CIA Direktörü, Netanyahu ve Abbas’a Üçüncü İntifada uyarısı

CIA Direktörü Burns, Washington’da bulunan Georgetown Üniversitesi’ndeki öğrencilere konuştu

Batı Şeria’daki Eriha’da İsrail güçlerinin şehre düzenlediği baskını protesto etmek için ateşe verilen lastikler (AFP)
Batı Şeria’daki Eriha’da İsrail güçlerinin şehre düzenlediği baskını protesto etmek için ateşe verilen lastikler (AFP)
TT

CIA Direktörü, Netanyahu ve Abbas’a Üçüncü İntifada uyarısı

Batı Şeria’daki Eriha’da İsrail güçlerinin şehre düzenlediği baskını protesto etmek için ateşe verilen lastikler (AFP)
Batı Şeria’daki Eriha’da İsrail güçlerinin şehre düzenlediği baskını protesto etmek için ateşe verilen lastikler (AFP)

Tel Aviv’deki üst düzey bir siyasi yetkili, 7 Şubat’ta ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns’un hem İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hem de Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı (Ebu Mazen) ‘sorun çözülmediği ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde yakın gelecekte üçüncü bir Filistin intifadasının patlak verme tehlikesine karşı’ uyardığını belirtti.
Yetkili, Burns’ün Washington’daki son konuşmasının içeriğine şaşırmadığını söyledi. CIA Direktörü, söz konusu konuşmasında iki hafta önce İsrail ve Filistin Yönetimi’ne yönelik yaptığı ziyarette bölgedeki durumun ne kadar kırılgan olduğunu ve İsrailliler ile Filistinliler arasında tırmanan şiddete doğru işlerin nasıl kötüleştiğini hissettiğini belirtmişti. Yetkili, Burns’un Netanyahu, Ebu Mazen ve her iki taraftaki istihbarat ve güvenlik yetkililerine ‘Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki olayları takip ettiği ve 2000’de ikinci intifadanın patlak vermesinden önceki sahnelerle benzerlikler fark ettiği’ konusunda uyarıda bulunduğunu vurguladı. Aktarılana göre William Burns, o dönemde bir İsrail işgaline, iki taraf arasındaki barış sürecinin aksamasına ve güvenin tamamen kaybolmasına yol açan silahlı bir çatışma yaşandığını söylerken, “Bu nedenle mevcut gerginliğin üçüncü bir intifadanın patlak vermesine yol açabileceği ihtimal dışı değil” dedi.
Medya organları, 7 Şubat’ta Burns’ün geçen perşembe günü Washington’daki Georgetown Üniversitesi’nde yaptığı nadir bir konuşma sırasında, İsrail ve Filistin Yönetimi’ne yaptığı ziyarete ve Netanyahu, Abbas ve güvenlik birimlerinin liderleri ile görüşmesine değindiğini belirtti. Bir grup Amerikalı öğrenci ve öğretim görevlisine hitaben William Burns, “Liderlerle yaptığım konuşmalar bende korkular bıraktı. İkinci intifada sırasında kıdemli bir diplomattım. İstihbarat servislerindeki meslektaşlarım gibi ben de benzer koşullardan endişe duyuyorum” dedi.
Geçmişte tanık olduğu birçok olayın bugün de hatırlatıcıları olduğunu söyleyen CIA Direktörü, “CIA’in sorumluluklarından biri, son haftalarda tanık olduklarımıza benzer bir şiddet olayını önlemek için İsrail ve Filistin güvenlik birimleriyle mümkün olduğunca yakın çalışmaktır. Bu, büyük bir meydan okumaydı” ifadelerini kullandı.
Şarku’l Avsat’ın aktardığına göre Burns, ABD’nin varlığına ve ülkesinin Ortadoğu’daki politikasına değinirken, “Oradaki yıllarımdan öğrendiğim en büyük ders tevazu. Çoğu zaman dünyanın bir bölgesini, onu her zaman iyi anlamadan değiştirebileceğimize inandık. Bu, etki yaratmaya çalışan ABD girişimine karşı bir iddia değildir. Belki Ortadoğu’dan ayrılabiliriz. Ama bu bölgenin kötü bir özelliği var ki, bizi her defasında işin içine sokmayı başarıyor” açıklamasında bulundu.
2023’te Ortadoğu’nun, özellikle ABD’li politika yapıcılar için karmaşık bir meydan okuma oluşturacağına dikkati çeken Burns, “Çünkü Ortadoğu’daki zorlukların bir kısmı İran’da. İran rejimi, protestolar, göstericilerin cesareti, özellikle yolsuzluktan, siyasi baskı ve kısıtlamalardan bıkmış kadınlar. Bunların hiçbiri ABD’lilerle ilgili değil, İranlılar ve onların geleceği ile ilgili” dedi.
William Burns, “Polis, kısa vadede halkı bastırabilir ve bastırma konusunda uzmandır. Ancak nüfusun yüzde 70’ini oluşturan İran gençliğinin kafasında neler olup bittiğine verecek cevapları yok. Ülkelerinde neler olup bittiğine dair farkındalık eksikliği, hem ülke içinde hem de bir bütün olarak Ortadoğu’da daha saldırgan davranışlara yol açıyor. Ayrıca İran ve Rusya arasındaki askeri ilişkilerde derinleşme var” ifadelerini kullandı.
Burns’a göre Rusya’nın Ukrayna’da kullandığı insansız hava araçlarının çoğu İran üretimi. Ukrayna’nın başkentine yaptığı son ziyaret sırasında CIA Direktörü, şehrin Rus uçakları tarafından bombalandığını açıkladı. Aynı şekilde William Burns, “Birkaç hafta önce Kiev’i ziyaret ettim ve 6 saati barınaklarda olmak üzere orada 30 saat geçirdim. Çünkü Ukrayna sivil tesislerine yönelik iki Rus saldırısı gerçekleşti. Saldırıların çoğu, İran’ın masum Ukrayna vatandaşlarını öldürmek için Rusya'ya sağladığı İran Şahed-136 insansız hava araçları tarafından gerçekleştirildi ve bu çok endişe verici” açıklamasında bulundu.



