Felaket, Yunanistan’dan sonra Ermenistan’ı da Türkiye’ye yaklaştırdı mı?

Felaketin üstesinden gelme planları üzerinde çalışmalar başladı.

Hatay’da arama kurtarma ekipleri tarafından enkaz altında bir ceset çıkarıldı (AFP)
Hatay’da arama kurtarma ekipleri tarafından enkaz altında bir ceset çıkarıldı (AFP)
TT

Felaket, Yunanistan’dan sonra Ermenistan’ı da Türkiye’ye yaklaştırdı mı?

Hatay’da arama kurtarma ekipleri tarafından enkaz altında bir ceset çıkarıldı (AFP)
Hatay’da arama kurtarma ekipleri tarafından enkaz altında bir ceset çıkarıldı (AFP)

Türkiye’deki deprem felaketi onuncu gününe girdi. Dikkatler felaket sonrasına çevrildi. 6 Şubat’ta meydana gelen yıkıcı depremlerden etkilenen on şehirde yeniden yapılanma planları ve başlangıç ​​tarihleri ​​konuşulmaya başlandı. Öte yandan meydana gelen yıkıcı depremde büyük hasar gören Türkiye'ye Yunanistan ve Ermenistan Dış işleri bakanlarından sonra bugünde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ziyaret etti.
Richter ölçeğine göre 7.6 büyüklüğündeki ikinci depremin merkez üssü olan Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde enkaz kaldırma çalışmaları başladı. 7.7 büyüklüğündeki ilk depremin merkez üssü olan aynı şehrin Pazarcık ilçesinde arama kurtarma ekipleri tarafından çalışmalar devam ederken, arama çalışmaları sona eren molozlar kaldırılarak uzak bir toplama merkezine naklediliyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, iki depremden etkilenen bölgelerdeki yeniden yapılanma çalışmalarının bu ay sonunda başlayacağını duyurdu. On şehirde iki depremde hasar gören 41 bin 791 binanın tespit edildiğini ve hükümetin hasar değerlendirmesini bir hafta içinde tamamlamayı planladığını belirten Kurum, Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) ile koordinasyon dışında vatandaşların evlerinden eşya almamaları gerektiğini vurguladı.

Bir Türk vatandaşı, Kahramanmaraş depreminde kayıp bir çocuğun fotoğrafının asılı olduğu ağacın yanında duruyor (Reuters)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, çarşamba sabahı Ankara’daki AFAD Başkanlığı Merkez Binası’nda düzenlenen kabine toplantısı sonrasında basın açıklaması yaptı. Bu çerçevede Erdoğan, depremden etkilenenler için mevcut duruma göre mart başı itibarıyla 30 bin konutun inşasına hemen başlayabileceklerini söyledi.
“Enkaz haline gelen 19 bini aşkın binadan 15 bininin müdahalesi tamamlandı” diyen Cumhurbaşkanı, “Depremin yıktığı ya da oturulamaz hale getirdiği evi, her iş yerini yeniden yapıp hak sahiplerine teslim edeceğiz” diyerek, kademeli olarak birkaç ay içinde fay hatlarının uzağında inşa edilecek tüm konutların yapımına geçilmiş olacağını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, depremde yıkılan binaların yüzde 98’inin 17 binden fazla insanın hayatına mal olan yıkıcı Marmara depreminin yaşandığı 1999 yılı öncesinde inşa edildiğini söylerken, dünyadaki tüm deprem uzmanlarının Kahramanmaraş’taki iki depremin gücü ve verdiği hasarın boyutu açısından olağanüstü doğal afetler olduğu konusunda hemfikir olduklarını belirtti. Recep Tayyip Erdoğan, depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 35 bin 418’e, yaralı sayısının ise 105 bini aştığına dikkati çekti.
Erdoğan, iki depremi bir kez daha ‘asrın felaketi’ olarak nitelendirdi. Dünyanın dört bir yanındaki uzmanların da aynı tanımı kullandığını ifade eden Cumhurbaşkanı, Türkiye ve halkının bu felaketten sonra yeniden ayağa kalkacağını ve geçmişte olduğu gibi bu acıları atlatacağını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’nin diğer 71 vilayetinden gelenlerle birlikte yaklaşık 250 bin kamu görevlimiz, deprem bölgesindeki çalışmalarda yer alıyor” diyerek, sözlerinin devamın ise “Deprem bölgesinde yıkılan binaların altında kalan son vatandaşımızı da oradan çıkarana dek çalışmalarımızı sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.
Aynı şekilde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, arama kurtarma ekiplerinin ‘enkaz altında kalan son kişi bulunana kadar çalışmalarına hız kesmeden devam edeceğini’ belirtti. 15 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Soylu, “Hatay’ın Antakya ilçesindeki iki konuttan biri yıkık ya da yıkılması gerekiyor” diyerek, hasar tespitlerinin devam ettiğini söyledi. Soylu ayrıca, bina yapılırken kimin hata yaptığının ve inşasından sonra herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığının tespit edileceğine dikkati çekti.

