Suriye’nin doğusunda tansiyon yüksek: Devrim Muhafızları Elbukemal'deki mevzilerini boşaltıyor

Uluslararası Koalisyona ait savaş uçakları, Deyrizor’daki Koniko Petrol Üssü'ne saldırı hazırlığında olabilecekleri endişesiyle İranlı milislerin yakından takip ediyor

ABD askerleri ve SMO’ya bağlı grupların savaşçıları, Suriye'nin doğusundaki et-Tanf Askeri Üssü yakınlarındayken çekilen bir kare, 3 Ocak (SMO)
ABD askerleri ve SMO’ya bağlı grupların savaşçıları, Suriye'nin doğusundaki et-Tanf Askeri Üssü yakınlarındayken çekilen bir kare, 3 Ocak (SMO)
TT

Suriye’nin doğusunda tansiyon yüksek: Devrim Muhafızları Elbukemal'deki mevzilerini boşaltıyor

ABD askerleri ve SMO’ya bağlı grupların savaşçıları, Suriye'nin doğusundaki et-Tanf Askeri Üssü yakınlarındayken çekilen bir kare, 3 Ocak (SMO)
ABD askerleri ve SMO’ya bağlı grupların savaşçıları, Suriye'nin doğusundaki et-Tanf Askeri Üssü yakınlarındayken çekilen bir kare, 3 Ocak (SMO)

Suriye-Irak sınırında yer alan Deyrizor ilinin kırsal bölgesinde kalan Elbukemal'de İran’ın konvoylarına düzenlenen ve İsrail’e ait savaş uçakları tarafından gerçekleştirildiği tahmin edilen hava saldırıları sonrasında dün Suriye'nin doğusuna ‘gergin bir atmosfer’ hakim oldu. DEAŞ terör örgütüne karşı kurulan ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon güçleri, İran bağlantılı milislerin İsrail’in hava saldırılarına misilleme olarak saldırılar düzenleyebilecekleri endişesiyle Deyrizor'daki el-Ömer petrol sahasındaki askeri üs üzerinde sortiler düzenledi. Aktivistler, İran istihbaratının gözetimi altında Suriye'nin doğusunda faaliyet gösteren silahlı grupların, yeni saldırılar olabileceği beklentisiyle bazı karargahlarını boşalttığını bildirdiler.
İran destekli milislerden haberlerin aktarıldığı Sabreen News’in Telegram hesabı üzerinden, Elbukemal'de ve Suriye-Irak sınırında işlerin normale döndüğünü gösteren videolar paylaşıldı. Bir videonun altında yer alan açıklamada, “İsrail tarafından düzenlenen saldırılar tıbbi malzemeleri hedef aldı, ancak bölge ülkeleri arasındaki ticari iş birliğini durduramadı. Bu sınır, İran, Irak ve Suriye arasındaki ticari faaliyetlerin devamı için büyük öneme sahip. Fakat Siyonistler bu sınırı güvensiz hale getirmekte ısrar etseler de başaramadılar” denildi.
Öte yandan İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Elbukemal’den Suriye topraklarına giren silah yüklü tankerlerin hedef alınmasından sonra başkent Şam'daki İran destekli milislerin ve Lübnan Hizbullahı üyelerinin safları arasında büyük bir bölünme, alarm durumu ve kafa karışıklığının hakim olduğundan söz etti. SOHR, bir yandan İran destekli milislerin liderlerinin, aralarında İsrail ya da Uluslararası Koalisyon adına çalışan casusların olabileceği çekincesiyle konvoyun sınırdan geçişinden sorumlu olanlarda değişiklik yapmayı planladıkları bilgileri gelirken diğer yandan milis grupların liderlerinden ve soruşturma üyelerinden oluşan bir heyetin, Deyrizor'a doğru yola çıktığını bildirdi.

