IKBY mahkumları… Bir tasfiye operasyonu mu yoksa siyasi sindirme mi?

Bölgedeki özgürlüklerin düzeyine ilişkin iddialar ve ABD’nin eleştirileri üzerine BM soruşturması talep edildi

Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)
Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)
TT

IKBY mahkumları… Bir tasfiye operasyonu mu yoksa siyasi sindirme mi?

Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)
Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)

Basim Fransis
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) hapis cezalarını çeken aktivist ve gazetecilerin temsilcileri, mahkumların ‘sistematik zehirlenme’ yoluyla hayatlarının tehlikeye girdiği iddiaları üzerine sağlık kontrolünden geçirilmesi için Birleşmiş Milletler (BM) müdahalesi talep etti. Bir Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) üyesi ise partileri, bölgenin anayasal varlığını baltalamaya yönelik mevcut siyasi eğilimler çerçevesinde mahkumların dosyasını kullanmaya çalışmakla itham etti.
Kürt yetkililer, Bölge Koalisyon Hükümetini yöneten Mesud Barzani liderliğindeki KDP’nin nüfuz bölgelerinden olan Duhok vilayetinin Behdinan bölgesindeki protestoların ardından Ağustos 2020’de bir hareket başlatarak 80’i aşkın eylemci, gazeteci ve protestocuyu tutukladı. Ardından onlarcası serbest bırakılırken diğerleri de 1 ila 6 yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldı. Daha sonra Bölge Yönetimi tarafından ceza indirimine karar verildi. Şu an ise yedi kişi ceza sürelerinin tamamlanmasını bekliyor.

Tasfiye ve parti müdahalesine ilişkin şüpheler
Behdinan Mahkumları temsilcisi İhan Said yaptığı açıklamada, “Erbil’de yargı ve yetişkin ıslahevlerinin işlerine yönelik parti müdahaleleri mevcut. Hapishane yönetimi yetkililerinin, tutuklulara muamele biçiminden oldukça şüpheliyiz. O kadar ki son günlerde özellikle tutuklu Şirvan Şirvani’ye yönelik karanlık bir plan ve biyolojik bir terörün varlığından şüphe ediyoruz. İlgili yerel ve uluslararası tarafları ikaz ettik, tutukluların nahoş herhangi bir duruma maruz bırakılmış olmaları halinde hükümet ile Kdp tarafından yönetilen hapishanenin idare ve güvenlik yetkililerini sorumlu tutuyoruz” ifadelerine yer verdi.
Said’in meselenin çözümüne dair sunduğu önerilerden biri şu:
“BM Misyonu ve İnsan Hakları Komisyonu ile işbirliği içerisinde bağımsız bir yüksek sağlık komitesi oluşturularak, laboratuvar testleri ile serbest bırakılanlar da dahil olmak üzere tutukluların sağlık durumlarını değerlendirmek.”
Said, avukatlara bir an önce müvekkilleriyle görüşme izni verilmesini ve hükmün hafifletilmesi kararının kapsamadığı ve gizli bir mahkeme ile haklarında 7 yıl hapis cezası verilen kişilerin serbest bırakılmasını talep ediyor.
Mahkumların ceza sürelerinin, yargı kararında öngörülen yasal süreyi aştığını belirten Said durumun, Bölge Yönetimi tarafından 32 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 331. maddesindeki koşullu serbestliğe ilişkin kanun dikkate alınarak çıkarılan yüzde 60 ceza indirimi kararına da uygun olmadığını dile getirdi.

