‘Ulusal birlik’ çağrısında bulunan Hamaney ‘bölünmelere’ karşı uyardı

‘Rejimi ortadan kaldırma girişimlerini’ İran'ın bölgesel rolüne bağladı

Hamaney, Tahran'daki ordu komutanlarına yıllık konuşmasını yaparken (Hamaney'in web sitesi)
Hamaney, Tahran'daki ordu komutanlarına yıllık konuşmasını yaparken (Hamaney'in web sitesi)
TT

‘Ulusal birlik’ çağrısında bulunan Hamaney ‘bölünmelere’ karşı uyardı

Hamaney, Tahran'daki ordu komutanlarına yıllık konuşmasını yaparken (Hamaney'in web sitesi)
Hamaney, Tahran'daki ordu komutanlarına yıllık konuşmasını yaparken (Hamaney'in web sitesi)

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, ‘düşmanları’ İranlı yetkililer arasında nifak ve şüphe tohumları ekmeye çalışmakla suçlayarak ulusal birlik çağrısında bulundu. Kadın sorunları ve kuşak farklılıklarını gündeme getirmeye çalışanları eleştiren Hameney, ‘yapay ihtilafların’ ‘bölünmelere’ dönüşmesine karşı uyarıda bulundu.
Hamaney, Hava Kuvvetleri Komutanları’na yaptığı yıllık konuşmasında, “Düşmanın asıl amacı, İslam Cumhuriyeti'ne diz çöktürmek, nifak ve şüphe tohumları atarak onu yok etmektir (...) Bu kirli plan karşısında yapılması gereken en önemli şey, birlik stratejisini korumaktır” ifadelerini kullandı.
Önümüzdeki cumartesi gününe denk gelen 1979 devriminin yıldönümü münasebetiyle devlet kurumlarının düzenlemek için harekete geçtiği yıllık kutlamalara üstü kapalı bir göndermede bulunan Hamaney “Halkın düşmanlara verdiği mesaj, şüphe uyandırma ve ulusal birliği bozma çabalarının boşa çıktığıdır” ifadelerini kullandı.
Devrimin, ‘yaşamının ve canlılığının’ devamlılığını sağlamanın temel koşulunun ‘ihtiyaçlara (artmasına) ihtimam gösterilmesi olduğunu belirten Hamaney, bu bağlamda ülkenin ‘temel ve önemli ihtiyacı’ olarak ‘ulusal birlik’ üzerinde durulması ve vurgulanması çağrısında bulundu. Resmi web sitesine göre Hamaney, ‘ulusal birliğin, devrimin zaferinde ve ilerlemesinde önemli rol oynadığını ve düşmanların önünde bir set ve duvar oluşturduğunu’ ifade ederek, ‘devrimin bugün mümkün olduğu kadar ve kat be kat yükseltilmesi gerektiğini’ vurguladı.
Ülkedeki son sözün sahibi, “Siyasi anlaşmazlıkların, bakış açılarında farklılıkların ve normal anlaşmazlıkların olmasında bir sıkıntı yok, ancak iş suçlama ve iftira boyutuna varmamalı” dedi. Bununla birlikte konuşmasının bir kısmında Hamaney “Siyasi gruplar arasında olumsuz bir algı oluşturmak, insanların birbirine ve hükümete karşı güvensizlik duymasını sağlamak ve kurumlar hakkında şüphe uyandırmak, İran’a kötü niyet besleyenlerin hedeflerine ulaşma stratejilerinden sadece bir tanesidir” ifadelerini kullanarak ‘düşmanın rejime karşı planı ve hedefinin devrime diz çöktürmek olduğunu’ vurguladı. 15 yıl önce ABD Başkanı'ndan (Barack Obama) bir mektup aldığını belirten Hamaney, “ABD Başkanı bana, rejiminizi değiştirmeye niyetimiz yok diye mektup yazmıştı. Ancak İslam Cumhuriyeti'ni bitirmeyi planladıklarına dair haberler aldık” dedi.
Hamaney, ‘rejimi ortadan kaldırma girişimlerini’ İran'ın bölgesel rolüne bağlayarak, “İslam Cumhuriyeti bu önemli, stratejik ve yararlı bölgeyi ellerinden almıştır” ifadelerini kullandı.
Hamaney'in ‘ulusal birlik’ çağrısı, Nisan 2016'da yaptığı eleştirilerden geri adım attığını gösteriyor. Zira o dönem Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 2016 yılında ülkenin nükleer programına ilişkin büyük ülkeler ve İran arasında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın (KOEP/nükleer anlaşma) uygulanmasının ilk aylarında şiddetle bir iç diyalog çağrısında bulunmuştu. Hamaney ise iç diyalog çağrısını yapanları ve nükleer müzakereler doğrultusunda bir iç diyaloğun başlatılmasını ‘Amerikan retoriğinin pompalanmasına’ benzetmişti.
Hamaney’in bu konuşmasından üç gün önce İran Yargı Erki, geçtiğimiz eylül ayında Mahsa Amini adlı genç kızın Ahlak Polisi tarafından gözaltına alındığı sırada hayatını kaybetmesinin ardından ülkeyi sarsan ‘Kadın, Özgürlük ve Yaşam’ protestoları sırasında tutuklanan bazı kişiler de dahil olmak üzere on binlerce mahkûm için af çıkarılmasına ilişkin teklifi Hamaney’in kabul ettiğini duyurmuştu. İran Yargı Erki, karara dahil olabilecekler için bazı, şartlar açıklamış ve idam cezası ile sonuçlanabilecek suçlamalar isnad edilmiş kişilerin dahil edilmeyeceğini belirtmişti. Aynı zamanda gözaltına alınanların ‘pişman’ olduklarına dair yazılı bir ifade vermeleri de istenmişti.
160'tan fazla şehir, protestocuların rejimi devirme taleplerinin yükseldiği gösterilere sahne oldu. Protestoların temposu düşse de Tahran'daki bazı mahallelerde hala geceleri 'Hamaney'e ölüm' ve 'Diktatöre ölüm' gibi sloganlar atılıyor.
Hamaney, ‘Fransa ve Sovyetler Birliği devrimleri gibi büyük küresel devrimlerde diktatörlüklerin geri dönüşünün’ ‘temel ihtiyaçların ve risklerin ihmal edilmesinden ve şahsi meseleler ve kavgalarla meşgul olunmasından’ kaynaklandığını belirterek, İran'daki devrimin ‘kendini bu belalardan koruduğunu’ vurguladı.
Hamaney, özellikle askeri birimlerin saflarında bölünmeler olduğu ve gösteriler sırasında bazı askerlerin tutuklandığı yönünde haberlerin çıkmasının ardından halkın, Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) karşı kendilerini koruması için İran ordusuna protestolara müdahale etmesi yönünde yaptıkları çağrılara değindi. Hamaney, ordunun ‘(devrimin) ilk günlerinden itibaren daha devrimci, inançlı ve sadık hale geldiğini’ söyledi.