DMO Elbukemal'deki mevzilerini boşaltıyor
Hava saldırılarının tekrarlanabileceği korkusuyla milisler arasında tam bir alarm durumunun hakim olduğuna işaret eden SOHR, İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı milislerin, Deyrizor'un doğu kırsalında yer alan Elbukemal’deki askeri karargahlarının çoğunu boşaltmaya başladığını belirtti. SOHR, alarm durumunun, kimliği belirlenemeyen bir silahlı insansız hava aracının (SİHA) bölge üzerinde uçuşuyla aynı zamana denk geldiğini de kaydetti.
Suriye'nin doğusundaki Deyrizor ilinde ABD güçlerinin konuşlandığı Koniko gaz sahasından havalanan Uluslararası Koalisyon helikopterleri, İran destekli milislerin Koniko’daki askeri üsse olası bir saldırısı beklentisiyle ve İran güçlerinin bölgedeki hareketlerini izlemek amacıyla Deyrizor'un doğu kırsalındaki Hatla, Hişam, Marat ve el-Hüseyniye köy ve beldeleri gibi rejim güçleri ve rejime bağlı İran destekli milisler tarafından kontrol edilen noktalardan geçerek bölge üzerinde yoğun sortiler düzenledi.
SOHR Direktörü Rami Abdurrahman, SOHR’un resmi internet sitesi üzerinden yaptığı açıklamada, Irak-Suriye sınırını geçen ve hava saldırısıyla hedef alınan konvoydaki 25 tırın mühimmat taşıdığını söyledi. SOHR Direktörü, İran'dan yola çıkan konvoyun Irak toprakları üzerinden Suriye’ye geçtiğini ve hedef alınmasının ardından bölgede şiddetli patlama seslerinin duyulduğunu sözlerine ekledi. Abdurrahman, İsrail'e ya da Uluslararası Koalisyona konvoydaki araçlarda ne taşındığını kimin söylediğiyle ilgili olarak ise bu konuda İran’da büyük bir zafiyet olduğunun altını çizdi.
Abdurrahman, Elbukemal'de pazarı pazartesiye bağlayan gece konvoyları hedef alan saldırıda 7 kamyon şoförü ve beraberlerindeki Suriyeli olmayan refakatçilerin, pazartesi sabahı düzenlenen ikinci hava saldırısında İran destekli milis gruplardan bir askeri lider ve beraberindeki iki unsurun öldürüldüğünü ve pazartesi öğleden sonra ise aynı bölgede düzenlenen üçüncü hava saldırısında bir tankerin hedef alındığını aktardı.
İran’ın Iraklı, Afgan, Pakistanlı, Suriyeli ve Suriyeli olmayan milisleri aracılığıyla Suriye topraklarının dört bir yanında faaliyet gösterdiğini söyleyen SOHR Direktörü, “İran, personelini ideolojik ve askeri eğitimlerle seçiyor, doğrudan para için gönüllü olan Suriyelilere güvenmiyor” ifadelerini kullandı. İran’ın Suriye ordusunda kök saldığını belirttikten sonra, Suriye düzenli ordusu içinde Hizbullah’ın ve İranlı subayların bazı askeri bölgeleri kontrol etmelerinden rahatsız olanların olduğunu aktaran Abdurrahman, İran'ın Suriye rejimi içindeki kanadının, Suriye'nin Arap ülkeleri arasında dönüşüne karşı olduğunu da sözlerine ekledi.

