IKBY mahkumları… Bir tasfiye operasyonu mu yoksa siyasi sindirme mi?

Bölgedeki özgürlüklerin düzeyine ilişkin iddialar ve ABD’nin eleştirileri üzerine BM soruşturması talep edildi

Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)
Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)
TT

IKBY mahkumları… Bir tasfiye operasyonu mu yoksa siyasi sindirme mi?

Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)
Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)

Basim Fransis
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) hapis cezalarını çeken aktivist ve gazetecilerin temsilcileri, mahkumların ‘sistematik zehirlenme’ yoluyla hayatlarının tehlikeye girdiği iddiaları üzerine sağlık kontrolünden geçirilmesi için Birleşmiş Milletler (BM) müdahalesi talep etti. Bir Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) üyesi ise partileri, bölgenin anayasal varlığını baltalamaya yönelik mevcut siyasi eğilimler çerçevesinde mahkumların dosyasını kullanmaya çalışmakla itham etti.
Kürt yetkililer, Bölge Koalisyon Hükümetini yöneten Mesud Barzani liderliğindeki KDP’nin nüfuz bölgelerinden olan Duhok vilayetinin Behdinan bölgesindeki protestoların ardından Ağustos 2020’de bir hareket başlatarak 80’i aşkın eylemci, gazeteci ve protestocuyu tutukladı. Ardından onlarcası serbest bırakılırken diğerleri de 1 ila 6 yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldı. Daha sonra Bölge Yönetimi tarafından ceza indirimine karar verildi. Şu an ise yedi kişi ceza sürelerinin tamamlanmasını bekliyor.

Tasfiye ve parti müdahalesine ilişkin şüpheler
Behdinan Mahkumları temsilcisi İhan Said yaptığı açıklamada, “Erbil’de yargı ve yetişkin ıslahevlerinin işlerine yönelik parti müdahaleleri mevcut. Hapishane yönetimi yetkililerinin, tutuklulara muamele biçiminden oldukça şüpheliyiz. O kadar ki son günlerde özellikle tutuklu Şirvan Şirvani’ye yönelik karanlık bir plan ve biyolojik bir terörün varlığından şüphe ediyoruz. İlgili yerel ve uluslararası tarafları ikaz ettik, tutukluların nahoş herhangi bir duruma maruz bırakılmış olmaları halinde hükümet ile Kdp tarafından yönetilen hapishanenin idare ve güvenlik yetkililerini sorumlu tutuyoruz” ifadelerine yer verdi.
Said’in meselenin çözümüne dair sunduğu önerilerden biri şu:
“BM Misyonu ve İnsan Hakları Komisyonu ile işbirliği içerisinde bağımsız bir yüksek sağlık komitesi oluşturularak, laboratuvar testleri ile serbest bırakılanlar da dahil olmak üzere tutukluların sağlık durumlarını değerlendirmek.”
Said, avukatlara bir an önce müvekkilleriyle görüşme izni verilmesini ve hükmün hafifletilmesi kararının kapsamadığı ve gizli bir mahkeme ile haklarında 7 yıl hapis cezası verilen kişilerin serbest bırakılmasını talep ediyor.
Mahkumların ceza sürelerinin, yargı kararında öngörülen yasal süreyi aştığını belirten Said durumun, Bölge Yönetimi tarafından 32 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 331. maddesindeki koşullu serbestliğe ilişkin kanun dikkate alınarak çıkarılan yüzde 60 ceza indirimi kararına da uygun olmadığını dile getirdi.

