ABD ve İsrail, İran'ı ve vekillerini vurmak için ‘el ele’

Güvenlik yetkilileri, İsfahan saldırısı ile Suriye operasyonlarının koordine edildiğini ve Tahran'dan misilleme yapılmasından korktuğunu vurguladı

AP
AP
TT

ABD ve İsrail, İran'ı ve vekillerini vurmak için ‘el ele’

AP
AP

Emel Şehade 
İsrailliler, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'den güvenlik desteği ve takviye temin ettiği güvenceleri ve İran dosyasıyla ilgili görüşmelerinin sonuçlarını Tel Aviv'in bu ziyaretten elde ettiği en büyük başarı olarak değerlendirdi.
Blinken, CIA başkanı William Burns'ün Tel Aviv ziyaretinden birkaç gün sonra geçen salı günü Ramallah'a gitmeden önce muhalefet lideri Yair Lapid ile görüşmesini bitirir bitirmez, İsrail güvenlik ve askeri yetkilileri ile siyasi kaynaklar, ABD Dışişleri Bakanı'nın gelişinden 48 saatten kısa bir süre önce İran hedeflerine yönelik üç saldırıyla ilgili olarak iki taraf arasında tam bir koordinasyon olduğunu ortaya çıkardı.
Bir siyasi yetkili "Blinken gelmeden önce Burns'e sunulan iki taraf arasındaki koordinasyon olmasaydı, İsrail Amerikalı konuğunun önünde kendini zor durumda bırakmazdı" dedi. 
Bir İsrail raporuna göre, üç hava saldırısı İran içinde İsfahan'da gelişmiş hassas silahların üretimi yapılan bir hedefi içeriyordu.
Rapora göre ardından, Tel Aviv'in İran'dan silah taşıyan konvoylar olduğunu söylediği Suriye-Irak sınırının Suriye tarafında yük vagonlarına iki füze saldırısı düzenlendi.
Bu İsrail operasyonları, Blinken'in Tel Aviv'e ABD desteğini artırma sözü vermesi karşılığında, İran'ın nükleer bir devlete ulaşmasını engelleme gereği konusunda hemfikir olan güvenlik ve siyasi kurumlarda rahatlama yarattı.
Ancak aynı zamanda İsrailliler, Tahran'ın bu saldırılara misilleme yapması konusundaki endişelerini de gizlemediler.
Bu, olası bir müdahaleyle yüzleşmenin yollarını tartışmak için tüm ilgili makamlar arasında toplantılar yapılmasını gerektirdi.

Yanıt senaryoları
İsrail ordusu, durumu ve olası bir İran tepkisiyle başa çıkma yollarını değerlendirmek için güvenlik servislerinden yetkililerin katıldığı toplantıların ardından bir füze saldırısı başlatma, Yemen veya Suriye'den patlayıcı taşıyan insansız hava araçları tarafından İsrail hedeflerine yönelik korkuların ortasında, karada, denizde ve havada tüm askeri birimleri arasında alarm durumunu yükselttiğini duyurdu.
Güvenlik servisleri, İran'ın en kolay yanıtının insansız hava araçlarının yanı sıra Lübnan veya Suriye'den kuzey sınırında olacağını öngördü.
Bu, orduyu kuzey sınırındaki güçlerini güçlendirmeye ve sınır bölgesindeki istihbarat faaliyetlerini yoğunlaştırmaya sevk etti.
Güvenlik servisleri ayrıca İsrailli turistleri, yurt dışındaki iş insanlarını veya İsrail Dışişleri Bakanlığı büyükelçiliklerini ve temsilciliklerini hedef alarak yanıt senaryoları geliştirdi.
Ancak eski ordu ve güvenlik personeli, güvenlik servisleri tarafından hazırlanan tüm senaryoları reddetti ve İsrail ordusu bunlarla yüzleşmeye hazırlanıyor.
Ordudaki Harekat Dairesi eski başkanı Israel Ziv, İran'ın Lübnan'ı İsrail ile çatışmaya sokacak bir adım atmayacağını açıkça belirtti.
Kuzey sınırından bir yanıt verme olasılığının diğer tüm senaryolardan daha düşük olduğunu söyleyen Ziv, "İsrailli şahsiyetlere, yurtdışındaki turistlere veya İsrail'in birkaç ülkede ulaştığı ve içlerinde İranlı aktivistlerin bulunduğu hedeflere yönelik operasyonlar Tahran için daha kolay olacaktır" dedi. 
Tahran'ın tehditlerini ciddiye almaları konusunda uyardı ve turistleri seyahat ederken dikkatli ve tedbirli olmaya ve İsrailliler için güvenli olmayabilecek ülkelere gitmekten kaçınmaya çağırdı.

