Suriye’deki deprem Arap ve Avrupa ülkeleri ile normalleşme kartlarını yeniden kardı

Türkiye’nin sınır kapılarının açık kalmaya devam etmesi ve ABD’nin uyguladığı yaptırımların dondurulması için görüşmeler yapılırken Esed’in yakında Umman’a gitmesi planlanıyor

Esad, 15 şubatta Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi'yi kabul etti (AP)
Esad, 15 şubatta Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi'yi kabul etti (AP)
TT

Suriye’deki deprem Arap ve Avrupa ülkeleri ile normalleşme kartlarını yeniden kardı

Esad, 15 şubatta Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi'yi kabul etti (AP)
Esad, 15 şubatta Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi'yi kabul etti (AP)

Bundan yaklaşık iki hafta önce Türkiye ve Suriye’yi vuran, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan ve her iki ülkede de çok sayıda evin ve altyapının yıkılmasına yol açan deprem, Arap ve Batı ülkelerinin başkentlerinde felakete nasıl yanıt verileceği ve ‘Suriye’ ile ‘rejim’ arasında ayrım yapılıp yapılamayacağı konusunda soru işaretlerini ve temel sorunları gündeme getirirken Şam ile Arap ve Batı başkentleri arasında ‘normalleşme kartlarını’ yeniden kardı.
Çoğu ülkeden gelen ilk tepki, bu insani felaket karşısında Suriye ve Türkiye halklarının yanında olmak oldu. Herhangi bir ülkenin başkentinin, Ankara'nın yanında duyup Şam’a karşı farklı bir tutum sergilemesi son derece güçtü, çünkü felaket siyasi değil, insaniydi. Bu bir iç savaş değil, depremdi. Ancak sorun, Türk hükümetinin uluslararası siyasi tanınırlığına karşın Suriye hükümetinin aynı ölçüde tanınırlığa sahip olmamasıydı. Şam hükümetinin halen uluslararası kurumlarda ülkeyi temsil ettiği ve dış politika söyleminde artık ‘rejim’ yerine ‘hükümet’ kelimesinin kullanıldığı doğru olsa da halen Arap Birliği’nin (AL) dışında ve büyük Arap ve Batı ülkelerinin başkentleri ile ilişkileri kopuk durumda.
Suriyeli kişilere ve kurumlara karşı ekonomik yaptırımlar, hesap verebilirlikler, raporlar ve suçlamalarla ilgili uzun bir liste ve Şam'ın 2011'de protestoların başlamasını takip eden yıllarda krizle nasıl başa çıktığına dair büyük Arap ve bölge ülkelerinin başkent Şam’daki büyükelçiliklerinin kısa bir listesi söz konusu. Felaket Halep, Hama ve Lazkiye gibi Şam’ın kontrolündeki bölgeleri etkilese de depremden en çok etkilenen Suriye'nin kuzeyindeki Halep ve İdlib kırsalı Suriye hükümetinin kontrolünde değil.
Acı çeken ve unutulan Suriye
Suriye bundan bir yıl önce Ukrayna’da savaşın başlamasıyla unutuldu, terk edildi, yok oldu ve bölgesel ve uluslararası öncelikler listesinden çıktı. Ancak deprem felaketi, buna bir son verdi. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi gibi liderlerden son on yıl içinde hiç almadığı telefonlar aldı. Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi, yıllar sonra ilk kez Şam’ı ziyaret etti.
Önce diplomatik bir bölünme yaşandı. Batı ülkeleri, Birleşmiş Milletlerin (BM) Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyindeki muhalif bölgelere açılan sınır kapılarını açması çağrısında bulunan yeni bir karar çıkarması çağrıda bulundular. Rusya, başta, uluslararası yardım kararına çerçevesinde ‘erken kurtarma’ projelerinde Batı ülkelerinin finansman payının artırılması karşılığında bu öneriyi kabul etmeyi düşündü.
Fakat Şam ile Arap ve diğer ülkelerin başkentleri arasındaki görüşmelerde başka bir dolaylı takas için bir anlaşmaya varıldı. Esed, ‘Suriye devletinin ülkenin tüm toprakları üzerindeki egemenliği’ konusunda ısrar etti. Türkiye'den Suriye'nin kuzeyine iki sınır kapısının daha üç ay boyunca açık kalması ve Şam’ın kontrolündeki bölgelerden İdlib'e yardım taşınmasını kabul etti. Ardından Washington, Başkan Joe Biden yönetiminin önceliklerine göre banka havalelerine yönelik bazı yaptırımları insani yardımları engellememek amacıyla altı aylığına askıya aldı.