İddiaların soruşturulmasına ilişkin kısıtlamalar
Amerikan Barış Yapıcı Ekipler Kuruluşu’nun (CPT) bir üyesi olan Muhammed Salah, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada “Yaklaşık 81 gazeteci ve eylemci, 2020’de tutuklanmıştı. Daha sonra bazıları yargılanmadan peş peşe serbest bırakıldı. Siyasilerin ve halkın baskıları ile insani yardım kuruluşları ve uluslararası hükümetlerin eleştirileri neticesinde Bölge Yönetimi kararıyla mahkumiyet süreleri bitmeden önce haklarında yargı kararı verilen başkaları da serbest bırakıldı. Halihazırda 7 tutuklu hapishanede. Bir kısmının önümüzdeki ay serbest bırakılması öngörülüyor, içlerinden birinin de önümüzdeki Ekim ayı sonunda mahkumiyeti bitecek. Bunların aileleri, cezaevinde kötü koşullarda bulunmalarından şikayetçi; mahkumların sistematik olarak zehirlendiklerinden yana şüphe duyduklarını dile getirdiler. Tutuklulardan birinin kardeşi bize, haftada iki öğün olmak üzere onlara sunulan yemekte garip bir tat fark ettiklerini aktardı. Biz sağlık durumları hakkında bilgi almak ve iddiaların doğruluğunu tespit etmek için defalarca ziyaret etmek istedik, ancak onay alamadık. Aynı şey diğer insani kuruluşlar ve hatta avukatları için de geçerli” dedi.

ABD’nin güçlü eleştirisi
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, ABD Dışişleri Bakanlığı, bu ayın başında Washington’da düzenlenen özel bir törenle farklı ülkelerden 10 kişi arasında Behdinan Mahkumları Savunma Ekibi Başkanı Beşdar Hasan’a da Dünya İnsan Hakları Savunucuları ödülü verdi.  
ABD’nin Bağdat Büyükelçisi, Behdinan Mahkumları Savunma Ekibi’nin kimliği belirsiz kişiler tarafından korkutma, baskı, taciz ve ölüm tehditleri aldığını dile getirdi.
Hasan ise, bölgede yargının bağımsızlığını kaybettiğini söyleyerek, geçen hafta Erbil’deki yetişkin ıslahevindeki üç mahkumla görüşmeye çalıştıktan sonra ‘herhangi bir sebep sunulmadan görüşmelerinin engellendiğini’ açıkladı.
ABD’nin Bölge Konsolosu Irvin Hicks, bölgede özgürlüklere ve gazetecilik faaliyetine yönelik baskılar konusunda yeni bir uyarıda bulundu. Konsolos, IKBY Başkanı Neçirvan Barzani’ye yakın Rudaw kanalına verdiği röportajda, “Bölgedeki özgürlüklerin durumuna ilişkin gözlemler üzerine ülkemin hükümeti ve dünya ülkelerinden birçok temsilci olarak biz, özellikle gazetecilerin tutuklanması olmak üzere insan hakları dosyasında bir gerileme görüyoruz” dedi.

Belirsiz yasalar
İnsan Hakları İzleme Örgütü, dünyada insan haklarının durumuna dair geçen ay yayınladığı yıllık raporunda bölge yetkililerini, ‘eleştirenleri hedef almak amacıyla muğlak ifadelere sahip yasaları kullanmakla’ suçladı.
Örgüt konuyu şu ifadelerle değerlendirdi:
“Geçtiğimiz Ağustos ayında, hükümeti eleştirenler tarafından çağrısı yapılan bir gösteri başlamadan önce onlarca gazeteci ve eylemci tutuklandı. Erbil Ceza Mahkemesi 2021 yılında, ciddi adil yargılama ihlalleri ve siyasi müdahalelerle gölgelenen yargılamalar neticesinde 3 gazeteci ve 2 eylemci için altı yıl hapis cezasına hükmetti. Bu, Kürdistan Bölgesinde yıllardır benimsenen bir eğilim. Nitekim adam kaçırma ve tutuklama eylemleri defalarca tekrarlandı.”