Ahtapot doktrini
İsrail güvenlik servisleri tarafından yayımlanan raporlar, İran'ın son üç operasyona olası yanıt senaryolarına ilişkin endişeleri gizlemiyor.
Önceki Lapid-Bennett hükümetinde değişikliklere tanık olan Tel Aviv'in Tahran'a yönelik siyasi gündemini yeniden gözden geçirildi.
Bunun ardından İran tehdidine karşı mücadeleyi sadece nükleer projeleri ile sınırlamamak, Suriye'deki konumlanmasına karşı koymak ve bölgedeki ajanlarının kabiliyetlerini güçlendirmesini engellemek şeklindeki Mossad ve istihbarat servislerinin politikası benimsendi.
Üç saldırının, Netanyahu'nun daha önce ‘ahtapot doktrini' olarak adlandırılan, eski Başkan Naftali Bennett tarafından onaylanan ve Yair Lapid ve şimdi de Netanyahu tarafından sürdürülen politikasını yansıttığını düşünenler var.
Bu doktrine göre İsrail, İran'la sınırlı kalmayıp varlığının olduğu diğer bölgelere de uzanan bir hedefler bankası belirliyor ve Suriye başta olmak üzere nüfuzunu güçlendirmeye ve yaymaya çalışıyor.
Bennett bu doktrini önerdiğinde, o zaman "Konuşulanlar, yalnızca nükleer bağlamda değil, aynı zamanda bölgedeki vekilleriyle yüzleşmek için bir sınır savaşından İran içinde bir saldırıya geçmekle ilgili" ifadelerini kullanmıştı. 
Yedioth Ahronoth gazetesinin haberinde "Netanyahu'nun Tahran'a karşı izlediği strateji sadece İran içindeki operasyonlarla sınırlı değil. İsrail ordusunun ideolojisinden çok Mossad'ın İran'a karşı mücadeleci ideolojisini benimseyen, dolayısıyla teşkilatlar arasında uzun yıllardır bir çekişme noktası olan bir entelektüel değişimi yansıtıyor. Ordu, İran'ın Suriye'de İsrail'e karşı ikinci bir cephe kurma girişimlerine ağır bir darbe ve 'Hizbullah'ın füze projesine temelden bir darbe indirmeyi amaçlayan savaşta yıllarca ön saflarda yer aldı" ifadelerine yer verildi.
Orduya göre, çabalara devam etmek için, sınırlar dikkatli bir şekilde korunmalıdır, böylece işler topyekun bir savaşa yol açmaz.

ABD ile daha yakın işbirliği
İsrail'in Tahran'a yönelik hedeflerine ulaşabilmesi için ABD ile ilişkilerini temkinli bir şekilde sürdürmeye çalışıyor.
Blinken ile yapılan görüşmelerden sızanlara yansıdığı üzere, Washington, İran'a yönelik operasyonları, Netanyahu ve yakın arkadaşlarının göstermeye çalıştığı gibi, yalnızca İsrail'e destek bağlamında değil, aynı zamanda İran ile Rusya arasındaki askeri ilişkinin güçlenmesinin ardından da destekliyor.
Yakın tarihli bir raporda bu konuya değinilerek, Tahran ile Moskova arasındaki askeri ilişkilerin yakınlığı ve iki taraf arasında ortaya çıkan açık intihar yürüyüşleri hattı, ABD'lileri Tel Aviv'in Ortadoğu'da İran'a karşı yürüttüğü faaliyete giderek daha fazla dikkat etmeye sevk ettiği ifade edildi. 
Raporda, ABD'lilerin Amerikalılar, İran'dan Rusya'ya silah transferi ekseninde saldırmak için çalışacaklarını giderek daha fazla ima ettikleri belirtildi.
Bu silah iki ülke arasında direkt bir hatla taşındığından, onu karıştırmanın ana yolunun onu İran topraklarında vurmak olduğuna işaret ediliyor.
Rapora göre, Tel Aviv ve Washington arasındaki bu konulardaki askeri işbirliğinin yönleri belgelendi.
Bir İsrail saldırısı hakkında konuşulsa bile, gelecekte de güçleneceği beklentisiyle iki taraf arasında işbirliği olması diğer saldırıların İsrail'in değil Amerikalılar tarafından gerçekleştirilmesi hiç de uzak bir ihtimal değil.
 
Independent Türkçe



İsrail, Hamursuz Bayramı nedeniyle El Halil'deki İbrahim Camisi'ni Müslümanlara kapattı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail, Hamursuz Bayramı nedeniyle El Halil'deki İbrahim Camisi'ni Müslümanlara kapattı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail, işgal altındaki Batı Şeria'nın El Halil kentinde bulunan Harem-i İbrahim Camisi'ne iki gün (çarşamba-perşembe) süreyle Müslümanların girişini yasakladı.

Harem-i İbrahim Camisi Vakfı Müdürü Mutez Ebu Suneyne, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "İşgalci İsrail makamları, Hamursuz (Pesah) Bayramı nedeniyle Harem-i İbrahim Camisi'ni bugün ve yarın kapattı." dedi.

Ebu Suneyne, İsrail'in Harem-i İbrahim Camisi'ni Müslümanların girişine kapattıktan sonra tüm bölümlerini Yahudilere açtığını söyledi.

Yahudilerin 22 Nisan'da başlayan Hamursuz Bayramı, 30 Nisan akşamına kadar devam edecek.

Hamursuz Bayramı dolayısıyla fanatik Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya baskınlarının da artması bekleniyor.

- Harem-i İbrahim Camisi'ne yönelik ihlaller

İşgal altındaki Doğu Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa'nın çevresi kabul edilen El Halil kentindeki Harem-i İbrahim, Mekke'deki Mescid-i Haram ve Medine'deki Mescid-i Nebevi ile Mescid-i Aksa'dan sonra en kutsal dördüncü cami olarak değerlendiriliyor.

İsrail'in 1967'den beri işgal altında tuttuğu Batı Şeria'da bulunan cami, 25 Şubat 1994'te sabah namazını kılan Müslümanların üzerine ateş açan Yahudi bir fanatiğin eyleminden sonra kapatılmış ve açıldığında da yarısından fazlası Yahudilere tahsis edilmiş şekilde bölünmüştü.

İsrail, zaman ve mekânsal olarak böldüğü camiyi her yıl 10 gün boyunca (farklı bayramlarda) Müslümanlara tamamen kapatıyor ve Yahudilere tahsis ediyor.