İsrail medyası saldırıların detaylarına yer verdi
İsrailli yetkililerin, Suriye'nin doğusunda pazar gecesi ve pazartesi sabahı İran’a ait tırların SİHA’lar tarafından hedef alınmasından Tel Aviv'in sorumlu olduğu yönündeki haberleri ne doğrulaması ne de reddetmesine rağmen İsrail basını, bu iki olayı İsrail'in gerçekleştirdiğini ileri sürerek haberlerinde detaylara yer verdi.
İsrail merkezli Kanal 12 televizyonu, Irak'tan Suriye'ye giden İran destekli milislere ait silah ve mühimmat taşıyan araçların olduğu iki konvoyun hava saldırısıyla hedef alındığını bildirdi.  SOHR'ın bildirdiklerini aktaran İsrail basını, soğutuculu 6 tırın Irak'tan geçtikten sonra sınırda yer alan Elbukemal ilçesinin kırsal kesiminde kimliği belirsiz SİHA’lar tarafından hedef alındığını kaydetti. Hava saldırıları sonucunda konvoydaki araçların zarar gördüğünü ve araçlardakilerden bazılarının ölümüne, bazılarının da yaralanmasına yol açtığını bildirdi. İsrail basını ayrıca SOHR Direktörü Rami Abdurrahman'ın Fransız Haber Ajansı’na (AFP) tırların İran menşeli silahlar taşıdığına dair açıklamasına da yer verdi.
İsrail resmi radyosu, İsrail’in geçtiğimiz Cumartesi akşamından Pazartesi öğlene kadar 48 saatten kısa bir süre içinde İran’ın İsfahan kenti yakınlarındaki bir silah fabrikasından başlayıp İran’dan Suriye'ye ve Lübnan'da Hizbullah'a silah taşıdığını iddia ettiği iki konvoyun hedef alınmasıyla devam eden İran’a yönelik üç ayrı saldırı düzenlediğini belirtti.
Haaretz gazetesi dünkü sayısında, bu saldırıların ve İsrail'in bunlara yönelik politikasındaki değişikliğin, İran’ın nükleer programda görevli isimlere suikast düzenlemeye devam etme ve İran’ın silahlarının Suriye'ye, Hizbullah’a ve İran yanlısı örgütlere taşınmasını engelleme kararı alan Naftali Bennett ve Yair Lapid hükümetleri döneminde başladığını bildirdi. Gazete, son iki gün içinde gerçekleşen saldırıları, İsrail’den İran'la askeri sürtüşmeyi kışkırtmaktan korkmadığına dair bir mesaj olarak değerlendirdi. İsrail'in ilk iki saldırısının ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns İsrail'deyken, üçüncü saldırının ise ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın İsrail ziyaretinin hemen öncesinde gerçekleştiğine dikkati çeken gazete, bu üç saldırının ABD ile koordineli olarak gerçekleştirildiğini öne sürdü.
Maariv gazetesi ise bu hafta Irak'tan Suriye topraklarına bu tür en az iki konvoyun giriş yaptığını ve yüklerini el-Meyadin ilçesine boşalttığını bildirdi. Gazete, söz konusu konvoylarda İran yanlısı gruplara tedarik edilen gelişmiş silahların olduğunu iddia etti.
İsrail basını, İsrailli yetkililerin sürdürdüğü belirsizlik politikası çerçevesinde bu haber hakkında yorum yapmadığını belirtse de İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi'nin geçtiğimiz Aralık ayında yaptığı ve Suriye'de 11 Kasım'da Suriye-Irak sınırındaki bir bölgede İran’a ait bir konvoyun hedef alındığını söylediği açıklamasını hatırlattı. Genelkurmay Başkanı Kochavi'nin bu açıklaması, İsrailli yetkililerin Suriye’deki saldırılarla ilgili açıklama yapmaktan kaçınması nedeniyle oldukça ender rastlanan bir gelişmeydi.
Genelkurmay Başkanı Kochavi, eski bakan ve eski Genelkurmay Başkanı Amnon Lipkin-Shahak ölüm yıl dönümü için Herzliya'daki Reichmann Üniversitesi'nde düzenlenen yıllık sempozyumda, söz konusu konvoyda 25 tırın bulunduğunu, ancak İsrail savaş uçaklarının, bu konvoydaki sekizinci tırı vurduğunu söylemişti. Sekizinci tırın öncesinde geçen 7 tır ve arkasından gelen 17 tırın yoluna devam ettiğine dikkati çeken Kochavi, İsrail istihbaratının bu konuda doğru bilgilere ulaştığından övünerek bahsetmişti.



Çatışmadan ittifaka Türkiye'nin Suriye'deki yükselişi...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2025 tarihinde Ankara'ya yaptığı ilk ziyaret sırasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'yı karşıladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2025 tarihinde Ankara'ya yaptığı ilk ziyaret sırasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'yı karşıladı. (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Çatışmadan ittifaka Türkiye'nin Suriye'deki yükselişi...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2025 tarihinde Ankara'ya yaptığı ilk ziyaret sırasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'yı karşıladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2025 tarihinde Ankara'ya yaptığı ilk ziyaret sırasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'yı karşıladı. (Cumhurbaşkanlığı)

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin çöküşünün ilk haftalarında, Türkiye’nin 8 Aralık 2024’te muhalif grupların Şam’a ‘sorunsuz’ bir şekilde girmesinde en büyük rolü oynadığı yönünde bir kanaat oluştu. Bu görüş, Ankara’nın Ahmed eş-Şera liderliğindeki yeni yönetimi hızlı bir şekilde desteklemesi ve kendisini Esed sonrası dönemde ‘ana sponsor’ olarak konumlandırmasıyla güçlendi.

Türkiye, Şera ile Halk Sarayı’nda görüşmek üzere Suriye’ye üst düzey bir yetkili gönderen ilk ülke oldu. Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, 12 Aralık 2024’te Şam’ı ziyaret etti ve ardından Emevi Camii’nde namaz kıldı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları da, Türkiye’nin Esed rejiminin çöküşünde ve Şera için Şam yolunun açılmasında başrol oynadığını gösterdi. Fidan, birkaç gün sonra yaptığı açıklamada, Ankara’nın 7-8 Aralık 2024 tarihlerinde Doha Forumu çerçevesinde düzenlenen Astana formatlı toplantıda Rusya ve İran’ı müdahale etmeme konusunda ikna ettiğini söyledi.