Yunanistan tarafından Türkiye için toplanan yardım (EPA)
Kurtarma ekipleri, geçen hafta pazartesi günü Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerin vurduğu bölgelerde çalışmaları sırasında yeni mucizeler yaşanması umuduyla gece gündüz çalışmalarına devam ediyor. 7.7 ve 7.6 şiddetlerindeki iki depremin merkez üstü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri. İki deprem, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye, Kilis, Adana, Adıyaman, Malatya, Şanlıurfa, Gaziantep ve Diyarbakır’dan da hissedildi.
AFAD, 15 Şubat sabahı merkezi Kahramanmaraş’ta olmak üzere Richter ölçeğine göre 4.7 büyüklüğünde bir artçı sarsıntı meydana geldiğini duyurdu.
Kahramanmaraş’ta arama kurtarma ekipleri, meydana gelen iki depremden 222 saat sonra 42 yaşındaki Melike İmamoğlu’nu enkazdan çıkarmayı başardı.
Ekipler, Adıyaman’ın Alitaş Mahallesi’nde de 45 yaşındaki Ramazan Yücel’i 207 saat sonra enkazın altından çıkarmayı başardı.
Kahramanmaraş’ta da kurtarma ekipleri, 35 yaşındaki Ayşegül Bayır’ı Hayrullah mahallesinde yıkılan evinin enkazından 205 saat sonra kurtardı.
Hatay’da arama kurtarma çalışmalarına katılan Avustralyalı arama kurtarma ekibinin lideri Grant Rice, Türkiye’deki felaketin ölçeğinin ‘inanılmaz’ olduğunu söyledi. Rice, depremin bölgede büyük hasara yol açtığına dikkat çekerek, Türk halkının dayanıklılığından etkilendiğini dile getirdi. Grant Rice, ayrıca “Bunu atlatmaları epey zaman alacak diye düşünüyorum” dedi.
AFAD ise diğer ülkelerden gelen arama kurtarma ekiplerinin sayısının 9 bin 456’ya ulaştığını açıkladı. AFAD ayrıca, deprem bölgesinde resmi ve gayri resmi çeşitli kurum ve kuruluşlardan toplam işçi sayısının 249 bin 89 kişi olduğuna dikkat çekti.
Öte yandan Türk askeri uçakları, çeşitli ülkeler tarafından İstanbul Atatürk Havalimanı’na gönderilen insani yardımları depremden etkilenen bölgelere ulaştırmaya devam ediyor.
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, yıkıcı depremin ardından 100 ülkenin yardımda bulunduğunu açıkladı. Çavuşoğlu, Bosna ve Hersekli mevkidaşı Elmedin Dino Konakovic ile 15 Şubat’ta düzenlediği basın toplantısında 100 ülkenin yardımda bulunduğunu, 76 ülkenin de Türkiye’ye kurtarma ekipleri gönderdiğini belirtti. Dışişleri Bakanı ayrıca, 34 büyükelçiliğin deprem bölgelerinde destek ve yardımda bulunduğunu ve tüm devlet kurumlarının depremzedelerin barınması için çalıştığını ifade etti.
Ankara’da Ermeni mevkidaşı Ararat Mirzoyan ile görüşmesinin ardından düzenlenen ikinci basın toplantısında ise Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, “Ermenistan, bu zor günümüzde insanımıza dostluk elini uzattı” derken, Mirzoyan ise “Barış inşa etme arzumuzu bir kez daha teyit etmek için bu zor zamanlarda Türkiye’deyim” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut, “Hatay şehrinin ve diğer şehirlerin başına gelenler hayal bile edilemez” dedi. Arama kurtarma ekiplerinin Türk makamlarının talebi üzerine en başından beri seferber olduğunu ve kurtarma faaliyetlerine bin 650’den fazla kişinin katıldığını söyleyen Meyer-Landrut, afetin bundan sonraki aşamalarında da desteklerini sürdüreceklerini vurguladı.
Meyer-Landrut, “Kurtarma aşaması maalesef sona erdi. Şu an odak noktası barınak ve tıbbi yardım” diyerek, 12 Avrupa ülkesinin 50 bin kış çadırı, 100 bin battaniye ve 50 bin ısıtıcı sağladığına ve üye ülkelerin sahra hastaneleri kurmak için de çalıştığına dikkati çekti.
Nikolaus Meyer-Landrut, AB Acil Durum Müdahalesi Koordinasyon Merkezi (ERCC), çeşitli üyeler tarafından 2 bin çadır ve 8 bin yatağın sağlandığını belirtti. AB yetkilisi ayrıca, Avrupa Komisyonu’nun, depremden etkilenen insanların rehabilitasyonuna katkıda bulunmak için mart ayında Brüksel’de uluslararası bağışçılar için bir konferans düzenleyeceğini ve AB sivil koruma ekibinin de durumu değerlendirmek için sahada olduğunu dile getirdi.