İddiaların soruşturulmasına ilişkin kısıtlamalar
Amerikan Barış Yapıcı Ekipler Kuruluşu’nun (CPT) bir üyesi olan Muhammed Salah, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada “Yaklaşık 81 gazeteci ve eylemci, 2020’de tutuklanmıştı. Daha sonra bazıları yargılanmadan peş peşe serbest bırakıldı. Siyasilerin ve halkın baskıları ile insani yardım kuruluşları ve uluslararası hükümetlerin eleştirileri neticesinde Bölge Yönetimi kararıyla mahkumiyet süreleri bitmeden önce haklarında yargı kararı verilen başkaları da serbest bırakıldı. Halihazırda 7 tutuklu hapishanede. Bir kısmının önümüzdeki ay serbest bırakılması öngörülüyor, içlerinden birinin de önümüzdeki Ekim ayı sonunda mahkumiyeti bitecek. Bunların aileleri, cezaevinde kötü koşullarda bulunmalarından şikayetçi; mahkumların sistematik olarak zehirlendiklerinden yana şüphe duyduklarını dile getirdiler. Tutuklulardan birinin kardeşi bize, haftada iki öğün olmak üzere onlara sunulan yemekte garip bir tat fark ettiklerini aktardı. Biz sağlık durumları hakkında bilgi almak ve iddiaların doğruluğunu tespit etmek için defalarca ziyaret etmek istedik, ancak onay alamadık. Aynı şey diğer insani kuruluşlar ve hatta avukatları için de geçerli” dedi.

ABD’nin güçlü eleştirisi
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, ABD Dışişleri Bakanlığı, bu ayın başında Washington’da düzenlenen özel bir törenle farklı ülkelerden 10 kişi arasında Behdinan Mahkumları Savunma Ekibi Başkanı Beşdar Hasan’a da Dünya İnsan Hakları Savunucuları ödülü verdi.  
ABD’nin Bağdat Büyükelçisi, Behdinan Mahkumları Savunma Ekibi’nin kimliği belirsiz kişiler tarafından korkutma, baskı, taciz ve ölüm tehditleri aldığını dile getirdi.
Hasan ise, bölgede yargının bağımsızlığını kaybettiğini söyleyerek, geçen hafta Erbil’deki yetişkin ıslahevindeki üç mahkumla görüşmeye çalıştıktan sonra ‘herhangi bir sebep sunulmadan görüşmelerinin engellendiğini’ açıkladı.
ABD’nin Bölge Konsolosu Irvin Hicks, bölgede özgürlüklere ve gazetecilik faaliyetine yönelik baskılar konusunda yeni bir uyarıda bulundu. Konsolos, IKBY Başkanı Neçirvan Barzani’ye yakın Rudaw kanalına verdiği röportajda, “Bölgedeki özgürlüklerin durumuna ilişkin gözlemler üzerine ülkemin hükümeti ve dünya ülkelerinden birçok temsilci olarak biz, özellikle gazetecilerin tutuklanması olmak üzere insan hakları dosyasında bir gerileme görüyoruz” dedi.

Belirsiz yasalar
İnsan Hakları İzleme Örgütü, dünyada insan haklarının durumuna dair geçen ay yayınladığı yıllık raporunda bölge yetkililerini, ‘eleştirenleri hedef almak amacıyla muğlak ifadelere sahip yasaları kullanmakla’ suçladı.
Örgüt konuyu şu ifadelerle değerlendirdi:
“Geçtiğimiz Ağustos ayında, hükümeti eleştirenler tarafından çağrısı yapılan bir gösteri başlamadan önce onlarca gazeteci ve eylemci tutuklandı. Erbil Ceza Mahkemesi 2021 yılında, ciddi adil yargılama ihlalleri ve siyasi müdahalelerle gölgelenen yargılamalar neticesinde 3 gazeteci ve 2 eylemci için altı yıl hapis cezasına hükmetti. Bu, Kürdistan Bölgesinde yıllardır benimsenen bir eğilim. Nitekim adam kaçırma ve tutuklama eylemleri defalarca tekrarlandı.”