Fidan’a göre, Beşşar Esed rejimi son iki üç yılda oldukça zayıftı; bazı yerlerde göreceli bir direniş vardı, ancak muhalefet neredeyse ateş açılmadan Halep’e girdi. Yine de Ruslar ve İranlılar 2016’daki tepkilerini tekrarlasaydı, Suriye halkı daha fazla kan dökülmesi ve göç tehdidiyle karşı karşıya kalacaktı.

Fidan, “Rusları Esed’in yanında durmamaya nasıl ikna ettiniz?” sorusuna tek kelimeyle yanıt verdi: “Konuştuk.”

16 Ağustos 2025’te, Türkiye kurumları arasındaki koordinasyon grubu, Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz başkanlığında bir toplantı düzenledi. Yılmaz, şu anda Türkiye’nin Şam Büyükelçisi olarak görev yapıyor. Toplantıda, Suriye ile ilişkiler kapsamlı şekilde gözden geçirildi ve önümüzdeki dönemde ilişkilerin güçlendirilmesi ile taraflarca varılan çeşitli alanlardaki anlaşmaların uygulanmasına yönelik adımlar ele alındı.

Esed rejiminin devrilmesinin ardından ilk sekiz ay boyunca yoğun çabalarla Türkiye, Şam’daki büyükelçiliğini ve Halep’teki konsolosluğunu yeniden açan ilk ülke oldu. Ayrıca 12 Ağustos’ta askeri iş birliği, eğitim ve danışmanlık konularında bir mutabakat zaptı imzalandı.

sd
İsrail, Hama Askeri Havaalanı’nı bombaladı. (AFP)

Türkiye, Şera hükümetini DEAŞ’a karşı mücadelede desteklemek ve ABD’yi, kuzeydoğu Suriye’deki kontrolün bel kemiğini oluşturan PYD/SDG’ye verdiği desteği terk etmeye ikna etmek amacıyla ikili ve bölgesel düzeyde girişimlerde bulundu. Bu süreç, DEAŞ’a karşı savaşta ABD ile kurulan ittifakın ardından geldi.

Bu çerçevede Türkiye, ‘bölgesel sahiplik’ ilkesine dayalı bir ittifak kurmayı hedefledi; bu ilke, bölge ülkelerinin sorunlarını dış müdahaleler olmadan kendi başlarına çözmesini öngörüyor. Ankara, Ürdün, Irak ve Lübnan ile Suriye’yi de kapsayan beşli bir platform oluşturma girişiminde bulundu. Ancak beş ülkenin dışişleri bakanları, savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının 9 Mart’ta Amman’da bir araya geldiği toplantı, Ankara’nın arzuladığı mekanizmanın kurulmasıyla sonuçlanmadı.

Bunun üzerine Türkiye, DEAŞ’a karşı mücadelede Suriye hükümetine desteğini göstermek amacıyla Şam’da ortak bir operasyon merkezi üzerinden Suriye ile koordinasyon mekanizması oluşturdu.

Geçen 10 ay içinde iki ülke dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat başkanlarının üç toplantısı gerçekleştirildi. Bunun yanı sıra iki ülke arasında dışişleri bakanları düzeyinde karşılıklı ziyaretler yapıldı, MİT Başkanı Şam’ı ziyaret etti ve Şera da şubat-ağustos döneminde Türkiye’yi üç kez ziyaret etti.

Ekonomi alanında Türkiye, Suriye ile tüm sınır kapılarını yeniden açtı. 5 Ağustos’ta Ankara’da iki ülke arasında ortak bir ekonomik ve ticari komite kurulmasına dair bir protokol imzalandı ve sanayi bölgeleri kurulması için çalışmalar başlatıldı. Bu adımların amacı, savaş nedeniyle zarar gören Suriye ekonomisini canlandırmak ve iki ülke arasındaki ticareti güçlendirmek olarak açıklandı. Ayrıca, 2011’de faaliyeti duran iki ülke ortak iş konseyi yeniden kuruldu.

Türkiye, mevcut ticari iş birliği ivmesini kullanarak yıl sonunda Suriye’ye ihracatta 2 milyar dolar sınırını aşmayı hedefliyor. Ticaretin kolaylaştırılması ve hızlandırılması yönünde yeni adımlar atıldı ve önümüzdeki dönemde Halep’in güçlü bir lojistik merkezine dönüştürülmesi konusunda anlaşmaya varıldı.