Yasalara müracaat
Bölge Hükümetinde Uluslararası Tavsiyeler Direktörü Dindar Zibari suçlamalara şu sözlerle yanıt verdi: “Tutuklama emirleri bölgede ve bir bütün olarak Irak’ta yürürlükte olan yasalara uygun olarak çıkarıldı. Soruşturmalarda ve yargılama aşamalarında bunun, gazetecilik mesleği ve sivil faaliyetle bir ilgisi olmadığı ispatlandı. Sanıklar, şeffaf adli prosedürlere göre soruşturmaya tâbi tutuldu ve mahkumların bir kısmı 2021 yılında itirafta bulunduktan sonra, 2003 tarihli 21 sayılı kanunun ilk maddesi uyarınca hüküm giydi. Geçen yılın Şubat ayında IKBY kararıyla haklarındaki cezalarda yüzde 60 indirim yapıldı.”
Zibari, birkaç gün önce, parlamento ve yargıyla işbirliği içinde, kanunları gözden geçirmek ve uluslararası yükümlülüklerin yerine getirileceğine dair güvence vermek suretiyle insan hakları koşullarını iyileştirmeye yönelik bir plan uygulanması yöneliminin haberini verdi. Ayrıca, yerel ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının 2021 ve 2022 yılında farklı davalara ilişkin olmak üzere cezaevine 85 ziyaret gerçekleştirdiğini açıkladı.

‘Dosyayı şişirme’ güdüleri
KDP’nin önde gelen mensuplarından İmad Baclan, özgürlükler dosyası hakkında yöneltilen eleştirilere ilişkin yaptığı açıklamada, “Bölge hapishaneleri yerel ve uluslararası kuruluşlara her zaman açık olmuştur. Mahkumların tasfiyesine çalışıldığı iddiası, işledikleri suçlardan ötürü kanunların gereklerine göre yargılandıkları sürece, asılsız bir iddiadır. Koronavirüs pandemisi sırasında uygulanan katı karantina önlemlerini ihlal ettiler ve halk karşısında usulen sivil muhakemeye göre haklarında hüküm verildi. Bölge hapishanelerinde ailesi veya avukatıyla görüşmesi engellenen hiçbir mahkum yoktur” ifadelerini kullandı.
Baclan, ismini vermediği bir partiyi, ‘baskı ve para güdülü niyetler’ çerçevesinde, sadece yedi kişinin yargılanmasına ilişkin olarak bu dosyayı şişirmeye çalışmakla suçladı. Baclan’ın ifadesine göre Irak’ın geri kalan bölgelerinde 70 bin kayıp kişi var ve akıbetleri hala bilinmiyor. Hapishaneler, bazıları henüz yargılanmamış masumlarla dolu. Yüzlerce gazeteci, eylemci ve protestocu açıkça öldürüldü ve tasfiye edildi. Baclan “Keşke en azından usulen bir yargılama görseydik. Buradan da açıkça görülüyor ki bu abartma, Kürdistan varlığını her yolla baltalama gündemlerinin bir parçasıdır” dedi.
Baclan, Washington’un bölgeye yönelik eleştirilerine ise, “ABD yönetiminin açıklanan tutumu, malum. O her zaman insan hakları ve ifade özgürlüğü ilkelerinden yana. Ama bölgede bu açıdan gelinen seviyelere bakalım; Irak’ın geri kalan vilayetleri ve bazı bölge ülkeleriyle kıyaslanamaz bile. İktidara gece gündüz saldıran medya kuruluşlar var, ifade özgürlüğü alanında hiçbir şekilde hesap sorulmayan açık bir alanımız mevcut” ifadeleriyle yanıt verdi.

Çelişkili açıklamalar
Kürdistan Gazeteciler Sendikasının ortaya koyduğu bir istatistik, geçtiğimiz yıl gazetecilere yönelik ihlallerin sayısında 2001 yılına kıyasla hafif bir düşüş olduğunu gösteriyor. Buna göre tutuklama, adam kaçırma, mesleğin icrasına engel olma, hakaret, tehdit, medya kuruluşlarının kapatılması, yaralama ve basın ekipmanlarının kırılması gibi 73 farklı ihlal vakası gerçekleşti.
Bununla birlikte bağımsız Metro Basın Özgürlükleri Merkezi’nin verileri, ihlallerde bir artışı ortaya koydu. Merkez, 301 gazeteci ve medya kuruluşu hakkında 431 ihlal tespit etti; bunlar arasında 46 saldırı ve tehdit, 2 füze saldırısı, gazetecilerin evine yönelik 3 baskın, 6 elektronik saldırı, 16 zorla taahhüt alma, gazetecilere yönelik 64 yargısız tutuklama vakası bulunuyor, ayrıca gazetecilik faaliyetinin yürütülmesine dair de 195 engelleme eylemi kaydedildi.

