İlham Ahmed, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Rejimi ayakta tutmak siyasi bir çözüm üretmiyor’

MSD Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed. (Demokratik Suriye Meclisi)
MSD Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed. (Demokratik Suriye Meclisi)
TT

İlham Ahmed, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Rejimi ayakta tutmak siyasi bir çözüm üretmiyor’

MSD Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed. (Demokratik Suriye Meclisi)
MSD Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed. (Demokratik Suriye Meclisi)

Demokratik Suriye Meclisi (MSD) Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed, Suriye rejimiyle koşulsuz ilişkinin rejimin ayakta tutulmasına yol açacağını, bu sebeple siyasi bir çözümün üretilmeyeceğini söyledi. Özellikle Suriye ve Türkiye'yi vuran yıkıcı deprem ışığında, Arap ülkeleri ve diğer yönetimlerin Şam'daki rejimle normalleşmesine karşı olduğunu savundu.
Kamışlı’da (Haseke) Şarku’l Avsat’a konuşan İlham Ahmed, “ABD'li yetkililer, bize Suriye'ye uygulanan yaptırımlardan son muafiyetlerin Ceaser (Sezar) Yasası ile çelişmediğini söyledi” ifadelerini kullandı. Ahmed, Suriye rejimi ile normalleşmeden bölgesel diplomasiye kadar birçok başlıktaki sorularımızı yanıtladı:

- Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in savaşın ardından geçen 10 yıl içerisindeki ikinci Arap ülkesi ziyareti olan Umman Sultanlığı ziyareti hakkındaki yorumunuz nedir?
Bu ziyaretlerin Suriye düzeyinde siyasi bir çözüm sağlayacağını düşünmüyorum. Zira koşulsuz anlaşma, genellikle siyasi çözümlere değil, rejimin su üstünde tutulmasına yol açar. Rejim, politikalarını zerre değiştirmedi. Dolayısıyla bu ziyaretler Suriye halkına fayda sağlamayacaktır. Arap ülkelerinden ve uluslararası alandan yollanan insani yardımlar izlenmeli. Nerede olursa olsun bu depremden etkilenen tüm vatandaşlara adil bir şekilde dağıtılmalıdır.

-Son zamanlarda Arap taraflarla resmi görüşmeler yaptınız. Hükümetlerinin Suriye rejimine yönelik politikasında bir değişiklik fark ettiniz mi?
Bu taraflar, görüşmelerde Arap hükümetlerinin rejimi mevcut haliyle kabul ettiğine dair bir değişiklikten bahsetmedi. Suriye krizini çözmek için bir Arap projesinin sunulması gerektiğini vurguladık. Ayrıca Türkiye'den güçlerini ülkenin kuzeybatısından çekmesi, İran'ın açık askeri müdahalesine bir son vermesi çağrısında bulunduk. Arap Birliği’ni siyasi çözüm için bir yol haritası çizmeye, devam eden savaşların sona erdirilmesi için üzerine düşeni yapmaya, halkın çektiği acılara son vermeye, askeri açıdan bölünmüş bu ülkenin insanları arasındaki olağanüstü anlaşmazlıkları çözmeye çağırdık.

-Ancak Türkiye, iktidardaki rejim ile ilişkilerini normalleştirme isteğini açıkladı. Türk yetkililer Suriyeli mevkidaşlarıyla resmi görüşmelerde bulundu. Muhalefetteki Suriye Koalisyonu’nun ve geçici hükümetinin bu toplantılardaki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Koalisyonun açıklamaları, Suriye rejimi ile normalleşilmesi de dahil olmak üzere her zaman Türkiye'nin tutumundan yana oldu. Muhalif Suriyelileri ikna etmek için bir araç olarak kullanıldı. Ancak Suriyeli muhalif gruplar tarafından kontrol edilen bölgelerdeki halkın karşı çıkması, söz konusu bölgeleri kontrol eden taraflara bunun yasa dışı olduğu yönünde bir mesajdı. Tutumlarımız benzer. Bu yönde protesto düzenleyen taraflar ile diyalog için el uzatıyoruz.

