Mekke'ye açılan kapı ve hacıların Suudi Arabistan’daki ilk durağı olan Cidde'de düzenlenen İslam Sanatları Bienali, zengin, karmaşık bir görüntü üretmek için, uluslararası ve yerel müze ve kurumlardan alınan eserleri ilginç bir sanatsal anlatımla birleştirerek, bunların çağdaş sanat eserleriyle bağını kurarak, Kutsal Topraklar'ın tarihine kısa bir bakış sunuyor. Böylece ziyaretçiyi bugünden tarihe, yüzyıllarca süren zengin sanat ve zanaatlara götürüp ardından çağdaş eserlerin bulunduğu döneme geri getiriyor.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Bienalin teması “Kıble” ve “Hicret” olmak üzere iki ana bölüme ayrılıyor. İlki birbirine bağlı birkaç salonu işgal ederken, geri kalan salonlarda ve açık alanlarda kendine ferah bir zemin bulan ikinci bölüm, antik ile moderni, kutsal ile insanı birleştiren “Hicret” kavramının farklı varyasyonlarını sunuyor.
İkinci bölümde göç, yerinden edilme ve evsizlik üzerine temalar ve çeşitlemeler ile Diriye Bienali Vakfı tarafından sipariş edilen (özellikle güncel) eserler yer aldı. Eserlerde göç konusu, mübadeleden başlayıp Hac mevsimlerinin İslam dünyasına kazandırmaya katkıda bulunduğu kültürel karışıma kadar çeşitli yönleriyle görülmekte.
Eserler arasında dolaşmanın uzun sürdüğünü (ve aynı zamanda keyifli olduğunu) söylemek gerekir, ancak ziyaretçilere tavsiyemiz gününü en fazla sayıda eseri görmesini sağlayacak şekilde bölmesi.
Mekke-i Mükerreme: Kâbe ve Harem-i Şerif
Nispeten küçük olan “Mekke-i Mükerreme” adlı salonun başında, Suudi fotoğrafçı Adil el-Kureyşi’nin “El-Sidne” başlıklı çekimleriyle başlayan, cana yakın manevi bir anlatım ve Kâbe’nin baş bekçisinin ailesinin kocaman bir resmini görüyoruz ki bu resim fotoğrafçının son kitabı “Estar/Perdeler”a dahil ettiği fotoğraflardan biri. Muhafızlar, Kabe'nin anahtarlarını ellerinde bulunduran kişiler. Bu sergide de sembolik olarak Mekke-i Mükerreme salonunu açıyorlar. Sergide Kâbe' nin eski bir anahtarını ve eski perdelerinden bazılarını görüyoruz. Burada ayrıca cam bir dolap içinde teşhir edilmiş, yağmur sularını boşaltmak için kullanılan Kabe'nin altın oluğunu görüyoruz. Oluk, 19. yüzyılda İstanbul'da Osmanlı Padişahı I. Abdülmecid tarafından yaptırılmış. Söz konusu oluk, Mekke-i Mükerreme'deki Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî İşleri Genel Başkanlığı'nın bir parçası. Oluk ayrıca, büyük hattat Abdullah Zühdi tarafından sülüs yazı ile işlenmiş.
Medine Salonu'nda eski bir Kuran-ı Kerim
Sergide, Kral Abdülaziz El Suud döneminden kalma, Kâbe'yi saran kemerin altın ipliklerle örülmüş ve Kur’ân ayetleriyle süslenmiş kısımları yer alıyor. Eserin ekte bulunan kimlik kartından, kemerin Mekke'deki örtü fabrikası tarafından üretilen Kâbe örtüsünün ilk parçalarından biri olduğunu biliyoruz.
Buradaki harika eserler arasında, Mısır İslam Eserleri Müzesi'nden ödünç alınan ve 19. yüzyıla tarihlenen Ulu Cami'nin bir tablosu var. Tablo daha önce Kahire'deki El-Hüseyin Camii'nin kıble tarafındaki duvarında asılıydı. Camilere üzerinde Kâbe resmi bulunan tabloların asılması, ibadet edenler için kıble yönünü netleştirmek için 18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uygulanan yaygın bir gelenekti. Tablonun kimlik kartı, resmin perspektif olarak, biri Türkiye'de Bursa Ulu Camii'nde ve diğeri İsveç'teki Uppsala Üniversitesi'nde hala asılı olan diğer iki tabloya benzer olduğuna işaret ediyor.
