Lübnan’da şimdi de yargı krizde

Lübnan Başbakan Mikati, Özgür Yurtsever Hareket ile bağlantılı bir yargıcın ‘hukuki ihlallerine’ son verilmesi çağrısı yaptı

Lübnan Başbakanı Necib Mikati, geçen hafta Grand Serail'de bir güvenlik toplantısına başkanlık ediyor (Dalati ve Nahra)
Lübnan Başbakanı Necib Mikati, geçen hafta Grand Serail'de bir güvenlik toplantısına başkanlık ediyor (Dalati ve Nahra)
TT

Lübnan’da şimdi de yargı krizde

Lübnan Başbakanı Necib Mikati, geçen hafta Grand Serail'de bir güvenlik toplantısına başkanlık ediyor (Dalati ve Nahra)
Lübnan Başbakanı Necib Mikati, geçen hafta Grand Serail'de bir güvenlik toplantısına başkanlık ediyor (Dalati ve Nahra)

Lübnan adli makamları, Cebel-i Lübnan’daki Başsavcı Gada Avn tarafından bir dizi bankaya karşı yürütülen ve bankacılık sektörünü açık greve sokan ‘savaşı’ durdurma konusunda başarısız oldu. Yüksek Yargı Konseyi ve Başsavcı Gassan Uveydat tarafından yayınlanan kararlar ve genelgeler, Savcı Avn’ın fevriliğini durdurmayı başaramadı. Bu durum ise meselenin Adalet Sarayı koridorlarının dışından ele alınmasını gerektirdi. Başbakan Necib Mikati, 22 Şubat’ta İçişleri Bakanı Bessam el-Mevlevi’ye bir yazı göndererek, tüm birimlerindeki güvenlik servislerine Başsavcı Avn tarafından verilen herhangi bir sinyali, yetki ihlali teşkil ettiği için uygulamamaları talimatını vermesini istedi. Bir hükümet kaynağı da Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Bu adımı, Başsavcı Gassan Uveydat tarafından bankalara karşı kovuşturma mekanizmasının ve bunlara ilişkin yasal çerçevenin düzenlendiği bir genelge takip edecek” dedi.
Başbakan, mesajında Başsavcı Avn’ın kendisine karşı açılan tüm yanıt davalarını ve hatalarından dolayı devleti savunma taleplerini görmezden geldiğini ve güvenlik servisleri dahil herkesi iki seçeneğin önüne koyduğunu belirtti. Başbakan ayrıca, bu seçeneklerin ya ‘kendilerini kurumları ihlale ortak eden ve onları yasal sorumluluğa maruz bırakan şekilde kanunlara uymama’ ya da ‘hukuk ihlali teşkil eden ve sorumluluğa maruz bırakan yargı tarafından verilen sinyallerin uygulanmaması’ olduğuna dikkati çekti. Mikati, Mevlevi’ye ‘yasa hükümlerinin uygulanması, ihlallerin önlenmesi ve adaletin düzgün işleyişinin sağlanması için yürürlükteki yasa ve yönetmeliklerin izin verdiği gerekli tedbir ve prosedürlerin alınması’ çağrısında bulundu.
Mikati, yargının işine karışmadığını ve karışmayacağını, daha ziyade edindiği kitaplardan hareketle bazı yargıçlara atfedilen ihlallerin ayrıntılarına değindiğini söyledi. Ayrıca İçişleri Bakanlığı’na ‘yasa hükümlerinin uygulanması, ihlallerin önlenmesi ve adaletin düzgün işleyişinin sağlanması için yürürlükteki yasa ve yönetmeliklerin izin verdiği gerekli tedbir ve prosedürlerin alınması’ çağrısı yaptı.
Mikati’nin yayınladığı mesajdan bir gün önce, Adalet Bakanı Henry Huri, Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Yargıç Süheyl Abbud ve Başsavcı Yargıç Gassan Uveydat’ın da yer aldığı bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantı, Başbakanın Adalet Bakanı’na ‘bir yetkinliği olmayan kişiler tarafından açılan davalarla bankaların kovuşturulma prosedürlerinde Yargıç Avn’un bireyselliğine çözüm bulunması’ çağrısı üzerine yapıldı. Huri’nin yargıçlar Abbud ve Uveydat ile görüşmesi, Cebel-i Lübnan’daki başsavcının banka sahiplerini ve yöneticilerini çağırıp onlara dava açmasının devam etmesinde de anlaşılacağı üzere herhangi bir sonuca ulaşılamadı.