-ABD yönetimi, yıkıcı depremin ardından Suriye'ye yönelik yaptırımları hafifletme kararı aldı. Bu kararın gerekçesini anlamak için doğu Suriye'de çalışan ABD’li büyükelçiler ile temasa geçtiniz mi?
Evet, Kuzeydoğu Suriye'de bulunan ABD büyükelçileri ile temaslarda bulunduk. Bize bu muafiyetlerin insani bağlamda olduğunu, Ceaser (Sezar) Yasası ile çelişmediğini söylediler. ABD’nin Doğu Suriye'deki askeri varlığı, terörle mücadele ve DEAŞ’ı ortadan kaldırma bağlamında kaydediliyor.

-Rusya, Şam hükümeti ile aranızda arabuluculuk rolü oynamaya çalışıyor. Bu çabalarda gelinen nokta nedir?
Ruslar, savaş yıllarında bizimle Suriye hükümeti arasında arabuluculuk rolü oynamaya çalıştı, ancak bu çabalar sonuç vermedi. Rejimi destekledikleri malum. İktidar rejiminin tüm Suriye topraklarındaki hakimiyetini pekiştirme çerçevesinde siyasi çözümden yanalar. Kendileriyle yaptığımız resmi görüşmelerde Suriye ihtilafında tarafsız rol oynamadıklarını gördük. Zira arabuluculuktan çok rejimden yanalar. İstenen sonuçlara ulaşılamamasının doğrudan nedeni buydu.

- Bu çabaların ardından rejimin politikası gerçekten değişti mi?
İktidardaki rejim, ne insani ne de siyasi düzeyde tutumunu değiştirdi. Kendisiyle aynı fikirde olmayan Suriyeliler hususunda herhangi bir esneklik göstermedi. Yıkıcı deprem ve insani trajedi ile başa çıkmak için iletişim kanallarını kabul etmedi. Gerek iktidarda gerekse muhalefette olsun, tüm Suriyelilerin bu felaketi yalnızca insani çerçevede ele alması, siyasi anlaşmazlıkları bir kenara bırakması gerekiyor. Ülkesine, devletine ve halkına gönül vermiş her Suriyeli, siyasi anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak kapsamlı bir çözüme doğru yol alabilir. Rejimin bu insani felaketi istismar etmesi, Suriyelilerin acıları ve yaraları pahasına kendini ön plana çıkarması, otoritesini ve konumunu pekiştirmesi başlı başına bir trajedidir.

-Peki, Suriye'nin kuzeybatısında meydana gelen deprem, Suriye sahnesinde değişikliğe yol açar mı?
Tarihe baktığımızda, doğal afetlerin ardından iktidardaki rejimlerin yeni bir aşamaya girdiğini, politikalarını değiştirdiğini, ulusal hükümetlerin kurulduğunu, vatandaşları etrafında birleştiğini doğrulayan birçok deneyim var. Ancak Suriye'de böyle olmadı. Savaşan taraflar arasındaki anlaşmazlıklara, Suriye’nin iç meselelerine müdahale eden uluslararası ve bölgesel tarafların varlığına bakıldığında, bu bölünmüş ülkede durumun değişeceğine dair olumlu işaretler görmüyorum. Bu, Suriyelilerin vizyonlarının birleştirilmesi önündeki en büyük engeldir. Bu nedenle Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve siyasi konseyinin yaptığı yardımın kabul edilmemesi, Suriyeliler arasındaki anlaşmazlıklar konusunda bu ülkedeki durumun değişmeyeceğinin en büyük kanıtıdır.

-Sizce Suriye’deki durumun bu boyuta gelmesinin ardındaki sorumlu kim?
Suriye rejiminin insani felaketi siyasallaştırması, uluslararası yardımın alım ve dağıtımı hususunda kendisini uluslararası topluma dayatması rejimin zayıflığının kanıtıdır. Birleşmiş Milletler’in rejim bölgelerine gönderdiği yardımlar, günlerce başkent Şam'da kalıyor. Rejimin Cebele ve Halep şehirlerinin de depremden etkilendiğini yıkıcı felaketin üzerinden bir hafta geçene dek hiç konuşmadığını hepimiz gördük. Üstelik her gün yardım çağrıları yapılırken. Uluslararası toplumun askeri bölünmelere rağmen rejimi tek meşru taraf olarak görmesi, tüm Suriyelilerin yönetiminden sorumlu tutması, uluslararası toplumun ve BM organlarının yaptığı en büyük hataydı.