İsrail ile rekabet

Buna karşılık Türkiye’nin Suriye’deki hedefleri, Beşşar Esed dönemindekinden farklı bir seyir izliyor. Daha önce sınırlarını, PKK/PYD’nin Suriye’deki uzantısı olarak gördüğü SDG tehdidine karşı güvence altına almak ve güney sınırında 30-40 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmak üzerine odaklanan Türkiye, bugün bu Kürt grubunu Suriye denkleminden çıkarmayı hedefliyor. Bu kapsamda grubun silahlarını bırakması ve devlet kurumlarına entegre olması için ikna edilmeleri amaçlanıyor. Türkiye, bu konuda yeni Suriye yönetiminin DEAŞ hapishanelerini koruma sorumluluğunu üstlenmesini sağlayarak Washington’a destek sunmayı da öneriyor ve ABD’nin çekilmesi durumunda oluşacak boşluğu doldurma çabalarını artırıyor.

dfg
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Temmuz 2025'te Beyaz Saray'da yaptığı görüşmeden (AFP)

Türkiye’nin yeni Suriye gerçeğinde attığı adımlar, sahada askeri boşluğu doldurma ve Libya’da Kaddafi sonrası uyguladığı modele benzer şekilde, Suriye’nin iç bölgeleri ve kıyılarında kara, deniz ve hava üsleri kurma yönünde bir eğilim taşıyor. Ayrıca Türkiye, sağlık, eğitim ve diğer alanlarda müdahaleyi genişleterek Suriye ekonomisi ve yeniden imar süreçlerinde en büyük rolü üstlenmeyi planlıyor; bu, yıllardır kuzey Suriye’de başlayan faaliyetlerin devamı niteliğinde.

Söz konusu gelişmeler, Türkiye’nin Suriye’deki varlığından endişe duyan İsrail’de kaygı yarattı. İsrail, Türkiye’nin yeni Suriye yönetimi ve muhalif gruplarla güçlü ilişkilerine dayanarak siyasi ve güvenlik garantörü olarak sahada yeni bir gerçekliği dayatmasından korkuyor.

Türkiye, Suriye yönetimine ülkenin geleceği hakkında danışmanlık yapan bir ‘sponsor’ olarak rolünü gösterme yarışında başarılı görünüyor. Bu durum, Temmuz 2025’te Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede de teyit edildi.

uj
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye lideri Ahmed eş-Şera'nın geçtiğimiz mayıs ayında Riyad'da Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere bir araya geldikleri toplantıdan (SPA)

Trump, Erdoğan’ı telefon görüşmesinde tebrik ettiğini belirterek, “Suriye’yi ele geçirdiği için onu kutladım (...) Erdoğan önce bunu reddetti ve almadığını söyledi, ama ben ona tarihi olarak hangi isimle anılırsa anılsın, iki bin yıldır kimsenin yapamadığını yaptığını söyledim. Erdoğan sonunda ‘Evet, aldım’ dedi” ifadelerini kullandı.

Trump’ın açıklamaları, Türkiye ve İsrail arasında Suriye’de rekabetin izlendiği bir dönemde geldi. Bu rekabet, İsrail’in başta Hama Askeri Havalimanı olmak üzere bazı ana üsleri ve havaalanlarını yok etmesine, Suriye ordusunun kapasitesini hedef almasına neden oldu. Esed rejiminin devrilmesinden üç ay sonra, Türkiye’nin Humus’ta hava üsleri kurmayı planladığına dair haberler yayıldı. Bunun üzerine Türkiye ve İsrail, Azerbaycan aracılığıyla Bakü’de düzenlenen teknik toplantılarda Suriye’de karşı karşıya gelmelerini önleyecek bir çatışma önleme mekanizması kurdu.

Trump, Netanyahu’ya talepleri mantıklı olduğu sürece Türkiye ile sorunlarını çözebileceğini söyledi ve Erdoğan ile iyi ilişkilerini vurguladı. Ancak Netanyahu, Washington’dan ayrılmadan önce, Türkiye’nin Suriye’de askeri üsler kurmak istediğini ve bunun İsrail için bir tehdit oluşturduğu gerekçesiyle buna karşı çıktığını ifade etti.