Stoltenberg: Türkiye'deki depremler NATO’nun kurulmasından bu yana görülen en korkunç felaket
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Kahramanmaraş merkezli depremlerle ilgili, "Bu aslında bizim ittifakımızın topraklarında NATO'nun kurulmasından bu yana en ölümcül, en korkunç felakettir." nitelemesinde bulundu.
Anadolu Ajansı’nın (AA) haberine göre, Stoltenberg, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
Stoltenberg sıcak karşılama için Çavuşoğlu'na teşekkür ederek "İttifakımıza göstermiş olduğunuz güçlü şahsi taahhütten dolayı da teşekkür etmek istiyorum." dedi.
Deprem felaketi sonrasında Türkiye'ye ve Suriye'ye dayanışma mesajları vermek için Ankara'da bulunduğunu belirten Stoltenberg, "Bu aslında bizim ittifakımızın topraklarında NATO’nun kurulmasından bu yana en ölümcül, en korkunç felakettir. NATO adına en derin, en içten başsağlığı dileklerimi Türk halkına ve bu felakette hayatlarını kaybetmiş olan kişilerin ailelerine ve sevdiklerine iletmek istiyorum." diye konuştu.

"İhtiyacınız olduğu anda NATO, Türkiye ile birlikte bulunmaktadır"
Stoltenberg, Türkiye’deki ilk acil durum faaliyetlerini gerçekleştiren kişilerin cesaretlerini de alkışladığını dile getirerek "NATO bu anlamda Türkiye ile dayanışma içinde bulunduğunu göstermek için burada bulunuyor. Bu hafta Bakanlar Komitesi toplantımızda bir saygı duruşunda bulunduk. İhtiyacınız olduğu anda NATO Türkiye ile birlikte bulunmaktadır." mesajını verdi.
Depremin ertesi günü NATO Acil Durum Koordinasyon Merkezi'nin bütün NATO müttefiklerine Türkiye'nin bu konudaki taleplerini ilettiğini hatırlatan Stoltenberg, bu aşamadan itibaren binlerce yardım ve acil arama kurtarma ekibinin farklı ülkelerce Türkiye'ye gönderildiğini ifade etti.
Stoltenberg, Türkiye'ye gelen arama kurtarma ekipleri içerisinde itfaiyeciler, tıbbi uzmanların da bulunduğuna işaret ederek şunları kaydetti:
"NATO müttefikleri desteklerini vermeye devam ediyor. Hollanda'dan, Norveç'ten, Birleşik Krallık'tan ve ABD'den sağlanan askeri uçaklar gece gündüz buradaki alana uluslararası yardımları iletmek için çalışıyor. Tabii ki tıbbi anlamda arama çalışmalarına oradan aktarılması gereken yaralılara yardımcı oluyorlar. Yine Arnavutluk, Kanada, Almanya birçok farklı finansal ve farklı yardım yöntemlerini kullanarak destek vermeye devam ediyor. Tabii ki NATO'nun bütün ülkelerinde vatandaşlarımız milyonlarca avroyu Türkiye'ye aktarmak için bağış kampanyaları düzenliyor. Bütün bunlar dayanışmamızın bir sembolü."
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Finlandiya ve İsveç'in gösterdiği dayanışmanın çok önemli olduğunu belirten Stoltenberg, İsveç'in martta uluslararası bir bağışçılar konferansı düzenleyeceğini söyledi.
