Afganistan'da yaşayan eski Sovyet askeri: "(Eski Sovyetler Birliği'nin işgali) İşgal başlı başına yanlıştı"

AA
AA
TT

Afganistan'da yaşayan eski Sovyet askeri: "(Eski Sovyetler Birliği'nin işgali) İşgal başlı başına yanlıştı"

AA
AA

Afganistan'a 40 yıl önce savaşmaya gelen ancak işgal sonrası burada kalarak Afgan toplumunun bir parçası olmayı seçen eski Sovyet askeri, Afganistan işgalinin tamamen yanlış bir karar olduğunu söyledi.
Eski Sovyetler Birliği, 34 yıl önce bugün son askerini de çekerek Afganistan'dan ayrıldı. Ancak bu dönemin etkisi görülmeye devam ediyor. Ülkenin birçok vilayetinde işgal döneminden kalma askeri araçlar ve silahlar sokaklarda, meydanlarda ve müzelerde sergileniyor. İşgal ile buraya savaşmaya gelen bazı Sovyet askerleri Afganistan'a yerleşti, aile kurdu ve Afgan kültürünü benimsedi.
Bu askerlerden, Afganistan'a 1983'te gelen Nik Muhammed Muhammedi, AA muhabirine yaşam hikayesini anlattı.

Esir düştü ve Müslüman oldu
Eski adı Gennady Tseuma olan Muhammedi, aslen Ukraynalı. Ailesiyle birlikte Afganistan'ın kuzeyindeki Kunduz vilayetinde ağır maddi zorluklar altında yaşam mücadelesi veriyor.
İkisi kız, dört çocuk sahibi olduğunu belirten 58 yaşındaki Muhammedi, "Afganistan'a geldiğimde 18 yaşındaydım. Sovyet ordusunda askeri araç şoförü olarak görev yapıyordum. Afganistan'a geleli bir yıl olmuştu ki bir gece karakoldan kaçmak isterken Kunduz vilayetinde mücahitlerin eline esir düştüm. Onların ısrarı üzerine Müslüman oldum. Yıllarca mücahitler safında dağlarda çeşitli çatışmalarda görev aldım. 25 yaşındayken evlendim." dedi.
Bu süre boyunca uzun yıllar Ukrayna'da yaşayan ailesiyle irtibatını sürdürdüğünü belirten Muhammedi, "Ancak anne ve babam vefat etti. Kardeşimle de irtibatım kesildi. Her ne kadar burada olsam da kardeşimi özlüyorum tabii ki. Şu an her iki ayağım da felç, yürüyemiyorum. Gözlerim de zayıf, çok fazla göremiyorum. Ekonomik durumum çok kötü şu an. Büyük oğlum çalışarak ailemizi geçindiriyor." diye konuştu.
Muhammedi, Müslüman olduğu sürece dair ise şunları kaydetti:
"Önceleri zorla Müslüman oldum diye pek mutlu değildim. Ancak zamanla İslam'la ilgili araştırma yaptım ve bilgi sahibi oldum. Bu nedenle daha sonra Müslüman olduğuma sevindim. İslam dininin barış ve huzur dini olduğunu anladım."
Afganistan'daki yaşantısı boyunca öğrendiği Farsçayı akıcı bir şekilde konuşan Muhammedi, "Şu an az çok Rusça konuşabiliyorum ancak Ukraynacayı zamanla unuttum." dedi.

Dönmeyi reddetti
Muhammedi'nin aktardığına göre, Sovyetlerin Afganistan'dan çekilmesinin ardından kendisini ana vatana götürmek için bir dizi girişimde de bulunuldu.
Bunların ilki 1992'de oldu. Sovyetlerin dağılmasının ardından kısa süre sonra Muhammedi'nin babasının da olduğu bir Rus heyeti, Afganistan sınırında kendisiyle bir görüşme yaptı ve Muhammedi'nin eve dönmesi istendi.
Ancak Muhammedi, Afganistan'da kurduğu düzen ve dönünce hapse düşme korkusu nedeniyle söz konusu teklifi reddettiğini söyledi.
Ukraynalı diplomatlar, 2002'de de Muhammedi'yi ana vatana götürmek istedi ancak Muhammedi, bu sefer de dönmedi.
Muhammedi, Afganistan'a yerleşmesiyle sonuçlanan işgal hakkında "Sovyetlerin Afganistan işgali başlı başına bir yanlıştı. Keşke işgal olmasaydı ve Afganistan da bu hale gelmeseydi. Her iki taraftan da yüz binlerce insan öldü. Afganistan halkı gerçekten barışı ve huzuru hak ediyor." dedi.