Adalet Bakanlığı’ndaki görüşme, Abbud ve Uveydat arasında peş peşe toplantılar gerektirse de adli tedaviler, çözüme ulaşamadı. Söz konusu görüşmelere eşlik eden bir adli kaynak,” Konular halen görüşülüyor. Ancak şu ana kadar Yargıç Avn’ın kararlarını durduracak veya düzeltecek herhangi bir yasal formül mevcut değildi” dedi. Ayrıca kaynak, söz konusu yargıcın prosedürlerinin, ‘hepsinin hukuka aykırı olmadığına, ancak yanıt davalarını bilgilendirmeyi reddetmesi veya hatalarından dolayı devlete dava açması gibi atlanan bazı noktalar olduğuna’ dikkat çekti. Kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Yargı yetkilileri, hala bu krizden çıkış yolları arıyor. Ama ne yazık ki bunları onarmaktan sorumlu olan Yargıtay, gündemindeki anlaşmazlıklar nedeniyle toplanamıyor” dedi.
Başsavcı Avn’ı yetersiz olarak ilan etme olasılığından bahseden öneriler hakkında ise kaynak, “Bu mesele, Adli Teftiş Kurulu ve Hakimler Disiplin Kurulu’nun alacağı karara bağlıdır” dedi. Kaynak, “Yargıç Avn bu iki görev karşısında soruşturma altında olmasına rağmen kendi kovuşturmalarına ara vermedi” dedi. Kaynak ayrıca Yargıç Uveydat’ın daha önce Yargıç Avn’ın mali dosyaları soruşturmasını durdurmak için bir genelge yayınladığını, ancak Avn’ın buna uymadığını, şu an yapılabilecek en iyi şeyin onu Disiplin Kuruluna havale etmek olduğunu ve şu ana kadar aleyhinde herhangi bir karar verilmediğini hatırlattı.
Öte yandan Lübnan Bankalar Birliği’nin Yasal Temsilcisi Avukat Ekrem Azuri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Bankalarla ilişkilerdeki dengesizlik, Yüksek Yargı Kurulu, Adalet Bakanı ve bununla ilgilenecek siyasi otoritenin sorumluluğundadır” dedi. Azuri, “Bankalar Birliği temsilcisi sıfatıyla, hatalı yargı kararları veren hakimi gücendirmeden eleştirme hakkım bulunmakta olup, itirazları yasal esaslara göre uyguluyoruz. Bu itirazlar sonuç vermezse büyük bir sorunla karşı karşıya kalacağız” ifadelerini kullandı.
Başbakan Necib Mikati’nin bahsettiği olumlu hava ve bankaların grevinin 48 saat içinde sona ereceği beklentisine ilişkin olarak Azuri, “Başbakan Mikati, bankalarla ilişkilerindeki yasal dengesizliği çözmeyi başarırsa, grev 48 dakika içinde duracak ve işler söz verilen işleme tabi olacak” dedi.
Başbakan ve İçişleri Bakanı tarafından alınan önlemler, doğrudan güvenlik koruması konusunu ele aldığı için üst düzey bankacılar arasında açık bir memnuniyet gözlemlendi. Bankacılar, yeni gelişmeyi doğru ve gerekli yönde atılmış önemli bir adım olarak sınıflandırdılar.
Bankalar Birliği, Başsavcı Avn’ın bankalara yönelik uygulamalarını ‘keyfi’ olarak nitelendiren bir bildiri yayınlamıştı. Bankalar Birliği ayrıca, bankalarda mevduatı olmayan kişilerin davalarının ne nitelik ne de mekân bakımından ehil olmayan bazı hakimlere sunulması dolayısıyla üzüntüsünü dile getirdi.
Bugün, bankaların vaat edilen hükümet önlemlerine olumlu yanıt vermelerini gerektiren kapsayıcı bir eğilim çerçevesinde Bankalar Genel Kurulu’na karar mercii sıfatıyla toplanma çağrısı yapılması bekleniyor.



Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İbrahim Hamidi

Son zamanlarda Suriye ve İsrail arasındaki barış olasılıkları hakkında çokça konuşuluyor. Bununla birlikte, iki tarafın içerik ve zaman dilimi açısından ne ölçüde ilerleyebileceğine dair beklentiler de çoğaldı. Öyle ki bir İsrailli gazeteci, Şam'ın, Lübnan Trablusu’na karşılık Suriye’nin Golan Tepeleri şeklinde bir takas önerdiğini bile öne sürdü.