Stoltenberg, bu konferansta odaklanılacak noktanın bölgenin yeniden yapılandırılması ve desteklenmesi olduğunu vurguladı. Bu bağlamda NATO'nun da yerinden edilmiş binlerce kişiyi ağırlamak için konaklama ve barınma imkanı sağlamaya çalıştığını aktaran Stoltenberg, binlerce çadırın Türkiye'ye aktarılması için stratejik nakliye kapasitesini de aktive ettiklerini dile getirdi.
Bütün bunların hayatların kurtarılmasına yardımcı olacağına işaret eden Stoltenberg, NATO'nun Türk yetkili mercileriyle sahada çalışan bir ekibi olduğunu ve bu iki ekibin omuz omuza çalışmaya devam ettiğini vurguladı.
Stoltenberg, günün ilerleyen saatlerinde bu çalışmalara destek veren bazı kişileri alanda ziyaret edeceğini bildirerek onlara gösterdikleri profesyonellik ve adanmışlıkları için teşekkür etmek istediğinin altını çizdi.
Çavuşoğlu'na kendisini ağırladığı için teşekkür eden Stoltenberg, "Zaman, müttefiklerin yan yana durma zamanı, müttefiklerin Türkiye'yi güçlü bir şekilde dayanışmayla destekleme zamanı." dedi.

"İsveç ve Finlandiya'nın başvurusunun onaylanma zamanı geldi"
Stoltenberg, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği hakkındaki soru üzerine, kendi pozisyonunun iki ülkenin de başvurusunun onaylanma zamanının geldiği şeklinde olduğunu söyledi.
Her iki ülkenin de Madrid Zirvesi'nde imzalanan Üçlü Muhtıra'dan bu yana son derece önemli adımlar attığına dikkati çeken Stoltenberg, şöyle devam etti:
"Silah ihracatıyla ilgili kısıtlamaları kaldırdılar. Terörizmle ilgili işbirliği konusunda daha fazla adım attılar. Bu konudaki taahhütlerini gösterdiler. İsveç, aynı zamanda anayasasını değiştiriyor ve Türkiye'yle ilgili yaptığı çalışmalarda bir daimi mekanizmayı kurup Türkiye'yle terörizmle mücadele konusunda bu daimi mekanizmanın çalışacağını ifade ediyor."
Stoltenberg, bu anlamda hem İsveç'in hem Finlandiya'nın başvurusuyla ilgili onaylama zamanının geldiğini düşündüğünü vurguladı.
Türkiye'nin de son derece meşru güvenlik endişeleri olduğunu bildiğine işaret eden Stoltenberg, hiçbir müttefikin de bu ihtiyaçları göz ardı ettiğini düşünmediğini belirtti.
Stoltenberg, bu nedenle 3'lü mutabakat zaptının önemli bir boyutunun terörizmle ilgili olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
"Bu anlamda NATO için terörizmle mücadele en önemli konulardan bir tanesi. Bir taraftan Vilnius Zirvesi'ne hazırlanıyoruz. Bununla ilgili NATO gündeminde terörizm, önemli maddelerden birini oluşturacak. Aynı zamanda ittifakın içerisine İsveç ve Finlandiya'nın da dahil olması durumunda uluslararası terörizmle mücadele etme kapasitemizin artacağına inanıyorum."