Yasalara müracaat
Bölge Hükümetinde Uluslararası Tavsiyeler Direktörü Dindar Zibari suçlamalara şu sözlerle yanıt verdi: “Tutuklama emirleri bölgede ve bir bütün olarak Irak’ta yürürlükte olan yasalara uygun olarak çıkarıldı. Soruşturmalarda ve yargılama aşamalarında bunun, gazetecilik mesleği ve sivil faaliyetle bir ilgisi olmadığı ispatlandı. Sanıklar, şeffaf adli prosedürlere göre soruşturmaya tâbi tutuldu ve mahkumların bir kısmı 2021 yılında itirafta bulunduktan sonra, 2003 tarihli 21 sayılı kanunun ilk maddesi uyarınca hüküm giydi. Geçen yılın Şubat ayında IKBY kararıyla haklarındaki cezalarda yüzde 60 indirim yapıldı.”
Zibari, birkaç gün önce, parlamento ve yargıyla işbirliği içinde, kanunları gözden geçirmek ve uluslararası yükümlülüklerin yerine getirileceğine dair güvence vermek suretiyle insan hakları koşullarını iyileştirmeye yönelik bir plan uygulanması yöneliminin haberini verdi. Ayrıca, yerel ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının 2021 ve 2022 yılında farklı davalara ilişkin olmak üzere cezaevine 85 ziyaret gerçekleştirdiğini açıkladı.

‘Dosyayı şişirme’ güdüleri
KDP’nin önde gelen mensuplarından İmad Baclan, özgürlükler dosyası hakkında yöneltilen eleştirilere ilişkin yaptığı açıklamada, “Bölge hapishaneleri yerel ve uluslararası kuruluşlara her zaman açık olmuştur. Mahkumların tasfiyesine çalışıldığı iddiası, işledikleri suçlardan ötürü kanunların gereklerine göre yargılandıkları sürece, asılsız bir iddiadır. Koronavirüs pandemisi sırasında uygulanan katı karantina önlemlerini ihlal ettiler ve halk karşısında usulen sivil muhakemeye göre haklarında hüküm verildi. Bölge hapishanelerinde ailesi veya avukatıyla görüşmesi engellenen hiçbir mahkum yoktur” ifadelerini kullandı.
Baclan, ismini vermediği bir partiyi, ‘baskı ve para güdülü niyetler’ çerçevesinde, sadece yedi kişinin yargılanmasına ilişkin olarak bu dosyayı şişirmeye çalışmakla suçladı. Baclan’ın ifadesine göre Irak’ın geri kalan bölgelerinde 70 bin kayıp kişi var ve akıbetleri hala bilinmiyor. Hapishaneler, bazıları henüz yargılanmamış masumlarla dolu. Yüzlerce gazeteci, eylemci ve protestocu açıkça öldürüldü ve tasfiye edildi. Baclan “Keşke en azından usulen bir yargılama görseydik. Buradan da açıkça görülüyor ki bu abartma, Kürdistan varlığını her yolla baltalama gündemlerinin bir parçasıdır” dedi.
Baclan, Washington’un bölgeye yönelik eleştirilerine ise, “ABD yönetiminin açıklanan tutumu, malum. O her zaman insan hakları ve ifade özgürlüğü ilkelerinden yana. Ama bölgede bu açıdan gelinen seviyelere bakalım; Irak’ın geri kalan vilayetleri ve bazı bölge ülkeleriyle kıyaslanamaz bile. İktidara gece gündüz saldıran medya kuruluşlar var, ifade özgürlüğü alanında hiçbir şekilde hesap sorulmayan açık bir alanımız mevcut” ifadeleriyle yanıt verdi.

Çelişkili açıklamalar
Kürdistan Gazeteciler Sendikasının ortaya koyduğu bir istatistik, geçtiğimiz yıl gazetecilere yönelik ihlallerin sayısında 2001 yılına kıyasla hafif bir düşüş olduğunu gösteriyor. Buna göre tutuklama, adam kaçırma, mesleğin icrasına engel olma, hakaret, tehdit, medya kuruluşlarının kapatılması, yaralama ve basın ekipmanlarının kırılması gibi 73 farklı ihlal vakası gerçekleşti.
Bununla birlikte bağımsız Metro Basın Özgürlükleri Merkezi’nin verileri, ihlallerde bir artışı ortaya koydu. Merkez, 301 gazeteci ve medya kuruluşu hakkında 431 ihlal tespit etti; bunlar arasında 46 saldırı ve tehdit, 2 füze saldırısı, gazetecilerin evine yönelik 3 baskın, 6 elektronik saldırı, 16 zorla taahhüt alma, gazetecilere yönelik 64 yargısız tutuklama vakası bulunuyor, ayrıca gazetecilik faaliyetinin yürütülmesine dair de 195 engelleme eylemi kaydedildi.