Zorlama ihtilaflar
Hamaney konuşmasında ‘zorlama’ olarak nitelendirdiği iç ihtilaflara işaret etmekle birlikte, üstü kapalı olarak bu tarafları eleştirdi. Hamaney “Bunların çatlaklara dönüşmemesi gerekiyor. Zaman zaman kadın meselesini, bazen Şii-Sünni meselesini, bazen de nesil farkını gündeme getiriyorlar” dedi.
Hamaney'in konuşmasından üç gün önce, reformist Eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, yöneticilerle halk -özellikle de protestocu gençler- arasında büyüyen bir uçurum olduğu konusunda uyarıda bulunmuştu. Hatemi 1997-2005 yılları arasında cumhurbaşkanlığı yaptığı döneme atıfta bulunarak, "Halk bizim neslimizi, devrim sırasında ve reformlar döneminin nesillerini aşıyor" dedi.
Hatemi, önceki önerileri hakkında karamsar görünse de devrimin yıldönümü münasebetiyle yaptığı açıklamada 15 öneri sundu. Hameney, “Denenen yol ve yaklaşımda reform talep etmek, imkânsız olduğu söylenemezse de bir kayaya çarptı ve çıkmaza girdi.” ifadelerini kullandı.
Öneriler arasında şu teklifler yer alıyor: tüm yönelim, eğilimler ve milliyetlerin katılımıyla ulusal dayanışma çağrısı, serbest ve rekabetçi seçimlerin yapılması, toplumdaki tüm çatışmaların sona erdirilip kamuoyunun yatıştırılması, reformist liderler Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi’nin ev hapsine son verilmesi, din adamları, akademisyenler, işçiler, sanatçılar, medya mensupları ve sendika üyeleri aleyhindeki tüm davaların düşürülmesi ve siyasi tutuklular ile ‘isyan’ ve ‘ayaklanma’ eylemlerine katıldıklarına dair güvenilir kanıt bulunmayan kişilerin serbest bırakılması konusunda genel bir af çıkarılması.
Hatemi'nin önerileri arasında, Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi (DMTK) ve Anayasa Koruma Konseyi (AKK) gibi parlamento ve hükümet üzerinde denetim hakkı olan organlarda reform yapılması da yer aldı.
Hatemi açıklamasında iki şeyden dolayı üzgün olduğunu ifade etti; birincisi, iktidardaki müesses nizamdan reform ve hatalardan kaçınma konusunda herhangi bir sinyal gelmemesi. İkincisi ise ‘halkın mevcut siyasi sistemden duyduğu umutsuzluk.’ Hatemi, “Ülkedeki yönetimin en büyük hatası, toplumda daha iyi bir geleceğe dair ümidini kesmiş olan çoğunluğun kızgınlığını artırmak pahasına, kendisine sadık gördüğü küçük bir toplum kesimini memnun etmesidir” değerlendirmesinde bulundu.
Hatemi'nin açıklaması, reformist müttefiki Mir Hüseyin Musevi'nin yakın bir zamanda yaptığı açıklamasıyla zıtlık gösteriyor. Nitekim Musevi, iktidarın İslam Cumhuriyeti'ne alternatif olacak bir yapıya devredilmesi için yeni bir anayasa hazırlanması ve ‘bağımsız ve adil’ seçimler yoluyla bunun referanduma sunulması çağrısında bulunmuştu. Hatemi ise ‘rejimin devrilmesinin mümkün olmadığını’ söyleyerek mevcut anayasanın ruhuna dönülüp reform yapılabileceğini vurguladı. Ayrıca rejimin devrilmesi yönündeki çağrıların daha fazla ‘kısıtlama ve baskıya’ yol açacağı konusunda da uyarıda bulundu.
Musevi yaptığı açıklamada, İran'da son aylar ve yıllarda yaşanan ‘kanlı’ olayların, 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde desteklediği ‘anayasayı tavizsiz uygulama’ sloganının ‘artık etkili olmadığını’ gösterdiğini söyleyerek, “Esas kriz, ülkenin sürdürülemez çelişkili yapısı ve temel sistemidir” demişti.