Arapların kaygısı Gazzelilerin Refah üzerinden göç etmesinin önlenmesine odaklandı

Gazze Şehri'ndeki İslam Üniversitesi'nde yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
Gazze Şehri'ndeki İslam Üniversitesi'nde yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
TT

Arapların kaygısı Gazzelilerin Refah üzerinden göç etmesinin önlenmesine odaklandı

Gazze Şehri'ndeki İslam Üniversitesi'nde yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
Gazze Şehri'ndeki İslam Üniversitesi'nde yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)

İsrail, ateşkes anlaşmasının ikinci aşaması beklentisiyle ve belirsiz bir durum ortasında, Gazze Şeridi'nde kontrolü altındaki bölgelerin geri kalanını tahrip etmeye devam ederken, Arap ve İslam ülkeleri Gazzelilerin Refah üzerinden yerinden edilme tehlikesine karşı önleyici tedbirler almakla meşgul.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, dün Doha Forumu'nda yaptığı açıklamada, "Refah Sınır Kapısı, Filistinlilerin yerinden edilmesi için bir geçit olmayacak, sadece Gazze'ye insani ve tıbbi yardım ulaştırmak için kullanılacak" ifadelerini kullandı.

Filistin Toprakları Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü Ofisi, çarşamba günü yaptığı açıklamada, Refah sınır kapısının "önümüzdeki günlerde Kahire ile koordinasyon halinde yalnızca Gazze Şeridi sakinlerinin Mısır'a çıkışı için açılacağını" duyurdu.

Ayrıca Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, BAE, Endonezya, Pakistan, Türkiye ve Katar dışişleri bakanları cuma akşamı yaptıkları açıklamada, "Filistin halkını topraklarından çıkarmaya yönelik her türlü girişimi tamamen reddettiklerini" vurguladılar.


Lübnan ekonomisinin sürdürülebilir büyümesi, yapısal reformlardaki ilerlemeye bağlı

Beyrut'un merkezindeki Muhammed el-Emin Camii'nin önüne Noel ağacı süslerini asmak için vinç kullanan işçiler (EPA)
Beyrut'un merkezindeki Muhammed el-Emin Camii'nin önüne Noel ağacı süslerini asmak için vinç kullanan işçiler (EPA)
TT

Lübnan ekonomisinin sürdürülebilir büyümesi, yapısal reformlardaki ilerlemeye bağlı

Beyrut'un merkezindeki Muhammed el-Emin Camii'nin önüne Noel ağacı süslerini asmak için vinç kullanan işçiler (EPA)
Beyrut'un merkezindeki Muhammed el-Emin Camii'nin önüne Noel ağacı süslerini asmak için vinç kullanan işçiler (EPA)

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, güncellediği raporunda Lübnan ekonomisine ilişkin bu yılki reel büyüme beklentisini yerel tahminlerde öngörülen yüzde 5 seviyesinden yüzde 2,5’e düşürdü. Kuruluş, büyümenin önümüzdeki iki yılda yüzde 3,5’e yükselebileceği öngörüsünü korurken, bu rakamların ‘reformların hızlı şekilde uygulanması halinde iyileşmeye açık’ olduğunu vurguladı.

