Iraklı yetkililere göre ülkede yaygınlaşan uyuşturucu kullanımı toplumsal yapıyı tehdit ediyor

Fotoğraf: Murtadha Al-Sudani/AA
Fotoğraf: Murtadha Al-Sudani/AA
TT

Iraklı yetkililere göre ülkede yaygınlaşan uyuşturucu kullanımı toplumsal yapıyı tehdit ediyor

Fotoğraf: Murtadha Al-Sudani/AA
Fotoğraf: Murtadha Al-Sudani/AA

Irak'ta özellikle yoksul kesimlerin yaşadığı bölgelerdeki gençlerin uyuşturucu kullanımı ve ticaretine yoğunlaştığı, hükümetin mücadele edemediği bu durumun da toplumsal yapı ve aile birliği için tehdit oluşturduğu ifade ediliyor.
Başkent Bağdat'ta özellikle dar gelirlilerin yaşadığı bölgelerde uyuşturucu kullanım oranı ve satışında artış olduğu belirtiliyor. Ülkenin güneyindeki kentlerde de benzer tabloların yaşandığı ifade ediliyor ancak Irak'ta uyuşturucu kullanımına ilişkin resmi bir veri yok.
Hükümetin ve ona bağlı ilgili birimlerin uyuşturucuyla mücadele konusunda yetersiz kalmasından da şikayet ediliyor.
Irak'ta 2017 yılında çıkarılan uyuşturucu yasası uyarınca, uyuşturucu kullananlara verilen idam cezası, 1 ila 2 yıl arası hapis cezasına indirilmişti. Bunun yanı sıra uyuşturucu kullananlar, yakalanmaları halinde yaklaşık 6 bin 290 dolar para cezasına da çarptırılabiliyor.

"Uyuşturucu çeteleri, özellikle 18 ila 35 yaş arası gençleri kullanıyor"
AA muhabirine konuşan Irak İçişleri Bakanlığı Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi Basın Müdürü Albay Bilal Subhi, "Irak, 2003 öncesi Avrupa ve Körfez ülkelerine uyuşturucu ticareti için koridor ülke konumundayken, 2003 sonrası ülkede uyuşturucu kullanımı da yaygınlaştı. Uyuşturucu çeteleri, özellikle 18 ila 35 yaş arası gençleri kullanarak toplumu hedef alıp yapısını bozmaya başladı." değerlendirmesinde bulundu.
2017 yılına ait uyuşturucu ile mücadele yasasını uygulamaya çalıştıklarını ifade eden Subhi, uyuşturucu ile mücadelede vatandaşlardan gelen bilgiler doğrultusunda da hareket ettiklerini söyledi.
Subhi, Irak'a çeşitli uyuşturucu maddelerinin kara sınırından sokulduğunu aktararak şunları kaydetti:
"Irak'ın güney sınırları ve Ahvar bölgesinden (Bataklıklar) içeriye yoğun uyuşturucu girişi söz konusu. Batı sınırlarımızdan da uyuşturucu girişi yapılıyor. Uyuşturucu girişini modern yöntemlerimiz olmadığı için engelleyemiyoruz.
Uyuşturucu ile mücadelede donanımlı personel ve silah sıkıntısı da yaşıyoruz. Uyuşturucu operasyonlarında güvenlik güçlerimize karşı çetelerce küçük ve orta silahlarla taarruzlar oluyor ve kayıplar veriyoruz. Uyuşturucuyla mücadele konusunda sınır güvenlik birimleri ve Sağlık Bakanlığının da desteğine ihtiyacımız var."
Bazı uyuşturucu maddelerin Basra ve Meysan illerinden ülkeye sokulduğunu aktaran Subhi, geçen yıl 490 kilo uyuşturucu ele geçirdikleri ayrıca uyuşturucu ticareti yapan ve kullanan 16 bin 800 kişiyi de yakaladıkları bilgisini paylaştı.
Iraklı yetkili, "Bunların çoğu 18 yaş altı kişilerden oluşuyordu, 250'si ise kadınlardan. Her yıl hem uyuşturucu hem uyuşturucu kullanımı maalesef giderek yaygınlaşıyor ve sayı korkunç şekilde artıyor. Uyuşturucu kullanımında gençler, aileler ve toplumsal yapı ciddi şekilde tehdit altında." ifadelerini kullandı.