Siyasi çekişmenin kurbanı olan hukuk
Bölge Parlamento Başkanı Reyvaz Faik yakın zamanda, gösteri yapma ve bilgiye erişim hakkına ilişkin uygun yasaların çıkarılmasına rağmen genelde uygulama sıkıntısıyla karşı karşıya kaldıklarını ifade etti.
Bir panelde konuşan Faik, “Basının durumuna ile ifade ve gösteri özgürlüğüne ilişkin tüm haberler, içerdikleri gerçekler inkâr edildiği sürece bir çözüme kavuşmayacak” değerlendirmesinde bulundu.
Daha sonra yaptığı açıklamada ise ‘sorunun yasalarda değil, yargı ve yürütme erkinde olduğunun’ altını çizdi.
Süleymaniye Valisi Heval Ebubekir ise, “Özgürlükleri savunabilecek en uygun taraf yargı erkidir, ama maalesef diğer kurumlar gibi bu kurum da siyasi çekişmelerin etkisi altında kalmıştır. Parlamento, yargı erkinin yasaları ve özgürlükleri himaye etmede etkin konumunu geri getiremezse başka hiçbir bir kurum bunu yapamaz” dedi.



Ortadoğu'da toplumsal sözleşmeyi yeniden şekillendiren köklü değişimler

Görsel: Lina Cedarat
Görsel: Lina Cedarat
TT

Ortadoğu'da toplumsal sözleşmeyi yeniden şekillendiren köklü değişimler

Görsel: Lina Cedarat
Görsel: Lina Cedarat

Lina el-Hatib

Ortadoğu, bir nesil boyunca bölgenin geleceğini şekillendirecek bir sosyal ve kültürel dönüşüm sürecinden geçiyor. Bu dönüşümler bölgedeki tüm ülkelerde aynı hızda ilerlemese de toplumlar kendilerini yeniden şekillendirip süregelen siyasi ve ekonomik değişimlere uyum sağladıkça yeni bir toplumsal sözleşmenin önünü açıyor.

Ortadoğu ülkeleri geleneksel olarak hükümetlerin vatandaşlarına sosyal refah, kamu sektöründe istihdam ve mali destek sağladığı bir sosyal sözleşmeye bağlı kaldı. Günümüzde bu model, devletin vatandaşlarına yenilikçilik ve girişimcilik fırsatları sunduğu bir modele doğru hızla dönüşüyor. Bu dönüşümün belki de en çarpıcı özelliklerinden biri, Ortadoğu'nun dünyayı algılayışında ve daha da önemlisi toplumlarının kendilerini nasıl algıladıklarında daha köklü bir değişimi yansıtan kültürel üretim, sanatsal ifade ve teknolojik yenilikteki artıştır.

Körfez'de kültürel yeniliğin yükselişi

Körfez ülkeleri bugün iddialı yeni bir toplumsal sözleşme oluşturmaya çalışıyor. Petrolden elde edilen gelire bel bağlamak yerine, ekonomiyi çeşitlendirmeye yönelik fırsatlar için çaba sarf ediyor. Gençler kendilerini girişimci, sanatçı ve küresel vatandaş olarak görmeye ve ulusal vizyonlara katkıda bulunmaya teşvik ediliyor. Körfez, bölgesel bir kültürel yenilik merkezi olarak ortaya çıkıyor.