"Bir kutsal kitabın yakılması utanç verici bir fiil"
İsveç ve Finlandiya'nın üyelik başvurusunun birlikte mi yoksa ayrı ayrı mı onaylanması konusunda da Stoltenberg, her ikisinin de şu aşamada onaylanabileceğini düşündüğünü dile getirdi.
Stoltenberg, iki ülkenin üyelik başvurusunda temel konunun birlikte onaylanıp onaylanmamaları değil mümkün olduğunca kısa sürede İsveç ve Finlandiya'nın üye olması olduğunu belirtti.
İsveç'te Kur'an-ı Kerim'in yakılmasına ilişkin Stoltenberg, bu olayın Türkiye'de çok büyük ve güçlü reaksiyonlar ortaya çıkardığını ve bu acıyı anlayıp paylaştığını ifade etti.
Stoltenberg, "Bir kutsal kitabın yakılmasının utanç verici bir fiil olduğunu düşünüyorum. Bu çerçevede Türkiye ve dünyadaki Müslümanların duygularını anlıyorum. Bu nedenle de çok güçlü bir biçimde, şiddetle bu fiili kınadım." diye konuştu.
İsveç'in buna benzer fiilleri engellemesinin de önemli olduğunu belirten Stoltenberg, İsveç hükümeti ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson'ın da bu fiilleri net biçimde kınamasının olumlu olduğunu söyledi.
Stoltenberg, utanç verici, gayriahlaki ve provokatif olabilen bütün fiillerin gayrihukuki olmadığını belirterek şöyle devam etti:
"Ancak net biçimde burada konum ortaya koymak, İsveç hükümetinin de gördüğümüz şekilde atmış olduğu adımların pozisyonunu netleştirdiğine inanıyorum. Bu nedenle İsveç ve Finlandiya'nın politikalarının, Türkiye'nin endişelerini anlayan ve aynı zamanda bunları tanıyan adımlar olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan da bu iki ülkenin adaylık başvurusunun onaylanmasının zamanının geldiğini düşünüyorum."
İsveç ve Finlandiya'nın adaylık başvurusunun Türkiye'nin kararı olacağını vurgulayan Stoltenberg, "Türk hükümeti ve parlamentosu, bu onay konusuna karar verecektir. Bu, kendi içerisinde Türkiye'nin kararıdır çünkü bu aşamada Türkiye, bu katılım belgelerinin onaylanıp onaylanmayacağına kendisi karar verecektir." dedi.
Erdoğan, Şubat ayı başlarında İsveç’in sunduğu talebe ‘İsveç Hükümeti tarafından engellenmeyen Kur’an-ı Kerim yakma eylemlerinin yanı sıra, Terör örgütü Kürdistan İşçi Partisi (PKK) yandaşlarının protestoları’ nedeniyle kapıları kapatırken, Türk parlamentosunun Finlandiya’nın üyeliğini onaylayabileceğini açıklamıştı.



Ortadoğu'da toplumsal sözleşmeyi yeniden şekillendiren köklü değişimler

Görsel: Lina Cedarat
Görsel: Lina Cedarat
TT

Ortadoğu'da toplumsal sözleşmeyi yeniden şekillendiren köklü değişimler

Görsel: Lina Cedarat
Görsel: Lina Cedarat

Lina el-Hatib

Ortadoğu, bir nesil boyunca bölgenin geleceğini şekillendirecek bir sosyal ve kültürel dönüşüm sürecinden geçiyor. Bu dönüşümler bölgedeki tüm ülkelerde aynı hızda ilerlemese de toplumlar kendilerini yeniden şekillendirip süregelen siyasi ve ekonomik değişimlere uyum sağladıkça yeni bir toplumsal sözleşmenin önünü açıyor.

Ortadoğu ülkeleri geleneksel olarak hükümetlerin vatandaşlarına sosyal refah, kamu sektöründe istihdam ve mali destek sağladığı bir sosyal sözleşmeye bağlı kaldı. Günümüzde bu model, devletin vatandaşlarına yenilikçilik ve girişimcilik fırsatları sunduğu bir modele doğru hızla dönüşüyor. Bu dönüşümün belki de en çarpıcı özelliklerinden biri, Ortadoğu'nun dünyayı algılayışında ve daha da önemlisi toplumlarının kendilerini nasıl algıladıklarında daha köklü bir değişimi yansıtan kültürel üretim, sanatsal ifade ve teknolojik yenilikteki artıştır.