Uyuşturucu kullanımının merkezi Bağdat
Irak Sağlık Bakanlığı, 18 Aralık 2022'de yıllardır Bağdat'taki Adli Tıp Kurumunda bekletilen 6 tonluk kokain, esrar ve captagon haplarını yakarak imha etmişti.
Sağlık Bakanlığı Uyuşturucu Maddesi Takip İşleri Şube Başkanı Dr. Ahmed İbadi, imha edilen uyuşturucu maddesinin yıllar içerisinde toplandığını söyleyerek, şöyle devam etti:
"Kovid-19 salgınından dolayı bu maddeleri imha edememiştik ve bunun için bir de yargı kararı gerekiyordu. Bağdat'ta bu oranda uyuşturucu maddesinin yakılarak imha edilmesi için uygun alan da hazırlanmış değildi. Oluşturulan teknik komisyonun titizlikle incelemesi sonrası 6 tona yakın uyuşturucu maddesi Bağdat çevresinde kent merkezine kilometrelerce uzak bir yerde imha edildi."
Irak'taki uyuşturucu sorununun giderek yaygınlaştığına işaret eden İbadi ancak uyuşturucu kullananların sayısına dair resmi verilerin olmadığını ve bunun saptanmasının zor olduğunu dile getirdi.
İbadi, "Uyuşturucu kullanan kişi ya suç üstü yakalanınca ya da sağlık problemlerinden dolayı hastaneye gelince tespit edilebiliyor. Irak'ta uyuşturucu kullanımının merkezi maalesef başkent Bağdat." diye konuştu.
Bağdat'ta uyuşturucu kullananların tedavisi için Sağlık Bakanlığına bağlı 100 yataklı bir hastanenin bulunduğu bilgisini veren İbadi, "Hükümet, her ilde 200 yataklı rehabilitasyon merkezi inşasında da kararlı." dedi.

"Uyuşturucu bağımlılığı, toplumsal yapı ve aile birliğine zarar veren bir hastalıktır"
Irak'ta uyuşturucu kullanımı ve ticaretinin toplumsal yapı ve aile birliğini de tehdit etmeye başladığını kaydeden İbadi, şunları aktardı:
"Uyuşturucu bağımlılığı sadece kullanan şahıslara değil, toplumsal yapıya, güvenliğe ve aile birliğine de zarar veren riskli bir hastalıktır. Uyuşturucu maddesinin ülke ekonomisinin gelişimi ve istikrarına da olumsuz etkileri oluyor.
Irak'a uyuşturucu maddesinin girişi daha çok doğu ve batı sınırlarımızdan yapılıyor. Irak, geçmişte uyuşturucu maddesi için koridor ülke konumundayken, son dönemde ise hem koridor ülke hem de kullanım ve ticareti yapılan ülke konumuna dönüştü."
Irak Bağımsız İnsan Hakları Komiserliği Üyesi Ali Beyatlı'ya göre, ülkedeki uyuşturucu kullananların yüzde 70'i yoksul kesimlerde yaşıyor.

"Uyuşturucu çeteleri kafelerdeki nargile tütünlerine uyuşturucu maddesi karıştırıyor"
Irak Bağımsız İnsan Hakları Gözlemevi Başkanı Mustafa Sadun da "Resmi hükümet verilerine göre, uyuşturucu kullanımı çok yaygınlaştı ve bu özellikle ülkenin orta ve güney kesimlerindeki genç nüfus arasında yoğun şekilde görülüyor." dedi.
Iraklı gençlerin uyuşturucu kullanımına yönelmesinin temel nedenleri arasında "işsizliğin" olduğunu savunan Sadun, yoksul gençlerin "kapkaççılık" gibi suçlara karışarak uyuşturucu satın aldığını ve bazılarının da bu işin ticaretini yaptığını anlattı.
Sadun, uyuşturucu kullanımına yönelmenin diğer nedenlerini ise şöyle açıkladı:
"Edindiğimiz bilgilere göre, uyuşturucu çeteleri bazı kafelerdeki nargile tütünlerine uyuşturucu maddesi karıştırıyor. Böylece nargile kullanan gençlerin bir bölümü zamanla uyuşturucu kullanımına yönelerek bağımlı hale geliyorlar."