Mısır ve Lübnan yıllarca Arap müziği ve sahne sanatları alanında ön saflarda yer aldı. Mısırlı ve Lübnanlı sanatçılar, Mısır sineması ve pembe dizileriyle birlikte uzun süre bölgedeki sanat sahnesine hakim oldular. Ancak iki ülkedeki ekonomik değişimler, yetenekli kişilerin beyin göçünü destekledi ve eğlence üretim merkezlerini yavaş yavaş sınırların ötesine itti. Şimdi Körfez ülkelerindeki iddialı ulusal vizyonlar sayesinde bu yetenekler Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar'da kendine yeni bir yuva bulurken bu ülkelerde yerel enerjilerle kesişerek yeni bir Arap kültürel rönesansını müjdeliyor.

Dünya standartlarında müze ve sanat galerilerinin oluşturulmasını öngören Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nda sanat önemli bir rol oynuyor.

Suudi Arabistan, şu an dünyanın en büyük müzik festivallerinden biri olan ve uluslararası ve yerel DJ'leri çeken MDLBeast Soundstorm gibi önemli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Gamers8, Suudi Arabistan’ın kendisini küresel oyun endüstrisinde lider olarak konumlandırma hedefinin bir parçası. Aylar süren bir eğlence ve kültür festivali olan Riyad Sezonu, oyun yarışmalarından şiir okumalarına kadar çeşitli etkinliklerle milyonlarca ziyaretçiyi kendine çekiyor.

Üç Körfez ülkesi kendilerini film ve eğlence alanında küresel merkezler haline getirmeye çalışıyor. Suudi Arabistan, bölgesel ve uluslararası film yapımcılarını desteklemek amacıyla 2020 yılında Cidde'de Kızıldeniz Uluslararası Film Festivali'ni (RSIFF) düzenledi. Festivalle yakından ilişkili olan Kızıldeniz Film Festivali Vakfı, Suudi Arabistan'daki yerel film endüstrisinin önemli bir destekçisi ve uluslararası film yapımlarına fon sağlıyor.

Öte yandan Katar'da Doha Film Enstitüsü bağımsız Arap film yapımcılarını desteklerken yeni isimlerin keşfedilmesi için bir platform sağlıyor. BAE’de ise Abu Dabi’nin medya serbest bölgesi Twofour54, Görevimiz Tehlike ve Yıldız Savaşları gibi gişe rekorları kıran Hollywood filmlerini kendine çekti.

Ancak bu rönesans sadece eğlence sektörüyle sınırlı kalmayıp görsel sanatlar ve teknolojiyi de kapsıyor. Katar'ın Katara Kültür Köyü, mirası çağdaş sanatsal ifadeyle birleştirerek tiyatro, müzik ve görsel sanatlar etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. BAE, Art Dubai ve Sharjah Bienali gibi etkinlikler düzenlemeye devam ediyor ve müzelerde yerel ve uluslararası sanat eserleri sergileniyor.

Edebiyat alanında ise Emirates Havayolu Edebiyat Festivali gibi festivaller aracılığıyla yazılı kültür gelişirken BAE’li yazarlar, uluslararası sahnede varlıklarını hissettiriyor.

Sanat, dünya standartlarında müzeler ve sanat bienalleri oluşturulmasını öngören Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nda önemli bir rol oynuyor. Diriye Bienali Vakfı Riyad'ı, merkezinde kültürel inovasyonun yer aldığı küresel bir çağdaş sanat merkezi olarak konumlandırıyor. Suudi Arabistan, geçtiğimiz ocak ayında Ortadoğu'da yeni medya ve dijital sanatlara adanmış ilk merkez olan Diriye Sanat Bienali'nin açılışını gerçekleştirdi.

Bu dönüşümlerin etkisi Körfez ülkeleriyle sınırlı kalmayıp Arap dünyasındaki kültürel uyanışa kadar uzanıyor.

