Kahramanmaraş merkezli depremlerin yer kabuğuna etkisi Erzincan ve Gölcük depremlerini geçti

Fotoğraf: Eren Bozkurt/AA
Fotoğraf: Eren Bozkurt/AA
TT

Kahramanmaraş merkezli depremlerin yer kabuğuna etkisi Erzincan ve Gölcük depremlerini geçti

Fotoğraf: Eren Bozkurt/AA
Fotoğraf: Eren Bozkurt/AA

Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü Jeoloji Etütleri Dairesi deprem araştırma ekibinde görevli Dr. Akın Kürçer, Kahramanmaraş merkezli depremlerin 1939 ve 1999'daki afetlerle benzerliklerine dikkati çekerek, "Deprem sırasında maksimum 7 metre ortalama 3,5-4 metre Anadolu bloğunun güneydoğudaki Arap levhasına göre yer değiştirdiğini gördük." dedi.
MTA Genel Müdürlüğü Jeoloji Etütleri Dairesine bağlı deprem araştırma ekibi, "asrın felaketi"nden etkilenen illerden Gaziantep ve Hatay'daki deprem bölgelerinde, havadan ve karadan deprem yüzey kırığı haritama ve inceleme faaliyeti gerçekleştirdi.
Ekipte görevli Dr. Akın Kürçer, incelemenin ardından AA muhabirine, 6 Şubat'ta merkez üssü Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesi olan 7,7 büyüklüğündeki depremin ardından hızlı bir şekilde çalışmalara başladıklarını söyledi.
Elbistan merkezli 7,6'lık sarsıntı sonrası çalışmalara güneyden başlamaya karar verdiklerini aktaran Kürçer, "Bir deprem olduğu zaman öncelikle sismoloji merkezlerinin fay tipini gösteren mekanizma çözümlerine bakarız. Ardından da ilk birkaç saat içinde meydana gelen artçı şokların dağılımından nerelerin kırılmış olabileceğiyle ilgili bir değerlendirme yaparız. Buna göre, birinci depremde yaklaşık 315 kilometre uzunluğunda, ikinci depremde ise yaklaşık 177 kilometre uzunluğunda yüzey yırtılması meydana gelmiş olabileceğini değerlendirdik." ifadesini kullandı.

- "İkinci deprem, 17 Ağustos'tan daha büyük bir depremdir"
Kürçer, Pazarcık merkezli depremin, 1939 yılında 330 kilometre yüzey kırığı oluşan 7,9 büyüklüğündeki Erzincan depremine yakın bir afet olduğunu vurguladı.
Güneyden itibaren 250 kilometrelik bölümü adım adım gezdiklerini, hem havadan hem yerden haritaladıklarını bildiren Kürçer, ilk deprem için yaptıkları 315 kilometrelik yüzey yırtılması tespitinden emin olduklarını dile getirdi.
Yukarı kesimde yer alan 90 kilometreyi de bir hafta içinde tamamlamayı planladıklarını kaydeden Kürçer, şunları söyledi:
"İkinci deprem ise 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminden daha büyük bir depremdir. 17 Ağustos depreminin büyüklüğü 7,4'tür ve oluşturduğu yüzey kırığı uzunluğu 142,5 kilometredir. Elbistan depreminin büyüklüğü 7,6'dır ve oluşturduğu yüzey kırığı 170 kilometrenin üzerindedir. Türkiye 9 saat arayla 1939 yılındaki Erzincan ve 17 Ağustos Gölcük depremini üst üste yaşadı. Üstelik etki alanı onlardan çok daha geniş bir alana sirayet etti." diye konuştu.
"Şu ana kadar Kahramanmaraş merkezli depremlerle ilgili 150'ye yakın lokasyonda gözlemimiz oldu. Gözlemlerimizde, deprem sırasında maksimum 7 metre ortalama 3,5-4 metre Anadolu bloğunun güneydoğudaki Arap levhasına göre yer değiştirdiğini gördük" diyen Kürçer, bunun sadece 80 saniyede gerçekleştiğine dikkati çekti.
Bunun müthiş bir enerji olduğunu vurgulayan Kürçer, "Böyle bir enerjinin üzerine herhangi bir yapılaşma yaptığınız zaman, 7 kilometre yer kabuğunu kesip yüzeye gelen bir fayın üzerinde herhangi bir yapılaşmanın, mühendislik yapısının durması mümkün değildir." değerlendirmesinde bulundu.

