IKBY mahkumları… Bir tasfiye operasyonu mu yoksa siyasi sindirme mi?

Bölgedeki özgürlüklerin düzeyine ilişkin iddialar ve ABD’nin eleştirileri üzerine BM soruşturması talep edildi

Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)
Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)
TT

IKBY mahkumları… Bir tasfiye operasyonu mu yoksa siyasi sindirme mi?

Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)
Kürdistan bölgesinde yer alan ve federal hükümete bağlı Suse Hapishanesi (internet siteleri)

Basim Fransis
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) hapis cezalarını çeken aktivist ve gazetecilerin temsilcileri, mahkumların ‘sistematik zehirlenme’ yoluyla hayatlarının tehlikeye girdiği iddiaları üzerine sağlık kontrolünden geçirilmesi için Birleşmiş Milletler (BM) müdahalesi talep etti. Bir Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) üyesi ise partileri, bölgenin anayasal varlığını baltalamaya yönelik mevcut siyasi eğilimler çerçevesinde mahkumların dosyasını kullanmaya çalışmakla itham etti.
Kürt yetkililer, Bölge Koalisyon Hükümetini yöneten Mesud Barzani liderliğindeki KDP’nin nüfuz bölgelerinden olan Duhok vilayetinin Behdinan bölgesindeki protestoların ardından Ağustos 2020’de bir hareket başlatarak 80’i aşkın eylemci, gazeteci ve protestocuyu tutukladı. Ardından onlarcası serbest bırakılırken diğerleri de 1 ila 6 yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldı. Daha sonra Bölge Yönetimi tarafından ceza indirimine karar verildi. Şu an ise yedi kişi ceza sürelerinin tamamlanmasını bekliyor.

Tasfiye ve parti müdahalesine ilişkin şüpheler
Behdinan Mahkumları temsilcisi İhan Said yaptığı açıklamada, “Erbil’de yargı ve yetişkin ıslahevlerinin işlerine yönelik parti müdahaleleri mevcut. Hapishane yönetimi yetkililerinin, tutuklulara muamele biçiminden oldukça şüpheliyiz. O kadar ki son günlerde özellikle tutuklu Şirvan Şirvani’ye yönelik karanlık bir plan ve biyolojik bir terörün varlığından şüphe ediyoruz. İlgili yerel ve uluslararası tarafları ikaz ettik, tutukluların nahoş herhangi bir duruma maruz bırakılmış olmaları halinde hükümet ile Kdp tarafından yönetilen hapishanenin idare ve güvenlik yetkililerini sorumlu tutuyoruz” ifadelerine yer verdi.
Said’in meselenin çözümüne dair sunduğu önerilerden biri şu:
“BM Misyonu ve İnsan Hakları Komisyonu ile işbirliği içerisinde bağımsız bir yüksek sağlık komitesi oluşturularak, laboratuvar testleri ile serbest bırakılanlar da dahil olmak üzere tutukluların sağlık durumlarını değerlendirmek.”
Said, avukatlara bir an önce müvekkilleriyle görüşme izni verilmesini ve hükmün hafifletilmesi kararının kapsamadığı ve gizli bir mahkeme ile haklarında 7 yıl hapis cezası verilen kişilerin serbest bırakılmasını talep ediyor.
Mahkumların ceza sürelerinin, yargı kararında öngörülen yasal süreyi aştığını belirten Said durumun, Bölge Yönetimi tarafından 32 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 331. maddesindeki koşullu serbestliğe ilişkin kanun dikkate alınarak çıkarılan yüzde 60 ceza indirimi kararına da uygun olmadığını dile getirdi.

