Suriye’deki deprem Arap ve Avrupa ülkeleri ile normalleşme kartlarını yeniden kardı

Türkiye’nin sınır kapılarının açık kalmaya devam etmesi ve ABD’nin uyguladığı yaptırımların dondurulması için görüşmeler yapılırken Esed’in yakında Umman’a gitmesi planlanıyor

Esad, 15 şubatta Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi'yi kabul etti (AP)
Esad, 15 şubatta Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi'yi kabul etti (AP)
TT

Suriye’deki deprem Arap ve Avrupa ülkeleri ile normalleşme kartlarını yeniden kardı

Esad, 15 şubatta Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi'yi kabul etti (AP)
Esad, 15 şubatta Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi'yi kabul etti (AP)

Bundan yaklaşık iki hafta önce Türkiye ve Suriye’yi vuran, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan ve her iki ülkede de çok sayıda evin ve altyapının yıkılmasına yol açan deprem, Arap ve Batı ülkelerinin başkentlerinde felakete nasıl yanıt verileceği ve ‘Suriye’ ile ‘rejim’ arasında ayrım yapılıp yapılamayacağı konusunda soru işaretlerini ve temel sorunları gündeme getirirken Şam ile Arap ve Batı başkentleri arasında ‘normalleşme kartlarını’ yeniden kardı.
Çoğu ülkeden gelen ilk tepki, bu insani felaket karşısında Suriye ve Türkiye halklarının yanında olmak oldu. Herhangi bir ülkenin başkentinin, Ankara'nın yanında duyup Şam’a karşı farklı bir tutum sergilemesi son derece güçtü, çünkü felaket siyasi değil, insaniydi. Bu bir iç savaş değil, depremdi. Ancak sorun, Türk hükümetinin uluslararası siyasi tanınırlığına karşın Suriye hükümetinin aynı ölçüde tanınırlığa sahip olmamasıydı. Şam hükümetinin halen uluslararası kurumlarda ülkeyi temsil ettiği ve dış politika söyleminde artık ‘rejim’ yerine ‘hükümet’ kelimesinin kullanıldığı doğru olsa da halen Arap Birliği’nin (AL) dışında ve büyük Arap ve Batı ülkelerinin başkentleri ile ilişkileri kopuk durumda.
Suriyeli kişilere ve kurumlara karşı ekonomik yaptırımlar, hesap verebilirlikler, raporlar ve suçlamalarla ilgili uzun bir liste ve Şam'ın 2011'de protestoların başlamasını takip eden yıllarda krizle nasıl başa çıktığına dair büyük Arap ve bölge ülkelerinin başkent Şam’daki büyükelçiliklerinin kısa bir listesi söz konusu. Felaket Halep, Hama ve Lazkiye gibi Şam’ın kontrolündeki bölgeleri etkilese de depremden en çok etkilenen Suriye'nin kuzeyindeki Halep ve İdlib kırsalı Suriye hükümetinin kontrolünde değil.
Acı çeken ve unutulan Suriye
Suriye bundan bir yıl önce Ukrayna’da savaşın başlamasıyla unutuldu, terk edildi, yok oldu ve bölgesel ve uluslararası öncelikler listesinden çıktı. Ancak deprem felaketi, buna bir son verdi. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi gibi liderlerden son on yıl içinde hiç almadığı telefonlar aldı. Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi, yıllar sonra ilk kez Şam’ı ziyaret etti.
Önce diplomatik bir bölünme yaşandı. Batı ülkeleri, Birleşmiş Milletlerin (BM) Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyindeki muhalif bölgelere açılan sınır kapılarını açması çağrısında bulunan yeni bir karar çıkarması çağrıda bulundular. Rusya, başta, uluslararası yardım kararına çerçevesinde ‘erken kurtarma’ projelerinde Batı ülkelerinin finansman payının artırılması karşılığında bu öneriyi kabul etmeyi düşündü.
Fakat Şam ile Arap ve diğer ülkelerin başkentleri arasındaki görüşmelerde başka bir dolaylı takas için bir anlaşmaya varıldı. Esed, ‘Suriye devletinin ülkenin tüm toprakları üzerindeki egemenliği’ konusunda ısrar etti. Türkiye'den Suriye'nin kuzeyine iki sınır kapısının daha üç ay boyunca açık kalması ve Şam’ın kontrolündeki bölgelerden İdlib'e yardım taşınmasını kabul etti. Ardından Washington, Başkan Joe Biden yönetiminin önceliklerine göre banka havalelerine yönelik bazı yaptırımları insani yardımları engellememek amacıyla altı aylığına askıya aldı.