Suriyeli yetkililerin depremden zarar gören bölgelere hızla müdahale etmemesinin ardından Arap ülkelerinin ile Esed ile resmi temasları ve Şam’a yapılan ziyaretler ek esneklik sağladı. Bu esneklik, usule ilişkin adımlar, yardımların ve yardım uçaklarının kabul edilmesi, birçok ülkenin herhangi bir soruşturma ya da şüphecilik olmaksızın Şam ile temaslar kurması, deprem bölgelerine saha ziyaretleri ve resmi açıklamalarda şekil ve içerik olarak yeni bir söylemin gelişmesiyle belirgin hale geldi. Suriyeli yetkililer tarafından kameralar karşısında yapılan açıklamalarda Suriyeliler teselli edilirken diyalog kurmaktan bahsedildi, ‘kardeş ve dost Arap ülkelerine’ teşekkür edildi. Açıklamalarda İdlib, depremin vurduğu Hama, Halep ve Lazkiye ile birlikte depremden etkilenen iller listesinde yer almazken ‘müttefiklere’, yani İran’a ve Rusya'ya ya da ‘işgalci’ ABD’ye yahut Türkiye’ye herhangi bir atıfta da bulunulmadı.
Normalleşme
Deprem, durgun olan durumu hareketlendirdi. Suriye ile normalleşen ya da normalleşmek isteyen Arap ülkeleri, telefon görüşmeleri ve ziyaretlerle kendilerine deprem afeti için artacakları adımları hızlandırabilecekleri bir alan açtılar. Esed'in ilerleyen günlerde Umman ve başkenti Maskat'ı, ardından da Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ziyaret etmesi planlanıyor. Öte yandan Arap ülkeleri, insani yardımları, mültecilerin gönüllü olarak geri dönüşü için uygun koşulları sağlamaya ve Suriye krizine çözüm bulmaya yönelik çabalarla birleştiren tutumlarını sürdürüyor. İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani'nin depremden sonra Suriyeli yetkililerden de önce Halep'i ziyaret etmesi, Şam ile ‘ittifakın’ devam ettiğine dair İran tarafından yapılan bir hatırlatma niteliğindeydi. Diğer taraftan Avrupa ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ortak bir tutum sergilemekte zorlanıyorlar. Çünkü İtalya, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Avusturya gibi geçmiş yıllarda ‘oldubittilerin kabul edilmesi’ çağrısında bulunan ülkeler artık ‘siyasi süreçte ilerleme kaydedilmeden normalleşmeye, yeniden inşaya ve yaptırımların kaldırılmasına hayır’ şeklindeki ‘Avrupa’nın üç hayırının’ gözden geçirilmesi yönündeki talepleri için daha güçlü bir konumda olduklarına inanırken diğer Avrupa ülkeleri ve ABD, son günlerde bir karşı saldırı başlatmak için koordinasyon toplantıları gerçekleştirdiler. Her ne kadar yaşanan olay, Türkiye ve Suriye'ye insani yardım sağlayarak ve tıbbi tesislerin yeniden inşasına katkıda bulunarak yanıt verilmesi gereken bir insani felaket olsa da bu, ‘üç hayırdan’ ya da siyasi süreçten vazgeçileceği anlamına gelmiyor.
Avrupa ülkeleri arasındaki bu bölünme, AB’nin önümüzdeki ayın sonunda Suriye ve Türkiye için çağrıda bulunduğu yeniden yapılanma konferansına ilişkin tutumlarla ortaya çıktı. ‘Normalleşme’ taraftarı olan ülkeler, Suriye hükümetini konferansa davet etme, bunun için siyasi gündemi bırakma ve Suriye'de Avrupa ülkelerinin ortak tutumundan uzaklaşarak doğrudan Şam ile tek taraflı adımlar atmakla tehdit eden ‘gerçekçi adımlar’ atmak için önümüzdeki haziran ayında Brüksel'de yapılması planlanan bağışçılar konferansının iptal edilmesi çağrısında bulunuyorlar. İç dengeler ve ittifaklarla ilgili olarak bir Arap ülkesini diğerine, aynı şekilde bir Batı ülkesini diğerine tercih ettirecek birçok faktör söz konusu. Ancak bu faktörlerden biri, Şam ve diğer ülkelerin başkentlerinin ilerleyen süreçte özellikle önümüzdeki haftalarda ve aylarda depremin neden olduğu felaketin gerçek boyutu ortaya çıkacağı için insani yardımların ve yardım fonlarının ele alınması, yeniden inşaya ihtiyaç duyan diğer bölgelere nasıl ulaştırılacağı ve kapalı kapılar ardında verilen sözlerin ne kadarının tutulacağı konusundaki davranışları olacak.
Felaketin Türkiye'den sınır kapılarının açık kalmasının, temas hatlarından geçişlerin sağlanmasının, insani yardımların ABD yaptırımlardan muaf tutulmasının 180 günlük süre dolduktan sonra aylarca daha uzatılacağına, hatta Avrupa ülkelerini bazı yaptırımları kaldırmaya, Arap ülkelerini normalleşmeyi daha da ileri taşımaya iteceğine ve Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecini güçlendireceğine şüphe yok. Ancak Batılı ülkeler halen Türkiye'den sınır kapılarının açılmasının, Suriye’nin egemen kararıyla değil, uluslararası bir kararla ‘meşrulaştırılması’ imasında bulunuyorlar. Şam, diğer tarafların tutumlarını izlerken diğerleri de Şam'ın ve açıktaki, molozların arasındaki ve karanlıktaki Suriyelilerin davranışlarını takip ediyorlar.



Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
TT

Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)

Hamas yanlısı Filistinli bir araştırmacının, hareketin siyasi büro üyelerinden birinden kamuoyu önünde özür dilemesi, özellikle bu özrün söz konusu üyenin siyasi bir açıklamasına yöneltilen eleştirinin ardından gelmesi nedeniyle Hamas destekçileri arasında tepkiye yol açtı.

Katar’da yaşayan ve Hamas’a desteğiyle bilinen Filistinli siyasi araştırmacı Mahmud Hamid el-İle, salı akşamı X platformunda, hareketin yine Katar’da bulunan siyasi büro üyesi Muhammed Nazzal’dan özür diledi. El-İle, özrünü bir ay önce aynı platformda Nazzal’ın Hamas’ın silahları ve Gazze Şeridi’ndeki geleceğine ilişkin açıklamalarının ardından paylaştığı bir mesajda yer verdiği ifade nedeniyle yaptı.

Krizin kökeni, geçen yıl ekim ayında Reuters’ın yayımladığı bir habere dayanıyor. Haberde, Nazzal’a Hamas’ın Gazze Şeridi’nde silah bırakıp bırakmayacağı sorulduğunda verdiği yanıt aktarılmıştı. Nazzal, “Evet ya da hayır diyemem” ifadesini kullanmış, ardından “Silah meselesi genel bir ulusal konudur ve yalnızca Hamas’la ilgili değildir. Sahada silahlı gücü olan başka gruplar da var” demişti.

Bu açıklamalar Hamas içinde geniş çapta tepki çekti. Tepki gösterenler arasında, sözlerin muğlaklığı nedeniyle eleştiriler yönelten araştırmacı Mahmud el-İle de vardı. El-İle, açıklamaların hem siyasi büro üyesi tarafından yapılmış olmasına hem de hareketin farklı kademelerindeki, özellikle Gazze’de yaşayan veya aslen Gazze kökenli olan diğer yöneticilerin tutumlarıyla çelişmesine dikkat çekmişti.

Nazzal’ın sözlerine yönelik itirazların büyümesi üzerine Hamas bir açıklama yayımlayarak beyanların ‘bağlamından koparıldığını’ bildirdi.

Paylaşımına gelen tepkilerin ardından birkaç gün sonra eleştirisini silmek zorunda kalan el-İle, krizin bu noktada sona erdiğini düşünüyordu.