Körfez'in gelişmiş bir kültürel yenilik merkezi olarak yükselişi, sadece ekonomiye yansımakla kalmıyor, aynı zamanda Körfez ve ötesindeki toplumları da dönüştürüyor. Dijital medyanın yaygınlaşmasıyla bölgenin yeni nesli - dijital yerliler nesli- tüm dünyada akranlarıyla daha önce hiç olmadığı kadar yakından bağlantılılar.

Yurtdışında üretilen kültürü tüketmekle yetinmeyen bu nesil, kendi içeriğini üretirken, sesinin duyulmasını ve yeteneklerinin dünyanın dört bir yanında tanınmasını istiyor ve kendini ülkelerini inşa etme sürecinde kilit bir oyuncu olarak görüyor. Suudi Arabistan 2030 Vizyonu ve BAE 2031 Vizyonu gibi büyük dönüşüm planları, hırsları kucaklayan ve becerileri geliştiren platformlar sağlarken kültür sektörüne yapılan büyük yatırımlar, Arap toplumlarının imajını bölgesel ve uluslararası düzeyde yeniden şekillendiriyor.

Kültürel ortamın yeniden canlandırılması

Bu dönüşümlerin etkisi Körfez ülkeleriyle sınırlı kalmayıp Arap dünyasındaki kültürel uyanışa kadar uzanıyor. Bunun nedeni, çeşitli Arap ülkelerinin vatandaşlarının Körfez kültür alanlarına katılımının yanı sıra, diğer ülkelerde taklit edilecek bir kalkınma modeli haline gelen Körfez'deki kültürel yenilenmenin yaygınlaşmasıdır.

fgrthy
Görsel: Lina Cedarat

Bu dinamik, ülkelerinin içinden geçtiği savaş ve çatışmalara rağmen kültürel yaratıcılıklarını ve sosyal yenilikçiliklerini durdurmayan Lübnan ve Suriye gibi ülkelerin vatandaşları için özellikle önem arz ediyor. Lübnan'da Nicolas Sursock Müzesi gibi kurumlar, Ashkal Alwan gibi bağımsız sanat alanları ve Beirut and Beyond gibi müzik festivalleri yaratıcılığın, deneyselliğin ve kültürel direnişin nişaneleri oldu.

Vatandaşların geleneksel mezhepçi sistemi reddederek daha fazla şeffaflık, hesap verebilirlik ve ekonomik adalet taleplerini dile getirdikleri 2019 protestoları bir dönüm noktası oldu. Siyasi elitlerin yapısal reforma karşı direnişine rağmen, teknoloji meraklısı genç nesillerin öncülük ettiği yeni bir taban sivil aktivizm biçimi ortaya çıktı. Alternatif eğitim girişimleri, start-uplar ve yaratıcı gruplar devletin dolduramadığı boşlukları doldurmak için ortaya çıktı.

Bugün, yeni Lübnan hükümeti geçmişin başarısızlıklarını ele almaya çalışırken, sivil toplum aktörleri artık devlete alternatif bir rol oynamayı değil, vatandaşlık ve kendi kendini güçlendirme pozisyonundan hareketle devletle ortaklık kurmayı amaçlıyor.

Toplumsal sözleşmenin doğasındaki bu değişim, sosyal yenilenmenin gelişmesine olanak sağladı. 2020 yılında Beyrut Limanı’nda meydana gelen patlamanın ardından, Live Love Beirut gibi gönüllü ağları, evleri yeniden inşa etmek, patlamadan etkilenen ailelere yardım sağlamak ve toplumsal uyumun hizmetinde sanatsal ve kültürel yaratıcılığı harekete geçirmek için kaynakları ve alanında uzman kişileri seferber etti. Şiddet sarmalından çıkmaya çalışan Lübnan’ın canlı bir kültür merkezi olarak konumunu sağlamlaştırma fırsatı giderek daha umut verici görünüyor.

Bölge ülkelerinin tek tek karşılaştığı zorlukların kendine has özelliklerine rağmen, bölgenin genel dönüşümü Ortadoğu'nun kimliği, ekonomisi ve isteklerinin derinlemesine yeniden şekillenmesini yansıtıyor.

