El Kaide ve DEAŞ liderleri İHA’larla hedef alındı

Bir DEAŞ unsurunun 29 Haziran 2014'te, Suriye'nin Rakka kentinde alınan görüntüsü. (Reuters)
Bir DEAŞ unsurunun 29 Haziran 2014'te, Suriye'nin Rakka kentinde alınan görüntüsü. (Reuters)
TT

El Kaide ve DEAŞ liderleri İHA’larla hedef alındı

Bir DEAŞ unsurunun 29 Haziran 2014'te, Suriye'nin Rakka kentinde alınan görüntüsü. (Reuters)
Bir DEAŞ unsurunun 29 Haziran 2014'te, Suriye'nin Rakka kentinde alınan görüntüsü. (Reuters)

El Kaide lideri Hasan el-Hadrami'nin bir insansız hava aracıyla (İHA) hedef alınması, İHA’ların El Kaide ve DEAŞ liderlerine karşı kullanılmasına yönelik tartışmaları artırdı. Güvenlik uzmanlarına göre ‘İHA'ların El Kaide ve DEAŞ liderlerine karşı kullanılması, bu İHA’ların hedefi yani terörist unsurları doğrudan etkileşim olmaksızın vurma yetenekleri nedeniyle teröre karşı mücadelede önemli bir sıçrama’ olarak nitelendiriliyor.
Yemen medyasına göre El Kaide'de bomba ve patlayıcı üretiminden sorumlu olduğu söylenen el-Hadrami, bir İHA saldırısıyla öldürüldü. İki Yemenli hükümet yetkilisi salı günü yaptıkları açıklamada, ‘El Kaide ile bağlantılı üç savaşçının Yemen'in kuzeydoğusunda, ABD’nin İHA saldırısında öldürüldüğünü’ aktardılar.
Mısır'daki Terörizm ve Aşırıcılıkla Mücadele Ulusal Konseyi üyesi ve Mısır Düşünce ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Dr. Halid Ukaşa şu açıklamada bulundu:
“El Kaide ve DEAŞ liderlerinin İHA’larla hedef alınması, İHA’ların terörist takibinde etkinliği kanıtlanmış gelişmiş ve modern bir silah olduğunun göstergesi. İHA’lar aynı zamanda terör unsurlarının takibi konusunda sahadaki istihbarat çalışmalarına da hizmet etmektedir.”
Dr. Halid Ukaşa, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“İHA’lar, ülkelerin istihbarat servisleriyle iletişim kurduktan sonra terör unsurlarının yerlerini ve bölgelerini tespit edebiliyor. Sonrasında kolluk kuvvetleri bu unsurları hedef almak için etkili bir yol seçiyor. Ülkeler, baskınlar gerçekleştirmek için karada yoğun bir şekilde kuvvet konuşlandırarak teröristleri hedef alan eski yöntem artık kullanmıyor. Çünkü bu operasyonların bir kısmı teröristler tarafından gözetleniyor. Bu nedenle ülkeler artık operasyonun yürütülmesi boyunca takibi kolaylaştırmak için operasyon odalarına bağlı, kameralarla donatılmış, hedefi isabetli vurabilen, akıllı füzeler ve isabetli mermiler kullanabilen İHA’lar aracılığıyla teröristlere yönelik saldırıları uzaktan gerçekleştirebilecek operasyonlara güvenmeye başladı. El-Hadrami, El Kaide'de bomba ve patlayıcı üretiminden sorumlu vekillik görevini yürütüyordu. Ancak örgütün liderliği onu, Abdulvahid en-Necdi'nin bir hava saldırısında öldürülmesinin ardından, bomba ve patlayıcı üretiminden sorumlu yetkili pozisyonunu için görevlendirdi. El-Hadrami, El Kaide'nin Yemen'deki en önde gelen askeri liderlerinden biridir.”
Gözlemcilere göre ABD’nin İHA’ları zaman zaman bazıYemen kentlerinde benzer baskınlar düzenliyor ve bu da El Kaide'nin yüzlerce ölüm ve yaralanma yaşamasına neden oluyor.
Köktendinci hareketler konusunda uzman Mısırlı Ahmed Ban, Şarku’l  Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Washington bu bağlamda deneyime sahip oldu. El Kaide liderlerini hedef almada birçok başarıya imza attı. Bu, Washington'ın terör örgütlerinin liderlerini hedef alma konusunda tutarlı bir çizgisi olduğu gerçeğiyle kanıtlanıyor. Bu bir kafa kesme stratejisi olarak tanımlanabilecek bir şey. 2002'den beri El Kaide'nin liderlik yapısı tarafından hedef alınıyor ve 20 yılı aşkın bir süredir Washington, terör listesinde yer alan El Kaide liderlerini hedef almaktan vazgeçmedi. Washington'ın nihayet Yemen'deki El Kaide liderlerini hedef alarak operasyonlarını hızlandırması, belki de kendisini yeniden konumlandırmak ve yeni unsurlar kazanmak amacıyla bölgedeki El Kaide yapılarını yeniden kurma girişimiyle bağlantılıdır.”
El Kaide, temmuz ayı sonlarında ABD tarafından öldürülen ‘Eymen ez-Zevahiri'nin bir halefi’ olmamasının sıkıntısını halen yaşıyor. ABD'li yetkililer, daha önceki açıklamalarında ‘ABD’nin Zevahiri'yi saklandığı bir evin balkonundayken İHA’dan atılan füzeyle öldürdüğünü’ bildirmişti.
Bu, ABD Donanması özel kuvvetlerinin on yıldan fazla bir süre önce Usame bin Ladin'i öldürmesinden bu yana gruba yapılan en büyük darbe olarak gösteriliyor.
Dr. Ukaşa, ‘İHA’ların, ülkelerdeki terörle mücadele güçlerini koruyacak ve daha iyi sonuçlar elde edecek şekilde teröre karşı mücadelede büyük bir sıçrama yaptığını’ vurguladı. Ayrıca ‘DEAŞ ve El Kaide'nin birçok liderinin çeşitli ülkelerde İHA’lar tarafından hedef alındığına ve bu ülkelerin güçleri tarafından infaz edildiğine’ dikkat çekti.
Liderlerinin hedef alındığı tek grubun El Kaide olmaması dikkate değer. Nitekim geçtiğimiz aralık ayında, DEAŞ'ın eski lideri Ebu’l Hasan el-Haşimi'nin, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından Suriye'nin güneyindeki Dera şehrinde düzenlenen bir operasyonda öldürüldüğü duyurulmuştu. ABD Şubat 2022'de, Suriye'nin batısındaki İdlib'in kuzeyindeki bir hava saldırısı sırasında eski DEAŞ lideri Ebu İbrahim el-Kureyşi'nin öldüğünü açıkladı. Eski lider Ebu Bekir el-Bağdadi, Ekim 2019'da Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib'de bir ABD saldırısı sırasında öldürüldü.
Ahmed Ban yaptığı değerlendirmede ‘teröristleri hedef almak için İHA’lara veya füzelere güvenmenin, terör unsurlarının bulunduğu bölgelerin coğrafi yapısından ve bu unsurların hareketlerinden kaynaklandığını’ vurguladı.
ABD Ordusu, Ekim 2021’de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Rakka kırsalındaki bir bölgede İHA ile başlatılan bir baskında El Kaide'nin bir liderini öldürdüğünü duyurdu.
ABD önderliğindeki Uluslararası Koalisyon’un radikal grupların liderlerini hedef alan operasyonlarda İHA’lara güvendiğini belirtmekte fayda var. Ayrıca İHA'lar, Mayıs 2020- Eylül 2020 arasındaki beş ay boyunca kuzey Suriye'de yaklaşık 11 El Kaide liderini öldürdü.
Gözlemciler, El Kaide örgütünün son yıllarda bir dizi önde gelen liderini kaybettiğini belirtiyor. Bu isimlerin en dikkat çekenleri şunlar:
Ebu Firas es-Suri, Ebu Hallad el-Mühendis, Ebu Hatice el-Ürdüni, Ebu Ahmed el-Cezairi, Seyyaf et-Tunusi, Ebu Muhsin el-Mısri olarak bilinen Hussam Abdurrauf ve Ebu’l Hayr el-Mısri.