Moody’s’in değerlendirmeleri, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) tahminleriyle örtüşüyor. IMF, Lübnan ile ortak bir anlaşmanın tamamlanmasına yönelik ilerlemenin ‘son derece yavaş’ olduğunu ve sürecin yasama ile hukuk alanındaki engeller nedeniyle sık sık gerilediğini belirtiyor. IMF’nin tespitine göre, mevcut kriz ancak gerekli reform yasalarının çıkarılması konusunda ciddi bir siyasi uzlaşı sağlanmasıyla aşılabilir. Bu adımlar, IMF’nin 3 ila 4 milyar dolar arasında değişen ve artırılması da mümkün olan bir finansman programını içeren anlaşmaya tam onay vermesi için kritik önem taşıyor.

scdfr
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Uluslararası Para Fonu (IMF) heyetiyle görüşmesi sırasında (Arşiv – Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Bu yıl için öngörülen büyüme tahminlerindeki farklılığa rağmen, siyasi iklimde yaşanan değişiklikler ve Lübnan ile İsrail arasında askeri faaliyetlerin durdurulmasına yönelik komiteye bir sivil yetkilinin dahil edilmesi, çatışmaların genişlemesine ilişkin kaygıları bir ölçüde azalttı. Şarku’l Avsat’ın görüştüğü ilgili bir mali yetkiliye göre bu gelişme, yıl sonu tatil ve bayram dönemlerinde yoğunlaşan ticari ve turistik hareketliliğin de etkisiyle hükümetin ekonomik büyümeye ilişkin rakamları düzeltme ve büyümeyi yüzde 5’in üzerine taşıma umutlarını canlandırdı.

Ekonominin yeniden pozitif büyüme patikasına dönmesi, oranlarda yaşanan farklılıklardan bağımsız olarak, anayasal kurumların işleyişinin normale dönmesinin etkisini yansıtan önemli bir kırılma noktası olarak değerlendiriliyor. Lübnan, beş yıl boyunca derin siyasi ve ekonomik belirsizliklerle şekillenen ağır krizlerin ardından, ülkenin imar ve sektör kayıplarını 7 milyar doların üzerine çıkaran yıkıcı bir savaşın etkilerini de üst üste yaşadı.

cdf
Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi heyetiyle yaptığı toplantıda (AFP)

Bu olumsuzlukların birikimi, krizin patlak vermesinden önce yaklaşık 53 milyar dolar seviyesinde olan gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH), mali ve parasal çöküşün en sert döneminde 20 milyar dolara kadar gerilemesine yol açtı. Ardından GSYİH, kırılgan bir toparlanmayla 2023 yılı sonunda Merkezi İstatistik İdaresi verilerine göre 31,6 milyar dolara ulaştı. Yerel bir banka raporuna göre ise daha sonra yaklaşık 43 milyar dolar seviyesine çıktı. Bu artış; turizmdeki yükseliş, ithalattaki genişleme, enflasyonun sürmesi ve özellikle yurt dışında yaşayan Lübnanlılardan gelen para transferlerinin devam etmesi gibi çeşitli göstergeler tarafından desteklendi.

Finans sektörünün yeniden yapılandırılması

Ancak Lübnan ekonomisinin kalıcı ve sürdürülebilir bir büyüme aşamasına geçmesi ve bağışçı ülkelerin desteğinden gerçek anlamda yararlanabilmesi, IMF’nin hazırladığı reform programının uygulanmasına bağlı görülüyor. Programın temel başlıkları; mali sektörün yeniden yapılandırılması, gelirleri artırıp harcamaları rasyonelleştirmeye yönelik orta vadeli bir strateji benimsenmesi, kamu borcunun GSYİH’ya oranının düşürülmesi, mali sürdürülebilirliğin yeniden sağlanması ve yönetim zaaflarının giderilmesi ile yolsuzlukla mücadele çerçevesinin güçlendirilmesini içeriyor. Ayrıca tüm kamu kurumları ve hesaplarının güvenilir bir şekilde denetimden geçirilmesi de öncelikler arasında yer alıyor.