- Özerk Yönetim ve MSD’nin etkilenen bölgelere yaptığı yardım, Türk harekat bölgelerinde kabul edilmezken, rejim bölgelerinde kabul edildi. Bu konuda ne düşünüyorsun?
MSD ve Özerk Yönetim, deprem anında kuzeybatı Suriye'deki etkilenen bölgelere insani yardım gönderme konusunda olumlu bir karar aldı. Ancak Suriye muhalefet koalisyonuna bağlı geçici hükümet bunu reddetti. Bu ret, bu siyasi tarafları Türk hükümetinin yönelimleri lehine onaylayacak siyasi kararın yokluğundan kaynaklanmakta. Bu, bu muhalif güçlerin kendi bağımsız karar alma mekanizmasına sahip olmadıklarını, kendileri için karar veren Türkiye'yi takip ettiklerini gösteriyor. Yardımların İdlib, kuzey Halep ve Afrin'deki Mankubin'e ulaşmaması koalisyonun, geçici hükümetinin ve ona bağlı askeri grupların sorumluluğundadır.

-Suriye hükümeti sizin tarafınızdan sağlanan yardımı nasıl karşıladı?
İktidardaki rejime bağlı bölgelere bakıldığında, Halep ve düzenli güçlerin kontrolündeki mahallelerin yanı sıra en çok etkilenen bölge Cebele şehri oldu. Bunun için bölge vatandaşlarının topladığı tıbbi ve lojistik malzemeleri içeren sevkiyatların yanı sıra 100 akaryakıt deposundan oluşan yardım tahsis ettik. Ancak rejim, yardımların girişine itiraz etti. Bu yardımlar geçiş noktalarında en az bir hafta tutuldu. Ardından yakıt araçlarının girişi kabul edildi. Lojistik malzemeler ise engellere takıldı.

-Bu ret, yönetimin meşruiyetinin bu taraflarca kabul edilmesinden mi kaynaklanıyor?
Tam olarak bu şekilde. Yönetimden ve MSD’den yardım alma korkusu, bu tarafların zayıflığının, yönetimin kendisiyle ve kurumlarıyla muamele etmek için bu kabulden yararlanacağının kanıtıdır. Bunlar yalnızca asılsız argümanlar. İnsanların hayatlarıyla oynuyorlar. Bu taraflar (rejim ve koalisyon), zamanında yardım ulaştırılamamasının ilk sorumlusudur.



Hamas'ın askeri operasyonları Gazze Şeridi'ndeki ateşkesi nasıl etkiliyor?

 Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (Getty Images)
Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (Getty Images)
TT

Hamas'ın askeri operasyonları Gazze Şeridi'ndeki ateşkesi nasıl etkiliyor?

 Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (Getty Images)
Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (Getty Images)

Hamas'ın Gazze Şeridi'nde İsrail askerlerine karşı yürüttüğü nitelikli askeri operasyonlar, ateşkes müzakereleri ve Gazze Şeridi'nde bir ateşkes anlaşmasına varma şansı üzerindeki etkilerinin boyutu hakkında soru işaretleri yaratıyor.

Gözlemciler, direniş operasyonlarının ‘İsrail hükümeti üzerinde ateşkes anlaşmasını kabul etmesi için bir baskı kartı’ oluşturduğuna inanıyor ve ‘askeri operasyonların devam etmesinin, özellikle artan sokak baskısıyla birlikte İsrail tarafını ateşkesi kabul etmeye itebileceğini’ belirtiyor.

Mısır, Katar ve ABD öncülüğünde Gazze Şeridi'nde bir ateşkes anlaşması imzalanması için yürütülen arabuluculuk çalışmaları aksamaya devam ediyor. Gazze şehrinin doğu bölgelerindeki Refah ve Han Yunus'un yanı sıra Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Hanun ve Beyt Lahiya'da son zamanlarda sık sık düzenlenen direniş operasyonlarında çok sayıda İsrail askeri öldürüldü ve yaralandı.

Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerleri (Arşiv - Reuters)Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerleri (Arşiv - Reuters)

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, bu hafta Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde İsrail askerlerinin, tanklarının ve buldozerlerinin hedef alındığını ve İsraillilerin kayıplar verdiğini duyurdu.