Yanlış tedavi intihara sürüklüyor
Iraklı psikolog Haydar Abdulkazım ise Irak'ta uyuşturucu kullanımının toplumsal yapıyı zedelediğini ifade ederek, "Uyuşturucu bağımlısı gençlerin psikolojik ve biyolojik olarak tedavi altına alınması lazım." dedi.
Ülkede uyuşturucu kullananların yanlış tedavi yöntemlerinden geçirildiğine dikkati çeken Abdulkazım, bu durumun da intihara varan kötü sonuçları olduğuna dikkati çekti.
Abdulkazım, söz konusu tedavinin sabır ve zamana ihtiyaç duyduğunu sözlerine ekledi.



Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırı belirleme anlaşması imzalandı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
TT

Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırı belirleme anlaşması imzalandı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)

Lübnan Cumhurbaşkanlığı bugün, Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşmanın imzalandığını duyurdu. Bu anlaşma, gelecekte denizde enerji arama çalışmalarının önünü açacak.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre, Lübnan Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Baabda Sarayı'nda Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile bir araya geldiği belirtildi.

Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı ile düzenlediği ortak basın toplantısında şunları söyledi: “İki ülke arasındaki münhasır ekonomik bölgenin sınırlarının belirlenmesi başarısını kutlamak için buradayız. Anlaşma, Lübnan ve Güney Kıbrıs'ın deniz kaynaklarını keşfetmeye başlamasına ve bu alanda iş birliği yapmasına olanak tanıyacak.”

Avn, bu aşamaya gelinmesinde emeği geçen Nikos Hristodulidis ve Güney Kıbrıs ve Lübnan'da bu başarıya katkıda bulunan hükümet yetkilileri, idareciler, askeri personel ve çeşitli düzeylerdeki uzmanlar dahil olmak üzere herkese teşekkür etti.

Avn, “Hepinize teşekkür ediyorum. Çünkü bize uluslararası hukuk ilkelerine bağlılığın ülkeler arasındaki dostluğu güçlendirdiğini ve Akdeniz coğrafyasının bizi tarih ve gelecek gibi bir araya getirdiğini yeniden gösterdiniz” ifadelerini kullandı.

Hristodulidis ise iki ülke arasında deniz sınırlarının belirlenmesi anlaşmasının imzalanmasının ardından, elektrik bağlantısının fizibilitesi konusunda Dünya Bankası'ndan danışmanlık aldıklarını söyledi.

Hristodulidis, “Bu, yıllardır çözülemeyen bir sorunu sona erdiren tarihi bir anlaşma ve şimdi iki ülkemizin birlikte neler başarabileceğini sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

İki cumhurbaşkanı, anlaşmanın Beyrut, Lefkoşa ve Güney Kıbrıs’ın üye olduğu Avrupa Birliği (AB) arasında daha fazla iş birliği için zemin hazırlayacağını ifade etti.


Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
TT

Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)

Gazze'deki yetişkinlerin yaşadığı psikolojik baskı oranının son 5 yılda üç kat arttığı tespit edildi.

7 Ekim 2023'te başlayan savaşın ardından İsrail saldırılarında Gazze'de onbinlerce kişi hayatını kaybetti. Geçen ay yürürlüğe giren ateşkese rağmen İsrail'in saldırıları kesilmedi.

Bu iki yıllık süreçte ailelerini kaybeden, yerinden edilen, sürekli bombardıman altında yaşayan Filistinlilerin psikolojik sıkıntıları üzerine bazı araştırmalar yapıldı.

Ancak İsviçre'nin Basel Üniversitesi'nden Curdin Brugger ve ekibi, Gazze Savaşı'nın psikolojik etkilerini 5 yıllık bir süre zarfında birey bazında inceleyen ilk çalışmayı gerçekleştirdi.

Bulguları hakemli dergi eClinicalMedicine'da 24 Kasım Pazartesi günü yayımlanan çalışmada Gazze Şeridi'nde yaşayan 40 yaş ve üstü 677 kişiyle 2020, 2023 ve 2025'te anketler yapıldı.

Depresyon, uykusuzluk, sürekli stres ve değersizlik hissi gibi ağır psikolojik sorunlar yaşayan yetişkinlerin oranı, 2020 ve 2023'teki yaklaşık yüzde 20 seviyesinden 2025 başlarında yüzde 67'nin üzerine çıktı.