Hırsızlık ve gasp çeteleri Beyrut Havalimanı yolundan geçenlere korku saçıyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Necib Mikati ve İçişleri Bakanı Bessam Mevlevi dün (salı) Beyrut Havalimanı'nda incelemelerde bulundu. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Necib Mikati ve İçişleri Bakanı Bessam Mevlevi dün (salı) Beyrut Havalimanı'nda incelemelerde bulundu. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
TT

Hırsızlık ve gasp çeteleri Beyrut Havalimanı yolundan geçenlere korku saçıyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Necib Mikati ve İçişleri Bakanı Bessam Mevlevi dün (salı) Beyrut Havalimanı'nda incelemelerde bulundu. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Necib Mikati ve İçişleri Bakanı Bessam Mevlevi dün (salı) Beyrut Havalimanı'nda incelemelerde bulundu. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)

Refik Hariri Uluslararası Havalimanı'nı başkent Beyrut'a ve diğer bölgelere bağlayan yol, silahlı soygun ve gasp çetelerinin cirit attığı terör yuvalarına dönüştü. Yoldan geçen onlarca kişi, insanların canına zarar vermekten çekinmeyen kanun kaçaklarının kurbanı oldu.

Havaalanı yolunu aylardır kâbusa çeviren kanunsuzluğun ardından güvenlik güçleri, çetelerin izini sürmek üzere harekete geçti. Güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyonlar sonucu, Beyrut'un güney banliyöleri ile Bekaa Vadisi'ndeki çeşitli mahallelerde Lübnanlı ve Suriyeli bazı çete üyeleri gözaltına alındı.

Söz konusu dosyanın takipçileri, güvenlik güçlerinin geç kalınmış hamlesini ‘Hizbullah'ın yeşil ışık yakmasına’ bağlayarak, bu çetelerin ‘Hizbullah için büyük bir yük haline geldiğini ve her operasyondan sonra çete üyelerinin güney banliyölerinin derinliklerine kaçıp ertesi gün faaliyetlerine devam ettiklerini’ belirttiler.

Çeteler operasyonlarını gerçekleştirmek için her zaman ‘doğru zaman ve yeri’ seçiyor; kurbanlarını seçmek için gece geç saatleri ya da şafağın erken saatlerini bekliyor ve ister havaalanından geliyor ister havaalanına gidiyor olsun onlara saldırıyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan bir güvenlik kaynağı “çete üyelerinin kurbanları tehdit etmek, üzerlerindeki eşyaları almak ya da arabalarını çalmak için her zaman silah taşıdıklarını” ifade etti. Faillerin ‘trafiğin yoğun olmadığı zamanları seçtiklerini ve kavşaklardaki noktalarda konumlandıklarını, böylece operasyonlarını gerçekleştirdikten sonra kaçmalarının kolay olduğunu’ belirten kaynak, ‘güvenlik raporlarının bu yılın başından beri 30'dan fazla vaka kaydettiğini’ ifade etti.

Kaynak, çetelerin ‘güvenlik güçlerinin ekonomik kriz öncesinde olduğu gibi 24 saat devriye gezmemesi nedeniyle, havaalanı yolundaki güvenlik varlığının azalmasından faydalandıklarını’ ifade etti.

Riskli havaalanı yolu artık soygunlar ve silahlı saldırılarla sınırlı kalmayıp, gece karanlığında bölgeden geçmekten kaçınan vatandaşlar arasında korkuya neden olan bir kanunsuzluk alanı haline geldi.

Güvenlik uzmanı emekli Tuğgeneral Naci Melaib, “Havaalanı yolunda yaşananlar, Lübnan'da bazılarının talep ettiği öz güvenliğin kaçınılmaz bir sonucudur” dedi. Melaib, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte “Hizbullah güney banliyölerini devletin otoritesi dışında bir güvenlik noktasına dönüştürdüğünde, burası kanun kaçakları için sığınak haline geldi. Hizbullah bu operasyonları desteklemiyor olabilir, ancak faillere sığınak sağlamasaydı bu tür operasyonları gerçekleştirmeye cesaret edemezlerdi. Çünkü güvenlik güçleri onları tutuklayabilirdi. Daha önce Filistin kampları kanun kaçakları için bir sığınak haline geldiğinde de böyle olmuştu” ifadelerini kullandı.

Çetelerin son soygunu, geçtiğimiz mart ayı sonlarında havaalanı yolu tünelinde bir taksi şoförünün ölümüyle sonuçlandı. Bir görgü tanığı, bir arabadaki silahlı adamların taksi şoförünü tünelde kovaladığını, doğrudan ateş ederek taksinin tünel duvarına çarpıp durmasına neden olduklarını ve ardından da onu soyarak Beyrut'un güneyindeki Haldeh bölgesine doğru ilerlediklerini bildirdi. Kısa süre önce paylaşılan bir videoda da silahlı gençlerin aynı bölgede motosikletli bir adamı soymak için kovaladıkları görülüyordu.

Hizbullah atmosferini bilen bir kaynak, Hizbullah’ın söz konusu suçların faillerini koruduğu yönündeki suçlamaları reddederek, Hizbullah’ın ‘silahlı soygun ve hırsızlık olgusundan en çok etkilenen taraflardan biri’ olduğunu söyledi. Kaynak, Hizbullah’ın bu kişiler için herhangi bir koruma sağladığını reddederek, Hizbullah’ın ‘çetelerin saklandıkları yerlere ulaşmak ve üyelerini gözaltına almak için sahip olduğu imkân ve bilgileri her zaman paylaştığını’ açıkladı.