Hamas'ın askeri operasyonları, İsrail hükümetinin 19 Mart'ta ateşkes anlaşmasını bozmasından bu yana İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarının devam ettiği bir ortamda gerçekleşti.

19 Ocak'ta Hamas ve İsrail uluslararası arabulucuların (Mısır, ABD ve Katar) çabalarıyla Gazze Şeridi'nde bir ateşkes anlaşmasına vardı. Anlaşmanın ilk aşaması 42 gün sürecek ve bu süre zarfında ikinci ve üçüncü aşamaların uygulanması için görüşmeler yapılacaktı. Ancak İsrail tarafı ilk aşamanın sona ermesinin ardından Gazze Şeridi'nde askeri operasyonlarına yeniden başladı.

Uluslararası Filistin Halkının Haklarını Destekleme Komitesi Başkanı Salah Abdulati, Filistin direnişinin operasyonlarının ‘Filistinlilerin haklarını desteklemek ve saldırganlığı durdurmak için devam eden uluslararası baskı ile Gazze Şeridi'ndeki ateşkes sürecini hızlandırdığına’ inanıyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan Abdulati, “Askeri operasyonların devam etmesi, Tel Aviv'de devam eden savaşın kayıpları nedeniyle İsrail sokağının baskısı ve protestoları yoluyla İsrail hükümeti üzerinde bir baskı kartı oluşturuyor. Savaşın İsrail hükümetine yüksek maliyeti, onu saldırganlığı uzatma politikalarını yeniden gözden geçirmeye itiyor” ifadelerini kullandı.

Abdulati'ye göre İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik devam eden saldırganlığı karşısında Hamas'ın elinde ‘İsrailli esirler, direniş, uluslararası ve Arap baskıları’ gibi İsrail tarafına yönelik baskı kartları var.

Hamas 7 Ekim 2023'te İsrail yerleşimlerinden yaklaşık 250 kişiyi esir aldı ve İsrail hükümeti 57 esirin bugün halen Gazze Şeridi'nde olduğunu söylüyor.

Yerlerinden edilmiş Filistinliler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım alıyor. (AFP)Yerlerinden edilmiş Filistinliler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım alıyor. (AFP)

Askeri operasyonlar İsrailli karar alıcılar üzerinde bir baskı unsuru oluştursa da uluslararası ilişkiler profesörü Dr. Tarık Fehmi bu operasyonları ateşkes çabalarını ilerletmek için yeterli görmüyor. Fehmi'ye göre bu operasyonlar, İsrail sokağının Netanyahu hükümetine ateşkes anlaşmasını hızlandırması için baskı yapması yoluyla ateşkes süreci için sadece bir katalizör olabilir.

Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan Fehmi, Hamas’ın askeri operasyonlarının ‘ateşkes sürecinde güvenilebilecek tek motor olmayacağına’ ve ‘İsrail tarafı üzerindeki etkilerinin sınırlı olduğuna’ inanıyor. Fehmi, İsrail ve Hamas'ın yakında, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un Gazze Şeridi'nde ateşkes için değiştirilmiş önerisine yanıt vereceğini umuyor.

Witkoff kısa bir süre önce Gazze Şeridi'nde 60 günlük ateşkes, halen esir tutulan 57 kişiden 28'inin bin 200'den fazla Filistinli mahkûmla takas edilmesi ve Gazze Şeridi'ne insani yardım girişini öngören bir öneri sundu.

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes, Hamas'ın kalan esirleri ancak İsrail'in savaşı sona erdirmeyi kabul etmesi halinde serbest bırakacağını söylemesi ve Netanyahu'nun Hamas silahsızlandırılmadan ve Gazze Şeridi'nden çıkarılmadan savaşı sona erdirmeyeceğini taahhüt etmesi nedeniyle zorluklarla karşı karşıya.

Fehmi, İsrail'in ‘önümüzdeki dönemde Güney Lübnan'daki gelişmelere ve Yemen'deki Husilerin defalarca bombalanmasının ardından Yemen cephesine odaklanacağını’ düşünüyor. Fehmi, bu gelişmelerin İsrail hükümetini Gazze Şeridi'ndeki durumu sakinleştirmeye itebileceğini ifade etti.