Birçok arabulucunun Şam ve Tel Aviv arasında çeşitli başlıklar taşıyan mesajlar taşıdığı tartışmasız. Bunlar arasında Suriye ve İsrail arasında 1974’te varılan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması, milislere ve güvenlik tehditlerine karşı güvenlik bilgileri paylaşımı, Suriye ve Lübnan arasındaki sınırın ve Şeba Çiftlikleri'nin geleceğinin belirlenmesi, Şam'ın İbrahim Anlaşmaları’na katılımı sayılabilir.

Her bir madde ne anlama geliyor?

Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması: 1948'deki Nekbe'den sonra Şam ve Tel Aviv arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı ve tampon bölgeler oluşturuldu. Ateşkesin uygulanması şu anda BM güçleri tarafından denetleniyor. 1973’teki savaştan sonra ise dönemin ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger arabuluculuk yaptı ve Suriye ile İsrail genelkurmay başkanları tarafından 31 Mayıs 1974'te Cenevre'de imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nı sonuçlandırdı. Bu, Golan cephesinin gelecekteki herhangi bir askeri eylemin tarafı olmayacağı anlamına geliyordu; bunun için 10 kilometre derinliğinde bir tampon bölge ve her iki tarafta 20 kilometre derinliğinde iki askerden arındırılmış bölge oluşturuldu. Birleşmiş Milletler Ayrılma Gözlem Gücü'nün (UNDOF) bin 250 personeli de her iki tarafın taahhütlere bağlı kalıp kalmadığını, yani anlaşmanın şartlarına göre buraya izin verilmeyen silah ve unsurların konuşlandırılıp konuşlandırılmadığını denetleyecekti.

O dönemde Tel Aviv adına Kissinger, Hafız Esed'i Golan'da “Suriyeli olmayan unsurların, yani Filistinli savaşçıların faaliyetlerinin engellenmesini” taahhüt eden yazılı bir maddeyi anlaşmaya eklemek için ikna etmeye çalıştı. Esed bunu reddetti, ancak Filistinli fraksiyonların bu bölgede herhangi bir faaliyetini yasaklayan gizli bir sözlü anlaşma ile bu maddeyi kabul etti. Bu anlaşma, onlarca yıl boyunca uygulandı ve birçok kişi Golan yakınlarında silahlı eylem düzenlemeye çalıştığı için hapse atıldı.

2011'den sonra UNDOF kuvvetleri geri çekildi ve Suriye'nin güneyindeki Golan Tepeleri yakınlarında Suriyeli muhalif gruplar, İran’a bağlı milisler ve Hizbullah'ın konuşlanmasıyla birlikte silahların yayılmasının doğurduğu bir kaos yaşandı. 2018'de Başkanlar Donald Trump ve Vladimir Putin arabuluculuk yaptılar ve “İsrail'in güvenliğinin garanti altına alınmasının” gerekliliği konusunda anlaştılar. Gerçekten de Suriye hükümet güçlerinin bölgeye geri dönmesi ve ABD'nin güneydeki silahlı Suriye muhalefetini desteklemekten vazgeçmesi karşılığında, “tüm Suriyeli olmayan unsurların” yani İran’a bağlı milislerin ve ağır silahlarının Golan Tepeleri'nden Suriye topraklarının 85 kilometre derinliğine çekilmesini içeren bir anlaşma imzalandı.

Rejimin 8 Aralık'ta devrilmesiyle birlikte İsrail, Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girdi, Hermon Dağı'ndaki (Şeyh Dağı) bir tepenin kontrolünü ele geçirdi, Şam yolunda çok sayıda bölgeyi işgal etti. Ayrıca Suriye'deki birçok bölgeye yüzlerce hava saldırısı düzenledi ve Suriye'nin stratejik askeri altyapısını yok etti.

İstenen, Suriye'nin Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda el-Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın silahını korumak için öne süreceği gerekçeleri ortadan kaldırmaktır

Şeba Çiftlikleri: İsrail 2000 yılının ortalarında Güney Lübnan'dan çekilmeye karar verdiğinde, Şam'da bir siyasi toplantı düzenlendi ve ardından Hizbullah'ın silahını muhafaza etmesi için bir gerekçe “yaratılmasına” karar verildi. Söz konusu gerekçe Şeba Çiftlikleri'nin Lübnan'a ait ve Hizbullah'ın da “işgal altındaki toprakları kurtarmaya çalışan bir direniş hareketi” olduğuydu.

Bu nedenle şimdi Şam'dan istenen, Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Yani, Suriye hükümeti Beyrut'a iki bölgenin İsrail tarafından işgal edilen Suriye toprakları olduğunu yazılı olarak teyit etmelidir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın gerekçelerini ortadan kaldırmaktır.