Kaynak, “Bir yanda güvenlik güçleri ve Hizbullah, diğer yanda güvenlik güçleri ve güney banliyölerdeki belediye zabıtaları arasında iş birliği var. Bunlar gözetleme devriyeleri yapmak, hırsızlıkla mücadele etmek ve aranan kişileri devlete teslim etmek için çalışıyor” dedi. Kaynak ayrıca, ‘havaalanı yolunda göze çarpan ve korkutucu görünen olgunun bu bölge ile sınırlı olmadığını, özellikle ekonomik krizin korkutucu bir şekilde yayılmasına ve çetelerin suçlarını utanmazca işlemesine neden olduğu için çoğu bölgede mevcut olduğunu’ vurguladı.


İsrail'in Gazze'ye gece boyu düzenlediği saldırılarda çok sayıda Filistinli öldü

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail'in Gazze'ye gece boyu düzenlediği saldırılarda çok sayıda Filistinli öldü

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail ordusunun, işgal ve abluka altında tuttuğu Gazze Şeridi'ne geceden bu yana düzenlediği saldırılarda çok sayıda kişi öldü, onlarca kişi de yaralandı.

Filistin resmi haber ajansı WAFA'ya göre, İsrail ordusunun, saldırı ve işgalin 201. gününde Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Nuseyrat Mülteci Kampı'ndaki Ebu Arban Okulu çevresine düzenlediği hava saldırısında 3 Filistinli hayatını kaybetti.

İsrail ordusu, Nuseyrat Mülteci Kampı'nın kuzeyindeki El-Cedid Kampı çevresini hava saldırısı ve top atışlarıyla vurdu.

Gazze kentinin Ez-Zeytun, Şucaiyye, Tuffah, Ed-Durc, Tel el-Hava, ve Er-Rimal mahallelerine düzenlenen İsrail saldırılarında birçok kişi hayatını kaybederken, çok sayıda kişi de yaralandı.

Gazze Şeridi'nin kuzey bölgelerindeki Beyt Lahya ile Beyt Hanun beldelerini de tank ve top atışlarıyla vuran İsrail ordusunun saldırısında çok sayıda Filistinli yaralandı.

İsrail ordusu ayrıca Gazze Şeridi'nin orta ve güney bölgelerindeki bazı yerleşim alanlarını sabaha kadar savaş uçaklarıyla bombaladı.

İsrail ordusunun 201 gündür sivil yerleşim yerleri, hastane, okul ve yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı barınakları da hedef alan saldırılarını sürdürmesinin yanı sıra insani yardımların girişini engellemesi nedeniyle yaklaşık 2,3 milyon nüfuslu Gazze Şeridi'nde büyük bir insani felaket yaşanıyor.

Başta BM'ye ait kuruluşlar olmak üzere uluslararası çevreler, çoğu hastanenin hizmet dışı kaldığı, tıbbi malzeme eksikliğinin yaşandığı, açlık, susuzluk ve hijyen malzemeleri eksikliğinin tetiklediği hastalıklar nedeniyle Gazze'de ateşkes ilan edilmesi ve bölgeye insani yardımların girişinin artırılması çağrısında bulunuyor.

BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, Gazze'de öldürülen çocuk sayısının son 4 yılda dünya genelinde yaşanan savaşlarda öldürülen çocukların sayısının toplamından fazla olduğunu açıklamış, "Bu çocuklar üzerinde yürütülen bir savaş. Çocukların gelecekleri üzerine yürütülen bir savaş." ifadesini kullanmıştı.

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı, dün yaptığı açıklamada, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 14 bin 685’i çocuk, 9 bin 670'i kadın olmak üzere 34 bin 183 kişinin öldürüldüğünü, 77 bin 143 kişinin yaralandığını duyurmuştu.


Gazze: Kara operasyonunun başlamasından beri öldürülen İsrail askeri sayısı 261 kişi

İsrail ordusunun Gazze'deki operasyonlarının bir kısmı (AFP)
İsrail ordusunun Gazze'deki operasyonlarının bir kısmı (AFP)
TT

Gazze: Kara operasyonunun başlamasından beri öldürülen İsrail askeri sayısı 261 kişi

İsrail ordusunun Gazze'deki operasyonlarının bir kısmı (AFP)
İsrail ordusunun Gazze'deki operasyonlarının bir kısmı (AFP)

Times of Israel gazetesi İsrail ordusuna dayandırdığı dünkü (Salı) pazartesi günü kuzey Gazze Şeridi'nde bir askerin öldürüldüğünü bildirdi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın haberine göre gazete, ölen askerin 43 yaşındaki Salem Al-Kreishat olduğunu açıkladı.

Son ölümle birlikte Gazze Şeridi'ndeki kara askeri operasyonunun başlamasından bu yana İsrail ordusunda ölenlerin sayısını 261 kişiye çıktı.


İsrail'in Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat kampına düzenlediği bombalı saldırıda 4 kişi öldü

İsrail'in Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat'ın kuzeyini bombalamasının ardından yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat'ın kuzeyini bombalamasının ardından yükselen dumanlar (AFP)
TT

İsrail'in Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat kampına düzenlediği bombalı saldırıda 4 kişi öldü

İsrail'in Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat'ın kuzeyini bombalamasının ardından yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat'ın kuzeyini bombalamasının ardından yükselen dumanlar (AFP)

Filistin'in Sesi Radyosu dün (Salı) İsrail'in Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat kampını bombalaması sonucu dört kişinin öldüğünü duyurdu.