Türkiye, ABD ile birlikte öncelikli olarak, İsrail’in Suriye’ye yönelik bir tehdit oluşturmamasını, Suriye’nin de bölgedeki herhangi bir taraf için tehdit kaynağı haline gelmemesini ve herkesin birbirinin toprak bütünlüğü ile egemenliğine saygı göstermesini sağlamayı hedefliyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 10 Kasım 2025’te Beyaz Saray’da Trump ve Şera ile yapılan görüşmenin bir bölümüne katıldığını belirterek bu yaklaşımı dile getirdi.

dfrgthy
2024 Aralık ayında düzenlenen Doha Forumu kapsamında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi arasında yapılan toplantıdan (Dışişleri Bakanlığı)

Türkiye, Şam ve Tel Aviv arasındaki görüşmelerden rahatsız olmadığını defalarca vurguladı ve öncelikli hedefinin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğini korumak olduğunu kaydetti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Eylül 2025’te Trump ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşmede, birkaç hafta önce Netanyahu’nun Türkiye’nin Suriye’de durdurulduğu yönündeki açıklamasına yanıt verdi. Erdoğan, İsrail medyasının yazdıklarına değil, Türkiye’nin sahadaki faaliyetlerine odaklanılması gerektiğini belirterek, “Stratejik önceliklerimiz doğrultusunda gerekli olanı yapıyoruz ve bunu sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.

Yaptırımların hayaleti

Türkiye, Suriye ile ilgili her dosyada aktif rol oynamaya özen gösteriyor; buna yaptırımların kaldırılması da dahil. Yaptırımların kaldırılması, Trump’ın sürpriz bir açıklamasıyla başladı. Trump, bu adımı Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Erdoğan’ın talebi doğrultusunda attığını belirtti. Erdoğan, mayıs ayında Riyad’daki toplantıya telefonla katılarak yaptırımların kaldırılmasını görüştü.

Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’ye terör örgütlerine karşı mücadelesinde desteğini sürdürmeye devam edeceğini ve DEAŞ mensuplarının tutulduğu gözaltı merkezlerinin yönetimi ve güvenliğine ilişkin destek sağlamaya hazır olduğunu vurguladı. Erdoğan, Trump’ın Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldırma kararının tarihi öneme sahip olduğunu, bunun diğer yaptırım uygulayan ülkeler için örnek teşkil edeceğini ve yaptırımların kaldırılmasıyla Suriye’de çeşitli alanlarda yatırım fırsatlarının oluşacağını ifade etti.

Trump’ın yaptırımların kaldırılacağını açıklamasından önce, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani, nisan ayında düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu (ADF) sırasında üçlü bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda, Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasına ilişkin taahhüdü ele alındı.

Fidan, Şera ile eş zamanlı olarak ABD’ye davet aldı ve 10 Kasım’da Trump ile yaptığı görüşmenin bir bölümüne katıldı.

Fidan, Rubio, Başkan Donald Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile Beyaz Saray’da birçok yetkiliyle görüşmeler gerçekleştirdi. Ayrıca Fidan, Şera ve Şeybani ile bir araya geldi. Şeybani ile Rubio’nun katıldığı üçlü bir toplantıya da katıldı.

Fidan, toplantılarda kuzey ve güney Suriye’deki sorunlu bölgelerin daha iyi nasıl yönetilebileceği konusunda görüş alışverişinde bulunulduğunu belirtti. Şu anda odak noktasının, Suriye ekonomisinin toparlanmasına yardımcı olmak amacıyla Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların tamamen kaldırılması olduğunu vurguladı.

Fidan, Şera’nın Kongre üyeleriyle de görüştüğünü ve Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların kaldırılmasına yönelik oylamanın önemini vurguladığını aktardı. Ayrıca, ABD Başkanı’nın Suriye meselelerine ilişkin olumlu bir yaklaşım benimsediğini kaydetti.

SDG sorunu

Türkiye, Suriye konusunda devam eden istişare sürecini, Şam’da 10 Mart’ta Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşmanın uygulanmasını destekleyecek Amerikan tutumunu güvence altına almak için kullanıyor. Anlaşma, SDG’nin Suriye ordusu ve güvenlik kurumlarına entegrasyonunu kapsıyor ve yıl sonuna kadar tamamlanması planlanıyor.

47 yıllık silahlı çatışmanın ardından Türkiye, PKK’yı silahsızlandırma girişimini başlattı. Bu çerçevede 27 Şubat’ta Türkiye’de tutuklu bulunan Abdullah Öcalan’a silahlı mücadeleden vazgeçmesi ve yasal çerçevede demokratik faaliyetlere geçmesi çağrısı yapıldı.

dfvghy
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi, SDG'nin Suriye devlet kurumlarına entegre edilmesine yönelik anlaşmanın imza töreninde, 10 Mart 2025 (EPA)

Ankara, Öcalan’a yapılan çağrının PKK’nın tüm uzantılarını kapsadığını vurguluyor ve SDG’nin mevcut yapısının Suriye’nin birliğini zayıflattığını, Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit ettiğini belirtiyor. Türkiye, PKK’nın silahsızlandırılmasının yalnızca kendi sınırları içinde ele alınamayacağını savunuyor.