Suriyeli yetkililerin depremden zarar gören bölgelere hızla müdahale etmemesinin ardından Arap ülkelerinin ile Esed ile resmi temasları ve Şam’a yapılan ziyaretler ek esneklik sağladı. Bu esneklik, usule ilişkin adımlar, yardımların ve yardım uçaklarının kabul edilmesi, birçok ülkenin herhangi bir soruşturma ya da şüphecilik olmaksızın Şam ile temaslar kurması, deprem bölgelerine saha ziyaretleri ve resmi açıklamalarda şekil ve içerik olarak yeni bir söylemin gelişmesiyle belirgin hale geldi. Suriyeli yetkililer tarafından kameralar karşısında yapılan açıklamalarda Suriyeliler teselli edilirken diyalog kurmaktan bahsedildi, ‘kardeş ve dost Arap ülkelerine’ teşekkür edildi. Açıklamalarda İdlib, depremin vurduğu Hama, Halep ve Lazkiye ile birlikte depremden etkilenen iller listesinde yer almazken ‘müttefiklere’, yani İran’a ve Rusya'ya ya da ‘işgalci’ ABD’ye yahut Türkiye’ye herhangi bir atıfta da bulunulmadı.
Normalleşme
Deprem, durgun olan durumu hareketlendirdi. Suriye ile normalleşen ya da normalleşmek isteyen Arap ülkeleri, telefon görüşmeleri ve ziyaretlerle kendilerine deprem afeti için artacakları adımları hızlandırabilecekleri bir alan açtılar. Esed'in ilerleyen günlerde Umman ve başkenti Maskat'ı, ardından da Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ziyaret etmesi planlanıyor. Öte yandan Arap ülkeleri, insani yardımları, mültecilerin gönüllü olarak geri dönüşü için uygun koşulları sağlamaya ve Suriye krizine çözüm bulmaya yönelik çabalarla birleştiren tutumlarını sürdürüyor. İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani'nin depremden sonra Suriyeli yetkililerden de önce Halep'i ziyaret etmesi, Şam ile ‘ittifakın’ devam ettiğine dair İran tarafından yapılan bir hatırlatma niteliğindeydi. Diğer taraftan Avrupa ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ortak bir tutum sergilemekte zorlanıyorlar. Çünkü İtalya, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Avusturya gibi geçmiş yıllarda ‘oldubittilerin kabul edilmesi’ çağrısında bulunan ülkeler artık ‘siyasi süreçte ilerleme kaydedilmeden normalleşmeye, yeniden inşaya ve yaptırımların kaldırılmasına hayır’ şeklindeki ‘Avrupa’nın üç hayırının’ gözden geçirilmesi yönündeki talepleri için daha güçlü bir konumda olduklarına inanırken diğer Avrupa ülkeleri ve ABD, son günlerde bir karşı saldırı başlatmak için koordinasyon toplantıları gerçekleştirdiler. Her ne kadar yaşanan olay, Türkiye ve Suriye'ye insani yardım sağlayarak ve tıbbi tesislerin yeniden inşasına katkıda bulunarak yanıt verilmesi gereken bir insani felaket olsa da bu, ‘üç hayırdan’ ya da siyasi süreçten vazgeçileceği anlamına gelmiyor.
Avrupa ülkeleri arasındaki bu bölünme, AB’nin önümüzdeki ayın sonunda Suriye ve Türkiye için çağrıda bulunduğu yeniden yapılanma konferansına ilişkin tutumlarla ortaya çıktı. ‘Normalleşme’ taraftarı olan ülkeler, Suriye hükümetini konferansa davet etme, bunun için siyasi gündemi bırakma ve Suriye'de Avrupa ülkelerinin ortak tutumundan uzaklaşarak doğrudan Şam ile tek taraflı adımlar atmakla tehdit eden ‘gerçekçi adımlar’ atmak için önümüzdeki haziran ayında Brüksel'de yapılması planlanan bağışçılar konferansının iptal edilmesi çağrısında bulunuyorlar. İç dengeler ve ittifaklarla ilgili olarak bir Arap ülkesini diğerine, aynı şekilde bir Batı ülkesini diğerine tercih ettirecek birçok faktör söz konusu. Ancak bu faktörlerden biri, Şam ve diğer ülkelerin başkentlerinin ilerleyen süreçte özellikle önümüzdeki haftalarda ve aylarda depremin neden olduğu felaketin gerçek boyutu ortaya çıkacağı için insani yardımların ve yardım fonlarının ele alınması, yeniden inşaya ihtiyaç duyan diğer bölgelere nasıl ulaştırılacağı ve kapalı kapılar ardında verilen sözlerin ne kadarının tutulacağı konusundaki davranışları olacak.
Felaketin Türkiye'den sınır kapılarının açık kalmasının, temas hatlarından geçişlerin sağlanmasının, insani yardımların ABD yaptırımlardan muaf tutulmasının 180 günlük süre dolduktan sonra aylarca daha uzatılacağına, hatta Avrupa ülkelerini bazı yaptırımları kaldırmaya, Arap ülkelerini normalleşmeyi daha da ileri taşımaya iteceğine ve Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecini güçlendireceğine şüphe yok. Ancak Batılı ülkeler halen Türkiye'den sınır kapılarının açılmasının, Suriye’nin egemen kararıyla değil, uluslararası bir kararla ‘meşrulaştırılması’ imasında bulunuyorlar. Şam, diğer tarafların tutumlarını izlerken diğerleri de Şam'ın ve açıktaki, molozların arasındaki ve karanlıktaki Suriyelilerin davranışlarını takip ediyorlar.