Güney Asya'da kırılgan barış

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Güney Asya'da kırılgan barış

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kaswar Klasra

Hindistan ve Pakistan arasında, Hindistan yönetimindeki Keşmir'de gerçekleşen yeni bir terör saldırısıyla tetiklenen son şiddet patlaması, dünyanın dikkatini Güney Asya'daki gergin cephe hatlarına yeniden odakladı. ABD öncülüğündeki uluslararası arabuluculuk çabaları, iki nükleer silahlı komşuyu savaşın eşiğinden geri çekmeyi başarmış olsa da, bu ihtiyatlı sakinlik kalıcı bir barış olarak kabul edilemez.

İki ülke arasındaki anlaşmazlığın merkezinde yer alan Keşmir anlaşmazlığına bir çözüm bulunmaması nedeniyle, bölge 1 milyardan fazla insanın hayatını tehdit eden bir gerilimi tırmandırma döngüsünün esiri olmaya devam ediyor.

Bu hadise, on yıldan kısa bir sürede yaşanan üçüncü büyük tırmandırma sayılıyor ve her dalga bir öncekinden daha tehlikeli. Hindistan'ın Pakistan topraklarında faaliyet gösteren militanları sorumlu tuttuğu Pahalgam'daki saldırı, her iki taraftaki askeri tesisleri hedef alan bir dizi füze ve insansız hava aracı saldırısını tetikledi. Gerginliğin tırmanma hızı ve yoğunluğu, durumun kırılganlığını ve yarımadanın büyük bir felakete kaymaya hazır olduğunu teyit ederek, tehlike seviyesini yükseltti. Önceki örneklerde olduğu gibi, ABD, krizi kontrol altına almak için arabuluculu olarak müdahalede bulundu. Kendisine duyurulmayan Çin ve Körfez çabaları da destek verdi.