Gazze Şeridi Sağlık Bakanlığı, 7 Ekim'de başlayan İsrail savaşı sonucunda ölü sayısının 34 bin 183'e, yaralı sayısının ise 77 bin 143'e yükseldiğini açıkladı.

Bakanlık, savaşın 200. gününe ulaştığı son 24 saatte İsrail ordusunun 32 Filistinliyi öldürdüğünü, 59 Filistinliyi de yaraladığını belirtti.


BM Gazze'deki ‘toplu mezarlar’ nedeniyle alarma geçti

Filistin Sivil Savunma Kurumu görevlileri Gazze'deki Nasır Tıp Kompleksi'nde toplu mezarlardan çıkarılan cesetleri taşıyor. (DPA)
Filistin Sivil Savunma Kurumu görevlileri Gazze'deki Nasır Tıp Kompleksi'nde toplu mezarlardan çıkarılan cesetleri taşıyor. (DPA)
TT

BM Gazze'deki ‘toplu mezarlar’ nedeniyle alarma geçti

Filistin Sivil Savunma Kurumu görevlileri Gazze'deki Nasır Tıp Kompleksi'nde toplu mezarlardan çıkarılan cesetleri taşıyor. (DPA)
Filistin Sivil Savunma Kurumu görevlileri Gazze'deki Nasır Tıp Kompleksi'nde toplu mezarlardan çıkarılan cesetleri taşıyor. (DPA)

İsrail dün (Salı) Gazze Şeridi'nde son haftaların en ağır bombardımanlarından birini gerçekleştirirken, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Ravina Shamdasani yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki Nasır ve Şifa hastanelerinin yıkılması ve yüzlerce cesedin bulunduğu ‘toplu mezar’ raporları karşısında ‘dehşete düştüğünü’ söyledi.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği dün, Gazze'de bulunan ‘toplu mezarlar’ ile ilgili olarak uluslararası bir soruşturma başlatılması çağrısında bulundu.

Suudi Arabistan, İsrail işgal güçlerini ‘Gazze Şeridi'nde iğrenç savaş suçları işlemeye devam ettiği ve son olarak Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta Nasır Tıp Kompleksi'nde toplu mezarlar bulunduğu’ için kınadığını ifade etti.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, “Uluslararası toplumun İsrail işgalinin uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmesine yönelik hesap verebilirlik mekanizmalarını harekete geçirmemesi, sadece daha fazla ihlalle sonuçlanacak, insani trajedileri ve yıkımı arttıracaktır” denildi.

Bakanlık, ‘uluslararası toplumun, İsrail işgalinin Gazze Şeridi'ndeki sivillere yönelik saldırılarını durdurma ve işlediği katliamlardan sorumlu tutma sorumluluğunu üstlenmesi’ talebini yineledi.

Gazze savaşının başlamasının 200’üncü gününde İsrail, ordunun daha önce kuvvetlerini çektiği Gazze Şeridi'nin kuzeyini bombaladı. Şarku’l Avsat’ın bölge sakinleri ve Hamas’a bağlı medya kuruluşlarından edindiği bilgilere göre ‘İsrail ordusuna ait tanklar salı gecesi Gazze Şeridi'nin kuzey ucundaki Beyt Hanun'un doğusuna tekrar girdi, ancak şehrin içine kadar ilerlemedi. Ateş, yerinden edilmiş insanların barındığı bazı okullara kadar ulaştı.’

İsrail'de devlet daireleri ve işyerleri Hamursuz (Fısıh) Bayramı nedeniyle kapalıydı. Sirenler güney sınır kasabalarında roket ateşi uyarısında bulundu, ancak herhangi bir can kaybı rapor edilmedi.

İslami Cihad Hareketi’nin silahlı kanadı, Sderot ve Kibbutz Nir Amir'e yönelik roket saldırılarının sorumluluğunu üstlenerek, savaşçılarının Gazze Şeridi'nin büyük bölümünü dümdüz eden ve 2,3 milyon kişinin neredeyse tamamını yerinden eden savaştan yaklaşık 200 gün sonra, halen roket atabildiğini gösterdi.

Gazze Şeridi’nin başka bir yerinde, tankların bölgeyi bombalamasının ardından güneydeki Han Yunus'un doğusu bombalanırken, orta bölgede Nuseyrat Mülteci Kampı’nda gece boyunca vurulan bir evden dört ceset çıkarıldı.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, Gazze'ye yönelik yeni bombardımanı kınayarak, bombardımanda çoğunlukla kadın ve çocukların öldüğünü söyledi. Türk, İsrail'e Refah'a yönelik planladığı saldırıya devam etmemesi yönündeki uyarısını yineleyerek, bunun ‘daha iğrenç suçlara’ yol açabileceğini ifade etti.

Gazze'nin güneyindeki ana sağlık tesisi olan Nasır Tıp Kompleksi'ndeki yetkililer, bölgede bulunan en az üç toplu mezardan biri olduğunu söyledikleri yerden 35 ceset daha çıkardı ve bir hafta içinde burada bulunan toplam ceset sayısı 310'a ulaştı.

Filistinliler, İsrail güçlerinin suçlarını gizlemek için cesetleri buldozerlerle gömdüğünü söylüyor. İsrail ordusu ise güçlerinin alandaki cesetleri çıkardığını ve aralarında esir olmadığından emin olmak için inceledikten sonra yeniden gömdüğünü söyledi.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, dün Gazze Şeridi'ndeki Şifa ve Nasır yerleşkelerinde bulunan toplu mezarlarla ilgili uluslararası soruşturma açılması çağrısında bulunarak, ‘cezasızlık iklimine’ karşı bağımsız hareket edilmesi gerektiğini vurguladı.