- Defne merkezli deprem sonrası yüzey deformasyonu gözlenmedi
Antakya fay zonu üzerinde baştan sona kadar 45 kilometre uzunluğunda faya yakın alanlarda uçtuklarını aktaran Kürçer, daha sonra karadan fayı dik kesen yollar ya da çizgisel yapılar üzerinde yer değiştirme ölçümleri yapabilecekleri lokasyonları belirlediklerini bildirdi.
Dr. Akın Kürçer, 26 lokasyonda Antakya fay zonunun tamamı boyunca çalışma yürüttüklerini belirtti.
Defne merkezli 20 Şubat'ta 16 kilometre derinlikte yaşanan 6,4 depremin tipinin verev atımlı normal bir faylanma olduğuna işaret eden Kürçer, şöyle devam etti:
"Türkiye'de meydana gelen yüzey kırığı oluşturmuş depremlere baktığınız zaman, faylanma tipi ile yüzey kırığı oluşturup oluşturmadığı noktasında yaklaşık bir ilişki var. Eğitim atımlı normal faylar için bu değer yaklaşık 6'dır. Yani 6'dan daha küçük depremler yüzey yırtılması meydana getirmez. Doğrultu atımlı faylar için de yaklaşık 7 ve üzerinde depremler yüzey kırığı meydana getirebilir. Normal faylar için 1995 Dinar, 2003 Afyonkarahisar'ın Çay ilçesindeki depremleri örnek verebilirim. Doğrultu atımlı faylar için ise 7'nin üzerinde olan Türkiye'deki bütün depremleri örnek verebilirim."
Kürçer, Defne depreminin ardından arazide yaptıkları çalışmada, belirlenen 26 gözlem bölgesinin hiçbirinde yüzey deformasyonu gözlemlemedikleri bilgisini paylaştı.
Pazarcık ve Elbistan depremlerinden sonra bölgede diğer faylar üzerinde stres birikmiş olabileceğine dikkati çeken Kürçer, şunları kaydetti:
"Antakya fay zonu da bunlardan biriydi. Antakya fay zonunun tamamı yaklaşık 45 kilometre uzunluğunda. Eğer bir fayın uzunluğunu veya faylanma tipini biliyorsanız yaklaşık kaç büyüklüğünde deprem potansiyeli olduğunu hesaplayabilirsiniz. Antakya fay zonunun son depremde tamamı kırılmış olsaydı 6,7 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeli vardı. Bu yüzeyde yeni bir yüzey faylanması meydana getirecekti. Allah'tan sadece kuzey parçası 6,4 büyüklüğünde bir depremle kırıldı. Herhangi bir yüzey faylanması getirmedi. Bölge deprem açısından son derece duyarlı zamanlar yaşıyor. Bu zamanlarda halkımızın özellikle ilgili bakanlıklarımızın tavsiyelerine mutlaka dikkat etmeleri gerekiyor. Bu kapsamda mutlaka uyarıları dikkat almalılar."



Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
TT

Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)

İsmail Derviş

ABD Başkanı Donald Trump'ın Ankara ile Tel Aviv arasında Suriye ile ilgili yaşanan gerilime ilişkin açıklamaları, başta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu olmak üzere herkesi şaşırttı. Netanyahu’ya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yakın bir ilişkisi olduğunu söyleyen Trump, Netanyahu’nun makul olması gerektiğini belirterek, “Türkiye ile bir problemin varsa bunu çözebilirim” dedi.