Rusya'ya Ukrayna eleştirisi
Rusya'nın Ukrayna'da yürüttüğü savaş hakkında da eleştirilerde bulunan Muhammedi, bunun Afganistan işgali gibi yanlış bir karar olduğunu ifade ederek "Rusya'nın Ukrayna'ya başlattığı saldırıyı doğru bulmuyorum. Bu, yanlış bir politika." değerlendirmesini yaptı.

Oğlu babasını örnek alıyor
Muhammedi'nin büyük oğlu Fazluddin ise babasının hayatından çok şeyler öğrendiğini ve onunla gurur duyduğunu kaydetti.
Oğul Muhammedi, "Babam sonradan Müslüman oldu ancak İslamiyet'e çok bağlı bir insan oldu. Bu nedenle de kendi ülkesine gitmek istemedi ve burayı çok sevdi. Ekonomik durumumuz çok kötü. Günlük işlerde çalışarak ailemin geçimini sağlıyorum. Babam yürüyemiyor, ayakları felç ve gözleri de zayıf halde. Keşke param olsa da babamı tedavi ettirebilsem." diye konuştu.



İran’a yönelik saldırılar Avrupa ülkelerinin ABD’nin ‘küçük ortakları’ olduğunu gösterdi

Fransa, İngiltere ve Almanya Dışişleri Bakanları ile AB Dış Politika Şefi'nin İran Dışişleri Bakanı ile görüşmelerinden bir kare (AFP)
Fransa, İngiltere ve Almanya Dışişleri Bakanları ile AB Dış Politika Şefi'nin İran Dışişleri Bakanı ile görüşmelerinden bir kare (AFP)
TT

İran’a yönelik saldırılar Avrupa ülkelerinin ABD’nin ‘küçük ortakları’ olduğunu gösterdi

Fransa, İngiltere ve Almanya Dışişleri Bakanları ile AB Dış Politika Şefi'nin İran Dışişleri Bakanı ile görüşmelerinden bir kare (AFP)
Fransa, İngiltere ve Almanya Dışişleri Bakanları ile AB Dış Politika Şefi'nin İran Dışişleri Bakanı ile görüşmelerinden bir kare (AFP)

ABD'nin İran'daki nükleer tesislere yönelik saldırıları Avrupa'nın Tahran ile müzakerelerde arabulucu rolü oynama umutlarını kırdı. Söz konusu saldırılar, Avrupa ülkelerinin ABD’nin ‘küçük ortakları’ ya da ‘muadilleri’ olmaktan öteye geçemediklerini gösterdi.

Almanya, İngiltere, Fransa dışişleri bakanları ve Avrupa Birliği (AB) Dış Politika Şefi, geçtiğimiz günlerde İranlı yetkililerle yoğun görüşmelerde bulundu. Bu görüşmelerden biri de geçtiğimiz cuma günü Cenevre'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile yapıldı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçtiğimiz cumartesi günü İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından, Fransa'nın ‘savaştan çıkmak ve daha büyük tehlikelerden kaçınmak’ amacıyla İran'ın nükleer dosyasına ilişkin müzakerelere ‘hız kazandırmak amacıyla’ Avrupalı müttefikleriyle birlikte çalışacağını vurguladı.

Birkaç saat sonra ABD, İran'ın nükleer programının merkezinde yer alan üç nükleer tesise bir gecede saldırı düzenleyerek diplomatik yolları şimdilik kapattı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre Düşünce kuruluşu Atlantik Ortadoğu Forumu (AMEF) kurucularından David Khalifa, yaptığı değerlendirmede, "İranlılar Avrupalıları zaman kazanmak için kullandı, bu çok açık, çünkü son müzakereler Avrupalıların kendilerinin de itiraf ettiği üzere başarısızlıkla sonuçlandı" dedi.

‘Avrupalıların üstleneceği rolün çok sınırlı olacağını’ söyleyen Khalifa, ‘ABD'nin tutumunun bir yansımasının ötesine geçemeyeceklerini düşünüyor.