Siyasi çekişmenin kurbanı olan hukuk
Bölge Parlamento Başkanı Reyvaz Faik yakın zamanda, gösteri yapma ve bilgiye erişim hakkına ilişkin uygun yasaların çıkarılmasına rağmen genelde uygulama sıkıntısıyla karşı karşıya kaldıklarını ifade etti.
Bir panelde konuşan Faik, “Basının durumuna ile ifade ve gösteri özgürlüğüne ilişkin tüm haberler, içerdikleri gerçekler inkâr edildiği sürece bir çözüme kavuşmayacak” değerlendirmesinde bulundu.
Daha sonra yaptığı açıklamada ise ‘sorunun yasalarda değil, yargı ve yürütme erkinde olduğunun’ altını çizdi.
Süleymaniye Valisi Heval Ebubekir ise, “Özgürlükleri savunabilecek en uygun taraf yargı erkidir, ama maalesef diğer kurumlar gibi bu kurum da siyasi çekişmelerin etkisi altında kalmıştır. Parlamento, yargı erkinin yasaları ve özgürlükleri himaye etmede etkin konumunu geri getiremezse başka hiçbir bir kurum bunu yapamaz” dedi.



Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
TT

Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)

ABD kaynaklı sızıntılar, Gazze Şeridi’nin bir bölümünün yeniden inşasına yönelik Güneşin Doğuşu Projesi adlı bir planın hazırlandığına işaret etti. Planın, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı Jared Kushner’ın liderliğindeki bir ekip ile ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtiliyor. Bu gelişme, Gazze’de ateşkes anlaşmasının şu aşamada tıkanan ikinci safhasının en önemli unsurlarından biri olan ‘kapsamlı Arap planının’ hayata geçirilmesinde yaşanan aksaklıklar sürerken gündeme geldi.

Söz konusu ABD planı, Mısır’ın Washington ile ortaklaşa Gazze Şeridi’nin tamamının yeniden inşasının finansmanı için bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiği bir dönemde ortaya çıktı. Kasım ayı sonunda ertelenen bu girişime ilişkin olarak Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, bunun ‘Mısır ve Arap dünyasının reddine rağmen Filistinlilerin yeniden yerinden edilmesine yönelik planların geri dönüşü’ anlamına geldiğini savunuyor. Uzmanlara göre bu durum üç olası senaryoyu gündeme getiriyor: ABD’nin kısmi planının Filistin’in Refah bölgesinde uygulanması ve Arap planının ertelenmesi; iki planın yerinden etme olmaksızın birleştirilmesi; ya da ateşkes anlaşmasının tamamlanamaması nedeniyle her iki planın da askıya alınması.

ABD’de yayımlanan Wall Street Journal gazetesi cuma günü yayımladığı haberinde, Kushner ve Witkoff tarafından hazırlanan ve Güneşin Doğuşu Projesi olarak adlandırılan planın, yabancı hükümetler ve yatırımcıların iş birliğiyle Gazze’nin enkazını gelecekte bir sahil destinasyonuna dönüştürmeyi hedeflediğini yazdı. Planda, Gazze halkının ‘çadırlardan lüks dairelere’ ve ‘yoksulluktan refaha’ taşınmasından söz edilirken, yeniden inşa süresince yerinden edilmiş yaklaşık iki milyon Filistinlinin nerede yaşayacağına dair net bir bilgi yer almadı.

Taslak metne göre projenin toplam maliyetinin on yıl içinde 112,1 milyar dolara ulaşması öngörülüyor. ABD’nin bu süre zarfında ‘önerilen tüm çalışma alanları’ için hibe ve borç garantileri sağlamayı taahhüt edeceği ifade ediliyor. Ancak gazeteye göre, yeniden inşa sürecinin Hamas’ın silahsızlandırılması ve tüm tünellerin imha edilmesi şartına bağlanması, projenin önündeki en büyük zorluklardan biri olarak öne çıkıyor.