Trump'ın bu ifadeleri, ABD için İsrail'in aşılamayacak bir kırmızı çizgi olması ve tüm dünyanın ABD tarafından İsrail’e Gazze Şeridi ve Lübnan'a karşı savaşında verilen sarsılmaz desteğe tanıklık etmesinden dolayı şaşırtıcıydı. Ancak mesele Türkiye ile olası bir çatışmaya ilişkin endişelere geldiğinde, Türkiye Washington'ın bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri olduğundan olay başka bir boyut kazandı.

Türkiye ve İsrail arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, Ankara ve Tel Aviv arasında diplomasi dilinin hâkim olduğu stratejik ve tarihi ilişki, gerginliğin azaltılmasına ve muhtemelen bir anlaşmaya varılmasına katkıda bulunabilir.

Çatışmaları önleyecek bir anlaşmaya varılması

Suriyeli bir kaynak Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada: “Şu an bir anlaşmadan söz ediliyor, ancak bu anlaşma bir ayrılma anlaşması değil, bir çatışmasızlık anlaşması. Çünkü aslında Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de bir çatışma yok, başka bir deyişle anlaşma, Suriye hava sahasında bir İsrail uçağı varsa, gideceği yerin bildirilmesi için sınırların çizilmesini öngörüyor” ifadelerini kullandı.

sdfrgt
Ankara ve Tel Aviv arasında, iki taraf arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Suriye'nin orta kesimlerinde Türkiye’nin askeri üsler kurmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanabilir (AFP)

Suriyeli kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Genel olarak Suriye arenasında bir tür dengeye ihtiyaç var. Türkiye mevcut politikalarını sürdürerek İsrail'in Suriye topraklarını işgal etme girişimini engelleyebilir. Bunun için Şam ve Ankara hükümetleri arasında resmi bir anlaşma var. Bu da bunun her iki ülkenin de ortak çıkarına olduğu anlamına geliyor. İsrail ile Suriye'nin kuzeydoğusunda Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden silahlı gruplar arasında doğrudan bir temas olması halinde, Türkler de onların ulusal güvenliklerini etkileyecektir.”

Suriyelilerin Türkiye'ye güveni

Şarku'l Avsat'ın  Indepenedent Arabia'dan aktardığına göre Birleşmiş Milletler (BM) Koordinatörü Ammar Ebu Halava yaptığı özel açıklamada, “Bugün Suriyeliler olarak Türkiye'nin siyasi diplomasisine güvenmemize bir engel yok. Çünkü Türkiye Suriye halkının isteklerini boşa çıkarmadı. Türkiye ister yardım elini uzatarak ya da sınırlarının istikrarını koruyarak olsun Suriye halkına karşı herhangi bir olumsuz davranışta bulunmadı. Türkiye de istikrarlı bir ülkedir ve Suriye'nin egemenliğinden ödün vermediği sürece Suriyeliler olarak bizim için uygun olan her türlü anlaşmaya açığız” ifadelerini kullandı.

Gelecekte bir çatışma yok

Öte yandan Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de gelecekte bir çatışma yaşanmayacağını vurgulayan gazeteci yazar ve siyaset uzmanı Firas Rıdvanoğlu şunları söyledi:

“Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında gelecekte bir çatışma olmayacak. ABD’nin, bizzat Başkan Trump’ın İsrail'den Türkiye ile bir çözüm bulmasını istediğinde ortaya koyduğu tutumuna tanık olduk. Trump’ın bu açıklamaları, İsrail'in Suriye dosyasında Türkiye'ye karşı duruşunun ABD tarafından reddedildiğinin bir göstergesidir. Çünkü Suriye dosyasında yapılacak herhangi bir hata büyük bir savaşa yol açabilir. Suriye'deki durum, Lübnan'ın güneyinde duruma benzemez. Zira Hizbullah bölgesel olarak desteklenmiyor olabilir, ancak Şam bölgede önemli bir düğüm noktası olduğundan Suriye'deki durum farklı. Bu yüzden ABD, İsrail'in iddialarını reddetti.”