Bu model tanıdık hale geldi; Keşmir'de bir terör olayı gerçekleşiyor, onu Hindistan’ın yanıtı,  ardından Pakistan'ın askeri yanıtı takip ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Son şiddet dalgasını diğerlerinden ayıran husus yalnızca yoğunluğu değil, aynı zamanda kullanılan savaş araçlarının gelişmişliğiydi. Her iki taraf da geleneksel askeri güç kullanımının yanı sıra siber operasyonlara ve insansız hava araçlarına başvurdu. Bu çatışma, yapay zekanın, otonom insansız hava araçlarının ve siber savaşın savaş alanını yeniden şekillendirmeye başladığı Güney Asya'nın askeri tarihinde yeni bir bölümü işaret ediyor. Bununla birlikte, siyasi söylem durgun kaldı ve önemli bir dönüşüme sahne olmadı.

 Hindistan, çok daha büyük olan ekonomisi ve Batı'ya giderek daha yakın hale gelmesi sebebiyle stratejik bir ivmeye sahip olduğunu hissedebilir, fakat devam eden istikrarsızlık büyük hedeflerini tehdit ediyor. Tedarik zincirlerini Hindistan'a taşımayı düşünen küresel şirketler, çalkantılı bir bölgesel tablo karşısında tereddüt ediyor. Kalkınma veya kuzeydeki Çin tehdidi ile yüzleşmede kullanılabilecek kaynaklar kronik sınır krizi tarafından tüketiliyor. Dahası, Keşmir'de devam eden huzursuzluk, yerel halkı devletten daha da uzaklaştırıyor ve Yeni Delhi'nin son vermeye çalıştığı ayaklanmayı körüklüyor.

Pakistan’a gelince, yüksek gerilimin maliyeti onun için daha ağır. Uluslararası kredilere bağımlı ve yakın zamanda terörizm finansmanı artırılmış izleme listesinden çıkarılan kırılgan ekonomisi, her tırmandırmada ağır kayıplar yaşıyor.

Pakistan'ın Pahalgam saldırısıyla ilgili ortak soruşturma teklifi -Hindistan'ın bu tür girişimleri tekrar tekrar reddetmesine rağmen- ciddiye alınmayı hak ediyor. Bu tür konularda şeffaflık ve iş birliği, karşılıklı şüphe döngüsünü kırmaya yardımcı olabilir. Hindistan gerçekten sadece geçici bir ateşkes değil, uzun vadeli bir barışı hedefliyorsa, yanlış değerlendirme riskini azaltacak mekanizmalar kurmak için İslamabad ile ciddi bir diyaloğa girmelidir.

Sadece krizleri yönetmek yerine, iki ülke çatışmanın kökenlerini ele alma gibi daha zor bir göreve girişmelidir. Nükleer silaha sahip iki komşu arasındaki son gerginlik, Keşmir sorununun acilen ele alınması gereken bir nükleer patlama noktası olduğunu teyit etti. Bu kriz Hindistan ve Pakistan'daki 1 milyardan fazla insanın hayatını tehdit ediyor.

Uluslararası aktörler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri, doğrudan askeri iletişim kanalları da dahil olmak üzere etkili bir kriz yönetim mekanizmasının kurulması için bu anı değerlendirmelidir

Pakistan, Keşmir sorununun çözümünün ancak diyalog yoluyla mümkün olduğunu kabul ederken, Hindistan askeri baskının siyasi bir çözüme alternatif olmadığını kabul etmelidir. Keşmir'de adil ve kalıcı bir çözüm sadece bölgeyi istikrara kavuşturmakla kalmayacak, aynı zamanda onlarca yıldır arzu edilen ekonomik ve ticari iş birliğinin ve ilişkilerin normalleşmesinin önünü açacaktır.

Dış baskıyla durdurulan son turun sonucu, sahadaki gerçekleri değiştirmedi. Her iki tarafın askeri kuvvetleri halen yüksek alarm durumunda ve resmi bir barış anlaşması imzalanmadı. Ancak, her iki başkent de kısa vadeli taktik hesapların ötesine geçmeye karar verirse, bu tırmandırma bir dönüm noktası olabilir.

Uluslararası aktörler, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Körfez ülkeleri, doğrudan askeri iletişim kanalları, bağımsız soruşturma organları ve şeffaflığa yönelik karşılıklı taahhütler de dahil olmak üzere etkili bir kriz yönetim mekanizmasının kurulması için baskı yapmak üzere bu anı değerlendirmelidir. Aynı şekilde Pakistan ekonomisini ticaret ve yatırım teşvikleri yoluyla desteklemek, alışılmadık yöntemlere olan bağımlılığını azaltabilirken, Hindistan'ın daha ölçülü bir duruşu Keşmirliler ile genel olarak bölgenin sakinleri arasındaki güveni yeniden inşa edebilir.

Bu ganimet için yapılmış bir savaş değildi ve taraflardan hiçbiri zafer kazanmadı. Aksine bu savaş, Güney Asya'nın uçurumun eşiğinde olduğunun acı bir hatırlatıcısı ve Delhi ile İslamabad liderlerine kalıcı bir barış için gereken sıkı ve zorlu çalışmaya başlamaları yönünde acil bir çağrıydı.