Özrün sebebi neydi?

Ancak özrün yayımlanması, bunun nedenine ilişkin yeni soru işaretleri doğurdu. Daha sonra X platformundaki bazı Hamas yanlısı kullanıcıların paylaşımlarına ve Katar’daki hareket kaynaklarının Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre, olayın arka planında Muhammed Nazzal’ın attığı adım bulunuyor. Buna göre Nazzal, uzun yıllardır ikamet ettiği Doha’da Katar resmi makamlarına Mahmud el-İle hakkında şikâyette bulunarak, kendisine hakarette bulunduğu ve manevi zarar verdiği iddiasını gündeme getirdi.

ghy
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)

Kaynaklardan birine göre, pek çok kişi, aralarında bazı üst düzey yöneticiler de olmak üzere, arabuluculuk yaparak anlaşmazlığı çözmeye çalıştı, ancak Nazzal, kendisine yönelik ifadeler nedeniyle X platformu üzerinden kamuoyuna açık bir özür yayınlanmasında ısrar etti. Bu şart yerine getirilince, Nazzal’ın başka bir talepte bulunmaması ve anlaşmazlığın kapanması üzerinde uzlaşıldı. Buna rağmen Nazzal’ın ‘maddi tazminat talebinde ısrar ettiği’ ifade edildi.

Hareketle ilişkili başka kaynaklar ise ‘Mahmud el-İle’nin özrünün krizi çözmek için yalnızca ilk adım olduğunu, sürece müdahil olan bazı kişilerin Nazzal’ın öfkesini yatıştırmak ve onu şikâyeti geri çekmeye ikna etmek amacıyla el-İle’yi bu yöne yönlendirdiğini’ aktardı.

Aktivistler arasında öfke

Hamas’ın içinden ve dışından birçok isim özür meselesine tepki gösterdi. Tepki verenler arasında Filistinli gazeteci Muna Havva da vardı. Havva, sosyal medya hesabında, “Filistin’deki özgürlük hareketlerinin tarihinde, ne yaşanırsa yaşansın, bir liderin kendi mensuplarından birini üçüncü bir tarafa ya da başka bir otoriteye şikâyet ettiği tek bir örnek dahi yoktur. Bu davranış ne ulusal örgütlerin ahlakıyla ne de kabile geleneklerinde kabul gören en basit sığınma kurallarıyla bağdaşır. Utanç verici, acı verici, üzücü” diye yazdı.

Havva bir başka paylaşımında ise şu ifadeleri kullandı: “İsrail’in bugünkü genişlemesi kadar tehlikeli bir dönem görülmedi; tarih de Gazze’de halkımızın yaşadığı kadar vahim bir katliama tanıklık etmedi. Bu felaketin ortasında, halkımızın önde gelen isimlerinden biri, bir gencin attığı bir tweet yüzünden onu başka bir devlete şikâyet ediyor; geçimini ve güvenliğini riske atıyor. ‘Direniş’in liderleri halkımızdan ateş altında direnmelerini isterken, tek bir eleştiri cümlesine dahi tahammül edemiyor.”

Ayrıca Hamas gibi gruplara verdiği destekle bilinen aktivist Cemil Mikdad da konuya ilişkin paylaşım yaptı. Mikdad, “Hamas’tan bir yönetici, Katar’da yaşayan bir Filistinliyi, hakkında Katar mahkemelerinde dava açtıktan sonra uzun bir özür metni yayımlamaya zorladı; üstelik yalnızca kendisini eleştirdiği bir önceki paylaşım yüzünden!” ifadesini kullandı. Mikdad sözlerini şöyle sürdürdü: “Harika gerçekten… Nereye geldik? Halk olarak eleştirme hakkına sahip olduğumuz ve bizi dinlemekle yükümlü olan liderlerimiz, şimdi Arap mahkemelerini bize karşı bir güç olarak kullanıyor. Bu da ne demek oluyor? Siz ne hale geldiniz böyle, cahiller?!”

Hamas’ın silahlı yapısının geleceği, hareketin üst düzey isimlerinin açıklamalarında uzun süredir farklılık gösteren bir başlık olarak öne çıkıyor. Hamas’ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’da düzenlenen bir panelde, “Hamas’ın ancak bir Filistin devleti kurulması hâlinde silah bırakabileceğini” söyledi.