SDG ise Türkiye’den kuzeydoğu Suriye’deki askeri, idari ve güvenlik kurumları ile özyönetimi bir tehdit olarak görmemesini talep ediyor ve bu kurumları ‘barış ve güvenlik için’ faaliyet gösteren yapılar olarak nitelendiriyor.

SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart anlaşmasının Suriye’nin bölünme girişimlerini engellemede ve iç savaşa sürüklenmesini önlemede önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti. Abdi, ‘her bölgenin kendi yönetimini sağlayabileceği, merkezi olmayan bir Suriye’ olması gerektiğini vurguladı.

Hürriyet gazetesi yazarı Fatih Çekirge, ABD’nin kuzey Irak’ta İran’a karşı oluşturduğu Barzani modelini kuzey Suriye’de de kurmayı hedeflediğini belirtti. Çekirge’ye göre, Irak’tan Suriye’ye hazırlanan koridor bu amaca hizmet ediyor ve bu durum, İran’dan Lübnan ve çevresine silah akışını engellemek isteyen İsrail’in talebiyle de uyumlu.

Çekirge, Türkiye’nin başlangıçta ‘Barzani modeli’ benzeri bir adımı kabul etmediğini, şu anda ABD’nin müttefiki SDG’yi terör örgütü olarak gördüğünü, ancak ilerleyen süreçte kuzey Suriye’de tıpkı Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) olduğu gibi bu yaklaşımı kabul edebileceğini ifade etti.

Türkiye’nin önümüzdeki dönemde, yeni Suriye yönetimiyle yakın ilişkilerini ve Washington’ın artan desteğini kullanarak Suriye’nin yeniden şekillendirilmesinde en etkili güç olarak konumunu pekiştirmeye devam etmesi bekleniyor. Ankara’nın SDG’nin devlet kurumlarına entegrasyonunu tamamlamaya ve sınırlarına yakın istenmeyen askeri varlığı azaltmaya yönelik baskı yapması öngörülüyor. Ancak İsrail ile rekabet ve ABD’nin sahadaki varlığı, Türkiye’nin vizyonunu tamamen uygulama kapasitesini sınırlayabilir.


BM: Sudan’da HDK’nın ilerleyişi yeni bir kitlesel göçe yol açabilir

Sudanlı bir aile, El Faşir'deki çatışmalardan kaçarak Çad'ın doğundaki Tina sınır kapısına geldiler (Reuters)
Sudanlı bir aile, El Faşir'deki çatışmalardan kaçarak Çad'ın doğundaki Tina sınır kapısına geldiler (Reuters)
TT

BM: Sudan’da HDK’nın ilerleyişi yeni bir kitlesel göçe yol açabilir

Sudanlı bir aile, El Faşir'deki çatışmalardan kaçarak Çad'ın doğundaki Tina sınır kapısına geldiler (Reuters)
Sudanlı bir aile, El Faşir'deki çatışmalardan kaçarak Çad'ın doğundaki Tina sınır kapısına geldiler (Reuters)

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, Sudan’da paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) ilerleyişinin sınır ötesine taşabilecek yeni bir kitlesel göç dalgasına yol açabileceği uyarısında bulundu.

HDK, Ekim ayı sonunda Darfur’daki Faşir kentinin kontrolünü ele geçirerek, Sudan ordusuyla iki buçuk yıldır devam eden savaşta en büyük kazanımlarından birini elde etmişti. Reuters’ın aktardığına göre HDK, bu ay da ilerleyişini doğuya, Kordofan bölgesine doğru sürdürerek ülkenin en büyük petrol sahasını kontrol altına aldı.

Grandi, Kordofan’daki son şiddet olayları nedeniyle yerinden edilen ve sayıları yaklaşık 40 bin olan kişilerin çoğunun şu an ülke içinde yerinden edilmiş durumda olduğunu, ancak şiddetin El-Ubeyyid gibi büyük bir kente yayılması hâlinde durumun değişebileceğini söyledi.

Pazartesi gecesi Port Sudan’dan yaptığı açıklamada Grandi, “Eğer savaş oraya da ulaşırsa… daha fazla kitlesel yerinden edilme göreceğimizden eminim” dedi.