Kayhan gazetesi Hatemi’yi hedef alıyor
Rejimin geleceği konusunda Musevi ile Hatemi arasında açıkça görülen görüş ayrılığına rağmen, DMO’ya bağlı Civan gazetesi Hatemi ve Musevi'yi ‘havuç ve sopa politikası’ izlemekle suçladı. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Hatemi’yi ‘havucun’ sahibi olarak tanımlayan Civan müttefiki Musevi’yi ‘İslam Cumhuriyeti’ni parçalamak için ‘sopayı’ elinde tutmakla suçladı.
Dini Lider’in Ofisi’ne bağlı Kayhan gazetesi çarşamba günkü sayısında Musevi ve Hatemi'nin açıklamalarını hedef aldı. Kayhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari, Hatemi'den ‘kendisine dikte edilen ifadeyi tekrar okumasını’ isteyerek, “Rejimdeki cumhuriyetçi unsurdan endişe ettiğiniz için utanmıyor musunuz?” sorusunu yöneltti ve onu İran’a ‘düşman’ olan yetkililerin söylediklerini tekrarlamakla suçladı. Şeriatmedari, “Açıklamadan adınızı silip Netanyahu'nun adını koysak bir şey fark eder mi?” ifadelerini kullanarak “Siz (Hatemi) ve Musevi sanki devrim size borçluymuş gibi konuşuyorsunuz. Söyleyin bana: Sicilinizdeki devrimci arka plan nedir?” diye sordu.
Öte yandan Reform Cephesi Sözcüsü Ali Şekuri Rad, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Hatemi'nin mesajı ile Musevi'nin açıklaması arasındaki ortak nokta, ülkedeki yetersiz durumun ve mevcut siyasi çıkmazın dile getirilmesidir” dedi. Rad, “Mevcut yönetim, herhangi bir reform veya değişimi kabul etmese de; Musevi bir ufuk çizerken Hatemi de bir yol çizdi. Her ikisi de halkın egemenliğini kurmaya ve umudu güçlendirmeye çalışıyor" ifadelerini kullandı.



Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.


Gazze Anlaşması... Silahsızlanma konusundaki anlaşmazlıklar BM kararını zorluyor

Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
TT

Gazze Anlaşması... Silahsızlanma konusundaki anlaşmazlıklar BM kararını zorluyor

Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planının uygulanmasına ve uluslararası güçlerin konuşlandırılmasına zemin hazırlayan Amerikan kararını onaylamasının ardından, Gazze Şeridi’nde yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının geleceğine ilişkin farklı değerlendirmeler gündeme geldi. Bu farklılıkların başında silahsızlanma meselesi bulunuyor.

Filistin taraflarının karar hakkındaki tepkileri değişkenlik gösterirken, uzmanlar bu adımın ‘diplomatik bir ivme’ yarattığını, ancak sahada somut bir uygulamaya dönüşmeden önce ciddi engellerle karşılaşacağını belirtiyor. Uzmanlara göre bu durum, özellikle ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile Hamas yöneticilerinden Halil el-Hayye arasında İstanbul’da gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılan görüşme nedeniyle, anlaşmanın ikinci aşamasını belirsizlik içinde bırakıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasını oluşturan güvenlik ve idari düzenlemeler, İsrail’in rehinelerin tümünün cenazelerinin iade edilmesinde ısrarcı olması ve Gazze Şeridi’ni yönetecek komitenin henüz açıklanmaması nedeniyle ilerleyemiyor.

Çelişkili haberler

İsrail medyasında, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile Hamas yöneticisi Halil el-Hayye arasında Türkiye’de yapılması planlanan toplantıya ilişkin bilgiler çelişkili şekilde yer aldı. Söz konusu görüşme, cuma günü New York Times tarafından ortaya çıkarılmıştı.

Times of Israel, toplantının gerçekleştiğini öne sürerken, İsrail Kamu Yayın Kurumu KAN görüşmenin ‘İsrail’in baskısı nedeniyle’ yapılmadığını aktardı.

Israel Hayom ise Washington’ın, BM Güvenlik Konseyi’nde ABD kararına karşı Arap desteği toplama girişimi nedeniyle Hamas’a tepki gösterdiğini yazdı. Gazete, bu girişimin Trump yönetiminin anlaşmanın bir sonraki aşamasına ilerleme çabalarını fiilen yavaşlattığını ifade etti.

fgt
Gazze şehrinin Suk Faras mahallesindeki bir çöp döküm alanının yanından geçen çocuklar (AFP)

Filistinli siyasi analist Nizar Nazzal, söz konusu görüşmenin yapılıp yapılmadığına dair çelişkili haberlerin, bazı çevrelerin BM Güvenlik Konseyi kararını ‘ileriye dönük bir adım’ olarak görmesine rağmen Hamas’ın kararı reddetmesiyle birlikte, özellikle silahsızlanma konusunda ciddi görüş ayrılıklarına işaret ettiğini belirtiyor. Nazzal’a göre bu durum, İsrail’in Hamas’a herhangi bir meşruiyet tanımama yönündeki baskılarıyla da bağlantılı.

Nazzal, “Eğer toplantı sadece ertelendiyse, bu anlaşmanın karşılaştığı engelleri aşmak için bir fırsat olabilir. Ancak tamamen iptal edilmişse, bu durumda Hamas tutumunu sertleştirecek ve özellikle silahsızlanma maddesi başta olmak üzere alınan kararlara yaklaşımı olumsuz yönde etkilenecektir” dedi.

BM Güvenlik Konseyi’nin 13 üyenin desteğiyle kabul ettiği karar, Gazze Şeridi’nde ‘geçici uluslararası istikrar gücü’ kurulmasına izin veriyor. Ancak kararın son versiyonunda, Gazze’de silahsızlanmaya yönelik ifadelerin yer alması, silahların toplanması ve askeri altyapının imhası gibi maddelerin olması, uygulanabilirliğe ilişkin yeni endişeleri gündeme getirdi.