Sorbonne Üniversitesi İran Araştırmaları Enstitüsü'nde yardımcı araştırmacı olan Clément Therme, ‘önemli hiçbir değişikliğin olmadığını’ söyledi. Therme, 2008 yılından bu yana Avrupa'da eski Almanya Başbakanı Angela Merkel ve eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'den oluşan Alman-Fransız ikilisine verilen isim olan ‘Mercosi’ döneminden bu yana Avrupa'nın İran’ın nükleer programı meselesinde kenara itildiği’ yorumunda bulundu.

Therme, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Avrupalıların ABD'nin küçük ortağı rolünü oynadığı bir sürecin içindeyiz. Avrupalılar, ekonomik egemenliğe sahip olmadıkları ve ekonomik yaptırımlar açısından ABD yasalarını ABD sınırları dışında uyguladıkları için çok basit bir nedenden ötürü oyunun dışında kaldılar.”

Therme, Fransa da dahil olmak üzere Avrupa ülkelerinin oynadığı iddia edilen rolün esasen ‘kendini yücelten bir diplomasi’ olduğunu sözlerine ekledi.

Gerçek şu ki Avrupalılar İran'ın nükleer programına ilişkin diplomatik süreci yaklaşık 20 yıl önce başlattılar ve bu sürecin ön saflarında yer aldılar. Ancak, Avrupalı diplomatların da itiraf ettiği üzere ABD Başkanı Donald Trump'ın 2018 yılında tek taraflı olarak çekildiği İran'la 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmada öngörülen ‘tetik mekanizmasını (snapback)’ harekete geçirme olasılığı ellerinde kalan tek kart. Bu mekanizma, İran’a uluslararası yaptırımların yeniden uygulanmasına olanak tanıyarak Avrupalılara bu ülke üzerinde baskı kurmaları için bir araç sağlıyor.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer dün, İran'a ‘müzakere masasına dönme’ çağrısında bulunurken Elysee Sarayı'ndan yapılan açıklamaya göre Fransa Cumhurbaşkanı Macron, İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile yaptığı telefon görüşmesinde ‘diplomatik görüşmelere yeniden başlamasını’ istedi.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot de daha önce konuya ilişkin tek sürdürülebilir çözümün ‘müzakere edilmiş bir çözüm’ olduğunu söylemişti. Barrot bir Facebook paylaşımında Fransa'nın ‘ortaklarıyla birlikte bu çözüme katkıda bulunmaya hazır olduğunu’ ifade etti.

David Khalifa, tetik mekanizmasının yanı sıra müzakerelerin yeniden başlaması halinde Avrupalıların yeni ABD saldırıları tehdidinde bulunabileceğini, çünkü ABD’nin müdahalesinin ‘tarihi bir tabuyu yıktığını ve (Başkan George) Bush Jr'dan Joe Biden'a, Barack Obama'dan Donald Trump'a kadar tüm ABD yönetimlerinin tehdit olarak dile getirdiği askeri seçeneği somutlaştırdığını’ söyledi. Khalifa, ‘ABD sopasının’ artık ‘bir psikolojik savaş taktiği olmadığının’ altını çizdi.

Diplomatik bir kaynak, Fransız diplomatların daha önce Tahran'ı İsrail'in İran'a yönelik bir askeri saldırısının inandırıcılığı konusunda uyardıkları gibi, hafta başında da ABD'nin müdahalesinin göz ardı edilemeyeceğine dair işaretlerin artması üzerine aynı uyarıyı yaptıklarını söyledi.

Avrupalılar ABD’nin yeni saldırılar başlatma ihtimalini İran rejimi karşısındaki konumlarını iyileştirmek ve ABD'nin taleplerine yaklaşırken kendi taleplerini kabul etmeye zorlamak için kullanabilecekler.

Cumhurbaşkanı Macron, geçtiğimiz cuma günü, 2015 tarihli nükleer anlaşma uranyumun yüzde 3,67 oranında zenginleştirilmesine izin verdiği için Washington'ın temel taleplerinden biri olan ‘sıfır zenginleştirme yolunda adımların atılacağı nükleer program başta olmak üzere önemli konularda’ müzakerelere geri dönülebileceğini gündeme getirdi.