Bu çerçevede IMF, hükümetin gelecek yıla yönelik bütçesinin gerekli reform beklentilerini karşılamadığını ve ülkenin dış borçlarının yeniden yapılandırılmasına başlanması ihtiyacına yanıt vermediğini vurguluyor. Bu borçların içinde, tutarı 41 milyar doları aşan eurobondlar önemli yer tutuyor ve borç sürdürülebilirliğinin yeniden sağlanması için yeniden yapılandırmanın ayrılmaz bir parçası olarak değerlendiriliyor. IMF ayrıca hükümetin, yeniden yapılanma ve sosyal koruma gibi öncelikli alanlara kaynak yaratacak yapısal reformlara yönelmek yerine, kısmi bir operasyonel fazla elde etmeyi amaçlayan sert bir kemer sıkma politikasına devam ettiğini hatırlatıyor.

Hükümet ile IMF arasındaki görüşmelerin ilerlemesini zorlaştıran bir diğer önemli unsur ise finansal boşluğun nasıl kapatılacağına ilişkin yöntem konusunda yaşanan ciddi görüş ayrılıkları. Özellikle yaklaşık 80 milyar doları bulan mevduatların geleceğine ilişkin tartışmalar keskin bir şekilde sürüyor. Sızdırılan hükümet taslaklarına yönelik eleştiriler, finansal sektördeki açığın kapatılması için hazırlanmakta olan yasa teklifinin, bankalardaki toplam birikimlerin yaklaşık 30 milyar dolarının silinmesini öngördüğü ve sadece 100 bin dolara kadar geri ödeme garantisi tanıdığı yönünde yoğunlaşıyor. Ayrıca, daha yüksek meblağlara yönelik 20 yılı aşan vadelerde faizsiz tahvil çıkarılmasına yönelik planlar da tepki çekiyor.

Moody’s, son güncellemesinde Lübnan’ın kredi notunu C seviyesinde ve görünümünü ‘durağan’ olarak korudu. Kuruluş, bu değerlendirmenin eurobond sahiplerinin uğrayabileceği kayıpların yüzde 65’i aşma olasılığını yansıttığını belirtti. Eurobondlar uluslararası piyasalarda şu anda nominal değerlerinin yaklaşık yüzde 25’i seviyesinde işlem görüyor; bu oran, son savaş sırasında yüzde 6’ya kadar gerilemişti.

Moody’s, Lübnan’ın kredi notunun ancak yıllara yayılan kapsamlı reformların uygulanması, gelir toplama kapasitesinin artırılması ve borç dinamiklerinde belirgin bir iyileşme sağlanması hâlinde yükselebileceğini bildirdi. Moody’s’e göre bunun için ekonomik büyümenin güçlenmesi, faiz seviyelerinin dengelenmesi, özelleştirme gelirlerinin artması ve yüksek düzeyde birincil bütçe fazlasının sürdürülmesi gibi koşulların yerine getirilmesi gerekiyor.


Savaş ve siyaset, Sudan'ın en büyük tarım projesini nasıl yok etti?

Yabani otlar sulama kanallarını doldurarak suyun çiftliklere ulaşmasını zorlaştırıyor (Şarku’l Avsat)
Yabani otlar sulama kanallarını doldurarak suyun çiftliklere ulaşmasını zorlaştırıyor (Şarku’l Avsat)
TT

Savaş ve siyaset, Sudan'ın en büyük tarım projesini nasıl yok etti?

Yabani otlar sulama kanallarını doldurarak suyun çiftliklere ulaşmasını zorlaştırıyor (Şarku’l Avsat)
Yabani otlar sulama kanallarını doldurarak suyun çiftliklere ulaşmasını zorlaştırıyor (Şarku’l Avsat)

Sudan'ın El-Cezire eyaletindeki tek bir yönetim altında toprakaltı damla sulama sistemi kullanan dünyanın en büyük tarım projesini mahveden yanlış politikalar ve 2023 yılının nisan ayı ortalarında Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) patlak veren savaş nedeniyle karmaşık bir krizle karşı karşıya. Savaş, projenin sulama kanalları ve demiryollarından oluşan altyapısını tahrip ederken tarım makineleri ve ekipmanları, depolar, pamuk çırçır makineleri ve fabrikaların yağmalanmasına yol açtı.