Yeniden imarın dört aşamada gerçekleştirilmesi planlanıyor. Çalışmaların güneyde Refah ve Han Yunus’tan başlaması, ardından orta kesimdeki mülteci kamplarına ve son olarak Gazze kentine doğru ilerlemesi öngörülüyor. ‘Yeni Refah’ başlığını taşıyan bölümlerden birinde, bu bölgenin Gazze’de ‘yönetim merkezi’ haline getirilmesi ve 500 binden fazla kişiye ev sahipliği yapması tasarlanıyor. Söz konusu şehirde 100 binden fazla konut, 200’ü aşkın okul, 75’ten fazla sağlık tesisi ile 180 cami ve kültür merkezinin yer alması planlanıyor.

Bu sızıntılar, Yediot Aharonot gazetesinin internet sitesinin yaklaşık sekiz gün önce bir İsrailli yetkiliye dayandırdığı açıklamaların ardından geldi. Haberde, Tel Aviv’in ABD’nin talebi üzerine Gazze Şeridi’ndeki enkazın kaldırılmasının maliyetini üstlenmeyi ve bu büyük mühendislik operasyonunun sorumluluğunu almayı prensipte kabul ettiği, yeniden imar amacıyla da Gazze’nin güneyindeki Refah’ta bir bölgenin tahliyesine başlanacağı aktarılmıştı.

fr
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinin önünde yemek almak için kabıyla birlikte bekleyen yerinden edilmiş bir Filistinli çocuk (AFP)

21 Ekim’de İsrail’de düzenlenen bir basın toplantısında konuşan Jared Kushner, İsrail ordusunun kontrolü altındaki bölgelerde Gazze’nin yeniden inşasının ‘titizlikle planlandığını’ söyledi. Kushner, “İsrail ordusunun kontrolündeki alanlarda, güvenliğin sağlanması hâlinde inşaata başlanması için şu anda değerlendirmeler yapılıyor. Bu bölgeler, Filistinlilere gidecekleri, çalışacakları ve yaşayacakları bir yer sunmak amacıyla ‘Yeni Gazze’ olarak tasarlanıyor” dedi. Kushner, Hamas’ın kontrolü altındaki bölgelere ise yeniden imar için herhangi bir fon ayrılmayacağını vurguladı.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Reha Ahmed Hasan, Trump’ın barış planının en başından itibaren ABD ve İsrail’e daha geniş bir hareket alanı tanıdığını belirterek, Washington’ın gündeme getirdiği yeniden imar planının ‘Filistinlilerin bir kez daha yerinden edilmesi hedefini gerçekleştirmeye yönelik bir girişim’ olduğunu savundu.

Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mutava, Güneşin Doğuşu Projesi’nin, ABD’nin Gazze nüfusunun kısmen yerinden edilmesi fikrinden vazgeçmediğini gösterdiğini ifade ederek, planın İsrail’in güvenliğini önceleyen ve gayrimenkul yatırımlarına dayanan bir yaklaşım içerdiğini dile getirdi.

Wall Street Journal’a göre, Güneşin Doğuşu Projesi’ni inceleyen bazı ABD’li yetkililer, planın uygulanabilirliği konusunda ciddi şüpheler taşıyor. Yetkililer, Hamas’ın silahsızlanmayı kabul etmesinin zor olduğunu, bunun gerçekleşmesi hâlinde bile ABD’nin, savaş sonrası bir bölgenin yüksek teknolojiye sahip kentsel bir alana dönüştürülmesinin maliyetini üstlenecek zengin ülkeleri ikna edip edemeyeceğinin belirsiz olduğunu kaydediyor.

Bu şüphelere paralel olarak ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, cuma günü yaptığı açıklamada, “İki ya da üç yıl içinde yeni bir savaş çıkacağına inanılıyorsa, kimseyi Gazze’ye yatırım yapmaya ikna edemezsiniz” dedi. Rubio, uzun vadeli yeniden imar ve insani destek için bağışçıların bulunacağına dair güçlü bir güven taşıdıklarını da sözlerine ekledi.