Grandi ayrıca, “Bu durumda komşu ülkelerde çok yüksek alarm seviyesinde olmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Nisan 2023’ten bu yana HDK ile Sudan ordusu arasındaki çatışmalar, BM verilerine göre on binlerce kişinin ölümüne, 12 milyondan fazla kişinin yerinden edilmesine ve dünyanın “en kötü insani krizine” yol açtı.

Ekim sonunda Sudan ordusunun Darfur’daki son kalesi olan Faşir’i ele geçirmesinin ardından HDK, saldırılarını doğuya, üç eyaletten oluşan petrol zengini Kordofan bölgesine yöneltti. Faşir’in ele geçirilmesi sırasında katliam, toplu tecavüz ve yağma yaşandığına dair çok sayıda sivil tanıklık ve sivil toplum örgütü raporu bulunuyor.


İslami Cihad: İsrailli esirler dosyasını kapattık

Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi üyeleri eşliğinde, Gazze Şehri'ndeki Zeytun semtine, ölen rehinelerin kalıntılarını aramak üzere gidiyor (AP)
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi üyeleri eşliğinde, Gazze Şehri'ndeki Zeytun semtine, ölen rehinelerin kalıntılarını aramak üzere gidiyor (AP)
TT

İslami Cihad: İsrailli esirler dosyasını kapattık

Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi üyeleri eşliğinde, Gazze Şehri'ndeki Zeytun semtine, ölen rehinelerin kalıntılarını aramak üzere gidiyor (AP)
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi üyeleri eşliğinde, Gazze Şehri'ndeki Zeytun semtine, ölen rehinelerin kalıntılarını aramak üzere gidiyor (AP)

İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri, bugün (Salı) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde yürürlükte olan ateşkes anlaşmasının birinci aşamasındaki tüm maddelere hem kendilerinin hem de diğer Filistinli grupların bağlı kaldığını duyurdu. Örgüt, arabuluculara İsrail’in anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi için baskı yapma çağrısında bulundu.

Kudüs Seriyyeleri’nin askeri sözcüsü Ebu Hamza, yayımladığı bildiride, geçen çarşamba günü Gazze’nin kuzeyinde ellerindeki son İsrailli rehinenin cesedini teslim etmelerinin ardından, İsrailli esirler dosyasını kapattıklarını söyledi.

Filistin'den yayın yapan Şihab Haber Ajansı’nın (Shehab News Agency)  aktardığı açıklamada Ebu Hamza, şunları kaydetti:

“Geçen çarşamba günü kuzeyde son cesedi teslim ederek elimizdeki düşman esirleri dosyasını kapattık. Bu, onur verici bir anlaşmanın parçası olarak, tüm gurur, onur ve sadakatle yürüttüğümüz kahramanca bir mücadelenin sonucudur. Düşman esirleri ancak direnişin kararıyla geri döner; tabutlarla dönerler ya da hiç dönmeyebilirler.”

Ebu Hamza, Kudüs Seriyyeleri ve diğer direniş fraksiyonlarının ateşkes anlaşmasının birinci aşamasına ilişkin tüm hükümlere bağlı kaldığını vurgulayarak, arabuluculara İsrail’in anlaşmadaki taahhütlerini yerine getirmesi ve “tekrarlanan suç niteliğindeki ihlallerini” durdurması için baskı çağrısı yaptı.

Gazze’de ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçiş arayışlarının yoğunlaştığı bir dönemde, Hamas’tan bilgili kaynaklar, hem hareket içinde hem de arabulucularla ve onların İsrail’le yürüttüğü temaslarda ciddi görüşmelerin sürdüğünü aktardı.

Kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, Hamas’ın ABD ile İsrail arasında sağlanacak uzlaşıya bağlı olarak, arabuluculardan beklenen yeni dolaylı müzakere turunun tarihinin belirlenmesini beklediğini söyledi. Bu turun ay sonunda ya da gelecek ay başında yapılabileceği ifade edildi.

Kaynaklara göre, Katar, Mısır ve İstanbul da dahil olmak üzere çeşitli başkentlerde Hamas liderliği ile arabulucular arasında ikili ve üçlü formatlarda çok sayıda toplantı düzenlendi; mevcut temaslar kapsamında yeni görüşmelere yönelik hazırlıklar da yapılıyor.

Aynı kaynaklar, ABD’nin baskısı ve arabulucuların girişimlerinin bu temasları “daha ciddi bir aşamaya taşıdığını” değerlendirdi.