Burada ayrıca Kabe'ye açılan iki kapı ve Kabe'nin “Tevbe Kapısı” denilen iç kapısı için bir perde görüyoruz. İslam'ın ilk yüzyılında Hicaz'da kullanılan ilk Arap alfabesiyle yazılmış çok sayıda Kuran el yazması da burada bulunuyor. Dokuma eserler arasında Kahire'deki Manial Sarayı'nın eserlerinden olan, 1800 yılına kadar uzanan ve kırmızı ipekten yapılmış harika bir parça var. Bu parça Mısır Kralı Hidiv Abbas Hilmi’nin küçük kardeşi Emîr Muhammed Ali Tevfik’e ithaf edilmişti.
Kahire'deki Manial Sarayı koleksiyonlarından 1800 yılına kadar uzanan bir parça- 18. yüzyılda İstanbul'da yapılan çini bir karo- 18. yüzyılda İstanbul'da yapılmış kıble işaretli pusula (Şarku’l Avsat)
Nadir eserler arasında 18. yüzyılda İstanbul'da yapılmış ve Mısır İslam Eserleri Müzesi'nin hazinelerinden biri olan ve kıble yönünü gösteren ibreli pusula da görüyoruz. Bu pusula, Pietro Baron tarafından İstanbul'da tercüman olarak çalışırken tasarlanmış ve Baron, İstanbul'da bir matbaa kullanarak pusulanın üzerine yazılar ve haritalar basmayı başarmıştı. Bu da pusulanın, sekizi farklı kurumlarda saklanan birkaç kopyasının çıkarılmasını kolaylaştırmıştı. Pusulanın kapağının iç kısmında Mescid-i Haram'ın bir görüntüsünü taşıyan dairesel parça, İslam dünyasında görülen Mekke-i Mükerreme'nin en eski matbu resmi olarak kabul ediliyor. Ayrıca kapağın iç kısmında Osmanlı Türkçesiyle yazılmış uzun bir metin ile kullanım talimatları ve pusulanın üreticisine ve sponsoruna dair bir işaret yer alıyor. Pusulada ayrıca bir Avrupa, Asya ve Afrika haritası ile bölge ve şehir adlarının yer aldığı bir tablo bulunuyor.
Salonun bir tarafında, üç sergi ekranında, 19. yüzyılın sonlarında çekilmiş, Kâbe'nin birkaç ender fotoğrafından oluşan bir ekran görüyoruz. Bu fotoğraflar geçmişteki yaşamın ayrıntılarını taşıyor ve Mescid-i Haram’ın mimarisini ve çevresindeki araziyi anlatıyor.
Medine-i Münevvere: Mihrapta
Medine-i Münevvere Salonu, duvarlarının içeriden büyütülmüş resimleri aracılığıyla ziyaretçiyi Mescid-i Nebevi’ye yaklaştırıyor ve zarif Arapça harflerle yazılmış yazıların, renklerin ve ayetlerin ince ayrıntılarını gösteriyor. Görüntüler, kuvvetle, ziyaretçiyi Harem’in duvarının önünde durmaya itiyor. Salonda, Memlük Sultanı Eşref Kayıtbay'ın emriyle yapılmış bir Kur’an-ı Kerim ve bir şamdan da dahil olmak üzere hükümdarlar ve krallardan gelen antik hazineler ve hediyeler yer almakta. Sergi, Eşref Kayıtbay’ın, sanat ve mimarlık alanındaki başarılarına ve 1474 - 1477 yılları arasında restore edilmesini emrettiği Mescid-i Nebevi'yi incelemek için Medine'ye yaptığı ziyarete genel bir bakış sunmakta. Eşref Kayıtbay, Mescid-i Nebevi'nin batı duvarının karşısına yapılmasını emrettiği ve "Eşrefiye Medresesi" adıyla anılan medresenin kuruluşundaki gelişmelere de tanık oldu.
Ayrıca bu salondaki eserler arasında 18. yüzyılda İstanbul'da yapılmış, Mısır İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan ve Mescid-i Haram'ın resmini gösteren bir çini ve "Delailü’l-Hayrat" kitabının bir nüshası da bulunmakta. 1878 yılında Osmanlı coğrafyasında yazılmış olan bu nüsha Kral Faysal bin Abdülaziz'in mülkündeydi. Sergide muhteşem dokuma eserler de yer alıyor. Bu eserler arasında 1816'da İstanbul'da hükümdar II. Mahmud'un emriyle Mescid-i Nebevi için yaptırılan bir perde de bulunuyor. Söz konusu perde, Mescid-i Nebevi’deki Ravza-i Mutahhara’yı süsleyen perde grubundan.