İddiaların soruşturulmasına ilişkin kısıtlamalar
Amerikan Barış Yapıcı Ekipler Kuruluşu’nun (CPT) bir üyesi olan Muhammed Salah, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada “Yaklaşık 81 gazeteci ve eylemci, 2020’de tutuklanmıştı. Daha sonra bazıları yargılanmadan peş peşe serbest bırakıldı. Siyasilerin ve halkın baskıları ile insani yardım kuruluşları ve uluslararası hükümetlerin eleştirileri neticesinde Bölge Yönetimi kararıyla mahkumiyet süreleri bitmeden önce haklarında yargı kararı verilen başkaları da serbest bırakıldı. Halihazırda 7 tutuklu hapishanede. Bir kısmının önümüzdeki ay serbest bırakılması öngörülüyor, içlerinden birinin de önümüzdeki Ekim ayı sonunda mahkumiyeti bitecek. Bunların aileleri, cezaevinde kötü koşullarda bulunmalarından şikayetçi; mahkumların sistematik olarak zehirlendiklerinden yana şüphe duyduklarını dile getirdiler. Tutuklulardan birinin kardeşi bize, haftada iki öğün olmak üzere onlara sunulan yemekte garip bir tat fark ettiklerini aktardı. Biz sağlık durumları hakkında bilgi almak ve iddiaların doğruluğunu tespit etmek için defalarca ziyaret etmek istedik, ancak onay alamadık. Aynı şey diğer insani kuruluşlar ve hatta avukatları için de geçerli” dedi.

ABD’nin güçlü eleştirisi
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, ABD Dışişleri Bakanlığı, bu ayın başında Washington’da düzenlenen özel bir törenle farklı ülkelerden 10 kişi arasında Behdinan Mahkumları Savunma Ekibi Başkanı Beşdar Hasan’a da Dünya İnsan Hakları Savunucuları ödülü verdi.  
ABD’nin Bağdat Büyükelçisi, Behdinan Mahkumları Savunma Ekibi’nin kimliği belirsiz kişiler tarafından korkutma, baskı, taciz ve ölüm tehditleri aldığını dile getirdi.
Hasan ise, bölgede yargının bağımsızlığını kaybettiğini söyleyerek, geçen hafta Erbil’deki yetişkin ıslahevindeki üç mahkumla görüşmeye çalıştıktan sonra ‘herhangi bir sebep sunulmadan görüşmelerinin engellendiğini’ açıkladı.
ABD’nin Bölge Konsolosu Irvin Hicks, bölgede özgürlüklere ve gazetecilik faaliyetine yönelik baskılar konusunda yeni bir uyarıda bulundu. Konsolos, IKBY Başkanı Neçirvan Barzani’ye yakın Rudaw kanalına verdiği röportajda, “Bölgedeki özgürlüklerin durumuna ilişkin gözlemler üzerine ülkemin hükümeti ve dünya ülkelerinden birçok temsilci olarak biz, özellikle gazetecilerin tutuklanması olmak üzere insan hakları dosyasında bir gerileme görüyoruz” dedi.

Belirsiz yasalar
İnsan Hakları İzleme Örgütü, dünyada insan haklarının durumuna dair geçen ay yayınladığı yıllık raporunda bölge yetkililerini, ‘eleştirenleri hedef almak amacıyla muğlak ifadelere sahip yasaları kullanmakla’ suçladı.
Örgüt konuyu şu ifadelerle değerlendirdi:
“Geçtiğimiz Ağustos ayında, hükümeti eleştirenler tarafından çağrısı yapılan bir gösteri başlamadan önce onlarca gazeteci ve eylemci tutuklandı. Erbil Ceza Mahkemesi 2021 yılında, ciddi adil yargılama ihlalleri ve siyasi müdahalelerle gölgelenen yargılamalar neticesinde 3 gazeteci ve 2 eylemci için altı yıl hapis cezasına hükmetti. Bu, Kürdistan Bölgesinde yıllardır benimsenen bir eğilim. Nitekim adam kaçırma ve tutuklama eylemleri defalarca tekrarlandı.”

Yasalara müracaat
Bölge Hükümetinde Uluslararası Tavsiyeler Direktörü Dindar Zibari suçlamalara şu sözlerle yanıt verdi: “Tutuklama emirleri bölgede ve bir bütün olarak Irak’ta yürürlükte olan yasalara uygun olarak çıkarıldı. Soruşturmalarda ve yargılama aşamalarında bunun, gazetecilik mesleği ve sivil faaliyetle bir ilgisi olmadığı ispatlandı. Sanıklar, şeffaf adli prosedürlere göre soruşturmaya tâbi tutuldu ve mahkumların bir kısmı 2021 yılında itirafta bulunduktan sonra, 2003 tarihli 21 sayılı kanunun ilk maddesi uyarınca hüküm giydi. Geçen yılın Şubat ayında IKBY kararıyla haklarındaki cezalarda yüzde 60 indirim yapıldı.”
Zibari, birkaç gün önce, parlamento ve yargıyla işbirliği içinde, kanunları gözden geçirmek ve uluslararası yükümlülüklerin yerine getirileceğine dair güvence vermek suretiyle insan hakları koşullarını iyileştirmeye yönelik bir plan uygulanması yöneliminin haberini verdi. Ayrıca, yerel ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının 2021 ve 2022 yılında farklı davalara ilişkin olmak üzere cezaevine 85 ziyaret gerçekleştirdiğini açıkladı.