İstikrar arayışı

Rıdvanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin Suriye’de kurmak istediği askeri üslere gelince, Türkiye bu üsleri nereye kuracağını İsrail'in isteklerine göre değil, kendine nasıl uygun geliyorsa ona göre seçecektir. Türkiye’nin bu üsleri Suriye'nin kuzeyi, güneyi, batısı ve doğusundaki tüm sınırlarını gözetlemek amacıyla Suriye'nin merkezinde kuracağı tahmin ediliyor. Öte yandan Suriye hükümeti İsrail ile bir çatışma istemiyor. Türkiye ile İsrail arasında da Suriye’de bir çatışma yaşanmasını istemiyor. Suriye açıkça istikrar istediği ve İsrail’in de bu istikrara hizmet etmek için ne yapması gerekiyorsa onu yapması gerektiği mesajını veriyor.

Güvenlik koordinasyonu

Türkiye ile İsrail arasında güvenlik alanında kesinlikle bir koordinasyon olduğuna ve bu koordinasyonun herkes için en iyisi olduğuna inanan Rıdvanoğlu, “İsrail'in Türk hükümeti aracılığıyla Suriye'ye mesajlar göndermesi mümkün olduğu gibi Suriye'nin de Türkler aracılığıyla İsrail'e mesajlar göndermesi mümkün. Ancak Türkiye’nin Suriye'deki askeri varlığına ilişkin karar, Ankara ve Şam arasında alınması gereken ortak bir karardır ve akıllıca alınmalıdır. Genel olarak uluslararası toplum, ABD ve Avrupa, Suriye'de istikrarın sağlanması yönünde bir eğilim gösteriyor” şeklinde konuştu.

Karşı karşıya gelme korkusu

Suriyeli akademisyen ve araştırmacı Abdurrahman en-Nayif, Independent Arabia’ya yaptığı özel açıklamada, Türkiye ve İsrail arasında Suriye'de yaşanan gerilimin her geçen gün arttığını ve Suriye'nin bir kez daha askeri çatışmaya sürüklenme korkusuyla uluslararası bir rekabet alanı haline geldiğini söyledi. Bu durumun İsrail'in güneydeki kara harekâtından Suriye'nin derinliklerindeki hava saldırılarına kadar uzanan ve Türkiye'nin Suriyelilerin acı çekmeye devam etmelerine neden olacağını ve ülkede istikrarın sağlanmasını engelleyeceğini düşündüğü provokatif hamlelerinden kaynaklandığını ifade eden Nayif, “Türkiye için Suriye'nin istikrara kavuşması kendi çıkarına, zira bu kendi sorunlarının bir kısmını çözecek. Ancak Ankara ile Tel Aviv arasında askeri bir çatışma yaşanmayacak. Çünkü Türkiye bölgesel bir güç ve NATO üyesi. İsrail ise provokasyon tutkusuyla mümkün olduğunca çok şey kazanmayı amaçlıyor” yorumunda bulundu.

dfrgt
Gözlemciler Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğunda hemfikir (AFP)

İsrail'in düzenlediği saldırıların Türkiye'ye açık bir mesaj vermeyi amaçladığını düşünen Nayif’e göre bu saldırılar bölgesel barışı tehdit ediyor ve terörizmi körüklüyor. Ankara ise Suriye'nin istikrara kavuşmasını istiyor. Çünkü Suriye, özellikle Kürt meselesinde Türkiye'nin istikrarı için kilit bir faktör. Dolayısıyla Suriyeliler anlayış göstermeli, çünkü Suriye tükenmiş durumda.