İngilizler tarafından 1925 yılında 2,2 milyon dönümlük (yaklaşık 1 milyon hektarlık) bir alanda kurulan proje, yaklaşık 140 bin çiftçiye istihdam sağlıyor. Ülkedeki tarımsal üretim için hayati bir arter olarak kabul edilen projenin açıkça ihmal edilmesi, bazı tarım sezonlarının tamamen verimsiz geçmesine neden oldu. Projeye bağlı çiftçiler ağır kayıplara uğradı.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 1,8 milyondan fazla Sudanlı ailenin bu proje kapsamında tarım ve hayvancılıkla uğraştığını ve bunun onların ana gelir kaynağı olduğunu tahmin ediyor.

dfrgt
Çiftlikler, sahipleri savaş nedeniyle terk ettikten sonra hayvanlar için bir sığınak haline geldi (Şarku’l Avsat)

Çiftçiler, savaş nedeniyle güvenlik nedenleriyle çiftliklerine ulaşmakta ve çiftçilik için gerekli hammaddeleri temin etmekte zorlanıyorlar.

Milyarlarca dolarlık zarar

Sudan Tarım Bakanı Dr. İsmet Kurşi Abdullah'a göre ön verilere göre tarım sektöründeki zararlar 100 milyar doları aşıyor. Dr. Abdullah, destekleyici kurumlara sunmak üzere özel çalışmalar eşliğinde doğru istatistikleri derlemeye devam ettiklerini belirtti.

Çiftçi Ömer Yusuf, sulama altyapısının tahrip edilmesi ve devlet kurumlarının, tarım makinelerinin, depoların, fabrikaların ve demiryollarının yağmalanması nedeniyle tamamen çöküş yaşandığını ve bunun önemli mali kayıplara yol açtığını söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Yusuf, şunları söyledi:

“Devlet kurumları tamamen yok ve biz sadece hasat mevsiminde idare ve sulama yetkililerini görüyoruz. Onların, vergileri ve büyük miktarda parayı nasıl harcandığını bilmeden toplamaktan başka bir rolleri yok.”

dfghy
Tarlasındaki bir çiftçi (Şarku’l Avsat)

Çiftçilerin devletten veya proje yönetiminden destek veya yardım almadan kendi çabalarına güvendiklerini söyleyen Yusuf, “Tüccarlar ve tarım bankaları küçük çiftçileri kontrol ediyor... Çiftçilere uygulanan vergilerin sulama kanallarının temizlenmesi ve köprülerin inşasına yansıtılmasını umuyoruz” dedi.

El-Cezire eyaletinin nüfusunun yüzde 80'inin tarıma bağımlı olduğunu, ancak eyaletin yaygın yolsuzlukla boğuştuğunu belirten Yusuf, yolsuzluğa son vermek ve tarımı teşvik etmek istediklerini vurguladı.

Hükümetin başarısızlığı

Çiftçi Fahruddin Yusuf ise El-Cezire’deki tarım projesinin yok edilmesinin sadece hükümetin başarısızlığı veya idari bir hata değil, ülkenin büyük bir ekonomik zenginlik kaybına neden olan organize bir suç olduğunu söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Yusuf, çiftçilerin karşılaştığı en büyük sorunların son kullanma tarihi geçmiş tohum ve gübrelerin dağıtımı olduğunu, kendi tarım faaliyetlerini finanse edenlerin ise yüksek fiyatlar ve tüccarların açgözlülüğünden şikâyet ettiğini, hatta maliyet ile üretim arasında uyumsuzluk olduğunu açıkladı.

Yusuf, sulama kanallarının tamir edilmesi, demiryollarının onarılması, depoların ve fabrikaların kullanılabilir hale getirilmesi, yolsuzluk yapan kişilerin hesap vermesi, çiftçiler için adil, eşit ve şeffaf bir hükümet finansman sisteminin yeniden kurulması, projeyi terk eden mühendis ve tarım uzmanlarının geri getirilmesi ve siyasetten bağımsız yeni bir yönetim atanması gerektiğini vurguladı.

dfg
Yabani otlar sulama kanallarını doldurarak suyun çiftliklere ulaşmasını engelliyor (Şarku’l Avsat)

Çiftçi Ahmed Ali, geniş bir alanı kapsayan bu projenin tek bir yönetim altında gerçekleştirilen en büyük toprakaltı damla sulama projesi olduğunu açıkladı. Proje 18 bölümden oluşuyor ve 140 bin civarında küçük çiftçiyi kapsıyor. Tamamen çökmesi nedeniyle başlangıcından bu yana en büyük gerilemeyi yaşayan proje, yağma ve yıkımın sahnesi haline geldi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Ali, “Savaş, projeyi yok ederek kaosa dönüştürdü. HDK, El-Cezire eyaletinin büyük bir bölümünü kontrol altına aldığında, projenin idari, hizmet ve konut tesisleri yağmalandı ve bazıları yakıldı” dedi.