Türk, Gazze'deki en büyük hastane olan Şifa yerleşkesinin ve Gazze'deki ikinci büyük hastane merkezi olan Han Yunus'taki Nasır Tıp Kompleksi'nin yıkılmasını ‘dehşet verici’ olarak nitelendirdi. Volker Türk yaptığı açıklamada, söz konusu ölümlerle ilgili ‘bağımsız, etkili ve şeffaf soruşturmalar’ yapılması gerektiğini vurguladı.


Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Ebu Rudeyne: Washington onlarca yıldır bizi kandırıyor

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne (WAFA)
Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne (WAFA)
TT

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Ebu Rudeyne: Washington onlarca yıldır bizi kandırıyor

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne (WAFA)
Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne (WAFA)

Halil Musa

Filistin Enformasyon Bakanı ve Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, Washington'ın İsrail'e Gazze Şeridi’ndeki savaşını durdurması için baskı yapmak yerine, onu askeri olarak desteklemek için milyarlarca dolar ayırdığını ve Filistin'in Birleşmiş Milletler'e (BM) tam üye olmasını engellemek için veto hakkını kullandığını söyledi.

ABD yönetimi, geçtiğimiz hafta BM'de Filistin'in tam üyeliğini öngören BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararını veto oyu kullanarak engelledi. Bunun üzerine Filistin Devlet Başkanlığı, ABD yönetiminin bağımsız bir Filistin devleti kurulması konusunda ‘yanıltıcı ve aldatıcı’ olarak nitelediği vaadinden duyduğu öfkeyi dile getirdi.

Ancak Filistin Yönetimi, ABD'nin tutumuna olan öfkesini, ilişkilerin yeniden değerlendirileceğini ve buna 27 Nisan'da Riyad'da yapılması planlanan Kudüs konulu Altılı Arap Dışişleri Bakanları Komitesi’nin toplantısında yanıt verileceğini açıklamak dışında herhangi bir tedbire dönüştürmedi.

Independent Arabia, Filistinlilerin ‘Mukataa’ olarak adlandırdığı Ramallah'taki Filistin Yönetimi merkezinde, merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat döneminden ve 1994 yılında Filistin Yönetimi'nin kurulmasından bu yana görevini sürdüren Filistin Enformasyon Bakanı ve Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne ile bir araya geldi.

Ramallah'taki Mukataa Kompleksi, Filistin Yönetimi kurulup devlet başkanlığı konutu olarak kullanılmaya başlamadan önce, 1948 yılına kadar Filistin Mandası döneminde bir İngiliz hapishanesi, daha sonra Ürdün yönetimi sırasında bir hükümet merkezi ve 1967 yılında İsrail’in Batı Şeria’yı işgalinden sonra buraya atanan İsrailli askeri valinin makam binası olarak kullanıldı.

Filistin Enformasyon Bakanı ve Devlet Başkanlığı Sözcüsü Ebu Rudeyne, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin, bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına ilişkin açıklamalar yaparak Filistinlileri umutlandırdıktan sonra onları ‘kandırdığını’ ve ardından da BMGK’da Filistin’in BM’ye tam üyeliğini öngören karar taslağını veto ederek, geçmesini engellediğini söyledi.

 Sözler veriliyor ama eyleme geçilmiyor

Ebu Rudeyne’ye göre Başkan Biden, göreve başlamasından bu yana Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a bir önceki Başkan Donald Trump'tan farklı bir yaklaşımı olduğunu, iki devletli çözümü desteklediğini, yasadışı yerleşim birimleri inşasını reddettiğini ve Kudüs'teki tarihi statünün korunmasından yana olduğunu ifade ediyor.

Ancak bu söylemlerin eyleme dönüşmediğini belirten Ebu Rudeyne, Washington'ın ‘Tel Aviv'e istediğini dayatamayacağı’ görüşüne karşı çıktı. Filistinli yetkili, bunun kanıtı olarak da geçtiğimiz aylarda bölgeye gelen ABD uçak gemileri olmasaydı, Ortadoğu'daki denklemin daha farklı olabileceğini söyledi.

ABD'nin ‘utanç verici’ olarak nitelediği tutumunu değerlendirmek ve uygun kararı almak için Filistin ve Arap ülkeleri arasında toplantılar yapılacağını açıklayan Ebu Rudeyne, kararda BM Genel Kurulu'na gidilmesinin yanı sıra, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) Filistin için harekete geçirilmesi gibi birtakım önemlerin yer alabileceğini kaydetti.

Filistinli yetkilinin açıkladığına göre söz konusu toplantılar arasında Filistin, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) yer aldığı Altılı Arap Dışişleri Bakanları Komitesi’nin 27 Nisan’da Riyad'da yapılması planlanan Kudüs konulu toplantısı ve ertesi gün ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile yapacağı bir başka toplantı bulunuyor.

Altılı Arap Dışişleri Bakanları Komitesi, geçtiğimiz aylarda, İsrail’in Gazze Şeridi'ndeki savaşına ve sonrasına ilişkin Filistin ve Arap ülkeleri arasında ortak bir tutum belirlemek ve bu tutumu Washington'a sunmak üzere toplantılar gerçekleştirdi.

Arap ülkelerinin ortak tutumu, uluslararası hukuka, adres olarak Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ), savaşın durdurulmasına ve Arap Barış Girişimi'ne dayanıyor.

Ancak Ebu Rudeyne, ABD yönetiminin ne İsrail’in Gazze'de yürüttüğü soykırım savaşını durdurmak ne de İsrail’i Filistin’e ait fonları Filistin Yönetimi’ne teslim etmeye zorlamak için somut bir adım attığını vurguladı.