Uydu görüntüleri, Sudan'ın el-Faşir kentinde ‘toplu mezarlar’ olduğunu ortaya koydu

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)
TT

Uydu görüntüleri, Sudan'ın el-Faşir kentinde ‘toplu mezarlar’ olduğunu ortaya koydu

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)

Yale Üniversitesi’nin Halk Sağlığı Fakültesi’ne bağlı İnsani Araştırmalar Laboratuvarı’na göre, uydu görüntüleri, Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) kontrolünü ele geçirdiği Sudan'ın batısındaki Darfur eyaletinin kuzeyinde bulunan el-Faşir şehrinde ‘toplu mezarlar’ ve ‘ceset imha faaliyetlerinin’ izlerini ortaya çıkardı.

Sudan ordusunun Darfur'daki son büyük kalesi olan el-Faşir'in HDK tarafından ele geçirilmesinin ardından Birleşmiş Milletler (BM), katliamlar, tecavüzler, yağmalamalar ve halkın toplu olarak yerinden edildiğini bildirdi.

HDK'nin sosyal medyada yayınladığı videolarla desteklenen çok sayıda tanık ifadesi, iletişimden tamamen kopuk olan şehirde yaşanan zulmü gözler önüne serdi.

s
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)

Dün yayınlanan İnsani Araştırmalar Laboratuvarı raporunda, el-Faşir'deki eski bir hastane ve caminin yakınında ‘toplu mezar olduğu düşünülen en az iki bölgede toprak bozulmaları’ olduğu belirtildi.

Raporda, ‘şu anda HDK tarafından gözaltı merkezi olarak kullanılan’ bir doğum hastanesinin dışında daha önce tespit edilen hendeklerin ve nesne yığınlarının ortadan kaybolduğu ifade edildi.

Raporda ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) 450 hasta ve personelin öldürüldüğünü bildirdiği Suudi hastanesine yakın bir caminin yakınında ‘yaklaşık 7 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğinde bir hendekten’ bahsedildi.