Körfez'de kültürel yeniliğin yükselişi

Körfez ülkeleri bugün iddialı yeni bir toplumsal sözleşme oluşturmaya çalışıyor. Petrolden elde edilen gelire bel bağlamak yerine, ekonomiyi çeşitlendirmeye yönelik fırsatlar için çaba sarf ediyor. Gençler kendilerini girişimci, sanatçı ve küresel vatandaş olarak görmeye ve ulusal vizyonlara katkıda bulunmaya teşvik ediliyor. Körfez, bölgesel bir kültürel yenilik merkezi olarak ortaya çıkıyor.

Mısır ve Lübnan yıllarca Arap müziği ve sahne sanatları alanında ön saflarda yer aldı. Mısırlı ve Lübnanlı sanatçılar, Mısır sineması ve pembe dizileriyle birlikte uzun süre bölgedeki sanat sahnesine hakim oldular. Ancak iki ülkedeki ekonomik değişimler, yetenekli kişilerin beyin göçünü destekledi ve eğlence üretim merkezlerini yavaş yavaş sınırların ötesine itti. Şimdi Körfez ülkelerindeki iddialı ulusal vizyonlar sayesinde bu yetenekler Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar'da kendine yeni bir yuva bulurken bu ülkelerde yerel enerjilerle kesişerek yeni bir Arap kültürel rönesansını müjdeliyor.

Dünya standartlarında müze ve sanat galerilerinin oluşturulmasını öngören Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nda sanat önemli bir rol oynuyor.

Suudi Arabistan, şu an dünyanın en büyük müzik festivallerinden biri olan ve uluslararası ve yerel DJ'leri çeken MDLBeast Soundstorm gibi önemli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Gamers8, Suudi Arabistan’ın kendisini küresel oyun endüstrisinde lider olarak konumlandırma hedefinin bir parçası. Aylar süren bir eğlence ve kültür festivali olan Riyad Sezonu, oyun yarışmalarından şiir okumalarına kadar çeşitli etkinliklerle milyonlarca ziyaretçiyi kendine çekiyor.

Üç Körfez ülkesi kendilerini film ve eğlence alanında küresel merkezler haline getirmeye çalışıyor. Suudi Arabistan, bölgesel ve uluslararası film yapımcılarını desteklemek amacıyla 2020 yılında Cidde'de Kızıldeniz Uluslararası Film Festivali'ni (RSIFF) düzenledi. Festivalle yakından ilişkili olan Kızıldeniz Film Festivali Vakfı, Suudi Arabistan'daki yerel film endüstrisinin önemli bir destekçisi ve uluslararası film yapımlarına fon sağlıyor.

Öte yandan Katar'da Doha Film Enstitüsü bağımsız Arap film yapımcılarını desteklerken yeni isimlerin keşfedilmesi için bir platform sağlıyor. BAE’de ise Abu Dabi’nin medya serbest bölgesi Twofour54, Görevimiz Tehlike ve Yıldız Savaşları gibi gişe rekorları kıran Hollywood filmlerini kendine çekti.

Ancak bu rönesans sadece eğlence sektörüyle sınırlı kalmayıp görsel sanatlar ve teknolojiyi de kapsıyor. Katar'ın Katara Kültür Köyü, mirası çağdaş sanatsal ifadeyle birleştirerek tiyatro, müzik ve görsel sanatlar etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. BAE, Art Dubai ve Sharjah Bienali gibi etkinlikler düzenlemeye devam ediyor ve müzelerde yerel ve uluslararası sanat eserleri sergileniyor.

Edebiyat alanında ise Emirates Havayolu Edebiyat Festivali gibi festivaller aracılığıyla yazılı kültür gelişirken BAE’li yazarlar, uluslararası sahnede varlıklarını hissettiriyor.

Sanat, dünya standartlarında müzeler ve sanat bienalleri oluşturulmasını öngören Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nda önemli bir rol oynuyor. Diriye Bienali Vakfı Riyad'ı, merkezinde kültürel inovasyonun yer aldığı küresel bir çağdaş sanat merkezi olarak konumlandırıyor. Suudi Arabistan, geçtiğimiz ocak ayında Ortadoğu'da yeni medya ve dijital sanatlara adanmış ilk merkez olan Diriye Sanat Bienali'nin açılışını gerçekleştirdi.