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü, Washington'ın, ‘İsrail'in Filistin fonlarına el koyması ve mali ithalatının sadece üçte birinin devam etmesi’ nedeniyle, çalışanlarının maaşlarını ödeyemeyen Filistin Yönetimi'ni güçlendirmekten bahsetmesi karşısında şaşkınlık duyduğunu ifade etti.

ABD yönetiminin Filistinlilerden teknokratlardan oluşan bir hükümet kurmalarını istediğini, onların da bunu yaptığını söyleyen Ebu Rudeyne, “Ancak şimdiye kadar ne ABD’nin ne de İsrail'in tutumunda bir değişiklik oldu. Hem Filistin fonları alıkonulma hem de yerleşimcilerin saldırıları devam etti” ifadelerini kullandı.

ABD yönetiminin, Filistin Yönetimi'nden kurumlarında reformlar yapmasını talep etmesiyle ilgili olarak ise Ebu Rudeyne, “Bu talebin amacı kandırmak, yanıltmak ve oyalamak. Bu reformların takibi 20 yıl sürebilir” diye konuştu.

Ebu Rudeyne, ABD yönetiminin onlarca yıldır olumlu sözler vermesine karşı bu sözleri uygulamaya geçirmeyen tutumundan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirdi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Filistinli yetkili, ‘Washington’ın İsrail'e savaşını durdurması için baskı yapmak yerine, onu askeri olarak desteklemek için milyarlarca dolar ayırdığını ve Filistin'in BM'ye tam üye olmasını engellemek için veto hakkını kullandığı’ vurguladı.

ABD Temsilciler Meclisi'nin Tel Aviv'e milyarlarca dolarlık yardım paketini onaylamasını İsrail'e savaşı sürdürmesi ve Irak, Suriye ve Yemen'e düzenlediği saldırılar da dahil olmak üzere bölgede istediğini yapması için yakılan ‘yeşil ışık’ olarak nitelendirdi.

Bunu Washington için ‘stratejik bir hata’ olarak gören Ebu Rudeyne, “Washington, istikrarsızlığın devam etmesini istiyor ve tüm Araplara düşmanca yaklaşıyor” yorumunda bulundu.

“Biraz umut verin!” çağrısı

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü, Filistin Devletini henüz tanımamış olan ülkelere ‘Filistinlilere biraz umut vermek için’ Filistin Devleti’ni tanımaları çağrısında bulundu.

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşı için belirttiği hedefler hakkında ise İsrail’in sadece sivilleri öldürülmeyi, evleri ve altyapıyı yıkmayı başardığını söyleyen Ebu Rudeyne, “Bu gülünç bir başarıdır” dedi.

Başbakan Muhammed Mustafa başkanlığındaki Filistin hükümetinin Gazze Şeridi'nde faaliyet gösterebilmesi için Hamas Hareketi ile bir anlaşmaya varılması gerektiğini ifade eden Ebu Rudeyne, Gazze Şeridi'nin şu an ne Hamas ne İsrail ne de Filistin Yönetimi tarafından kontrol edildiğine dikkati çekti.

yjy6
Ramallah'taki Filistin Devlet Başkanlığı (Independent Arabia)

Ebu Rudeyne, FKÖ'nün bir kolu olduğunu söylediği Filistin Yönetimi’nin, Filistinlilerin tek meşru temsilcisi, Batı Şeria’nın ve Gazze Şeridi’nin işlerini tek bir coğrafi ve siyasi birim olarak yönetmekle sorumlu olduğunun altını çizdi.

Filistinli yetkili, tüm dünyanın ‘İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Gazze’yi Batı Şeria’dan ayırma stratejisini destekleyerek yanlış bir yolda ilerlediğini anladıktan sonra’ Gazze’deki görevlerini yerine getirmesi için Filistin Yönetimi’ni desteklediğini vurguladı.

Ebu Rudeyne’ye göre Filistin Yönetimi'nin Gazze'de yönetimi yeniden ele almasını engellemekle ve Gazze'yi Batı Şeria'dan ayrı tutmakla, Filistin davasının parçalanmış halde kalması amaçlanıyor.

Washington'ın İsrail'in bu stratejiyi uygulamasına izin verdiğini ve birçok tarafı da bunu uygulamaya zorladığını söyleyen Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü, Filistin Yönetimi'nin, savaşın durması ve İsrail'in Gazze Şeridi'nin tamamından çekilmesi şartıyla, Gazze Şeridi'nde yönetimin sorumluluğunu yeniden almaya hazır olduğunu vurguladı. Rudeyne, “İsrail’le Gazze Şeridi’nin belli bir kısmı üzerinde anlaşma yapmayacağız” şeklinde konuştu.

Filistin Devlet Başkanlığı Hamas Hareketi’ne FKÖ'ye katılmadan önce uluslararası hukuku, barışçıl direnişi ve 1967 sınırlarında, bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını tanıyan FKÖ politikalarını benimsemesi çağrısında bulundu.

Hamas'ın Filistinli bir grup olduğunu, ancak Müslüman Kardeşler'in (İhvan-ı Müslimin) bir uzantısı olduğu için kararlarının bağımsız olmadığını, FKÖ’nün ise ‘gelecekteki ulusal karar için kurulduğunu’ belirten Ebu Rudeyne, “Kim bizimle bu temelde anlaşma yapmak isterse biz buna açığız. Bunu reddeden her kim olursa olsun Filistin, Arap ülkeleri ve uluslararası meşruiyetin dışındadır” ifadelerini kullandı.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’a kara saldırısı başlatmasına karşı uyaran Ebu Rudeyne, böyle bir adımın insanları Mısır’ın Sina Yarımadası’na iteceğini, bunun ise Filistinliler için başka bir felaketi doğuracağını ve dengelerin tüm tarafların aleyhine tersine döneceğini belirtti.