İnsani Araştırmalar Laboratuvarı raporunda, HDK'nin bir yıldan fazla süren kuşatma sırasında inşa ettiği toprak bariyerin yakınında toplu infazlara dair kanıtlar olduğu kaydedildi.

yu
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) saldırısının ardından el-Faşir'deki ‘toplu mezarların’ uydu görüntüleri (AP)

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) pazartesi günü, ‘el-Faşir'de işlenen zulümlerin kanıtlanması halinde, Roma Statüsü uyarınca savaş suçu ve insanlığa karşı suç teşkil edebileceği’ uyarısında bulundu.

HDK şehri ele geçirdikten sonra on binlerce kişi şehirden kaçtı. AFP'ye konuşan tanıklar, bu güçlerin kaçmaya çalışan yüzlerce sivili gözaltına aldığını, ayrıca onlara şiddet uyguladığını ve öldürdüğünü söyledi.

BM bugün, saldırıda hayatını kaybedenlerin sayısının yüzlerce olabileceğini bildirdi. Ordu destekli hükümet ise HDK’yi 2 bin sivili öldürmekle suçluyor.

BM'ye göre, Nisan 2023'te Sudan'da patlak veren çatışma on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve yaklaşık 12 milyon kişinin yerinden edilmesine neden olarak dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizine yol açtı.


Gazze'deki Uluslararası Güç: Kimler katılacak ve kimler kontrol edecek?

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)
TT

Gazze'deki Uluslararası Güç: Kimler katılacak ve kimler kontrol edecek?

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın kişiyi katletti (Reuters)

İnci Mecdi

ABD, BM Güvenlik Konseyi'nden Gazze'de en az iki yıl süreyle uluslararası bir istikrar gücü konuşlandırma yetkisi talep ediyor. Uluslararası istikrar gücü, ABD Başkanı Donald Trump'ın eylül ayı sonunda sunduğu ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı uzun vadede sona erdirmeyi amaçlayan 20 maddelik planının temel unsurlarından biri.

Amerikan medya kuruluşlarının incelediği taslak karara göre, uluslararası güç, silahlı örgütlerin “kalıcı olarak silahsızlandırılması” da dahil olmak üzere Gazze'deki silahsızlandırma sürecini temin etmek için İsrail ve Mısır ile iş birliği içinde çalışacak. Ayrıca Filistinli polis memurlarına eğitim ve destek sağlayacak, sivilleri koruyacak ve insani yardım koridorlarının güvenliğini sağlayacak. ABD’li yetkililere göre taslak, 15 üyeli konsey ve diğer uluslararası ortaklar arasında kapsamlı müzakerelerden geçmesi beklenen bir ön taslak. Nitekim şu anda tartışılıyor ve bu istişareler doğrultusunda revize ediliyor.

Silahsızlandırma sürecini temin etmenin yanı sıra, bir barış gücü değil, güvenliği sağlamaktan sorumlu bir yürütme organı olacak olan bu gücün, Gazze Şeridi'nin hem İsrail hem de Mısır ile olan sınırlarını güvence altına alması, sivilleri ve insani koridorları koruması ve yeni bir Filistin polis gücü yetiştirmesi öngörülüyor. Taslak, katılımcı ülkelere, Gazze Şeridi’nin geçici yönetimini üstlenmesi beklenen ve henüz kurulmamış olan “Barış Konseyi” ile iş birliği içinde, 2027 yılı sonuna kadar Gazze'de güvenliği sağlama konusunda geniş bir yetki veriyor. Yine taslak, bu gücün Mısır ve İsrail ile yakın istişare ve koordinasyon içinde olmasını da öngörüyor.

İsrail'in itirazı

Taslakta, önerilen uluslararası güce hangi ülkelerin katılacağı veya ne kadar askerle katkıda bulunacağı belirtilmedi. Ancak, istikrar gücüne katılmakla ilgilenen birçok Arap ve Arap olmayan devlet, BM'nin plana verdiği desteğin katılımları için ön koşul olduğunu ifade etti. ABD'nin BM misyonu, Independent Arabia'nın sorularına yanıt vermedi, ancak kaynaklar, ABD'nin talebi üzerine Gazze'de istikrarı sağlamak için uluslararası güce birkaç ülkenin katılmayı düşündüğünü belirtiyor.