Bu dönüşümlerin etkisi Körfez ülkeleriyle sınırlı kalmayıp Arap dünyasındaki kültürel uyanışa kadar uzanıyor.

Körfez'in gelişmiş bir kültürel yenilik merkezi olarak yükselişi, sadece ekonomiye yansımakla kalmıyor, aynı zamanda Körfez ve ötesindeki toplumları da dönüştürüyor. Dijital medyanın yaygınlaşmasıyla bölgenin yeni nesli - dijital yerliler nesli- tüm dünyada akranlarıyla daha önce hiç olmadığı kadar yakından bağlantılılar.

Yurtdışında üretilen kültürü tüketmekle yetinmeyen bu nesil, kendi içeriğini üretirken, sesinin duyulmasını ve yeteneklerinin dünyanın dört bir yanında tanınmasını istiyor ve kendini ülkelerini inşa etme sürecinde kilit bir oyuncu olarak görüyor. Suudi Arabistan 2030 Vizyonu ve BAE 2031 Vizyonu gibi büyük dönüşüm planları, hırsları kucaklayan ve becerileri geliştiren platformlar sağlarken kültür sektörüne yapılan büyük yatırımlar, Arap toplumlarının imajını bölgesel ve uluslararası düzeyde yeniden şekillendiriyor.

Kültürel ortamın yeniden canlandırılması

Bu dönüşümlerin etkisi Körfez ülkeleriyle sınırlı kalmayıp Arap dünyasındaki kültürel uyanışa kadar uzanıyor. Bunun nedeni, çeşitli Arap ülkelerinin vatandaşlarının Körfez kültür alanlarına katılımının yanı sıra, diğer ülkelerde taklit edilecek bir kalkınma modeli haline gelen Körfez'deki kültürel yenilenmenin yaygınlaşmasıdır.

fgrthy
Görsel: Lina Cedarat

Bu dinamik, ülkelerinin içinden geçtiği savaş ve çatışmalara rağmen kültürel yaratıcılıklarını ve sosyal yenilikçiliklerini durdurmayan Lübnan ve Suriye gibi ülkelerin vatandaşları için özellikle önem arz ediyor. Lübnan'da Nicolas Sursock Müzesi gibi kurumlar, Ashkal Alwan gibi bağımsız sanat alanları ve Beirut and Beyond gibi müzik festivalleri yaratıcılığın, deneyselliğin ve kültürel direnişin nişaneleri oldu.

Vatandaşların geleneksel mezhepçi sistemi reddederek daha fazla şeffaflık, hesap verebilirlik ve ekonomik adalet taleplerini dile getirdikleri 2019 protestoları bir dönüm noktası oldu. Siyasi elitlerin yapısal reforma karşı direnişine rağmen, teknoloji meraklısı genç nesillerin öncülük ettiği yeni bir taban sivil aktivizm biçimi ortaya çıktı. Alternatif eğitim girişimleri, start-uplar ve yaratıcı gruplar devletin dolduramadığı boşlukları doldurmak için ortaya çıktı.

Bugün, yeni Lübnan hükümeti geçmişin başarısızlıklarını ele almaya çalışırken, sivil toplum aktörleri artık devlete alternatif bir rol oynamayı değil, vatandaşlık ve kendi kendini güçlendirme pozisyonundan hareketle devletle ortaklık kurmayı amaçlıyor.

Toplumsal sözleşmenin doğasındaki bu değişim, sosyal yenilenmenin gelişmesine olanak sağladı. 2020 yılında Beyrut Limanı’nda meydana gelen patlamanın ardından, Live Love Beirut gibi gönüllü ağları, evleri yeniden inşa etmek, patlamadan etkilenen ailelere yardım sağlamak ve toplumsal uyumun hizmetinde sanatsal ve kültürel yaratıcılığı harekete geçirmek için kaynakları ve alanında uzman kişileri seferber etti. Şiddet sarmalından çıkmaya çalışan Lübnan’ın canlı bir kültür merkezi olarak konumunu sağlamlaştırma fırsatı giderek daha umut verici görünüyor.