‘Dosyayı şişirme’ güdüleri
KDP’nin önde gelen mensuplarından İmad Baclan, özgürlükler dosyası hakkında yöneltilen eleştirilere ilişkin yaptığı açıklamada, “Bölge hapishaneleri yerel ve uluslararası kuruluşlara her zaman açık olmuştur. Mahkumların tasfiyesine çalışıldığı iddiası, işledikleri suçlardan ötürü kanunların gereklerine göre yargılandıkları sürece, asılsız bir iddiadır. Koronavirüs pandemisi sırasında uygulanan katı karantina önlemlerini ihlal ettiler ve halk karşısında usulen sivil muhakemeye göre haklarında hüküm verildi. Bölge hapishanelerinde ailesi veya avukatıyla görüşmesi engellenen hiçbir mahkum yoktur” ifadelerini kullandı.
Baclan, ismini vermediği bir partiyi, ‘baskı ve para güdülü niyetler’ çerçevesinde, sadece yedi kişinin yargılanmasına ilişkin olarak bu dosyayı şişirmeye çalışmakla suçladı. Baclan’ın ifadesine göre Irak’ın geri kalan bölgelerinde 70 bin kayıp kişi var ve akıbetleri hala bilinmiyor. Hapishaneler, bazıları henüz yargılanmamış masumlarla dolu. Yüzlerce gazeteci, eylemci ve protestocu açıkça öldürüldü ve tasfiye edildi. Baclan “Keşke en azından usulen bir yargılama görseydik. Buradan da açıkça görülüyor ki bu abartma, Kürdistan varlığını her yolla baltalama gündemlerinin bir parçasıdır” dedi.
Baclan, Washington’un bölgeye yönelik eleştirilerine ise, “ABD yönetiminin açıklanan tutumu, malum. O her zaman insan hakları ve ifade özgürlüğü ilkelerinden yana. Ama bölgede bu açıdan gelinen seviyelere bakalım; Irak’ın geri kalan vilayetleri ve bazı bölge ülkeleriyle kıyaslanamaz bile. İktidara gece gündüz saldıran medya kuruluşlar var, ifade özgürlüğü alanında hiçbir şekilde hesap sorulmayan açık bir alanımız mevcut” ifadeleriyle yanıt verdi.

Çelişkili açıklamalar
Kürdistan Gazeteciler Sendikasının ortaya koyduğu bir istatistik, geçtiğimiz yıl gazetecilere yönelik ihlallerin sayısında 2001 yılına kıyasla hafif bir düşüş olduğunu gösteriyor. Buna göre tutuklama, adam kaçırma, mesleğin icrasına engel olma, hakaret, tehdit, medya kuruluşlarının kapatılması, yaralama ve basın ekipmanlarının kırılması gibi 73 farklı ihlal vakası gerçekleşti.
Bununla birlikte bağımsız Metro Basın Özgürlükleri Merkezi’nin verileri, ihlallerde bir artışı ortaya koydu. Merkez, 301 gazeteci ve medya kuruluşu hakkında 431 ihlal tespit etti; bunlar arasında 46 saldırı ve tehdit, 2 füze saldırısı, gazetecilerin evine yönelik 3 baskın, 6 elektronik saldırı, 16 zorla taahhüt alma, gazetecilere yönelik 64 yargısız tutuklama vakası bulunuyor, ayrıca gazetecilik faaliyetinin yürütülmesine dair de 195 engelleme eylemi kaydedildi.