Tarafsızlık niteliği

Hamas, kararın kabul edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, uluslararası gücün Gazze Şeridi içinde üstlenmesi öngörülen görevler arasında yer alan silahsızlanma maddesinin, bu gücün ‘tarafsızlık niteliğini ortadan kaldıracağını ve onu çatışmada işgalin tarafına dönüştüreceğini’ belirtti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise kararı memnuniyetle karşıladı. X platformunda İngilizce yaptığı paylaşımda, “Başkan Trump’ın planının barış ve refah getireceğine inanıyoruz; çünkü plan Gazze’nin tamamen silahsızlandırılmasına, askeri kapasitesinin ortadan kaldırılmasına ve aşırılığın kökünün kazınmasına vurgu yapıyor” ifadelerini kullandı.

Mısırlı İsrail uzmanı Said Ukkaşe, kararın anlaşmaya yalnızca ‘diplomatik bir ivme’ kattığını, ancak sahada çok sayıda engel bulunduğunu söyledi. Ukkaşe’ye göre İsrail, yeniden inşa ve çekilmeden önce silahsızlanmada ısrar ederken, Filistinli gruplar tam tersini talep ediyor.

Uzman, İsrail’in, karar metninde ileride Filistin devletine ilişkin istişare çağrısının yer almasına rağmen kararı olumlu karşılamasının, ‘fraksiyonların tutumunu bildiği için yapılmış bir siyasi manevra’ olabileceğini, bunun daha sonra anlaşmayı durdurmak için bir gerekçeye dönüştürülebileceğini ifade etti.

Nizar Nazzal da Hamas’ın önce İsrail’in çekilmesini isteyeceğini, İsrail’in ise önce Hamas’ın silahsızlanmasını talep edeceğini belirtti. Nazzal, “Bu karşılıklı talepler sahada yeni engeller yaratacak ve anlaşmanın ikinci aşamasını daha da geciktirecek” dedi. Ayrıca, “ABD, sahadaki tüm zorluklara rağmen anlaşmayı uluslararası meşruiyete kavuşturmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Washington'un baskısı

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, çarşamba günü Fransız mevkidaşı Jean-Noel Barrot ile yaptığı telefon görüşmesinde, BM Güvenlik Konseyi’nin Gazze’ye ilişkin son kararının uygulanmasının önemine vurgu yaptı. Abdulati, uluslararası istikrar gücünün BM Güvenlik Konseyi tarafından kendisine verilen görevleri yerine getirebilmesi gerektiğini söyledi.

Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Abdulati, görüşmede Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nın korunması ve tüm maddelerinin uygulanması için Kahire’nin yürüttüğü çabalar hakkında da bilgi verdi.

Rusya’nın BM Daimî Temsilcisi Vasiliy Nebenziya ise ülkesinin çekimser kalmasının ardından yaptığı konuşmada, BM Güvenlik Konseyi’nin ‘Washington’ın vaatlerine dayanarak Amerikan girişimine onay verdiğini’ söyledi. Nebenziya, Gazze’nin tam kontrolünün Barış Konseyi ve uluslararası istikrar gücüne bırakılmasını öngören bu planla ilgili olarak, “Bu güçlerin nasıl çalışacağına dair hâlâ hiçbir bilgiye sahip değiliz” dedi.

Böylesi çekinceler ve diplomatik hareketlilik ışığında, Ukkaşe’ye göre kararın geleceği büyük ölçüde Washington’ın İsrail üzerindeki baskısına bağlı olacak. Ukkaşe, uygulanma yönteminin netleşmemesi durumunda anlaşmanın yeniden tıkanacağını ve ikinci aşamaya kısa sürede geçilemeyeceğini belirtti.

Nizar Nazzal ise kararın geleceğini ABD’nin belirleyeceğini düşünüyor. Nazzal, Washington’ın Hamas ile uzlaşı arayışına yönelebileceğini söyleyerek, “ABD isterse bu anlaşmayı ileriye taşıyabilir. Önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeler, anlaşmanın nasıl bir yöne evrileceğini ortaya koyacak” değerlendirmesinde bulundu.