 


İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te son 200 günde 8 bin 430 Filistinliyi gözaltına aldı

Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
TT

İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te son 200 günde 8 bin 430 Filistinliyi gözaltına aldı

Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA

İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 7 Ekim'den bu yana ihlallerini artıran İsrail'in, son 200 günde bu bölgelerde en az 8 bin 430 kişiyi gözaltına aldığı bildirildi.

İsrail güçleri, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını 200. gününde devam ederken, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki baskın ve gözaltılarını da sürdürüyor.

Filistin Esirler Kulübünden yapılan yazılı açıklamada, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 7 Ekim'den bu yana ihlallerini artıran İsrail'in, son 200 günde en az 8 bin 430 kişiyi gözaltına aldığı ifade edildi.

Gözaltına alınanların 280'inin kadın, 540'ının çocuk olduğu bilgisi verilen açıklamada, son 200 günde gözaltına alınanların toplam sayısının, hem bu sürede gözaltına alınıp tutukluluğu devam eden hem de serbest bırakılanları kapsadığı kaydedildi.

Açıklamada ayrıca İsrail'in, 7 Ekim'den bu yana işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 8 bin 430 Filistinliyi gözaltına almasıyla cezaevlerindeki toplam Filistinli sayısının 3 bin 660'ı idari tutuklu olmak üzere 9 bin 500'ü geçtiği aktarıldı.

Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Gazze'ye yönelik saldırıların başladığı 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'da ihlallerini artıran İsrail güçleri ile yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında son 200 günde 122'si çocuk, 4'ü kadın 487 kişi öldü, 4 bin 900 kişi yaralandı.


Filistin Esirler Heyeti Başkanı, İsrail hapishanelerindeki tutukluların "vahşi ihlallere" maruz kaldığını söyledi

Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
TT

Filistin Esirler Heyeti Başkanı, İsrail hapishanelerindeki tutukluların "vahşi ihlallere" maruz kaldığını söyledi

Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA

Filistin Kurtuluş Örgütüne (FKÖ) bağlı Filistin Esirler Heyeti Başkanı Kaddura Faris, İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerin bedensel ve psikolojik sağlıklarını felakete sürükleyecek şekilde artan "vahşi ihlallere" maruz kaldıklarını belirtti.

İşgal altındaki El-Bire kentinde düzenlenen haftalık gösteriye katılan Faris, AA muhabirine İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutukluların durumuna ilişkin açıklamalarda bulundu.

Faris, serbest bırakılan Filistinli esirlerin birçoğunda görülen aşırı kilo kaybının İsrail hapishanelerindeki yaklaşık 10 bin tutuklunun maruz kaldığı sıkıntıların basit bir örneği olduğuna dikkati çekti.

İsrail hapishanelerindeki zor şartlar sonucu Filistinlilerde oluşan sağlık sorunlarına dair Faris, şu ifadeleri kullandı:

"Yalnızca kilo kaybı değil, esirler uzun süreli tedavi gerektirecek şekilde hem bedensel hem psikolojik rahatsızlıklara yakalanıyor.

Küçük yaştaki esirler için psikiyatrlardan yardım alınması zorunlu olmuştur. Günler önce serbest bırakılan esirler içinde uyku problemi yaşayanlar var."

Filistinli yetkili, "aç bırakma, vahşice saldırılar, darp, gerginlikler ve aşırı kalabalık ortamların tutuklular için felaket sonuçları olacağı" uyarısında bulundu.


IKBY Başkanı Barzani, Türkiye'nin zor zamanlarda yaptığı yardımlar için teşekkür etti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

IKBY Başkanı Barzani, Türkiye'nin zor zamanlarda yaptığı yardımlar için teşekkür etti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Erbil’deki görüşmesinde, Türkiye ile her alanda ilişkileri geliştirmek istediklerini dile getirdiği ve zor zamanlarda IKBY'ye yapılan yardımlar nedeniyle teşekkür ettiğini belirtti.

IKBY Başkanlığından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak ziyareti kapsamında IKBY Başkanı Neçirvan Barzani ve IKBY Başbakanı Mesrur Barzani ile görüşmelerine ilişkin yazılı açıklama yapıldı.

Açıklamada, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Bağdat ziyareti, Iraklı yetkililer ile yaptığı görüşmeler, Türkiye'nin Irak ve IKBY ile ekonomik, ticari ve güvenlik alanındaki işbirliğinin ele alındığı belirtildi.

IKBY Başkanı Barzani’nin Türkiye ile her alanda ilişkileri geliştirmek istediklerini belirttiği kaydedilen açıklamada, Türkiye'nin zor zamanlarda IKBY'ye yaptığı yardımlar ve işbirliği nedeniyle teşekkür ettiğinin de altı çizildi.

Açıklamada, IKBY Başbakanı Mesrur Barzani’nin de Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmeyi arzu ettiklerini belirttiği, IKBY'deki Türk firmaları için yatırım ve ticaret imkanlarının olduğu ve zor ekonomik dönemlerde bile çalışmaları sürdürmeleri nedeniyle teşekkür ettiği aktarıldı.

Öte yandan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesut Barzani de X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmekten memnun olduğunu belirtti.