Siyasi çekişmenin kurbanı olan hukuk
Bölge Parlamento Başkanı Reyvaz Faik yakın zamanda, gösteri yapma ve bilgiye erişim hakkına ilişkin uygun yasaların çıkarılmasına rağmen genelde uygulama sıkıntısıyla karşı karşıya kaldıklarını ifade etti.
Bir panelde konuşan Faik, “Basının durumuna ile ifade ve gösteri özgürlüğüne ilişkin tüm haberler, içerdikleri gerçekler inkâr edildiği sürece bir çözüme kavuşmayacak” değerlendirmesinde bulundu.
Daha sonra yaptığı açıklamada ise ‘sorunun yasalarda değil, yargı ve yürütme erkinde olduğunun’ altını çizdi.
Süleymaniye Valisi Heval Ebubekir ise, “Özgürlükleri savunabilecek en uygun taraf yargı erkidir, ama maalesef diğer kurumlar gibi bu kurum da siyasi çekişmelerin etkisi altında kalmıştır. Parlamento, yargı erkinin yasaları ve özgürlükleri himaye etmede etkin konumunu geri getiremezse başka hiçbir bir kurum bunu yapamaz” dedi.



İsrail Şam'ı bombaladıktan sonra Ahmed Eş-Şara'yı mı hedef alıyor?

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Arşiv)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Arşiv)
TT

İsrail Şam'ı bombaladıktan sonra Ahmed Eş-Şara'yı mı hedef alıyor?

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Arşiv)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Arşiv)

İsrail, çarşamba günü Suriye'ye yönelik saldırılarını artırarak başkent Şam'ı hedef aldı. Newsweek, olayı, İsrail'in Süveyda'da artan mezhepsel şiddet ortamında operasyonlarını yoğunlaştırdığı bir dönemde, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın yedi aylık görev süresi boyunca karşı karşıya kaldığı en ciddi kriz olarak nitelendirdi.

Suriye Devlet Başkanı ABD Başkanı Donald Trump'ın beğenisini kazanmış olabilir ama yakında İsrail'in hedef listesine girebilir.

İsrail'in operasyonları, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed rejiminin yıkılmasının hemen ardından İsrail ordusunun askeri hedeflere yönelik geniş çaplı bir saldırı kampanyası başlatarak daha güneydeki toprakları ele geçirmesinden sonra Suriye'deki en yoğun operasyonlar oldu.

Görsel kaldırıldı.İsrail hava saldırılarının hedef aldığı Şam'daki Savunma Bakanlığı binası (AFP)

"İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun söylemleri, Şara'nın gerilimi azaltma çağrılarına rağmen tırmanırken, yeni Suriye cumhurbaşkanı, Tel Aviv'in Şara’nın da karşı olduğu İran yanlısı "direniş ekseni" ile son 21 aydır süren çatışmasında İsrail'in birçok önemli düşmanının başına geldiği gibi, hedef haline gelebilir.  

İsrail'in eski büyükelçilerinden ve şu anda Yahudi Dürzi örgütünün CEO'su olan Rida Mansur Newsweek'e şunları söyledi: “İsrail son zamanlarda, eski Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İranlı askeri komutanlar ya da Hamas lideri gibi belirli bir liderin, ulusal güvenliğine açık bir tehdit oluşturduğunu hissettiğinde harekete geçeceğini gösterdi.”

Mansur şöyle devam etti: "Bu bir gerçek. Son iki yıl içinde yaşandı. Bu, İsrail'in ilk tercihi olmayacaktır. İsrail Suriye'de kaosu tetikleyebileceğinin farkına varabilir ama bu, kaosu en başta onun başlatıp başlatmadığına bağlı, o zaman başka liderlere de şans verilmeli."

Mansur, son günlerde aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu yüzlerce Suriyeli Dürzi'nin, Suriye güvenlik güçleri tarafından desteklendiği iddia edilen ve aralarında yabancı ve yerel milislerin de bulunduğu Bedevi aşiretleri tarafından öldürüldüğüne dair haberler üzerine İsrail askeri müdahalesi çağrısında bulunan İsrail Dürzi toplumunun önde gelen isimleri arasında yer alıyor.