Arap Amerikalılar Barış Komitesi Başkanı ve Gazze'de arabuluculuk yapan Bişara Bahbah, Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada, İsrail'in Gazze'deki uluslararası istikrar gücüne hem Türkiye hem de Katar'ın katılmasına karşı çıktığını söyledi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun, gücün misyonunun “İsrail'in kendini rahat hissettiği tarafları veya İsrail'in rahatlıkla iş yapabileceği ülkeleri içermesi gerektiği” yönündeki açıklamaları da bunu teyit ediyor. Ancak Rubio belirli bir ülke adı vermedi veya olası bir vetodan bahsetmedi.

Azerbaycan merkezli ANewsZ kanalının haberine göre, ABD, çatışmalar sona erdiğinde Gazze'nin güvenliğini sağlamayı ve insani yardımların ulaştırılması faaliyetlerini genişletmeyi amaçlayan bir misyona katılımı için Azerbaycan ile iletişime geçti. Bakü, hem İsrail hem de Filistin Ulusal Otoritesi ile diplomatik ilişkilere sahip. Kasım 2022'de Azerbaycan Meclisi, Tel Aviv'de bulunması şartıyla İsrail’de bir büyükelçiliğin açılmasını onaylamıştı.

Büyükelçilik, diplomatik temsilcilik ve Bakü'den bir büyükelçinin atanmasıyla Mart 2023'te resmen açıldı. Aynı zamanda Azerbaycan, 2022'nin sonlarında Batı Şeria'daki Ramallah'ta bir “temsilcilik ofisi” kurdu. Bu ofis, Azerbaycan'ın İsrail ile yakın ortaklık ile Filistinlilerle dayanışmayı sürdürmeye yönelik diplomatik stratejisini yansıtıyor.

İsrailli muhalif milletvekili ve Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi üyesi Moşe Tur-Paz, “Diğer ordulara böylesine önemli bir rol vermek soru işaretleri yaratıyor ve bu İsrail'in çıkarına olmayabilir.” dedi. “Hamas'ın Gazze'deki yönetimine son verme çabalarına diğer ülkelerin katılımının iyi bir şey olduğu doğru, ancak aynı zamanda İsrail için bir tehdit de oluşturabilir,” diye ekledi ve Türkiye gibi bir ülkenin Hamas ile yakın bağları olduğunu belirtti.

İsrail'in böyle bir güce hangi ülkelerin katılacağını ne ölçüde belirleyebileceği ise henüz belirsizliğini koruyor. Ancak, Kudüs merkezli bir düşünce kuruluşu olan Yahudi Halkı Politika Enstitüsü'nden Yaakov Katz, basına yaptığı açıklamada, “İsrail'in bakış açısından sorun, artık istediği gibi hareket edememesi ve bunun sonuçları olacak” yorumunu yaptı.

Mısır bir temel taş

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Washington'da bulunan Demokrasileri Savunma Vakfı'ndan Heysem Hasaneyn yaptığı açıklamada, Mısır'ın Gazze'deki herhangi bir uluslararası gücün temel taşı olma ihtimalinin yüksek olduğunu ve Endonezya veya Azerbaycan gibi Arap olmayan Müslüman ülkelerin yanı sıra BAE, Ürdün ve Fas'ın da potansiyel katkıları olabileceğini belirtti.

Yeni bir Filistin polis gücünün eğitilmesi konusuna gelince, Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli, ülkesinin Filistin güvenlik güçlerini eğitmeye başladığını açıkladı. Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada Medbuli, Mısır'ın “Gazze'ye uluslararası desteğin, sahada görev yapacak bir misyonu da kapsamasını memnuniyetle karşıladığını” belirtti. Bu misyonun yetkilerinin “Gazze ile Batı Şeria'da (Doğu Kudüs de dahil) bir Filistin devletinin kurulmasına giden süreci temsil eden tek bir siyasi paket kapsamında uluslararası güçlerin konuşlandırılması yoluyla, Güvenlik Konseyi tarafından belirlenmesinin” şart olduğunu da ifade etti.

