etmeye çalıştığını duyurdu. Büyükelçilik, Johannesburg’a ulaşan son uçuş krizi sonrası, söz konusu tarafın, yolcular varış ülkesine ulaştığında rutin işlemler ve komplikasyonlar ortaya çıkınca sorumluluktan kaçmaya çalıştığını belirtti.

Hamas yönetimindeki güvenlik kaynakları, ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından, güvenlik koşullarının hâlâ istikrarsız olmasına ve İsrail’in hareketleri izleme çabalarına rağmen, şüpheli yolculukları engellemeye çalışacaklarını ifade etti. Kaynaklar, tedavi veya insani amaçlı seyahatler hariç, şüpheli kuruluşların düzenlediği operasyonlara karşı önlem alacaklarını ve Gazze halkının göç ettirilmesini önlemeyi amaçladıklarını söyledi.

Takip ve süreklilik

Kuruluşun ciddi bir takiple karşı karşıya olduğu, siber saldırılar ve bazı merciler tarafından yasal işlemlerle baskı altına alındığı görülüyor. Bu durum, WhatsApp’ın kuruluşun ilan ettiği numaraları hem sosyal medya üzerinden hem de web sitesi aracılığıyla engellemesine yol açtı.

sd
Gazze Şeridi'ndeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda düzenlenen protesto sırasında ‘Yerinden edilmeye hayır’ ve ‘Gazze ölüyor’ yazılı pankart taşıyan Filistinliler (DPA)

Kuruluş, Facebook üzerinden yaptığı bir paylaşımda, numaralarının engellenmesini ismini vermediği bazı tarafların ‘faaliyetlerine yönelik saldırının’ bir parçası olarak gerçekleştirdiğini iddia etti. Kuruluş, çalışmalarına devam ettiğini, bu sorunu çözmek ve iletişim için yeni numaralar düzenlemek üzere adımlar attığını, hazır olduğunda takipçileriyle alternatif numaralardan iletişim kuracağını duyurdu.

Tüm bu tartışmalara ve kuruluş hakkındaki şüphelere rağmen, Avrupa’nın İhtişamı hâlâ Gazze’den yolcu başvurularını kabul etmeye devam ediyor. Bu durum, hem internet sitesinde hem de Facebook sayfasında görülebiliyor; ayrıca, Gazze halkına sosyal medya üzerinden gösterilen sponsorlu reklamlar da devam ediyor.

41 yaşındaki Gazze sakini Nadir, güvenlik gerekçesiyle tam adını açıklamadı. Evli ve dört çocuk babası olan Nadir, yaklaşık bir buçuk ay önce kuruluşa başvuranlardan biri ve hâlâ kuruluşun sağladığı numaralar üzerinden iletişim sürecini sürdürüyor.

fgr
Gazze'de gün batımı (Reuters)

Nadir, zor yaşam koşullarının onu göç etmeyi düşünmeye ve ailesi için daha iyi bir gelecek aramaya zorladığını söylüyor. Seyahat girişimlerinin başarılı olmasını umut ettiğini ve diğerleri gibi şansının yaver gitmesini diliyor.

Nadir, “Tek istediğim, Gazze’den herhangi bir ülkeye çıkmak ve oradan gidebileceğim herhangi bir yere gitmek… Önemli olan, çadır yaşamından kurtulmak ve kendim, eşim ve çocuklarım için güvenli bir hayat aramak” şeklinde konuştu.


Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı
TT

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa 14. Leo, dün Lübnan'ı barışa çağırarak, ülkeye yaptığı ziyaretin başında Lübnanlılara ülkelerinde kalma "cesaretini" göstermeleri çağrısında bulundu ve ortak bir gelecek için "uzlaşmanın" önemini vurguladı.

Papa Francis, yarına kadar sürecek Lübnan ziyaretine başladı ve Lübnan halkına seslenerek, "Barışa bağlılık ve barış sevgisi, bariz yenilgiler karşısında korku duymaz ve başarısızlığın onları caydırmasına izin vermez" dedi. Papa Francis, "Kaçmanın daha kolay, hatta başka bir yere gitmenin daha iyi olduğu anlar vardır. Evde kalmak veya geri dönmek cesaret ve öngörü gerektirir" ifadelerini kullandı. Papa Francis, "Dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi burada da istikrarsızlık, şiddet, yoksulluk ve diğer birçok tehlikenin, vatanlarını terk etmenin derin acısını yaşayarak başka bir gelecek arayan gençlerde ve ailelerde kan kaybına neden olduğunu biliyoruz" dedi.

Papa, Lübnanlılara "zorlu uzlaşma yolunu" izlemeleri çağrısında bulunarak, "iyileşmesi yıllar, hatta bazen nesiller süren kişisel ve kolektif yaralar var" ifadesini kullandı.

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Papa'yı karşılamada yaptığı konuşmada, "Lübnan'ı korumak yaşayan insanlığın görevidir, çünkü farklı dinlerin evlatları arasında özgür ve eşit yaşam modeli çökerse, yeryüzünde buna uygun başka hiçbir yer yoktur" dedi.


Avn, Papa'yı kabul ederken: Ne teslim olacağız ne de ayrılacağız

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Papa XIV. Leo'yu Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul ederken (Reuters)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Papa XIV. Leo'yu Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul ederken (Reuters)
TT

Avn, Papa'yı kabul ederken: Ne teslim olacağız ne de ayrılacağız

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Papa XIV. Leo'yu Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul ederken (Reuters)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Papa XIV. Leo'yu Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul ederken (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn dün yaptığı açıklamada, "Lübnan özgürlük için ve özgürlük nedeniyle kuruldu. Herhangi bir din, mezhep veya grup için değil" ifadelerini kullandı.

Beyrut'ta Papa 14. Leo ile yaptığı görüşmede Avn, Lübnan'ın "her insan için özgürlük ve her insan için onur vatanı" olduğunu belirterek, "Ölmeyeceğiz, terk etmeyeceğiz, umutsuzluğa kapılmayacağız ve teslim olmayacağız" dedi.

Avn, "Lübnan, Hristiyanlar ve Müslümanların, Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında eşitliğe dayalı, her insana ve her özgür vicdana açık bir anayasal sistem içinde, farklı ama eşit bir şekilde birlikte yaşadığı, sistemiyle benzersiz bir ülkedir" şeklinde konuştu.

Papa 14. Leo’nun, geçen perşembe günü başlayıp dün öğlene kadar süren Türkiye ziyaretinin ardından geldiği Lübnan’ı ziyareti yarına (Salı) kadar devam edecek ve akabinde Roma'ya dönecek.