Şam'ın Dürzilerin çoğunlukta olduğu güney banliyölerinde şubat ayında Suriye güçleri ve milisler arasında yaşanan kanlı çatışmalar, Netanyahu'nun bu azınlığın kaderiyle ilgili ilk büyük tehditlerini savurmasına yol açtı. Nisan ayında yeniden su yüzüne çıkan şiddet, İsrail'in daha sert uyarılarına neden oldu ve mayıs ayında bir süreliğine yatışmış gibi görünse de son günlerde yeniden su yüzüne çıktı. İsrailli yetkililer böylece, ülkelerini bölgedeki azınlık haklarının koruyucusu olarak gösterme fırsatını yakaladı.

İsrail'in ABD Büyükelçiliği'nde diplomat olarak görev yapan Sevsen Natur Hassun, dün Newsweek'te yayınlanan yazısında, “Suriye sınırının tamamen silahsızlandırılmasını sağlayarak, ortak değerlerimiz ve azınlık gruplarının korunması için hareket ederek, rejimin Dürzilere zarar vermesini engellemeye kararlıyız. Herkes bilmelidir ki, Suriye Dürzileri, Arap çoğunluklu bölgede, çoğulculuğun ve azınlık çeşitliliğinin son sembolüdür” ifadelerini kullandı.

Eş Şara, Dürzileri korumanın hükümeti için bir “öncelik” olduğunu açıkladı ve İsrail'i “Suriye'yi savaşa ve bölünmeye sürüklemeye çalışmakla” suçladı.

Mansur şöyle devam etti: "İsrail, Suriye'nin güneyinin Lübnan ya da Gazze'ye dönüşmesine izin veremez. Harekete geçmek için çok uzun süre tereddüt ettiğimiz o yerlerden çok acı bir ders aldık. Çok uzun süre bekledik ve çok yüksek bir bedel ödedik. Dolayısıyla İsrail'in şu anki ruh hali, 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırısı senaryosunun tekrarlanmasını önlemek için elimizden gelen her şeyi yapmaktır."

Bu strateji, Netanyahu'nun dünkü konuşmasında da vurguladığı gibi, Şam'dan Golan Tepelerine kadar Suriye'nin güneyinde, Suveyda'yı da içine alan bir “tampon bölge” kurulmasını içeriyor.

Mansur, “Şara güneydeki Dürzilerin haklarını savunmayı taahhüt etmezse, iç savaşın ilk yıllarında kuzeydoğuda kurulan ABD destekli Kürt güçlerine benzer fiili bir özerk bölgenin oluşturulmasıyla karşı karşıya kalabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Mansur, “Dürzilere özerklik verilmesi İsrail'in Suriye'nin güneyinde istikrarı sağlamasına yardımcı olacaktır ki, bence bu herkes için faydalı olacaktır. Bu İsrail için de iyi, Dürziler için de iyi. Şam hükümeti ülkeyi birleştirmenin önemini anlamazsa, izlediği politikanın bedeli bu olacaktır" şeklinde görüşünü dile getirdi.

Görsel kaldırıldı.ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara arasında Riyad'da görüşme (Arşiv-AP)

ABD, İsrail'in son saldırılarına desteğini çekmenin yanı sıra, Suriye'nin birliğini ve toprak bütünlüğünü de savundu ki bu mesaj, Beyaz Saray'ın Kürt müttefiki Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) merkezi hükümete entegre olmasını öngören ve şu anda durmuş olan anlaşmanın müzakere edilmesindeki rolüyle pekiştirildi.

Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre Trump Netanyahu'ya yakın dururken, ABD lideri aynı zamanda mayıs ayında kendisini Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırmaya ikna ettiği belirtilen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de yakın ilişkiler kurdu.

Erdoğan dün yapılan kabine toplantısında, Suriye'nin bölünmesine yönelik iddiaları sert bir dille eleştirerek şunları söyledi: "Suriye'nin bölünmesine dün de razı olmadık, bugün de yarın da asla razı olmayacağız. Ülkenin toprak bütünlüğü pahasına Suriye'nin güneyi ile kuzeyi arasında bir koridor oluşturmayı hayal edenler asla amaçlarına ulaşamayacaklar."

"Suriyeli kardeşlerimizle dayanışma içinde bunlara engel olacağız ama İsrail ile soruna bulaşanlar er ya da geç büyük bir hesap hatası yaptıklarını anlayacaklardır."