Net bir çerçeve ve siyasi bir plan

Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü'nden gözlemciler, Gazze'nin geleceğinin yalnızca Kudüs'te veya Gazze Şeridi'nde değil, aynı zamanda Riyad, Abu Dabi, Ankara ve Doha'da da belirleneceğine inanırken, Körfez ülkelerinin Gazze'ye doğrudan müdahale konusunda çok istekli olmadıklarını belirtiyorlar. Nitekim savaş sırasında diplomatik çerçevelere verdikleri destek, sahada fiili bir katılımdan ziyade, İsrail’e çatışmayı sona erdirmesi ve siyasi süreci yeniden başlatması için baskı yapmayı amaçlıyordu.

Benzer şekilde, Hasaneyn de, Gazze'nin Hamas sonrası geleceği için net, ABD öncülüğünde bir çerçeve ve güvenilir bir siyasi plan olmadığı sürece Körfez ülkelerinin katılımının uzak bir ihtimal olduğunu belirtti ve “hiçbir Arap hükümeti Gazze'yi İsrail adına yönetiyormuş gibi görünmek istemiyor” dedi.

Hamas'ın silahsızlandırılması, Trump'ın ateşkes ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için hazırladığı 20 maddelik planın temel meselelerinden biri olmaya devam ediyor; ancak Hamas bu adımı henüz tam olarak kabul etmedi. Hamas liderleri, tüm silahları bırakmanın teslim olmak anlamına geldiğini ve İsrail'e karşı silahlı mücadelenin hareketin ideolojisinin temel bir parçası olduğunu defalarca dile getirdiğinden, uluslararası gücün Gazze'de silahsızlanmayı nasıl gerçekleştireceği belirsizliğini koruyor.

İsrail Savunma Kuvvetleri ile Hamas unsurları arasında bir tampon bölge oluşturmak için “Sarı Hat” adıyla bilinen hat boyunca çokuluslu bir güç konuşlandırılması planlanıyor. ABD tampon bölgenin haritasını çıkarırken, İsrail önemli stratejik noktaların kontrolünü elinde tutacak. Bu arada, AP'ye göre, Ürdün, BAE ve Fas'ın yardımıyla Gazze'nin güneyinde ve kuzeyinde insani yardım bölgeleri kuruluyor.

İngiltere Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bakanı Hamish Falconer, Trump’ın planının ikinci aşamasıyla ilgili birçok soru işareti olduğunu ve ilk aşamanın uygulanmasının henüz tamamlanmadığını söyledi. Falconer, Gazze'deki herhangi bir istikrar gücünün “BM Güvenlik Konseyi yetkisiyle desteklenmesinin” önemli olduğunu da vurguladı.


İsrail Savunma Bakanı Gazze Şeridi'ndeki tüm tünellerin yıkılması talimatını verdi

İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
TT

İsrail Savunma Bakanı Gazze Şeridi'ndeki tüm tünellerin yıkılması talimatını verdi

İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz bugün (Cuma), ordunun Gazze Şeridi'ndeki tüm Hamas tünellerini “son tünele kadar” imha etmesini ve ortadan kaldırması talimatını verdiğini açıkladı.

Katz, X hesabındaki mesajında şu ifadeleri kullandı:  “Tüneller olmazsa Hamas da olmaz.” Geçen ay Katz, Gazze'yi silahsızlandırma sürecinin sadece grupları silahsızlandırmakla sınırlı olmadığını, aynı zamanda Hamas'ın tünel ağının tamamen yok edilmesini de içerdiğini belirtmişti. Alman Haber Ajansı  DPA'ya göre, ordu İsrail kontrolündeki sarı bölgede tünellerin yıkımını  öncelik hale getirdi.

Görsel kaldırıldı.
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (DPA)

İsrail ordusı  İsrail'in kontrolündeki Gazze Şeridi'nin yüzde 53'ünü temsil eden sarı hattın doğu tarafında, Hamas unsurlarının tünellerde hala saklandığını tahmin ettiklerini belirtti.