Lübnan’da kurulan yeni hükümet, kültürün ekonomik bir motor ve sosyal güçlendirme aracı olarak önemini kabul ederken devletin vizyonu ile vatandaşların istekleri arasındaki bu yeni uyum, kültür sektörünün sürdürülebilir bir rönesans yaşaması, yaratıcı ekonominin teşvik edilmesi ve özellikle de birbirini izleyen savaşların sosyal yarıklar açmasının ardından Lübnan toplumunun bileşenleri arasındaki uyumun güçlendirilmesi için umut veriyor.

Bu durum, on yıllık savaşın devletin merkezileşmesine dayanan geleneksel toplumsal sözleşmenin çökmesine yol açtığı Suriye için de geçerli. Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra sahada kalanlar bir topluluk girişimleri mozaiği olsa da hem ülke içinde hem de diasporada yaşayan Suriyeliler kültür ve girişimcilik yoluyla Suriye kimliğini yeniden şekillendirme girişimlerinden vazgeçmedi.

Suriye Kültür Kataloğu ve Suriye Devriminin Yaratıcı Hafızası gibi girişimler Suriye sanatını, edebiyatını ve müziğini belgeliyor. Diasporadaki Suriyeli sanatçılar, savaşın insani maliyetini belgeleyen sergiler, tiyatro ve film çalışmalarıyla Avrupa ve Amerika'nın kültürel ortamını zenginleştirdi. Suriye bugün, yaratıcılığı toplumda birleştirici bir güç olarak benimseyen yeni bir toplumsal sözleşme oluşturmak için gerçek bir fırsata sahip.

Ortadoğu geçiş sürecinde

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Lübnan ve Suriye, geleneksel kimlik ve aidiyet hiyerarşileri tarafından yönetilmeye devam ederken, bu hiyerarşiler bölgedeki hızlı kültürel ve gelişimsel hareketlilik nedeniyle derin bir şekilde sorgulanıyor. Eski düzenin destekçileri, küresel vatandaşlık, ifade özgürlüğü ve girişimcilik hırsı değerlerine dayalı yükselen milli aidiyet duygusu karşısında kendilerini tehdit altında hissediyor. Bu çatışma en çok gençlerin rolü ve kadınların kamusal alandaki yeri söz konusu olduğunda belirginleşiyor. Zira eski silahlı güçler, gençleri asimile etmeye ve kadınları marjinalleştirmeye çalışıyor.

Ancak bölge genelinde gençler kendilerini devletin cömertliğinin pasif alıcıları olarak değil, kendi kaderlerini şekillendiren aktif aktörler olarak görüyor. Kadınların çeşitli alanlarda katılımı artıyor. Suudi Arabistan'da kadınlar üniversite mezunları arasında başı çekiyor ve daha önce hiç görülmemiş bir hızla kendi işlerini kuruyorlar. Suriye'de yeni hükümette sadece bir kadın bakan atanmış olsa da kadınlar sanat, mühendislik ve girişimcilik gibi çok çeşitli alanlarda liderlik etmeye devam ediyor. Lübnan'da ise kadınlar kamusal alanda gün geçtikçe daha görünür hale geliyor.

Kısacası, tek tek ülkelerin karşılaştığı zorlukların özgünlüğüne rağmen, bölgedeki genel dönüşümler Ortadoğu'nun kimliği, ekonomisi ve özlemlerinin derin bir şekilde yeniden şekillendiğini yansıtıyor. Ortaya ise çoklu anlatılara ve farklı görüşlere yer veren, daha çeşitli, birbirine bağlı ve canlı bir Ortadoğu çıkıyor. Ekonomik eşitsizlikten silahlı çatışmalara kadar karşılaşılan tüm zorlukların büyüklüğüne rağmen, yaratıcılık ve kültürel yenilenme fırsatları onlarca yıldır hiç bu kadar fazla olmamıştı.