Güvenlik bilgilerinin paylaşımı: Suriye sınırlarında milislerin yayılması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapılması nedeniyle, terörizm ve kaosla mücadele etmek ve bölgesel istikrarı sağlamak amacıyla Suriye ile İsrail'in de dahil olduğu bölgesel bir mekanizmanın kurulması öneriliyor.

İbrahim Anlaşmaları: Bahreyn, BAE, Fas ve Sudan ilk Trump yönetimi sırasında anlaşmalara katıldılar. ABD Başkanı şu anda Suriye'nin de bu anlaşmalara katılmasını öneriyor. Beyaz Saray bu talebi birden fazla kez duyurdu ve bunu toplu olarak duyurmak için Suriye ve İsrail liderleriyle bir zirve düzenlemeyi de önerdi.

Eğer Tel Aviv ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir

Mümkün olan nedir?

Trump yönetimi ve Batılı ülkeler Suriye hükümetine çok “kredi” verdiklerine inanıyorlar; tanınma, izolasyonunun sona erdirilmesi, yaptırımların kaldırılması ve yardım sağlanması. Bu nedenle İsrail ile ilişkiler kurma ve yeni Ortadoğu’ya yönelik bölgesel vizyonun bir parçası olarak İbrahim Anlaşmalarına katılma yolunda hızla ilerlemesini istiyorlar.

Şam'ın şu anda bu adımı atabileceğini düşünmek bir hatadır. Gerçekten mümkün olan, öncelikle acil ve gerekli adımları atmaktır. Yani Şam ve Tel Aviv'in “saldırmazlık” anlaşmasına varması, bir diğer deyişle Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na olan bağlılıklarını yenilemeleridir. Ama bu fiili olarak İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeden ve 8 Aralık'tan sonra ele geçirdiği alanlardan çekilmesini içeriyor.

UNDOF'un Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın tüm maddelerinin uygulanmasını denetlemesinin, milislerin ve disiplinsiz unsurların varlığını, Tel Aviv'in Suriye'nin güneyinde “7 Ekim senaryosunun tekrarı” olarak adlandırdığı bir hadiseyi önleyecek tüm güvenlik garantilerini sağladığına şüphe yoktur. Zira anlaşma, askeri unsurların ve silahların sayısını, türünü ve menzilini belirlemektedir. Eğer Tel Aviv, ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir. Bu, Kissinger'ın ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını önerdiği ve Esed'in karşılığında Sovyet güçlerinin de konuşlandırılmasını talep ettiği 1974 müzakerelerini hatırlatıyor.

Sınırın kontrol altına alınması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesi Suriye’nin çıkarına olduğundan Lübnan ile sınırları belirleme, Şeba Çiftlikleri'nin Suriye'ye ait olduğunu teyit etme gücüne sahiptir. Özellikle Türkiye, Suriye ve komşu ülkeleri (Irak, Ürdün ve Lübnan) kapsayan bir blok kurmayı önerdiğinden, büyük ihtimalle bölgesel bir terörle mücadele mekanizmasına katılmaya da istekli olacaktır.

Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları'na katılması talebi, bu anlaşmayı imzalayan diğer Arap ülkeleriyle arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller

İbrahim Anlaşmaları'na katılma konusuna gelince, bu, Suriye ile bu anlaşmayı imzalayan diğer ülkeler arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller. Suriye'nin egemenliğini ve birliğini yeniden sağlamak, ordusunu kurmak ve yeniden inşa projesini uygulamakla meşgul olduğu doğru, ancak buna İbrahim Anlaşmaları'na katılmakla başlaması, önceliklerinin uygulanmasını kolaylaştırmaktan ziyade zorlaştıracaktır. Başka bir deyişle, yeni kurulacak askeri güçlerin birliği için bir meydan okuma oluşturacaktır.

Bu Suriye-İsrail maddelerinin ve bazı tarafların “sıcak barış” çabalarının, İran ve vekillerinin 7 Ekim 2023'ten bu yana yaşadığı büyük yenilgilerden sonra yeni bir bölgesel düzen arayışıyla bağlantılı olduğuna şüphe yoktur. Ancak, “ihlallerin” kolay görülmesi, İran'a kaos yaratma bahaneleri, Türkiye'ye de Suriye'nin yeni eğilimlerini “frenlemek” için gerekçeler sunacaktır ve bu da “barışı geçici” hale getirecektir. Şam ve Tel Aviv arasındaki müzakere masasının önceliklerini düzenlemek, Suriye'nin bir eksenden diğerine geçişini sağlamlaştırmak için hayati bir gerekliliktir.