Bu artışın tüm demografik gruplarda görülmesi, şiddet, yerinden edilme ve altyapı yıkımıyla bağlantılı yaygın ruh sağlığı sorunlarına işaret ediyor.

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu da katılımcıların yüzde 99'unun 2025'e kadar en az bir kez yerinden edildiğini gösteriyor.

Bilim insanları, sivil ölümleri, güvenli barınak eksikliği ve gıda güvensizliği gibi koşulların eşlik ettiği bu yerinden edilmelerin ruh sağlığındaki hızlı bozulmaya katkıda bulunduğunu belirtiyor.

Araştırmada, diğer yerlerdeki popülasyonların çatışma ve çatışma sonrası durumuna kıyasla Gazze'deki yetişkinlerin ruh sağlığı açısından dünyanın en kötü örneklerinden birini oluşturduğu belirtiliyor.

Ekip Gazze Savaşı'nın başlamasından sonra İsrail'de yapılan başka bir araştırmada da ruh sağlığı sorunlarının kötüleştiğinin bulunduğunu söylüyor. Ancak anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğundaki artışın, Gazze'yle kıyasla kayda değer derecede düşük kaldığını ifade ediyorlar.

Ayrıca İsrail'de daha çok önceden ruh sağlığı sorunu yaşayanlar, etnik azınlıklar ve kadınların bu sıkıntılardan etkilendiği kaydediliyor.

Araştırmacılar, yeni çalışmaları neden-sonuç ilişkisi kurmasa da gözlemlenen üç katlık artışın, Gazzelilerin Ekim 2023'ten önce "aşırı derecede yüksek bir ruh sağlığı yükü" taşımasından kaynaklandığını belirtiyor.

Makalede şu ifadeleri kullanıyorlar:

Bulgularımız, Gazze'de ve çatışmalardan etkilenen diğer topluluklarda,bugünün ve geleceğin nesilleri üzerindeki olumsuz etkileri önlemek için sürdürülebilir psikososyal ve ruh sağlığı hizmetlerinin önemini vurguluyor.

Independent Türkçe, MedicalXpress, eClinicalMedicine


Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
TT

Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Batı Sahra ile ilgili son BM kararının gereklerini yerine getirmek adına, Fas bu hafta Kraliyet Sarayı ve mecliste temsil edilen siyasi parti liderleri arasında resmi olarak bir “üst düzey istişare” süreci başlattı. Amaç, Sahra'da bir özerk yönetim kurma planı için hukuki, mali ve idari yönleri kapsayan ayrıntılı bir ulusal proje oluşturmak.

Bu iç hareketlilik, Fas'ın girişimin uygulanmasını ciddiyet ve sorumlulukla ele aldığını, ulusal mutabakatla hazırlanan ayrıntılı planı uluslararası topluma sunulacak ve gerçeğe dönüştürülecek tek çerçeve olarak gördüğünü, böylece öneri aşamasından uygulama aşamasına geçişi teyit ettiğini gösteriyor.

Batı Sahra krizinin son yarım yüzyılına dönüp bakmayacağız, bunun yerine son beş yılın en önemli ve derin gelişmelerini inceleyerek neler yaşandığını anlamaya çalışacağız.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu. Dönüm noktası, ateşkesi bozan ve eski güvenlik çerçevesini geçersiz kılan Guerguerat kriziyle (Kasım 2020) başladı. Bunu, ABD'nin Batı Sahra üzerindeki Fas egemenliğini tanımasıyla başlayan, Polisario Cephesi'nin uluslararası alanda tanınmasından geri adım atılması ve çok sayıda konsolosluğun açılmasıyla devam eden önemli bir diplomatik dönüşüm izledi. Bu dönüşüm, BM Güvenlik Konseyi'nin özerkliği tek “gerçekçi ve pratik” çözüm olarak benimseyen ve referandum seçeneğini fiilen ortadan kaldıran bir kararı onaylaması ile doruğa ulaştı.

Bu noktada Fas, özerklik için ayrıntılı bir uygulama planı hazırlamak üzere Kraliyet Sarayı ve siyasi partiler arasında resmi istişareler başlatarak derhal uygulama aşamasına geçti. İç mutabakatı bir sonraki aşamada müzakerelerin tek dayanağı haline getirme amacıyla, buna, güney bölgelerinde hızlandırılmış bir kalkınma eşlik etti.