Siyasette ticaret

Harmoon Araştırmalar Merkezi'nde araştırmacı olan Muhammed es-Sukkari, Beşşar Esed rejiminin düşmesi ve Şam’da yeni bir yönetimin kurulmasının Suriye dosyasındaki bölgesel aktörlerin değişmesine ve dönüşmesine katkıda bulunduğunu söyledi. Belki de en önemli değişikliklerden birinin Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana türünün ilk örneği olan İsrail ile Türkiye’nin coğrafi olarak yakınlaşması olduğunu vurgulayan Sukkari, “İsrail'in sadece çıkarları değil, Washington'daki siyasi itibarı da dahil olmak üzere çeşitli endişeleri var. Dosyayla ilgili güç dengelerini yeniden çizen bu itibar, siyaseti ticarete benzer bir durum olarak gören Trump'ın yaklaşımını etkileyebilir ve Suriye dosyasında İsrail ve Türkiye de dahil olmak üzere ittifaklarını geleneksel politikalardan uzaklaşarak bölgesel değişkenleri maksimize eden etkileşimli politikalara doğru yeniden formüle etmesine neden olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Trump'ın son açıklamalarının İsrail'in artık Suriye'deki tek güç olmadığının ve Türkiye'nin Suriye içindeki ağırlığını arttırarak yeni angajman kuralları çizebileceğine dair işaretler taşıdığına dikkati çeken Sukkari, “Ancak bu kez durum sadece İsrail'in değil, Türkiye'nin de işine geliyor. Bu da iki tarafı çatışmak yerine koordinasyon kurmaya itiyor. Washington'ın Suriye'de İsrail ve Türkiye arasındaki angajman kuralları meselesini çözmek istediğine ve Trump'ın yeni politikasına (bölgede barış) hizmet etmediği için yeni bir savaşa sürüklenmek istemediğine inanıyorum. Tüm bu gerçekler, ABD'nin arabuluculuğuyla Suriye meselesinde ve İsrail ile Türkiye’nin yeni varlığının niteliği konusunda siyasi bir anlaşmaya varma olasılığının arttığını gösteriyor. Mümkün olan en yüksek kazanımları elde edebilecek gerilimin sürekli tırmandırılması bağlamı dışında arabuluculuk dosyası çözüme kavuşturulmadan kuralların belirlenmesi zor olabilir. Türkiye'nin şüphesiz Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurmaktan ziyade Şam ile Türkiye'nin nüfuzunu arttıracak bir ortak savunma anlaşması imzalamayı istiyor” ifadelerini kullandı.

Diğer oyuncular

Öte yandan siyasi uzman Nureddin el-Baba, Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında tansiyonun düşeceğini ve öngörülebilir bir gelecekte bir çatışmaya dönüşmeyeceğini düşünüyor. Türkiye’nin Suriye'de askeri üsler kurmasının Türkiye ile İsrail arasında değil, Suriye ile Türkiye arasında bir anlaşmanın yapılmasını gerektirdiğini ifade eden Baba, “Temelde iki taraf arasında bir anlaşma imzalanana kadar iki taraf arasında bir çatışma yok ve her iki taraf da gelecekte çatışma niyetinde değil” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye ve İsrail arasında Türkiye'den daha fazla arabuluculuk yapabilecek taraflar olduğunu söyleyen Baba, bu tarafların kimler olduğunu söylemekten kaçındı.

Türk akademisyen ve siyasi uzman Tuşkan Tarık, Ankara ile Tel Aviv arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Türkiye tarafından Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurulmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanmasının mümkün olduğunu söyledi. Türkiye ve İsrail arasında Suriye konusunda koordinasyon olduğuna dikkat çeken Tarık, Türkiye'nin Suriye ve İsrail arasında arabulucu rolü oynayabileceğini belirtti.

Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğu, Şam'ın Türkiye'nin ülkedeki rolünden memnuniyet duyduğu, Türkiye ile stratejik bir ittifak kurmak istediği konusunda hemfikir olan gözlemciler, Ankara ve Tel Aviv arasında doğrudan askeri bir çatışma olmayacağını ve silahların başaramadığını diplomatik yollarla başarabileceklerini vurguladılar.