Yıkımın bin 200 kilometreyi aşkın demiryolu hatlarını da kapsadığını belirten Ali, bu demiryolu üzerinde 34 lokomotif ve bin 100 vagon kapasitesiyle El-Cezire ve Managil bölgelerinin tamamını kapsadığını, bu hatların esasen mal ve tahıl taşımacılığı için kullanıldığını belirtti. Hurda olarak satılan demiryolu altyapısının değeri yaklaşık 200 milyon dolar olarak tahmin ediliyor.

Şokun atlatılması

El-Cezire projesinin yöneticisi Mühendis İbrahim Mustafa, daha önce basına yaptığı açıklamalarda, sulama sürecinde sorunlar olduğunu, ayrıca bakım gerektiren yabani otlar, çamur ve sulama kanalları olduğunu ve bunların büyük bir sorun teşkil ettiğini kabul etmişti. Mustafa, proje yönetiminin, Sulama Bakanlığı ile koordineli olarak sorunu çözmeye ve sulama sistemini onarmak için gerekli tüm kaynakları sağlamaya çalıştığını vurguladı.

scdfg
Çiftçi Ali Ahmed tarlasında etrafa bakınırken (Şarku’l Avsat)

Mühendis Mustafa, geçtiğimiz yaz ekilen alanın 500 bin dönüm olduğunu ve proje yönetiminin, projenin aldığı ağır darbeler rağmen çiftçileri desteklemek ve şoku atlatıp üretime dönmelerine yardımcı olmak için elinden geleni yaptığını açıkladı.

Projede bir korku havasının hakim olduğunu söyleyen Mustafa, ancak yönetim ve çiftçilerin çabaları sayesinde işlerin sorunsuz gittiğini belirtti.

Ekonomist Dr. Muhammed en-Nayir, El-Cezire projesinin Sudan ekonomisinin temel direği olduğunu ve dünyanın en büyük projelerinden biri olarak kabul edildiğini söyledi. Proje geniş bir alanı kapsıyor ve onaylanmış sulama sistemleri ile sulanıyor.

cfvg
Çiftçi Fahruddin Yusuf, tarlasındayken (Şarku’l Avsat)

Dr. Nayir, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, projenin 2,2 milyon dönüm, yani 900 bin hektarlık bir alanı kapladığını ve bu nedenle dünyanın en büyük tarım projelerinden biri olduğunu, tek bir yönetim altında toprakaltı damla sulama sistemine sahip olan bu devasa projenin pamuk, buğday, mısır ve diğer önemli ürünlerin yetiştirilmesi yoluyla Sudan ekonomisini önemli ölçüde desteklemeye devam ettiğini vurguladı.

Dr. Nayir, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu projenin performansı, çiftçilere topraklarını istedikleri gibi işleme konusunda mutlak özgürlük tanıyan 2005 tarihli yasa nedeniyle önemli ölçüde düştü ve bu durum önemli bir olumsuz etki yarattı. Daha önce devletin, pamuk, buğday ve diğer mahsullerin ekileceği alanları belirleyen ve tarımsal zararlıların kontrolünü kolaylaştıran entegre bir tarım vizyonu vardı. Çiftçiler artık kendi tarlalarında çeşitli ürünler yetiştiriyorlar, bu da zararlı böceklerin kontrolünü zorlaştırıyor. Devlet reformlarla müdahale etmeye çalıştığında, projenin ayrılmaz bir parçası olan demiryolları, pamuk çırçır makineleri ve yağ fabrikalarının kaybı nedeniyle başarısız oldu. Proje sistematik yağma ve tahribata maruz kaldı.”

Dr. Nayir, projenin önünde geniş alanlarda tarım yapılması, sulama kanallarının temizliği ve çiftçilerin finansmanı, tohum ve gübre temini, pamuk mahsulünü makul fiyatlarla satın alan Sudan Pamuk Şirketi'nin yeniden kurulması ve projeye bağlı çırçır fabrikaları ile yağ fabrikalarının restore edilmesi, projeye değer katarak eskisinden daha iyi bir hale gelmesinin sağlanması gibi engeller bulunduğunu belirtti.