Reha Ahmed Hasan ise Rubio’nun, Hamas’ın silahsızlandırılması konusunda İsrail’in söylemini tekrar ettiğini belirterek, ‘istikrar güçlerinin konuşlandırılması ve Hamas’ın silahsızlandırılması gibi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçmenin zor olduğunu’ ifade etti.

ABD kaynaklı bu sızıntılar, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, yaklaşık 17 gün önce Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamaların ardından geldi. Abdulati, “Yeniden imar konferansı için ABD ile ortak bir başkanlık oluşturulması konusunda istişarelerde bulunuyoruz ve ortaklarla iş birliği içinde bu konferansın en kısa sürede yapılması için uygun bir tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” demişti.

dfgt
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinden sıcak yemek almak için toplanan yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Bunun ardından Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, kısa süre önce Doha Forumu’nda düzenlenen bir oturumda, “Filistin halkını desteklemeyi sürdüreceğiz, ancak başkalarının yıktığını yeniden inşa etmeyi finanse etmeyeceğiz” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, söz konusu Katar açıklamalarını, ‘Washington’a İsrail’i çekilmeye zorlaması ve yeniden imar sürecini başlatması yönünde bir baskı’ olarak değerlendirdi.

Kahire’nin kasım ayı sonunda düzenlemesi planlanan Gazze Şeridi’nin yeniden imarına ilişkin konferans ise gerekçe açıklanmaksızın ertelenmişti. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hallaf, geçtiğimiz ayın sonunda Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, konferansın ertelenme nedenine ilişkin bir soruya yanıt olarak, Kahire’nin ‘Gazze Şeridi’nde erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarılı olması için bölgesel ve uluslararası ortaklarla uygun ortamı hazırlamak üzere çalıştığını’ ifade etmişti.

Reha Ahmed Hasan, ABD tarafından gündeme getirilen planların ‘kapsamlı Arap yeniden imar planı’ çerçevesindeki süreci geciktirebileceği görüşünü dile getirerek, yeniden imar konferansının aksamasını birinci aşamanın tamamlanmaması ve İsrail’in çekilmemesiyle ilişkilendirdi. Yeni yeniden imar planına ilişkin olası senaryoları değerlendiren Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmemesi şartıyla Arap ve ABD planlarının birleştirilebileceğini söyledi.

Abdulmehdi Mutava ise yeniden imarın geleceğine dair üç ihtimal üzerinde durdu. Mutava’ya göre, ABD planının tek başına hayata geçirilmesi ve kapsamlı Arap planının ertelenmesi, ya da birinci aşamanın tamamlanmaması nedeniyle sürecin tıkanıklığının sürmesi ve her iki planın da uygulamaya geçememesi olasılıklar arasında yer alıyor.


İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da düzenlediği saldırılarda 5 Filistinli hayatını kaybetti

Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
TT

İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da düzenlediği saldırılarda 5 Filistinli hayatını kaybetti

Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)

Gazze Şeridi’nin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde İsrail ordusunun bugün (pazar) sabah saatlerinde düzenlediği hava saldırısında üç Filistinli yaşamını yitirdi. Batı Şeria’da ise iki Filistinli, İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu öldürüldü.

Filistin resmi ajansı WAFA’nın sağlık kaynaklarına dayandırdığı habere göre Şucaiyye’de İsrail insansız hava aracının sivillerin bulunduğu bir topluluğu hedef alması sonucu bir kişi hayatını kaybetti.

Aynı kaynaklar, İsrail savaş uçaklarının Mansura Caddesi üzerindeki Şeva akaryakıt istasyonu yakınında iki sivili öldürdüğünü bildirdi.

Bu ölümlerle birlikte, 11 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasından bu yana can kaybı 404’e, yaralı sayısı ise 1108’e yükseldi.