Tarihsel olarak Batı Sahra sorunu, siyasi partilerin, sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının katılımının büyük ölçüde sınırlı ve sembolik olduğu, gizlilikle örtülü dar bir siyasi alanla sınırlı kaldı.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu

Çatışmanın ilk aşamalarında, merhum Kral İkinci Hasan döneminde, tarihi siyasi figürlerin önemli etkisini vurgulayan istisnalar yaşanmıştı. Önemli şahsiyetlerden, o dönemdeki tarihi ve örgütsel ağırlıklarını öne çıkaracak biçimde temsilciler ve gayriresmi danışmanlar olarak faydalanıldı. Bunlar arasında örneğin: “Şura ve İstiklal” partisinin kurucusu Muhammed Belhasan el-Vezzani, “İstiklal” partisinin lideri Allal el-Fasi, Doğu Bloku ülkelerini gezerek destek sağlamakla görevlendirilen komünist Ali Yata sayılabilir. Sosyalist Abdurrahim Buabid ve İstiklal partisi üyesi Muhammed Busta da önemli aşamalarda görevler üstlendiler.

cdfgthy
Cezayir'in Tinduf şehrinin 170 kilometre güneydoğusunda Batı Sahralıların yaşadığı Dakhla mülteci kampı, 8 Temmuz 2016 (AFP)

10 Kasım 2025 Pazartesi günü Kraliyet Sarayı, Kral'ın danışmanlarını ve mecliste temsil edilen parti liderlerini bir araya getiren üst düzey bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantının gündemi, BM tarafının talep ettiği gibi, partileri ayrıntılı Fas özerklik planı taslağına yönelik önerilerini hazırlamaya teşvik etmekti. Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin artık kaçınılmaz olduğunu teyit ediyor.

Bu dönüşüm, hem parlamenter hem de sivil alanda paralel diplomasinin yükselişiyle aynı zamana denk geliyor ve bu diplomasi, resmi diplomasiyi aşan etkili bir stratejik araç haline geldi. İletişim ağlarının gelişimi, sivil toplum elitlerinin ve parlamenterlerin Fas’ın bakış açısını esnek bir şekilde aktarmalarına, yabancı kamuoyuna ve uluslararası kurumlara ulaşmasına olanak tanıdı. Bu yumuşak güç, etkili kişileri “sahadaki gerçekliğe” ikna ederek tanımaların dondurulması ve konsoloslukların açılmasının önünün açılmasında önemli ölçüde katkıda bulundu.

Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin zorunlu hale geldiğini teyit ediyor

İçeriye gelince, öneriyi etkinleştirmek ve ulusal mutabakat sağlamak için özerkliğin (yasal, mali ve idari) ayrıntılarının hazırlanmasına siyasi partilerin, meclisin ve sivil toplum kuruluşlarının dahil edilmesi meşruiyetini sağlamak için elzemdir. Ayrıca, güney bölgelerindeki büyük kalkınma projelerini hızlandırarak, entegrasyonu güçlendirerek ve özerkliği bölge sakinleri için cazip bir seçenek haline getirerek kalkınmanın desteklenmesi hedefleniyor. İçeride hazırlanan detaylı uygulama planı, gelecekteki tartışmalar için tek dayanak noktası olacak.

Dışarıda ise, öneriye uluslararası destek sağlayarak, yeni resmi tanımalara dönüştürerek ve Laayoune ve Dakhla'da daha fazla konsolosluk açılmasını sağlayarak sahadaki gerçekliği sağlamlaştırmak hayati önem taşıyor. “Yuvarlak masa” formatından, tek çerçeve olarak özerkliğe dayalı doğrudan müzakerelere geçilmesi de talep edilmeli.

Son BM kararı Faslı diplomatları memnun etse de, herkes bu kararın yerleşik pozisyonları ve koşulları bir gecede değiştirebilecek “sihirli bir değnek” olmadığını anlıyor. Kararın alınması ile sahada uygulanması arasında korku ve zorluklarla dolu bir mayın tarlası var.

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre bölge, BM kararına uymama gücü olmasa da, uygulanmasını yıllarca geciktirebilecek manevralar ve engeller olmasını bekliyor. Polisario Cephesi'nin giderek tırmanan ve kararı açıkça reddeden tutumları bunu gösteriyor. Çekişmenin bir sonraki aşamada bir “yorum savaşı"na dönüşmesi ve BM kararının her tarafın kendi pozisyonuna uygun şekilde yorumlamaya çalıştığı bir manevra alanı haline gelmesi bekleniyor.