Bölge ülkelerinin tek tek karşılaştığı zorlukların kendine has özelliklerine rağmen, bölgenin genel dönüşümü Ortadoğu'nun kimliği, ekonomisi ve isteklerinin derinlemesine yeniden şekillenmesini yansıtıyor.

Lübnan’da kurulan yeni hükümet, kültürün ekonomik bir motor ve sosyal güçlendirme aracı olarak önemini kabul ederken devletin vizyonu ile vatandaşların istekleri arasındaki bu yeni uyum, kültür sektörünün sürdürülebilir bir rönesans yaşaması, yaratıcı ekonominin teşvik edilmesi ve özellikle de birbirini izleyen savaşların sosyal yarıklar açmasının ardından Lübnan toplumunun bileşenleri arasındaki uyumun güçlendirilmesi için umut veriyor.

Bu durum, on yıllık savaşın devletin merkezileşmesine dayanan geleneksel toplumsal sözleşmenin çökmesine yol açtığı Suriye için de geçerli. Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra sahada kalanlar bir topluluk girişimleri mozaiği olsa da hem ülke içinde hem de diasporada yaşayan Suriyeliler kültür ve girişimcilik yoluyla Suriye kimliğini yeniden şekillendirme girişimlerinden vazgeçmedi.

Suriye Kültür Kataloğu ve Suriye Devriminin Yaratıcı Hafızası gibi girişimler Suriye sanatını, edebiyatını ve müziğini belgeliyor. Diasporadaki Suriyeli sanatçılar, savaşın insani maliyetini belgeleyen sergiler, tiyatro ve film çalışmalarıyla Avrupa ve Amerika'nın kültürel ortamını zenginleştirdi. Suriye bugün, yaratıcılığı toplumda birleştirici bir güç olarak benimseyen yeni bir toplumsal sözleşme oluşturmak için gerçek bir fırsata sahip.

Ortadoğu geçiş sürecinde

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Lübnan ve Suriye, geleneksel kimlik ve aidiyet hiyerarşileri tarafından yönetilmeye devam ederken, bu hiyerarşiler bölgedeki hızlı kültürel ve gelişimsel hareketlilik nedeniyle derin bir şekilde sorgulanıyor. Eski düzenin destekçileri, küresel vatandaşlık, ifade özgürlüğü ve girişimcilik hırsı değerlerine dayalı yükselen milli aidiyet duygusu karşısında kendilerini tehdit altında hissediyor. Bu çatışma en çok gençlerin rolü ve kadınların kamusal alandaki yeri söz konusu olduğunda belirginleşiyor. Zira eski silahlı güçler, gençleri asimile etmeye ve kadınları marjinalleştirmeye çalışıyor.

Ancak bölge genelinde gençler kendilerini devletin cömertliğinin pasif alıcıları olarak değil, kendi kaderlerini şekillendiren aktif aktörler olarak görüyor. Kadınların çeşitli alanlarda katılımı artıyor. Suudi Arabistan'da kadınlar üniversite mezunları arasında başı çekiyor ve daha önce hiç görülmemiş bir hızla kendi işlerini kuruyorlar. Suriye'de yeni hükümette sadece bir kadın bakan atanmış olsa da kadınlar sanat, mühendislik ve girişimcilik gibi çok çeşitli alanlarda liderlik etmeye devam ediyor. Lübnan'da ise kadınlar kamusal alanda gün geçtikçe daha görünür hale geliyor.

Kısacası, tek tek ülkelerin karşılaştığı zorlukların özgünlüğüne rağmen, bölgedeki genel dönüşümler Ortadoğu'nun kimliği, ekonomisi ve özlemlerinin derin bir şekilde yeniden şekillendiğini yansıtıyor. Ortaya ise çoklu anlatılara ve farklı görüşlere yer veren, daha çeşitli, birbirine bağlı ve canlı bir Ortadoğu çıkıyor. Ekonomik eşitsizlikten silahlı çatışmalara kadar karşılaşılan tüm zorlukların büyüklüğüne rağmen, yaratıcılık ve kültürel yenilenme fırsatları onlarca yıldır hiç bu kadar fazla olmamıştı.