Öte yandan İsrail ordusu, Batı Şeria’nın kuzeyinde yürütülen operasyonlarda iki Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

Kuzeydeki Kabatiya bölgesinde bir Filistinli gencin askerlere taş attığını belirten ordu, askerlerin ateş açtığını ve gencin öldüğünü açıkladı. Ramallah’taki Filistin Sağlık Bakanlığı, hayatını kaybeden kişinin 16 yaşında olduğunu belirtti.

Diğer yandan Silat el-Harithiya bölgesinde bir Filistinlinin askerlere el yapımı patlayıcı attığı gerekçesiyle öldürüldüğü bildirildi. Filistin Sağlık Bakanlığı, 22 yaşındaki gencin göğsünden vurularak öldüğünü açıkladı.

Gazze Savaşı’nın Ekim 2023’te başlamasının ardından Batı Şeria’daki gerilim belirgin şekilde yükseldi. İsrail ordusu bu süreçte, bölgede faaliyet gösteren silahlı gruplara karşı operasyonlarını yoğunlaştırdı.

Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre, son iki yılda Batı Şeria’da 1030 Filistinli öldürüldü; bunların 235’i yalnızca bu yıl içinde gerçekleşti.


Iraklı gruplar, silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısına katıldı

Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
TT

Iraklı gruplar, silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısına katıldı

Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)

Iraklı milis gruplarının liderleri son günlerde silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısı yapmaya başladı. Bu gelişme, yerel düzeyde sürpriz, soru işaretleri ve eleştirileri beraberinde getirdi. Zira söz konusu isimler, kısa süre öncesine kadar direniş eksenine mensup oldukları gerekçesiyle silahlarını açıkça sergiliyor, devlete meydan okuyor; ABD karşıtlığını vurgulayarak Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilmesini talep ediyordu.

Yerel analizlerde bu olgu, Irak’taki Amerikan baskıları, olası bölgesel dönüşümler ve bu grupların yeni parlamentoda sandalye kazanmalarının ardından siyasi alana yönelme arayışlarıyla ilişkilendiriliyor.

Diğer yandan Ulusal Hikmet Hareketi lideri Ammar el-Hekim’in çağrısına ek olarak, son iki gün içinde ABD’nin yaptırım ve terör listesinde yer alan, fraksiyonlarla bağlantılı üç tanınmış isimden de silahların devletin elinde sınırlandırılması yönünde çağrılar geldi.

Üç grup

Bu isimlerin başında, yaklaşık 27 sandalyeyle parlamentoda güçlü bir varlık elde eden Asaib Ehli’l Hak Hareketi Genel Sekreteri Kays el-Hazali geliyor. Hazali cuma günü yaptığı açıklamada, “Silahların devletin elinde sınırlandırılmasına inanıyoruz ve bunu gerçekçi adımlarla hayata geçirmek için çalışacağız” dedi. Aynı yönde açıklamalar, Ensarullah el-Evfiya Hareketi Genel Sekreteri Haydar el-Garavi ile İmam Ali Tugayları lideri Şibl ez-Zeydi’den de geldi.

Üç grubun liderlerini ortak paydada buluşturan unsurlar, Şii Koordinasyon Çerçevesi güçleri çatısı altında yer almaları ve ABD’nin terör listesinde bulunmaları olarak öne çıkıyor. Bu durum, söz konusu isimlerin, silahlı gruplara mensup unsurların yeni kurulacak hükümette yer almasına karşı çıkan Washington’a yönelik siyasi manevra arayışında oldukları yorumlarını güçlendiriyor.

Irak’ta en yüksek yargı organının başkanı dün yaptığı açıklamada, silahların devletin elinde sınırlandırılması konusunda silahlı grupların liderlerinin iş birliğine onay verdiğini duyurdu.

Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan, yayımladığı açıklamada, ‘hukukun üstünlüğünün sağlanması, silahların devletin elinde sınırlandırılması ve askeri çalışmaya duyulan ulusal ihtiyacın ortadan kalkmasının ardından siyasi faaliyete geçilmesi’ yönündeki tavsiyesine olumlu yanıt verdikleri için ‘kardeş fraksiyon liderlerine’ teşekkür etti.