Buna karşın, Meşal’in açıklamasından yalnızca bir gün sonra, Hamas yetkilisi Basim Naim AP’ye yaptığı değerlendirmede, hareketin kapsamlı bir güvenlik ve siyasi düzenlemenin parçası olmak kaydıyla ‘silahların depolanması ya da dondurulması gibi seçeneklerin görüşülmesine açık olduğunu’ belirtti.

Hamas’ın siyasi büro üyelerinden Husam Bedran ise salı günü yaptığı açıklamada, sürecin ikinci aşamaya geçmesinin ‘İsrail’in ihlalleri durdurmasına’ bağlı olduğunu ifade etti. Öte yandan Hamas’ın birçok lideri ve sözcüsü, aralarında Halil el-Hayye ve Hazım Kasım’ın da bulunduğu isimler, hareketin ikinci aşamaya geçmeye ‘hazır olduğunu’ vurgulayan açıklamalarını sürdürdü.


Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
TT

Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasına ilişkin gelişmeler hakkında "yakında" duyurular beklediğini belirterek, Washington'un Hamas'ın yeniden yapılanmasına izin vermeyeceğini vurguladı.

Waltz, planın ana bileşenlerinin, hizmetleri yönetecek teknokrat bir Filistin yönetimi, ilgili tarafların maliyetleri karşılamasını sağlayacak bir finansman mekanizması ve son olarak uluslararası bir istikrar gücü olduğunu açıkladı.


İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
TT

İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)

İsrail ve Filistinli yetkililer AFP'ye verdikleri demeçte, İsrail'in, Gazze'ye yardım taşıyan kamyonlar için Ürdün ile işgal altındaki Batı Şeria arasındaki Kral Hüseyin Köprüsü (Allenby Köprüsü) sınır kapısını, kapanmasından yaklaşık üç ay sonra dün yeniden açtığını söyledi.

İsrail, eylül ayında Ürdünlü bir sürücünün sınırda ateş açarak iki İsrail askerini öldürmesinin ardından sınır kapısını kapatmıştı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre birkaç gün sonra, sınır kapısı bireysel geçişlere yeniden açıldı, ancak savaşın harap ettiği Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımlara kapalı kaldı.

İsrail hükümetinin Topraklardaki Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü (COGAT) sözcüsü, "Allenby Köprüsü sınır kapısı bugün açıldı ve kamyonlar Allenby Köprüsü'nden Gazze'ye geçiyor" dedi. Adının açıklanmasını istemeyen bir Filistinli yetkili de sınır kapısının yeniden açıldığını doğruladı.

Yetkilinin açıklamasına göre, salı günü çimento ve yapım malzemesi taşıyan 96 kamyonun geçişine izin verildi. Dün ise insani yardım taşıyan 20 kamyon bu sınır kapısından giriş yaparken, inşaat sektörü için kumun da bugün girişine izin verilmesi bekleniyor.

Sınır kapısının kapatılmasından bu yana Ürdünlü yetkililer, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Şeyh Hüseyin sınır kapısından Gazze'ye yardım ulaştırabildiklerini söylüyor. Salı günü bir İsrailli yetkili, Ürdün'den Allenby Köprüsü sınır kapısından mal ve yardım transferinin yakında yeniden başlayacağını söyledi.

Yetkili şöyle devam etti: “Gazze Şeridi'ne giden tüm yardım kamyonları, kapsamlı bir güvenlik kontrolünden geçtikten sonra, refakat ve güvenlik eşliğinde seyahat edecek… Ürdünlü sürücüler ve kargolar için güvenlik kontrolü ve kimlik doğrulama prosedürleri sıkılaştırıldı. Geçişi güvence altına almak için özel güvenlik güçleri görevlendirildi.”

Ürdün Vadisi'ndeki sınır geçişi, Batı Şeria'dan Filistinlilerin İsrail topraklarına geçmeden ayrılmalarına olanak tanıyan tek geçiş noktasıdır.

İsrail, özel izinleri olmadığı sürece Filistinlilerin havaalanlarından geçmesine izin vermiyor.