Polisario Cephesine gelince, Tinduf kamplarındaki insani ve lojistik faktörler ve uluslararası fonların zayıflığı, onu bir miktar esnekliğe itebilir. Ancak Fas’ın önerdiği haliyle salt bir özerklikten daha geniş bir sonuç elde etmeyi de hedefleyebilir.

Tahminler, referandumdan kaçınarak ve salt iç özerklikten “daha büyük” görünen bir çözüme ulaşma çabasıyla, deklare edilen oluşumun prestijinin bir kısmını koruyan “konfederal” bir formülün görüşülebileceğini işaret ediyor.

y6
Batı Sahra'nın Guerguerat bölgesinde bir Fas ordusu aracı, enkaz halindeki araçların yanından geçiyor, 24 Kasım 2020 (AFP)

Fas'ın BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal, bir televizyon programında, bu paralel diplomasinin, resmi diplomasinin yanı sıra, kapsamlı bir stratejinin parçası olduğunu belirtti. BM'nin 2797 sayılı Kararı'nın “tarihi bir zafer” ve “Kraliyet diplomasisinin taçlandırılması” olduğunu vurgulayan Hilal, yeni kararın “önceki kararlardan tamamen koparak siyasi gerçekçiliğe dayalı yeni bir aşama başlattığı” için “kritik bir an” olduğunu vurguladı.

Faslı diplomat, Fas'ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi. Dünya çapında 64 ayrılıkçı çatışmadan 60'ının referanduma başvurulmadan çözülmesini de buna kanıt olarak gösterdi.

Faslı diplomat, Fas’ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi

Paralel bir gelişme ve Avrupa'nın tutumunda da bir dönüşümün yaşandığının göstergesi olarak, Avrupa Komisyonu, Fas ile balıkçılık anlaşmasının yenilenmesi için yeni müzakerelerin başlatılmasını onayladığını duyurdu. Bu dönüşüm artık teknik bir mesele değil, Avrupa'nın Fas ile stratejik ortaklığın önemi ve ilişkiye baskı ve pazarlıklardan uzak, karşılıklı çıkarlar temelinde yaklaşma gerekliliği konusunda yenilenen farkındalığını yansıtan son derece önemli bir siyasi gösterge. Avrupa Birliği (AB), anlaşmanın yenilenmesinin bölgesel istikrar, deniz güvenliğinin artırılması ve düzensiz göçle mücadele için bir temel taş olduğunu biliyor.

Güvenlik Konseyi kararından Avrupa’dan gelen sinyallere kadar son gelişmeler, Batı Sahra sorununun kesin olarak çözülmesinin zamanının geldiğini teyit ediyor. Yarım asırdır bölgesel ve uluslararası ilgiyi üzerine çeken çatışmanın, artık daha fazla gecikmeye ve manevraya tahammülü kalmadı.

Antropoloji uzmanı Dr. Abdussamed Muhyiddin, el-Mecelle'ye verdiği demeçte, “Tüm taraflar, bu çatışmanın devam etmesinin ve BM kararının uygulamadan ziyade yorum meselesine dönüştürülmesinin, bölge halklarının refahı ve çıkarları pahasına kalkınma fırsatlarının heba edilmesinin bir devamı olduğunun farkına varmalıdır. Ekonomik ve sosyal entegrasyona kaynak aktarılarak geri kazanılabilecek değerli zaman kaybedildi” dedi.

Bu bağlamda, Arap Mağrip Birliği'nin yeniden canlandırılması ertelenemeyecek tarihi bir zorunluluk haline geliyor. Batı Sahra sorununun, tek geçerli dayanak haline gelen özerklik çerçevesinde çözülmesi, kardeş ülkeler arasındaki sınırların yeniden açılmasının ve ortak bölgesel kalkınma çarkının dönmesinin anahtarıdır. Bir sonraki aşama, ortak inşa ve irade çatışmasından çıkarların iş birliğine geçiş olmalıdır. Böylece Fas, Cezayir ve komşuları kaybedilen zamanı telafi edebilir ve halklarını refaha kavuşturmak için çalışmaya başlayabilirler.