Washington'ın ciddiyeti

İslamcı gruplar üzerine çalışan araştırmacı Nizar Haydar, fraksiyon liderlerinin silahların devletin elinde sınırlandırılmasına yönelik çağrılarının, ‘Şii güçler ve tüm fraksiyonların, fraksiyonları içeren yeni bir hükümetle anlaşmayı reddeden Amerikan tutumunun ciddiyetini hissetmeye başlamasından’ kaynaklandığına inanıyor.

Haydar, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Fraksiyonlar, ABD’nin Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya’nın Bağdat’a gelmesinden önce Washington’a iyi niyetlerini kanıtlamak için şu sıralar zamanla yarışıyor” ifadesini kullandı.

Haydar, silahlı fraksiyonları iki gruba ayırıyor. İlk grup, siyasi ve seçim sürecine çeşitli aşamalarda dahil olan, son olarak da son parlamento seçimlerine katılan ve geçmiş hükümetlerde bir ya da daha fazla bakanla temsil edilen fraksiyonlardan oluşuyor. Bu gruplar, devlet otoritesi dışında silahlı bir güç olmaktan çıkarak, güvenlik başta olmak üzere devlet kurumlarının bir parçası haline gelmeyi hedefliyor.

Haydar’a göre bu ilk grup, ‘uluslararası ve bölgesel toplum nezdinde, özellikle de ABD’de kabul görmek amacıyla bugün silahların devlet elinde sınırlandırılmasını savunan kesim’ olarak öne çıkıyor.

İkinci grup ise son parlamento seçimlerine katılmış olmalarına rağmen kendilerini hâlâ siyasi sürecin içinde görmeyen, ‘direniş’ söylemini kullanmaya devam eden ve devlete tam entegrasyonunu ilan etmeden önce mümkün olan en büyük siyasi, mali ve güvenlik kazanımlarını elde etmeye çalışan fraksiyonlardan oluşuyor.

Aşamalı taktik

Siyasi Düşünce Merkezi Başkanı İhsan eş-Şemmeri de ABD’nin fraksiyonlar üzerindeki baskısının önem ve etkisi konusunda aynı görüşü paylaşıyor ve bu baskının, söz konusu grupları devlet çerçevesi dışında silah taşımaktan vazgeçtiklerini açıklamaya zorladığını belirtiyor.

Şemmeri, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Silahsızlanma çağrıları; ABD’nin silahların dağıtılması ve devlet ile silahlı kuvvetler başkomutanının denetimi altında toplanması yönündeki şartlarıyla ve Savaya’nın Irak’a gelişinin yaklaşmasıyla eşzamanlı olması bakımından ele alınmalı” dedi.

Bu çağrıların aynı zamanda yeni hükümetin kurulmasına yönelik müzakerelerin zamanlamasıyla da bağlantılı olduğunu ifade eden Şemmeri, “Bu gruplar, ABD’nin bu yöndeki itirazlarının boyutunu bilerek yeni hükümete dahil olmayı hedefliyor” değerlendirmesinde bulundu.

defrt
Ketaib Hizbullah üyeleri, Eylül 2024'te Bağdat'ta düzenlenen bir geçit töreninde (Reuters)

Şemmeri, söz konusu çıkışların, ‘ABD’nin bu tür çağrılara vereceği tepkiyi ölçmeyi amaçlayan geçici ve taktiksel bir bağlamda’ gündeme gelmiş olabileceğini, aynı zamanda bu fraksiyonların Washington ile doğrudan müzakerelere girmesi için bir kapı aralayabileceğini de dile getirdi.

Iraklı fraksiyonların çağrılarının, Hizbullah’ın söyleminden bağımsız ele alınamayacağını vurgulayan Şemmeri, bu tutumun Hizbullah’ın silahsızlanmaya ilişkin şartlarıyla örtüştüğünü belirterek, “Amaç, silahsızlanma sürecinin ABD ve dış baskıların sonucu değil, yerel ve iç düzenlemelerin bir parçası gibi görünmesini sağlamak” dedi.